Bismillahirrhmanirrahim
Biz, günlük dilde kullanilan sekilde, filan Müslümandir veya degildir, derken, isin gercekligine bakmayiz. Corafya acisindan, islamin baskin oldugu bir yörede yasayan ve veraset yolu ile ana-babadan Müslüman olduklari söylenen kimselari "Müslüman" olarak adlandirir, buna karsilik yine ayni ölcülerle, baska bir dine begli olan veya gercekte dinsiz olani da "gayrimüslim" olarak adlandiririz.
Bilinmelidir ki bu nitelenmenin fazlaca degeri yoktur.
Ne Müslüman, ne de gayrimüslim sayilma acisindan. Cogumuz taklit Müslümani, cografya Müslümaniyiz.Anamiz- babamiz Müslüman idiler, biz de halki Müslüman olan bir yörede dogup büyümüsüzdür. Gercekte degeri olan ise gerceklige dayanan islamdir. Demek oluyor ki önce hakikat karsisinda teslim olmak gerekir, gönül kapisini hakikata acmak gerekir. Böylece hakikat karsisinda, hak karsisinda teslim olur, amelleri de yerine getirir. iste makbul olan, kabul edilmeye deger olan islam budur: Bir yandan arastirma ve sorusturma, diger yandan da hakikati bulunca gönülden ve önyargilarla direnmeksizin, tasup (bagnazlik)göstermeksizin teslim.
Bir kimsede teslim olma sifati olursa, iyi niyetli ise, ancak bazi mazeret ve sebeplerle islam gercegi ona gizli kalmis ise, bu bakimdan da kusursuz ve özru makbul ise, Allah asla böyle bir kimseyi cezalandirmaz, „muazzeb“ kilmaz, cehenemden kurtulur.
Yüce Allah buyurur ki:
Biz, bir peygamber (elci, resul) göndermedikce (böylece hücct tamam olmadikca, o kisi icin özür kaldikca) aza edicilerden degiliz.
Demeki ki, hakim ve kerim olan yüce Allah, bir kisi aleyhinde hüccet tamam olmadikca (onun icin özür kaldikca) o kisiyi azap etmez, bu imkansizdir, Usul bilginleri bu ayrti kerimenin beyan buyurdugu ve aklin da onayaladigi ilkeyi “kubh-i ikaab bila- beyan” (önce aciklamadan, kurali bildirmeden, bir kisiyi sorumlu tutmanin ve cezalandirmanin yerinde olmayisi) olarak adlandirirlar.
Derler ki Yüce Allah’in bir hakikati kuluna aciklamadan o hkikati kabul etmedigi gerekcesi ile kulu cezalandirmasi, kabul edilebilecek bir sey degildir.
Öyle kisiler görülebilir ki ismen Müslüman degildirler, ancak onlarda “tesli ruhu” vardir, islam gercegi onlara iletilebilirse kabul edecekleri umulur. Iste bu da yukaridaki aciklamalarin dogru oldugunu gösterir. Descartes taninmis Fransiz feylesofu, kendi sözleri degerlendirilirde, buna iyi bir örnektir.
Onu anlatanlar aktaririlar ki, o felsefeni kurarken “süphe” baslamistir. Önce, o güne kadar elde etmis oldugu bütün bilgilerinden süphe etti. Sifirdan basladi. Kendi düsüncesini baslangic noktasi aldi; düsündügünü, o ana kadardi ki bilgilerini inceledigini, irdeledigini, süphe etigini ve arastirdigini gördü ve baslangic noktasini söyle ifade etti:
„Düsünüyorum, öyleyse varim.“ (Cogito, ergosum).
Kendini „düsünen özne“ olarak var oldugunu böylece saptadiktan sonra ruhunun, cisminin ve Allahin varligini saptadi. Bu konulardaki bilgisi kesinlige ulasti. Yavas yavas „din secme“ konusuna eristi ve ülkesinde resmi din olarak hiristiyanligi secti.
Descartes gibilerine „kafir“ diyemeyiz, bu gibi kisiler inat etmezler, direnmezler, kendilerini küfre kaptirmis degildirler. Hakikati örtmek, perdelemek sevdasinda degildirler. Küfr“ demek;inatcilikla, hakikari örtmek, gizlemek demektir.
Bunlar, bu gibiler isefitratlarinda müslimdirler, yaratilislarinda teslim egilimi vardir,
„müslim-i fitri“dirler. Bunlara Müslüman denilmez ise de, kafir de denilemez. Cünkü Müslüman ve kafir kavramlarinin karsi karsiya konmasi, mantiki ve felsefi terimle „icab“ ve „selb“in, adem ve meleke“nin (olumluluk ve olumsuzlugun, yokluk ve var olan bir gücün) karsi karsiya gelisi gibi degildir, kafir ve Müslüman kavramlari arasinda, bu anlamda bir karsitlik iliskisi yoktur. Aksine iki karsitin karsilasmasi durumu vardir.
Diger bir deyisle iki varliga iliskin kavram karsilasmaktadir, yoksa bir varliga iliskin kavram ile de yokluga iliskin kavram karsilasiyor degildir.
Burada Descertes’i örnek verisimizin sebebi bu ilkeden ayrilmak degildir. Onun örneginde sunu söylemek istedik: söylediklerini ictenlikle söylemis ise gercekten, hakikat karsisinda belirtigi ölcüde teslime hazir idiyse ve ayrica hakikati arastirma ve bulabilme konusunda, dedigi gibi elinden daha fazlasi gelmediyse, o bir fitri müslümandir.
Kaynak:Adli ilahi, murtaza Mutahhari
Biz, günlük dilde kullanilan sekilde, filan Müslümandir veya degildir, derken, isin gercekligine bakmayiz. Corafya acisindan, islamin baskin oldugu bir yörede yasayan ve veraset yolu ile ana-babadan Müslüman olduklari söylenen kimselari "Müslüman" olarak adlandirir, buna karsilik yine ayni ölcülerle, baska bir dine begli olan veya gercekte dinsiz olani da "gayrimüslim" olarak adlandiririz.
Bilinmelidir ki bu nitelenmenin fazlaca degeri yoktur.
Ne Müslüman, ne de gayrimüslim sayilma acisindan. Cogumuz taklit Müslümani, cografya Müslümaniyiz.Anamiz- babamiz Müslüman idiler, biz de halki Müslüman olan bir yörede dogup büyümüsüzdür. Gercekte degeri olan ise gerceklige dayanan islamdir. Demek oluyor ki önce hakikat karsisinda teslim olmak gerekir, gönül kapisini hakikata acmak gerekir. Böylece hakikat karsisinda, hak karsisinda teslim olur, amelleri de yerine getirir. iste makbul olan, kabul edilmeye deger olan islam budur: Bir yandan arastirma ve sorusturma, diger yandan da hakikati bulunca gönülden ve önyargilarla direnmeksizin, tasup (bagnazlik)göstermeksizin teslim.
Bir kimsede teslim olma sifati olursa, iyi niyetli ise, ancak bazi mazeret ve sebeplerle islam gercegi ona gizli kalmis ise, bu bakimdan da kusursuz ve özru makbul ise, Allah asla böyle bir kimseyi cezalandirmaz, „muazzeb“ kilmaz, cehenemden kurtulur.
Yüce Allah buyurur ki:
Biz, bir peygamber (elci, resul) göndermedikce (böylece hücct tamam olmadikca, o kisi icin özür kaldikca) aza edicilerden degiliz.
Demeki ki, hakim ve kerim olan yüce Allah, bir kisi aleyhinde hüccet tamam olmadikca (onun icin özür kaldikca) o kisiyi azap etmez, bu imkansizdir, Usul bilginleri bu ayrti kerimenin beyan buyurdugu ve aklin da onayaladigi ilkeyi “kubh-i ikaab bila- beyan” (önce aciklamadan, kurali bildirmeden, bir kisiyi sorumlu tutmanin ve cezalandirmanin yerinde olmayisi) olarak adlandirirlar.
Derler ki Yüce Allah’in bir hakikati kuluna aciklamadan o hkikati kabul etmedigi gerekcesi ile kulu cezalandirmasi, kabul edilebilecek bir sey degildir.
Öyle kisiler görülebilir ki ismen Müslüman degildirler, ancak onlarda “tesli ruhu” vardir, islam gercegi onlara iletilebilirse kabul edecekleri umulur. Iste bu da yukaridaki aciklamalarin dogru oldugunu gösterir. Descartes taninmis Fransiz feylesofu, kendi sözleri degerlendirilirde, buna iyi bir örnektir.
Onu anlatanlar aktaririlar ki, o felsefeni kurarken “süphe” baslamistir. Önce, o güne kadar elde etmis oldugu bütün bilgilerinden süphe etti. Sifirdan basladi. Kendi düsüncesini baslangic noktasi aldi; düsündügünü, o ana kadardi ki bilgilerini inceledigini, irdeledigini, süphe etigini ve arastirdigini gördü ve baslangic noktasini söyle ifade etti:
„Düsünüyorum, öyleyse varim.“ (Cogito, ergosum).
Kendini „düsünen özne“ olarak var oldugunu böylece saptadiktan sonra ruhunun, cisminin ve Allahin varligini saptadi. Bu konulardaki bilgisi kesinlige ulasti. Yavas yavas „din secme“ konusuna eristi ve ülkesinde resmi din olarak hiristiyanligi secti.
Descartes gibilerine „kafir“ diyemeyiz, bu gibi kisiler inat etmezler, direnmezler, kendilerini küfre kaptirmis degildirler. Hakikati örtmek, perdelemek sevdasinda degildirler. Küfr“ demek;inatcilikla, hakikari örtmek, gizlemek demektir.
Bunlar, bu gibiler isefitratlarinda müslimdirler, yaratilislarinda teslim egilimi vardir,
„müslim-i fitri“dirler. Bunlara Müslüman denilmez ise de, kafir de denilemez. Cünkü Müslüman ve kafir kavramlarinin karsi karsiya konmasi, mantiki ve felsefi terimle „icab“ ve „selb“in, adem ve meleke“nin (olumluluk ve olumsuzlugun, yokluk ve var olan bir gücün) karsi karsiya gelisi gibi degildir, kafir ve Müslüman kavramlari arasinda, bu anlamda bir karsitlik iliskisi yoktur. Aksine iki karsitin karsilasmasi durumu vardir.
Diger bir deyisle iki varliga iliskin kavram karsilasmaktadir, yoksa bir varliga iliskin kavram ile de yokluga iliskin kavram karsilasiyor degildir.
Burada Descertes’i örnek verisimizin sebebi bu ilkeden ayrilmak degildir. Onun örneginde sunu söylemek istedik: söylediklerini ictenlikle söylemis ise gercekten, hakikat karsisinda belirtigi ölcüde teslime hazir idiyse ve ayrica hakikati arastirma ve bulabilme konusunda, dedigi gibi elinden daha fazlasi gelmediyse, o bir fitri müslümandir.
Kaynak:Adli ilahi, murtaza Mutahhari
Yorum