Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

"Gerçek tesettür" hangisi?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


    Siz hiç şarkı ve türkülere dikkat ettiniz mi?



    Şarkı, türkü ve şiirlere kulak verenler gözün, yanağın ve dudağın insanları ne kadar tahrik ettiğini oradan anlayabilir. Mesela bazıları “gözlerin bir, içim su, içim yandı doğrusu” “bir bakış baktı, içimi yaktı” “ o pembe yanakların, o güzelim dudakların” “Kirpiklerin ok ok oldu” gibi daha bir çok yanaklı, dudaklı, baldırlı, bacaklı şarkılar dinleyenlerin içlerinde hangi duyguları kamçılıyor, hayallerinde hangi şekilleri meydana getiriyor, hangi güdüleri okşuyor. İnsan olan insan her halde anlar. -Bu konuda hem bilmediğimizden hem de edebimizden daha fazla örnek veremeyeceğiz. Bildiklerimizi de şehirleri arası otobüs ve şehir içi dolmuş seyahatlerinde mecburen dinlediğimiz şeylerden aklımızda kalanlar- Bu kadar tahrik unsuru olan azaların ziynet sayılmaması mümkün değildir.

    Bunlar takılan süs eşyalarından daha çok karşı tarafa çekici gelebiliyor. Bizatihi ziynet olan bilezik, küpe, yüzük, kolye ve benzerleri çok az türkü ve şarkının konusu olurken, ziynetlerle daha da güzelleşen, ziynet yerleri bir çok şarkı ve türkünün konusu olabiliyor. Sonuç olarak yukarıdaki çıkardığımız sonucu bir kez daha tekrar ediyoruz. “Görünen ziynetler (göz, dudak, yanak vs.) görünmeyen ziynetler kadar karşı tarafı tahrik ettiği için onların da görünmemesi gerektiği sonucu azıcık mantığı olan herkes tarafından çıkarılacak bir sonuçtur.

    Nur süresindeki başörtü ayetinden sonra aynı konuyla alakalı olarak Ahzap suresinin 59. Ayetinin yorumu ile devam edelim.

    “Ahzap 59. Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”

    “Ayetin “dış örtülerini üstlerine almalarını söyle” kısmındaki kelimeleri lügat yönünden ele alalım.

    Kullanılan fiil “idna” fiili: Bu fiilen manasını merhum Elmalı Hamdi Yazır “Hak dili Kuran dili” adlı tefsirinde şöyle açıklıyor.

    İdna:Ala harfi ceri ile kullanıldığında, bütün vücudu kapsamak suretiyle sarkıtmak manasını ifade ettiği gibi, sıkıca örtünmek manasına da gelir.

    Cilbab: Tepeden tırnağa örten giysidir. Baştan aşağı örten çarşaf. Başka manalarda verilmiştir ama bütün verilen manalar ilk iki mananın etrafında gelişmektedir.

    Min harfi ceri ile manası “Cilbabtan bir parçayla” örtmek tabirinde, iki şekil vardır. Birisi cilbabla bütün bedeni örtmek diğeri de, cilbabla başından yüzüne doğru örtmek. Başını tek gözü veya ikiside açıkta kalacak şekilde örtmek şeklinde anlaşılır.


    Yorum


      #17
      Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


      Kadınların Kal'ası...

      Bediüzzaman kendisinin değil de Kur'an'ın hükmünün mahkûm edilmek istenmesine şiddetli tepki göstermiş, "Beygir hırsızına ve kız kaçırına verilen cezayı kabul etmem, bu muamele üzerine ya beni idam edersiniz, ya da beni, talebelerimi ve müsadere edilen Kur'ân tefsirlerini serbest bırakırsınız" diyerek zulüm silahını kuşananlara meydan okumuştur.
      Çarşafla ilgili diğer bazı ilim adamlarının değerlendirmelerine geçmeden önce tesettürle ilgili âyet-i kerimelerin meallerine bakalım. Rabbimiz (cc) meâlen şöyle buyuruyor:
      Ey Peygamber!.. Zevcelerine, kızlarına ve Mü'minlerin kadınlarına 'cilbablarını' üstlerine örtmelerini söyle." (El-Ah-zab/ 59)
      "Mü'min kadınlara da söyle gözlerini (harama bakmak¬tan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini açmasınlar.

      Bunlardan görünen kısmı müstesna, başörtülerini yakalarının üstüne (kapayacak şekilde) koysunlar..." (En-Nur/ 31)

      Âyet-i kerimede geçen "cilbab" tâbiri, müfessirlerin kahir ekseriyetince çarşaf olarak tefsir edilmiştir. Müfessirlerin tefsir ettiği cilbab tarifine en uygun giyecek de Anadolu'da giyilen "peçeli" çarşaftır.


      Dr. Faruk Beşer bu hususta şu delillerden bahsetmektedir:


      "İbn Kudâme, cilbabın entari üzerinden (giyilmeksizin) kuşanıldığmı vurgular.


      "Celâleyn'de de cilbabın tarifi yapıldıktan sonra İbn Abbas'ın:


      "'Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örtmekle emrolundular' sözü naklediliyor.


      "ibn Şîrîn: 'Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbab âyetini sordum. Üzerindeki bir milhafeyi (Elmalık 'çarşaf diye tercüme etmiştir) kaldırıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Yüzünü örttü. Sol gözünü açık bıraktı' der.
      "Ebû Hayyân, İbn Abbas'tan: 'Cilbabı kadın kaşlarına kadar indirir ve bağlar. Sonra burnuna sarkıtır. Gözleri açıkta kalırsa da göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmım kapatır' der.


      "Es-Süddi: 'Kadın gözlerinden birini, yüzünü ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açık kalır' diyor.


      "Ebu Hayyân: 'Endülüs'te de âdet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi' diyor." (islâm'da Kılık Kıyafet ve Örtünme, ISAV Yayınları. S. 114)


      "ibn Şîrîn: 'Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbab âyetini sordum. Üzerindeki bir milhafeyi (Elmalık 'çarşaf diye tercüme etmiştir) kaldırıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Yüzünü örttü. Sol gözünü açık bıraktı' der.
      "Ebû Hayyân, İbn Abbas'tan: 'Cilbabı kadın kaşlarına kadar indirir ve bağlar. Sonra burnuna sarkıtır. Gözleri açıkta kalırsa da göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmım kapatır' der.


      "Es-Süddi: 'Kadın gözlerinden birini, yüzünü ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açık kalır' diyor.


      "Ebu Hayyân: 'Endülüs'te de âdet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi' diyor." (islâm'da Kılık Kıyafet ve Örtünme, ISAV Yayınları. S. 114)


      Yorum


        #18
        Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

        Bu âlimlerin de açıkça ifade ettiği gibi, Peygamber Efendimiz (asm) zamanındaki ve islâm'ın yaşandığı diğer devirlerdeki tatbikata göre kadınlar bütün vücutlarını çarşafla kapattıkları gibi yüzlerini de kapatmaktaydı. Bu hususta Prof. Salih Tuğ şöyle demektedir:

        "Hz. Peygamber devrinde, Hulefâ-i Râşidin ve daha sonraki devirlerde kadınların peçe takındığını görüyoruz. Bu, sokağa çıktığında Önünü görecek kadar bir göz açıklığı olan örtüdür. Kadınların bu örnek örtüsü yanında Hz, Peygamberin bizzat kendisinin ve ashabının tatbikatından Osmanlı'ya gelinceye kadar Müslüman erkekleri de hep sakallı olarak görmekteyiz. Hatta sakalla da îktifa edilmemekte, erkekler aynı zamanda sarık kullanmaktadırlar.'' (a.g.e., s. 41)

        Doç. Dr, İsmail L. Çakan da, Peygamber Efendimiz'in (asm) hanımlarının ellerinin ve yüzlerinin de kapalı olduğuna dikkat çekmektedir.

        Dr. Faruk Beşer, yüzün kapanmasının lüzumuna aklî delil olarak şunları söylemektedir:
        "Kadına bakmak fitne korkusu yüzünden caiz değildir. Yüz ise, fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmanın da öncelikle haram olması gerekir. Çünkü yüz fitnenin aslı ve güzelliğin kaynağıdır." (a.g.e., s. 105)

        Bu hususta bazı âlimlerin görüşlerine bakalım:

        Hanefi fukahasından Kuhistânî; "Zamanımızda şehvetle bakış olmasa bile, genç kız yüzünü açmaktan menedllir" diyor.

        Elmalılı, el ve yüzün açılmasının cevazını zarurete dayandırarak; "Binaenaleyh, zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların zuhurunda beis yoktur"demekle el ve yüzün zaruret olmaksızın açılmaması gerektiğine işaret ediyor.
        M.A. Es-Sâyis de esasta Hanefilerin görüşünü benimsemekle beraber "...Fakat bunu fitneden emin olduğu hallere tahsis etmek gerekir. Fitne olduğunda, ya da sokakların
        fâsıklarla dolduğu zamanlarda kadının yüzünü açarak ve zilletinden herhangi bir şey göstererek çıkması caiz değildir" diyor, (a.g.e., s. 106)

        Yorum


          #19
          Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

          Dr. Faruk Beşer, yüzün kapanmasının lüzumuna aklî delil olarak şunları söylemektedir:
          "Kadına bakmak fitne korkusu yüzünden caiz değildir. Yüz ise, fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmanın da öncelikle haram olması gerekir. Çünkü yüz fitnenin aslı ve güzelliğin kaynağıdır." (a.g.e., s. 105)

          Bu hususta bazı âlimlerin görüşlerine bakalım:

          Hanefi fukahasından Kuhistânî; "Zamanımızda şehvetle bakış olmasa bile, genç kız yüzünü açmaktan menedllir" diyor.

          Elmalılı, el ve yüzün açılmasının cevazını zarurete dayandırarak; "Binaenaleyh, zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların zuhurunda beis yoktur"demekle el ve yüzün zaruret olmaksızın açılmaması gerektiğine işaret ediyor.
          M.A. Es-Sâyis de esasta Hanefilerin görüşünü benimsemekle beraber "...Fakat bunu fitneden emin olduğu hallere tahsis etmek gerekir. Fitne olduğunda, ya da sokakların
          fâsıklarla dolduğu zamanlarda kadının yüzünü açarak ve zilletinden herhangi bir şey göstererek çıkması caiz değildir" diyor, (a.g.e., s. 106)
          Fıkhi hükümleri belirlemekten ziyade onları uygulayabilecek bir alan bulmak daha önemlidir. Faruk Beşeri osu busu öyle dediler de bunu ne kadar yapabildiler. El ve yüzün gösterilmemesi gerekiyormuş, baksanıza türkiyenin yüzde doksanı peçe ile dolaşıyor.

          Gerçek tesettür diye talibanın dinde aşırıya gitmelerini zorlamalarını matah bir şeymiş gibi göstermenin alemi yok. Bu açıdan el ve yüzün müstesna olduğunu söyleyen şia fıkhına göre kendilerince bir üstünlük sağlamış olacaklar.

          Peçe, namazda, toplumda ve mahkemede çok mahzurları olan bir şey. Çünkü mahkemede kişinin tanınması için yüzün gözükmesi gerekir. Namazda secdenin sihhati için yüzün secdeye değmesi gerekir. Toplumda kimin kadın kimin erkek olduğunun belli olması için yüzün açık olması gerekir. Eğer yüzün kapanması marifet olsaydı, erkekler peçe ile yüzünü kapatıp kadınlar arasında dolaşamazdı.
          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

          Yorum


            #20
            Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

            "CİLBAB" NEDİR?


            Islâmî kadın elbisesi tipi sözkonusu olunca, günümüzde en çok tartışılan konulardan biri de, "cilbab" ın ne olduğu konusudur. Biz bu konuyu en geniş şekliyle araştırıp anlatmayı deneyecegiz. Ta ki, bu konuda artık tartışma olmasın ve müslümanlar bu doğrultuda bir adım daha ilerlesinler.

            Bilindiği gibi Kur·'ân-ı Kerîm'de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kiyafeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır: Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine atmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, "cilbablarını" üzerlerine sarkıtmaları ve süslü püslü sokaga çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar işin teferruatına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Resûlullah Efendimizin açıklamaları eklenirse. kadın kiyafetinin, üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.

            Nûr Sûresi'ndeki bir âyette Allah (c.c.): "Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler" (Nûr (24) 31.) emrini vermiştir. Bu âyetten daha sonra gelen "Ahzâb" âyeti ile de Allah "...Mü'minler'in kadınlarına da söyle, cilbablarını üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar." (Ahzâb (33) 59.) emrini vermiştir. Işte daha sonra gelen bu "cilbab" âyeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilâve bir örtü ve elbise emrediyor demektir. İşte Islâm bilginleri bu noktadan ve bu âyetin işin başında anlaşılıp uygulanma biçiminden hareket ederek, "cilbab" hakkında çeşitli yorum ve tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce onları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.

            Tefsirlere ve klasik Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: Kamîs (üstlük), kadınların başlarını ve göğüslerini örttükleri ridadan küçük, başörtüden büyük elbise; milhafe yani çarsaf, milhafeden küçük geniş elbise, kadının normal elbiselerini örttüğü üst elbise, vücudu baştan ayağa örten elbise; mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; peştemalve rida, kadının bulüzünün ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarsaf.. (Örnek olarak bk. Zâdü'I-mesîr VN/422 ve Sabunî N/382. Bu tanımlar "cilbâb" kelimesinin pekçok tefsirden çıkarılan tarifinin özetidir. Öyleki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) "Cilbab" için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.

            Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik "cilbab"ın giyilenden çok, bürünülen ve normal giysinin üzerine atıverilen bir üstlük olduğudur.

            Tefsircilerimiz bize cilbab'ın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Meselâ:

            Ibnü'1-Cevzî: Başlarını ve yüzlerini örterler.

            Ebû Hayyân: "cilbablarını idnâ etsinler" ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. "Üzerlerine" denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü Cahiliyyet Döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi.

            Ebu's-Su'ûd: Kadın cilbabı başına atar, ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu âyet; kadınlar herhangi bir sebeple çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir.

            Süddî de: Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir.

            Ibn Kudâme: Cilbab (giyilmeyerek) entari üzerinden kuşanılır.

            Ibn Abbas: Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.

            Ibn Şîrîn: Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbabın niteliğini sordum: Bir çarsaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbab böyle kuşanılır demiş oldu.) (bk. Zâdü'I-mesîr V/250; Ebu's-suûd VI/81; ibn Kudâme, el-Mugnî I/602; Ebû Hayyân, el-Bahru'l-muhît V/250; Sabûnî, Ravâyi N/283, 381.)

            Elmalılı, âyette geçen: "cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:

            "Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.) Ikincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmakdır. (1310'da Istanbul'a geldiğim zaman, Istanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dinî V/3928.)

            Yorum


              #21
              Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

              Bundan olacak ki, büyük Tefsirci Alûsî şunları söyler:

              "Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren bir çok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtülerde (cilbab olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, gayret, yani övülen kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hattâ çoğu zaman da bunu bizzat kandilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Allah'ın Resûlü'nün müsaade etmediği şeylerdir. Lâhavle ve-lâ kuvvete illâ billah..." (Alûsî, XVNI/146.)

              Bütün söylenenleri gözönünde bulundurduğumuzda, sonuç olarak cilbab için şunlar söylenebilir:

              1. Cilbab, kadının evinden çıktığında başörtüsünün de üzerinden büründüğü bir dış elbisesi ve üstlüktür.

              2. Cilbab'in bütün vücudu örtmesi, genellikle en uygun model olarak görülmüştür. En azı, yakaları örtecek kadar büyük bir başörtüsü olmasıdır.

              3. Cilbab'ın asıl fonksiyonu, kadının vücut hatlarını ve süsünü örtmek suretiyle, bakanlara iffetli ve namuslu bir kadın olduğunu hatırlatmasıdır.

              4. Cilbab'da renk emredilmiş olmamakla beraber, siyah ya da koyu renkli olması daha makbuldur.

              5. Yurdumuzda giyilen kadın giysisi modellerinden cilbabın târifine en uygun olanı, çarşaf ve Doğu'daki "ihram"dir. Atkı ve omuzlarla beraber belden yukarısını örten geniş başörtüler ve Karadeniz Bölgesinin mendilleri de bazı tariflere göre cilbab sayılabilir.

              6. Çünkü cilbab, atılan, sarkıtılan ve bürünülen bir giysi olarak tanımlanmış ve uygulanmıştır.

              7. Kara çarsaf iyi bir cilbab olmakla beraber, cilbab sadece kara çarşaftır, demek yanlıştır. Koyu renkli ve vücut hatlarını belli etmeyecek kadar geniş abaye gibi pardesüler de bele ve göğüslere kadar sarkan koyu bir başörtüsü ile birlikte "cilbab" sayılabilir. Cilbabin ilk uygulamalarından anlaşılan sekle göre kolsuz ve bürünülen bir elbise olduğu görülürse de böyle olması zorunda değildir.

              Yorum


                #22
                Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?


                Hz Fatıma (a.s)ın örtüsü...

                Merhum Kuleyni, İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) Cabir b. Abdullah Ensari’den şöyle rivayet ettiğini nakleder; “Resul-i Ekrem (s.a.a) Fatıma’yı (s.a) görmek için dışarı çıktı. Bende O’nunla birlikteydim. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) evinin kapısına vardığımızda elini evin kapısına koydu ve şöyle seslendi: “Selam olsun size”! Hz. Fatıma (s.a) selam olsun sana ey Allah’ın Resulü!” diye cevap verdi.
                Resul-i Ekrem içeri girebilir miyim?” diye buyurdu. Hz. Fatıma (s.a) girebilirsiniz ey Allah’ın Resulü!” dedi.
                Peygamber (s.a.a) yanımdakiyle birlikte içeri girebilir miyim diye buyurdu.
                Hz. Fatıma (s.a); “başımda örtü ve yüzümde peçe yok” dedi.
                Peygamber (s.a.a); “çarşafının bir köşesiyle başını kapat!” diye buyurdu. Fatıma (s.a) başını kapattıktan sonra Resul-i Ekrem (s.a.a); “Selam olsun sana!” diye hitap ederek selam verdi. Fatıma (s.a); “Selam olsun sana ey Allah’ın Resulü” diyerek babasını karşıladı.
                Resul-i Ekrem (s.a.a); “İçeri girmemiz için izin var mı?” diye buyurunca, Fatıma (s.a) babasını içeri aldı.
                Resul-i Ekrem bu kez de yanımda olan kişide girebilir mi? diye sorunca
                Hz. Fatıma (s.a); “Evet, byurun birlikte içeri giriniz” dedi.
                Cabir der ki; “Resul-i Ekrem (s.a.a) ile birlikte içeri girdim. Fatıma’nın yüzünün sarardığını ve benzinin solduğunu fark ettim.
                Resul-i Ekrem (s.a.a) bunun sebebini sordu.
                Hz. Fatıma (s.a); “Ey Allah’ın Resulü! Şiddetli açlıktandır” diye cevap verdi.
                Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu; “Ey açları doyuran, azlıkları telafi eden (çoğaltan) rabbim! Kızım Fatıma’yı doyur!...


                Hz. Ali (a.s) camide beş vakit namazlarını kılıyordu; namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; “Resulullah’ın kızının hali nasıldır?...” diye sordular. Sonra şöyle dediler: “Senin de bildiğin gibi bizimle onun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı ondan mazeret dileyelim.”
                Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu: “Bu sizin bileceğiniz bir şeydir.” Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın yanına gelerek şöyle dedi: “Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındalar, sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?” Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: “Ev senin evindir, hür de senin eşindir, istediğini yapabilirsin.” Hz. Ali (a.s); “Öyleyse çarşafını başına at” dedi. Hz. Fatıma da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.Kaynakwh:
                Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; “Bizden razı ol, Allah da senden razı olsun” dediler. Hz. Fatıma (a.s); “Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?” diye sordu. Onlar cevaben; “Biz, kötü iş yaptığımıza itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz.” dediler. Hz. Fatıma (a.s) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: “Eğer sözünüzde sadıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında bana görüşünüzü bildirin; ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sadık olduğunuzu anlamış olurum.”
                O ikisi; “İstediğin meseleyi sorabilirsin.” dediler. Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Allah aşkına, acaba Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duymuş musunuz?:
                “Fatıma bedenimin bir parçasıdır; öyleyse ona eziyet eden bana eziyet etmiştir.” O ikisi cevaben; “Evet, Resulullah bunu buyurmuştur.” dediler. Onların bu sözü üzerine Hz. Fatıma (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi:
                “Allah’ım, o ikisi bana eziyet ettiler, ben onları sana ve resulüne şikayet ediyorum. Hayır, Allah’a andolsun ki, babam Resulullah’a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O Hazrete bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!...”


                Bihar, c. 28, s. 303; c. 43, s. 203; el-İmamet-u ve’s- Siyase (İbn-i Kuteybe), c. 1, s. 20.; A’lam’un- Nisa (Cahiz) c. 3, s. 1214.
                [/quote]

                Yorum


                  #23
                  Ynt: "Gerçek tesettür" hangisi?

                  [quote author=-Kerbelai- link=topic=15405.msg95674#msg95674 date=1279013776]
                  Gerçekten beğenerek okudum.Çarşaf konusuna gelince şimdi toplumda çarşaf giyince tuhaf tuhaf bakılıyor,dikkat çekiyorsunuz.Ben diyorum ki çarşaf giyip dikkat çekecegime pardesü giymeliyim
                  [/quote]

                  herkes sizin gibi düşünse çarşaf giyenler azalır böylece onlar daha çok dikkat çeker ve yalnızlığa itilmiş olur. hem de örtülüler tarafından..

                  oysa siz zıttına düşünseniz çoğaltmalıyız çarşaflıların sayısını deyip çarşaf giymeyi savunsanız ve giyseniz bence en büyük cihadı yapmış olursunuz...

                  Yorum

                  YUKARI ÇIK
                  Çalışıyor...
                  X