Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Sevdalı’ya Sevdalanan Bir Kadın: Hz. Hatice

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Sevdalı’ya Sevdalanan Bir Kadın: Hz. Hatice





    Sevdayı hangi kelimeler anlatabilir?

    Hangi fasih ve sarih yüklü cümleler sevdayı mücessem kılmaya güç yetirebilir? Ve hangi şarih, edebi zeminlerde şerhetmeye gayret ettiği sevdanın reel kodlarını çözebilir?

    Sevda; gözlere çekilen ve gitgide koyulaşan perdeyi çekip kaldıran fer mi?

    Zifiri karanlığın koynundan aydınlığın kıyısına doğru, insanlığı ‘sahil-i selamete’ eriştirecek olan nur mu?

    Cehennem ateşinden halas eyleyecek olan korku özlerinin su damlacıklarına dönüşmesi, buharlaşarak retinada yoğunlaşması ve yüze/ye akması durumunun müsebbibi olabilir mi?

    Bütün muhalif ruhların nazarında takdire şayan kaçma ve kaçınma sanatı değil midir sevda?

    Karanlığa göz kırpanlardan kaçıp, aydınlığın Hıra’sında tutulan hikmet nöbetleri bağlamında anlatmak mümkün mü sevdayı?

    Çağın gayesiz, amaçsız, hedefsiz eylemlerinden kaçıp, ahdedilen söze bağlanmaktır, sevda…

    Çoraklaşmış fikirlerden, münbit söylemlere yelken açan, eman ülkesine ulaştırmaya niyetli ve kararlı hayat gemisinin kaptanı misali…

    Hayat gemisinin kedere bakan veçhesini sürur sahiline doğru çeviren sevdadan gayrisi değil ki...

    Sevda, kasvetli geceleri müsterih sabahlara teşyi edendir.

    Ümmet denizinde vahdet vahdet diyerek haykıran dalgalardır.

    Diriliş türkülerinin bestesidir sevda… Dinledikçe dirilten bir atmosfer yayar ve diriltip diriltip ölüme hazırlar defaaten…

    Sevda, müşahede edilebilen ancak resmedilemeyen, Aşk-ı beka’nın elinden gönül sayfasına çalınan imzadır.

    Sevdiğini bütün mana-yı harfiyle bilebilmenin ya da tanıyabilmenin öteki adıdır.

    Muazzam bir bilme ve tanıyabilme kararlılığıyla müsellem sevda, kalbin batınına nüfuz eden,

    zahiri güzellikleri görülemez kılan ve enva-i çeşit nimetin yaratıcısına pür- dikkat kesilen manay-ı hayattır.

    Sevda, sevdiğinin kalbinde kaybolmak değildir. Sevdiğinin isminde yok olmak sevdanın ruhuna uygun mudur? İnsan-ı kâmile ve felaha ulaştıracak olan sevda tercihe şayandır.

    Her insanın yüreğinde taşıdığı bir sevda vardır. Kâinatın Efendisi’nin yüreğindeki sevda, sevdaların en müteal olanıdır. Ve Hatice işte bu mübarek yüreğe, sevda kokan yüreğe sevdalanmıştır.

    Yer, gök ve ikisi arasında var edilen cümle beşerin yaratılış saiki, Hatice’nin yaşama sebebi olmuştu.

    Sevgililerin en sevgilisi Yüce Allah, Hatice’nin yüreğini Resulünün sevgisine musahhar kılmıştı. Hatice’nin sevgisi ne kadar da mutahhar idi. Esasında ‘Tahire’ lakabıyla da bilinen Haticet’ül-Kübra bu sevda için seçilmişti. O seçilen kadındı. Hatice seçilmiş kadınlar arasındaydı. Muhammed ümmetinin kadınlarına müctebaydı Hatice…

    Bütün zenginliğine, malvarlığına, servetine, bir emriyle zatına ram olacak hizmetçilerinin hiç eksiksiz hizmetleri eşliğinde, evinde bir hanımefendiyi andıran yaşayışına rağmen kış mevsiminin zemheri soğukluğunu hissederdi her daim. Çünkü servetin soyluluğa eşit addedildiği zamanın aristokratik döneminde Hatice, mal ve servetin değil şeref ve izzetin taliplisiydi.

    Bütün insanlık âleminin son elçisi, risalet ve nübüvvet nuruyla dünyayı aydınlatmakla görevliyken, Hatice ise eş, arkadaş, yoldaş, sırdaş, kuşatıcı ve kollayıcı vazifelerini üstlenecekti. O üstlendikçe vazifesini, üstün gelecekti risaletin kutlu davası… O vazife aşkıyla yandıkça, Resul bütün sıkıntılarından beri olacaktı.

    Hatice’nin vazifesi, gözünün nuruna sevgili olmaktı. Sevgili olmak hissetmekti. Sevgili olmak duymaktı. Sevgili olmak feda etmekti. Sevgili, sevdiğini anlayandı. Sevgili teskin edendi. Sevgili sekinet otağıydı. Sevgili himaye edendi. Sevgili merhamet eyleyendi.

    Hatice, hayat ile ahidleşmişti. Hayattaki en değerli varlığa sevgili olacaktı. Hatice’nin bey’atının teminatı teslimiyetiydi.

    Habibullah ümmetinin ilk teslim olanıydı O.

    Bütün dünya kadınları adına gerçekleştirmiş olduğu temsiliyeti bir nümune-i imtisal mesabesindeydi. Temsiliyetin de nüvesiydi Hatice.

    Temsiliyetin ve teslimiyetin yükü ağırdı. Nitekim dağların dahi taşımaktan aciz kaldığı‘ağır sözlerin’ taşıyıcısı olan eşinin dayanağı, sığınağı, kolu kanadı olmuş; ağır bir yük olan nübüvvet sorumluluğunu sırtında taşıyan o kutlu Nebi’nin yükünü hafifletmeye azmetmişti.

    “Doğrusu biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.”(Müzemmil; 5)



    Söz ağırdı. Bir dağı eritmeye kabil bu sözlere aldırmayan nasipsizler vardı. Herkesin yalnız bıraktığı Resul’ün her şeyi olacaktı Hatice. Herkesin büyücü, efsuncu, şair ve sihirbaz olarak baktığı Resul’e, Hatice Rabbin nazarıyla bakıp ve görecek, bütün her şeyiyle O’na iltica edecekti. Hatice, cühelanın önemsemediği zat-ı muhterem’in Allah’ın Sevgilisi olduğu bilgisine vakıf olandı ve bunun içindir ki, hayatını Allah’ın Sevgilisini korumaya vakfeden olacaktı.

    Hatice’nin evi vahyin eviydi nihayetinde… Bunun içindir ki Hatice, en bahtiyar ve en liyakatli saatleri yaşardı vahyin evinde…

    Zamanın çirkefliğinden beri ve billur bir vefaya muttali olan vahyin evinde yaşanan her an, Hatice için vakt-i saadetin saatlerine denk düşen anlardı. Hatice, mefhar olan bu eve meftun olmuştu. Dünyanın gelmiş- gelecek en güzide evi O’nun eviydi. Bu güzide ev O’nun mirac-ı muhabbetiydi. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak nur huzmelerinin apaydınlık ettiği evden ayrılma ve dünyayı aydınlatma vakti gelmişti. Nazil olan ayetler, kalkmayı ve gafletin en derin uykusuna yatanları uyandırmayı emrediyordu.

    Efendiler Efendisinden, karanlığın kurbanlarını ‘kalkıp, uyarması’ istenildiğinde; Hatice o mübarek elleri tutup ilk kaldıran olacaktı. Hatice, muttasıl bir gayretle tutup kaldırdığı elleri hayatı boyunca hiç bırakmayacaktı. (O’na ve sıkı sıkıya tuttuğu ellerin sahibine dünyayı dar etmeye niyetli olanlara karşı geliştirmiş olduğu mücadeleyi mufassal olarak anlatmak çok güçtür elbette ki… Ancak sevdikçe yükseklere çıkartan sevdası sayesinde, Hatice’nin görmeye vakıf olduğu birçok değerin ve güzelliğin nevzuhuru için anlatmalı ve anlamaya gayret etmeliyiz Hz. Hatice validemizi)

    Çarpık bir düzenin iflası yepyeni bir nizamın ihdası için zor zamanların getirdiği acı dolu günleri birer birer tatmıştı Hatice… Zorluklarla yoğurmuştu idrakini. Zorluklarla hemhal olan bedeni yiğit bir kahramanı andırırdı. Hatice’nin yaşamış olduğu çile yüklü günler kahramanlığının en kâmil kanıtı değil miydi? Yaşadığı ev, yüklendiği zorlukların yakın tanığı olmamış mıydı? Yaşadığı sıkıntılar sevdasının diyeti olmuştu. Dünyasına dair elinde neyi var ise nihayetinde ödemişti sevdasının bedelini. Elbette ki sevdasının bedelini ödemeye ve ölçmeye kimsenin gücü olamazdı. Ancak O’na bu gücü veren Kadir-i mutlak olan Allah’tı. O sevdikçe güçlenecek ve sevdiceğine bu güçle destek olacaktı.

    Takdire şayan medeniyetler, en güçlü olanın edimleriyle teşekkül etmiştir. Hatice, sevdasından aldığı güç ile ideal bir medeniyetin kadın kurucusu olmuştur. En güçlü olanlar, manevi güçle var olma savaşı verenlerdir. Potansiyel tehlike taşıyan, sevda nedir bilmeyen kaskatı yüreklere karşı mukavemetimizi artırmak için, Hatice’nin büsbütün sevda ile bezeli mücadele retoriğine muhtaç bir ümmetiz. O’nun sevdasından sevdamıza temsiller taşımalıyız ve taşıdığımız değerin her daim fevkinde olarak Sevdalı’nın Sevdası’nı evvel be evvel bilmek ve sevmek zorundayız.

    Mücadelemizin sevda ile bilenmesi duasıyla…

    Necmiye İkra Yener
    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X