KIZ VE ERKEĞİN UYUMLULUK VE DENKLİLİK KONULARI
Beyan edilen bilgilerle birlikte, kız ve erkek arasındaki uyumluluk ve denklilik konularını açıklamaya çalışacağız. Ancak önce “Denklik” konusunu inceleyerek bazı kısımlarına değineceğiz:
1- İnanç ve Dini Değerler Açısından Benzerlik
İslam dininin esaslarına, şartlarına, ayrıntılarına ve kurallarına iman eden bir kız; kesinlikle kendisi gibi bir insanla evlenmek zorundadır. Yüzde yüz uyum sağlamak olanaksızdır. Ancak ne kadar yakın olurlarsa ve aralarındaki mesafe ne kadar az olursa, güzel geçinme oranları bir o kadar artacaktır.
Bir adam, peygamber efendimize (s.a.a.) şöyle sordu:
“Kiminle evleneyim?”
Peygamber efendimiz (s.a.a.) cevap olarak şöyle buyurdu:
“Benzer olan kişilerle.”
Adam şöyle sordu:
“Benzer olan kişiler kimlerdir?”
Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurdu:
“İman edenler, birbirlerine benzeyen kişilerdir.”[1]
Gördüğümüz gibi; Peygamber efendimiz (s.a.a.) benzerlik binasının temel kıstasını “iman” olarak açıklamıştır.
İmam Sadık (a.s), Fatıma Zehra (s.a) hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Eğer Allah, Müminlerin Emiri Ali’yi (a.s) yaratmamış olsaydı; Âdem’den (dünyanın) sonuna kadar, yeryüzünde Fatıma (s.a) için benzer ve denk bulunamazdı.”
Mümin bir insan, imansız bir kişiyle evlenip onu dindar yapamazsa; ya kendi de onun gibi dinsiz olmalı ya da onun karşısında direnerek sürekli tartışmalı ve kavga etmelidir. Böyle bir yaşam iki taraf için de büyük bir hüsrandır. Aynı şekilde böyle bir kargaşanın ürünü olan çocuklar da mutlu olamayacaklardır.
Soru ve Cevap
Soru: Dindar ve mümin bir insan, dindar olmayan bir insanla evlenerek onu doğru yola iletmesi olanaksız mıdır? Yoksa şu ana kadar böyle bir şey görülmemiş midir?
Cevap: a- Eğer bir kimse kendinde böyle bir yetenek görürse ve bu işi yapabileceğine de kesin gözüyle bakarsa, böyle bir insanla evlenmesinde hiçbir sakınca yoktur. Hatta güzel bir olaydır. Çok büyük bir sevaba da ulaşacaktır. Ancak herkes böyle bir yeteneğe sahip değildir. Bu olaya kesin gözüyle bakmak da kolay bir iş değildir. Eğer böyle bir örnek bulunsa da, başkalarına hüccet olamaz. Bu örneği genelleştirmek ve herkes için esas almak olanaksızdır.
Cevap: b- Konunun tersi olması da mümkündür. Yani dindar olmayan eş, dindar olan eşi kendine benzetebilir. İslam dininde, dinsiz olan insanlarla evlenilmemesi için açıklanan nedenler şunlardan oluşmaktadır:
“Çünkü kadın, eşinin edebinden (davranışlarından ve inancından) etkilenir. Erkek, kadını kendi dinine göre yaşamaya mecbur eder.”[2]
Erkeğin de bu konuda, kadına benzer bir durumu bulunmaktadır. Yani erkek de, eşinin inancından ve davranışlarından etkilenebilir. Onu dine karşı olan işlere mecbur edebilir. Erkek, eşinin meşru olmayan istekleri karşısında ne kadar direnebilir? Bir ömür boyunca tartışması, kavga etmesi ve inatçılık etmesi çok zordur. Nitekim dinsiz ve laubali eşin, dindar eşini bedbaht ettiği birçok örnek bilmekteyiz.
Cevap: c- Kuşkusuz mümin ve dindar eşin, dindar olmayan eşini doğru yola ilettiği istisnalar da bulunmaktadır. Onlar kendi yerlerinde takdir edilmiştir. Ancak biz konuları, bireylerin genel yapıları üzerine açıklamaktayız. Dolayısıyla istisnalardan genel kanunlar çıkarmak olanaksızdır.
2- Kültür ve Fikir Benzerliği
Ortak bir hayatın tesisinde, eşler arasındaki kültür ve düşünce uyumluluğunun, çok önemli bir rolü vardır. Mutlu, güzel ve örnek bir ortak yaşamın oluşturulması için; bu binanın mimarlarının birbirlerini tanımaları, birbirlerinin ruhsal durumlarını anlamaları, birçok konuda ortak karar verebilmeleri, verdikleri karar üzere davranmaları, hayatın inişli çıkışlı yollarında birbirlerine yardımcı olmaları ve çocuklarını yalnızca bir tek inanç üzere yetiştirmeleri gerekmektedirler…
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Bilge bir kadın, yalnızca bilge bir erkeğin yanında olmalıdır.”
Eşler arasındaki kültürel ve fikri denksizliklerin zararlarını İsmail ve Sayfiye’nin öyküsünde hep birlikte okuduk.
Kuşkusuz bu konu hakkında yüzde yüz bir anlaşma ve benzerliğin olması olanaksızdır. Ancak daha yakın olabilmeleri ve mesafenin asgariye indirilmesi için uğraş verilmesi gerekir.
3- Ahlaki Benzerlik
Ahlaki uyumluluk ve benzerlik, kadın ve erkek arasındaki en önemli denklik konularındandır. Kadın ve erkeğin dini olarak benzer oldukları halde ahlaki açıdan farklılık göstermeleri mümkündür.
Lütfen Şu Örneğe Dikkat Ediniz:
Peygamber efendimizin (s.a.a.) yetiştirdiği ve evlatlığı olan Zeyd b. Haris, Peygamberimizin (s.a.a.) halasının kızı olan Zeynep ile evlenmişti. Her ikisi de, din ve iman bakımından çok yüksek bir makamda bulunmaktaydılar. Ancak ahlaki açıdan anlayışları farklı idi. Yani ahlaki görüş ve yaşamları birbirlerine uymuyordu. Bu yüzden sürekli tartışıyor ve kavga ediyorlardı. Allah Resulü (s.a.a), anlaşabilmeleri için defalarca nasihat etmişti. Ancak genç evliler birbirlerine karşı tahammül edemiyorlardı… Sonunda yüce Allah boşanarak ayrılmalarını buyurmuştur.
Kadın ve erkek, her ikisinin de iyi insanlar oldukları hususunda hiçbir kimsenin kuşkusu yoktur. Peygamber efendimizin (s.a.a.) Zeyd’i kendisine evlat edinmiş olması, onun iyi bir insan olduğu konusuna yeter de artar bile. Peygamberimiz (s.a.a.) onu çok seviyor ve ona “sevgili Zeyd!” diye hitap ediyordu.
Aynı şekilde Zeyneb’in de, yüce Allah tarafından Peygamber efendimize (s.a.a.) eş olarak seçilmesi, onun iyi bir insan olduğunu göstermektedir.
Bu öykünün bir kısmı Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:
“Allah’ın nimet verdiği ve senin de nimet verdiğin kimseye; “Eşini yanında tut, Allah’tan kork.” diyordun… Zeyd, o kadından ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik…”[3]
Ahlaki anlaşmazlığı İsmail ve Sayfiye’nin öyküsünde de görmüştük.
Sonuç olarak; bir ailenin mutlu ve başarılı olması için, yalnızca kadın ve erkeğin dindar olmalarının yeterli geleceğini sanmamamız gerekir. Dolayısıyla öteki yönleri de incelenmelidir.
4-Tahsil Konusunda Denklik
Kadın ve erkeğin daha güzel anlaşabilmeleri için, tahsil bakımından çok fazla farklılıklarının olmaması gerekmektedir.
Kuşkusuz bu özelliği, öteki sıfatlarla birlikte incelemek gerekmektedir. Örnek olarak; kadının gereksiz kibirlenmeleri varsa ve gerekli kapasitesi de yoksa tahsili kocasından daha fazla olmamalıdır. Çünkü (kesinlikle) yaşamlarında birçok sorun ortaya çıkacaktır. Eğer alçak gönüllü olursa, böyle sorunların ortaya çıkması olasılığı çok azdır. Bu konu, erkek hakkında da çok az bir farkla aynı şekildedir.
Ders Aynasından İbret Dolu Bir Örnek!
Bu kitabı yazdığım ve öğretim görevimle uğraştığım günlerde, televizyonda ibret aynası dizilerinden biri olan “Yaprak Dökümü” adlı dizi yayınlanmaktaydı. Bu dizinin bütün içeriğini onaylamıyorum. Ancak konumuzun bu kısmıyla (tahsil denkliği) ilgisi olan çok etkileyici bir olay vardı. Olay şuydu: Efsane adlı kadın Cem’den daha tahsilli idi. Kocası Cem’den daha tahsilli olan Efsane’nin, eşini çok aşağıladığını ve yaşamlarında çok acı verici sorunlar ortaya çıkardığını izlemekteydik. Eğer Cem ve Efsane kendi seviyelerine göre olan insanlarla evlenselerdi, yaşadıkları sorunların birçoğu olmayacaktı.
5-Fiziksel ve Cinsel Denklik
Eşlerin yaşamlarında “fiziki ve cinsel denklik” çok önemli bir konuma sahiptir. Cinsel konular, evlilik hayatının en önemli unsurlarından biridir. Kadın ve erkeğin birbirlerinden cinsel bakımdan tatmin olmaları, evliliklerinin başarılı olması konusuna çok derin etkiler yapmaktadır. Nitekim birbirlerinden tatmin olmamaları da, yaşamlarının bütününü etkileyecek oranda yıkıcı bir özelliğe sahiptir. Eğer bu açıdan birbirlerini tatmin ederlerse, şükranlarını dile getireceklerdir. Mutlu bir şekilde sorumluluklarını ve görevlerini yapacaklardır. Hayatın sorunlarına tahammül edeceklerdir.
Ancak eğer bu konuda hoşnut olmazlarsa, birbirlerinden nefret etmeye başlayacaklardır. Sorumlulukları yapma konusunda mutsuz davranacaklardır. Bu nükte, çok önemli bir nüktedir. Ancak bu konuyu birçok kimse hafife almakta, görmemezlikten gelmektedir. Utanarak ve çekinerek üzerinden geçmekte… ve sonra, ağır darbeler almaktadır.
Eğer eşlerden biri, cinsel ve fiziki bakımdan güçlü ve sıcakkanlı olursa; öteki de cinsel ve fiziki bakımdan zayıf ve soğukkanlı olursa; hayatlarının birçok bölümünde sorunlar ortaya çıkacaktır. Hatta fesat, sapma vb. konuların bile gerçekleşme olasılığı vardır. Bu konudaki denksizlik ve uyumsuzluk, onların ruhsal ve psikolojik yönlerine de ağır darbeler indirebilir.
Eğer bu konuyu daha geniş bir şekilde inceleyecek olursak çok uzayacaktır. Biz, bu kitabı sınırlı tutmak zorundayız. Ancak yeri geldiği zaman geniş bir şekilde incelenmesi gerekir.
İslami olmayan toplumlarda olduğu gibi; bizim de bu tür konuları (cinsel meseleleri) açık bir şekilde ve iffet kurallarına dikkat etmeksizin anlatmamamız gerektiği konusu doğrudur. Ancak gerekli olduğu kadar ve haya kurallarını da göz önünde bulundurarak açıklamak zorundayız. Yoksa İslam önderleri (özellikle Peygamber efendimiz -s.a.a.-) bu konuları açık bir şekilde beyan etmemiş midirler? Yoksa insanlara bu konuları öğretmemiş midirler? Yoksa gençleri ve eşleri, bu çok önemli ve gerekli konu hakkında bilgisiz bir halde terk etmek doğru olur mu?
Bedenin her bir organı için uzman doktorlar bulunması ve toplumsal konuların her biri için merkezler oluşturulması gibi; gençlerin ve eşlerin hayatları, ailevi problemleri, cinsel sorunları, fiziki rahatsızlıkları, ruhsal bozuklukları vb. şeyler hakkında neden uzmanlar ve merkezler olmasın? Yoksa bu konuların önemi; kendisi için birçok uzmanlar, doktorlar, laboratuarlar vb. gibi şeyler hazırlanan bir dişten daha mı azdır?
Sürekli sorun yaşayan evli çiftlerin hayatı derinlemesine incelendiği zaman, problemlerinin nedeninin “cinsel hoşnutsuzluk” olduğu anlaşılan çok hassas bir noktaya ulaşıyoruz. Bu konuda birçok örnek görmüşüzdür. İşte o zaman, bütün problemlerinin asıl nedeninin bu nokta olduğu görülmektedir. Ancak bu konuyu açıkça beyan etmekten utanmaktadırlar. Bazıları ise, hangi nedenden dolayı sorun yaşadıklarını dahi bilmemektedir.
Yabancılarla gayri meşru ilişkiye giren ve cinsel fesada bulaşan evli erkekler veya kadınların olayını derinlemesine incelediğimiz zaman, birçoğunun (hepsi değil) eşiyle yapmış olduğu cinsel ilişkiden tatmin olmadığını anlamaktayız.
Züleyha’nın, Yusuf’a (a.s) ilgi göstermesinin ve yanlış bir yola sapmasının en önemli nedenlerinden biri; kocasının cinsel bakımdan onu tatmin edememesidir.
Bu konuda birçok gerçek olay bulunmaktadır. Hatta ben de bunların birçoğuna şahit olmuş bulunmaktayım. Ancak bunları açıklamaktan kaçınıyorum.
Sonuç olarak, kız ve erkeğin eş seçimi hakkındaki cinsel ve fiziki bakımdan denk olmaları konusuna dikkat edilmelidir. Eşlerden biri çok güçlü, sıcakkanlı ve boylu-postlu; öteki de çok zayıf, soğukkanlı ve kısa boylu olmamalıdır. Birbirlerini tatmin edebilmeleri için cinsel ve fiziki bakımdan birbirlerine denk olmalıdırlar.
Öte taraftan, eşler bu konu hakkındaki gerekli bilgileri, işi bilen kişilerden öğrenmek zorundadırlar. Hatta karşılaştıkları sorunları onlara anlatmalıdırlar.
Dikkat!
Cinsel güçsüzlüğün en önemli nedenlerinden biri, ruhsal veya psikolojik rahatsızlıklardır. Eşi tatmin etme hakkındaki cinsel bozukluklar, erken boşalma vb. konuların tamamında; kesinlikle ruhsal veya sinirsel hastalıklar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tür hastalıklar tedavi edilmeye çalışılmalıdır. Uzman doktorlara açıklanmalıdır. (Bu konu, çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Dolayısıyla geniş bir şekilde incelenmesi gerekir. Ancak biz şimdilik bu konunun ayrıntılarına girmeyeceğiz.)
6-Güzellik Konusunda Denklik
İki eş arasındaki “yüz, boy-post ve dış güzellik” gibi konulara dikkat edilmelidir. Eğer iki eşten biri “boylu-postlu ve güzel” olursa; öteki de “biçimsiz ve çirkin” olursa; her iki taraf için de sorunlar ve rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Ancak güzel olan taraf için ise; ruhsal rahatsızlıklar, cinsel mahrumiyet sorunları, sapma, iffetsizlik, hasret vb. benzer sorunların ortaya çıkması daha güçlü bir olasılıktır.
Bu konuyla ilgili olarak bu bölümde, yani altıncı özellik (Güzellik) hakkında açıklanan bilgilere başvurmanızı rica ederiz.
7-Yaş Konusunda Denklik
Eş seçimi konusunda, yaş hususundaki denkliğe de dikkat edilmelidir. Kızların ve erkeklerin cinsel ergenliğe ulaşma yaşlarının farlı olması, doğal bir konudur. Erkekler cinsel ergenliğe, kızlardan dört yıl sonra ulaşmaktadırlar. Dolayısıyla evlilik konusunda da yaşlarının aynı oranda olması daha iyidir. (Yani erkek dört yaş büyük olmalıdır.)
Yaş bakımından erkek ve kızın denk olmaları konusu; yaşlarının aynı olması değil, ergenlik farkıdır. Şüphesiz ergenlik farkı (yaklaşık 4 yıl) kadar, yaş farkının olması da farz değildir. Bu, yalnızca daha iyi olanıdır.
Bu özelliği, kız ve erkeğin öteki özellikleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. Belki kızın yaşı, erkeğin yaşından daha küçük olmayabilir. Ancak öteki özellikleri bu konuyu telafi edebilir…
8-Mal Varlığı Konusunda Denklik
Bu konuda açıklanabilecek genel yasalardan biri de şudur: Kız ve erkek tarafının ailelerinin “mal varlığı ve servet” açısından çok farklı olmaları iyi değildir.
Biz, bir miktar mal varlığı ve servetle kendilerini kaybeden birçok aile tanımaktayız. Kibirlenme, gururlanma, başa kakma, hakaret etme vb. birçok konuyla karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla niçin kendimizi aldatalım?
Mal varlığı açısından fakir olan veya orta halli olan bir erkek, eğer zengin bir ailenin kızıyla evlenirse onların kölesi olmak zorundadır. Fakir olan veya orta halli olan bir kız da, eğer zengin bir ailenin oğluyla evlenirse onların cariyesi olmak zorundadır. Kuşkusuz istisnalar vardır ve var olacaktır. Bu konuya dair, bu bölümün sonunda açıklamalarda bulunacağız.
9-Ailevi Denklik
“Ailevi asalet” konusunda da açıklandığı gibi; bir kimseyle evlenmek bir aile, bir sülale ve bir kuşakla bağ kurmak anlamına gelmektedir.
Bu bakımdan kız ve erkek tarafının aileleri, birbirlerine denk olmalıdırlar (dini, sosyal, ahlaki vb. konularda denklik).
Daha ayrıntılı bilgi için bu bölümdeki “Ailevi Asalet” başlıklı konumuza başvurmanızı rica ederiz.
10-Siyasal Denklik
Siyasi düşünce açısından da eşler arasında çatışma ve kavga doğuracak ölçüde farklılık olmamalıdır.
11-Toplumsal Denklik
İlim ve araştırma ehli olan, hayatını bilimsel alanlarda geçirmek isteyen, sosyal ve ailevi yaşamı bu şekilde şekillenmiş olan, araştırmacı bir ruha sahip olan bir kimse; gösterişli davetler yapan, nefsanî arzularına uygun olarak uzun gece oturumları düzenleyen, gereksiz gezilere çıkan, debdebeli ve şaşaalı bir ruha sahip olan bir kimseyle veya aileyle hayatını birleştirmemelidir. Bu tür yanlışlar içine düşen ve bedbaht olan birçok kişi tanımaktayız.
Kuşkusuz dinlendirici yönü olan uygulamaları yapmak gerekmektedir. İlim ve araştırma ehli olan kimse de bu konuları unutmamalıdır. Ancak bu; hayatın temellerini yemek-içmek, davetler, eğlence, partiler, yolculuklar, geziler vb. şeylere dayandırmak demek değildir.
Ayetullah Cevat Amuli şöyle söylemektedir:
“Rivayetlerde şöyle nakledilmiştir; Azim ve irade, gereksiz davetler ve eğlencelerle bir araya gelmez. Öğrenci, araştırmacı ve âlim bir insan; eğlence ve parti ehli olamaz… Olursa da hiçbir şeye ulaşamaz…”[4]
Hem kendileri ve hem de aileleri eğlence ehli olan kızlarla (cehaletten dolayı) evlenen birçok arkadaş tanımaktayız. Bunlar toplumun varlıklı tabakasından idiler. Varlıklı olmasalar da, sosyal ahlak ve eğilimleri; takva, züht, kanaat ve ilimle uyuşmamaktaydı.
Dolayısıyla hayatları, acı verici sorunların odağı olmuştur. Bazılarının da evlilik hayatları sona ermiştir.
Şiirde şöyle söylenmektedir:
Güvercin güvercinle, şahin de şahinle.
Herkes kendi cinsi olan arkadaşıyla uçmalıdır.
Belki basit bir cümle olarak görünebilir. Ancak büyük bir hakikati içermektedir. Hayale dayalı sınıfsal üstünlüklerin yanlışlığı, doğru bir konudur. Ancak insanların arasında inkâr edilmesi mümkün olmayan çeşitli sosyal inanç ve ideolojiler bulunmaktadır.
Düşündürücü Bir Örnek
İlim ve araştırma ehli olan, aynı zamanda acar ve çalışkan bir ruha sahip olan (…) bey, birkaç yıl birlikte yaşadıktan ve birkaç çocuk sahibi olduktan sonra eşini boşamak zorunda kalmıştı. Erkek, ayrılıklarının en önemli nedenini şöyle açıklamaktadır; “… İşim, bilimsel bir iştir. Bir günlük yaşantımı da şöyle düzenlemiştim: Bir işçi yaklaşık 10 saat çalışmaktadır. Ben de bilimsel araştırmalarım için yaklaşık 10 saat zaman ayırmalıyım. Eşimin, bilimsel konulara ilgisi yoktu. Sürekli eğlenceye yönelik davetler düzenliyordu. Ayrıca benden de bu programlara katılmamı istiyordu. Ona şöyle diyordum: Bir işçi, bir marangoz, bir bakkal nasıl erkenden işine gidiyor, öğlen evine gelip namaz kılıyor, yemek yedikten sonra biraz dinleniyor, sonra tekrar işine geri dönüyor, akşama kadar geri gelmiyor ve işinin ürününü de topluma sunuyorsa; ben de kendimi aynı ölçüler içinde bilimsel araştırma yapmakla sorumlu bilmekteyim. Bu saatleri kütüphanelerde ve araştırma konularında geçirmek istiyorum. İşimin ürününü topluma sunmak istiyorum… Eğlence programları, geziler ve davetler için ise; fazla değil onların ayırdığı kadar bir zaman ayırmak istiyorum… Eşim, içinde bulunduğum konuma ve açıklamalarıma ilgi göstermiyordu. Benden, yapmış olduğu bütün programlara katılmamı ve onunla birlikte olmamı istiyordu. Ancak ben, onun isteklerine boyun eğmedim. Çünkü vazifemi daha önemli görüyordum… Nihayet birlikte yaşayamadık ve ayrıldık…”
Sosyal ve ruhsal denkliği olmayan kişilerin evlilikleri, her iki tarafa da zarar vermektedir. Biraz önce açıklanan öyküde iki tarafa da zararın ulaştığını görmektesiniz. İki taraftan birini suçlu göstermek mümkün değildir. Çünkü ilim ve araştırma ehli olan erkeği “Niçin eşinin programlarına katılmadın?” diye suçlamak mümkün değildir. Kadını da “Niçin ilim ve araştırma ehli olmadın veya niçin kocanın araştırmalarına tahammül etmedin?” diye suçlamak doğru değildir. Belki de birbirlerine uymak istemişlerdir. Ancak yapamamış olabilirler.
Çünkü ikisi de özel hedeflere ve farklı yapılara sahiptiler. Her biri yapmış olduğu şeyi sorumluluk ve mutluluk olarak görüyordu. Dolayısıyla birbirlerinin konumunu algılayamamış olabilirler.
Ancak açık olan konu şudur: İkisi de yanlış yapmışlardır. Birbirleriyle evlenmemeleri gerekiyordu. Birbirlerine uygun eş seçmiş olsalardı, böyle olmazdı. Erkek, ilim ve araştırma ehli bir kadınla evlenmeliydi. Kadın da, eğlence ve dünya ehli bir erkekle evlenmeliydi.
Belki de o zamanlar (evlenecekleri zaman) kız ve erkek arasındaki sosyal ve kültürel denkliğin gerekliliğinden habersizdiler. Dolayısıyla bilgisizce böyle bir evliliği gerçekleştirmişlerdir.
[1]- Bu hadisler sonraki konular içinde açıklanacaktır.
[2] Vesail: c.14, s. 30
[3] Vesail: c.14, s. 31
[4] Vesail: C.14, S. 51
[5] Irk; babalardan ve annelerden genler yoluyla çocuklara ve sonraki kuşaklara geçen özellikler bütünüdür.
[6] Kitab-ı Mekarim-il Ahlak
[7] Cevahir: C.29, S. 37 ( Genleriniz için uygun yerler seçiniz.)
[8] Vesail: C.14, S.29
[9] Vesail: C.14, S. 56
[10] Usul-i Kâfi: C.1, Kitabı Akl ve Cehl, Hadis 3
[11] Haşr, 2
[12]- Bihar, s.62
[13] Meryem: 96
[14] Nahl: 96
Beyan edilen bilgilerle birlikte, kız ve erkek arasındaki uyumluluk ve denklilik konularını açıklamaya çalışacağız. Ancak önce “Denklik” konusunu inceleyerek bazı kısımlarına değineceğiz:
1- İnanç ve Dini Değerler Açısından Benzerlik
İslam dininin esaslarına, şartlarına, ayrıntılarına ve kurallarına iman eden bir kız; kesinlikle kendisi gibi bir insanla evlenmek zorundadır. Yüzde yüz uyum sağlamak olanaksızdır. Ancak ne kadar yakın olurlarsa ve aralarındaki mesafe ne kadar az olursa, güzel geçinme oranları bir o kadar artacaktır.
Bir adam, peygamber efendimize (s.a.a.) şöyle sordu:
“Kiminle evleneyim?”
Peygamber efendimiz (s.a.a.) cevap olarak şöyle buyurdu:
“Benzer olan kişilerle.”
Adam şöyle sordu:
“Benzer olan kişiler kimlerdir?”
Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurdu:
“İman edenler, birbirlerine benzeyen kişilerdir.”[1]
Gördüğümüz gibi; Peygamber efendimiz (s.a.a.) benzerlik binasının temel kıstasını “iman” olarak açıklamıştır.
İmam Sadık (a.s), Fatıma Zehra (s.a) hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Eğer Allah, Müminlerin Emiri Ali’yi (a.s) yaratmamış olsaydı; Âdem’den (dünyanın) sonuna kadar, yeryüzünde Fatıma (s.a) için benzer ve denk bulunamazdı.”
Mümin bir insan, imansız bir kişiyle evlenip onu dindar yapamazsa; ya kendi de onun gibi dinsiz olmalı ya da onun karşısında direnerek sürekli tartışmalı ve kavga etmelidir. Böyle bir yaşam iki taraf için de büyük bir hüsrandır. Aynı şekilde böyle bir kargaşanın ürünü olan çocuklar da mutlu olamayacaklardır.
Soru ve Cevap
Soru: Dindar ve mümin bir insan, dindar olmayan bir insanla evlenerek onu doğru yola iletmesi olanaksız mıdır? Yoksa şu ana kadar böyle bir şey görülmemiş midir?
Cevap: a- Eğer bir kimse kendinde böyle bir yetenek görürse ve bu işi yapabileceğine de kesin gözüyle bakarsa, böyle bir insanla evlenmesinde hiçbir sakınca yoktur. Hatta güzel bir olaydır. Çok büyük bir sevaba da ulaşacaktır. Ancak herkes böyle bir yeteneğe sahip değildir. Bu olaya kesin gözüyle bakmak da kolay bir iş değildir. Eğer böyle bir örnek bulunsa da, başkalarına hüccet olamaz. Bu örneği genelleştirmek ve herkes için esas almak olanaksızdır.
Cevap: b- Konunun tersi olması da mümkündür. Yani dindar olmayan eş, dindar olan eşi kendine benzetebilir. İslam dininde, dinsiz olan insanlarla evlenilmemesi için açıklanan nedenler şunlardan oluşmaktadır:
“Çünkü kadın, eşinin edebinden (davranışlarından ve inancından) etkilenir. Erkek, kadını kendi dinine göre yaşamaya mecbur eder.”[2]
Erkeğin de bu konuda, kadına benzer bir durumu bulunmaktadır. Yani erkek de, eşinin inancından ve davranışlarından etkilenebilir. Onu dine karşı olan işlere mecbur edebilir. Erkek, eşinin meşru olmayan istekleri karşısında ne kadar direnebilir? Bir ömür boyunca tartışması, kavga etmesi ve inatçılık etmesi çok zordur. Nitekim dinsiz ve laubali eşin, dindar eşini bedbaht ettiği birçok örnek bilmekteyiz.
Cevap: c- Kuşkusuz mümin ve dindar eşin, dindar olmayan eşini doğru yola ilettiği istisnalar da bulunmaktadır. Onlar kendi yerlerinde takdir edilmiştir. Ancak biz konuları, bireylerin genel yapıları üzerine açıklamaktayız. Dolayısıyla istisnalardan genel kanunlar çıkarmak olanaksızdır.
2- Kültür ve Fikir Benzerliği
Ortak bir hayatın tesisinde, eşler arasındaki kültür ve düşünce uyumluluğunun, çok önemli bir rolü vardır. Mutlu, güzel ve örnek bir ortak yaşamın oluşturulması için; bu binanın mimarlarının birbirlerini tanımaları, birbirlerinin ruhsal durumlarını anlamaları, birçok konuda ortak karar verebilmeleri, verdikleri karar üzere davranmaları, hayatın inişli çıkışlı yollarında birbirlerine yardımcı olmaları ve çocuklarını yalnızca bir tek inanç üzere yetiştirmeleri gerekmektedirler…
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Bilge bir kadın, yalnızca bilge bir erkeğin yanında olmalıdır.”
Eşler arasındaki kültürel ve fikri denksizliklerin zararlarını İsmail ve Sayfiye’nin öyküsünde hep birlikte okuduk.
Kuşkusuz bu konu hakkında yüzde yüz bir anlaşma ve benzerliğin olması olanaksızdır. Ancak daha yakın olabilmeleri ve mesafenin asgariye indirilmesi için uğraş verilmesi gerekir.
3- Ahlaki Benzerlik
Ahlaki uyumluluk ve benzerlik, kadın ve erkek arasındaki en önemli denklik konularındandır. Kadın ve erkeğin dini olarak benzer oldukları halde ahlaki açıdan farklılık göstermeleri mümkündür.
Lütfen Şu Örneğe Dikkat Ediniz:
Peygamber efendimizin (s.a.a.) yetiştirdiği ve evlatlığı olan Zeyd b. Haris, Peygamberimizin (s.a.a.) halasının kızı olan Zeynep ile evlenmişti. Her ikisi de, din ve iman bakımından çok yüksek bir makamda bulunmaktaydılar. Ancak ahlaki açıdan anlayışları farklı idi. Yani ahlaki görüş ve yaşamları birbirlerine uymuyordu. Bu yüzden sürekli tartışıyor ve kavga ediyorlardı. Allah Resulü (s.a.a), anlaşabilmeleri için defalarca nasihat etmişti. Ancak genç evliler birbirlerine karşı tahammül edemiyorlardı… Sonunda yüce Allah boşanarak ayrılmalarını buyurmuştur.
Kadın ve erkek, her ikisinin de iyi insanlar oldukları hususunda hiçbir kimsenin kuşkusu yoktur. Peygamber efendimizin (s.a.a.) Zeyd’i kendisine evlat edinmiş olması, onun iyi bir insan olduğu konusuna yeter de artar bile. Peygamberimiz (s.a.a.) onu çok seviyor ve ona “sevgili Zeyd!” diye hitap ediyordu.
Aynı şekilde Zeyneb’in de, yüce Allah tarafından Peygamber efendimize (s.a.a.) eş olarak seçilmesi, onun iyi bir insan olduğunu göstermektedir.
Bu öykünün bir kısmı Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:
“Allah’ın nimet verdiği ve senin de nimet verdiğin kimseye; “Eşini yanında tut, Allah’tan kork.” diyordun… Zeyd, o kadından ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik…”[3]
Ahlaki anlaşmazlığı İsmail ve Sayfiye’nin öyküsünde de görmüştük.
Sonuç olarak; bir ailenin mutlu ve başarılı olması için, yalnızca kadın ve erkeğin dindar olmalarının yeterli geleceğini sanmamamız gerekir. Dolayısıyla öteki yönleri de incelenmelidir.
4-Tahsil Konusunda Denklik
Kadın ve erkeğin daha güzel anlaşabilmeleri için, tahsil bakımından çok fazla farklılıklarının olmaması gerekmektedir.
Kuşkusuz bu özelliği, öteki sıfatlarla birlikte incelemek gerekmektedir. Örnek olarak; kadının gereksiz kibirlenmeleri varsa ve gerekli kapasitesi de yoksa tahsili kocasından daha fazla olmamalıdır. Çünkü (kesinlikle) yaşamlarında birçok sorun ortaya çıkacaktır. Eğer alçak gönüllü olursa, böyle sorunların ortaya çıkması olasılığı çok azdır. Bu konu, erkek hakkında da çok az bir farkla aynı şekildedir.
Ders Aynasından İbret Dolu Bir Örnek!
Bu kitabı yazdığım ve öğretim görevimle uğraştığım günlerde, televizyonda ibret aynası dizilerinden biri olan “Yaprak Dökümü” adlı dizi yayınlanmaktaydı. Bu dizinin bütün içeriğini onaylamıyorum. Ancak konumuzun bu kısmıyla (tahsil denkliği) ilgisi olan çok etkileyici bir olay vardı. Olay şuydu: Efsane adlı kadın Cem’den daha tahsilli idi. Kocası Cem’den daha tahsilli olan Efsane’nin, eşini çok aşağıladığını ve yaşamlarında çok acı verici sorunlar ortaya çıkardığını izlemekteydik. Eğer Cem ve Efsane kendi seviyelerine göre olan insanlarla evlenselerdi, yaşadıkları sorunların birçoğu olmayacaktı.
5-Fiziksel ve Cinsel Denklik
Eşlerin yaşamlarında “fiziki ve cinsel denklik” çok önemli bir konuma sahiptir. Cinsel konular, evlilik hayatının en önemli unsurlarından biridir. Kadın ve erkeğin birbirlerinden cinsel bakımdan tatmin olmaları, evliliklerinin başarılı olması konusuna çok derin etkiler yapmaktadır. Nitekim birbirlerinden tatmin olmamaları da, yaşamlarının bütününü etkileyecek oranda yıkıcı bir özelliğe sahiptir. Eğer bu açıdan birbirlerini tatmin ederlerse, şükranlarını dile getireceklerdir. Mutlu bir şekilde sorumluluklarını ve görevlerini yapacaklardır. Hayatın sorunlarına tahammül edeceklerdir.
Ancak eğer bu konuda hoşnut olmazlarsa, birbirlerinden nefret etmeye başlayacaklardır. Sorumlulukları yapma konusunda mutsuz davranacaklardır. Bu nükte, çok önemli bir nüktedir. Ancak bu konuyu birçok kimse hafife almakta, görmemezlikten gelmektedir. Utanarak ve çekinerek üzerinden geçmekte… ve sonra, ağır darbeler almaktadır.
Eğer eşlerden biri, cinsel ve fiziki bakımdan güçlü ve sıcakkanlı olursa; öteki de cinsel ve fiziki bakımdan zayıf ve soğukkanlı olursa; hayatlarının birçok bölümünde sorunlar ortaya çıkacaktır. Hatta fesat, sapma vb. konuların bile gerçekleşme olasılığı vardır. Bu konudaki denksizlik ve uyumsuzluk, onların ruhsal ve psikolojik yönlerine de ağır darbeler indirebilir.
Eğer bu konuyu daha geniş bir şekilde inceleyecek olursak çok uzayacaktır. Biz, bu kitabı sınırlı tutmak zorundayız. Ancak yeri geldiği zaman geniş bir şekilde incelenmesi gerekir.
İslami olmayan toplumlarda olduğu gibi; bizim de bu tür konuları (cinsel meseleleri) açık bir şekilde ve iffet kurallarına dikkat etmeksizin anlatmamamız gerektiği konusu doğrudur. Ancak gerekli olduğu kadar ve haya kurallarını da göz önünde bulundurarak açıklamak zorundayız. Yoksa İslam önderleri (özellikle Peygamber efendimiz -s.a.a.-) bu konuları açık bir şekilde beyan etmemiş midirler? Yoksa insanlara bu konuları öğretmemiş midirler? Yoksa gençleri ve eşleri, bu çok önemli ve gerekli konu hakkında bilgisiz bir halde terk etmek doğru olur mu?
Bedenin her bir organı için uzman doktorlar bulunması ve toplumsal konuların her biri için merkezler oluşturulması gibi; gençlerin ve eşlerin hayatları, ailevi problemleri, cinsel sorunları, fiziki rahatsızlıkları, ruhsal bozuklukları vb. şeyler hakkında neden uzmanlar ve merkezler olmasın? Yoksa bu konuların önemi; kendisi için birçok uzmanlar, doktorlar, laboratuarlar vb. gibi şeyler hazırlanan bir dişten daha mı azdır?
Sürekli sorun yaşayan evli çiftlerin hayatı derinlemesine incelendiği zaman, problemlerinin nedeninin “cinsel hoşnutsuzluk” olduğu anlaşılan çok hassas bir noktaya ulaşıyoruz. Bu konuda birçok örnek görmüşüzdür. İşte o zaman, bütün problemlerinin asıl nedeninin bu nokta olduğu görülmektedir. Ancak bu konuyu açıkça beyan etmekten utanmaktadırlar. Bazıları ise, hangi nedenden dolayı sorun yaşadıklarını dahi bilmemektedir.
Yabancılarla gayri meşru ilişkiye giren ve cinsel fesada bulaşan evli erkekler veya kadınların olayını derinlemesine incelediğimiz zaman, birçoğunun (hepsi değil) eşiyle yapmış olduğu cinsel ilişkiden tatmin olmadığını anlamaktayız.
Züleyha’nın, Yusuf’a (a.s) ilgi göstermesinin ve yanlış bir yola sapmasının en önemli nedenlerinden biri; kocasının cinsel bakımdan onu tatmin edememesidir.
Bu konuda birçok gerçek olay bulunmaktadır. Hatta ben de bunların birçoğuna şahit olmuş bulunmaktayım. Ancak bunları açıklamaktan kaçınıyorum.
Sonuç olarak, kız ve erkeğin eş seçimi hakkındaki cinsel ve fiziki bakımdan denk olmaları konusuna dikkat edilmelidir. Eşlerden biri çok güçlü, sıcakkanlı ve boylu-postlu; öteki de çok zayıf, soğukkanlı ve kısa boylu olmamalıdır. Birbirlerini tatmin edebilmeleri için cinsel ve fiziki bakımdan birbirlerine denk olmalıdırlar.
Öte taraftan, eşler bu konu hakkındaki gerekli bilgileri, işi bilen kişilerden öğrenmek zorundadırlar. Hatta karşılaştıkları sorunları onlara anlatmalıdırlar.
Dikkat!
Cinsel güçsüzlüğün en önemli nedenlerinden biri, ruhsal veya psikolojik rahatsızlıklardır. Eşi tatmin etme hakkındaki cinsel bozukluklar, erken boşalma vb. konuların tamamında; kesinlikle ruhsal veya sinirsel hastalıklar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tür hastalıklar tedavi edilmeye çalışılmalıdır. Uzman doktorlara açıklanmalıdır. (Bu konu, çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Dolayısıyla geniş bir şekilde incelenmesi gerekir. Ancak biz şimdilik bu konunun ayrıntılarına girmeyeceğiz.)
6-Güzellik Konusunda Denklik
İki eş arasındaki “yüz, boy-post ve dış güzellik” gibi konulara dikkat edilmelidir. Eğer iki eşten biri “boylu-postlu ve güzel” olursa; öteki de “biçimsiz ve çirkin” olursa; her iki taraf için de sorunlar ve rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Ancak güzel olan taraf için ise; ruhsal rahatsızlıklar, cinsel mahrumiyet sorunları, sapma, iffetsizlik, hasret vb. benzer sorunların ortaya çıkması daha güçlü bir olasılıktır.
Bu konuyla ilgili olarak bu bölümde, yani altıncı özellik (Güzellik) hakkında açıklanan bilgilere başvurmanızı rica ederiz.
7-Yaş Konusunda Denklik
Eş seçimi konusunda, yaş hususundaki denkliğe de dikkat edilmelidir. Kızların ve erkeklerin cinsel ergenliğe ulaşma yaşlarının farlı olması, doğal bir konudur. Erkekler cinsel ergenliğe, kızlardan dört yıl sonra ulaşmaktadırlar. Dolayısıyla evlilik konusunda da yaşlarının aynı oranda olması daha iyidir. (Yani erkek dört yaş büyük olmalıdır.)
Yaş bakımından erkek ve kızın denk olmaları konusu; yaşlarının aynı olması değil, ergenlik farkıdır. Şüphesiz ergenlik farkı (yaklaşık 4 yıl) kadar, yaş farkının olması da farz değildir. Bu, yalnızca daha iyi olanıdır.
Bu özelliği, kız ve erkeğin öteki özellikleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. Belki kızın yaşı, erkeğin yaşından daha küçük olmayabilir. Ancak öteki özellikleri bu konuyu telafi edebilir…
8-Mal Varlığı Konusunda Denklik
Bu konuda açıklanabilecek genel yasalardan biri de şudur: Kız ve erkek tarafının ailelerinin “mal varlığı ve servet” açısından çok farklı olmaları iyi değildir.
Biz, bir miktar mal varlığı ve servetle kendilerini kaybeden birçok aile tanımaktayız. Kibirlenme, gururlanma, başa kakma, hakaret etme vb. birçok konuyla karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla niçin kendimizi aldatalım?
Mal varlığı açısından fakir olan veya orta halli olan bir erkek, eğer zengin bir ailenin kızıyla evlenirse onların kölesi olmak zorundadır. Fakir olan veya orta halli olan bir kız da, eğer zengin bir ailenin oğluyla evlenirse onların cariyesi olmak zorundadır. Kuşkusuz istisnalar vardır ve var olacaktır. Bu konuya dair, bu bölümün sonunda açıklamalarda bulunacağız.
9-Ailevi Denklik
“Ailevi asalet” konusunda da açıklandığı gibi; bir kimseyle evlenmek bir aile, bir sülale ve bir kuşakla bağ kurmak anlamına gelmektedir.
Bu bakımdan kız ve erkek tarafının aileleri, birbirlerine denk olmalıdırlar (dini, sosyal, ahlaki vb. konularda denklik).
Daha ayrıntılı bilgi için bu bölümdeki “Ailevi Asalet” başlıklı konumuza başvurmanızı rica ederiz.
10-Siyasal Denklik
Siyasi düşünce açısından da eşler arasında çatışma ve kavga doğuracak ölçüde farklılık olmamalıdır.
11-Toplumsal Denklik
İlim ve araştırma ehli olan, hayatını bilimsel alanlarda geçirmek isteyen, sosyal ve ailevi yaşamı bu şekilde şekillenmiş olan, araştırmacı bir ruha sahip olan bir kimse; gösterişli davetler yapan, nefsanî arzularına uygun olarak uzun gece oturumları düzenleyen, gereksiz gezilere çıkan, debdebeli ve şaşaalı bir ruha sahip olan bir kimseyle veya aileyle hayatını birleştirmemelidir. Bu tür yanlışlar içine düşen ve bedbaht olan birçok kişi tanımaktayız.
Kuşkusuz dinlendirici yönü olan uygulamaları yapmak gerekmektedir. İlim ve araştırma ehli olan kimse de bu konuları unutmamalıdır. Ancak bu; hayatın temellerini yemek-içmek, davetler, eğlence, partiler, yolculuklar, geziler vb. şeylere dayandırmak demek değildir.
Ayetullah Cevat Amuli şöyle söylemektedir:
“Rivayetlerde şöyle nakledilmiştir; Azim ve irade, gereksiz davetler ve eğlencelerle bir araya gelmez. Öğrenci, araştırmacı ve âlim bir insan; eğlence ve parti ehli olamaz… Olursa da hiçbir şeye ulaşamaz…”[4]
Hem kendileri ve hem de aileleri eğlence ehli olan kızlarla (cehaletten dolayı) evlenen birçok arkadaş tanımaktayız. Bunlar toplumun varlıklı tabakasından idiler. Varlıklı olmasalar da, sosyal ahlak ve eğilimleri; takva, züht, kanaat ve ilimle uyuşmamaktaydı.
Dolayısıyla hayatları, acı verici sorunların odağı olmuştur. Bazılarının da evlilik hayatları sona ermiştir.
Şiirde şöyle söylenmektedir:
Güvercin güvercinle, şahin de şahinle.
Herkes kendi cinsi olan arkadaşıyla uçmalıdır.
Belki basit bir cümle olarak görünebilir. Ancak büyük bir hakikati içermektedir. Hayale dayalı sınıfsal üstünlüklerin yanlışlığı, doğru bir konudur. Ancak insanların arasında inkâr edilmesi mümkün olmayan çeşitli sosyal inanç ve ideolojiler bulunmaktadır.
Düşündürücü Bir Örnek
İlim ve araştırma ehli olan, aynı zamanda acar ve çalışkan bir ruha sahip olan (…) bey, birkaç yıl birlikte yaşadıktan ve birkaç çocuk sahibi olduktan sonra eşini boşamak zorunda kalmıştı. Erkek, ayrılıklarının en önemli nedenini şöyle açıklamaktadır; “… İşim, bilimsel bir iştir. Bir günlük yaşantımı da şöyle düzenlemiştim: Bir işçi yaklaşık 10 saat çalışmaktadır. Ben de bilimsel araştırmalarım için yaklaşık 10 saat zaman ayırmalıyım. Eşimin, bilimsel konulara ilgisi yoktu. Sürekli eğlenceye yönelik davetler düzenliyordu. Ayrıca benden de bu programlara katılmamı istiyordu. Ona şöyle diyordum: Bir işçi, bir marangoz, bir bakkal nasıl erkenden işine gidiyor, öğlen evine gelip namaz kılıyor, yemek yedikten sonra biraz dinleniyor, sonra tekrar işine geri dönüyor, akşama kadar geri gelmiyor ve işinin ürününü de topluma sunuyorsa; ben de kendimi aynı ölçüler içinde bilimsel araştırma yapmakla sorumlu bilmekteyim. Bu saatleri kütüphanelerde ve araştırma konularında geçirmek istiyorum. İşimin ürününü topluma sunmak istiyorum… Eğlence programları, geziler ve davetler için ise; fazla değil onların ayırdığı kadar bir zaman ayırmak istiyorum… Eşim, içinde bulunduğum konuma ve açıklamalarıma ilgi göstermiyordu. Benden, yapmış olduğu bütün programlara katılmamı ve onunla birlikte olmamı istiyordu. Ancak ben, onun isteklerine boyun eğmedim. Çünkü vazifemi daha önemli görüyordum… Nihayet birlikte yaşayamadık ve ayrıldık…”
Sosyal ve ruhsal denkliği olmayan kişilerin evlilikleri, her iki tarafa da zarar vermektedir. Biraz önce açıklanan öyküde iki tarafa da zararın ulaştığını görmektesiniz. İki taraftan birini suçlu göstermek mümkün değildir. Çünkü ilim ve araştırma ehli olan erkeği “Niçin eşinin programlarına katılmadın?” diye suçlamak mümkün değildir. Kadını da “Niçin ilim ve araştırma ehli olmadın veya niçin kocanın araştırmalarına tahammül etmedin?” diye suçlamak doğru değildir. Belki de birbirlerine uymak istemişlerdir. Ancak yapamamış olabilirler.
Çünkü ikisi de özel hedeflere ve farklı yapılara sahiptiler. Her biri yapmış olduğu şeyi sorumluluk ve mutluluk olarak görüyordu. Dolayısıyla birbirlerinin konumunu algılayamamış olabilirler.
Ancak açık olan konu şudur: İkisi de yanlış yapmışlardır. Birbirleriyle evlenmemeleri gerekiyordu. Birbirlerine uygun eş seçmiş olsalardı, böyle olmazdı. Erkek, ilim ve araştırma ehli bir kadınla evlenmeliydi. Kadın da, eğlence ve dünya ehli bir erkekle evlenmeliydi.
Belki de o zamanlar (evlenecekleri zaman) kız ve erkek arasındaki sosyal ve kültürel denkliğin gerekliliğinden habersizdiler. Dolayısıyla bilgisizce böyle bir evliliği gerçekleştirmişlerdir.
[1]- Bu hadisler sonraki konular içinde açıklanacaktır.
[2] Vesail: c.14, s. 30
[3] Vesail: c.14, s. 31
[4] Vesail: C.14, S. 51
[5] Irk; babalardan ve annelerden genler yoluyla çocuklara ve sonraki kuşaklara geçen özellikler bütünüdür.
[6] Kitab-ı Mekarim-il Ahlak
[7] Cevahir: C.29, S. 37 ( Genleriniz için uygun yerler seçiniz.)
[8] Vesail: C.14, S.29
[9] Vesail: C.14, S. 56
[10] Usul-i Kâfi: C.1, Kitabı Akl ve Cehl, Hadis 3
[11] Haşr, 2
[12]- Bihar, s.62
[13] Meryem: 96
[14] Nahl: 96