Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

"Gerçek tesettür" hangisi?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    "Gerçek tesettür" hangisi?


    Günümüzde düzinelerle Ulemâ-üssû'un yazdıkları eserlerle, yaptıkları konuşmalarla Mü'mineleri îslâmiyetin hükümlerinden uzaklaştırmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Şimdi meydan onların. Onlar konuşuyor, onlar yazıyor, onlar çiziyor. Gündemde hep onlar. Maalesef nice Müslüman hanım onların tuzağına düşüp yanlış yola sapıyorlar.


    "Peki onlar konuşuyor da siz niçin susuyorsunuz? Onlar yazıyor da siz niçin doğrusunu yazmıyorsunuz?'' diye vâki olacak bir suâle karşı söyleyeceğimiz şudur:
    Tesettür mevzuu, çok çok mühim bir mevzudur. Doğrudan imana, inanca taalluk etmektedir. Zira kadınların tesettürü, âyet-i kerimelerle açıklanmıştır. Bu hususta, 350 bin müfessir açıklama yapmış, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere göre müçtehidler görüş belirtmiş ve bu mevzuda İcma vuku bulmuştur. Bu konuda müçtehidler arasında "farklı görüş" yoktur. Asırlar boyunca da Müslüman hanımlar, Kitaba (Kur'an-ı Kerim'e), Sünnet'e (Hadis-i Şeriflere) ve İcmâ-ı Ümmete uygun olarak tesettüre bürünmüşlerdir. Bu hususta Müslüman hanımlar arasında farklı tarzları benimsemek asla mevzubahis olmamıştır (son üç çeyrek asra kadar).


    Durum bu kadar net ve berrak iken, bir Müslüman hanımın, "Ben üç yüz elli bin müfessirin, binlerce müçtehidin ve ulemânın görüşlerini kabul etmiyorum. Peygamber Efendimizin (asm) zamanındaki Sahabe hanımları da, diğer devirlerdeki Müslüman hanımlar da bu konuyu anlayamamışlardır. Onların tarzı ve telakkisi yanlış, benimkisi doğru!" demesi halinde inancı tehlikeye girer. Ama, "Sahabe hanımların ve onları taklit eden Müslüman hanımların tarzı ve telakkisi doğru. On binlerce ulemânın açıklaması hak ve gerçek Ama ben uygulamada yapamıyorum. Allah beni affetsin!" diyecek olsa, en azından imanını ve inancını muhafaza etmiş olur ve yalnızca günahkâr olur.

    "Peki sahabe hanımlar ve onlardan sonra 1400 sene boyunca Müslüman hanımlar evlerinden dışarı çıktıklarında nasıl giyiniyorlardı? Üç yüz elli bin müfessir Cilbab âyetini nasıl tefsir etmişlerdi? Müçtehidlerin bu mevzudakı reyleri nasıldı?" diye sorulacak olunursa, sahih fıkıh kitaplarında çok açık ifadelerle yer almasına rağmen, ben yine de bu hususa açık bir şekilde cevap vermekten imtina etmekteyim. Niçin? Belgeli bir şekilde yazacak olmama rağmen, acaba bir tek Müslüman hanım o yazdıklarımıza itiraz eder de inancını zedeler mi, diye...

    Şayet bütün Müslüman hanımlar bu hususta; "Allah'ın emri baş göz üstüne. Rabbimiz ne emretmişse biz kayıtsız şartsız ona uyacağız. Yaşayamasak bile onu doğru olarak kabulleneceğiz!" diyecek olurlarsa ve bu çok mühim mevzua hissiyatlarını, gayr-i İslâmî yorumları karıştırmazlarsa, işte o zaman biz de açık açık yazacağız. Bu hususta muhterem» okuyucularıma söz veriyorum, vakt-i merhunu geldiğinde yazacağım. Şimdilik tavsiyem; Rejimin ağababalarına, karılarına ve kızlarına yaranmak ıçin gerçekleri ketmeden veya saptırmaya çalışan ulemâ-üs-sûları değil, Ehl-i Hak mesleğinden olan gerçek âlimleri ve onların eserlerini nazar-ı dikkate alsınlar. Meselâ, Muhammed Zihnî Efendinin Ni'metü'l islam'ının Osmanlıca orijinal nüshasına baksınlar. Şayel şarlatanlar bacılarımızı tesettür hususunda yanlışa şevketi devam ederlerse, onların maskesini indirmek de boynumuzun borcu olur...


    #2
    Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?





    Çarşaf


    Eri çok garibime giden ve çok yadırgadığım hususlardan birisi de, bâzı Müslümanların çarşafı garipsemesi, hattâ burun kıvırmasıdır. Bu çok çok tuhaf bir durumdur. Oysa daha yakın zamana kadar çarşaf bütün ninelerin, annelerin, bacıların örtüsü idi. Zaten çarşaftan başka "tesettür kıyafeti" caiz görülmezdi. Osmanlı devrinde hanımlar hem çarşaflı, hem feraceli, yahut peçeli idi. Bu hal asırlar boyu devam etti.
    Millî Mücâdele yıllarında o cepheye cephane taşıyan, cephe gerisinde mermi imal eden nineler, analar, bacılar da çarşaflıydı. Ne vakte kadar? Kılık-kıyafet devrimi yapılıncaya kadar. Sarık, cübbe gibi kıyafetin -örtülü olarak- yasaklanmasına, rağmen, çarşafla ilgili bir yasak maddesi yoktur. Hal böyle iken, "keyfî bir yasaklama" getirilmiş, çarşafa karşı çok ağır baskı uygulanmıştır.




    Daha yakın vakte kadar okullarda okutulan, "Yurttaşlık Bilgisi", "inkılap Tarihi", yahut "Devrim Tarihi" gibi ders kitaplarına bakacak olursanız, orada kıyafet devrimi anlatılırken, çarşaflı, peçeli hanım resmi üzerine çarpı çizildiğini, onun yerine başörtülü ve mantolu, yahut pardesülü hanım kıyafeti bulunduğunu görürsünüz. Daha sonraları başörtüsü ve manto da çıkarılmıştır.


    Yani devrimcilere göre, hanımların kılık-kıyafet devrimi manto ve başörtüsüdür. Onlar çok uzun yıllar daha fazla ileriye gitmeye cür'et edememişlerdir. Ancak 12 Eylül darbesinden sonradır ki, başörtüsü ve pardesüye de artık tahammül edemediklerini göstermiş ve düşmanlıklarını alenen sergilemekten çekinmemişlerdir.




    Yorum


      #3
      Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

      Gerçekten beğenerek okudum.Çarşaf konusuna gelince şimdi toplumda çarşaf giyince tuhaf tuhaf bakılıyor,dikkat çekiyorsunuz.Ben diyorum ki çarşaf giyip dikkat çekecegime pardesü giymeliyim
      ''Ali Şii'si,sözü amelini doğrulayan,sözüyle ameli uyuşan kimsedir.''[El-Kafi,c.8,s.228]

      Yorum


        #4
        Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


        ALLAH RAZI OLSUN

        Başka bir ifade ile nefsin hicabı, insanı kötülüklerden korur. Tesettürlü kadınlar vücutlarının güzelliklerini örttükleri nedeni ile bir çok sosyal hasarlardan korunuyorlar. İslam peygamberinin mutahhar ehlibeytinden hz. Ali (as) şöyle buyuruyor: Kadınların tamamen kapanmaları ve tesettürlü olması, onların daha çok korunmasına sebep olur…


        İSLAM'DA ÖRTÜNME

        Yabancı erkeklere karşı kadının örtünmesi İslam dininin kesin hükümlerinden biridir. Bu hükmün İslam’a ait olduğunda hiçbir şüphe yoktur.
        Kuran-ı Kerim’in ayetlerinde, Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamlarının hadislerinde kadının örtünmesinin farz oluşu ve niteliği açıkça bildirilmiştir.
        Tüm ilahi dinler, insanın derununda yerleştirilmiş eğilimi esas alarak kadına örtünmeyi farz bilmişlerdir.

        İlahi dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dini, Allah tarafından insanlığa gönderilen son din olarak giysiyi insanlığa verilen ilahi bir hediye olarak nitelemiş, kadına farz olan örtünmenin ölçülerini tam olarak belirlemiş ve bu vesileyle kadının örtünmesi hususundaki aşırılık ve ihmalkarlıkları dengelemeye çalışmıştır.

        İslami örtüde zararlı başıboşluk ve yersiz baskı ve sınırlamalar yoktur.
        Batıda yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.

        İnsandaki cinsel duygunun aşırı derecede güçlü ve hararetli oluşu yüzünden İslam dini örtünme gibi bir takım hükümlerle bu duyguyu dizginlemek ve onun doğru bir şekilde tatmin olmasını sağlamak istemiştir.

        Hevesli bakışlardan kaçınmak ve namahreme bakmamak hükmü kadınla erkeğin her ikisine eşit şekilde farzdır. Ancak örtünmenin erkeğe değil kadına farz oluşunun sebebi, genelde kadınların kendilerinin süslemeye ve gösterişe meraklı oldukları içindir. Dünyanın hiçbir bölgesinde erkeklerde doğal olarak böyle bir özenti görülmemiştir. Vücudu teşhir eden ince elbiseler giymek, tahrik edici makyaj kullanmak vb. aşırılıklar hep kadınlarda görülmektedir. Bu yüzden de örtünme emri de yalnız kadınlar için koyulmuştur.

        Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı üzere, İslam öncesindeki çeşitli toplumlarda da kadınların örtü kullandıkları görülmüştür.
        Ferid Vecdi şöyle diyor:

        Lauros Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü desteklemektedir.
        İkd’ul ferid kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:

        “İkinci Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.

        Gençlerden biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.

        İslam’ın gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.

        Tahtahavi Sire-i Hişam’a yazdığı notlarda bu konuya değinerek İslam’dan öncede kadınlara karşı göz sarkıntılığı yapmanın kötü bir iş olarak kabul edildiğini vurgulamıştır.



        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #5
          Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?



          Kur’an’da hicabın farz oluşu ve onun sınır ve niteliği hakkında bir çok ayet nazil olmuştur.

          1. Ayet:
          “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresinde 31)
          Bu ayette Allah Teala, ilk önce kadınların erkeklere benzer görevlerini açıklayarak şöyle buyuruyor:

          “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar.”
          Bundan sonra kadınlara has olan örtünme hükmüne üç cümlede beyan ediyor:
          A: “Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.”
          Bu cümlede geçen örtülmesi gereken ziynetten maksat nedir? Sözü geçen örtülmesi farz olmayan açık ziynetler nelerdir? Bu konuda Kur’an müfessirlerinin çeşitli açıklama ve yorumları vardır.

          Bazı müfessirler yüzük, bilezik ve gerdanlık gibi ziynetlerin metal vb. şeylerden yapıldığını göz önüne alarak bunların gösterilmesinin bir sakıncasının olmadığına dikkat çekerek, maksadın bu ziynetlerin takılı olduğu uzuvlar olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da, maksat bizzat bu ziynetlerin kendisi olduğunu ileri sürerek bunların takılı olduğu zaman gösterilmesinin haram olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü genelde takılı olan ziynetleri göstermek kadının kendi gövdesinin bazı yerlerini göstermesini de gerektirir demişlerdir.
          Bazıları da esasen Kur’an’da “ziynet” kelimesinin takılı süs eşyaları anlamına değil, tabii süsler yani vücudun güzellikleri anlamına geldiğini ve Kur’an’da, takılı süsleri ifade etmek için hülye kelimesinin kullanıldığını savunmuşlardır.
          Elbette şunu bilmek gerekir ki bu tefsirler sonuç bakımından bir birinden farklı değillerdir; çünkü bu tefsirlerden hepsine göre kadının örtünmesinin bir farz olduğu bu ayette açıkça belirtilmiştir.

          Ehl-i Beyt İmamlarından gelen bazı hadislere göre örtünmesi gereken iç ziynetinden maksat gerdanlık, bilezik ve halhal olduğu ifade edilmiştir.
          Yine bu rivayetlere göre örtülmesi farz olmayan ve genelde açık olan ziynetlerden maksat yüzük ve göze sürülen sürme olduğu bildirilmiştir.
          B: Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” hükmüdür.

          “Cuyup” Ceyb kelimesinin çoğuludur ve Arapça yaka anlamını ifade eder. Bazen de göğüsün üst kısımlarına, yani yakanın yer aldığı kısımlara denir.
          Bu emirden anlaşılıyor ki Arap kadınlar, bu ayet inmeden önce, başörtülerinin uçlarını arkadan bağlıyorlardı ve bu da onların boyun ve göğüslerinden bir kısmının görülmesine sebep oluyordu. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, açık bir şekilde kadının boğaz ve boynunu örtecek şekilde baş örtülerini örtmelerini emrediyor. Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili hadis de yukarıdaki açıklamayı teyit etmektedir.

          C: Kadının örtüsünü çıkarabileceği gizli ziynetlerini gösterebileceği kimseler açıklanmış ve bunların 12 gurup olduğu ifade edilmiştir:
          “Kocaları,
          babaları,
          kocalarının babaları,
          oğulları,
          kocalarının oğulları,
          erkek kardeşleri,
          erkek kardeşlerinin oğulları,
          kız kardeşlerinin oğulları,
          kendi kadınları (mümin kadınlar),
          ellerinin altında bululanlar (cariyeleri),
          erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler,
          Henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.”

          D:Ayetin açıkladığı dördüncü hüküm ise şudur: “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. Hatta ayaklarındaki halhal sesinin, namahrem erkekler tarafından duyulmamasına bile dikkat etsinler.)
          Görüldüğü gibi bu ayette kadınlardan, iffet ölçülerine riayet etme hususunda hatta yabancı bir erkeğe ayaklarındaki halhalın sesini duyurmayacak derecede titiz ve ciddi olmaları istenmiştir.



          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #6
            Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


            2. Ayet:
            Ahzap suresinde şöyle buyuruyor:
            “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59)
            Bu ayette imanlı kadınlara, adi ve ahlaksız kişilerin elinden her türlü bahaneyi almak için nasıl örtünmeleri gerektiği açıklanmıştır ve sonraki ayetlerde ise en ağır ve şiddetli bir dille münafıklar, şayiacılar ve iftiracılar tehdit edilmiştir.
            Ayette şöyle deniyor:

            “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını/ dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.”
            Bu ayette “tanınmaktan” ne kastedildiği konusunda iki görüş söz konusu edilmiştir:
            1- O dönemde var olan cariyeler genelde başları açık olarak evden dışarı çıkıyorlardı ve bazen ahlak kurallarını da riayet etmedikleri için başıboş kimseler onların yolunun üzerinde durarak sarkıntılık ediyorlardı.
            Bu ayette hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilmeleri için tam anlamda örtülerine riayet etmeleri emir olunmuştur
            Açıktır ki bu sözün anlamı, başıboş ve azgın insanların cariyelere karşı sarkıntılık yapmalarının meşru olduğu değil, sadece, kötü insanların elinden her türlü bahanenin alınmasının gerektiğidir.

            2- Müslüman kadınların örtünme konusuna önem vermelerinin gerekli olduğu vurgulanmak istenmiştir. Yani Müslüman kadın gelişi güzel bir şekilde örtünen ve örtünmesine fazla riayet etmeyen kadınlardan olmamalı, özenle iffet ve tesettürüne önem vermeli ve bu özelliği ile tanınmalıdır.
            Ayette geçen “cilbab”tan maksat nedir? Lügat bilginleri cilbab kelimesi için üç anlam zikretmiştir:
            1. Baş, boyun ve göğsü iyice örten geniş bir örtü; çadır.
            2. Başörtüsü.
            3. Geniş elbise.
            Bu anlamların birbirinden farklı olmasına rağmen ortak nokta İslam dini gereğince kadının baş ve vücudunun tesettürlü olmasının açıkça ifade edilmesidir.
            Meşhur Lügat kitabı Lisan’ul Arap’ta kaydedildiği üzere cilbab’ın başörtüsünden büyük ama çarşaftan biraz küçük bir atkı anlamına geldiği daha güçlü ihtimaldir.
            Bu ayette “yudnine” (yakınlaştırsınlar) kelimesiyle, tesettürleriyle kendilerini iyice örtmeleri beyan edilmiştir. Yani kadınlar tesettürlerini boş bırakarak ara sıra vücutlarının görülmesine yol açmamalıdırlar.
            Bazıları, bu ayetten, kadınların yüzlerini örtmeleri gerektiğinin de emredildiğini söylemişlerdir. Ancak bize göre bu görüş doğru değildir.
            Bu ayetten anlaşılıyor ki tesettür hükmü önceden inmişti, ama bazıları bu hükmü basite alıp ona gereken önemi vermedikleri için bu ayet inerek bu hükme önem verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
            Buna binaen bu ayette mümin kadınlardan bazıları, geçmiş tutumlarından dolaylı eleştirildikleri için ve bu onlar için ağır ve üzücü olduğundan ayetin hemen sonunda “Allah bağışlayan ve rahmeti süreklidir” diye buyurmaktadır. Yani eğer sizlerden bazılarınız cahillik ve bilgisizliğiniz yüzünden bu işte ihmalkar davrandıysanız Allah’ın sizi bağışlaması için tövbe ederek bundan sonra, tesettürünüzü iyice korumaya çalışın.
            Kur’an’da kadınların iffetli olmaları ve yabancı erkeklere karşı tesettürlerini korumalarının gerekliliğini bildiren başka ayetler de Kur’an’da vardır. Biz konunun uzamaması için bu ayetleri nakletmiyoruz. Araştırmak isteyenler Kur’an açısından üstün ve örnek kadınların kıssalarını anlatan ayetlere ve keza Peygamber (s.a.a.)’in hanımlarına verilen emirleri açıklayan ayetlere bakabilirler.
            İslam Peygamberi (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları- tesettüre uyulmasıyla ilgili açık emirlerinin yanı sıra,- bizzat oluşturdukları İslami toplum ve aile yapısıyla da bunun pratikteki uygulamasını göstermişlerdi.



            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #7
              Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


              Tam Örtünme

              Bir gün Aişe’nın kız kardeşi olan Esma, vücudunun gösteren ince bir elbiseyle Peygamberin evine geldi. Peygamber (s.a.a.) ona şöyle buyurdular:
              “Ey Esma kadınlar adet olma vakitlerine ulaştıklarında (buluğa erdiklerinde) yüz ve elleri hariç vücutlarının hiçbir yerlerini göstermemelidirler.”[1]
              Yine rivayet edilmiştir ki peygamber (s.a.a.)“Kadının kocasından başkası için kendisini süslemesini yasakladı ve şöyle buyurdu:
              Eğer kadın kocasından başka erkekler için kendini süslerse, Allah’ın onu ateşle yakması gerekli olur.”[2]
              Yine Hz. Peygamber (s.a.a.)’in şöyle buyurduğu nakledilir:

              “Kim kadınlarla oturup- kalkarsa sonunda zinaya duçar olur. Ve zina eden kimsenin de sonu cehennem ateşine yakalanmak olur.”[3]
              Bu hadise göre de Resulullah (s.a.a.):
              “Kendisine haram olan bir kadına el veren kimse kıyamet günü zincirle bağlanmış olarak getirilir ve sonra ateşe atılmasına emredilir” buyurmuştur. [4]

              Kadınların Kendilerini Erkeklere Benzetmeleri
              İmam Muhammed Bakır (s.a.) şöyle buyuruyor: “Kadının kendisini erkeğe benzetmesi caiz değildir. Çünkü Allah’ın Resulu, kendini kadına benzeten erkekleri ve kendini erkeğe benzeten kadınları lanetlemiştir.”[5]
              Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
              Bir gün Hz .Fatıma (a.s) ile Hz. Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittik Resululah’ın şiddetle ağladığını gördüm:
              Babam ve annem sana feda olsun neden ağlıyorsunuz? dedim. Peygamber “miraca gittiğim gece ümmetimden bazı hanımların şiddetli azaba uğradıklarına şahit oldum; onların şiddetli azaba duçar oldukları için ağlıyorum. Sonra onlardan her birinin azabını açıkladı. Hz. Fatıma: “Ey benim gözlerimin nuru bunların işledikleri günahları bana açıkla” dedi:

              Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
              “Saçlarından asılan kadın saçını namahrem erkeklere karşı örtmeyen kadındır.
              Kendi vücudunun etini yiyen kadın ise vücudunu başkaları için süsleyen kimsedir. Ama vücudunun eti, makas ile kopartılan kadın ise kendisini başkalarına sunan kadındı. Sonra şöyle buyurdu:
              Kocası kendisinden razı olan kadına ne mutlu![6]
              Son olarak kadın ile erkek arasında ortak olan bir hükme dikkat çekelim. İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyuruyor :
              “(Mahrem olmayan kadın veya erkeğe) Bakışı şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Nice bakış var ki uzun hasrete yol açar.”
              Kadının elleri ve yüzü hariç tüm vücudunu örtmesi gerektiği hususunda hem Şia hem Sünni, tüm İslam mezheplerinin uleması arasında görüş birliği vardır.
              İslam uleması tesettürün farz olduğunu ispatlamak için Kur’an, sünnet, icma ve akla istinat etmişlerdir.
              Değerli Fakıh şeyh Muhammed Huseyn Necefi Cevahru’l-Kelam’ın kitabında Şia mektebine göre eller ve yüz hariç kadının tüm vücudunun örtülmesi gerektiğini açıklamıştır. Ayakların (topuklardan aşağı kısmının) örtülmesi gereken yerlerden olup olmadığı hususunda Şia uleması arasında ihtilaf vardır.

              Şunu da eklemek gerekir ki bazı Şia uleması kadının yüzünü de örtmesini farz olduğunu söylemişlerdir.
              Ehl-i Sünnet ulemasının bu husustaki görüşlerine vakıf olmak için El-Ciziri’nin el fikhu ale Mezahib’ul Arbaa’y müracaat edilebilir.

              ------------------------------------------------------
              [1] -Sunen-i Ebi Davud c. 2 s. 383.
              [2] -Biharu’l – Envar c. 103 5. 243.
              [3] -Nasihu’t Tevarih c.2
              [4] -Vesailu’ş –Şia c. 14 s. 143
              [5] -Biharu’l – Envar c. 103, s. 258.
              [6] -Vesailu’ş- Şia c. 14 s. 156.


              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #8
                Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                [quote author=-Kerbelai- link=topic=15405.msg95674#msg95674 date=1279013776]
                Gerçekten beğenerek okudum.Çarşaf konusuna gelince şimdi toplumda çarşaf giyince tuhaf tuhaf bakılıyor,dikkat çekiyorsunuz.Ben diyorum ki çarşaf giyip dikkat çekecegime pardesü giymeliyim
                [/quote]

                Şahsi hissiyatım şu ki; hiç bir yeriniz açıkta değilse ve görünmüyorsa dikkati çekmesinde sakınca olmaz. Ve varsın dikkati çeksin. Cilbab ALLAH'ın ayeti degilmidir? Ki öyledir...O halde üzerinizde ALLAH'ın ayetini taşıyorken dikkati çekmeniz ne hoş, ne onur verici...

                Çarçaf giyen bayanları yeryüzünde hareket eden ayetlere benzetmişimdir...Her biri semada asılı duran birer kevkeb gibidirler....Kevkebler semaya ışık saçar... Cilbablı mümine bayanlarda yeryüzünü

                Yorum


                  #9
                  Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                  Cumhuriyet'in ilk yıllarında, çok ağır baskılara rağmen hanımlar çarşaftan tâviz vermemişlerdir. Tâ ki 27 Mayıs darbesine kadar. Bu darbenin akabinde çarşafa karşı çok şiddetli baskı uygulanmış ve âdeta terör havası estirilmiştir.

                  O ihtilâl devresinde koca koca valiler, ihtilâlin belediye başkanları, emniyet müdürleri, polisleri, yaşlarına başlarına, mevkilerine-makamlarına bakmadan "çarşaflı avına" çıkmışlardır.




                  Bu görülmemiş terör havası o devrin basınına da aksetmiştir. Buna dair iki misal vermek istiyorum. Elimde 11 Ağustos 1961 tarihli Milliyet gazetesinin kupürü var. Birinci sayfadan, "Vali yakaladı" resim altı başlığı ile kocaman bir fotoğraf yayınlanmış. Vali kimi yakalamış, diye merakla baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz. Fotoğrafta vali ile, koruması ve şoförü var. Valinin yardımcısının hemen yanında çarşaflı bir hanım boynu bükük




                  Yorum


                    #10
                    Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


                    O ihtilâl devresinde, ABD'den aldıkları talimatla silahlarını millete doğrultan devrimbazlar, "Çarşafla Mücadele Haftaları" düzenlemişlerdi. Evet yanlış okumadınız. "Çarşafla Mücadele Haftası" onların tâbiri. İhtilâl şakşakçısı "Yassıada Basını" da, günümüzde olduğu gibi dindarlar aleyhindeki kampanyaya var güçleriyle iştirak etmekteydi.



                    25 Ağustos 60 tarihli Hürriyet gazetesinde yer alan şu habere ba-kınız:
                    "Üçüncü Çarşafla Mücadele Haftası' dün başladı.
                    "Bütün aydınlar bu mücadeleye davet ediliyor.
                    "Mustafa Kemal Derneği Başkanı Mustafa Kumral, dün 3. 'Çarşafla
                    Mücadele Haftasi'nı açmış, bu münasebetle çarşafı alınan bir kadına dernek merkezinde bir manto hediye etmiştir.''


                    Siz şu lütufkarlığı görüyor musunuz?... Çarşafı zorla çekip alıyor, onun yerine manto lütfediyor!...

                    26 Eylül 60 tarihli Hürriyet gazetesi yine birinci sayfadan kocaman bir fotograf yayınlamıştı. Fotografda çarşaflı hanımlar gözüküyordu. Fotografın altındaki yazı şöyleydi: ''Umacılar''

                    Aynı gazetenin 17 Kasım 60 tarihli bir haberi şöyleydi; ''Gaziantep 200 çarşaflı kadına manto giydirildi.''


                    Bu manto giydirmenin nasıl olduğu malum, yolda yakaladıkları çarşaflı hanımların çarşafı zorla çıkarılıyor, yerine manto giydiriliyor.

                    *** Devam edecek biiznillah

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


                      Ne tuhaf. Bir zamanlar Maraş'ta, Antep'te Fransız kefereleri de çarşafa el uzatmıştı. Ancak oralarda Fransız keferesi; Sütçü îmam'ın çaktığı kıvılcımla bütün Maraşlılar'ı, çocuk yaştaki Kâmil'in annesinin çarşafına el uzatan Fransız keferesinin alnının ortasına yapıştırdığı taşla bütün Anteplileri karşılarında bulmuştu.
                      Garip olan şuydu ki, Fransız keferelerinin bile yapmaya cür'et edemediğini ihtilâlciler yapıyordu.


                      25 Ağustos 61 tarihli Hürriyet gazetesinde "Çarşafla Mücadelenin 4. Haftası Açıldı" başlıklı bir haber yer almaktaydı.
                      Ancak açılan haftalar fazla tesirli olmuyordu. Bunun üzerine daha değişik bir metod takip etmeye başladılar. Bu taktik de 14 Eylül 61 tarihli Hürriyet'te, "Çarşaf Mücadelesi Yeni Bir Safhaya Girdi" başlığıyla duyuruluyordu. Bu safhanın ne olduğu şu şekilde açıklanmaktaydı:


                      "Kara çarşafa karşı çeşitli yollardan girişilen mücadele bir türlü müspet netice vermediği için, ilgililer şîmdi daha kestirme bir yol tutmuşlardır. Belediye zabıtası, sokakta rastladığı çarşaflıları çevirerek, çarşafın üst kısmını çekip almakta, böylece kadınları bu umacı kılıktan kurtarmağa çalışmaktadır."
                      Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş şu zulüm karşısında söyleyecek söz bulamıyoruz. O ihtilâlcilerin hemen tamamı ölüp gitti. Şimdi yaptıklarının hesabını veriyorlar. Ancak onların zihniyeti devam ediyor.
                      Devrimbazların yaptığını anladık da, samimi, ancak saf Müslümanlara ne oluyor? Onlar niçin çarşafa tuhaf bakıyor? İşte bunu anlamak mümkün değil...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                        [quote author=Seccâd_ link=topic=15405.msg95754#msg95754 date=1279033500]
                        [quote author=-Kerbelai- link=topic=15405.msg95674#msg95674 date=1279013776]
                        Gerçekten beğenerek okudum.Çarşaf konusuna gelince şimdi toplumda çarşaf giyince tuhaf tuhaf bakılıyor,dikkat çekiyorsunuz.Ben diyorum ki çarşaf giyip dikkat çekecegime pardesü giymeliyim
                        [/quote]

                        Şahsi hissiyatım şu ki; hiç bir yeriniz açıkta değilse ve görünmüyorsa dikkati çekmesinde sakınca olmaz. Ve varsın dikkati çeksin. Cilbab ALLAH'ın ayeti degilmidir? Ki öyledir...O halde üzerinizde ALLAH'ın ayetini taşıyorken dikkati çekmeniz ne hoş, ne onur verici...

                        Çarçaf giyen bayanları yeryüzünde hareket eden ayetlere benzetmişimdir...Her biri semada asılı duran birer kevkeb gibidirler....Kevkebler semaya ışık saçar... Cilbablı mümine bayanlarda yeryüzünü

                        [/quote]

                        Çok güzel bir benzetme MaşAllah

                        Allah razı olsun


                        Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne
                        Acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne
                        Medeni olmak eğer açmaksa bedeni
                        Desenize hayvanlar insanlardan daha medeni!


                        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                          [quote author=BEYZA link=topic=15405.msg98451#msg98451 date=1281024549]
                          [quote author=Seccâd_ link=topic=15405.msg95754#msg95754 date=1279033500]
                          [quote author=-Kerbelai- link=topic=15405.msg95674#msg95674 date=1279013776]
                          Gerçekten beğenerek okudum.Çarşaf konusuna gelince şimdi toplumda çarşaf giyince tuhaf tuhaf bakılıyor,dikkat çekiyorsunuz.Ben diyorum ki çarşaf giyip dikkat çekecegime pardesü giymeliyim
                          [/quote]

                          Şahsi hissiyatım şu ki; hiç bir yeriniz açıkta değilse ve görünmüyorsa dikkati çekmesinde sakınca olmaz. Ve varsın dikkati çeksin. Cilbab ALLAH'ın ayeti degilmidir? Ki öyledir...O halde üzerinizde ALLAH'ın ayetini taşıyorken dikkati çekmeniz ne hoş, ne onur verici...

                          Çarçaf giyen bayanları yeryüzünde hareket eden ayetlere benzetmişimdir...Her biri semada asılı duran birer kevkeb gibidirler....Kevkebler semaya ışık saçar... Cilbablı mümine bayanlarda yeryüzünü

                          [/quote]

                          Çok güzel bir benzetme MaşAllah

                          Allah razı olsun


                          Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne
                          Acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne
                          Medeni olmak eğer açmaksa bedeni
                          Desenize hayvanlar insanlardan daha medeni!



                          [/quote]

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                            Ecmain, amin inş.

                            Yorum


                              #15
                              Kadınların Kal'ası...


                              Kadınların Kal'ası...


                              Bir önceki yazımızda, yakın tarihte ülke idaresini ele geçiren jakoben kadronun asırlarca bu ülkede yaşayan hanımların kıyafeti olan çarşafa dil ve el uzattıklarından bahsetmiştik. Şimdi zalimlerin yaptıklarını şöyle bir tarafa bırakıp, bu hususta dinimiz ne diyor, ona bakacağız.


                              Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, bizim için yegane Ölçü; Cenâb-ı Hakkin ve sevgili Resûlü'nün (asm) ne buyurduğu, bizden nasıl davranmamızı istedikleridir. Mü'min olarak bizler yalnızca buna bakarız. Dünyayı başımıza ateş yapsalar, vız gelir. Mühim olan Cenâb-ı Hakkin razı olmasıdır.


                              Şimdi çarşaf hususunda İslâm âlimlerinin tespitlerine bakalım Bediüzzaman, çarşafın, "kadınların bir siperi ve kal'ası" olduğunu söylemektedir. Kur'ân-ı Kerîmin tesettürle ilgili ayet-i kerimesini tefsir ettiği için 1935 yılında tevkif edilen, "Hanımların Allah'ın emri gereği örtünmeleri gerektiğini, bunun aynı zamanda kadının fıtratının icabı olduğunu" söylediği için 11 ay hapse mahkûm edilen ve hapis müddetini çok ağır şartlar altında Eskişehir hapishanesinde geçiren Bediüzzaman; tesettürün, hususan çarşafın binlerce tefsirde yer aldığını söylemektedir.


                              Bediüzzaman Temyiz Mahkemesi'ne gönderdiği dilekçesinde şöyle diyor:

                              "...Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimâiyesinde en kudsî ve hakikatli bir düstür-u İlâhiyi (tesettürle ilgili İlâhî emri) üç yüz elli bin tehirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene zarfından geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidâen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rüy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir [bozacaktırl"]




                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X