Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

CİHADI DOĞRU ANLAMAK

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    CİHADI DOĞRU ANLAMAK

    İslâm’da cihat, Allah’ın gazap ve kahrının tecellisidir. Eğer Allah cihat emri vermişse bu cihat emri, kendilerine karşı savaş yapılacak insanların veya topluluğun Allah’ın gazabını kazanmış olduklarının nişanesidir. Cihadın hakikatinde, insanları zulüm, şirk, putperestlik ve fesattan kurtarıp adaleti hâkim kılma düşüncesinin yatması, Allah’ın gazap ve kahrının da rahmeti ile iç içe olduğunu gösterir.

    “...rahmetim her şeyi kaplamıştır.”1 ayeti cihadı da kapsar. Cihadın zahiri gazap ve beğenilmeyen görülse de, hakikati rahmet ve insanların hayrınadır.

    “Hoşlanmazsınız, size ağır gelir; ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size.”2

    Mücadelenin her alanında İslâm’ın şefkat ve merhameti zuhur etmekte ve diğer ideolojilerle farkını ortaya koymaktadır. İslâm, silahla mücadeleden önce tebliğ ve dil silahını kullanmayı öngörmüştür. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde münakaşa ve mübahasede bulun.”3

    Resulullah (s.a.a.) risalet görevini yerine getirdiği 23 yıl zarfında olduğu gibi cihat farz edildikten sonra da tebliğ ve dil silahını devamlı savaş silahından önce kullanmıştır ve hatta savaş anında da önce hücceti tamamlamak için düşmanla konuşur, onları tevhide davet eder, nasihatte bulunur, daha sonra kabul etmezlerse savaşa başlardı. Öyle ki savaşı başlatan taraf da hiçbir zaman kendisi olmamıştır.

    Resulullah’ın (s.a.a.) tevhid karşıtı hükümdarlara ve o zamanın padişahlarına göndermiş olduğu mektuplar -bunlar “Mekatibu’r-Rasul” adlı kitapta toplanmıştır- onları savaşa değil, Allah’ın rahmetine, tevhide daveti içermektedir.

    Aynı şekilde Hz. Ali (a.s ) de savaşlarda, hem Resulullah zamanında katıldığı savaşlarda, hem de Resulullah sonrası yaptığı savaşlarda kılıcına sarılmadan önce tebliğ eder, hücceti tamamladıktan sonra savaşa başlardı; hatta kendisi asla savaş ateşini yakmamıştır. Hz. Ali’nin (a.s) savaşlardaki bu tutumu, İslâm tarihinde ve gayrimüslimlerin yazmış oldukları tarih kitaplarında övgü ile söz edilmiştir.

    İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında belki de en az söz konusu edilen konulardan biri, İmam’ın (a.s) savaş başlamadan önce ve savaş esnasında hücceti tamamlamak için yapmış olduğu konuşmaların ve yazmış olduğu mektupların mahiyetidir. Kerbela şehitleri de İmam’ı örnek alıp savaş meydanına gittiklerinde kılıçlarına sarılmadan önce ilâhî vazifeleri olan dil ile tebliğ görevini yerine getirmiş, daha sonra savaşarak şahadet şerbetini içmişlerdir. Emevîlerin safında yer alan Yezid’in ordusuna bazen şiirle, bazen hamasî birkaç cümle söyleyerek, bazen nasihat, bazen ise kıyamet günündeki hesapla korkutarak tebliğlerini yapmışlardır. (Ki Kerbela kıyamının önemli bir bölümünü oluşturan dil silahının kullanılması, ayrı bir zamanda incelenmesi gerekir.)

    Her halükârda İslâm’da cihadın ilk merhalesi, savaş hangi aşamada olursa olsun hücceti tamamlamak için hikmetle tebliğ, nasihat ve öğütle hakka davet ve güzel bir şekilde münakaşa ve mübahasedir.

    Resulullah’ın (s.a.a.) siyeri ve Masum İmamlar’ın hüccet olan/delil teşkil eden hareket ve sözleri cihadın nasıl yapılması gerektiğini bizlere öğretiyor.

    Bunların yanı sıra Kur’ân’da birçok ayet gereği dinin temellerinden olan “Emr-i Bi’l-Maruf ve Nehy-i Ani’l-Münker” hükmü de silahlı mücadeleden önce dil silahının kullanılması gerektiğini ve ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

    Cihadın Önemi

    Allah yolunda cihad, hangi merhalesi olursa olsun ancak ihlâsla yapıldığı zaman değer kazandığı gibi, cihat zamanı ve yapılan cihadın toplumda bırakacağı etkinin de önceden bilinmesi gerekiyor. Hak ve batıl teşhis edildiği zaman cihadın zamanını ve yapılan cihadın tesirini belirlemek kolay olabiliyorsa da bazen toplumun kültürel, siyasî ve inanç durumu hak ve batılı belirlemede, onları birbirinden ayırmada elverişli olmayacağından, hem cihat zamanını belirleme, hem de hak ve batıl ayırt edildikten sonra cihat şeklini belirleyip vazifeye amel etmek zor olacaktır. Böyle bir durumda hakkı batıldan ayırıp, cihat metodunu belirleyerek hakkı savunmak için vazifeye amel etmek, takdir edilmesi gereken bir cihat olacaktır. Dolayısıyla cihadın temel meselelerinden biri, insanın hassas zamanlarda; hakkın batıla karıştığı, cihadın gerçek manasının tahrif edildiği, insanların dinî öğretilerden uzaklaştırıldığı bir zamanda vazifesinin ne olduğunu anlayabilmesidir. İnsanın ne zaman cihat yapması gerektiğini bilmesi ve cihadın merhalelerini tanıması ve bu yolda Allah rızası için mücadeleye karar vermesi, cihatta başarılı olmasını sağlayacaktır. Cihat konusunda şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:

    1- Hak ve batılın birbirinden ayırt edilmesi

    2- Cihadın kısımlarının bilinmesi

    3- Cihadın merhalelerinin bilinmesi

    4- Cihadın zamanının bilinmesi

    5- Cihadın metodunun bilinmesi


    Bu konular tespit edilmeden, cihadın ne olduğu bilinmeyecek ve cihat adına yanlışlıklar yapılacaktır. Cihadın insanlara yanlış öğretilmesi veya bazılarının kasıtlı olarak cihadı gerçek manasından saptırıp tahrif etmesi, İslâm ve Müslümanlara telafi edilemez zararlar vermiştir ve vermektedir. Cihat; mukaddes savaş, kâfirlere karşı toplu mücadele, Allah için kâfirleri yok etmek vb. olarak algılanırsa, o zaman İslâm dinini zorba ve savaşçı bir din olarak tanıtmamız gerekecektir. Yani İslâm getirdiği ilahî maarifi insanlara sunarken eğitim-öğretim ve tebliğ yollarını bir kenara bırakıp insanlara tevhidi kabul ettirmek için yalnız savaş yolunu seçmiş oluyor, bu da insan iradesini elinden almak ve onu bir şeye zorlamak demektir.

    İslâm’da bu düşünce tarzının ne kadar yanlış olduğunu ispatlamaya gerek bile yoktur. Cihadın ruhunda, savunma yatmaktadır; inancı, tevhidi ve hakkı korumak, insanların manevî hayatlarının her türlü şirk, küfür ve putperestlikten arınmasını sağlamak ve adaletin kökleşmesini engellemeye çalışan zalim ve zorbaların karşısında savaşmak vardır.

    Cihadın Hikmet ve Felsefesi

    Önemli konulardan biri de, cihadın felsefesidir. İslâm, cihadı neden farz kılmıştır? Cihat farz kılınmasaydı ne olurdu? Cihadın farz kılınış hikmeti nedir?

    Hiç kuşkusuz bu gibi soruların cevabı, cihadın farz kılınış felsefesini ortaya koyacaktır. Kur’ân-ı Kerim bu soruların hepsinin cevabını açık ve net bir şekilde beyan etmiştir. Aslında cihadın felsefesi hakkında aklî olarak hiçbir şüphe ve tereddüt yoktur ama cihat, insanlara yanlış öğretildiğinden, cihadın hikmeti kitaplarda gizli kaldığından ve tahrif edilmiş bir cihat anlayışı topluma sunulduğundan dolayı cihat denilince insanların aklına savaş, kan, zorbalık ve baskı gelmektedir. Kur’ân’ın beyan ettiği her hükmün, akıl ve mantıkla tamamen bağdaşmasıyla birlikte hikmetinin de beyan edilmesi bütün karanlık noktalara ışık tutup insanları hidayete ulaştırmaktadır.

    1- Cihat, zulüm ve fitneyi yok etmek içindir:

    “Şüphe yok ki Allah, inananlardan müşriklerin şerrini defedecek. Şüphe yok ki Allah, hainlikte ileri giden nankörlerin hiçbirini sevmez. Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter elbette.”4

    “Eğer Allah, insanların bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savmasaydı, yeryüzü alt üst olurdu. Fakat Allah’ın bütün âlemlere ihsanı var, lütfü vardır.”5

    “Bir fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah’ın dini oluncaya dek onlarla savaşın.”6

    Kur’ân-ı Kerim’in, üzerinde önemle durduğu konulardan biri fitne ve fesat meselesidir. Toplumda fitne ve fesadın yok olması, dinin öncelikli meselelerindendir. Toplumsal adaletin bozulmasına sebep olan her eylem fesat olarak görülür, insanların barış ve kardeşlik içinde yaşamasını engelleyen her amel fitnedir. Din, her ikisini yapanları da kınamış, âhiretteki şiddetli azaba birçok ayette işaret etmiş ve hatta toplumda fitne ve fesat çıkarmanın adam öldürmekten daha kötü olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “Fitneyse, adam öldürmekten daha beterdir.”7

    Kur’ân; kâfir, müşrik ve zalim hükümdarların yeryüzünde fesat çıkarmak için çaba gösterdiklerini belirtiyor: “Bir işe koyuldu mu yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri yok etmek için çalışır.”8

    Allah-u Teala, kalbinde fitne ve fesat çıkarma hastalığı olanları, ilahî maarifi içeren Kur’ân ile tedavi etmek istemektedir: “Ey insanlar, rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki dertlere şifa, inananlara hidayet ve rahmet geldi.”9 Ancak insanlar, dinin öğretileri ışığında hak yola girmeyi kabul edip kalplerindeki hastalıkları tedavi etmedikleri gibi, toplumda huzur ve emniyeti, adalet ve kardeşliği bozduklarından dolayı onlara karşı cihat edilmesi gerektiğini emrediyor.

    2- Cihad, mabetlerin korunmasını sağlar:

    “Ve eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmeseydi, içlerinde Allah isminin çok anıldığı manastırlar da yıkılırdı, havralar da, kiliseler de, mescitler de ve Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphe yok ki Allah kuvvetlidir, güçlüdür.”10

    Cihadın hikmet ve felsefelerinden bir tanesi de mabetlerin korunmasıdır. Bu, mabetlerin ne kadar büyük bir öneme sahip olduklarını gösteriyor. Mabetlerin ibadetten öteye ayrı bir konuma sahip olduğunun bir işaretidir. Mabetler, yalnızca ibadet ve dua için değildir. Mabetler, ilahî maarifin öğretildiği, inananların sosyal dayanışma sağladığı; ilim, irfan, ahlâk ve siyaset alanında faaliyet ve çalışmalar yapmaları gerektiği bir merkez ve dinî semboldür. Tarih boyunca bu konumunu koruyan mabetler günümüzde bu fonksiyonunu yitirerek maalesef zalim hükümdarların baskı ve zorbalıkları neticesinde asıl amacından uzaklaştırılıp onların hedeflerine hizmet vermektedir.

    Kur’ân’da mabetler derken sadece camilerden söz edilmemiştir, Hıristiyanların kiliseleri ve Yahudilerin havraları ve diğer bütün ilahî mabetler kastedilmiştir. Hıristiyan ve Yahudiler tarih boyunca mabetlerini de, peygamberlerin getirdikleri öğretileri tahrif ettikleri gibi tahrif etmiş ve bu tahrif ettikleri ilahî maarifi kilise ve havralara hapsetmişlerdir, dolayısıyla kilise ve havralar asla gerçek konumlarını koruyamamışlardır. Günümüzde de aynı oyunu İslâm’ın sembolleri olan camilerin üzerinde uygulamaktadırlar.

    Ayette belirtilen mabetlerin yıkılmasından maksat, mabet olarak yapılan binaların yıkılması değil, onların içinin boşaltılması, maneviyatının yok edilmesi, gerçek fonksiyonunu yerine getirmesinin engellenmesi ve dinin ayakta kalmasını sağlayan özelliğinin yok edilmesidir. Çünkü günümüz tağutî sistemleri asla mabet yapılmasına karşı değillerdir, hatta teşvik edip görkemli yapılmasını dahi istemektedirler; ama dinin hizmetinde değil, kendilerine hizmet etmesi şartıyla.

    İşte cihat, mabetlerin korunması ve yıkılmasını engellemek için farz kılınmıştır. Mabetlerin dinî açıdan önem ve konumları incelendiği zaman bu ayetin hikmeti daha iyi anlaşılacaktır.

    3- Cihat, insanların hayrını içerir:

    “Hoşlanmazsınız, size ağır gelir ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size.”11

    “İnanırsanız Allah’a ve Peygamber’ine ve savaşırsanız Allah yolunda malınızla ve canınızla, işte bu, bilesiniz size daha da hayırlıdır.”12

    “Genciniz, ihtiyarınız, hep beraber savaşa çıkın ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda savaşın. Bilirsiniz bu, sizin için daha hayırlıdır.”13

    İnsanlar, cihadın zahirine bakarak onun gerçek hikmetini öğrenmekten kaçınırlar; cihadı sadece kan dökmek, adam öldürmek olarak algılarlar; ama cihadın hem insanın bireysel, hem de toplumsal yaşantılarının hayrına olduğunu ve onlara hayat verdiğinin farkında olmazlar. Toplumun bekası, barış ve adaletli bir sosyal hayatın devamı bazılarının yok edilmesine bağlı ise, bunun yapılması kınanamayacağı gibi övgü ile karşılanmalıdır.

    4- Cihat ederek şehit olanların günahları bağışlanır:

    “Benim yolumda hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, eziyete uğrayanların, savaşıp vuruşanların, vurulup ölenlerin günahlarını andolsun ki mutlaka örteceğim ve onları kıyılarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım.”14

    Cihad, insanın dünyevî hayatının hayrına olduğu ve dünyevî yaşantısının düzene girmesini sağladığı gibi ahiretini de kazanmayı sağlıyor, dünyada yapmış olduğu günahların bağışlanmasına sebep oluyor ve onların cennete girmelerine vesile oluyor. Resulullah’ın (s.a.a.) buyurduğu gibi: “Dünya, ahiretin tarlasıdır.” İnsan bu dünyada ne yaparsa, karşılığını ahirette alacaktır. Dolayısıyla ahiret hayatı asıl yaşam yurdu, dünya ise o hayatın şekillenmesini sağlayan amel yurdudur. Allah, insanın her iki hayatını da düzene koymayı irade etmiştir. Cihat edenler, bu amelleriyle günahlarını bağışlatarak ahiret yurdunu abat edenlerdir.

    5- Cihat, imtihan vesilesidir:

    “Yoksa Allah, içinizden savaşanları belli etmeden, sabır edenleri bildirmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?”15

    Yaratılışın hikmetlerinden biri de, insanların imtihan edilmeleridir. Allah-u Teala insanları dünya hayatlarında birçok şeyle imtihan eder; kimin iman edip Allah’a itaat ettiği, kimin isyan ederek Allah’ın emirlerini çiğnediği ortaya çıksın ve insanın kendisi buna şahit olsun diye. Cihat da bu imtihan vesilelerinden biridir.

    6- Cihat, azaptan kurtulma vesilesidir:

    “Ey inananlar, size bir alış veriş haber vereyim mi ki elemli azaptan kurtarsın sizi? İnanırsanız Allah’a ve Peygamber’ine ve savaşırsanız Allah yolunda malınızla ve canınızla, işte bu, bilesiniz size daha da hayırlıdır.”16

    7- Cihat, kâfirleri cezalandırma ve inananları sevindirmedir:

    “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları aşağılasın, sizi onlara galip kılsın ve inanan topluluğun göğüslerini ferahlatsın ve yüreklerindeki gazabı gidersin.”17

    8- Cihat, anlaşma yapıldıktan sonra yeminlerini bozanlara bir uyarıdır:

    “Ahitlerinden sonra gene yeminlerini bozar ve dininizi kınarlarsa, kâfirliğe baş olanlarla savaşın. Şüphe yok ki yeminini tutmayan kimselerdir onlar, belki bu suretle yaptıklarından vazgeçerler.”18

    9- Cihat edenler daha üstündür:

    “Müminlerden savaşa katılmayıp oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar eşit olamaz. Allah mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaşanları, derece bakımından, oturanlardan üstün etmiştir. Allah, hepsine de iyilikler, güzellikler vaat etti ve Allah üstün etti savaşanları oturanlardan, pek büyük bir ecirle.”19

    10- Cihat etmeyenler kınanmıştır:

    “Yeminlerinden dönen ve Peygamber’i, ülkesinden çıkarmaya çabalayan ve size karşı ahitlerini ilkin bozan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkar mısınız onlardan? İnanmışsanız, kendisinden korkulmaya lâyık olan Allah’tır.”20

    “Ne oluyor size ki zayıf ve aciz erkeklerle kadınlar ve çocuklar: “Rabbimiz, bizi ahalisi zalim olan bu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” deyip dururlarken siz, Allah yolunda savaşmıyorsunuz?”21

    11- Cihada teşvik edilmektedir:

    “Ey Peygamber, inananları savaşa teşvik et. Sizden yirmi tane sabırlı er bulunsa, onların iki yüzüne galip gelir ve siz yüz kişi olsanız, kâfirlerin bin tanesine üst gelirsiniz; çünkü onlar, hiçbir şeyden anlamaz bir topluluktur.”22

    12- Cihattan kaçmanın cezası:

    “Ey inananlar, savaşmak üzere kâfirlerle, onlar toplu bir hâldeyken karşılaştınız mı, onlara arkanızı dönüp kaçmayın. Ve kim tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek yahut bir bölüğe ulaşmak niyetinde olmadan öyle bir günde onlara arka çevirir, dönerse, muhakkak Allah’ın gazabına uğrayacaktır; yurdu cehennemdir. Ve orası, dönüp varılacak ne kötü bir yerdir.”23

    13- Cihat etmek gönül işidir:

    “Zaten Allah’a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla, canlarıyla savaşacaklarından senden izin istemezler ki ve Allah, çekinenleri tamamen bilir. Senden sadece Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp yürekleri şüpheye düşenler ve şüpheleri içinde tereddüde düşüp bocalayanlar izin isterler.”24

    14- Dünya sevgisi cihada engeldir:

    “Ey inananlar, size ne oldu da Allah yolunda savaşa çıkın dendiği zaman olduğunuz yerde mıhlanıp kaldınız? Ahireti bıraktınız da dünya yaşantısına mı razı oldunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahirete nispetle pek azdır.”25

    15- Devamlı cihada hazır olmak:

    “Ey inananlar, ihtiyata ait gereken tedbirleri alın da bölük bölük yahut hep birlikte ilerleyin. İçinizde mutlaka ağır davranan olacak ve size bir felaket gelip çatınca da diyecek ki: “Allah, gerçekten de bana lütfetti de o zaman, onlarla beraber bulunmadım.” Size Allah’tan bir lütuf ve ihsan gelince de onunla sizin aranızda hiçbir dostluk yokmuş gibi: “Keşke, diyecek, ben de onlarla beraber olsaydım da ben de o büyük lütfa nail olsaydım, ben de muradıma erseydim!” Artık Allah yolunda savaşsın dünya yaşayışı yerine ahireti satın alanlar ve kim Allah yolunda savaşır da öldürülür yahut galebe ederse, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.”26

    “Allah düşmanlarıyla size düşman olanları ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah’ın bildiği düşmanları korkutmak için onlara karşı kullanmak üzere gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili at hazırlayın. Allah yolunda ne harcarsanız size karşılığı tamamıyla ödenecektir ve asla zulme uğramayacaksınız.”27

    Yukarıda cihat hakkında saydığımız ayetler, Kur’ân’daki cihat ayetlerinin bazılarıdır. Cihat konusunun incelenip araştırılarak Kur’ân’daki gerçek çehresinin ortaya çıkmasına yardımcı olacağını ümit ederiz.

    #2
    Ynt: CİHADI DOĞRU ANLAMAK

    Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.MUHAMMED .SURESİ 4. AYET
    .
    insan olma bilincinizi selamlıyorum

    Yorum


      #3
      Ynt: CİHADI DOĞRU ANLAMAK

      ne güzel
      insan olma bilincinizi selamlıyorum

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X