Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

    Örtünme, her şeyden önce kadın ve erkeğin birbirlerine karşı riayet etmeleri gereken bir hükümdür.






    Hicab ve kadının toplumdaki yeri geçmiş asırlardan günümüze dek ilmi kitap ve dergilerde incelenerek, araştırılan konulardandır.

    Son yüzyılda Batı zihniyet ve kültürü İslami ülkelere sızdı ve müslüman kadınların ideallerini alt-üst ederek; ahlak, gelenek ve itikadi değerlerinin çoğunu değişime uğrattı. Ne yazık ki, fikri ve itikadi gerçeklerin batı ve batı hayranlarının menfi propagandasına hedef olması, ahlakî ve dini esaslarımızı yıkmayı hedefleyen İslam düşmanlarının siyasetleri sonucunda müslüman kadın, yabancıların örf ve geleneklerine körü körüne uyan bir fert haline geldi. Hatta bazı kesimler müslüman kadının iffet ve haysiyetine karşı tertiplenen bu saldırıları meşrulaştırmak yolunu bile aramaya kalkışarak İslam'da örtünme, başı örtme diye bir emrin olduğu hususunda şüphe uyandırmaya başlamışlardır.

    "Acaba hicab tamamen İslami bir emir ve sünnet mi, yoksa bazı yersiz bağnazlıklardan mı kaynaklanıyor?" sorusu kanaatimizce, hiç olmazsa bazı aldatılmış fertler için söz konusu olduğundan, Kur'an ve sünnet ışığında İslam'da tesettürün hüküm ve sınırlarını açıklamaya çalışacağız. Maksadımız Kur'an, sünnet ve İslami örfde özel bir yeri olan ve mukaddes İslam dininin inkar edilemiyecek zaruretlerinden biri sayılan hicab meselesini İslam çerçevesi içerisinde çeşitli yönlerden ele almak, hüküm ve hikmetini kısaca açıklamaktır. Aynı zamanda hicabın kök ve temelinin, hangi ırk ve soydan olursa olsun, kadının fıtratında yer aldığını aydınlatmak için kadının hicab, iffet ve kendini koruma meselesini tarihi açıdan araştırmamız gerekecek. Çünkü fıtrat ve İslam'a aykırı olan her hareket, insanlığın şahsiyet ve varlığına inen bir darbe demektir. Bu yüzden kadının fıtri özelliklerinin neyle uyum sağladığı aydınlatılmalıdır.

    Kur'an, Hadis ve Fıkıhta Hicab

    Örtünme, her şeyden önce kadın ve erkeğin birbirlerine karşı riayet etmeleri gereken bir hükümdür. İlişki ve dolayısıyla bakma olmazsa hicabı söz konusu etmek kökten boş ve abes bir şey olur. İşte kadınların örtünme gerekliliği, mahrem olmayan erkeklerin onları görmelerinden kaynaklanıyor. Çünkü birbirine yabancı olan kadın ile erkeğin örtüsüz ve ölçüsüz ilişkileri, şehvet kıvılcımlarını tutuşturarak, onların hayatını sağlık ve istikrar rayından çıkartarak, hayvanî bir yaşantıya ve bedbahtlığa çevirebilir. Önce, bu konuda inen ve genelde Nur ve Ahzab surelerinde yer alan ayetleri mealen naklederek daha sonra bazı nükte ve imalarına değineceğiz. Ve gerektiğinde konu hakkındaki hadislere baş vuracağız.

    "Ey Muhammed! Mü'min erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu onların arınması için daha iyidir. Allah hiç şüphesiz onların yaptıklarından haberdardır.

    Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya kayınbabaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kadeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınlar veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçileri ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsün bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah'ın hükmüne dönün."[1]


    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    #2
    Ynt: İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

    Bakmak ve Sınırı

    Bu ayetler, mahrem olmayan erkek ve kadının birbirine bakmasının haram olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ama bunun sınırı bu ayetlerde tam olarak belirlenmemiştir. Bu gibi konularda Kur'an ve sünnetten hüküm çıkarma yeteneğine sahip olan büyük fakihler görüş ileri sürebilirler.

    Fıkhi açıdan kesin olarak şunu söyleyebiliriz: Yabancı erkeğin, zevk alma kastı olmasa dahi mahrem olmayan kadının yüz ve elleri dışında vücudunun hiçbir yerine bakması caiz değildir. Yüz ve ellere bakmak ise fıkhî açıdan ihtilaflı bir konudur. Ancak şu nokta bilinmelidir ki, kadının yüz ve ellerine bakmak caiz olsa bile tahrik edici olmadığı ve zevk alma niyetiyle bakılmadığı takdirde caiz olur ancak, aksi halde mutlaka haramdır. Aynı şekilde kadının da erkeğin vücuduna bakması câiz değildir. Bununla birlikte erkeğe bütün bedenini örtmesi farz değildir.

    Bu konuda dikkati çeken husus bakmanın ardından gelen zararlı sonuçlardır ki, ayet ve hadislerde bunlara değinilmiştir.

    Ayet-i kerimede olan "zalike ezka lehüm" (Bu onların arınması için daha iyidir) cümlesi şunu bildiriyor ki, bakmayı sınırlamaktan, örtünme ve iffeti vurgulamaktan ve emretmekten hedef, hikmetsiz bir sınırlama icad etmek değil; bilakis hedef insanoğlunun ruhunun temizlenmesi, ailevi ve sosyal ahlak bozukluklarından korunmasını sağlamaktadır. Yukarıdaki ayetin nazil oluşu hakkında tefsir kitapları şöyle yazmaktadır:

    "Peygamber'in (s.a.a) zamanında ensardan bir genç erkek Medine sokaklarının birinden geçerken gözü güzel bir kadına takıldı. Kadının güzelliği onun dikkatini çekti. Kadının peşine takılıp biraz yürüdü. Gözü kadında olduğu sırada duvarda olan bir taş veya cam parçası yüzünü çizdi. Yüzünün kanı elbisesine dökülmüş bir halde Peygamber'in (s.a.a) huzuruna gelerek olayı Peygamber'e anlattı. Bu sırada Cebrail inip mahrem olmayan erkek ve kadınların birbirlerine bakmasını yasaklayan "Kul li'l-mü'minine yeğüzzu min ebsarihim... " ayetini getirdi."[2]

    İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

    "Bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Nice bakış var ki, uzun bir hasrete sebep olur."[3]

    İmam Sadık'ın (a.s) sözünde iki husus dikkati çekiyor:

    1. Husus: Bakmak, şeytanın eliyle atılan zehirli bir oktur. Zehirli ok yalnızca isabet ettiği noktayı değil, zehiri bütün bedeni etkilemektedir. Bakmak da bunun gibidir. Göz bir manzaraya baktığında eseri sinirler vasıtasıyla beyne intikal eder ve oradan da vücudun cinsel şehvetle ilgili organlarına sirayet eder. Fert bu tahrikler neticesinde başka günahları yapmayı düşünür. İmam Sadık'ın (a.s) başka bir hadisde buyurduğu gibi:

    "Arka arkaya sürekli bakmak, şehvet tohumunu kalbe serper. Ve bu, bakanı fitneye itme için kafidir."

    2. Husus: Bakmanın, işlenen bu haramdan dolayı tesiri ve ahiretteki azabı dışında daima göz otlatan adam, gözü görüp arzuladığına ulaşamamasından kaynaklanan moral bazukluğu (asabilik), hasret ve üzüntüye düçar olur. Ve bu durum bazen bir nevi deliliğe dönüşür. Vurguna uğrayan aşıkların intihara teşebbüs etmeleri gibi olayların başlangıç noktası şüphesiz bakmaktır.

    Bakış, iki ayrı cinsten olan namehrem erkek ve kadının gayr-i meşru irtibatının sağlanması yolundaki ilk kıvılcımdır. Onun ardından ise yakıcı bir ateş gelir. Bu yüzden İslam, tahriklerin önü alınması ve istenmeyen sonuçların doğmaması için bakmayı haram ve yasak etmiştir.

    Şia ve Ehl-i sünnet kaynaklarında, Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu zikredilmiştir:

    "Bakışına bakış ekleme (istemeden vuku bulan); birinci bakış senin içindir (caizdir) ikinci bakışa ise hakkın yoktur (caiz değildir)."[4]

    Diğer bir hadiste ise şöyle yer almıştır:

    "Birinci bakış senin içindir (istemeden olduğu için caizdir), ikinci bakışa hakkın yoktur (caiz değildir), üçüncu bakış ise helak olmaya yolaçar."[5]

    Başka bir hadiste şöyle okuyoruz:

    "Fazl b. Abbas güzel yüzlü bir genç idi. Bir gün Resulullah ile birlikte merkep üzerinde hareket ederlerken Husamiye adlı bir kadın gelip ondan bir soru sorduğunda Fazl ile bakışmaya başladılar. Peygamber (s.a.a) eli ile Fazl'ın yüzünü çevirdi ve amelen iki namahremin birbirine bakmasını önledi."[6]

    Kısacası, birçok hadiste yer alıp fakihlerin de fetva verdikleri gibi eğer aniden erkeğin gözü namahrem bir kadına ilişirse bakmaya devam etmemeli ve gözünü çevirmelidir; aksi takdirde günâh işlemiş olur.

    Haram bakıştan ve her türlü günâhtan kaçınmak imanın sağlamlaşmasına ve güçlenmesine sebep olur, ruh ve nefsin temizliğine yol açar. Bu hususta birçok hadis vardır. Örneğin, İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

    "Bakmak, şeytanın zehirli oklarından biridir. Allah'ın rızası için ondan kaçınana, Allah lezzetini tadacağı bir emniyet ve iman bağışlar."[7]

    Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir :

    "Allah, gözü bir kadının güzelliklerine takılıp da ona bakmayan her müslümanı, lezzetini tadacağı bir ibadete muvaffak eder."[8]

    Göz sarkıntılığının cezası hakkında da İmam Sadık'tan (a.s) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:

    "Her kim günaha gözünü daldırır ve sonra tövbe etmezse, kıyamet günü Allah, onun gözünü ateşle doldurur."[9]

    Kadının Erkeğe Bakması

    Buraya kadar erkeğin, namahrem kadına bakması hakkında konuştuk. Şimdi ise kadının namahrem erkeğe bakmasını yasaklayan hadislere bakalım.

    Yüce islam Peygamber'i (s.a.a) şöyle buyuruyor:

    "Gözünü kocasından başkasıyla veya herhangi bir namahreme bakmakla tatmin eden kadına Allah'ın gazabı artar ve amellerini zayi eder."[10]

    Yukarıdaki hadis "Müstedrek" kitabında şöyle nakledilmiştir:

    "Gözünü, mahrem olmayana bakmakla doyuran kadına Allah'ın gazabı şiddetlenir..."

    Bu hadiste evli ve kocasının olması kaydı yoktur. Sünni ve şii kaynaklarında az bir farkla nakledilen başka bir hadis ise şöyledir:

    "İbn-i Ümmi Mektum" adında bir adam Resulullah'in (s.a.a) huzuruna girmek için izin istedi, Peygaber'in hanımlarından Aişe ve Hafsa onun yanında idiler. Resulullah (s.a.a) onlara: "Kalkın, odanıza girin." diye buyurdu. Onlar, "o kördür." dediler. Peygamber (s.a.a): "O sizi görmüyorsa siz onu görüyorsunuz." buyurdu.[11]

    Zikredilen ayet ve hadislere dayanarak bütün İslam fakihleri erkeğin yabancı kadına ve kadının yabancı erkeğe bakmasının haram olduğuna hükmetmişler ve bunu dinin zaruriyatından saymışlardır.[12]

    Fakihler arasında bir tek ihtilaf konusu, yüz ve ellerin istisnası hakkındadır. Bazı fakihler yüz ve ellere (bileğe kadar) şehvetle bakılmazsa ve fitneye düşme korkusu da olmazsa bir sakıncası yoktur, demişlerdir. Ama eğer lezzet ve şehvet kastıyla bakılırsa yüz ve ellere bakmak bile bütün fakihlerin görüşünce haramdır.[13] Ve bu konuda kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. Neticede, erkeğin mahrem olmayan kadının saç ve vücuduna bakması ve bunun tersi ve şehvetle yüz ve ellerine bakması her durumda haramdır.

    İstisna Yerleri

    Yukarıdaki hükümden fıkıh ve hadis kitaplarında yazıldığı üzere bazı yerler istisna olunmuştur. Tabii bunun da sınır ve şartları vardır. Bu yerler şunlardan ibarettir:

    1 - Bir adam, evlenmek istediği bir kız veya kadının güzelliklerine, saç, yüz, eller ve ayaklar gibi vücudunun bazı yerlerine şu şartlarla bakabilir:

    a) Zevk almak kasdı olmazsa.

    b) Bakmak daha çok bilmek ve tam olarak tanımak kastıyla olursa. Bildiklerine bir şey artırmazsa tabiatıyla caiz olmaz.

    c) Onu tanıması için yeterli olacak kadar bakmakla yetinmelidir.

    d) Kız ve kadının kendisiyle evlenmeyi kabul edeceğine ihtimal vermelidir. Buna göre, evlenme teklifini reddedeceğini bilirse bakması câiz olmaz.

    e) Erkek, eş bulmak kastıyla kadınlara bakamaz. Yalnız nazarındaki biri hususunda bakması söz konusu olabilir.

    f) Bilfiil o kadınla evlenmesi sakıncalı olmamalıdır. Örneğin, kadın başka birinin iddetinde olmamalıdır.

    Yukarıdaki hükümler bir kadının bir erkeğe bakmasında da geçerlidir.

    2- Kitap ehli olan hıristiyan ve yahudi kadınlara ve hakeza kitap ehli olmayan diğer kafirlerin kadınlarına bakmak şu şartlarla câizdir:

    a) Lezzet ve şehvet kastı olmazsa.

    b) Günâh ve harama düşme korkusu olmazsa.

    c) Sadece, o kadınların âdet ve gelenekleri üzere açık bıraktığı yerlere bakmak câizdir.

    3- Soy veya süt emme ile meydana gelen yakınlık sebebiyle evlenmesi câiz olmayan kadınlara (mahremlerin) bakması. Örneğin: Anne, kızkardeş, kız, hala , teyze, sütkardeşi vb. (Bunlar Nur suresinin 37. ayetinde sayılmıştır. Bu ayet-i kerime'nin tercümesi önceden geçti.)

    4- Doktor veya hasta bakıcısı hastaları muayene etmek için zaruret gereğince namahreme bakabilir ve vücuduna dokunabilir. Ancak bunun için de bazı şartlar belirtilmiştir. Örneğin:

    a) Kadının müracaat edebileceği bir kadın doktor bulunmazsa.

    b) Bakmak veya dokunmak, hastalığın gereği olursa.

    c) Teşhis araçlarını kullanmak mümkün olduğu takdirde dokunma veya bakmaya hakkı yoktur.

    d) Bakılması câiz olan yerde yalnızca zaruret miktarıyla yetinmelidir. O miktarı aşmak câiz değil.

    5- Boğulmaktan, yanmaktan, ve diğer kazalardan kurtarma durumlarında da hüküm aynıdır ve yine herhangi bir zaruret icabı dokunması gerekiyorsa yukarıdaki istisnaya girer.

    6- Buluğ çağına erişmemiş çocuklara bakmak normal bir ölçüde olup şehvet ve heves kastı olmazsa haram değildir. (Tahrir-ül Vesile, c.2, s.243-245)

    Yukarıda söylenen yerlerde mutlak olarak bakmanın câiz ve sakıncasız olduğu düşünülmemesi için bu açıklamayı yaptık. Görüldüğü gibi istisna yerleri bazı şartlarla sınırlanmış ve onu aşmak Allah'ın sınır ve hududunu aşmak olup şu ayetin belirlediği hükmün kapsamına girer:

    "Kim Allah'a ve Peygamber'ine başkaldırır ve sınırlarını aşarsa, onu temelli kalacağı cehenneme sokar." (Nisa/14)

    İffet ve Şeref

    Bakmanın hükmünü, sınır ve hududunu açıkladıktan sonra ayet-i kerime avreti koruma ve iffetli olama konusuna değinmiştir:

    "Müslüman erkek ve kadınlar, avretlerini korusunlar."

    Avreti korumak, ister hadislerde geldiği gibi[14] başkalarının görmesinden korumak anlamında olsun veya ister geniş bir manada sınırı aşmamak ve her türlü günahtan korunmak anlamında olsun, erkek ve kadınlara yöneltilen ortak bir hükümdür, ve karı koca dışında bir istisnâsı yoktur. Şöyle ki, müslüman erkek ve kadına, avretini diğer erkek ve kadınların görmesinden korumaları farzdır. Kadının avretini erkeklerden koruması farz olduğu gibi diğer kadınlardan da koruması farzdır; erkek hakkında da aynı hüküm geçerlidir. Yani, aynı ve ayrı cinsin bu açıdan bir farkı yoktur. Kadın ve erkeğe avretini diğerlerinin görmesinden koruması farz olduğu gibi diğerlerinin de aynı veya karşı cinsten onlan bir insanın avretine bakması haram ve yasaktır.

    Dikkat edilmesi gereken husus şu ki, iffet sınırını korumak insanın temizlik, iffet ve takvasının ve onun hayvanlara olan üstünlüğünün belirtisidir. Bu hususu açıklayan ayette geçen "zalike ezka lehum" cümlesidir. Evet, günahın rezalet ve pisliğinden, cinsel sapıklıklardan ve ahlaki çöküşden emniyette olmak isteyen bir toplum, erkek ve kadın arasında bir perde icad etmelidir.

    Buraya kadar, zikredilen hükümlerde (bakmaktan kaçınmak ve avreti örtmek) erkek ve kadın müşterektirler. Şimdi konusu olacak olan mevzu yani örtünme ahkamı sadece kadınlara mahsusdur.

    Örtünme Mevzusu

    Kısacası: (Ve-l yezribne bi khumurihinne ala cüyubihinne...) ayet-i kerimesinin açıkça beyanına göre müslüman kadınların, başörtüleri ile baş, boğaz, göğüs ve diğer süs yerlerini yabancı bakışlardan korumaları farzdır. Şimdi ayet-i kerimenin mealinin daha da aydınlığa kavuşması için bazı nokta, ve kelimelerini izah edelim:

    Lüğatçıların dediğine göre "Khumur", "Khimar"ın çoğulu olup eşarp ve başörtüsünden ibaretdir.

    "Khimar" kadının, başını örttüğü başörtüsüdür. Ve bir şeyi örten örtüye de "khimar" denmektedir. Dolayısıyla ayetin meâli şöyle olur: "Kadınlar başörtüleriyle boğazlarını örtsünler." (Ekrab-ul Mevarid)

    "Khimar" kadının yüzüne sarkıttığı örtüdür. Ve Cubbaî'ye göre, kadınların başörtülerine denmektedir.[15]

    Bir şeyi örten her şeye khimar denilmektedir. Kadının "khimar'ı, başını örttüğü örtüdür. (Mu'cem-ül Vasit) Khimar'ın manasını bilmek için tefsir ve lügat kitaplarından verdiğimiz bu örneklerle yetiniyoruz.

    Her halükârda, ayetten anlaşılan anlam şudur: Müslüman kadınlar yabancı gözlerden gizli kalmak için başörtülerini boyun, yaka ve göğüslerine salmalıdırlar. İslam fakihleri demişler ki: "Bu ayetten, kadının yüzünü örtmesinin farz olduğu anlaşılmamaktadır. Çünkü ondan söz edilmemiştir. Ayette sadece baş ve yakayı örtmekden söz edilmiştir."[16]

    Ayetin sonraki kısmı da hadislerde beyan olan tefsir ve izah gereğince bu anlamı daha da güçlendiriyor. Bu kısmın meali şöyle: "Kadınlar kendiliğinden görünen, açığa çıkandan başka zinetlerini göstermesinler" [17]

    Toplumlarda kadının normalde açık bıraktığı kısım yüz ve elleridir ki, genelde hayat koşulları, tanışma, hukukî meseleler, toplumsal çalışma ve faaliyetler gereği örtülmez. Hadislerde yer aldığı, fakih ve müfessirlerin de söylediği gibi kendiliğinden görüren zinetten maksat, kendiliğinden görünen zinet yerleridir; yoksa zinet kendi başına bahis konusu değildir.[18]

    Şuna dikkat edilmeli ki, yüz ve ellerin örtünme hükmünden istisnâ olunması zaruret gereği olup kadına büyük bir zorluk çıkarmamak içindir.

    Kısacası, kadının örtünmesi hakkında şunları söyleyebiliriz:

    a) Kadının örtüsünün kocasına karşı herhangi bir sınırı yoktur.

    b) Baba , evlat, kardeş, dayı ve amca gibi mahremler için baş, boğaz, kollar, eller ve ayakları açık bırakıp örtmeyebilir.

    c) Yabancılar karşısında yüz çemberini ve bilezik yerinden aşağıya elleri açık bırakabilir.

    Yukarıdaki ayetin gereğince kadının tüm bedeni örtmesinin farz olmadığı istisnâ yerlerinden biri de cinsi meselelerin bilincine varmayan ve mümeyyiz olmayan çocuklardır. Yine kadın, karşı cinsin kendisine hiç bir şekilde meyil ve eğilimi olmayacak derecede yaşlı olursa örtünmesi gerekmez.[19]

    Ayetten anlaşılan başka bir nokta ise şu ki, müslüman kadınların diğer bir müslüman kadının yanında örtünmeleri gerekmez. Bunun mana ve mefhumu şu ki, müslüman olmayan kadınların yanında gizli güzelliklerini göstermemelidirler. Bu hükmün felsefesi, hadislerde de değinildiği gibi, müslüman olmayan kadınların takvasız olduklarından, müslüman kadınlarda gördüklerini kocalarına anlatmak; neticede yabancı erkekleri, müslüman kadınları düşünmeye sevketme ihtimalinin olmasıdır. Ama çoğu fakihler ayetin mefhumunun delaletini yeterli bulmadıkları için bunun haram değil mekruh olduğu inancındalar. [20]

    Kadınların Tahrik Edici Hareketleri

    Ayetin müslüman kadınlara başka bir hatırlatması da yürüyüş ve davranışlarının, dikkat çekmeyecek bir şekilde olmasıdır:

    Ali bin İbrahim'in tefsirinde şu açıklamaya yer verilmiştir:

    Kadın, ayaklarına takılan bileziklerin (halhalların) sesi işitilmesi için ayaklarını birbirine vurmasın. Bellidir ki, bu ayetten maksat kadınların, erkekleri kendilerine meyillendirecek ve erkeklerin, özellikle bekar gençlerin ruhlarında etki bırakacak tahrik edici hareketlerden uzak durmalarıdır.

    Bu ayet ve Peygamber'in hanımlarına hitap eden Ahzab/32. ayet müslüman kadınlara, İslam'dan önceki cahiliyet devri kadınları gibi, gösteriş yapmamalarını ve bundan kaçınmalarını hatırlatıyor.

    Aslında insanların ruhunda ve toplum ahlakında kötü etki bırakan her çeşit elbise, giyim, süs ve kadının yabancı birinin şehvet ve şeytani meyillerini uyandırmak amacıyla yaptığı herhangi bir hareket İslam dini açısından kötü bir davranış olarak kabul edilmiş, kınanmış, bazı kısımları haram ve bazı kısımları ise mekruh bilinmiştir. Ve bu hususda bir çok hadisler de vardır.

    Kısacası, İslam'ın insan nesli üzerindeki ahlaki ve makul kontrolü ve toplumun genel iffetine ciddi bir şekilde önem vermesi, bu derin emirlere ve zarif nüktelere göre amel etmeyi gerektirmektedir.

    Tevbe (dönüş)

    Ayetin sonunda Allah'a ve İslam'a doğru genel bir dönüş ve tevbeden söz edilmiştir.

    Bu emir, cahil insanların, sapık ve zevke düşkün erkek ve kadınların tevbe eder, takva ve iffet erkânını gözeterek doğru bir yolu tutmaya karar verdikleri takdirde İslam'ın muhabbet bağrının ve Allah'ın merhamet kapısının kendilerine açık olduğunu ifade etmektedir. Bilindiği gibi insanlar iyilik ve temizlikte aynı seviyede değillerdir. Herhangi bir sebep yüzünden, ister ailevi eğitim yetersizliği, ister kötü ortam ve propaganda araçlarının fesadı körüklemesi veya iç ve dış faktörlerin neticesinde olsun günah ve sapıklık tuzağına düşen nice insanlar vardır. Bunlar, bedbahtlık ve felaket için yaratılmadıklarını bilmelidirler. Onların içlerinde var olan ilahi fıtrat ve vicdanları, daima Kur'an'ın hidayeti ve salih kimselerin kılavuzluğu onları tevbe etmeye sevketmektedir. Bir de bakarsın ki, onlar da sağlıklı bir düşünce ve kalbî bir eğilim sonucu cahilce tutku ve taklitlerden kurtulmuş insanca ve temiz bir hayat yolunu seçerek şaşkınlık ve sapıklık vadisinden saadet ve ebediyet caddesine yönelmişlerdir.

    * * * * *

    "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını (cilbablarını kendilerine yakınlaştırmalarını) söyle; bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlayan ve merhamet edendir." (Ahzab: 59)

    Bu ayette cilbab, müslüman kadına tavsiye olunmuş ve kadınların iffet, vakar ve şahsiyetli tanınma ve zevk düşkünlerinin eziyetinden korunmalarını sağlayan bir vesile olarak tanımlanmıştır.

    Müfessirlerin tümü bu ayetin, müslüman kadına hicab ve tesettürü farz kılan ayetlerden biri olduğunda ittifak içindeler. Bu ayet başıboş gençlerin, müslüman kadınları rahatsız etmeleri hakkında nazil olmuştur.

    Ali bin İbrahim'in Tefsir'inde şöyle geçer: Ayetin inme nedeni şudur ki, müslüman kadınlar akşam, yatsı ve sabah namazı için camiye gidip Peygamber'le cemaat namazı kılıyorlardı. Bazı gençler onların yolunun üzerinde oturup onları rahatsız ediyorlardı. Bu yüzden yukarıdaki ayet indi ve bu eziyetleri engellemek için müslüman kadınları İslami tesettüre riayet etmeye davet etti."[21]

    İbn-i Cevzi bu hususta Süddi'den şöyle naklediyor:

    "Fasık kimseler, gece evinden dışarı çıkan kadınları rahatsız ediyorlardı. Örtülü bir kadını gördüklerinde bu kadın, hürdür deyip onu takip etmiyorlardı. Ancak örtüsüz olduğunu gördüklerinde onu takip ederek rahatsız ediyorlardı."[22]

    Bu ayet-i mübarekede iki konu hakkında konuşacağız:

    1 - Çoğulu "celabib" olan "cilbab" kelimesinin manası, bu kelimenin sözlüklerde yer alan ve halk arasında kullanılan anlamı.

    2 - Kadınların iffetli tanınmasında ve fırsat peşindeki zevk düşkünlerinin tecavüzünden korunmasında örtünmenin rolü ve başka bir deyişle, hicabın felsefesi.

    Cilbabın Anlamı:
    Bu kelimenin sözlük anlamını bilmemiz, ayet-i kerimenin asıl maksadını anlamamız için faydalı olacaktır.

    Şimdi, muteber lügat ve tefsir kitaplarına müracaat ederek cilbabın anlamını araştıralım:

    Zemahşeri "Keşşaf" adlı tefsirinde cilbabı şöyle açıklamıştır:

    "Cilbab, kadının başına attığı başörtüsünden büyük ve cübbeden küçük, geniş bir elbisedir."

    İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir:

    "Cilbab, yukarıdan aşağıya bedenin tümünü kapsayan bir aba ve örtüdür."

    Lisan-ül Arab şöyle diyor:

    "Cilbab, gömlek ve başörtüsünden geniş, abadan kısa bir örtüdür ve kadın onun ile baş ve göğsünü kapatır.

    Diğer lügatçılardan da, kadının kendini örttüğü (çarşaf ve cübbe gibi) örtüye kadının cilbabı söylendiğini nakletmiştir."

    Kurtubi'nin tefsirinde ise şu açıklama mevcuttur:

    "Cilbab, başörtüsünden daha büyük bir elbisedir. İbn-i Abbas ve İbn-i Mes'ud onun âbâ anlamında olduğunu kabuletmişler, bazıları da onu, başörtüsü diye tanımlamışlardır. Doğrusu ise, cilbab bütün bedeni kapsayan bir elbisedir."

    el-Mu'cem-ül Vasit'te cilbab için şu manalar zikredilmiştir: "Entarı, tüm bedeni örten bir örtü, başörtüsü, çarşaf ve âbâ."

    Mu'cem-u Mekaiys-il Lügat'ta şöyle geçer: "Cilbab, entariye denir."

    Ekrab-ül Mevarid'de ise şöyle yazılmış:

    "Cilbab, entaridir; veya melefeden küçük genişce bir elbisedir. Kadının, diğer elbislerini altında gizlediği örtüye denildiği de nakledilmiştir."

    El-Müncid'de şöyle gelmiş:

    "Cilbab, gömlek veya geniş bir elbisedir."

    Larus şöyle yazıyor: "Cilbab kadınların geniş elbisesi veya çarşafı, kadınların elbiselerinin üzerine örttükleri örtüdür. Yatan birinin üzerine örttüğü melefeye de denir."

    Mecma-ul Beyan'da da şöyle yer almıştır:



    "Cilbab, kadının bir iş için evden çıktığında, baş ve yüzünü örttüğü bir örtüdür."

    Ve diğer bazı müfessirler cilbab için başörtüsü, örtü, elbise ve gömlek manalarını nakletmişlerdir.

    Tefsir-i Tibyan'da İbn-i Abbas ve Mücahid'den şöyle nakledilmiştir:

    "Celabib cilbabın çoğuludur ve kadınların başörtüsü anlamındadır. Kadın evden bir iş için çıktığında baş ve yakasını onunla örter.

    Hasan'dan da şöyle nakledilmiştir:

    "Cilbab, tüm bedeni örten ve yüze sarkan bir elbisedir."

    Ehl-i Sünnet'in muasır alimlerinden olan Sabunî de: "Bütün müfessirler cilbabın vücudun tüm âzasını örten bir örtü olduğu görüşündedirler."[23] diye yazıyor.

    Başka tefsir ve lügat kitaplarında da yukarıdaki manaya benzer manalar geçmektedir.

    Celabib'in anlamını belirlemek için bu kadar araştırmayla yetiniyoruz. Lügatcılar ve müfessirlerin bu kelimeden ne anladıkları aydınlığa kavuşması için yukarıda geçen sözlere dikkat etmek gerekir. Onlardan nakledilen sözlere iyice dikkat edilirse cilbabın baş ve boyunu örten başörtüsünden, başka bir şey olduğu anlaşılmaktadır ki bu, çeşitli örf ve adetlere göre bazen cübbe, bazen çarşaf ve bazen de başka bir şekilde olabilir. Bu elbisenin özelliği, onun dar ve bedene yapışkan olmayıp vücudun güzelliklerini örtecek bir şekilde geniş ve uzun oluşudur. Kadın, bu elbiseyi giyerek kendini yabancı erkeklerin dikkatini çekmiyecek bir hale sokar. Buna göre vücudun hacmini gösteren örtünmenin yeterli olmadığı, vücudun âzasını örtmenin yanısıra, vücudun cazibelerini de örten bir örtünmenin gerekli olduğu ortaya çıkar.

    Hicabın Felsefesi

    Önceden de söylediğimiz gibi mezkur ayetin son bölümünde "bu iş onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur." diye buyurarak örtünmenin felsefesine değinilmiştir. Bunu şöyle açıklayabiliriz:

    a) Örtünmenin, müslüman kadının saygınlık ve şahsiyetindeki tesiri

    b) Örtünmenin saldırı ve eziyetlerden muhafazadaki rolü

    Kadın ve erkek, genel insani temeller açısından eşit olmalarına rağmen kadının, kendi türüne mahsus olan incelik ve kibarlığı açısından erkeğe kıyasla hissedilen ve inkâr edilemez bir farkı var. Erkeğin de erkeklik açısından gönül bağlaması ve göz gezdirmesi inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Hadislerde "el-mer'etü reyhanetün", yani "Kadın bir çiçektir." diye geçmektedir. Bu, kadının yaratılışı açısından ne kadar ince ve hassas bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Böyle bir yapıya sahip olan bir varlık eğer gereğince muhafaza edilmezse, aklın ve dinin belirlediği sınırlar dahilinde korunmazsa çiçek gibi solup özelliğini yitirecektir.

    Bu zerafet, incelik ve güzelliği kadına veren ilahî hikmet üzerine kurulu yaratılış sistemi, kadındaki iffet eğilimini daha bir güçlü kılmıştır. Hadislerden, kadındaki iffet ve hayâ eğiliminin erkektekinin on katı fazla olduğu anlaşılmaktadır. (Mekarim-ül Ahlak, s.238) İşte örtünme bu ilahî fıtratın bir tezahürü ve nişanesi mesabesindedir.

    Elektirik kablosunun iki müsbet ve menfi kutbu çıplak bırakıldığında yangın ve ölüm icad eder. Ama uygun bir şekilde kullanıldığında hayat için gerekli olan birçok araçları devreye sokar. Yine kadın ve erkek arasında sınırsız ilişki kurulur da, bu ilişkiler engellenmezse dünyayı fesad ve felakete sürükler. Ama dini ölçüler çerçevesinde mâkul ve mantığa uygun sınırlamalarla hareket edilirse kadın ve erkek arasındaki ilişkiler insan neslinin bekâsına, ilerlemesine ve kemala doğru yükselmesine neden olur.

    İklim ve geleneklere uygun bir nevi hicabın bütün asırlarda kadın ve kızlar arasında var olup günümüzde de devam etmesi ve tarihte varlıklarını sürdürebilmiş uygarlıkların sürekli olarak kadın ve erkek arasında belirli sınırlamalar koymaları sözümüzün doğruluğunu gösteren tarihi bir delildir.

    Kur'an-ı Kerim, kadının toplumdaki onur ve itibarını sağlayan etkene değinerek müslüman kadınları makamına uygun örtünmeye davet ediyor. Onların, iffet ve hicab örtüsüyle kendilerini örtmeleri zevk düşkünlerinin kendilerini rahatsız etmelerine ve sarkıntılık yapmalarına engel olur. Bunun karşısında adeta piyasaya sunarcasına kendini süsleyen, güzelliğini herkese göstererek dikkatleri üzerinde toplayan kadın, bu işiyle kendi değerini düşürmüş, kendini alçaltmış, onur ve şerefini yitirmiş olur.

    Kısacası Kur'an-ı Kerim pekiştiği müslüman kadınlardan tavır ve davranışlarında insanlığa iffet ve iman örneği olmalarını istemektedir.

    * * * * *

    "Ey Peygamber'in hanımları, sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümid eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin, evlerinizde oturun, eski cahiliyede olduğu gibi açılıp saçılmayın." (Ahzab/32-33)

    Peygamber'in Hanımlarının Ağır Sorumluluğu

    Bir insanın sorumluluk haddini, onun içtimai konumu belirler. Buna göre, akrabalık veya evlilik yoluyla Peygamber'e (s.a.a) yakınlığı olan bir ferdin, belirgin bir içtimaî konuma sahip olduğundan sorumluluğu daha ağırdır ve halkın da ondan beklentisi daha çoktur. Bunun için, Peygamber'in hanımlarından da beklenen, diğer kadınlara örnek olacak derecede iffetli olmalarıdır. Bu hususta İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:

    "Onların sevap ve azapları iki kattır." (Tefsir-i Kumî)

    Örneğin, din aliminden beklenen, halkın herhangi birinden beklenenden daha çoktur. İslam'ın hakim olduğu bir ortamda müslüman kadından beklenen, gayr-i İslami bir ortamda yaşayan bir kadından beklenenden daha çoktur. Sevap ve azap da bu çerçevede değişebilir.

    Hükmün Peygamber'in Hanımlarına Mahsus Olmayışı
    Bu ayette Peygamber'in (s.a.a) hanımlarına yönelik zikredilen görev ve sorumluluklar onlara özgü olmayıp diğer kadınlar için de geçerlidir. Aralarındaki tek fark şu ki, Peygamber'in (s.a.s) hanımları diğer kadınlara nazaran sorumlulukları daha ağır olduğu için çok daha dikkatli olmaları gerekir.

    Bazı müfessirlerin de söylediği gibi İlahi ahkâm önce Peygamber'in ailesine iniyor, daha sonra başkalarına bildiriliyordu. Hicab ve iffet konusunda da anen böyle olmuştur. (Revai-ül Beyan c.2, s.379)

    Kadının Yabancı Bir Erkek İle Konuşması

    Ayette geçen "yumuşak ve çekici konuşmayın" hükmünün gereğince Peygamber'in hanımları ve müslüman kadınların yabancı erkeklerle yumuşak ve çekici bir tarzda konuşmaları yasaklanmıştır. Çünkü kadının yumuşak bir tarzda konuşması fesada yol açabilir.

    Ama ciddi konuşmak, yabancı erkeğin kalbinde ona karşı bir isteğin oluşmasını önler. Bu yüzden müslüman kadınların mahrem olmayan erkeklerle konuşmaları ciddi ve zaruret miktarınca olmalıdır.

    Tokalaşmak ve Şakalaşmak

    Peygamber'in, şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

    "Yabancı bir kadınla tokalaşan kimse kıyamet günü zincirle bağlanmış bir halde gelir ve ateşe atılır. Allah, yabancı kadınla deyip gülen kimseyi her kelimesi için bin yıl hapsedecektir."[24]



    --------------------------------------------------------------------------------

    [1]- Nur/30-31.

    [2]- Vesail-üş Şia, c.17, s.139.

    [3]- Vesail-üş Şia, c.17, s.138.

    [4]- Sünen-i Ebi Davud, c.2, s.246; Revai-ul Beyan Fi Ayat-i Ahkam-il Kur'an, c.2, s.151; Tirmizi ve Ahmed'den naklen:

    "Bakmak, tekrar etmeye değmez. Çünkü ilk bakışın lezzeti bakan içindir. İstekle bakılan ikinci bakış ise onun zararınadır."

    [5]- Vesail-üş Şia, Nikahın mukaddime babları, bab: 104, Hadis:3. Başka bir hadiste de şöyle geçer: "(İstekle bakılan) ikinci bakış bakanın zararınadır, üçüncü bakış ise onu helak ve mahveder.

    [6]- Revai-ul Beyan, c.2, s.156, Buhari ve Müslim'den naklen.

    [7]- Vesail-üş Şia, c.7, s.139.

    [8]- Revai-ul Beyan, c.2, s.152, Müsned-i Ahmed'den naklen.

    [9]- Vesail-üş Şia, c.7, s.14.

    [10]- Vesail-üş Şia, c.7, s.72.

    [11]- Vesail-üş Şia, c.7, s.172; Müstedrek-ül Vesail, s.468; Zemahşeri'nin Keşşaf tefsiri, Ebu Davud'dan naklen Nesai ve Ahmed, Mekarim-ul Ahlak, s.233.

    [12]- Cavahir-ul Kelam, c.29, s.75, yeni baskısı.

    [13]- Cevahir-ul Kelam; Revai-ul Beyan, c.2, s.157.

    [14]- Tefsir-i Ali bin İbrahim, c.2, s.101, Hadis İmam Sadık'tandır (a.s).

    [15]- Tefsir-i Tibyan, c.7, s.43.

    [16]- Ahkâm-ul Kur'an, Mukaddes-i Erdebili, s.544.

    [17]- Ahkâm-ul Kur'an, s.544.

    [18]- Ahkâm-ul Kur'an, s.544.

    [19]- Ali bin İbrahim Tefsiri, c.2, s.102.

    [20]- Haşiyeli Urvet-ül Vüska.

    [21]- Tefsir-i Kumi,c.2, s.366.

    [22]- Revai-ul Sabunî, c.2, s.377, Suyuti'nin ed-Dürr-ül Mensur'undan naklen.

    [23]- Revai, c.7, s.378.

    [24]- Vesail-üş Şia, c.7, s.143.

    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    Yorum


      #3
      Ynt: İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

      Allah razi olsun kardesim
      bu konuyu ilk kez kadin-erkek baglaminda degerlendirilmis görüyorum
      tesettür ve bakma eylemleri bildiginiz gibi her iki tarafin iffet özellikleri iceresinde olup
      olmazsa olmaz bir toplum düzenidirde ayni zamanda...

      fakat ne yazik ki
      insanlarin cogunlugu bu ikili, karsilikli, yardimlasircasina iffete bürünme özelligini unutup
      bunu yalnizca kadinin tesettürü olarak sergiliyor ve bu konuda yogun caba sarfediyorlar
      halbuki, tesettürlü bayanlara musallat olan baylarda var ve bunlar
      bayanin tesettürünü islama göre görmek isterken
      kendileri gözlerini kültüre göre ayarliyorlar
      malesef bu durumu cok dogal görüyorlar

      tesettür konusu, toplumun iffet anlayisi ile yanisira bir cok degisim ve güzellik gelistirecek bir olgudur
      asla ve katta bir cins ile sinirlandirilmamasi gerekir


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

        SİZDENDE İNŞ..KATILIYORUM SİZE..
        vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
        [center]

        Yorum


          #5
          Ynt: İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

          Allah razı olsun..

          Yorum


            #6
            Ynt: İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab

            cümlemizden kardeşim..
            vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
            [center]

            Yorum

            YUKARI ÇIK
            Çalışıyor...
            X