İlginç Bir Olay
Çocukluk ve gençlik yıllarında babamın dini haletleri ardı sıra ve babamın, ilim, cami ve dini merasimler ehline karşı tutumları sayesinde, Rabbani âlimlere, mescitlere ve ilâhi toplantılara âşık oldum. Dini merkezlere gidip gelişim ve şartlara haiz âlimlerle oturup kalkışım ve halkın çoğunun, özellikle gençlerin fesada boğulduğu tağut döneminde benim için ve batınımın şekillenmesi üzerinde çok etkileri oldu. Ailem, camiler ve Rabbani âlimlerden aldığım bu sermaye esasınca, on altı, on yedi yaşlarında bin dokuz yüz altmış üç yılında, halis bir aşk içinde, Kum ilmi havzasına geldim. Tabiatıyla, Kum ilmi havzasında ilim ve âlimlerle daha geniş bir ilişkiye girdim.
İslâmi ilimleri öğrendiğim günlerde hal ehli ve seçkin çehreleri görme hususunda daha bir başarı elde ettim. Nakletmek istediğim bu ilginç hikâyeyi, hangi âlimden işittiğimi hatırlamıyorum. Ama oldukça ilginç ve eğitici bir hikâyedir. Kadının vücut toprağı; iman, güzel ahlâk ve salih amel yağmuruyla yoğrulduğu zamanki ruhsal ve fikirsel konumunu göstermektedir.
O büyük şahsiyet şöyle diyordu: “Hz. Rıza’nın (a.s) temiz türbesinin yanındaki Govherşad camisi yeryüzündeki camilerin en menfaatlisi, içinde gece gündüz binlerce rekât namaz kılınan, binlerce defa ziyaretname okunan, İslâmi ilimlerin öğretilmesi ve Rabbani âlimlerin terbiye edilmesi amacıyla onlarca ders toplantısı düzenlenen bir camidir. İşte bu caminin banisi yücelik sahibi, kültürlü, dindar, düşünür ve iffetli bir kadındır. Bu kadın camiyi bina etmeden önce, işçilere ve mimarlara şöyle demiştir: “Birinci olarak, cami yapımında kullanılan malzemelerin bulunduğu yerden camiye kadar gelen yolda, bu malzemeleri taşıyan hayvanlar için su ve yem kapları koyunuz. Hiçbir hayvan, açlık ve susuzluk içinde yük taşımasın. Zira bu Allah’ın ve vicdanın beğendiği bir iş değildir. Binek sahiplerinin hayvanlara vurmaya hakkı yoktur. İş saatleri belli olmalıdır. Usta ve işçilere karşı, şefkat ve merhametle davranınız. Onların ücretlerini zahmetlerine karşı veriniz. Uyarmak gerektiğinde yumuşak bir dille onlara uyarıda bulununuz. Hiç kimsenin kalbini kırmayınız. Etraftaki evleri değerinde alınız. Zira ben, ibadet için bir ev, ziyaret merkezi, ders yeri ve ilâhi ilimlerin öğretildiği bir mekân yapmak istiyorum. Hiçbir hayvan ve insana zerre kadar zarar verilmemelidir. Aksi takdirde amelin değeri ve işin kıymeti zarar görecektir.”
Müminlerin Emiri (a.s) ise Nehc’ül-Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizler, sorumlusunuz; hatta mekân ve hayvanlardan bile.”
O âlim şöyle diyordu: “Çoğu zaman Govherşad Hanım başvurmak ve gerekli emirleri vermek için camiye geliyordu. Bir gün işçilerden biri aniden onun yüzünü görünce ona âşık oldu. Ama aşkını açıklayamadı, durumu tehlikeli görüyordu. Zira Govherşad Hanım Şahruh Mirza’nın eşi ve Timur Kurgani’nin gelini idi. Bu aşk ve ilginin yeri yoktu ama bu sade işçi bu şeylerden anlamıyordu. Sonunda hastalandı, Govherşad Hanım caminin günlük iş raporunu okurken harabe bir evde annesiyle yaşayan o işçinin hastalığından haberdar oldu. Onu ziyarete gitti, hasta işçi yatağında rengi solmuş ve zayıf bir halet içinde inliyordu. Onun halini ve ısrarla neden hasta olduğunu sordu. Sonunda o sade işçiden daha sade olan annesi konuyu ifşa etti. Govherşad Hanım hiç kızmadan ve ülkedeki yüce konumundan istifade etmeden genç işçinin annesine şikâyette bulundu. Daha sonra ona şöyle dedi: “Ben eşimden ayrıldıktan sonra onunla evlenmeye hazırım, ama bundan önce benim mehriyemi vermelidir. Benim mehriyem ise bu gencin kırk gün gece gündüz bu yapımı süren caminin mihrabında Allah’a ibadet etmesidir.”
“İşittim ki bir yolcu bir yerde,
Bir dostuna şu bulmacayı sordu
Ki ey sofi, şarap o zaman saf olur ki
Bir şişede kırk gece kalırsa.”
O genç bunu kabul etti, aşk ve ilgisinin ardından birkaç gün ibadet etti. Ama daha sonra Hak Teâlâ’nın inayeti ve Hz. Rıza’nın (a.s) teveccühü sayesinde hali değişti. Govherşad Hanımın bildiği bir gerçek ortaya çıktı.
Kırk gün sonra o gencin halini sordu, o genç Govherşad Hanım’ın elçisine şöyle dedi:
“Eğer lezzeti terk etme lezzetini bilecek olursan,
Artık nefsin lezzetini lezzet saymazsın.”
Bizler de evin atmosferini, Allah’a iman, kıyamete teveccüh, güzel ahlâk ve uygun davranışlarla manevi faziletlerin ilâhi ve insani etkilerin tecelli yeri kılabiliriz. Bu program hiçte zor değildir. Eğer Allah’ın verdiği başarı birine yar olursa bu yolu kat etmek başkaları için en zor işlerden olsa da onun için oldukça kolay bir hale gelir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın.” (Bakara/168)
islamda_aile_duzeni**Üstat Hüseyin ENSARİYAN**çeviri - Kadri Çelik**
Çocukluk ve gençlik yıllarında babamın dini haletleri ardı sıra ve babamın, ilim, cami ve dini merasimler ehline karşı tutumları sayesinde, Rabbani âlimlere, mescitlere ve ilâhi toplantılara âşık oldum. Dini merkezlere gidip gelişim ve şartlara haiz âlimlerle oturup kalkışım ve halkın çoğunun, özellikle gençlerin fesada boğulduğu tağut döneminde benim için ve batınımın şekillenmesi üzerinde çok etkileri oldu. Ailem, camiler ve Rabbani âlimlerden aldığım bu sermaye esasınca, on altı, on yedi yaşlarında bin dokuz yüz altmış üç yılında, halis bir aşk içinde, Kum ilmi havzasına geldim. Tabiatıyla, Kum ilmi havzasında ilim ve âlimlerle daha geniş bir ilişkiye girdim.
İslâmi ilimleri öğrendiğim günlerde hal ehli ve seçkin çehreleri görme hususunda daha bir başarı elde ettim. Nakletmek istediğim bu ilginç hikâyeyi, hangi âlimden işittiğimi hatırlamıyorum. Ama oldukça ilginç ve eğitici bir hikâyedir. Kadının vücut toprağı; iman, güzel ahlâk ve salih amel yağmuruyla yoğrulduğu zamanki ruhsal ve fikirsel konumunu göstermektedir.
O büyük şahsiyet şöyle diyordu: “Hz. Rıza’nın (a.s) temiz türbesinin yanındaki Govherşad camisi yeryüzündeki camilerin en menfaatlisi, içinde gece gündüz binlerce rekât namaz kılınan, binlerce defa ziyaretname okunan, İslâmi ilimlerin öğretilmesi ve Rabbani âlimlerin terbiye edilmesi amacıyla onlarca ders toplantısı düzenlenen bir camidir. İşte bu caminin banisi yücelik sahibi, kültürlü, dindar, düşünür ve iffetli bir kadındır. Bu kadın camiyi bina etmeden önce, işçilere ve mimarlara şöyle demiştir: “Birinci olarak, cami yapımında kullanılan malzemelerin bulunduğu yerden camiye kadar gelen yolda, bu malzemeleri taşıyan hayvanlar için su ve yem kapları koyunuz. Hiçbir hayvan, açlık ve susuzluk içinde yük taşımasın. Zira bu Allah’ın ve vicdanın beğendiği bir iş değildir. Binek sahiplerinin hayvanlara vurmaya hakkı yoktur. İş saatleri belli olmalıdır. Usta ve işçilere karşı, şefkat ve merhametle davranınız. Onların ücretlerini zahmetlerine karşı veriniz. Uyarmak gerektiğinde yumuşak bir dille onlara uyarıda bulununuz. Hiç kimsenin kalbini kırmayınız. Etraftaki evleri değerinde alınız. Zira ben, ibadet için bir ev, ziyaret merkezi, ders yeri ve ilâhi ilimlerin öğretildiği bir mekân yapmak istiyorum. Hiçbir hayvan ve insana zerre kadar zarar verilmemelidir. Aksi takdirde amelin değeri ve işin kıymeti zarar görecektir.”
Müminlerin Emiri (a.s) ise Nehc’ül-Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizler, sorumlusunuz; hatta mekân ve hayvanlardan bile.”
O âlim şöyle diyordu: “Çoğu zaman Govherşad Hanım başvurmak ve gerekli emirleri vermek için camiye geliyordu. Bir gün işçilerden biri aniden onun yüzünü görünce ona âşık oldu. Ama aşkını açıklayamadı, durumu tehlikeli görüyordu. Zira Govherşad Hanım Şahruh Mirza’nın eşi ve Timur Kurgani’nin gelini idi. Bu aşk ve ilginin yeri yoktu ama bu sade işçi bu şeylerden anlamıyordu. Sonunda hastalandı, Govherşad Hanım caminin günlük iş raporunu okurken harabe bir evde annesiyle yaşayan o işçinin hastalığından haberdar oldu. Onu ziyarete gitti, hasta işçi yatağında rengi solmuş ve zayıf bir halet içinde inliyordu. Onun halini ve ısrarla neden hasta olduğunu sordu. Sonunda o sade işçiden daha sade olan annesi konuyu ifşa etti. Govherşad Hanım hiç kızmadan ve ülkedeki yüce konumundan istifade etmeden genç işçinin annesine şikâyette bulundu. Daha sonra ona şöyle dedi: “Ben eşimden ayrıldıktan sonra onunla evlenmeye hazırım, ama bundan önce benim mehriyemi vermelidir. Benim mehriyem ise bu gencin kırk gün gece gündüz bu yapımı süren caminin mihrabında Allah’a ibadet etmesidir.”
“İşittim ki bir yolcu bir yerde,
Bir dostuna şu bulmacayı sordu
Ki ey sofi, şarap o zaman saf olur ki
Bir şişede kırk gece kalırsa.”
O genç bunu kabul etti, aşk ve ilgisinin ardından birkaç gün ibadet etti. Ama daha sonra Hak Teâlâ’nın inayeti ve Hz. Rıza’nın (a.s) teveccühü sayesinde hali değişti. Govherşad Hanımın bildiği bir gerçek ortaya çıktı.
Kırk gün sonra o gencin halini sordu, o genç Govherşad Hanım’ın elçisine şöyle dedi:
“Eğer lezzeti terk etme lezzetini bilecek olursan,
Artık nefsin lezzetini lezzet saymazsın.”
Bizler de evin atmosferini, Allah’a iman, kıyamete teveccüh, güzel ahlâk ve uygun davranışlarla manevi faziletlerin ilâhi ve insani etkilerin tecelli yeri kılabiliriz. Bu program hiçte zor değildir. Eğer Allah’ın verdiği başarı birine yar olursa bu yolu kat etmek başkaları için en zor işlerden olsa da onun için oldukça kolay bir hale gelir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın.” (Bakara/168)
islamda_aile_duzeni**Üstat Hüseyin ENSARİYAN**çeviri - Kadri Çelik**
Yorum