İmam Ali (a.s)’nin Hemmam adlı talebesinin, ‘Bana Allah’tan çekinen müttakilerin vasıflarını anlat. Hem de öylesine anlat ki, onları görür gibi olayım’ demesi üzerine Hz. Ali (a.s) söze başladı:
Onlar ki, rablerine karşı saygıdan titrerler.[1]
Ve onlar ki, rablerinin ayetlerine inanırlar. [2]
Ve onlar ki, rablerine ortak koşmazlar.[3]
Verdiklerini, rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalpleri korkudan ürpererek verirler.[4]
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.[5]
Onlar dünyada fazilet ehlidirler. Sözleri gerçektir. Orta halli giyinirler. Mütevazı bir şekilde yürürler. İtaatle Allah(cc)’a karşı huzu ve huşuda bulunurlar. Allah(cc)’ın onlara haram ettiği şeylerden gözlerini yumarlar. Kulaklarını yalnızca (onlara fayda verecek) bilgiye çevirirler. Nimete eren gönüller, nasıl rahatlayıp huzur içinde olursa, onların gönlü de, ilahi kaza ve kadere razı olduklarından, sıkıntı ve bela anında öylece rahat ve huzur içinde olur. Allah(cc), kullarının ecellerini takdir etmeyip ölüm vakitlerini belirlemiş olmasaydı, ruhları sevaba olan iştiyak ve azap korkusundan dolayı göz açıp kapatıncaya kadar dahi bedenlerinde duramazdı.
Gözlerinde, yaratan yücedir ve ondan başkası ise küçüktür. Cennete karşı, sanki cenneti gözleriyle görüyor ve nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibidirler. Cehenneme karşı ise sanki onu gözleriyle görüyor ve orada azaba uğruyorlarmış gibidirler. Kalpleri mahzundur, kimseye zararları dokunmaz. Beklentileri azdır. Bedenleri zayıftır. Nefisleri pek iffetlidir. İslam’a çokça yardım ederler.
Çabucak geçen günlerde sabrederler, ardından Kerim olan Rabb’in onlar için hazırlayıp kolaylaştırdığı uzun ve kârlı rahatlığa ulaşırlar. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı dilemezler. Dünya onların peşine takılır; fakat onlar onu aciz bırakırlar.
Onlar ki, rablerine karşı saygıdan titrerler.[1]
Ve onlar ki, rablerinin ayetlerine inanırlar. [2]
Ve onlar ki, rablerine ortak koşmazlar.[3]
Verdiklerini, rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalpleri korkudan ürpererek verirler.[4]
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.[5]
Onlar dünyada fazilet ehlidirler. Sözleri gerçektir. Orta halli giyinirler. Mütevazı bir şekilde yürürler. İtaatle Allah(cc)’a karşı huzu ve huşuda bulunurlar. Allah(cc)’ın onlara haram ettiği şeylerden gözlerini yumarlar. Kulaklarını yalnızca (onlara fayda verecek) bilgiye çevirirler. Nimete eren gönüller, nasıl rahatlayıp huzur içinde olursa, onların gönlü de, ilahi kaza ve kadere razı olduklarından, sıkıntı ve bela anında öylece rahat ve huzur içinde olur. Allah(cc), kullarının ecellerini takdir etmeyip ölüm vakitlerini belirlemiş olmasaydı, ruhları sevaba olan iştiyak ve azap korkusundan dolayı göz açıp kapatıncaya kadar dahi bedenlerinde duramazdı.
Gözlerinde, yaratan yücedir ve ondan başkası ise küçüktür. Cennete karşı, sanki cenneti gözleriyle görüyor ve nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibidirler. Cehenneme karşı ise sanki onu gözleriyle görüyor ve orada azaba uğruyorlarmış gibidirler. Kalpleri mahzundur, kimseye zararları dokunmaz. Beklentileri azdır. Bedenleri zayıftır. Nefisleri pek iffetlidir. İslam’a çokça yardım ederler.
Çabucak geçen günlerde sabrederler, ardından Kerim olan Rabb’in onlar için hazırlayıp kolaylaştırdığı uzun ve kârlı rahatlığa ulaşırlar. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı dilemezler. Dünya onların peşine takılır; fakat onlar onu aciz bırakırlar.
Yorum