Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

"Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

    bu başlık altında baya ilerleme olarak görülebilecek sünni dünyadan bir kitabı paylaşacağım inşaAllah. Kitab bi zaruret üzere yazılmış, ilginç görünüyor:

    İslam’da Mezhep
    Muhammed Sultan el-Mâsumî
    Tahkik
    Selim el-Hilâli
    Terceme
    Ali Ebu Muhammed




    İÇİNDEKİLER
    􀂃 Müellifin Önsözü.
    􀂃 İslâm ve İmanın Hakikatı.
    􀂃 Belli bir mezhebi taklid etmek ne vaciptir ne de mendup.
    􀂃 İslâm'ın esası Allah'ın kitabı ve Resûlüllah'ın sünnetiyle amel etmektir.
    􀂃 Müteahhirun herşeyi değiştirip, tek bir kişiyi taklid etmeyi gerekli kılmakla tefrikaya
    düştüler.
    􀂃 İnsan öldüğünde kabirde mezhep veya tarikattan sorguya çekilirmi?
    􀂃 Belirli bir mezhebe bağlanmanın gerekli olduğu sözü siyasetle alakalıdır.
    􀂃 Ed-Dehlevî'nin el-İnsaf risalesindeki "Mezheb Bid'attir" konulu araştırması.
    􀂃 Rasûlullah'tan başka birisine uymada taassup gösteren sapık ve cahildir.
    􀂃 Kemal b. Humâm'ın belirli bir mezhebe bağlanmanın gereksiz olduğunu belirtmesi.
    􀂃 Uyulması gereken imam Rasûlullah'tır.
    􀂃 İhtilaf ve tefrikalar mezheplere tabi olma yüzündendir.
    􀂃 İmam Ebû Hanife'nin mezhebi Kur'ân ve sünnetle amel etmektir.
    􀂃 Müçtehid içtihadında hata da yapabilir, doğruyu da bulabilir. Teşrîde hata yapmayan
    sadece peygamberdir.
    􀂃 Hak, kesinlikle Rasûlullahı'ın dışında hiçbir kimsenin görüşüyle sınırlandırılamaz.
    􀂃 Önemli bîr ikaz.
    􀂃 Bu ümmetin hali evvelkilerin islah olunduğuyla İslah olunur.
    􀂃 Ulemanın, dinin hükümlerini değiştirdiğine dair Fahreddin er-Razî'nîn görüşü.
    􀂃 (En büyük imam) Rasûlullah'tır.
    􀂃 Allah bize sırat-ı müstakim'e girmemizi emrediyor.
    􀂃 Gazaba uğrayanlar, hakkı sadece kendi mezhebinden kabul ederler.
    􀂃 Rasûlullah belli bir mezhebin insanlar için gerekli olduğunu söylememiştir.
    􀂃 Fasıl.
    􀂃 Kaynaklar.
    3
    MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ
    Bizi islâm ve imanla hidayete erdiren, Kur'ân-ı Kerîm'in manasını öğrenmeye ve
    Rasûlulları'ın hadislerini anlamaya muvaffak kılan Allah'a hamdü senalar olsun.
    Salat ve selam, insanlık devam ettiği sürece ashabın ve tabiînin takip ettiği yolu
    bize ihsanla tam ve kamil olarak gösteren tüm insanlığın ve cinlerin peygamberi Hz.
    Muhamed'e (s.a.v.) olsun.
    Kudret sahibi Mevlâsının iyilik ve lütuflarına muhtaç olan kulu Ebû
    Abdurrahman Muhammed b. Sultan b. Ebî Abdullah Muhammed el-Masumî el-Mekkî.
    Allah kendisini, Kur'ân ile amel etmeye, Rasûlullah'ın sünnetine sarılmaya ve güzel bir
    sonuca (son nefesinde imanlı olarak ölmeye) muvaffak kılsın der ki: "Bana, Uzakdoğu
    ülkelerinden olan Japonya'nın Tokyo ve Oseka şehirlerinde oturan müslümanlar
    tarafından bir mektup gönderildi. Mektup özetle şu konudan bahsediyor: "islâm nedir?
    Mezhep ne demektir? islâm diniyle şereflenen birisinin dört mezhepten birisine veya
    başka bir mezhebe girmesi, yani Malikî, Hanefî, Şafiî veya Hanbeli olması gerekir mi,
    gerekmez mi? Çünkü burada büyük bir ihtilaf ve vahim bir münakaşa başladı. Japon
    fikir adamlarından birkaç aydın islâm dinine girmek ve imanla müşerref olmak
    isteklerini Tokyo'da bulunan müslüman cemiyetine açtılar. Hindistanlı müslüman bir
    grup; "Kendilerinin, ümmetin kandili olan Ebu Hanife'nin1 mezhebini seçmelerini".
    Endonezyalı bir grup ise; "Şafiî mezhebinden olmaları gerektiğini" söylediler. Japonlar
    bu sözleri işitince çok şaşırdılar. Onların bu tutumlarına çok hayret ettiler. Mezhep
    sorunu onların müslüman olma yolunu tıkadı.
    Muhterem Hocam, değerli bilgilerinizden öğreneceklerimiz inşallah bu
    müşkilatın çözümüne sebep olacaktır. Kalplerimizin mutmain olması ve düşünce
    ufkumuzun genişlemesi için bu konuyu açıklamanızı sizden arzu ediyoruz. Size
    1 Mezheb taassubluğu hadis uydurma ve yayılmasında büyük bir rol oynamıştır. Muteassıp Hanefiler. Ebu
    Hanife (r.a.)'ın menkıbeleri konusunda bir çok hadis uydurmuşlardır. Bunlardan birkaçı; "Benden sonra
    bir adam gelecek, ona Numan bin Sabit denir, künyesi de Ebu Hanefe'dir. Allah'ın dini ve benim sünnetim
    onun eliyle ihya olunacaktır." Tenzihu'ş-Şeria, İbni Arrak. 2/30: Hatibu'l-Bağdadi. Tarihi Bağdat. 2/289.
    Yukarıda işaret edilen sıfat bu rivayetlerin bazısında gelmiştir. Me'mun bin Ahmed el-Herevî'ye, "Şafii'yi
    ve Horasanda ona tabi olanları görmüyor musun?" denildi. O da cevaben; bize Ahmed bin Abdillah haber
    verdi ona Abdullah bin Ma'dan o da Enes bin Malikten merfu olarak şunu haber verdi: "Ümmetimden
    Muhammed bin İdris [Şafii] adında bir adam çıkacaktır, o ümmetime iblisten daha zararlıdır. Yine
    ümmetimde bir adam bulunacaktır ona Ebu Hanife denilir, ümmetimin kandili odur." İbni Hacer, Lisanü'l
    Mizan. 5/7-8; Suyuti Tedribu'r-Ravî. 1/277-278. İbni Arrak. Tenzihu'ş-Şeri'a. 2/30 Hatibu'l Bağdadi.
    Tarihi Bağdat (5/309) adlı eserinde, bu rivayeti uydurmakla ittiham edilenin Muhammed bin Said el-Burkî
    olduğunu Ebi Abdillah el-Hakim'den nakleder Bu uydurma hadis. Kur'ân'ın açıklığına muhaliftir. Çünkü
    Allah'ın, kitabında nitelendirdiği gibi; ümmetin kandili Muhammed (s.a.v.)'dir; "Ey Peygamber! Biz seni
    gerçekten şahit, mujdeleyici ve uyarıcı. Allah'ın izniyle O'nun yoluna çağırıcı ve aydınlatıcı bir kandil
    olarak gönderdik" (Ahzab, 45-48). Mukallidlerin kendi imamlarına masum Peygamberin sıfatını nasıl
    giydirdiklerini iyice düşün. Bunun içindir ki muayyen bir mezhebe bağlanmamak asıl olmuştur. Böylelikle
    masuma (peygambere) ittiba ile masum olmayana ittiba ayrılabilinir.
    Çünkü muayyen bir mezhebi taklit eden kimse, aslında peygambere tabi olma ile hata ve isabet eden
    fakiha tabi olmayı müsavi kılmıştır.
    4
    Allah'tan bol bol mükafatlar, Rus muhacirleri bizden de size ve doğru yola tabi olan
    herkese selam ve saygılar."
    Esselamü Aleyküm.
    Muhammed Abdülhay Kurbanoglu
    Muhsin Çabanoğlu
    Tokyo. H. 1357

    #2
    Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

    İSLÂM VE İMAN'IN HAKİKATİ:
    Ben de Allah'ın bana öğrettiği şeyleri gereği üzere cevaben yazdım. Kudret ve
    kuvvet yüce ve azim olan Allah'ındır. Muvaffakiyetim onunladır. Doğruya ileten de
    odur.
    Şunu biliniz ki, müslümanların birçoğu, özellikle cahillerinden çok âlimleri2, bir
    müslümanın Ebu Hanife, Malik. Şafiî ve Ahmed b. Hanbel gibi İmamlara nisbet edilen
    mezheblerden birine bağlanması gerektiğini iddia ederler. Halbuki bu hatadır hatta
    söyleyenin cehaleti ve islâm'ı bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
    Sahihayn'da yer alan sahih meşhur Cibril hadisinde islâm'ın tarifi şöyle
    yapılmıştır:
    "Cebrail Rasûlullah'a (gelerek);
    islâm nedir? diye sordu.
    Rasûlullah:
    2 Yazarın, mukallidlere ilim sıfatını koyması münakaşa götürür bir husustur. Çünkü ilim delilden meydana
    gelen marifettir. Delilsiz olunca o taklid olur. İbnu'l-Kayyım (r.a.) Nuniyye manzumesinde şöyle der "ilim
    deliliyle doğruyu bilmektir. Bunun gerisi ve taklid müsavidir." İmam-ı Şafii (r.a.) şöyle der: "Bir kimsenin
    bir şey için helal veya haramdır demesi ancak ilim cihetiyle olur. İlmin ciheti ise kitap ve sünnette, gelen
    haber, icma veya kıyasladır." (er-Risale, s. 39) Allame Fullânî de şöyle demiştir: "Derim ki: Bu hadis ve
    eserler, ilim teriminin ancak Allah'ın kitabında. Allah resulünün sünnetinde icma ve bu asıllara (esaslara)
    göre nassın yokluğunda kıyası görenlerin indinde kıyas yapılan şeylere ıtlak olunacağını tasrih etmektedir.
    Nebevi hadislere muhalif olmasıyla birlikte mezhebi re'y kitaplarına, taklid ve asabiyyet ehlinin ilmi
    hasretmelerine göre değildir."
    Öyleyse ilmini faziletini içeren âyet ve hadislerin kasdettigi gerçek alim; delillerden hüküm istinbat etmek
    için gayret sarfeden müctehiddir. Mukallid ise, alim değildir. Asırlar boyunca ilim ehlinin ittifak ettiği de
    budur. Allame Şatibî (r.a.): Muvafakat isimli eserinde (4/293) "mukallid alim değildir" sözüyle tasrih
    etmiştir. Aynı şekilde Ebu'l-Hasan Sindî el-Hanefi' den naklen Suyutî: "Mukallid alim diye
    isimlendirilmez" demiştir. Süneni ibni Mace'ye Haşiye 1/70. Şevkânî (r.a.) de irşadü'l-Fuhûl eserinde, (s.
    267); "Çünkü taklid cehalettir, ilim değildir" sözüyle cezmetmiştir. Hanefi kitaplarında cahilin kadılığa
    atanmasının caiz olmadığı fetvası yer almıştır. İbni'l-Humam (r.a.) da, cahili mukallid terimiyle tefsir
    etmiştir. Fethü'l-Kadir 5/456. İbrahim el-Vezir (r.a.) aybı şekilde. "Şüphesi: mukallid olan bir müftüye,
    alim diye tesmiye edilmez" demiştir. Ravdatu'l-Bâsim 1/36. İbnı Abidin'den Risaleler mecmuasının
    Resmu'l-Müfti eserinden naklen (1/32) İmam Tahav'î (r.a.) şöyle der: "Ancak cahil ve müteassıb bir kimse
    taklid eder." İbnü Abdi'l-Ber, el-Cami eserinde (2/119) bu konuda şöyle bir icma nakleder: "Beyan (açık)
    olunmayan ve gerçek bilgi sayılmayan şey ilim değildir... İmamlar arasında taklidin fasidligi konusunda
    herhangi bir hilaf yoktur. Binaenaleyh bu meseleyi uzatmaya ihtiyaç yoktur" der. İbnü'l-Kayyim de
    İ'lâmü'l-Muvakkiîn isimli eserinde(1/7) buna muvafakat etmektedir. Gözönüne serdedilen alimlerin
    sözlerinin delili; sahih hadiste Abdullah bin Amr bin As'tan rivayeten Allah Rasûlü {s.a v )'nün şu
    sözüdür: "Allah, ilmi, kulları münazara ederken onlardan, almaz ilmi, ancak alimleri kabzederek alır. Öyle
    olurkı hiçbir alim kalmaz Ondan sonra insanlar cahil kimseleri baş edinirler ve sorulurlar. Onlar da ilimsız
    olarak fetva verirler." (Buharî nin diğer bir rivayetinde, 13/182] "Reyleriyle fetva verirler, hem sapıtırlar.
    hem de saptırırlar." Buharî. (Fethul-Barî) 1/194; Müslim (Nevevi şerhi) 16/223-225; Tirmizî. 5/31; İbni
    Mâce. 1/30, Müsnedi Ahmed, 1/181; Dârimî, 1/77; Musnedü'l-Humeydî, 1/265. İşte bu yüce ismi hak
    eden kimselerin, asırlar boyunca az olduklarına bu hadis açık bir delildir. Haklarında sairin şu sözü
    gerçekleşmiştir: "Onları saydığın zaman azdırlar. Şimdi ise azdan daha kıymetli oldular

    Yorum


      #3
      Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

      Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve
      elçisi olduğuna şehadet getirmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu
      tutman ve gücün yettiğinde hac yapmandır, buyurdu.
      Cebrail:
      İman nedir? diye sordu.
      Rasûlullah:
      Allah'a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe ve kaderin hayrına ve şerrine
      inanmandır, buyurdu.
      Cebrail:
      İhsan nedir? diye sordu.
      Rasûiullah:
      İhsan; Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen dahi o seni
      görür, buyurdu."3
      Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiği hadiste ise şu tarif yer alır:
      "islâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına,
      Rasûlullah'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek,
      oruç tutmak, gücü yetenler için hac yapmak."4
      3 Sahih hadisten bir parçadır. Buharî. (Fethu'l-Bârî) 1/144. 8/513, Müslim (Nevevî)1/164. İmam Ahmed
      Müsnedinde, 1/65; İbni Mâce. 1/25. Ebu Hureyre'den Ebu Zur'a Amr bin Cerir yoluyla tahric etmiştir.
      Meseî. 8/101. Ebu Zer ve Ebu Hureyre'den tahric etmiştir. Nesei'nin senedini Şeyh el-Bani Mişkatü'l-
      Mesabih'in tahkikinde (1/9-10) sahih kabul etmiştir. Yine Müslim (1/150). Tirmizî (5/6-7), imam Ahmed
      ve diğerleri Abdullah ibni Ömer'den o da babasından Yahya bin Ya'mer yoluyla tahric etmiştir. Taberanî
      de Ömer'den Ata bin Ebi Rebah yoluyla tahric etmiştir. Bu hadis ibni Ömer'den o da Rasûlullah'dan
      rivayet olunmuştur. Mecma'uz-Zevâid, 1/40. Tirmizi (5/8)'de der ki: "Sahih olan. rivayetin ibni Ömer o da
      babası Ömer o da Nebi (s.a.v.]' den olmasıdır." imam Ahmed (1/64-65). Bezzar ise Mecma'uz-Zevâid'de
      (1/19). İbni Abbas'tan Şehr ibni Havşeb "yoluyla hasen görmüştür. Fethu'l-Bari'de Hafız ibni Hacer bu
      tariki tahsin etmiştir. Şehr ibni Havşeb hadiste zayıftır. Hataları yüzünden rivayetiyle ihticac olunmaz.
      Binaenaleyh Müslim başka bir rivayetle birlikte tahric etmiştir. Münzirî'nin Terğib'inde olduğu gibi. Onun
      hakkında Hafız şöyle der: irsali ve evhamı çok olan saduk bir kimsedir. "Yine Şehr ibni Havşeb yoluyla
      Amr veya Ebi Amir veya Ebi Malik el-Eş'arî'den rivayeten imam Ahmed Musned'inde (1/64) tahric
      etmiştir. Bezzar da Mecma'uz-Zevaid'de (1/40) Enes ibni Malik'ten rivayeti tahric: etmiştir. Lakin hadisin
      senedinde Dahhak bin Nebras vardır. Mizanu'l-İ'tidal'de (2/326) kaydedildiği üzere bu ravi zayıftır.
      4 Bu hadis sahihdir Buharî 1/49'da merfu olarak. 8/183'de mevkuf olarak, (rivayetin şöhreti sebebiyle
      merfu olduğu tasrih edilmemiştir.) Müslim (1/176-177). Nesaî (8/107-108), Tirmizî (5/5-6), Ahmed.
      Musned'inde (1/78), Beyhakî. Sünen'inde (4/199). Humeydî Musnedinde (2/308) çeşitli yollarla İbni
      Ömer'den merfu olarak tahric etmışlerdir. Taberanî. Mu'cemu'l-Kebir'inde İbni Abbas'dan:
      "islâm beş esas uzerine bina edilmiştir. Allah'dan başka ilah olmadığına şahadet etmek, namaz kılmak.
      Ramazan orucunu tutmak. Bunlardan kim. bir tanesini terk ederse kafirdir, kanı helaldir" hadisini tahrıç
      etmiştir. Münzirî (1/196) ve Heysemî (1/48) de bu hadis için senedi hasendir demişlerdir. Lakin Şeyh el-
      Bani. İrvau'l-Galil eserinde [3/250) rivayeti zayıf saymıştır. Ebu Ya'lâ. Müsnedi'nde (Mecmau'z-Zevaid,
      1/48) İbni Abbas'dan merfu olarak, islâm'ın kulpu ve dinin esasları üçtür, islâm bunlar uzerine tesis
      edilmiştir" hadisini tahric etmiştir. Şeyh el-Bani bu hadise zayıf demiştir. Silsiletü'l-Ehâdisi'd-Daîfa ve'l-
      Mevdu'a. 1/132-131. İmam Ahmed Musned'inde (1/79). Mecmau'z-Zevaıd'de [1/47), Heysemî, hadise
      sahih demiştir. Taberanî de Mu'cemu'l-Kebir ve Sagir'inde Cerir bin Abdullah el-Becelî'rıin hadisini tahric
      etmiştir. Şeyh el-Bani debu hadisin zayıf olduğunu İrvau'l-Galil (3/280} eserinde söylemiştir.

      Yorum


        #4
        Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

        Müslim'de; Ebû Hureyre'nİn rivayet ettiği bir hadistede: "Bir adam Rasûlullah'a
        gelerek,
        Ya Rasûlallah (yaptığımda cennete girebileceğim bir ameli bana öğretir misin?
        diye sordu.
        Rasûlullah:
        Allah ve Rasûlüne inanman, namaz kılman, zekat vermen. Ramazan orucunu
        tutmandır, buyurdu.
        Adam:
        Allah'a yemin ederim ki, ne bunlardan fazla birşey yaparım ne de eksiltirim,
        deyince Rasûlullah;
        Bu arabi (bedevî) doğru söylüyorsa kurtuldu, buyurdu.5
        Müslim'de; hadis şarihleri derler ki: Hadiste haccın zikredilmemesinin sebebi o
        zamanlar daha farz olmadığındandır.6
        Buharî'de; Enes (r.a.) bu konuda şöyle bir hadis nakleder;
        "Rasûlullah ile birlikte mescidde bulunduğumuz esnada deve üstünde birisi gelip
        devesini mescidin önüne çökerttikten sonra bağladı. Ondan sonra:
        Hanginiz Muhammed'dir? diye sordu.
        Rasûlullah eshabın arasında dayanmış oturuyordu. Biz:
        İşte dayanmış olan şu beyaz tenli adamdır, dedik.
        Adam:
        Ey Abdulmuttalib'in oğlu, diye hitap etti.
        Rasûlullah:
        Seni dinliyorum, diye buyurdular.
        Ben sana bazı şeyler soracağım. Ama soracaklarım pek ağırdır. Gönlün sakın
        benden incinmesin, dedi.
        Rasûlullah:
        Aklına geleni sor, buyurdu. Adam;
        Senin ve senden öncekilerin Rabbi için söyle, bütün insanlara seni Allah mı
        gönderdi? dedi.
        Rasûlullah:
        5 Hadis sahihtir. Buharî. 3/261; Müslim, 1/174 ve imam Ahmed. 1/77. Ebu Zura yoluyla Ebu Hureyre'den
        merfu olarak tahric edilmiştir. Yine Buharî. 3/269 ve Müslim 1/172. Musa bin Talha yoluyla Ebu
        Eyyüp'den merfuu olarak tahric etmiştir. Ve yine Müslim, 1/175 Ebi Salih ve Ebi Süfyan yoluyla Cabir
        (r.a.)'dan ve, Ebu Zübeyr yoluyla yine Cabir'den merfu olarak tahric etmiştir. Buharî'de. 1/l06,4/102.
        5/287, 12/330, Müslim ise. 1/66, Mesaî. 4/122, 8/118. imamı Malık Muvatta'ında 1/175. İmamı Ahmed
        1/68. Ebu Süheyl yoluyla Talha bin Abdıllah'dan merfu olarak tahric etmiştir Ebu Davud Sünen'inde
        l/16'da zikretmiştir.
        6 Haçlısı şerifte haccın zikredilmemesinin sebebi üzerine hadis sarihleri bir kaç tefsir zikretmişlerdir.
        Bunlardan bir tanesi yazarın (r.a.) zikrettiğidir "Hafız İbni Hacer şöyle der: Hadiste haccı zikretmemiştir.
        Çünkü o an hacı idi Söylemiş olabilirde, lakin ravi kısaltmıştır." Fethu'l-Barî. 3/265 Ahmed el-Benna ise
        İmamı Nevevî'den naklen şöyle der: "Bu rivayette hac zikrolunmamıştır. Ya daha farz olmamıştı veya ravi
        kısaltmıştır." Bu ikinci sebebi teyid eden şey bazı rivayetlerde Nebi (s.a.v.)'in İslâm'in Şiarlarını ona haber
        etmesidir. Böylelikle diğer farz olanlarda buna girmiş olmaktadır." Bulûğu'l-Emanî. 1/77.

        Yorum


          #5
          Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

          Evet dedi. Adam:
          Allah için, günde beş vakit namaz kılmayı Allah mı sana emretti?
          Rasûlullah:
          Evet, dedi. Adam:
          Allah için, söyle, senenin Ramazan ayında oruç tutmayı sana Allah mı emretti?
          dedi.
          Rasûlullah:
          Evet, dedi. Adam:
          Allah için zekatı zenginlerden alıp fakirlere dağıtmayı sana Allah mı emretti?
          dedi.
          Rasûlullah: "Evet" deyince, Adam:
          Sen ne getirdin ise ben ona iman ettim. Arkamdaki kavmime elçi benim. Ben
          Sa'd b. Bekr kabilesinden Dımam b. Sa'lebe'yim. dedi."7
          İşte Allah'ın kullarına emrettiği ve Rasûlullah'a açıklamak için gönderilen
          "İSLÂM" budur.8
          DÖRT MEZHEBTEN BELLİ BİR MEZHEBİ TAKLİD ETMEK NE
          VACİPTİR, NE DE MENDUP
          Mezhepler, müçtehidlerin görüşleri, bazı meselelerdeki anlayış ve içtihatlarından
          ibarettir. Ne Allah ve ne de Rasûlü bu görüş, anlayış ve içtihatlardan birine uymayı
          kişiye farz kılmaz. Çünkü bu görüş, anlayış ve içtihatlarda doğrular olduğu gibi hatalar
          da vardır. Sadece doğru olan, hiç hata bulunmayan görüş Rasûlullah'dan sabit
          olanlardır. Müçtehidlerin çoğu, bir meselede görüş beyan ettikten sonra gerçek ortaya
          çıktığında gerçeği benimseyerek eski görüş ve içtihatlarından vazgeçmişlerdir.9
          Bu sebeple kim İslâm dînine girmek, iman etmek isterse, sadece Allah'a ve
          Rasûlune inanması (şehadet getirmesi), beş vakit namazını kılması, zekatını vermesi,
          Ramazan orucunu tutması ve imkân bulursa hacca gitmesi gerekir.
          Dört mezhebten veya diğerlerinden birine intisab etmek ise vacip olmadığı gibi
          mendup da değildir. Bir müsiümanın bir mezhebe bağlanmasının gereği ve zorunluluğu
          da yoktur.
          7 Hadis sahihtir. Buharî. 1/148, Mesaî. 4/122; İbni Mace, 1/449; Ahmed. 1/67. Şerik bin Abdillah yoluyla
          Enes bin Malik'ten tahric etmiştir. Yine Nesei. 4/24. Said bin Ebi Said el-Makberî yoluyla Ebu
          Hureyre'den tahric etmiştir Darımî de 1/165-167. İbnı Abbas'ın rivayetini tahric etmiştir.
          8 Bu hadislerden maksad islâm'a girmek isteyen için onun kolaylığını göstermek kelime-i şehadetı telaffuz
          edip diğer rükünleri yapmanın yeterli olduğudur. Birçok furuata ve mezhebe girme veya girmeme
          konusuna gelince, islâm'a girmede şart değildir İslâm ümmeti için onlardan bir grubun arz olunan şeylere
          fetva vermeleri için dinî işlerde fıkhı öğrenmeleri yeterlidir.
          9 Yazar (r.a.) burada ilim talebeleri indinde bilinen meseleleri takrir etmektedir. Yani mezheblerde bir
          takım meseleler sadece rey ile söylenmiştir Bunlar, hakkında nas bulunmayan içtihadi meselelerdir ki,
          uymak vacip değildir. Zannınca sıhhatli (doğru) oluşu galip gelirse, ancak o zaman uymak caiz olur.–

          Yorum


            #6
            Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

            Her meselede sadece bir mezhebe bağlanmanın gereği ve zo runluluğunu
            savunan kimse mutaassıp ve hatalı görüşlü olup herşeyi körükörüne taklid eden
            birisidir. Bu kişi dinini parçalayan, insanları guruplara ayıran kişilerden birisidir. Allah
            ise dinde tefrika ve parçalanmayı yasaklamaktadır: "Ey Muhammed! Fırka fırka olup
            dinlerini parçalayanlar ile senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır,
            yaptıklarını onlara sonra bildirecektir."10 "Sakın müşriklerden olmayın. Onlar dinlerini
            dağıtmışlar, bölük bölük olmuşlar... ve her bölük kendi elindeki şey ile
            sevinmektedir."11
            İslâm dini tek bir dindir. Onda Rasûlullah'ın gösterdiği yol ve siretten başka
            uyulması gereken mezheb ve yollar yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
            "Ey Muhammed! De ki; Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek
            insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş
            koşanlardan değilim."12
            Bu mezhepleri de, mukallidler (taklitçiler) tarafından kendi mezhebi lehine
            ortaya atılan bilgisizce münakaşa ve mücadeleler çoğaltmıştır. Allah Teâlâ şöyle
            buyurur:
            "Allah'a ve peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar, başarısızlığa
            düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle
            beraberdir."13 Halbuki Allah, birlik ve beraberliği ve Kur'ân'a uymayı emrediyor:
            "Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın:
            Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş
            oldunuz..."14
            İSLÂM'IN ESASI ALLAH'IN KİTABI VE RASÛLULLAH'IN
            SÜNNETİYLE AMEL ETMEKTİR
            Hak olan İslâm dini budur. Kaynağı ve dayandığı temel, Kitap ve Sünnettir. Bu
            iki kaynak muslümanların ihtilafa düştükleri her konuda müracaat edecekleri
            kaynaklardır. İhtilaf konusunu çözmek için bu iki kaynağa müracaat etmeyip başka
            kaynaklara başvuran mümin değildir. "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında
            çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir
            sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar"15 ayetinde Cenâb-ı
            Hakk'ın buyurduğu gibi.
            10 En'am Sûresi, âyet 159
            11 Rûm Sûresı. ayet 31-32
            12 Yusuf Sûresi, âyet 108
            13 Enfal Sûresi, âyet 46
            14 Ali İmran Sûresi, âyet 103
            15 Nisa Sûresi, âyet 65

            Yorum


              #7
              Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

              İmamlardan (müçtehidler) hiçbiri, "Benim kabul ettiğim görüşe ve içtihadıma
              tabi olun" dememişlerdir. Bilakis, "Bizim aldığımız kaynaklardan siz de alınız"
              demişlerdir. Bu mezheplere sonraki asırlarda birçok anlayışlar eklendi.16 Bunlar
              arasında da çok hatalar vardır. Öylesine farazi17 (hayali) meseleler vardır ki, intisap
              ettikleri mezhep imamlarından birisi o hataları görse o mezhepten ve o kişinin
              söylediklerinden uzak dururdu.
              Selef imamlarından ilim ve dini muhafaza edip koruyan herbir imam. Kitap ve
              Sünnetin zahirine sarılmış, insanları Kur'ân ve sünnete sarılmaya ve onlarla amel
              etmeye teşvik etmiştir, imam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafiî, Ahmed b.
              Hanbel, Süfyan es-Sevrî, Süfyan b. Uyeyne, Hasen el-Basrî, Ebu Yusuf, Muhammed b.
              Hasan eş-Şeybanî, el-Evzaî, Abdullah b. Mübarek, Buharî, Müslim ve diğer birçok
              imamlardan böyle sabit olmuştur. Bunlardan her biri; din konusunda bid'atlerden ve
              16 Mezhepçilik mukallidlerin sadece kişilerin söz ve görüşlerini Kur'ân'ın sarahatine ve sahih sünnete
              takdim etmelerine götürmemiş, imamların (r.a.) söyledikleri sahih kavilleri bile unutturmuştur, imamların
              mezhebi zannettikleri muteahhirine ait sözlerle aralarında hiç bir ayırım ve araştırma yapmadan almakla
              iktifa ettiler. Bu da ancak taassubun şiddetli oluşundandır, imamların mezheblerini kitaplarda tedvin edip,
              ictihadların sahih gördüklerini bunlarda korudukları bilinmektedir. İmam Malik (r.a.); mezhebini Muvatta
              eseri korudu, imam Şafii mezhebini bilmek istersek kendi kitaplarına (kaynaklarına) müracaat ederiz.
              Kendinden başkasını talep etmemiz uygun değildir. Bunu izah etmek için de şunu derim; İmam Malik.
              Şafiî ve Ebu Hanife'nin söz ve amel olarak fetva vermedikleri bir çok şeyler onlara nisbet edilmektedir.
              Malikîler namazın kıyamında ellerini salmakta ve sabah namazında kunut yapmaktadırlar. Halbuki imam
              Malık, Muvatta'ında(17158) namazda bir eli diğerine bağlama babında bazı eserler (rivayetler) irad ettiğini
              görürüz Bunlardan birisi şudur: Abdülkerim bin Ebi'l-Meharık el- Basrîden O şöyle der: "Utanmazsan
              istediğini yap sözü nübüvvet sözleridendir. Namazda elini diğerine koyma, iftara acele etmek ve sahuru
              te'hir etmek vardır" Malıkî mezhebin mûteahhirûn olanları imamı Malik'in namazda ellerini saldığını
              delillendirmeğe kalkışıyorlar. Bu hal taklid ettikleri mezheblerini iyi bilmediklerindendir. Çünkü Cafer bin
              Süleyman Medine'nin valisiydi. H. 146 senesinde İmam Malik'i Kamçıladı. Öyle kolu soyuldu ki namazda
              bir elini diğerine bağlama gücünü bulamadı ve ellerini saldı. (El-İntika s. 44). Zaten Muvatta kitabını bu
              olaydan iki sene sonra yazmıştı. Yine imam Malik sabah namazında kunut adlı batımda şöyle bir eser
              (rivayet) irad eder: "Abdullah bin Ömer namazda kunut yapmazdı." Muvatta. 1/109. İmam Şafiî'nin
              peygambere salat getirmenin sünnet olduğu görüsü, bilinmeden kendisine nisbet edilmiştir. Halbuki o farz
              olduğunu söylerdi. Allah {c.c.) Rasûlü'ne salat getirmeyi farz kılarak şöyle demişti: "Şüphesiz Allah ve
              melekten Nebi (a.s.) salat getirirler. Ey iman edenler! Siz de ona salat getirin ve selam veriniz." (Ahzab,
              56). Salat getirmenin farziyyeti. namazdan daha evla bir yerde olmamıştır. Allah Rasûlü'nden namazda
              kendisine salat getirmenin farz olduğu vasfının delaletini bulduk. Allah daha iyisini bilir." (el-Umm,
              1/117). İşte Hanefî mezhebinin muteahhirun kitaplarından Hulasatü'l- Keydanî "Namazda haram olan
              şeylerden birisi hadis ehli gibi parmak işaretinde bulunmaktır" diye irad ediyor. Mesudi'nin namaz
              kitabında ise "Parmakla işaretin mütekaddimin alimlerce sünnet olduğu. Şia ve Rafiziler de yaptığından
              Ehl-i Sünnetten olan müteahhırun alimler bunu terkettiler. Böylelikle mensuh oldu" denilirken, Hanefî
              ulemasının büyüklerinden olan İbnul-Hümam'ın Fethu'l-Kadir kitabında: "Parmak işareti sünnettir,
              olmadığını söyleyen rivayet ve dirayetin hilafına söylemiştir Bilakis imam Muhammed bin Hasen eşŞeybanî
              (Ebu Hane-fi'nin talebesi) Muvatta'da bunun sünnet olduğunu nakletmistir" ibaresini buluruz. Bu
              örneklerde mezheb taassubunun asırların en hayırlısının yolundan müslümanları uzaklaştırdığına açık delil
              yok mudur?
              17 Yani vuku bulmayan meseleler, rey meseleleri mugalatalar da denilmektedir. Bunlara dalmayı ve
              uğraşmayı Selef-i salihin nehyetmiştir. Bu konuda bak. Câmiubeyani'l-İlm ve Fadhili. 2/139-144, İbnu
              Abdilber.

              Yorum


                #8
                Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                masum (hatasız) olmayan kişileri taklid etmekten sakındırmışlardır. Masum olan sadece
                Rasûlullah'tır. Onun dışında kim olursa olsun masum değildir. Masum olmayan
                kişilerin. Kitap ve Sünnet'e uygun olan sözleri kabul edilir. Bu ikisine muhalefet edenler
                ise, kim olursa olsun sözlerine itibar edilmez. Nitekim İmam Malik, Rasûlullah'ın
                kabrini göstererek; "Bu kabir sahibinin dışında, herkes söylediklerinden tenkide tabi
                tutulur" demiş ve Allah Rasûlü'nün kabrine işaret etmiştir.18 Bütün muhakkik (tahkikd)
                müçtehidler bu yolu takip etmişlerdir. Onların hepsi körükörüne taklidden
                sakındırmışlardır. Çünkü Allah Kur'ân'ın birçok yerinde katı taklidçüeri kötülemiştir.
                Önceki milletlerden kafir olanların çoğu; alimlerini, ruhbanlarını ve babalarını taklid
                etmelerinden dolayı kafir olmuşlardır.
                İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam eş-Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve
                başka imamların şöyle söyledikleri nakledilmektedir: "Bir kimsenin, görüşümüzü
                nereden aldığımızı bilmediği halde onu kabul etmesi veya bizim görüşümüzle fetva
                vermesi helal olmaz."19 Bu imamların herbiri "sahih hadis benim görüşümdür"20
                sözünü açıkça beyan etmiştir. Yine onlar devamla şöyle derler: "Bir söz söylediğimiz
                vakit onu Allah'ın kitabi ve Rasûlullah'ın sünnetine arzediniz.
                Eğer onlara uyuyorsa kabul ediniz, uymuyursa reddediniz ve sözümüzü duvara
                çalınız."21 Bu sözler bu büyük imamlarına aittir. Allah onları cennetine koysun.
                Fakat ne yazık ki, halkın, masum müçtehid ve ulemadan zannettiği kâğıt
                karalayan müteahhirundan mukallid müellifler, insanların dört mezhep veya meşhur
                mezheplerden birini taklit etmeleri gerektiğini söylerler. Bu gereklilikten sonra, o
                mezhep imamını gönderilmiş ve itaat edilmesi gereken bir nebi kabul ederek,
                başkasının görüşüyle amel etmekten sakındırırlar. Keşke onlar imamlarının görüşüyle
                amel etselerdi. Ne yazık ki onların çoğu tabi oldukları imamın sadece ismini bilirler.
                Bazı müteahhir ulema, bir takım meseleler icad ederek görüşler ortaya koydular. O
                görüşleri imamlarına nisbet ettiler. Kendilerinden sonra gelen insanlar da o görüşün
                kendi imamına ve mezhebine ait olduğunu zannettiler. Halbuki o görüş mezhep
                imamının söylediklerine ve karar kıldıklarına muhaliftir ve o, kendine nisbet edilen
                18 Çok beliğ bir hikmetle dökülen bu güzel sözü ümmetin alimi Abdullah bin Abbas (r.a.) söylemiştir.
                Takiyyuddin Subkî bu sözün güzelliğine taaccüb ederek, el- Fetavâ (1/148) kitabında irad eder. Camiu'l-
                Beyani'l-ilm ve Fadlih 1/91: el-İhkam fi Usulı'l-Ahkam. 1/45 kitabında olduğu gibi. Bu sözü, Mûcahid.
                İbni Abbas'dan almıştır. Mucahid'den de imam Malık almış, ona nisbet edilerek ondan meşhur olup,
                yayılmıştır. Onlardan da imam Ahmed (r.a.) almıştır. Ebu Davud Şöyle der: "Ahmed'i şöyle söylerken
                işittim; Nebi (s.a.v.)'in dışında herkesin görüşü alınır veya terkedilir." imam Ahmed'in Meseleleri, s. 276.
                19 Yukarıdaki söz imam Ebu Hanife'nin sözlerindendir. Çesitli rivayetlerle kendisinden sabit olmuştur elİntika
                s.145. İbni Abdilber; İ'lamü'l-Muvakkıîn. 2/309.
                20 Bu sözü açıkça söyleyen imam Ebu Hanife ile İmam Şafii (r.a.)'dır. İbni Abidin risaleleri, Resmü'l-
                Müfti, 1/4; Fullânî, İkazü'l-Hümem. 62. 107 kitabına bakınız. Şa'ranî şöyle der: "Yani kendisinin veya
                başkasının indinde sahih olursa" demek istemiştir. Derim ki; bunun delili de imamı Şafii'nin imam
                Ahmed'e şu sözüyle hitap etmesidir; "Siz benden hadisi daha iyi biliyorsunuz Şayet sahih hadis size
                ulaşırsa bana onu haber ediniz ki, o görüşe sahip olayım. Gelen rivayet ister Hicazî veya Kufi, isterse
                Mısırlı'dan olsun fârketmez, el-İntika 76, İbni Abdilber.
                21 İmamı Şafiî'nin sözlerindendir. el-Mecmı, 1/63: İ'lamül-Muvakiîn, 2/361, İbnü'l-Kayyim.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                  kitabın dipnotları karıştığı ve ayrı düzenleme gerektiği için devamını burda paylaşmıyorum bunun yerine linkini veriyorum:

                  http://d1.islamhouse.com/data/tk/ih_...particular.pdf

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                    Allah razı olsun yazandan, hiçbir doğru yol göstericisi de "beni taklid edin, bana uyun" demezdi kendi sınırını sıfatını bilip.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                      bizim bir arkadaş vardı diyordu, türkçe öğretmenleri kendilerine özel ders için öğrenci alamıyorlar velilere bu ters geliyor. okuldaki öğretmenlerden söz ediyorum. bunun yerine bir öğretmen kendi sınıfındaki zayıf öğrencilerin velilerine: sen buna özel ders aldırman lazım, veli soruyor, kim verir ki? siz verir misiniz? öğretmen hayır diyor ben veremem, ama vereni biliyorum onu tavsiye edeyim, telefon numarasını veriyor, öğrenciyi ona yönlendiriyor, aynı şekilde arkadaşı da yapınca böylece takipçiler oluşuyor.

                      mezhepler de öyle oldu. ancak bunlar çok iyi biliyorlardı ki kendileri bize uyun demeseler de siyasilerin insanları, Ehlibeyt otoristesinden kopararak onları yem haline getirebilmek için bu sahte din adamlarına bağlıyorlardı... onlar da bunları biliyordu.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                        Meselelerden hüküm çıkaramayan her şii'nin bir taklid-i mercisi vardır.Mezhep yol demektir.Her yolu bilmeyenin bir yol göstericisi vardır-olmalıdır. Ehli sünnet mezheplerinde olanlarda biz nasıl bir merci'ye tabisek onlarda bir merciye tabiler.Bunda yadırganılacak bir tutum yoktur.Yani her ekol de bir merci vardır ve de olmalıdır. Her iki ekolün çoğunluğu böyle düşünür ve de böyledir.

                        Peki sorun ne?Sorun şu:

                        Her iki ekol de de aşırı uçlar vardır ve de azınlıktadır.

                        Şia'daki aşırı uç Ahbarilerdir. Ve bunlar mezhep diye bir şeyi kabul etmezler.Yani mezhepsizdirler. Bunlar imamlara tabi olma adına hadise yönelmenin daha isabetli olduğunu düşünürler. Örneğin biz Sistaniye değil ehlibeyt imamlarına uyarız diyorlar.

                        Sunnilerdeki aşırı uçlar ise vahabilerdir.Şii ahbari mantığı ile sunni vahabi mantığı bire bir aynıdır.Bunlarda biz ebu hanifeye değil direk peygambere uyarız diyorlar.Bunlar da hiçbir mezhebi kabul etmezler.

                        Kısacası:

                        Ahbari=Vahabi=Mezhepsizlik=tekfir=Aşırı uçlar=Baş belaları=Hariciler

                        Bu aşırılar doktor yerine eczaneye giderler.Gitsinler kendilerini helak etsinler sorun değil.Sorun insanları da buna inandırmaya çalışarak hem kendilerini hem de halkı helak etmek olmalarıdır.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                          [quote author=halkalı link=topic=13867.msg172256#msg172256 date=1390902844] Şia'daki aşırı uç Ahbarilerdir. Ve bunlar mezhep diye bir şeyi kabul etmezler.Yani mezhepsizdirler. Bunlar imamlara tabi olma adına hadise yönelmenin daha isabetli olduğunu düşünürler. Örneğin biz Sistaniye değil ehlibeyt imamlarına uyarız diyorlar. Sunnilerdeki aşırı uçlar ise vahabilerdir.Şii ahbari mantığı ile sunni vahabi mantığı bire bir aynıdır.Bunlarda biz ebu hanifeye değil direk peygambere uyarız diyorlar.Bunlar da hiçbir mezhebi kabul etmezler. Kısacası: Ahbari=Vahabi=Mezhepsizlik=tekfir=Aşırı uçlar=Baş belaları=Hariciler Bu aşırılar doktor yerine eczaneye giderler.Gitsinler kendilerini helak etsinler sorun değil.Sorun insanları da buna inandırmaya çalışarak hem kendilerini hem de halkı helak etmek olmalarıdır. [/quote]

                          Tebrik Ederim Kardeşim, aynen katılıyorum.
                          http://www.youtube.com/user/TarihinTozu/videos https://vimeo.com/user12861987/videos

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                            [quote author=halkalı date=1390902844 link=topic=13867.msg172256#msg172256]
                            Meselelerden hüküm çıkaramayan her şii'nin bir taklid-i mercisi vardır.Mezhep yol demektir.Her yolu bilmeyenin bir yol göstericisi vardır-olmalıdır. Ehli sünnet mezheplerinde olanlarda biz nasıl bir merci'ye tabisek onlarda bir merciye tabiler.Bunda yadırganılacak bir tutum yoktur.Yani her ekol de bir merci vardır ve de olmalıdır. Her iki ekolün çoğunluğu böyle düşünür ve de böyledir.

                            Peki sorun ne?Sorun şu:

                            Her iki ekol de de aşırı uçlar vardır ve de azınlıktadır.

                            Şia'daki aşırı uç Ahbarilerdir. Ve bunlar mezhep diye bir şeyi kabul etmezler.Yani mezhepsizdirler. Bunlar imamlara tabi olma adına hadise yönelmenin daha isabetli olduğunu düşünürler. Örneğin biz Sistaniye değil ehlibeyt imamlarına uyarız diyorlar.

                            Sunnilerdeki aşırı uçlar ise vahabilerdir.Şii ahbari mantığı ile sunni vahabi mantığı bire bir aynıdır.Bunlarda biz ebu hanifeye değil direk peygambere uyarız diyorlar.Bunlar da hiçbir mezhebi kabul etmezler.

                            Kısacası:

                            Ahbari=Vahabi=Mezhepsizlik=tekfir=Aşırı uçlar=Baş belaları=Hariciler

                            Bu aşırılar doktor yerine eczaneye giderler.Gitsinler kendilerini helak etsinler sorun değil.Sorun insanları da buna inandırmaya çalışarak hem kendilerini hem de halkı helak etmek olmalarıdır.
                            [/quote]
                            Öncelikle bu satırları yazan bir zihniyetin asla şii olamayacağını belirtmek istiyorum. Bu olsa olsa şiayı anlayamamış sünniler arasında yetişen bir şii ya da takiyye yapıp insanları şia konusunda yanlış bilgilendiren bir sünni anlayışıdır. çünkü hiç bir şiiye göre mezheplerle taklit mercii aynıdır görüşünü bulmak mümkün değildir. bana bir şii otoritenin kitabından gösterin şiadaki taklit merciileri ile sünnilikteki mezhepler aynıdır diyen. Her iki ekolün büyük çoğunluğunun öyle düşündüğü de bir saçma iddiadır ispatı mümkün değildir. bir kere hiç bir şii mezhep kabul etmez. mezhep farklı yol demektir. Allah'a giden sayısız yol vardır ihtilafta rahmet vardır diyen sünniler mezheplere inanır. Ali velayetini ve imamet inancını benimseyen canlı bir İmam inancına sahip olan bir şii nasıl farklı yol anlamına gelen mezheplere hak diyecek. o zaman ihtilafı ortadan kaldırmak için var olan imamet inancını nereye koyacak!

                            şiilerde mezhepleri kabul etmeyen ahbariler değildir. hayır hiç bir şii mezhebi kabul etmiyor. ediyor diyen varsa bana göstersin. taklit merciini kabul etmeyen şiilerin sayısını bize bilimsel olarak yazsaydı iddia sahibi bir şey diyebilirdik ama burdaki zandan başka bir şey değildir.

                            Sünnilerdeki aşırı uç vahhabilerle sünnilerin ne alakası var, hangi sünni vahhabileri sünni görüyor? mutezile inancına sahip olup kendini ehli kuran diye tanımlayan ama vahhabilikle alakası olmayan kimseler de sünni sayılmazlar ve bunlar da mezhep kabul etmiyorlar. bunları nereye koyacaksınız. Hiç bir şii Ebu hanifeyi meşru görmez, onun da ilahi hükümleri açıklayabileceği ve insanların bunlara uyabileceği inancını taşımaz. tersine bu mezheplerin yetkisiz olduğunu delilsiz olduğunu söyler.

                            bu durumda ahbari diyerek şia temel inancı olan imamet inancını basit/batıl/kabul edilmiyor göstermek haddinize değildir.

                            asıl doktor yerine eczaneye gidip hem kendini hem milleti helak etme konumunda olan, ihtilafı birbirine zıt görüşleri hak gösteren taklidi caiz olmayan mezheplerin taklit edilebileceğini iddia eden sizsiniz. buyrun şu ayeti de mi ahbariler indirdi:

                            "Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik." nahl 64

                            şimdi bu ayete göre dinde yetkisiz yere fıkhi görüş bildiren ve birbirine zıt binlerce hüküm dinde varmış gibi insanlara sunup onları zehirleyen hanefi maliki şafi vb. mezheplerin dinde yerinin olduğunu söyleyin bakalım? kitabın indirilme nedeni ihtilafları engellemek! demek ki insanların ayrılığı batıl ve Allah bunun için Kur'an gönderiyor!

                            ve şu ayet:

                            "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz." Aliimran 103

                            artık mezhepler batıldır. Tek yol Ehlibeyt yolu ve zamanın İmamına tabi olmaktır. müctehidler insanları İmama bağlamaktadırlar.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: "Herhangi bir mezhebi taklit etmek Farz olmadığı gibi Mendup da değildir"

                              Sunnilik perdesi altında vahabilik ,Şiilik-ehlibeyt perdesi altında ahbarilik tekfirci zihniyete sahip, iki ekolde de var olan akımlardır.Biri şii-sunni adıyla ‘Amerikayı-küfrü’, diğeri şii-sunni adıyla ‘Öz Muhammedi İslamı’ temsil ediyor. Biri batıl diğeri hak cephedir. Küfrü (Amerikancı İslamı) temsil eden akımlar kendi zihniyeti dışındaki herkesi tekfir eder. Vahabiler her ne kadar sunni görünseler de sunnileri de tekfir eder. Ahbarililer de ne kadar da şii-ehlibeyt taraftarı da görünseler şiaları da tekfir eder. Ahbari düşünceliler tarih boyunca Usul-i Ulemayı tekfir etmiştir. Günümüzde ki Ahbariler ise özellikle bütün kirli işlerine çomak sokan günümüz Usul-i Ulemasından, Ayetullah Humeyniyi, Ayetullah Hamaneiyi, Ayetullah Cafer Süphaniyi, Ayetullah Murtaza Mutahhariyi, Allame Tabatabaiyi ciddi derecede tekfir etmektedirler. Bu tekfir aleni yapılan bir tekfir değildir. En Azından Ayetullah Humeyni ve Ayetullah Hamanei için. Korku söz konusudur.Ama sosyal medyada günümüz şii müçtehitlerini yeri geldiğinde tekfir veya hakaret ederler. Bu iki ekol de tekfir etmeyen-kendi zihniyetlerinde olmayan herkesi tekfir ederler.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X