Ne zamana kadar gaflet uykusunda kalacak, fesad ve mahva gömülmeye devam edeceksiniz? Allah’tan korkun! İşlerin akıbetinden çekinin! Gaflet uykusundan uyanın! Henüz uyanmış değilsiniz siz, ilk adımı atmış değilsiniz daha! Bu yolda -nefsin ıslahında- atılacak ilk adım “uyanış”tır.[1] Ama siz uykudasınız; gözler açık, gönüllerse uykuda… Gönüller uykulu ve kalpler, işlenen günahların etkisiyle paslanıp kararmamış olsaydı doğru olmayan söz ve davranışlarınızı böylesine rahatça ve lakaytça sürdürmezdiniz asla. Ahiretle ilgili mevzularla ahiretin o korkunç “Akabe”lerini biraz düşünseydiniz üzerinizdeki ağır mesuliyet ve vazifelere daha fazla önem verirdiniz.
Sizin bir başka dünyanız da var; bir ahiret ve kıyamet de var sizin için (yani hiçbir hesap vermeyecek ve döndürülüp -hesap vermeye- getirilmeyecek olan diğer yaratıklar gibi değilsiniz siz). Niçin ibret almıyorsunuz? Niçin uyanmıyor, niçin kendinize gelmiyorsunuz? Neden bunca rahat bir şekilde kendi Müslüman kardeşlerinizin gıybetini yapıyor, onları çekiştirip duruyor, sözlerine -gizlice- kulak veriyorsunuz?! Gıybet için uzanan bu dilin kıyamet günü başkalarının ayakları altında çiğnenip ezileceğini biliyor musunuz? “Gıybetin, cehennem köpeklerinin yalağı olduğu”ndan[2] haberiniz var mı? “Bu ihtilafların, bu düşmanlıklar, kıskançlıklar, kötümserlikler, bencillikler, gurur ve kibirlenmelerin ne kadar kötü akibetleri olduğunu hiç düşündünüz mü?Bu rezilane ve haram amellerin akibetinin cehennem olduğunu ve ebediyen cehennem ateşinde kalmakla sonuçlanabileceğini biliyor musunuz?
İnsan, acısız hastalığa yakalanmaya görsün… Acı, insanı tedaviye doğru sevk eder; doktora, hastahaneye götürür insanı, acısı olmayan hastalıksa bilinemeyeceğinden, çok tehlikelidir. İnsan ancak iş işten geçtikten sonra farkına varır böyle hastalıkların. Psikolojik hastalıkların acısı olsaydı şükretmek gerekirdi, çünkü insanı tedaviye sevk ederdi bu. Ama ne yazık ki bu hastalıkların acısı yoktur. Gurur ve bencillik hastalığı acısızdır.
Diğer günahlar -da öyledir- hiçbir acı hissettirmeksizin kalbi ve ruhu çürütüverir, Bu hastalıkların acısı olmadığı gibi, görünüşte tatlıdır da; gıybet sohbetleri meselâ, bir hayli koyu ve tatlıdır da! Bütün günahların kökü olan “nefsine düşkünlük” ve “dünyaya düşkünlük”[3] zevk vericidir aynı zamanda! Su hastalığına yakalanan insanı[4] yine su öldürür, ama yine de son nefese kadar su içmekten zevk alır. İnsan bir hastalıktan zevk alır, üstelik acı da duymazsa elbette ki tedavi olmaya çalışmayacak ve bunun öldürücü olduğunu ne kadar söyleseniz de inanmayacaktır. İnsanoğlu dünyaperestlik ve zevkine düşkünlük hastalığına müptelâ olur da dünya sevgisi kalbinde yer ederse dünya ve dünyalıktan başka şeylerden usanıp bıkar; maazallah, Allah’a, Allah’ın kullarına, O’nun peygamberleri, velileri ve meleklerine düşmanlık duyar, kin ve nefret besler ve melekler, Münezzeh Allah Tealâ’nın emriyle onun canını almaya geldiklerinde büyük bir nefret ve usanç duygusu kaplar içini, çünkü Allah Teala ve meleklerinin onu sevgilisinden (dünya ve dünyevî işler) ayırmak istediklerini görür; binaenaleyh bu durumda, Hak Tealâ’ya düşmanlık duyup O’na nefret besleyen bir halle dünyadan göçmesi mümkündür!
Gazvin’deki büyüklerden biri “can vermek üzere olan birinin yanındaydım” diye anlatırdı, “son nefeslerinde gözünü açıp” Allah’ın zulmettiği kadar, kimse zulmetmedi bana! Çünkü bu çocukları büyütüp yetiştirinceye kadar neler çektim ben... Şimdi beni onlardan ayırmak istiyor! Bundan büyük bir zulüm mü olur?!” Evet, insan nefsini ıslah edip dünyadan vazgeçmez ve şu dünya sevgisini yüreğinden söküp atamazsa ölüm anında Allah
Tealâ ve velilerine karşı kin ve nefret dolu bir kalple can vermesinden korkulur! -Evet böylesine uğursuz bir kaderle karşı karşıyadır! Gemi azıya almış şu insanoğlu -bu haliyle- yaratılmışların en üstünü müdür, yoksa en kötüsü mü: “Andolsun asra ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip salih amelde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.”[5] Bu surede sadece “salih amelde bulanan müminler” istisna edilmiştir. Salih amelse, ruhla uyumlu olan ameldir. Oysaki insanın amellerinin çoğu -ruhla değil- vücutla uyumlu ve mutabıktır. Üstelik “tavsiyede bulunmak” diye bir şey de yok -maalesef- Dünya sevgisi ve nefse düşkünlük size -böyle- galebe çalacak ve hakikatleri anlamanızı engelleyip amellerinizi Allah için ihlaslı kılmanızı önleyecekse, sizi hakka ve sabra tavsiyeden alıkoyup hidayete ulaşmanıza mania teşkil edecekse hüsran ve ziyandasınız demektir, hem dünyanız, hem ahiretinizi kaybetmiş olursunuz.
Çünkü hem gençliğinizi kaybetmiş, hem cennet nimetleri ve uhrevî iyiliklerden mahrum kalmışsınızdır, dünyanız da yoktur artık. Allah’ın cennetine sokulmayacak olanlar, ilahi rahmet kapılarının yüzlerine kapalı bulunduğu ve cehennem ateşinde ebediyen kalacak olanların hiç olmazsa bir dünyası var, onlar dünya nimetlerine sahipler, ama siz…
Sizin bir başka dünyanız da var; bir ahiret ve kıyamet de var sizin için (yani hiçbir hesap vermeyecek ve döndürülüp -hesap vermeye- getirilmeyecek olan diğer yaratıklar gibi değilsiniz siz). Niçin ibret almıyorsunuz? Niçin uyanmıyor, niçin kendinize gelmiyorsunuz? Neden bunca rahat bir şekilde kendi Müslüman kardeşlerinizin gıybetini yapıyor, onları çekiştirip duruyor, sözlerine -gizlice- kulak veriyorsunuz?! Gıybet için uzanan bu dilin kıyamet günü başkalarının ayakları altında çiğnenip ezileceğini biliyor musunuz? “Gıybetin, cehennem köpeklerinin yalağı olduğu”ndan[2] haberiniz var mı? “Bu ihtilafların, bu düşmanlıklar, kıskançlıklar, kötümserlikler, bencillikler, gurur ve kibirlenmelerin ne kadar kötü akibetleri olduğunu hiç düşündünüz mü?Bu rezilane ve haram amellerin akibetinin cehennem olduğunu ve ebediyen cehennem ateşinde kalmakla sonuçlanabileceğini biliyor musunuz?
İnsan, acısız hastalığa yakalanmaya görsün… Acı, insanı tedaviye doğru sevk eder; doktora, hastahaneye götürür insanı, acısı olmayan hastalıksa bilinemeyeceğinden, çok tehlikelidir. İnsan ancak iş işten geçtikten sonra farkına varır böyle hastalıkların. Psikolojik hastalıkların acısı olsaydı şükretmek gerekirdi, çünkü insanı tedaviye sevk ederdi bu. Ama ne yazık ki bu hastalıkların acısı yoktur. Gurur ve bencillik hastalığı acısızdır.
Diğer günahlar -da öyledir- hiçbir acı hissettirmeksizin kalbi ve ruhu çürütüverir, Bu hastalıkların acısı olmadığı gibi, görünüşte tatlıdır da; gıybet sohbetleri meselâ, bir hayli koyu ve tatlıdır da! Bütün günahların kökü olan “nefsine düşkünlük” ve “dünyaya düşkünlük”[3] zevk vericidir aynı zamanda! Su hastalığına yakalanan insanı[4] yine su öldürür, ama yine de son nefese kadar su içmekten zevk alır. İnsan bir hastalıktan zevk alır, üstelik acı da duymazsa elbette ki tedavi olmaya çalışmayacak ve bunun öldürücü olduğunu ne kadar söyleseniz de inanmayacaktır. İnsanoğlu dünyaperestlik ve zevkine düşkünlük hastalığına müptelâ olur da dünya sevgisi kalbinde yer ederse dünya ve dünyalıktan başka şeylerden usanıp bıkar; maazallah, Allah’a, Allah’ın kullarına, O’nun peygamberleri, velileri ve meleklerine düşmanlık duyar, kin ve nefret besler ve melekler, Münezzeh Allah Tealâ’nın emriyle onun canını almaya geldiklerinde büyük bir nefret ve usanç duygusu kaplar içini, çünkü Allah Teala ve meleklerinin onu sevgilisinden (dünya ve dünyevî işler) ayırmak istediklerini görür; binaenaleyh bu durumda, Hak Tealâ’ya düşmanlık duyup O’na nefret besleyen bir halle dünyadan göçmesi mümkündür!
Gazvin’deki büyüklerden biri “can vermek üzere olan birinin yanındaydım” diye anlatırdı, “son nefeslerinde gözünü açıp” Allah’ın zulmettiği kadar, kimse zulmetmedi bana! Çünkü bu çocukları büyütüp yetiştirinceye kadar neler çektim ben... Şimdi beni onlardan ayırmak istiyor! Bundan büyük bir zulüm mü olur?!” Evet, insan nefsini ıslah edip dünyadan vazgeçmez ve şu dünya sevgisini yüreğinden söküp atamazsa ölüm anında Allah
Tealâ ve velilerine karşı kin ve nefret dolu bir kalple can vermesinden korkulur! -Evet böylesine uğursuz bir kaderle karşı karşıyadır! Gemi azıya almış şu insanoğlu -bu haliyle- yaratılmışların en üstünü müdür, yoksa en kötüsü mü: “Andolsun asra ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip salih amelde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.”[5] Bu surede sadece “salih amelde bulanan müminler” istisna edilmiştir. Salih amelse, ruhla uyumlu olan ameldir. Oysaki insanın amellerinin çoğu -ruhla değil- vücutla uyumlu ve mutabıktır. Üstelik “tavsiyede bulunmak” diye bir şey de yok -maalesef- Dünya sevgisi ve nefse düşkünlük size -böyle- galebe çalacak ve hakikatleri anlamanızı engelleyip amellerinizi Allah için ihlaslı kılmanızı önleyecekse, sizi hakka ve sabra tavsiyeden alıkoyup hidayete ulaşmanıza mania teşkil edecekse hüsran ve ziyandasınız demektir, hem dünyanız, hem ahiretinizi kaybetmiş olursunuz.
Çünkü hem gençliğinizi kaybetmiş, hem cennet nimetleri ve uhrevî iyiliklerden mahrum kalmışsınızdır, dünyanız da yoktur artık. Allah’ın cennetine sokulmayacak olanlar, ilahi rahmet kapılarının yüzlerine kapalı bulunduğu ve cehennem ateşinde ebediyen kalacak olanların hiç olmazsa bir dünyası var, onlar dünya nimetlerine sahipler, ama siz…
Yorum