Yûnus b. Yakub şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın yanında bulunduğum bir sırada yanına Şamlı bir adam geldi ve dedi ki: Ben, kelâm, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Acaba senin kelâmın, Resûlullah'ın sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşüncelerden mi kaynaklanıyor?»
Adam dedi ki: Hem Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin sözlerinden hem de benim kendi düşüncelerimden kaynaklanıyor.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Öyleyse sen, Resûlullah'ın ortağısın.»
- Adam: "Hayır." dedi.
İmam dedi ki: «Yoksa Allah'tan vahiy mi aldın? O mu sana haber verdi?»
-Adam: "Hayır." dedi.
- «O zaman Resûlullah'a olduğu gibi sana da itaat etmek farz olmalı.» dedi.
Adam: "Hayır." dedi.
Bunun üzerine Ebu Abdullah bana dönerek şöyle dedi: «Ey Yûnus b. Yakub! Bu adam, konuşmadan önce kendi çelişkisini ortaya koydu.» Ardından şöyle dedi:
«Ey Yûnus! Eğer sen, kelâm ilmini iyi biliyorsan onunla tartış.»
Yûnus der ki: "İçimden şöyle dedim:
-Vay başıma gelenler!
İmam'a şu karşılığı verdim: Sana kurban olayım! Senin, kelâm ilmiyle uğraşmayı nehyettiğini ve: «Bu kabul edilir. Şu kabul edilmez. Bu bir sonuca varır. Şu bir sonuca varmaz. Bunu anlayabiliriz. Şunu anlayamayız.» diyerek kelâmla uğraşanlara-«Yazıklar olsun!»- dediğini duymuştum.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Onlara yazıklar olsun demiştim. Şayet benim dediklerimi terk edip kendi istediklerine giderlerse.»
Sonra bana şöyle dedi: «Dışarı çık. Gördüğün bütün kelâmcıları içeri çağır.»
Bunun üzerine Humran b. A'yen' -iyi kelâm bilirdi- yine kelâmdan iyi anlayan Ahvel'i, kelâm ilminde iyi bir yeri olan Hişam b. Sâlim'i ve benim nazarımda kelâm ilmini en iyi bilen biri olan Kays b. Masir'i içeri çağırdım. Bunlardan Kays b. Masir, Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Abidin aleyhisselâm’dan kelâm derslerini almıştı. Bizim için ilim meclisi hazırlandı. -Ebu Abdullah, hac mevsiminden önce bir kaç gün Harem tarafındaki bir dağda kendisi için kurulan bir çadırda ikamet ederdi- Ebu Abdullah çadırından başını dışarı uzatınca bir devenin kendisine doğru geldiğini gördü. Dedi ki: «Bu gelen Hişam'dır. Kâbe’nin Rabbine andolsun.» Biz sandık ki Hişam, İmam'ın çok sevdiği Akil'in çocuklarından biridir. Derken Hişam b. Hakem çıkageldi. Sakalları henüz çıkıyordu. İçimizde yaşça ondan büyük olmayan kimse yoktu. Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) ona yer açtı ve şöyle dedi:
«Bu, kalbiyle, diliyle ve eliyle, biz Ehl-i Beyt'e yardım eden bir kimsedir.»
Sonra şöyle buyurdu: «Ey Humran! Adamla kelâm tartışmasına gir.»
Humran, adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.
Sonra şöyle dedi: «Ey Tâki, onunla kelâm tartışmasına gir.»
Ahvel de adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.
Sonra şöyle dedi: «Ey Hişam b. Salim! Onunla kelâmi konularda tartış. Hişam b. Salim ile Şamlı adam yenişemediler, birbirlerine üstünlük sağlayamadılar.
Sonra Ebu Abdullah, Kays el-Masir'e: «Onunla kelâmi tartışmalara gir.» dedi.
Kays onunla tartıştı. Bu sırada Ebu Abdullah ikisinin sözlerinden dolayı gülmeye başladı. Çünkü Şamlı adam iyice sıkışmıştı.
İmam, Şamlı adama: «Şu delikanlıyla tartış.» dedi.
İmam, Hişam b. Hakem'i kastediyordu.
Adam: "Evet." dedi.
Adam Hişam'a dedi ki: "Ey delikanlı, bana bu adamın imamlığı hakkında soru sor." dedi.
Hişam, adamın bu sözlerinden dolayı öfkelendi ve öfkesinden titremeye başladı. Şamlıya şöyle dedi: Ey adam! Acaba senin Rabbin mi kulları hakkında daha çok hayır diler, yoksa kulların kendileri mi kendileri hakkında daha çok hayır dilerler?
Adam: Bilâkis, benim Rabbim daha çok kulları hakkında hayır diler.
Hişam dedi ki: Peki, kullarına yönelik hayır dileyişi açısından ne yapmıştır?
Adam dedi ki: Onlar için bir hüccet ve delil ortaya koymuştur ki, dağılmasınlar veya ihtilafa düşmesinler. Onları birleştirip kaynaştırsın, onları sevgiyle kucaklasın ve Rablerinin koyduğu farzları onlara haber versin.
Hişam: "Bu hüccet kimdir?" diye sordu.
Adam: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'dir. Dedi.
Hişam: "Peki, Resûlullah'dan sonra kimdir?" diye sordu.
Adam: "Resûlullah'tan sonra hüccet, kitap ve sünnettir."
Hişam dedi ki: "Bu gün aramızdaki ihtilâfları ortadan kaldırma hususunda kitap ve sünnetin bize bir yararı oluyor mu?" diye sordu.
Şamlı adam: "Evet." dedi.
Hişam şöyle dedi: Öyleyse ben ve sen, niçin ihtilaf ediyoruz ve sen ne diye ta Şam'dan buralara kadar bizim seninle ihtilafa düşmemizden dolayı kalkıp geldin? Bu soru karşısında Şamlı adam sustu.
Ebu Abdullah (aleyhisselam) Şamlı adama: "Niçin konuşmuyorsun?" diye sordu
Şamlı adam şöyle dedi: "Eğer ihtilaf etmiyoruz desem, yalan söylemiş olurum. Kitap ve sünnet aramızdaki ihtilafları kaldırıyor" desem, bu sefer bâtıl bir iddiada bulunmuş olurum. Çünkü kitap ve sünnet farklı şekillerde yorumlanabilecek mahiyettedirler. Eğer, ihtilaf ediyoruz ve her birimizin savunduğu haktır desem, o zaman kitap ve sünnetin bize bir yararı olmamış olur. Fakat bu kanıt benim lehime ve onun aleyhinedir."Ebu Abdullah dedi ki: «Sor, o zaman onun ilimle dolu olduğunu anlarsın.»
Şamlı adam şöyle dedi: Ey adam! Kullar hakkında kim daha çok hayır diler, onların Rableri mi, yoksa kendileri mi?
Hişam dedi ki: Kulların Rableri, onların kendilerinden daha çok onlar hakkında hayır dilemektedir.
Bunun üzerine Şamlı adam şöyle dedi:
Peki, Rableri, onları birleştiren, eğri taraflarını doğrultan ve hak olan ile bâtıl olanı birbirinden ayırarak onlara anlatan birini tayin etmiş midir?
Hişam dedi ki: Resûlullah zamanını mı, yoksa şimdiki zamanı mı soruyorsun?
Şamlı: Resûlullah zamanında, Resûlullah'ın kendisiydi. Bu gün kimdir?
Hişam dedi ki: Bu gün, şurada oturup da onu görmek için kafilelerin yola çıktığı ve bize göklerin ve yerin haberlerini veren şu adamdır. O, bu yetkiyi miras olarak babasından, o dedesinden devralmıştır.
Şamlı dedi ki: Bunu nasıl bilebilirim?
Hişam dedi ki: Aklına geleni ona sor.
Şamlı dedi ki: Bütün bahanelerimin önünü kestin. Artık ona sormam gerekiyor
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Ey Şamlı! Sana yolculuğunun nasıl geçtiğini ve hangi yolu izlediğini haber vereyim mi? Şöyle şöyle değil miydi?»
Şamlı döndü ve: "Doğru söyledin, ben şimdi Allah'a teslim oldum." dedi.
Ebu Abdullah: «Bilâkis, şimdi Allah'a iman ettin. Çünkü İslâm imandan önce gelir. İnsanlar İslâm'a dayalı olarak birbirlerine mirasçı olur ve birbirleriyle evlenirler, imana dayalı olarak da sevaba nail olurlar.» dedi.
Şamlı dedi ki: Doğru söyledin. Ben şimdi Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna ve senin de vasilerden bir vasi olduğuna tanıklık ediyorum.
Sonra, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) Humran'a döndü ve şöyle dedi:
«Sen, sözlerini hadislerin izinde sürdürüyorsun ve gerçeği buluyorsun.»
Hişam b. Sâlim'e döndü ve şöyle dedi:
«Sen de hadisin peşindesin. Fakat onu tanımıyorsun.
Ardından Ahvel'e döndü ve dedi ki: «Sen yaman bir kıyasçısın. Bâtılı bâtılla kırıyorsun; ama senin bâtılın daha belirgindir.»
Sonra Kays el-Masir'e baktı ve şöyle dedi: «Sen kelâm ilmiyle ilgili olarak konuşuyorsun ve sözlerinin Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin hadisine yakını olmasını istediğin her seferinde ondan daha da uzağa düşüyorsun. Hakkı bâtıla karıştırıyorsun. Oysa azıcık bir hak bile çok bâtıla gerek bırakmaz. Sen ve Ahvel, daldan dala uçuyorsunuz ve son derece yeteneklisiniz.»
Yûnus der ki: "Allah'a yemin ederim ki, bu ikisine dediklerine benzer şeyleri Hişam için de söyleyeceğini sandım. Fakat İmam şunları söyledi:
«Ey Hişam! Sen neredeyse ayaklarını hiç yere koymuyorsun (sana cevap vermek mümkün olmuyor). Tam ayakların yere basacakken (sana cevap verilecekken) bir yolunu bulup tekrar uçuyorsun. Senin gibi birinin insanlara gerçekleri anlatması gerekir. Yanlış yapmaktan kaçın. İnşaallah şefaat bunun arkasından gelecektir.»
Usul-u Kafi c.1 s.231-232-233
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın yanında bulunduğum bir sırada yanına Şamlı bir adam geldi ve dedi ki: Ben, kelâm, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Acaba senin kelâmın, Resûlullah'ın sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşüncelerden mi kaynaklanıyor?»
Adam dedi ki: Hem Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin sözlerinden hem de benim kendi düşüncelerimden kaynaklanıyor.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Öyleyse sen, Resûlullah'ın ortağısın.»
- Adam: "Hayır." dedi.
İmam dedi ki: «Yoksa Allah'tan vahiy mi aldın? O mu sana haber verdi?»
-Adam: "Hayır." dedi.
- «O zaman Resûlullah'a olduğu gibi sana da itaat etmek farz olmalı.» dedi.
Adam: "Hayır." dedi.
Bunun üzerine Ebu Abdullah bana dönerek şöyle dedi: «Ey Yûnus b. Yakub! Bu adam, konuşmadan önce kendi çelişkisini ortaya koydu.» Ardından şöyle dedi:
«Ey Yûnus! Eğer sen, kelâm ilmini iyi biliyorsan onunla tartış.»
Yûnus der ki: "İçimden şöyle dedim:
-Vay başıma gelenler!
İmam'a şu karşılığı verdim: Sana kurban olayım! Senin, kelâm ilmiyle uğraşmayı nehyettiğini ve: «Bu kabul edilir. Şu kabul edilmez. Bu bir sonuca varır. Şu bir sonuca varmaz. Bunu anlayabiliriz. Şunu anlayamayız.» diyerek kelâmla uğraşanlara-«Yazıklar olsun!»- dediğini duymuştum.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Onlara yazıklar olsun demiştim. Şayet benim dediklerimi terk edip kendi istediklerine giderlerse.»
Sonra bana şöyle dedi: «Dışarı çık. Gördüğün bütün kelâmcıları içeri çağır.»
Bunun üzerine Humran b. A'yen' -iyi kelâm bilirdi- yine kelâmdan iyi anlayan Ahvel'i, kelâm ilminde iyi bir yeri olan Hişam b. Sâlim'i ve benim nazarımda kelâm ilmini en iyi bilen biri olan Kays b. Masir'i içeri çağırdım. Bunlardan Kays b. Masir, Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Abidin aleyhisselâm’dan kelâm derslerini almıştı. Bizim için ilim meclisi hazırlandı. -Ebu Abdullah, hac mevsiminden önce bir kaç gün Harem tarafındaki bir dağda kendisi için kurulan bir çadırda ikamet ederdi- Ebu Abdullah çadırından başını dışarı uzatınca bir devenin kendisine doğru geldiğini gördü. Dedi ki: «Bu gelen Hişam'dır. Kâbe’nin Rabbine andolsun.» Biz sandık ki Hişam, İmam'ın çok sevdiği Akil'in çocuklarından biridir. Derken Hişam b. Hakem çıkageldi. Sakalları henüz çıkıyordu. İçimizde yaşça ondan büyük olmayan kimse yoktu. Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) ona yer açtı ve şöyle dedi:
«Bu, kalbiyle, diliyle ve eliyle, biz Ehl-i Beyt'e yardım eden bir kimsedir.»
Sonra şöyle buyurdu: «Ey Humran! Adamla kelâm tartışmasına gir.»
Humran, adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.
Sonra şöyle dedi: «Ey Tâki, onunla kelâm tartışmasına gir.»
Ahvel de adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.
Sonra şöyle dedi: «Ey Hişam b. Salim! Onunla kelâmi konularda tartış. Hişam b. Salim ile Şamlı adam yenişemediler, birbirlerine üstünlük sağlayamadılar.
Sonra Ebu Abdullah, Kays el-Masir'e: «Onunla kelâmi tartışmalara gir.» dedi.
Kays onunla tartıştı. Bu sırada Ebu Abdullah ikisinin sözlerinden dolayı gülmeye başladı. Çünkü Şamlı adam iyice sıkışmıştı.
İmam, Şamlı adama: «Şu delikanlıyla tartış.» dedi.
İmam, Hişam b. Hakem'i kastediyordu.
Adam: "Evet." dedi.
Adam Hişam'a dedi ki: "Ey delikanlı, bana bu adamın imamlığı hakkında soru sor." dedi.
Hişam, adamın bu sözlerinden dolayı öfkelendi ve öfkesinden titremeye başladı. Şamlıya şöyle dedi: Ey adam! Acaba senin Rabbin mi kulları hakkında daha çok hayır diler, yoksa kulların kendileri mi kendileri hakkında daha çok hayır dilerler?
Adam: Bilâkis, benim Rabbim daha çok kulları hakkında hayır diler.
Hişam dedi ki: Peki, kullarına yönelik hayır dileyişi açısından ne yapmıştır?
Adam dedi ki: Onlar için bir hüccet ve delil ortaya koymuştur ki, dağılmasınlar veya ihtilafa düşmesinler. Onları birleştirip kaynaştırsın, onları sevgiyle kucaklasın ve Rablerinin koyduğu farzları onlara haber versin.
Hişam: "Bu hüccet kimdir?" diye sordu.
Adam: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'dir. Dedi.
Hişam: "Peki, Resûlullah'dan sonra kimdir?" diye sordu.
Adam: "Resûlullah'tan sonra hüccet, kitap ve sünnettir."
Hişam dedi ki: "Bu gün aramızdaki ihtilâfları ortadan kaldırma hususunda kitap ve sünnetin bize bir yararı oluyor mu?" diye sordu.
Şamlı adam: "Evet." dedi.
Hişam şöyle dedi: Öyleyse ben ve sen, niçin ihtilaf ediyoruz ve sen ne diye ta Şam'dan buralara kadar bizim seninle ihtilafa düşmemizden dolayı kalkıp geldin? Bu soru karşısında Şamlı adam sustu.
Ebu Abdullah (aleyhisselam) Şamlı adama: "Niçin konuşmuyorsun?" diye sordu
Şamlı adam şöyle dedi: "Eğer ihtilaf etmiyoruz desem, yalan söylemiş olurum. Kitap ve sünnet aramızdaki ihtilafları kaldırıyor" desem, bu sefer bâtıl bir iddiada bulunmuş olurum. Çünkü kitap ve sünnet farklı şekillerde yorumlanabilecek mahiyettedirler. Eğer, ihtilaf ediyoruz ve her birimizin savunduğu haktır desem, o zaman kitap ve sünnetin bize bir yararı olmamış olur. Fakat bu kanıt benim lehime ve onun aleyhinedir."Ebu Abdullah dedi ki: «Sor, o zaman onun ilimle dolu olduğunu anlarsın.»
Şamlı adam şöyle dedi: Ey adam! Kullar hakkında kim daha çok hayır diler, onların Rableri mi, yoksa kendileri mi?
Hişam dedi ki: Kulların Rableri, onların kendilerinden daha çok onlar hakkında hayır dilemektedir.
Bunun üzerine Şamlı adam şöyle dedi:
Peki, Rableri, onları birleştiren, eğri taraflarını doğrultan ve hak olan ile bâtıl olanı birbirinden ayırarak onlara anlatan birini tayin etmiş midir?
Hişam dedi ki: Resûlullah zamanını mı, yoksa şimdiki zamanı mı soruyorsun?
Şamlı: Resûlullah zamanında, Resûlullah'ın kendisiydi. Bu gün kimdir?
Hişam dedi ki: Bu gün, şurada oturup da onu görmek için kafilelerin yola çıktığı ve bize göklerin ve yerin haberlerini veren şu adamdır. O, bu yetkiyi miras olarak babasından, o dedesinden devralmıştır.
Şamlı dedi ki: Bunu nasıl bilebilirim?
Hişam dedi ki: Aklına geleni ona sor.
Şamlı dedi ki: Bütün bahanelerimin önünü kestin. Artık ona sormam gerekiyor
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Ey Şamlı! Sana yolculuğunun nasıl geçtiğini ve hangi yolu izlediğini haber vereyim mi? Şöyle şöyle değil miydi?»
Şamlı döndü ve: "Doğru söyledin, ben şimdi Allah'a teslim oldum." dedi.
Ebu Abdullah: «Bilâkis, şimdi Allah'a iman ettin. Çünkü İslâm imandan önce gelir. İnsanlar İslâm'a dayalı olarak birbirlerine mirasçı olur ve birbirleriyle evlenirler, imana dayalı olarak da sevaba nail olurlar.» dedi.
Şamlı dedi ki: Doğru söyledin. Ben şimdi Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna ve senin de vasilerden bir vasi olduğuna tanıklık ediyorum.
Sonra, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) Humran'a döndü ve şöyle dedi:
«Sen, sözlerini hadislerin izinde sürdürüyorsun ve gerçeği buluyorsun.»
Hişam b. Sâlim'e döndü ve şöyle dedi:
«Sen de hadisin peşindesin. Fakat onu tanımıyorsun.
Ardından Ahvel'e döndü ve dedi ki: «Sen yaman bir kıyasçısın. Bâtılı bâtılla kırıyorsun; ama senin bâtılın daha belirgindir.»
Sonra Kays el-Masir'e baktı ve şöyle dedi: «Sen kelâm ilmiyle ilgili olarak konuşuyorsun ve sözlerinin Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin hadisine yakını olmasını istediğin her seferinde ondan daha da uzağa düşüyorsun. Hakkı bâtıla karıştırıyorsun. Oysa azıcık bir hak bile çok bâtıla gerek bırakmaz. Sen ve Ahvel, daldan dala uçuyorsunuz ve son derece yeteneklisiniz.»
Yûnus der ki: "Allah'a yemin ederim ki, bu ikisine dediklerine benzer şeyleri Hişam için de söyleyeceğini sandım. Fakat İmam şunları söyledi:
«Ey Hişam! Sen neredeyse ayaklarını hiç yere koymuyorsun (sana cevap vermek mümkün olmuyor). Tam ayakların yere basacakken (sana cevap verilecekken) bir yolunu bulup tekrar uçuyorsun. Senin gibi birinin insanlara gerçekleri anlatması gerekir. Yanlış yapmaktan kaçın. İnşaallah şefaat bunun arkasından gelecektir.»
Usul-u Kafi c.1 s.231-232-233
Yorum