Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Seytanin telkinleri

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Seytanin telkinleri

    Seytanlar bazi insanlari tesirleri altina alarak degisik davranislara sürükler ve kimisine Mehdi, kimisine Mesih, kimisine de peygamber olduklarini telkin ederler.

    Hindistanda zuhur eden Gulam Ahmed bu kabil seytanlarin Mel'abesi olmus bir insandi. 19. ve 20. asri birbirine baglayan bir dönemde yasamis bu insan, bu gün "gulam ahmed dini (!)"nin kurucusudur. o, isin basinda hint yogizmine karsi, fakirizm yolunu tutmak suretiyle islamin üstünlügünü ispat etmek istemis fakat habis ruhlarin saldirisina maruz kalmisti.

    Gulam ahmed, önceleri kendisinin müceddit oldugunu söylüyordu. zira habis ruhlar ona bu telkinde bulunuyor ve "sen mücedditsin, insanligi, icine düstügü bu girdaptan sen kurtaracaksin, besere bekledigi kurtulus dönemini sen bahsedeceksin!" diyorlardi. sonra meseleyi biraz daha ileri götürerek, bu isin sadece bir tecdit isi olmadigini kendisine telkin ettiler. böyle agir bir mükellefiyeti ancak "Mesih" yüklenebilirdi. ve derken Gulam Ahmedi buna katiyen inandirdilar. o da acikca mesihiyetini ilan etti. eserlerinin bircok yerinde, "gökten inmesi beklenen mesih benim" dedi. ancak meseleyi bu kadarla atlatmasi da mümkün olmadi. daha sonralari -hasa- cenab-i Hakk'in kendisine hulul ettigini iddia etti. ve "Allah bende zuhur etti" demeye basladi.

    kimseyi kinamiyorum. fakat ben, bircok safdil insanlarin "mehdilik" "mesihlik" iddialarinin altinda hep ayni habis ruhlarin telkinini görmüsümdür. onlar -bilerek veya bilmeyerek- böyle habis ruhlarin manyetik alanina girmis ve daha sonra da bir türlü kurtulamamislardir. bu itibarla, islami ölcü ve kistaslara uymayan her türlü iddianin, seviye farki sabit olmakla beraber, cesitli habis ruhlarla irtibatli oldugunu söyleyebiliriz. ancak bu insanlardan bazisi düstügü girdabin farkindadir, bazisi da degildir. ve iddia ettigi makamin hakikaten sahibi oldugunu zannetmektedir. halbuki normal sartlarda bir insan, rüyasinda dahi böyle mualla makam ve mevkiere liyakatini ifade etse, uyandiginda ürpermeli, tevbe ve istigfar etmelidir.

    Aslinda Gulam Ahmedin basarmaya calistigi is kolay da degildir. o, yogilere onlarin usulleriyle galebe etmeye calisiyordu.

    Yogilik daha cok hindistanda vardir. tibet ve diger yerlere nispeten yaygin sayilir. yogilerin hicbir dini gaye ve idelalleri yoktur. belki cogu itibariyla tamamen inancsizdir. ancak belli temrin ve usullerle ruhi melekelerini gelistirir ve bizim kayitli oldugumuz sartlardan kismen kurtularak harikulade haller gösterirler. daha önce de arz etmeye calistigimiz az yeme, az uyuma, az konusma, daima düsünme ve bilhassa insanlardan tecerrüt etme prensipleri yogilerce de tatbik edilen usuller arasindadir. ruh, cesedin ragmina gelistigi icin, bu prensipler hicbir yerde degismemektedir.

    bir de yogizme karsi ayni usul ve prensipleri kullanan ve onlara karsi cihad icinde olan "fakir"ler vardir. fakirler islami inanca sahiptirler ve islami bu usulle teblig edeceklerine inanmaktadirlar.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Seytanin telkinleri

    yogilerle fakirler arasinda bu manada amansiz bir mücadele mevcuttur. kim daha harika hadiselere sebep olursa, sanki galebe onun hakkidir. fakat bütün bu hallerin zuhuru, uzun seneler calismayi ve cehdi gerektirmektedir. mesela bir isaretiyle kendisinden cok uzakta olan bir insani yatirir, kaldirir, havada ucurur ve daha nice harikulade haller gösterir.

    iste Gulam Ahmed bu sartlar altinda mücadele veren bir insandi ve isi zordu. fakat onun bütün bu zorlari asmasi, akibetini zorlastirmaktan baska bir ise yaramadi. habis ruhlarin elinde oyuncak haline geldi ve gidip "hulul" inancina saplandi.

    onun icin bence, gayba muttali olma ve harikulade hallere mazhariyet, bir mümin icin esas gaye ve hedef olmamalidir. müminin gaye ve hedefinde sadece Cenab-i Hakkin riza ve hosnutlugu bulunmalidir.

    usule riayet ile gayb alemine muttali olmak "marifet" adina sartmidir? ben katiyen buna "evet" demiyorum. onun icinde böyle bir yolu denemeyi hic düsünmedim, düsünmemeli de. cocukluk döneminde az da olsa aklimin kösesinden gectigi söylenebilir. ne var ki, hicbir zaman bu türlü mevlanin nazargahi olan kalbine aksettirdigi hakikatleri, delilleri, vicdaninda arayip, vicdaninda bulmalidir.

    Evet, O'nun marifet adina, kuluna gösterdigi burhanlar o denli güclü ve yeterlidir ki, haricte burhan aramaya hic ihtiyac duyulmamasi gerekir. hele kuranin nurefsan ilhamati ve gönüllere fisildadigi varidati katiyen baska burhan aramaya ihtiyac birakmaz v birakmamistir da.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Seytanin telkinleri

      bütün bu mülahazalar mahfuz olmakla beraber yine de diyorum ki, günümüz insani, maddeci düsüncenin hakimiyeti altinda inim inim inlemektedir. ezici bir cogunluk, fikir hayati adina materyalist zihniyete sahiptir. onun icin de maddenin basina indirilecek degisik türden balyozlara ihtiyac vardir. bu balyozun kimin elinde oldugu da mühi degildir. mühim olan onu, bizim hangi gaye ile kullandigimizdir.

      herhangi bir insanin, üc aylik calisma ile, bir-iki "erbain" (kirk gün inzivaya cekilme) cikartmakla, gözünü yumdugunda üc ay sonra olacak hadiseleri sapmadan veya az bir inhirafla söyleyebilmesi, icinde bulundugu ülkenin ictimai ve siyasi gelismelerini cok önceden kestirip ifade edebilmesi, hükümet su zaman düsecek, su parti kazanacak, basbakan filan kisi olacak, cumhurbaskanligina filan kisi secilecek, seklinde tahminlerde bulunabilmesi hic te zor seyler degildir.

      Asil marifet, Allahi bilmek, tanimak ve O'nun kanunlarina kayitsiz sartsiz boyun egmektir. Hz.Muhammed (s.a.a)'i bilip tanimak da gercek marifete dahildir. bunlardir ki, insani, gökler ötesi alemlerde marifet erbabi seviyesine yükseltir. havada ucmalara, aylarca bir sey yemeden icmeden yasamaya gelince bunlar, "marifet" adina cok önemli seyler degildir.

      biz, bu kabil seyleri aktarmaya calisiyorsak bu, maddenin catlamak üzere olan kalip ve cidarlarina bir darbe daha indirmek icindir. yoksa bunlari cok önemli seyler kabul ettigimizden degildir.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Seytanin telkinleri

        Burada ayrica su hususun izahina da ihtiyac oldugu kanaatindeyim:

        bazi insani latifelerini gelistiren herkes, gayb alemine muttali olabilir. Cenab-i hakkin müsaade ettigi cerceve icinde bazi seyleri bilebilir ve müsahede edebilir. bu tamamen kalbe söz dinletme ile alakali bir meseledir. ve bu hususun, dinle, dinsizlikle, müslüman, hristiyan veya yahudi olmakla hicbir alakasi yoktur. ruhun güc ve kuvvetiyle zuhurunu temin eden, onu ten kaydindan kurtararak sinirsizliga cikaran kim olursa olsun, cenabi Hak ona bu mazhariyeti lutfeder.

        onun icindir ki, aktarmaya calistigim, velinin kerametlerini, medyumun harikulade hallerini, onlarin misal ve berzah alemlerine ait tablolari insanlarin nazarlarina arz etmeleri, insan ruh ve latifelerinin önündeki berzahlarin kaldirilmasiyla alakalidir. baskaca bir kerameti de yoktur.

        bir kere daha hatirlatmak isterim ki, bunlar, zatinda hicbir kiymet ifade etmezler, asil olan, Cenab-i Hakkin rizasidir. bununla beraber dünyanin sarkinda ve garbinda meydana gelen bu tür hadiseler ve rivayet edilen vakalar, maddeci zihniyeti darbelemesi acisindan bizim icin de söz konusu olmaktadir.

        bir medyum yüzlerce insanin huzurunda ve bunlarin iclerinde pek cok ilim adami da bulundugu esnada, ellerini bir masanin üzerine koyuyor ve karsi tarafta durmakta olan bir baska masa havada gezinmeye basliyor. (bunu avrupanin en popüler mecmualari yazdi) ve medyum göz isaretleriyle havada gezinen masayi idare ediyor. halbuki bizim bildigimiz bir "tenasüb-ü illiyet" prensibi vardir. ortada bir tesir ve müessiriyet söz konusu ise, müessir olacak güce sahip bir illet ve sebebin bulunmasi iktiza eder.

        Diyelim ki, 10 kg.lik bir esyanin tasindigini görüyoruz, bu, onu tasiyacak güce sahip bir illetin habercisidir. eger bu illet ve sebep icin son sinir 10 kg ise, ona 15 kg.lik bir yük tasitamazsiniz. fizik bunu böyle söyler. halbuki rtada bir masa var ve bu masa havada gezinip durmaktadir. ancak, masayi böyle dolastiracak bir sebep ve illet görülmemektedir. bu illete "yok" demek fizige ait bir kanunu inkar etmek olur. öyle ise ona "yok" demek yanlistir.

        isin dogrusu ise sudur: masayi havaya kaldiran bir illet, bir güc vardir; ama o, gözle görülebilen cinsten degildir. bu bir ruhi güc, ruhi kuvvettir ki, bu masayi kaldirmaya illet ve sebep olmustur.

        -varligin metafizik boyutu, M.Fethullah Gülen-


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X