Bu merhalede üç şeyi yapmak zorundayız:
a) Nefsi, batıl inançlardan, yanlış düşüncelerden ve hurafelerden arındırma.
b) Nefsi, rezaletlerden ve çirkin ahlâktan arındırma.
c) Günahları terketme.
Batıl inançlar ve hurafeler cehalet, dalalet ve sapıklılardır. Nefsi karanlığa bürüyüp tekâmül, kurb ve Allah’a yakınlığın doğru yolundan sapıtırlar. Batıl inançlara sahip olan kimseler hidayet yolunu tanımaz, dalalet ve sapıklık vadilerinde hareket eder dururlar. Onlar kesinlikle hedefe ulaşamazlar. Karanlık olan bir kalp mukaddes ilahi nurların parlayış noktası olabilir mi?!
Yine çirkin ahlâk, hayvanî meleke ve huyları güçlendirip insan ruhunu tedricen inziva ve mahvoluşa sürükler. Böyle bir kişi, tekâmül ve Allah’a yakınlık olan hedefine ulaşamaz. Keza günah işlemek nefsi karanlık ve bulanık eder, tekâmül ve Allah’a yakınlık (kurb) doğrultusundan sapıtıp uzaklaştırır. Böyle bir kimse de nihai hedefe ulaşamaz. Bu bakımdan nefsi arındırmak bizim için hayati bir mesele olup çok zaruri şeylerden biri sayılır. Öyleyse önce çirkin ahlâkı ve günahları tanımalı ve daha sonra da amel aşamasına geçerek nefsimizi onlardan temizlemeliyiz. Ne mutlu ki çirkin ahlâk ve günahları tanıma konusunda herhangi bir problemimiz yoktur, zira nefslerin tabibleri ve insan tanıyan kutlu kişiler yani peygamberler ve pâk imamlar (a.s) alçak ve çirkin ahlâkı bizlere iyice tanıtmış, belirtmiş ve hatta onu tedavi etmenin yolunu da beyan etmişlerdir; günahları saymış ve onları terketmenin yollarını bizlere öğretmişlerdir. Hepimiz kötü ahlâkı tanıyor ve onun çirkinliğini biliyoruz. Biz biliyoruz ki; nifak, kibir, kıskançlık, kin beslemek dedikodu etmek, ihanet, bencillik, kendini beğenmek, başkalarını çekiştirmek, iftira, kötü dilli olmak, öfke, ağzı bozukluk, kabalık, zulmetmek, güvensizlik, korku, cimrilik, hırs, başkalarında kusur aramak, yalan konuşmak, dünyaperestlik, makam ve mevkiperestlik, riya ve gösteriş yapmak, dolandırıcılık, hile, suizan, katı kalplilik, serkeşlik, nefis zaafı ve benzeri diğer sıfatlar bunların başlıcaları olup, kötü ve çirkin özelliklerdir. Bu sıfatların çirkinliğini fıtraten idrak etmemizin dışında, yüzlerce ayet ve binlerce hadis de bu sıfatların kötü ve çirkin oluşuna tanıklık etmektedirler bu konuda hadis açısından en küçük bir noksanlık hissedilmeyecek kadar zenginiz. Bütün haramlar ve günahlar Kur’ân-ı Kerim’de ve hadislerde açıklanmış ve onların cezalarına da işaret edilmiştir ki, biz genel olarak bunların hepsini bilmekteyiz. Binaenaleyh, ahlâksızlığı, küçük ve büyük günahları tanımak açısından herhangi bir sıkıntımız yoktur. Fakat Diğer taraftan da çoğunlukla şeytan ve nefs-i emmarenin tutsağıyız ve nefsimizi günah ve çirkin ahlâktan arındırmaya muvaffak olamıyoruz; bir çare bulmamız gereken asıl sorunumuz da bundan ibarettir.
Bunun en önemli nedeni iki şeydir: Biri nefsimizde olan ahlâkî hastalıklarımızı tanımamamız ve hasta olduğumuzu itiraf etmememizdir; diğeri ise ahlâkî hastalıkları küçümsememiz, onların acı ve kötü akibetlerinden gafil olmamız, dolayısıyla onları tedavi ve bertaraf etmeye gayret göstermememizdir. Bu iki etken nefsimizi ıslah edip arındırmaktan bizi gafil etmiştir. Binaenaleyh bu konuda bahsedip buna bir çare bulmak zorundayız.
a) Nefsi, batıl inançlardan, yanlış düşüncelerden ve hurafelerden arındırma.
b) Nefsi, rezaletlerden ve çirkin ahlâktan arındırma.
c) Günahları terketme.
Batıl inançlar ve hurafeler cehalet, dalalet ve sapıklılardır. Nefsi karanlığa bürüyüp tekâmül, kurb ve Allah’a yakınlığın doğru yolundan sapıtırlar. Batıl inançlara sahip olan kimseler hidayet yolunu tanımaz, dalalet ve sapıklık vadilerinde hareket eder dururlar. Onlar kesinlikle hedefe ulaşamazlar. Karanlık olan bir kalp mukaddes ilahi nurların parlayış noktası olabilir mi?!
Yine çirkin ahlâk, hayvanî meleke ve huyları güçlendirip insan ruhunu tedricen inziva ve mahvoluşa sürükler. Böyle bir kişi, tekâmül ve Allah’a yakınlık olan hedefine ulaşamaz. Keza günah işlemek nefsi karanlık ve bulanık eder, tekâmül ve Allah’a yakınlık (kurb) doğrultusundan sapıtıp uzaklaştırır. Böyle bir kimse de nihai hedefe ulaşamaz. Bu bakımdan nefsi arındırmak bizim için hayati bir mesele olup çok zaruri şeylerden biri sayılır. Öyleyse önce çirkin ahlâkı ve günahları tanımalı ve daha sonra da amel aşamasına geçerek nefsimizi onlardan temizlemeliyiz. Ne mutlu ki çirkin ahlâk ve günahları tanıma konusunda herhangi bir problemimiz yoktur, zira nefslerin tabibleri ve insan tanıyan kutlu kişiler yani peygamberler ve pâk imamlar (a.s) alçak ve çirkin ahlâkı bizlere iyice tanıtmış, belirtmiş ve hatta onu tedavi etmenin yolunu da beyan etmişlerdir; günahları saymış ve onları terketmenin yollarını bizlere öğretmişlerdir. Hepimiz kötü ahlâkı tanıyor ve onun çirkinliğini biliyoruz. Biz biliyoruz ki; nifak, kibir, kıskançlık, kin beslemek dedikodu etmek, ihanet, bencillik, kendini beğenmek, başkalarını çekiştirmek, iftira, kötü dilli olmak, öfke, ağzı bozukluk, kabalık, zulmetmek, güvensizlik, korku, cimrilik, hırs, başkalarında kusur aramak, yalan konuşmak, dünyaperestlik, makam ve mevkiperestlik, riya ve gösteriş yapmak, dolandırıcılık, hile, suizan, katı kalplilik, serkeşlik, nefis zaafı ve benzeri diğer sıfatlar bunların başlıcaları olup, kötü ve çirkin özelliklerdir. Bu sıfatların çirkinliğini fıtraten idrak etmemizin dışında, yüzlerce ayet ve binlerce hadis de bu sıfatların kötü ve çirkin oluşuna tanıklık etmektedirler bu konuda hadis açısından en küçük bir noksanlık hissedilmeyecek kadar zenginiz. Bütün haramlar ve günahlar Kur’ân-ı Kerim’de ve hadislerde açıklanmış ve onların cezalarına da işaret edilmiştir ki, biz genel olarak bunların hepsini bilmekteyiz. Binaenaleyh, ahlâksızlığı, küçük ve büyük günahları tanımak açısından herhangi bir sıkıntımız yoktur. Fakat Diğer taraftan da çoğunlukla şeytan ve nefs-i emmarenin tutsağıyız ve nefsimizi günah ve çirkin ahlâktan arındırmaya muvaffak olamıyoruz; bir çare bulmamız gereken asıl sorunumuz da bundan ibarettir.
Bunun en önemli nedeni iki şeydir: Biri nefsimizde olan ahlâkî hastalıklarımızı tanımamamız ve hasta olduğumuzu itiraf etmememizdir; diğeri ise ahlâkî hastalıkları küçümsememiz, onların acı ve kötü akibetlerinden gafil olmamız, dolayısıyla onları tedavi ve bertaraf etmeye gayret göstermememizdir. Bu iki etken nefsimizi ıslah edip arındırmaktan bizi gafil etmiştir. Binaenaleyh bu konuda bahsedip buna bir çare bulmak zorundayız.
Yorum