İNSÂNÎ RUH VE HAYVANÎ NEFİS
İnsanın nefsi hakkındaki ayet ve rivayetler iki kısma ayrılmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı, nefsi, Rububi alemden (Allah tarafından) gelen, bütün insanî değerlerin, faziletlerin kaynağı olan kıymetli ve asaletli melekûtî bir cevher olarak nitelendirip insanlara onu korumalarını, güçlendirmelerini, ıslah etmelerini ve böylesine değerli bir cevheri kaybetmemeye dikkat etmelerini, aksi durumda zarar edenlerin kendileri olacağı tavsiye edilmiştir.
“Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar; de ki: Ruh rabbimin emrindendir, size ilimden pek az bir şey verilmiştir.”[16]
Bu ayet-i kerimede ruh, madde aleminden yüksek olan, emir (soyut) aleminden bir varlık olarak nitelendirilmiştir.
Hz. Ali (a.s)’ın nefis hakkında buyurduklarından bir kaçı şöyledir: “Nefis, kıymetli bir cevherdir, onu koruyanı yüce bir makama ulaştırır ve onu korumakta kusur edeniyse alçaklığa çeker.”[17]
“Nefsinin kadrini bilen kimse geçici ve fani olacak işleri yaparak onu alçaklığa sürüklemez.”[18]
“Her kim kendi nefsinin değerini anlarsa onu şehvetin alçaklığından ve batıl arzulardan korur.”[19]
“Nefsi iyi ve şerefli olan kimse şefkatli olur.”[20]
“Nefsi asaletli ve şerefli olan kimse, nefsi sorguya çekilmenin zilletinden arındırır.”[21]
Bir çok örneği olan bu ayet ve rivayetlerden, insan nefsinin korunması, muhafazası ve ıslahı için çalışılması gereken çok kıymetli bir cevher olduğu anlaşılmaktadır.
İkinci kısım, insan nefsini kendisiyle savaşılması ve ezilmesi gereken; aksi takdirde, insanın şekavet ve bedbahtlığına sebep olacak bir bela, insanların düşmanı, kötülüklerin kaynağı olan bir varlık olarak tanıtan ayet ve rivayetlerdir. Örneğin Kur’ân-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsi de heva (istek ve duygular)dan sakındırırsa, artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.”[22]
Kur’ân-ı Kerim Hz. Yusuf’tan (a.s) şöyle nakleder: “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.”[23]
Kutlu İslam peygamberi (s.a.a): “Senin en büyük düşmanın her iki tarafında yer alan (bütün vücudunu kapsayan) nefsindir”[24] buyurmuşlardır.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Nefis devamlı kötülüğü emreder. Kendisini emin bilene ihanet eder. Kendisine güveneni helakete sürükler ve kendisinden memnun olanı en kötü duruma düşürür.”[25]
Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Nefse güvenmek, şeytanın en sağlam fırsatlarındandır.”[26]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyuruyor “İlahi! Devamlı kötülükleri emreden, hızla günah ve hataya koşan, günah işlemeye ilgi duyan, kendini Senin gazabının karşısına geçiren ve beni felaket yollarına sürükleyen nefsi Sana şikayet ediyorum.”[27]
Bir çok örneği olan bu gibi ayet ve rivayetlerden ise nefsin, cihad ve çabayla başı ezilmesi gereken ve kötülüklerin kaynağı olan belalı bir varlık olduğu anlaşılmaktadır.
Bazıları, bu iki kısım rivayetlerin birbiriyle çeliştiğini sanabilirler veya biri iyiliklerin kaynağı olan insanî nefis ve diğeri kötülüklerin kaynağı olan hayvanî nefis olmak üzere insanın iki nefise sahip olduğunu zannedebilirler. Ancak her iki sanı da yanlıştır. Çünkü ayet ve rivayetler birbirleriyle çelişmemektedirler; ayrıca, muhtelif ilimlerle de tesbit edildiğine göre insan sadece bir hakikat ve gerçektir. Bir tek nefse sahip olup, insaniyet ve hayvaniyeti birbirinden ayrı değildir. Ancak insan nefsinin iki boyut ve iki mertebesi vardır. Aşağı mertebede salt hayvan olup bütün hayvânî sıfat ve özellikleri taşır. Yukarı mertebede ise bir insan olup melekût aleminden gelen ilahi üfürülüştür “Nefis bütün iyilik ve faziletlerin kaynağı olan kıymetli ve asaletli bir varlıktır. Onu eğitmek ve ıslah etmek için çalışın” düsturunda onun yüksek mertebesine işaret edilmiştir. “Nefis senin düşmanındır, ona itimat etme. Aksi takdirde seni helakete sürükler; onu dizginlemeye çalış” buyruğuyla onun alçak mertebesine, yani hayvanî mertebesine işaret edilmiştir. “Kendi nefsini kuvvetlendir, terbiye et” denildiğinde insanî mertebe kastedilmiştir; “Nefsin başını ez ve onu dize getir denildiğinde onun alçak -hayvanî- mertebesi kastedilmiştir. Bu iki “ben” veya varlığın iki mertebesi arasında sürekli bir cidal ve çelişki vardır. Hayvanî “ben” devamlı istek ve eğilimlerini tatmin etmekle kendini meşgul etmeye, insanî nefsin ise terakki, tekâmül edip Allah’a doğru yükselmesine engel olmaya çalışır ve kendi isteklerine boyun eğmesi için onu kendi emri altına almak ister. Aksine, insanî “ben” veya insan varlığının yüksek mertebesi, sürekli insani kemallerin yüksek merhalelerini katetmek, Allah’a yakınlık ve kurb makamına ulaşmak ister. Ve bu makama varmak için hayvanî eğilim ve garizeleri kontrol edip dizginleyerek onları kendi istihdamına geçirmeye çalışır. Bu savaş meydanında bu ikisinden biri diğerine galip gelinceye kadar böyle devam eder. İnsanî ve melekûtî “ben” galip gelecek olursa insanî değerler canlanarak insanı Allah’a yakınlığın (kurbun) yüce makamına yükseltir; hayvânî “ben” galip gelecek olursa insan aklını perişan eder ve insanı dalalet vadisine düşürür. Bu yüzden peygamberler, bu kutlu ve hayatî savaşta insana yardımcı olmak için gelmişlerdir.
İnsanın nefsi hakkındaki ayet ve rivayetler iki kısma ayrılmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı, nefsi, Rububi alemden (Allah tarafından) gelen, bütün insanî değerlerin, faziletlerin kaynağı olan kıymetli ve asaletli melekûtî bir cevher olarak nitelendirip insanlara onu korumalarını, güçlendirmelerini, ıslah etmelerini ve böylesine değerli bir cevheri kaybetmemeye dikkat etmelerini, aksi durumda zarar edenlerin kendileri olacağı tavsiye edilmiştir.
“Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar; de ki: Ruh rabbimin emrindendir, size ilimden pek az bir şey verilmiştir.”[16]
Bu ayet-i kerimede ruh, madde aleminden yüksek olan, emir (soyut) aleminden bir varlık olarak nitelendirilmiştir.
Hz. Ali (a.s)’ın nefis hakkında buyurduklarından bir kaçı şöyledir: “Nefis, kıymetli bir cevherdir, onu koruyanı yüce bir makama ulaştırır ve onu korumakta kusur edeniyse alçaklığa çeker.”[17]
“Nefsinin kadrini bilen kimse geçici ve fani olacak işleri yaparak onu alçaklığa sürüklemez.”[18]
“Her kim kendi nefsinin değerini anlarsa onu şehvetin alçaklığından ve batıl arzulardan korur.”[19]
“Nefsi iyi ve şerefli olan kimse şefkatli olur.”[20]
“Nefsi asaletli ve şerefli olan kimse, nefsi sorguya çekilmenin zilletinden arındırır.”[21]
Bir çok örneği olan bu ayet ve rivayetlerden, insan nefsinin korunması, muhafazası ve ıslahı için çalışılması gereken çok kıymetli bir cevher olduğu anlaşılmaktadır.
İkinci kısım, insan nefsini kendisiyle savaşılması ve ezilmesi gereken; aksi takdirde, insanın şekavet ve bedbahtlığına sebep olacak bir bela, insanların düşmanı, kötülüklerin kaynağı olan bir varlık olarak tanıtan ayet ve rivayetlerdir. Örneğin Kur’ân-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsi de heva (istek ve duygular)dan sakındırırsa, artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.”[22]
Kur’ân-ı Kerim Hz. Yusuf’tan (a.s) şöyle nakleder: “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.”[23]
Kutlu İslam peygamberi (s.a.a): “Senin en büyük düşmanın her iki tarafında yer alan (bütün vücudunu kapsayan) nefsindir”[24] buyurmuşlardır.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Nefis devamlı kötülüğü emreder. Kendisini emin bilene ihanet eder. Kendisine güveneni helakete sürükler ve kendisinden memnun olanı en kötü duruma düşürür.”[25]
Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Nefse güvenmek, şeytanın en sağlam fırsatlarındandır.”[26]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyuruyor “İlahi! Devamlı kötülükleri emreden, hızla günah ve hataya koşan, günah işlemeye ilgi duyan, kendini Senin gazabının karşısına geçiren ve beni felaket yollarına sürükleyen nefsi Sana şikayet ediyorum.”[27]
Bir çok örneği olan bu gibi ayet ve rivayetlerden ise nefsin, cihad ve çabayla başı ezilmesi gereken ve kötülüklerin kaynağı olan belalı bir varlık olduğu anlaşılmaktadır.
Bazıları, bu iki kısım rivayetlerin birbiriyle çeliştiğini sanabilirler veya biri iyiliklerin kaynağı olan insanî nefis ve diğeri kötülüklerin kaynağı olan hayvanî nefis olmak üzere insanın iki nefise sahip olduğunu zannedebilirler. Ancak her iki sanı da yanlıştır. Çünkü ayet ve rivayetler birbirleriyle çelişmemektedirler; ayrıca, muhtelif ilimlerle de tesbit edildiğine göre insan sadece bir hakikat ve gerçektir. Bir tek nefse sahip olup, insaniyet ve hayvaniyeti birbirinden ayrı değildir. Ancak insan nefsinin iki boyut ve iki mertebesi vardır. Aşağı mertebede salt hayvan olup bütün hayvânî sıfat ve özellikleri taşır. Yukarı mertebede ise bir insan olup melekût aleminden gelen ilahi üfürülüştür “Nefis bütün iyilik ve faziletlerin kaynağı olan kıymetli ve asaletli bir varlıktır. Onu eğitmek ve ıslah etmek için çalışın” düsturunda onun yüksek mertebesine işaret edilmiştir. “Nefis senin düşmanındır, ona itimat etme. Aksi takdirde seni helakete sürükler; onu dizginlemeye çalış” buyruğuyla onun alçak mertebesine, yani hayvanî mertebesine işaret edilmiştir. “Kendi nefsini kuvvetlendir, terbiye et” denildiğinde insanî mertebe kastedilmiştir; “Nefsin başını ez ve onu dize getir denildiğinde onun alçak -hayvanî- mertebesi kastedilmiştir. Bu iki “ben” veya varlığın iki mertebesi arasında sürekli bir cidal ve çelişki vardır. Hayvanî “ben” devamlı istek ve eğilimlerini tatmin etmekle kendini meşgul etmeye, insanî nefsin ise terakki, tekâmül edip Allah’a doğru yükselmesine engel olmaya çalışır ve kendi isteklerine boyun eğmesi için onu kendi emri altına almak ister. Aksine, insanî “ben” veya insan varlığının yüksek mertebesi, sürekli insani kemallerin yüksek merhalelerini katetmek, Allah’a yakınlık ve kurb makamına ulaşmak ister. Ve bu makama varmak için hayvanî eğilim ve garizeleri kontrol edip dizginleyerek onları kendi istihdamına geçirmeye çalışır. Bu savaş meydanında bu ikisinden biri diğerine galip gelinceye kadar böyle devam eder. İnsanî ve melekûtî “ben” galip gelecek olursa insanî değerler canlanarak insanı Allah’a yakınlığın (kurbun) yüce makamına yükseltir; hayvânî “ben” galip gelecek olursa insan aklını perişan eder ve insanı dalalet vadisine düşürür. Bu yüzden peygamberler, bu kutlu ve hayatî savaşta insana yardımcı olmak için gelmişlerdir.
Yorum