SALİH AMEL
Kur'an-ı Kerim'den anlaşıldığı kadarıyla nefsin tekamüle erişmesi, Allah'a yaklaşmak, insaniyetin yüce derecelerine ve tertemiz Ahiret hayatına ulaşmak için imandan sonraki vasıta salih ameldir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz."[1]
Bu ayetten dünya hayatından başka insan için iman ve salih amelin sonucu olan pak ve güzel diğer yeni bir hayatın da oluşabileceği anlaşılmaktadır.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır."[2]
Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: "Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."[3]
Yine buyuruyor ki: "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir."[4]
Allah-u Teâlâ bu ayet-i kerimede buyuruyor ki, bütün izzet ve kudretler Allah'ın olup O'nun yanındadır ve güzel söz, yani muvahhid insanın tertemiz ruhu ve pak tevhid inancı Allah'a yükselir ve salih amel de onun yükselticisidir.
Salih amel, niyet ve ihlas yoluyla insanın nefsinde etki bırakarak onu yetiştirip mükemmelleştirir. Kur'an-ı Kerim'den anlaşılıyor ki pak ve güzel Ahiret hayatı, likaullah ve kurbullah (Allah'a yakınlık) makamına ulaşmak, iman ve salih amele bağlıdır. Kur'an-ı Kerim salih amelin üzerinde çok durmuş ve onu saadet ve kurtuluş için tek vesile bilmiştir. Bir amelin salahiyetinin ölçüsü şeriat ve vahiyle uyum sağlamasıdır. İnsanın özel yaratılışıyla aşina olan onun ve alemlerin yaratıcısı, onun saadet ve tekamülünün yolunu biliyor olup vahiy vasıtasıyla O’nun Resulüne (s.a.a) bildirmiş ve faydalanmaları için onu halka ulaştırmasını emretmiştir.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman icabet edin."[5]
Salih amel İslam şeriatında farz veya sünnet olarak tanıtılmış amellerdir ki sâlik onları yaparak seyr ve süluk edip kurb makamına ulaşabilir. Tek yol budur; bunun dışındaki yollar çıkmaz ve sapa olup hedefe ulaştırmazlar, sâlik insan şerî hükümlere tamamen itaat etmeli, seyr ve süluk için Şeriat’ta belirtilen yoldan başka bir yol katetmemeli ve şerî bir sened ve kaynağı olmayan zikir, dua ve hareketlerden gerçekten kaçınmalıdır. Zira bunlar saliki hedefe ulaştırması bir yana dursun, onu hedeften daha da uzaklaştırırlar, çünkü Şeriat’tan çıkmak bid'at ve günahtır.
Salik birinci derecede dini farz ve vacibleri doğru olarak ve şer-i kurallar çerçevesinde yerine getirmeye çalışmalıdır; zira sünnetleri, zikir ve duaları yapmaya büyük özen gösterip çaba harcasa bile farizeleri terkettiği takdirde yüce makamlara erişemez.
İkinci derecede sünnet ve zikirlere sıra gelir. Salik burada ruhî gücü ve mizacının istidadına göre sünnetlerle meşgul olur. Sünnetleri yerine getirmede ne kadar gayret gösterirse bir o kadar yüksek makamlara erişir. Sünnetler de fazilet açısından bir değillerdir. Bilakis onlardan bazıları bazılarından faziletlidirler, dolayısıyla insanı Allah'a daha iyi ve daha fazla ulaştırabilirler. Bu sünnetlere dua ve hadis kitaplarında işaret edilmiştir.
Sâlik o kitaplardan namaz, dua ve zikirleri seçerek onları devamlı yerine getirebilir. Onları ne kadar fazla ve iyi bir şekilde yerine getirirse daha fazla sefa ve nuraniyet kazanır ve daha yüksek makamlara yükselir.
Burada salih amellerden bazılarına işaret edecek geriye kalanını diğer kitaplara bırakacağız. Ancak daha önce şu noktayı hatırlatalım ki farizeler, sünnetler, zikir ve dualar ancak ihlasla yapıldığı zaman mukarrib (yaklaştırıcı) ve salih amel olabilirler. Her amelin salahiyet ve mukarribiyetinin derecesi o ameli yerine getiren kişinin ihlas derecesine bağlıdır. Dolayısıyla ilk önce ihlas hakkında bahsedecek ve daha sonra da salih amellerden bazılarına değineceğiz.
Kur'an-ı Kerim'den anlaşıldığı kadarıyla nefsin tekamüle erişmesi, Allah'a yaklaşmak, insaniyetin yüce derecelerine ve tertemiz Ahiret hayatına ulaşmak için imandan sonraki vasıta salih ameldir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz."[1]
Bu ayetten dünya hayatından başka insan için iman ve salih amelin sonucu olan pak ve güzel diğer yeni bir hayatın da oluşabileceği anlaşılmaktadır.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır."[2]
Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: "Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."[3]
Yine buyuruyor ki: "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir."[4]
Allah-u Teâlâ bu ayet-i kerimede buyuruyor ki, bütün izzet ve kudretler Allah'ın olup O'nun yanındadır ve güzel söz, yani muvahhid insanın tertemiz ruhu ve pak tevhid inancı Allah'a yükselir ve salih amel de onun yükselticisidir.
Salih amel, niyet ve ihlas yoluyla insanın nefsinde etki bırakarak onu yetiştirip mükemmelleştirir. Kur'an-ı Kerim'den anlaşılıyor ki pak ve güzel Ahiret hayatı, likaullah ve kurbullah (Allah'a yakınlık) makamına ulaşmak, iman ve salih amele bağlıdır. Kur'an-ı Kerim salih amelin üzerinde çok durmuş ve onu saadet ve kurtuluş için tek vesile bilmiştir. Bir amelin salahiyetinin ölçüsü şeriat ve vahiyle uyum sağlamasıdır. İnsanın özel yaratılışıyla aşina olan onun ve alemlerin yaratıcısı, onun saadet ve tekamülünün yolunu biliyor olup vahiy vasıtasıyla O’nun Resulüne (s.a.a) bildirmiş ve faydalanmaları için onu halka ulaştırmasını emretmiştir.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman icabet edin."[5]
Salih amel İslam şeriatında farz veya sünnet olarak tanıtılmış amellerdir ki sâlik onları yaparak seyr ve süluk edip kurb makamına ulaşabilir. Tek yol budur; bunun dışındaki yollar çıkmaz ve sapa olup hedefe ulaştırmazlar, sâlik insan şerî hükümlere tamamen itaat etmeli, seyr ve süluk için Şeriat’ta belirtilen yoldan başka bir yol katetmemeli ve şerî bir sened ve kaynağı olmayan zikir, dua ve hareketlerden gerçekten kaçınmalıdır. Zira bunlar saliki hedefe ulaştırması bir yana dursun, onu hedeften daha da uzaklaştırırlar, çünkü Şeriat’tan çıkmak bid'at ve günahtır.
Salik birinci derecede dini farz ve vacibleri doğru olarak ve şer-i kurallar çerçevesinde yerine getirmeye çalışmalıdır; zira sünnetleri, zikir ve duaları yapmaya büyük özen gösterip çaba harcasa bile farizeleri terkettiği takdirde yüce makamlara erişemez.
İkinci derecede sünnet ve zikirlere sıra gelir. Salik burada ruhî gücü ve mizacının istidadına göre sünnetlerle meşgul olur. Sünnetleri yerine getirmede ne kadar gayret gösterirse bir o kadar yüksek makamlara erişir. Sünnetler de fazilet açısından bir değillerdir. Bilakis onlardan bazıları bazılarından faziletlidirler, dolayısıyla insanı Allah'a daha iyi ve daha fazla ulaştırabilirler. Bu sünnetlere dua ve hadis kitaplarında işaret edilmiştir.
Sâlik o kitaplardan namaz, dua ve zikirleri seçerek onları devamlı yerine getirebilir. Onları ne kadar fazla ve iyi bir şekilde yerine getirirse daha fazla sefa ve nuraniyet kazanır ve daha yüksek makamlara yükselir.
Burada salih amellerden bazılarına işaret edecek geriye kalanını diğer kitaplara bırakacağız. Ancak daha önce şu noktayı hatırlatalım ki farizeler, sünnetler, zikir ve dualar ancak ihlasla yapıldığı zaman mukarrib (yaklaştırıcı) ve salih amel olabilirler. Her amelin salahiyet ve mukarribiyetinin derecesi o ameli yerine getiren kişinin ihlas derecesine bağlıdır. Dolayısıyla ilk önce ihlas hakkında bahsedecek ve daha sonra da salih amellerden bazılarına değineceğiz.
Yorum