Gençlerin ortak yaşamdan kaçmalarına sebep olan nedenlerden birisi fakirlik meselesidir ki, kutsal kita-bımız Kur'ân-ı Kerim, bu tür bir bahaneyi Nûr sûresinin 32. ayetinde reddetmiş ve şöyle buyurmuştur:
"İçinizden bekârları ve köle ve câriyelerinizden iyi-leri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder. Allah'ın mülkü geniştir. 0, her şeyi bilendir."
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim fakirlikten korkup da evlenmekten çekinirse, şanı yüce Allah'a kötü zanda bulunmuştur. Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor: Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder..."
Erkeğin fakirlik derdi, kız ve kız tarafının erkekten maddî şartlar gözetmesi, meselenin asıl nedenlerin-dendir ki, her iki taraf da maddî sebepler yüzünden bu güzelim sünneti terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Gerçi, günümüzde kızlar ve aileleri tarafından çeşitli mazeretler hazırlanmıştır: "Bizler de insanız; geleceği-mizi düşünmek zorundayız; Islâm böyle bir şeyi red-detmemiştir." gibilerinden... Oysa ki, bu tür sözler bi-linçsizce söylenmiştir. Zira, hiç kimse fakirdir diye aşa-ğılık gözüyle görülmemiştir. Ancak tek şey varsa o da şudur ki zengin, elindekilerden hesaba çekilecek, mal varlığı olmayan fakir, kıyamette zengine nazaran daha rahat olacaktır. Bu konu Ehlibeyt imamlarından şöyle nakledilmiştir:
"Mahşerde herkes hesap için safa geçmişken bir grup, saftan dışarı çıkıp cennete doğru ilerleyeceklerdir. Yaklaştıklarında, memurlara; 'Ey melekler, açın biz geldik!' diye seslenecekler, onlar ise bu söze bir anlam veremeyip; 'Gidin! Hesabınızı verin de sonra gelin. Şüphesiz hesap pek çetindir, ne çabuk hesap verdiniz?' diyecekler."
"Oradakiler; 'Ey cennet memurları! Biz dünyadayken Resulullah ümmetinin fakir olanlarından idik. Allah bize dünyadayken mal varlığı vermemişti. Işte bu yüzden buraya geldik.' diye cevap verecekler. 0 vakit Allah tarafından nida gelip şöyle seslenilecek: Ey memurlar, onlar doğru söylerler. Açın kapıları!... Ve girin içeri ey benim salih kullarım!"Yurt dışına gitmekte olan bir vatandaş, yanında ne kadar eşya götürürse götürsün, sınırdan geçerken kanun gereği aranmak zorundadır. Ancak, sade olup da eşyası olmayan bir vatandaş bu kanunun dışındadır. Zira, çanta olmadıktan sonra arama kanunu da olmaz, olsa bile, yanında çok eşyası olan biri gibi sıkı tutulmaz. Işte fakirler de böyledir. Bu arada, fakir ve zengini karşılaştırmak, içlerindeki o günün korku ve heyecanını kavrayabilmek, sizlere kalacaktır. Zira, bir tarafı ateş ve diğer tarafı da güllük gülistanlık bir bağ olan iki zıt mekân arasında kalmadığımızdan, böyle bir am kalem ile tasvir etmek zor olsa gerek.
Istikbâl (gelecek) meselesine gelince: Islam dini, Müs-lümanlar tarafından gerçek şekliyle yaşanırsa, on-lara sonu en hayirh olan istikbâli bahşeder. Maddiyat üzerine kurulan hiçbir binanın istikbâli sağlam değildir. Gerçekte şu da vardır ki: "Temeli para olan hiçbir bina, demire, yani ilâhî emre çevrilmedikçe çökmeye mâ-ruzdur."
Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.a) yoldan geçmekte olan genç ashabından birini gördüğünde, ona şöyle sordu:
— Evli misin? Genç:
— Hayır evli değilim. Ey Allah'ın Resulü, evlenmek için bir şeylere sahip olmak gerekir, ben ise şiddetli bir fakirlik içindeyim.
— Ey ğenç, sen İhlâs suresini tamamen ezbere biliyor musun?
— Evet, bu sureyi biliyorum.
— 0 hâlde sen, Kur'ân'ın dörtte birini biliyorsun demektir... Peki Kâfirûn suresini de biliyor musun?
— Evet onu da biliyorum.
— 0 hâlde Kur'ân'ın diğer dörtte birini de biliyorsun demektir. Peki Zilzâl suresini de biliyor musun acaba?
— Evet, ey Allah'm Resulu), onu da biliyorum.
Resul-i Ekrem genç sahabisine yönelttiği sorular-dan olumlu cevap alınca üç kere; "Evlen, evlen, evlen." diye buyurdu.
Sahip olunan ilim, hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi geçici maddî değerlerden kat kat üstündür. Zira ilim payidardir ve sonsuza dek insanla beraberdir. Oysa madde bazen az, bazen çok, bazense hiç yoktur. Dola-yısıyla rağbet, maddeye değil ilme olmalıdır. Kur'ân ilmi ise sermayelerin en üstünüdür. Insan ilmin sayesinde kudret ve kuvvet bulur. Insana, yalnızca Allah'a inanıp ona tevekkül etmeyi öğretir. Böylece insan bu ilim sayesinde neye dayanacağını iyiden iyiye bilir ve bu inançla ondan başkasına el açmaz. Işte Kur'ân'ın şahsiyete bahşettiği değer ve Resul-i Ekrem (s.a.a)'in de yu-karıdaki hadislerinde kasıtları bu olsa gerek.
"İçinizden bekârları ve köle ve câriyelerinizden iyi-leri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder. Allah'ın mülkü geniştir. 0, her şeyi bilendir."
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim fakirlikten korkup da evlenmekten çekinirse, şanı yüce Allah'a kötü zanda bulunmuştur. Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor: Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder..."
Erkeğin fakirlik derdi, kız ve kız tarafının erkekten maddî şartlar gözetmesi, meselenin asıl nedenlerin-dendir ki, her iki taraf da maddî sebepler yüzünden bu güzelim sünneti terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Gerçi, günümüzde kızlar ve aileleri tarafından çeşitli mazeretler hazırlanmıştır: "Bizler de insanız; geleceği-mizi düşünmek zorundayız; Islâm böyle bir şeyi red-detmemiştir." gibilerinden... Oysa ki, bu tür sözler bi-linçsizce söylenmiştir. Zira, hiç kimse fakirdir diye aşa-ğılık gözüyle görülmemiştir. Ancak tek şey varsa o da şudur ki zengin, elindekilerden hesaba çekilecek, mal varlığı olmayan fakir, kıyamette zengine nazaran daha rahat olacaktır. Bu konu Ehlibeyt imamlarından şöyle nakledilmiştir:
"Mahşerde herkes hesap için safa geçmişken bir grup, saftan dışarı çıkıp cennete doğru ilerleyeceklerdir. Yaklaştıklarında, memurlara; 'Ey melekler, açın biz geldik!' diye seslenecekler, onlar ise bu söze bir anlam veremeyip; 'Gidin! Hesabınızı verin de sonra gelin. Şüphesiz hesap pek çetindir, ne çabuk hesap verdiniz?' diyecekler."
"Oradakiler; 'Ey cennet memurları! Biz dünyadayken Resulullah ümmetinin fakir olanlarından idik. Allah bize dünyadayken mal varlığı vermemişti. Işte bu yüzden buraya geldik.' diye cevap verecekler. 0 vakit Allah tarafından nida gelip şöyle seslenilecek: Ey memurlar, onlar doğru söylerler. Açın kapıları!... Ve girin içeri ey benim salih kullarım!"Yurt dışına gitmekte olan bir vatandaş, yanında ne kadar eşya götürürse götürsün, sınırdan geçerken kanun gereği aranmak zorundadır. Ancak, sade olup da eşyası olmayan bir vatandaş bu kanunun dışındadır. Zira, çanta olmadıktan sonra arama kanunu da olmaz, olsa bile, yanında çok eşyası olan biri gibi sıkı tutulmaz. Işte fakirler de böyledir. Bu arada, fakir ve zengini karşılaştırmak, içlerindeki o günün korku ve heyecanını kavrayabilmek, sizlere kalacaktır. Zira, bir tarafı ateş ve diğer tarafı da güllük gülistanlık bir bağ olan iki zıt mekân arasında kalmadığımızdan, böyle bir am kalem ile tasvir etmek zor olsa gerek.
Istikbâl (gelecek) meselesine gelince: Islam dini, Müs-lümanlar tarafından gerçek şekliyle yaşanırsa, on-lara sonu en hayirh olan istikbâli bahşeder. Maddiyat üzerine kurulan hiçbir binanın istikbâli sağlam değildir. Gerçekte şu da vardır ki: "Temeli para olan hiçbir bina, demire, yani ilâhî emre çevrilmedikçe çökmeye mâ-ruzdur."
Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.a) yoldan geçmekte olan genç ashabından birini gördüğünde, ona şöyle sordu:
— Evli misin? Genç:
— Hayır evli değilim. Ey Allah'ın Resulü, evlenmek için bir şeylere sahip olmak gerekir, ben ise şiddetli bir fakirlik içindeyim.
— Ey ğenç, sen İhlâs suresini tamamen ezbere biliyor musun?
— Evet, bu sureyi biliyorum.
— 0 hâlde sen, Kur'ân'ın dörtte birini biliyorsun demektir... Peki Kâfirûn suresini de biliyor musun?
— Evet onu da biliyorum.
— 0 hâlde Kur'ân'ın diğer dörtte birini de biliyorsun demektir. Peki Zilzâl suresini de biliyor musun acaba?
— Evet, ey Allah'm Resulu), onu da biliyorum.
Resul-i Ekrem genç sahabisine yönelttiği sorular-dan olumlu cevap alınca üç kere; "Evlen, evlen, evlen." diye buyurdu.
Sahip olunan ilim, hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi geçici maddî değerlerden kat kat üstündür. Zira ilim payidardir ve sonsuza dek insanla beraberdir. Oysa madde bazen az, bazen çok, bazense hiç yoktur. Dola-yısıyla rağbet, maddeye değil ilme olmalıdır. Kur'ân ilmi ise sermayelerin en üstünüdür. Insan ilmin sayesinde kudret ve kuvvet bulur. Insana, yalnızca Allah'a inanıp ona tevekkül etmeyi öğretir. Böylece insan bu ilim sayesinde neye dayanacağını iyiden iyiye bilir ve bu inançla ondan başkasına el açmaz. Işte Kur'ân'ın şahsiyete bahşettiği değer ve Resul-i Ekrem (s.a.a)'in de yu-karıdaki hadislerinde kasıtları bu olsa gerek.
Yorum