KURÂN DERYÂSINDAN İNCİLER
Bismillâhirrahmânirrahîm
Hamd, âlemlerin Rabb'i Allâh'a, Salât ve Selâm Peygamberimiz Muhammed Mustafâ'ya @, O'nun mutahhar Ehli Beyt'ine @ ve hayırlı ashabına (r.a.), ebedî lanet ve azap da onların düşmanlarına olsun!
Allah'ın adıyla; "(Allah) iki denizi salıverdi, birbirlerine kavuşuyorlar (Temas ediyorlar). Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. O halde Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar..." [Rahman (55): 19-22]
Nebîlerin ve Resullerin efendisi (s.a.a.), Ehli Beyt'in İmâmı ve iki cihânın serverinden, O'nun Pâk Âli’nden ve Hidâyet İmamlarından @; "Kurân'ın bir zâhiri bir de bâtını vardır. Bâtınının da yedi kat-yetmiş kat daha ötesi bâtınî anlamı vardır..." meâlinde rivâyetler mevcuttur. Akvâl-i Masûmîn olan bu rivâyetlerin her birisi; bir cennet meyvesi ve cennetten hoş bir râyihadırlar.
Rabbu’l bahreynin kelâmının sonsuz derinliklerinden ve yüce mânâlarından inci ve mercanlar çıkarmak biz âcizlerin ne haddine düşmüş ki!.. Ancak, O'nun (c.c.) irşâd ve inâyetiyie Kelâmullâh deryâsının yüzeyinden birkaç parıltıya dokunabilir, onlardan irfân-ı ilâhî ile bir nebze anlamaya çalışabilirsek ne mutlu bizlere!..
Kâinattaki her şey çift yaratılmıştır. "Her şeyden iki çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız." [Zâriyat (51): 49] Bu çiftlerden, Rabbu'l âlemîn'in kuvvet ve kudretiyle pek çok hayat vücut bulmakta, her ân sanat-ı ilâhî varlık âleminde tecellî etmektedir.
Hangi çiftten başlayalım? Hangi iki denizin inci ve mercanlarını çıkaralım? Hakk'ın iki denizleri sayıya mı gelir? Bizler insanlık âlemine bir ışık olsun diye, bir-iki numûne ortaya koyalım ki, izn-i ilâhî ile kardeşlerimiz tefekkür gemisinde enginlere açılarak Hakkın nişânelerine ve şîârlarına şâhit olsunlar! Ve desinler ki; "...Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni her türlü noksanlıklardan tenzîh ederiz. Bizi ateşin azâbından koru! Ey Rabbimiz! Sen her kimi ateşe atarsan o kimseyi şüphesiz ki perişan etmiş olursun. Zâlimlerin yardımcıları da yoktur." [Âl-i İmrân (3): 191-192]
Seyyah olduk bahreynlerde gezeriz,
Nice âyâtullâhı temâşâ ederiz.
O'ndan gayrı dost buluruz diyerek,
Hakk'ın kapısından nere gideriz?
Arzın muhtelif bölgelerinde tatları farklı, birbirlerine bitişik; acı-tatlı-tuzlu, sıcak-soğuk su akıntıları ve denizlerin olduğu tabiî ilimlerin inkişâfıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu akıntılar, sular arasında da Hâlık-ı zül celâl'in tekvîni emri ve nehyi ile suların birbirine karışmasına mâni bir sebebin varlığı ise gün gibi aşikâr olmuş ve bu olay, konuyla alâkadar ve haberdâr olan bütün insanları hayretlere düşürmüştür. Kurân-ı Mecîd ise bundan yüzlerce yıl öncesinden bu konuya değinerek insanlığa bir pencere açmış, bizleri tefekkür ve araştırmaya davet etmiştir; "O iki denizi birbirine salıvermiştir. Bu, tatlı, susuzluğu giderici, şu, tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasında birbirlerine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur." [Furkân (25): 53]
İşte; Suları farklı iki deniz, birbirlerine karışmalarına mâni her şeye kadîr olan Allah'ın üstün yaratıcılığı ve iki denizden insanlığın istifâdesine sunulan inciler, mercanlar, bir çok deniz ürünleri ve sayısız ilâhî nimetler...
O halde; Ey insan! Bu hak ve hakîkat karşısında, sen de Cenâb-ı Hakk'ın takdir ve rızâsına uygun hareket ederek, bu kâinat okyanusunda kendi haddini bilip, ubûdiyyette hududu koruyup-kollayacak, bu ilâhî nimetlerin kadr-i kıymetini bilecek mi sin? Yoksa... küfrân-ı nimet edip tuğyan mı edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "(Bunca nimetlere karşın) Hayır, insan kendini müstağni (ihtiyaçsızmış gibi) görerek azar." [Alak (96): 6,7]
Ve Ey İnsan! Yeryüzündeki denizlerin birbirlerine karışmamasından ibret alacak, onları olduğu hâliyle kabullenip faydalanma yoluna mı gideceksin? Yoksa... onların ilâhî irâdeye boyun eğmelerine hased edercesine; yemede, içmede, giyinmede, gezmede, avlanmada, üretim ve tüketimde israfa giderek; "...ey nefislerine karşı israfa giden kullarım..." [Zümer (39): 53] hitâbına muhâtap olacak, karaları ve denizleri kirleterek Rabb'inin koyduğu mîzânı bozmaya mı çalışacaksın? Ki yüce Allah şöyle buyuruyor; "...Ve dengeyi koydu. Taşkınlık edip dengeyi (mîzânı) bozmayın. " [Rahman (55): 7, 8] Ve yine Yüce Allah buyuruyor; "İnsanların elleriyle kazandıklarından ötürü karada ve denizde fesat çıktı..." [Rum (30): 41]
Ve insanlık âlemi de ilâhî kader programı çerçevesinde iki denizin birbirine salıverilmelerinden neşet etmiştir. Bir yanda nisa denizi, diğer yanda rical denizi! Bu denizlerin iki katresi hükmünde olan Âdem @ ve Havva @ ile, bahreyn birbirlerine kavuşmuş, yaratılışlarının gereği üzere davranmışlar, ilâhî öğretilere uygun bir ömür sürmüşler, kadın ve erkek olmalarını ilâhî bir yazgı bilmişler, birbirlerinin farklılıklarına haset ederek ve özenerek takdîr hicrini yırtmamışlar, hilkat ve fıtratlarını bozmamışlar; o iki denizden de manevî inci ve mercanlar misâli nice enbiyâ ve mürselîn ile evliyâ, esfiyâ, evsıyâ, şühedâ ve sâlihîn (Allah'ın selâm ve rahmeti cümlesinin üzerine olsun.) çıkmıştır.
O halde; Ey insan! Sen de cedlerin Âdem ve Havva gibi, yaratılış gayene muvâfık bir şekilde tekvînî ve teşrîi irâdeye uygun hareket edip dareyn için hâlde ve istikbâlde hayr-ı kesîr devşirmeye mi çalışacaksın? Yoksa... Hilkat ve fıtratı tağyîr ve tebdîle çalışıp, erkeği kadın, kadını erkek gibi olmaya özendirip insanlığın bu iki denizi arasındaki hicâbı yırtıp, insan neslinin âkıbetinin akîm olmasına mı gayret edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve O'ndan da eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabb'inizden korkun..." [Nisâ (4): 1], ve yine yüce Allah buyuruyor; "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri arzu etmeyin..." [Nisâ (4): 32]
Ve gece ile gündüz birer büyük deniz hükmünde olup, birbirlerine salıverilmişler, her biri şafak ve gurûb perdeleri ile bir diğerinden ayrılıyor, hadlerini aşmıyor, vazîfelerine azamî dikkat ve rikkat ile devam ediyorlar. Onların her ikisinden de medeniyetin temelleri üzerine yükseldiği dinlenme (uyku) ve çalışma incileri çıkıyor.
O halde; Ey insan! Sen, gece ile gündüzün Allah'ın bizlere hizmet için yarattığı âyetler, nişâneler olduğuna inanacak, o iki denizin her birinde kendilerine has inci ve mercanlar mı çıkaracaksın? Yoksa... Geceyi gündüz, gündüzü gece eyleyip, Sünnetullâh'a karşı durup, hem dünyevî medeniyetin gelişmesine sed çekecek, hem de kulluk vazifende kusur ederek esfeli's sâfilîne mi yuvarlanacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Uykunuzu dinlenme, geceyi bir elbise, gündüzü de geçim zamanı kıldık..." [Nebe (78): 9-11], ve yine Allah buyuruyor; "(Muttakîler dünyâ hayatında) geceleri pek az uyurlardı, seherlerde istiğfar ederlerdi." [Zâriyât (51): 17-18]
Ve yine iki deniz hükmünde olan; Kurân ve Sünnet-i Nebî birbirlerine salıverilmişler, Kuran, Sünnet'e, Sünnet de Kurân'a taşmamış, her biri "...Her biri bir yörüngede giderler." [Yâsîn (36): 40] sırr-ı ilâhîsinin ayrımıyla birbirlerinin alanlarına tecâvüz etmemişler, târih içerisinde -meatteessüf- ümmet-i Muhammed ne büyük bâdireler ve anlaşmazlıklar, karışıklıklar, iç ve dış savaşlar geçirmelerine rağmen bikudretillâh biri bir diğerine karışmadan Kurân-ı Kerîm ve Sahîh Sünnet olarak günümüze kadar ulaşmış, bu iki kaynaktan insanlık âlemi maddi inci ve mercanlarla mukâyese edilemeyecek nice manevî inci ve mercanlar çıkartmışlar, dünyâ ve âhiretlerini âbâd eylemişlerdir.
Ve yine Kelâmullâh'ın her bir sûresi ve her bir âyeti birer deniz hükmünde olmakla, o her iki denizler hükmündeki âyet ve sûreler birbirlerine salıverilmiş, araları îcâz-ı Rabbânî olan Besmele-i Şerifler ve nurdan ayıraçlar ile ayrılmış, onların birbirlerine karışmalarına imkan olmamış, o gayet amîk deryâlardan Sahabe-i Güzîn, Eimme-i Ethâr, müctehidîn ve mümin-i Sâdıklar (Allah'ın selam ve rahmeti üzerlerine olsun!) tefekkür, tedebbür ve tezekkür ile istidatları nisbetinde inci ve mercanlar -ahkâm- çıkarmışlardır.
O halde; Ey İnsan! Kâdir-i Zülcelâl'in vahyinde "Zikri muhakkak ki biz indirdik, O'nu koruyacak olan da biziz." [Hıcr (15): 9] dediği Kurân âyetleri denizi ile O'na nisbeten Allâh'ın inâyeti ile ancak beşerî bir çaba ve gayretle günümüze kadar ulaşmış, târihih hiç bir döneminde bütün bir ümmetin üzerinde mutlak ittifakının olmadığı hadis-i şerifler namındaki rivâyetler denizinin ayrı ayrı birer bahr olduğunu anlayıp, her iki denizden, kendi hallerine göre ve aralarındaki perdeyi yırtmadan istifâde edecek misin? Yoksa... Kurân-ı Hakîm'e, müellifleri ancak beşer olan birtakım kitapları şirk koşarak iki deniz arasındaki setri zedelemeye uğraşacak gazâb-ı ilâhiyi mi davet edeceksin? Ya da "Kuran tahrif edilmiştir(l)" hezeyânınla kendini tüm ilâhî emir ve nehiylerden azade kılacak şeytanî bir gerekçe hazırlayarak, "...Hayır onlar hayvan gibidirler, hatta yolca (hayvanlardan) daha sapıktırlar." [Furkân (25): 44], fermânına muhâtap olacak, "...kâfirler için hazırlanmıştır." [Âl-i İmrân (3): 131] denilen Cehennem'e yuvarlanmak arzusunda mı olacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Allah adına yalan uyduran, yahut O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Şüphesiz suçlular asla onmazlar." [Yûnus (1O): 17]
Ve yine Allah buyuruyor; "Vay hâline o kimselerin ki, kitâbı elleriyle yazıp az bir pahaya satmak için 'Bu Allah katındandır' derler..." [Bakara (2): 79]
Ve yine îmân ve amel, zâhir ve bâtın iki deniz hükmünde olmakla birbirlerine salıverilmişler, bunlar; aralarındaki şeffaf berzah ile birbirlerinden tefrîk olunmuş, biri bir diğerinin makam ve derecâtına kâim olmamakla, bu her dû bahrin ittifâk ve iftirâkına münâsip talîm ve efâl ile insan-ı kâmil, semerât-ı cinân ve rızây-ı ilâhî incileri çıkmış ve çıkmaktadır.
O halde; Ey insan! İmanın amelden ayrı ve fakat birbirlerine iki deniz gibi salıverilmiş, zâhirin, bâtından farklı ve fakat birinin bir diğeri olmadan nâkıs olduğunu anlayacak, aralarındaki ince ayrımı gözeterek Kurânî istikâmet üzere mi yönünü tayin edeceksin? Yoksa... âdet, gelenek ve göreneklerin Kurân'a muhâlif re'y ve akımların tesirinde kalarak, bâtıl, sapmış Cehennem dâîlerinin ekol ve mekteplerine mi uyacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Rabb'inden sana vahyolunana uy. O'ndan başka Tanrı yoktur. (O'na) ortak koşanlardan da yüz çevir." [Enâm (6): 1O6]
Ve yine Allah buyuruyor; "İnsanlar yalnız 'inandık' demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" [Ankebût (29): 2]
Ve yine Cenâbı Hakk'ın insanoğluna vermiş olduğu onlarca zevç zevç sıfat ve yeteneklerin -sevgi/nefret, merhamet/gazap, gülme/ağlama, akletme/hissetme... vb- her birisi birer bahrun lücciyyun hükmünde olup, bu sıfatlarına uygun mekan ve zamanda tezâhürü ve kendi kendi sınırlarını aşmayıp bir diğer sıfatı tamamıyla nötrleştirmeye meyletmemesi ile medeniyyetler vücûda gelip, nice; ilim, irfân, hakîkat ve insaniyyet incileri çıkmaktadır.
Ve yine âlemde, beden-ruh, insan-hayvan, nebâtât ve cemâdât olan eşyâlar dahi birer deniz hükmünde olup, birbirlerine salıverilmişler, her biri enfüs ve âfâkında birbirlerinin hududlarını çiğnememek, birbirlerinin hak ve vazifelerine müdâhil olmamak, aralarındaki hilkat berzahını ihlâl etmemek, görev ve vazife şuurunda olmakla, insanın beden mekanı olan şu dünyâyı "ilâ ecelin müsemmen" bir cennet-i mev'ûda çevirmeye gayret etmekte ve ilâhî irâdenin hükmüne boyun eğmektedir. Tekvînî ve teklîfî ahkâma itaatin incileri de yine Âdemoğluna ziynet olmaktadır.
O halde; Ey İnsan! Münim-i ebedî ve ezelînin, mahlûkâtına lütfettiği ilâhî nimetler olan sevgi ve nefreti, öfke ve merhameti, irade-i katl ve sulhu, akıl ve hissi ve tüm varlıklara muhsus özellikleri kendi aralarındaki berzahı aşmadan, aşırtmadan Sünnetullâh'a tabî olarak, her birini kendine özgü alan ve sınırlarda mı kullanacaksın? Yoksa... yaratılış kanunlarını değiştirmeye çalışıp iki cihanda da azâb-ı ilâhi tokadını mı tahyîr edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, savaşta haddi de aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez." [Bakara (2): 19O]
Ve yine Allah buyuruyor; "...Allah'ın kanununu (Sünnetullâh'ı) değiştirme (ye imkan) bulamazsın." [Ahzâb (33): 62]
Ve de Nûru'l envâr Muhammed (s.a.a) ile Hatîce-i Kübrâ (a.s.) nâmındaki kâinâtın iki Nûr denizlerinin de birbirlerine salıverilmeleriyle ebter bir söz olan "soyu ebter" hezline; "Muhakkak ki biz sana Kevser'i verdik." [Kevser (108): 1] beyânıyla cevap olan Fâtımatüz Zehrâ @ incisi, Kevser ile Sâki-i Kevser olan İmam Ali Murtâzâ @ denizlerinin birbirlerine likâsı ile de İmâmet incileri ve nice nesebi Ehli Beyt'ten seyyidler nâmındaki mercanlar çıkmıştır.
Böylece, bunlar ve benzeri iki denizler tefekkür olunsa, görülecektir ki, nice sonsuz inci ve mercanlar çıkmaktadır.
O halde; Ey İnsan! İnsanlık denizinin en fazla kendilerinden inci ve mercanlar çıkardığı Enbiyâ ve Resuller ile, Evliyâ-i Kirâm (Selam üzerlerine olsun.) arasındaki farkı bilecek, nübüvvet ve velâyet denizlerinin ittihat ve iftirâkının hududunu iyice anlayacak, herkese ve her şeye kendi değerini Kurân-ı Mübîni ve Sünnet-i Nebevîyi ölçü alarak mı vereceksin? Yoksa... -Haşa- Nübüvveti uluhiyyetten, Velâyeti nübüvvetten tefrîk etmeyerek, bu öz ve esasların birbirlerine karışıp bulanmasına çalışacak, nübüvvet, risâlet ve velâyet denizlerini kurutmaya gayret göstererek, insanların velâyet denizinden nübüvvet incileri, nübüvvet denizinden de velâyet incileri toplamalarına engel mi olacaksın?
Ki Allah velâyet bağının solmayan gülleri hakkında buyuruyor; "...Muhakkak ki Allah siz Ehli Beyt'ten her türlü kiri (günâhı) uzaklaştırıp sizleri tertemiz kılmayı irâde ediyor." [Ahzâb (33): 33]
Ve yine Allah buyuruyor; "...De ki (Ey Resûlüm), ona (yaptığım teblîğe) karşılık sizden yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum..." [Şûra (42): 23]
Ve'l hâsıl; Ey İnsan! Hak Tebâreke ve Teâlâ, Kurân-ı Kerîm'inde her ne bildirdi, ezelî ilmi ve irâdesi ile her neyin nerede, ne şekilde ne halde olmasını uygun buldu ise, sen dâhi o şeylere hak ettikleri değeri verecek, mahlûkât arasında var olan sır perdesi berzahını zorlamayacak, hudûdullâhı çiğnemeyecek, fıtrata muhâlefet etmeyeceksin ve biiznihi ve avnihi teâla maddi ve manevi inciler, mercanlar toplayacak ve inşaallâh Rıdvânullâha ve Cemâlullâha nâil olacaksın...
Buna rağmen Rabbimizin hangi nimetlerini yalanlarız?
Yâ Rabbi! Senin dilemen dışında bizlerin hiçbir şeye gücü yetmez. Hamd ve senâ ancak Sana'dır. Salât-ü Selam da Resûlü'nün @, Ehli Beyt'inin ve seçkin ashâbının üzerine olsun.
AMASYA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Hamd, âlemlerin Rabb'i Allâh'a, Salât ve Selâm Peygamberimiz Muhammed Mustafâ'ya @, O'nun mutahhar Ehli Beyt'ine @ ve hayırlı ashabına (r.a.), ebedî lanet ve azap da onların düşmanlarına olsun!
Allah'ın adıyla; "(Allah) iki denizi salıverdi, birbirlerine kavuşuyorlar (Temas ediyorlar). Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. O halde Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar..." [Rahman (55): 19-22]
Nebîlerin ve Resullerin efendisi (s.a.a.), Ehli Beyt'in İmâmı ve iki cihânın serverinden, O'nun Pâk Âli’nden ve Hidâyet İmamlarından @; "Kurân'ın bir zâhiri bir de bâtını vardır. Bâtınının da yedi kat-yetmiş kat daha ötesi bâtınî anlamı vardır..." meâlinde rivâyetler mevcuttur. Akvâl-i Masûmîn olan bu rivâyetlerin her birisi; bir cennet meyvesi ve cennetten hoş bir râyihadırlar.
Rabbu’l bahreynin kelâmının sonsuz derinliklerinden ve yüce mânâlarından inci ve mercanlar çıkarmak biz âcizlerin ne haddine düşmüş ki!.. Ancak, O'nun (c.c.) irşâd ve inâyetiyie Kelâmullâh deryâsının yüzeyinden birkaç parıltıya dokunabilir, onlardan irfân-ı ilâhî ile bir nebze anlamaya çalışabilirsek ne mutlu bizlere!..
Kâinattaki her şey çift yaratılmıştır. "Her şeyden iki çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız." [Zâriyat (51): 49] Bu çiftlerden, Rabbu'l âlemîn'in kuvvet ve kudretiyle pek çok hayat vücut bulmakta, her ân sanat-ı ilâhî varlık âleminde tecellî etmektedir.
Hangi çiftten başlayalım? Hangi iki denizin inci ve mercanlarını çıkaralım? Hakk'ın iki denizleri sayıya mı gelir? Bizler insanlık âlemine bir ışık olsun diye, bir-iki numûne ortaya koyalım ki, izn-i ilâhî ile kardeşlerimiz tefekkür gemisinde enginlere açılarak Hakkın nişânelerine ve şîârlarına şâhit olsunlar! Ve desinler ki; "...Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni her türlü noksanlıklardan tenzîh ederiz. Bizi ateşin azâbından koru! Ey Rabbimiz! Sen her kimi ateşe atarsan o kimseyi şüphesiz ki perişan etmiş olursun. Zâlimlerin yardımcıları da yoktur." [Âl-i İmrân (3): 191-192]
Seyyah olduk bahreynlerde gezeriz,
Nice âyâtullâhı temâşâ ederiz.
O'ndan gayrı dost buluruz diyerek,
Hakk'ın kapısından nere gideriz?
Arzın muhtelif bölgelerinde tatları farklı, birbirlerine bitişik; acı-tatlı-tuzlu, sıcak-soğuk su akıntıları ve denizlerin olduğu tabiî ilimlerin inkişâfıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu akıntılar, sular arasında da Hâlık-ı zül celâl'in tekvîni emri ve nehyi ile suların birbirine karışmasına mâni bir sebebin varlığı ise gün gibi aşikâr olmuş ve bu olay, konuyla alâkadar ve haberdâr olan bütün insanları hayretlere düşürmüştür. Kurân-ı Mecîd ise bundan yüzlerce yıl öncesinden bu konuya değinerek insanlığa bir pencere açmış, bizleri tefekkür ve araştırmaya davet etmiştir; "O iki denizi birbirine salıvermiştir. Bu, tatlı, susuzluğu giderici, şu, tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasında birbirlerine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur." [Furkân (25): 53]
İşte; Suları farklı iki deniz, birbirlerine karışmalarına mâni her şeye kadîr olan Allah'ın üstün yaratıcılığı ve iki denizden insanlığın istifâdesine sunulan inciler, mercanlar, bir çok deniz ürünleri ve sayısız ilâhî nimetler...
O halde; Ey insan! Bu hak ve hakîkat karşısında, sen de Cenâb-ı Hakk'ın takdir ve rızâsına uygun hareket ederek, bu kâinat okyanusunda kendi haddini bilip, ubûdiyyette hududu koruyup-kollayacak, bu ilâhî nimetlerin kadr-i kıymetini bilecek mi sin? Yoksa... küfrân-ı nimet edip tuğyan mı edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "(Bunca nimetlere karşın) Hayır, insan kendini müstağni (ihtiyaçsızmış gibi) görerek azar." [Alak (96): 6,7]
Ve Ey İnsan! Yeryüzündeki denizlerin birbirlerine karışmamasından ibret alacak, onları olduğu hâliyle kabullenip faydalanma yoluna mı gideceksin? Yoksa... onların ilâhî irâdeye boyun eğmelerine hased edercesine; yemede, içmede, giyinmede, gezmede, avlanmada, üretim ve tüketimde israfa giderek; "...ey nefislerine karşı israfa giden kullarım..." [Zümer (39): 53] hitâbına muhâtap olacak, karaları ve denizleri kirleterek Rabb'inin koyduğu mîzânı bozmaya mı çalışacaksın? Ki yüce Allah şöyle buyuruyor; "...Ve dengeyi koydu. Taşkınlık edip dengeyi (mîzânı) bozmayın. " [Rahman (55): 7, 8] Ve yine Yüce Allah buyuruyor; "İnsanların elleriyle kazandıklarından ötürü karada ve denizde fesat çıktı..." [Rum (30): 41]
Ve insanlık âlemi de ilâhî kader programı çerçevesinde iki denizin birbirine salıverilmelerinden neşet etmiştir. Bir yanda nisa denizi, diğer yanda rical denizi! Bu denizlerin iki katresi hükmünde olan Âdem @ ve Havva @ ile, bahreyn birbirlerine kavuşmuş, yaratılışlarının gereği üzere davranmışlar, ilâhî öğretilere uygun bir ömür sürmüşler, kadın ve erkek olmalarını ilâhî bir yazgı bilmişler, birbirlerinin farklılıklarına haset ederek ve özenerek takdîr hicrini yırtmamışlar, hilkat ve fıtratlarını bozmamışlar; o iki denizden de manevî inci ve mercanlar misâli nice enbiyâ ve mürselîn ile evliyâ, esfiyâ, evsıyâ, şühedâ ve sâlihîn (Allah'ın selâm ve rahmeti cümlesinin üzerine olsun.) çıkmıştır.
O halde; Ey insan! Sen de cedlerin Âdem ve Havva gibi, yaratılış gayene muvâfık bir şekilde tekvînî ve teşrîi irâdeye uygun hareket edip dareyn için hâlde ve istikbâlde hayr-ı kesîr devşirmeye mi çalışacaksın? Yoksa... Hilkat ve fıtratı tağyîr ve tebdîle çalışıp, erkeği kadın, kadını erkek gibi olmaya özendirip insanlığın bu iki denizi arasındaki hicâbı yırtıp, insan neslinin âkıbetinin akîm olmasına mı gayret edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve O'ndan da eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabb'inizden korkun..." [Nisâ (4): 1], ve yine yüce Allah buyuruyor; "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri arzu etmeyin..." [Nisâ (4): 32]
Ve gece ile gündüz birer büyük deniz hükmünde olup, birbirlerine salıverilmişler, her biri şafak ve gurûb perdeleri ile bir diğerinden ayrılıyor, hadlerini aşmıyor, vazîfelerine azamî dikkat ve rikkat ile devam ediyorlar. Onların her ikisinden de medeniyetin temelleri üzerine yükseldiği dinlenme (uyku) ve çalışma incileri çıkıyor.
O halde; Ey insan! Sen, gece ile gündüzün Allah'ın bizlere hizmet için yarattığı âyetler, nişâneler olduğuna inanacak, o iki denizin her birinde kendilerine has inci ve mercanlar mı çıkaracaksın? Yoksa... Geceyi gündüz, gündüzü gece eyleyip, Sünnetullâh'a karşı durup, hem dünyevî medeniyetin gelişmesine sed çekecek, hem de kulluk vazifende kusur ederek esfeli's sâfilîne mi yuvarlanacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Uykunuzu dinlenme, geceyi bir elbise, gündüzü de geçim zamanı kıldık..." [Nebe (78): 9-11], ve yine Allah buyuruyor; "(Muttakîler dünyâ hayatında) geceleri pek az uyurlardı, seherlerde istiğfar ederlerdi." [Zâriyât (51): 17-18]
Ve yine iki deniz hükmünde olan; Kurân ve Sünnet-i Nebî birbirlerine salıverilmişler, Kuran, Sünnet'e, Sünnet de Kurân'a taşmamış, her biri "...Her biri bir yörüngede giderler." [Yâsîn (36): 40] sırr-ı ilâhîsinin ayrımıyla birbirlerinin alanlarına tecâvüz etmemişler, târih içerisinde -meatteessüf- ümmet-i Muhammed ne büyük bâdireler ve anlaşmazlıklar, karışıklıklar, iç ve dış savaşlar geçirmelerine rağmen bikudretillâh biri bir diğerine karışmadan Kurân-ı Kerîm ve Sahîh Sünnet olarak günümüze kadar ulaşmış, bu iki kaynaktan insanlık âlemi maddi inci ve mercanlarla mukâyese edilemeyecek nice manevî inci ve mercanlar çıkartmışlar, dünyâ ve âhiretlerini âbâd eylemişlerdir.
Ve yine Kelâmullâh'ın her bir sûresi ve her bir âyeti birer deniz hükmünde olmakla, o her iki denizler hükmündeki âyet ve sûreler birbirlerine salıverilmiş, araları îcâz-ı Rabbânî olan Besmele-i Şerifler ve nurdan ayıraçlar ile ayrılmış, onların birbirlerine karışmalarına imkan olmamış, o gayet amîk deryâlardan Sahabe-i Güzîn, Eimme-i Ethâr, müctehidîn ve mümin-i Sâdıklar (Allah'ın selam ve rahmeti üzerlerine olsun!) tefekkür, tedebbür ve tezekkür ile istidatları nisbetinde inci ve mercanlar -ahkâm- çıkarmışlardır.
O halde; Ey İnsan! Kâdir-i Zülcelâl'in vahyinde "Zikri muhakkak ki biz indirdik, O'nu koruyacak olan da biziz." [Hıcr (15): 9] dediği Kurân âyetleri denizi ile O'na nisbeten Allâh'ın inâyeti ile ancak beşerî bir çaba ve gayretle günümüze kadar ulaşmış, târihih hiç bir döneminde bütün bir ümmetin üzerinde mutlak ittifakının olmadığı hadis-i şerifler namındaki rivâyetler denizinin ayrı ayrı birer bahr olduğunu anlayıp, her iki denizden, kendi hallerine göre ve aralarındaki perdeyi yırtmadan istifâde edecek misin? Yoksa... Kurân-ı Hakîm'e, müellifleri ancak beşer olan birtakım kitapları şirk koşarak iki deniz arasındaki setri zedelemeye uğraşacak gazâb-ı ilâhiyi mi davet edeceksin? Ya da "Kuran tahrif edilmiştir(l)" hezeyânınla kendini tüm ilâhî emir ve nehiylerden azade kılacak şeytanî bir gerekçe hazırlayarak, "...Hayır onlar hayvan gibidirler, hatta yolca (hayvanlardan) daha sapıktırlar." [Furkân (25): 44], fermânına muhâtap olacak, "...kâfirler için hazırlanmıştır." [Âl-i İmrân (3): 131] denilen Cehennem'e yuvarlanmak arzusunda mı olacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Allah adına yalan uyduran, yahut O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Şüphesiz suçlular asla onmazlar." [Yûnus (1O): 17]
Ve yine Allah buyuruyor; "Vay hâline o kimselerin ki, kitâbı elleriyle yazıp az bir pahaya satmak için 'Bu Allah katındandır' derler..." [Bakara (2): 79]
Ve yine îmân ve amel, zâhir ve bâtın iki deniz hükmünde olmakla birbirlerine salıverilmişler, bunlar; aralarındaki şeffaf berzah ile birbirlerinden tefrîk olunmuş, biri bir diğerinin makam ve derecâtına kâim olmamakla, bu her dû bahrin ittifâk ve iftirâkına münâsip talîm ve efâl ile insan-ı kâmil, semerât-ı cinân ve rızây-ı ilâhî incileri çıkmış ve çıkmaktadır.
O halde; Ey insan! İmanın amelden ayrı ve fakat birbirlerine iki deniz gibi salıverilmiş, zâhirin, bâtından farklı ve fakat birinin bir diğeri olmadan nâkıs olduğunu anlayacak, aralarındaki ince ayrımı gözeterek Kurânî istikâmet üzere mi yönünü tayin edeceksin? Yoksa... âdet, gelenek ve göreneklerin Kurân'a muhâlif re'y ve akımların tesirinde kalarak, bâtıl, sapmış Cehennem dâîlerinin ekol ve mekteplerine mi uyacaksın?
Ki Allah buyuruyor; "Rabb'inden sana vahyolunana uy. O'ndan başka Tanrı yoktur. (O'na) ortak koşanlardan da yüz çevir." [Enâm (6): 1O6]
Ve yine Allah buyuruyor; "İnsanlar yalnız 'inandık' demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" [Ankebût (29): 2]
Ve yine Cenâbı Hakk'ın insanoğluna vermiş olduğu onlarca zevç zevç sıfat ve yeteneklerin -sevgi/nefret, merhamet/gazap, gülme/ağlama, akletme/hissetme... vb- her birisi birer bahrun lücciyyun hükmünde olup, bu sıfatlarına uygun mekan ve zamanda tezâhürü ve kendi kendi sınırlarını aşmayıp bir diğer sıfatı tamamıyla nötrleştirmeye meyletmemesi ile medeniyyetler vücûda gelip, nice; ilim, irfân, hakîkat ve insaniyyet incileri çıkmaktadır.
Ve yine âlemde, beden-ruh, insan-hayvan, nebâtât ve cemâdât olan eşyâlar dahi birer deniz hükmünde olup, birbirlerine salıverilmişler, her biri enfüs ve âfâkında birbirlerinin hududlarını çiğnememek, birbirlerinin hak ve vazifelerine müdâhil olmamak, aralarındaki hilkat berzahını ihlâl etmemek, görev ve vazife şuurunda olmakla, insanın beden mekanı olan şu dünyâyı "ilâ ecelin müsemmen" bir cennet-i mev'ûda çevirmeye gayret etmekte ve ilâhî irâdenin hükmüne boyun eğmektedir. Tekvînî ve teklîfî ahkâma itaatin incileri de yine Âdemoğluna ziynet olmaktadır.
O halde; Ey İnsan! Münim-i ebedî ve ezelînin, mahlûkâtına lütfettiği ilâhî nimetler olan sevgi ve nefreti, öfke ve merhameti, irade-i katl ve sulhu, akıl ve hissi ve tüm varlıklara muhsus özellikleri kendi aralarındaki berzahı aşmadan, aşırtmadan Sünnetullâh'a tabî olarak, her birini kendine özgü alan ve sınırlarda mı kullanacaksın? Yoksa... yaratılış kanunlarını değiştirmeye çalışıp iki cihanda da azâb-ı ilâhi tokadını mı tahyîr edeceksin?
Ki Allah buyuruyor; "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, savaşta haddi de aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez." [Bakara (2): 19O]
Ve yine Allah buyuruyor; "...Allah'ın kanununu (Sünnetullâh'ı) değiştirme (ye imkan) bulamazsın." [Ahzâb (33): 62]
Ve de Nûru'l envâr Muhammed (s.a.a) ile Hatîce-i Kübrâ (a.s.) nâmındaki kâinâtın iki Nûr denizlerinin de birbirlerine salıverilmeleriyle ebter bir söz olan "soyu ebter" hezline; "Muhakkak ki biz sana Kevser'i verdik." [Kevser (108): 1] beyânıyla cevap olan Fâtımatüz Zehrâ @ incisi, Kevser ile Sâki-i Kevser olan İmam Ali Murtâzâ @ denizlerinin birbirlerine likâsı ile de İmâmet incileri ve nice nesebi Ehli Beyt'ten seyyidler nâmındaki mercanlar çıkmıştır.
Böylece, bunlar ve benzeri iki denizler tefekkür olunsa, görülecektir ki, nice sonsuz inci ve mercanlar çıkmaktadır.
O halde; Ey İnsan! İnsanlık denizinin en fazla kendilerinden inci ve mercanlar çıkardığı Enbiyâ ve Resuller ile, Evliyâ-i Kirâm (Selam üzerlerine olsun.) arasındaki farkı bilecek, nübüvvet ve velâyet denizlerinin ittihat ve iftirâkının hududunu iyice anlayacak, herkese ve her şeye kendi değerini Kurân-ı Mübîni ve Sünnet-i Nebevîyi ölçü alarak mı vereceksin? Yoksa... -Haşa- Nübüvveti uluhiyyetten, Velâyeti nübüvvetten tefrîk etmeyerek, bu öz ve esasların birbirlerine karışıp bulanmasına çalışacak, nübüvvet, risâlet ve velâyet denizlerini kurutmaya gayret göstererek, insanların velâyet denizinden nübüvvet incileri, nübüvvet denizinden de velâyet incileri toplamalarına engel mi olacaksın?
Ki Allah velâyet bağının solmayan gülleri hakkında buyuruyor; "...Muhakkak ki Allah siz Ehli Beyt'ten her türlü kiri (günâhı) uzaklaştırıp sizleri tertemiz kılmayı irâde ediyor." [Ahzâb (33): 33]
Ve yine Allah buyuruyor; "...De ki (Ey Resûlüm), ona (yaptığım teblîğe) karşılık sizden yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum..." [Şûra (42): 23]
Ve'l hâsıl; Ey İnsan! Hak Tebâreke ve Teâlâ, Kurân-ı Kerîm'inde her ne bildirdi, ezelî ilmi ve irâdesi ile her neyin nerede, ne şekilde ne halde olmasını uygun buldu ise, sen dâhi o şeylere hak ettikleri değeri verecek, mahlûkât arasında var olan sır perdesi berzahını zorlamayacak, hudûdullâhı çiğnemeyecek, fıtrata muhâlefet etmeyeceksin ve biiznihi ve avnihi teâla maddi ve manevi inciler, mercanlar toplayacak ve inşaallâh Rıdvânullâha ve Cemâlullâha nâil olacaksın...
Buna rağmen Rabbimizin hangi nimetlerini yalanlarız?
Yâ Rabbi! Senin dilemen dışında bizlerin hiçbir şeye gücü yetmez. Hamd ve senâ ancak Sana'dır. Salât-ü Selam da Resûlü'nün @, Ehli Beyt'inin ve seçkin ashâbının üzerine olsun.
AMASYA
Yorum