Güzel ahlaklardan bir de affetmektir. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”[45]
“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.”[46]
Kin beslemek ve inatçılık, hakir ve basit insanların özelliğidir. Tersine yüksek görüşlü, geniş ruhlu ve seviyeli olanlar; özürleri kabul eder, başkalarının hatalarına göz yumar ve kendi şahsi haklarından vazgeçerler. İnsanın yüksek görüşlü olması, başkalarının kalplerindeki sevginin etkenidir. Bu, insanın kendisi için de bir çeşit ruhî lezzettir. Hani derler ki: “Affetmede, intikamda bulunmayan bir lezzet vardır.”
Affetme, geçinme, göz yumma, başkalarının kusur ve gevşekliklerini görmezlikten gelme, muhabbeti meydana getiren etkenler olup başkalarının güzel görmesine, vefalı olmasına ve sevgiyle kalmasına yol açar.
İmam Seccad (a.s), “Mekarim’ul-Ahlâk” adlı duasında Allah (c.c)’dan şöyle istemektedir: “Allah’ım! Ayaklarımı sabit ve sağlam kıl ki, halis olmayan ve hıyanet edenlere karşı, hayırlarını isteyen bir şekilde davranayım, benden yüz çevirene iyilik yapayım, benden esirgeyene bağışta bulunayım, benimle ilişkisini kesenle irtibat kurayım, gıybetimi yapanı iyilikle anayım, başarı nasip et ki iyiliğe karşı teşekkür edebileyim ve… Kötülüğe göz yumayım ve ondan vazgeçeyim.”[47]
Amin
Bunların her biri, sosyal ilişkilerde birer parlak cevherdir. Bunları dil ile söylemek kolaydır, ancak onlarla amel etmek çok zordur. Yüksek bir azim ve güzel bir manevi yapıya olanların dışında kimse uygulayamaz. Bu konularda başarı Allah’tan istenmelidir.
Bu konuda Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah bağışlayıcıdır ve bağışlamayı sever.”[48]
Hakeza Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslümanın sürçmesini affederse Allah da kıyamet günü onun sürçmesini affeder.”[49]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki mürüvvetimiz bize zulmeden kimseyi bağışlamaktır.”[50]
Allah Resulü (s.a.a): “İnsanların hatalarını görmezlikten gelin ki Allah da onunla cehennem azabını sizden defetsin.”[51]
Ali (a.s): “Az bağışlamak, ayıpların en çirkinidir; intikam hususunda acele etmek ise günahların en büyüğüdür.”[52]
Hakeza Ali (a.s): “İnsanların en kötüsü, sürçmeleri affetmeyen ve ayıpları örtmeyendir.”[53]
İmam Sadık (a.s): “Affetmek, cezalandırmaksızın, kabalık göstermeksizin ve kınamaksızın olmalıdır.”[54]
Gönül Genişliği, Tahammül ve Görmezlikten Gelmek
Gönül genişliği, bakış açıklığı ve gerekli kapasiteye sahip olmak, diğer güzel ahlaklardandır. Bazı insanlar çok sabırsızdırlar. Bir yerden veya bir şeyden rahatsız olduklarında, bir zarar veya eziyet gördüklerinde, bir baskı veya sıkıntı altında kaldıklarında ya da beklentileri çok fazla olduğundan hemen sinirlenirler, kaba konuşmaya başlarlar ve…
Sabırlı, geniş ve dayanıklı olan kimse, insanlarla geçinebilir. İslam’ın sabır mektebinde, sözlere, kabalıklara ve kötü ahlâklara tahammül edebilen kimseler, insanlarla ilişkilerinde, saygın, şerefli ve izzetli bir şekilde hizmet ve huzurlarına devam edebilirler.
Tahammül ve mukavemetin bizzat kendisi, insan için taraftar meydana getirir. Sinirlenmemek, dayanıklılık göstermek, kızmamak, bu kapasiteye sahip olmanın ürünüdür.
Bu ahlâkî özelliğe sahip olan biri, başkasının sempati ve yardımına da doğal olarak sahip olacaktır.
Yine Hz. Ali (a.s)’ın sözlerinden dinleyelim:
“Hilimle yardımcılar çoğalır.”[55]
Bu nuranî söz de yine o hazretindir:
“Tahammül ve hilimle insanlar sana yardımcı ve destek olular.”[56]
Her iki sözün manası aynıdır. Yani; sabır, hilm ve tahammül sayesinde taraftarlar çoğalır, halk sana arka çıkar ve seni korurlar.
Bu haslet, özellikle halkla çok irtibat ve temasta bulunan, halkın sorun, ihtiyaç ve beklentilerine maruz kalan kimseler için çok gerekli ve sorumlular için de en önemli ve değerli sıfatlardandır.
Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz akıllı kimsenin yarısı tahammül, yarısı ise kendini gaflete vurmaktır.”[57]
Hakeza: “Yüce insanın en şerefli ahlakı, bildiği şeyler hususunda kendini gaflete vurmasıdır.”[58]
Hakeza: “Kendini bilmezliğe vurmak gibi bir akıl ve kendini gaflete vurmak gibi de bir hilim yoktur.”[59]
Bağış ve Sevgi
İnsanoğlu, ihsan ve iyiliklerin kölesidir. Kime iyilik yaparsan onu kendine ram ve itaatkâr kılarsın; gönül kalesini fethedersin. Sadî’nin dediği gibi:
Kulağı küpeli köleyi okşamasan kaçar,
Lütfet lütfet ki, yabancı küpeli köle olur sana.
Bu, İslam Peygamberi’nin talimatıdır: “Ey insanlar! Mallarınızla bütün insanları memnun edemeyeceğinizi biliyorum. Ancak, açık ve güler bir yüzle ve hoş bir ahlâkla bu yapabilirsiniz.”[60]
Mevlamız Hz. Ali (a.s)’ın sözü de şöyledir: “Fedakârlıkla, hür insanlar kul ve köle olurlar.”[61]
Elbette, ahlâkî iyiliklerin ve değerlerin kul ve kölesi olurlar. Bu da, beşeri toplumda; kalpleri cezbeden, muhabbet oluşturan, samimi bağları pekiştiren diğer bir adımdır.
Tevazu ve Sade Olma
Yine biz, halkı gözetme ruhunun örneklerini açıklamanın peşindeyiz. Alçakgönüllülük, tevazu ve sadelik; bu özelliklerden biridir. Öyle ki, kimileri insanları kendi varlık mumunun etrafında toplayabilirler. Hz. Muhammed (s.a.a)’in yaptığı gibi.
Tekebbür (büyüklük taslamak), insanların arkasını boşalttığı gibi ayaklarının altını da boşaltır. Halk; gururlu, kibirli ve bencil insanların etrafından dağılır. Tersine tevazu; halkı muhabbete, yardımlaşmaya ve himayeye çeker.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Üç şey başkalarının sevgisine yol açar: Dindarlık, tevazu ve cömertlik.”[62]
Gururlu ve kendini büyük gören insanlar, asla bir toplumla iş yapamazlar ve onları kendi etraflarında sürekli tutamazlar. Her ne kadar insanlar birkaç gün onların arsında görünseler de, tedricen onları terk ederler. Eğer öyle değil diyorsanız, etrafınıza ve dostlarınıza bakınız; onlardan ellerinde bir iş bulunanlara dikkat ediniz. Halkın sevip saydığı kişiler kibirli insanlar mıdır yoksa mütevazı insanlar mı?
[45] - Âl-i İmran/134
[46] - Şûrâ/40
[47] Sahife-i Seccadiye, 20. Dua
[48] - Mizan’ul-Hikme, c. 6, s. 367
[49] - a.g.e
[50] - a.g.e
[51] - Mizan’ul-Hikme, c. 6, s. 368-370
[52] - a.g.e
[53] - a.g.e
[54] - a.g.e
[55] - a. g. e, 329-335
[56] - a. g. e
[57] - Mizan’ul-Hikmet, c. 7, s. 268
[58] - a.g.e
[59] - a.g.e
[60] Vesail’uş-Şia, c. 2, s. 83
[61] - Gurer’ul-Hikem, c. 1, s. 329
[62] - a. g. e, 360
ehlibeyt-nuru.com
“O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”[45]
“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.”[46]

Kin beslemek ve inatçılık, hakir ve basit insanların özelliğidir. Tersine yüksek görüşlü, geniş ruhlu ve seviyeli olanlar; özürleri kabul eder, başkalarının hatalarına göz yumar ve kendi şahsi haklarından vazgeçerler. İnsanın yüksek görüşlü olması, başkalarının kalplerindeki sevginin etkenidir. Bu, insanın kendisi için de bir çeşit ruhî lezzettir. Hani derler ki: “Affetmede, intikamda bulunmayan bir lezzet vardır.”
Affetme, geçinme, göz yumma, başkalarının kusur ve gevşekliklerini görmezlikten gelme, muhabbeti meydana getiren etkenler olup başkalarının güzel görmesine, vefalı olmasına ve sevgiyle kalmasına yol açar.
İmam Seccad (a.s), “Mekarim’ul-Ahlâk” adlı duasında Allah (c.c)’dan şöyle istemektedir: “Allah’ım! Ayaklarımı sabit ve sağlam kıl ki, halis olmayan ve hıyanet edenlere karşı, hayırlarını isteyen bir şekilde davranayım, benden yüz çevirene iyilik yapayım, benden esirgeyene bağışta bulunayım, benimle ilişkisini kesenle irtibat kurayım, gıybetimi yapanı iyilikle anayım, başarı nasip et ki iyiliğe karşı teşekkür edebileyim ve… Kötülüğe göz yumayım ve ondan vazgeçeyim.”[47]
Amin
Bunların her biri, sosyal ilişkilerde birer parlak cevherdir. Bunları dil ile söylemek kolaydır, ancak onlarla amel etmek çok zordur. Yüksek bir azim ve güzel bir manevi yapıya olanların dışında kimse uygulayamaz. Bu konularda başarı Allah’tan istenmelidir.
Bu konuda Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah bağışlayıcıdır ve bağışlamayı sever.”[48]
Hakeza Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslümanın sürçmesini affederse Allah da kıyamet günü onun sürçmesini affeder.”[49]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki mürüvvetimiz bize zulmeden kimseyi bağışlamaktır.”[50]
Allah Resulü (s.a.a): “İnsanların hatalarını görmezlikten gelin ki Allah da onunla cehennem azabını sizden defetsin.”[51]

Ali (a.s): “Az bağışlamak, ayıpların en çirkinidir; intikam hususunda acele etmek ise günahların en büyüğüdür.”[52]
Hakeza Ali (a.s): “İnsanların en kötüsü, sürçmeleri affetmeyen ve ayıpları örtmeyendir.”[53]
İmam Sadık (a.s): “Affetmek, cezalandırmaksızın, kabalık göstermeksizin ve kınamaksızın olmalıdır.”[54]
Gönül Genişliği, Tahammül ve Görmezlikten Gelmek
Gönül genişliği, bakış açıklığı ve gerekli kapasiteye sahip olmak, diğer güzel ahlaklardandır. Bazı insanlar çok sabırsızdırlar. Bir yerden veya bir şeyden rahatsız olduklarında, bir zarar veya eziyet gördüklerinde, bir baskı veya sıkıntı altında kaldıklarında ya da beklentileri çok fazla olduğundan hemen sinirlenirler, kaba konuşmaya başlarlar ve…
Sabırlı, geniş ve dayanıklı olan kimse, insanlarla geçinebilir. İslam’ın sabır mektebinde, sözlere, kabalıklara ve kötü ahlâklara tahammül edebilen kimseler, insanlarla ilişkilerinde, saygın, şerefli ve izzetli bir şekilde hizmet ve huzurlarına devam edebilirler.
Tahammül ve mukavemetin bizzat kendisi, insan için taraftar meydana getirir. Sinirlenmemek, dayanıklılık göstermek, kızmamak, bu kapasiteye sahip olmanın ürünüdür.
Bu ahlâkî özelliğe sahip olan biri, başkasının sempati ve yardımına da doğal olarak sahip olacaktır.
Yine Hz. Ali (a.s)’ın sözlerinden dinleyelim:
“Hilimle yardımcılar çoğalır.”[55]
Bu nuranî söz de yine o hazretindir:
“Tahammül ve hilimle insanlar sana yardımcı ve destek olular.”[56]
Her iki sözün manası aynıdır. Yani; sabır, hilm ve tahammül sayesinde taraftarlar çoğalır, halk sana arka çıkar ve seni korurlar.
Bu haslet, özellikle halkla çok irtibat ve temasta bulunan, halkın sorun, ihtiyaç ve beklentilerine maruz kalan kimseler için çok gerekli ve sorumlular için de en önemli ve değerli sıfatlardandır.
Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz akıllı kimsenin yarısı tahammül, yarısı ise kendini gaflete vurmaktır.”[57]
Hakeza: “Yüce insanın en şerefli ahlakı, bildiği şeyler hususunda kendini gaflete vurmasıdır.”[58]
Hakeza: “Kendini bilmezliğe vurmak gibi bir akıl ve kendini gaflete vurmak gibi de bir hilim yoktur.”[59]
Bağış ve Sevgi
İnsanoğlu, ihsan ve iyiliklerin kölesidir. Kime iyilik yaparsan onu kendine ram ve itaatkâr kılarsın; gönül kalesini fethedersin. Sadî’nin dediği gibi:
Kulağı küpeli köleyi okşamasan kaçar,
Lütfet lütfet ki, yabancı küpeli köle olur sana.
Bu, İslam Peygamberi’nin talimatıdır: “Ey insanlar! Mallarınızla bütün insanları memnun edemeyeceğinizi biliyorum. Ancak, açık ve güler bir yüzle ve hoş bir ahlâkla bu yapabilirsiniz.”[60]
Mevlamız Hz. Ali (a.s)’ın sözü de şöyledir: “Fedakârlıkla, hür insanlar kul ve köle olurlar.”[61]
Elbette, ahlâkî iyiliklerin ve değerlerin kul ve kölesi olurlar. Bu da, beşeri toplumda; kalpleri cezbeden, muhabbet oluşturan, samimi bağları pekiştiren diğer bir adımdır.
Tevazu ve Sade Olma
Yine biz, halkı gözetme ruhunun örneklerini açıklamanın peşindeyiz. Alçakgönüllülük, tevazu ve sadelik; bu özelliklerden biridir. Öyle ki, kimileri insanları kendi varlık mumunun etrafında toplayabilirler. Hz. Muhammed (s.a.a)’in yaptığı gibi.
Tekebbür (büyüklük taslamak), insanların arkasını boşalttığı gibi ayaklarının altını da boşaltır. Halk; gururlu, kibirli ve bencil insanların etrafından dağılır. Tersine tevazu; halkı muhabbete, yardımlaşmaya ve himayeye çeker.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Üç şey başkalarının sevgisine yol açar: Dindarlık, tevazu ve cömertlik.”[62]
Gururlu ve kendini büyük gören insanlar, asla bir toplumla iş yapamazlar ve onları kendi etraflarında sürekli tutamazlar. Her ne kadar insanlar birkaç gün onların arsında görünseler de, tedricen onları terk ederler. Eğer öyle değil diyorsanız, etrafınıza ve dostlarınıza bakınız; onlardan ellerinde bir iş bulunanlara dikkat ediniz. Halkın sevip saydığı kişiler kibirli insanlar mıdır yoksa mütevazı insanlar mı?
[45] - Âl-i İmran/134
[46] - Şûrâ/40
[47] Sahife-i Seccadiye, 20. Dua
[48] - Mizan’ul-Hikme, c. 6, s. 367
[49] - a.g.e
[50] - a.g.e
[51] - Mizan’ul-Hikme, c. 6, s. 368-370
[52] - a.g.e
[53] - a.g.e
[54] - a.g.e
[55] - a. g. e, 329-335
[56] - a. g. e
[57] - Mizan’ul-Hikmet, c. 7, s. 268
[58] - a.g.e
[59] - a.g.e
[60] Vesail’uş-Şia, c. 2, s. 83
[61] - Gurer’ul-Hikem, c. 1, s. 329
[62] - a. g. e, 360
ehlibeyt-nuru.com
Yorum