SAKİFE DOSYASI
İLAHİ YÖNETİMİN BEŞERİ SULTAYA DÖNÜŞTÜĞÜ ÜSS
‘’Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler geldi geçti. Ölürse yahut öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz’’(1)
Muhacirler, Resulullah’ın (saa) dostları ve akrabalarıdırlar. Dolayısıyla hükümete geçmeye herkesten daha layıktırlar. Bu konuda zalimlerden başka kimse onlarla kavga etmez!(Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe)
‘’ Ey Ensar! Hükümeti kendiniz ele alın. Bu insanlar ( muhacirler) sizin topraklarınızda ve ellerinizdedirler. Hiçbir azgın sizin emriniz karşısında baş kaldırma cüreti gösteremez. Eğer bunu kabul etmezlerse biz kendimize bir emir seçelim onlar da kendilerine bir emir seçsin.’’(Habbab b. Munzir el- Ensari)
Resulullah’ın (saa), Muhacir ve Ensar’ın da desteği ile 23 seneye yerleştirdiği tevhid dini, aslında çok sağlam temeller üzerine inşa edilmişti. Bu binanın yerinde daha önce cahiliye döneminin taassup, tefrika, kin ve düşmanlıklarından yoğrulmuş köhne yapısı vardı. Allah Resulü (saa) o yapıyı yerle bir etmişti. Onun kırıntılarını sağlam tevhid binasının altına gömmüştü. Yeni tevhid binasına yeni ve sahih temellerle başlanmıştı. Projesi Allah’a ait olan bu binanın mimarı bizzat Resulullah’tı. Sütunları, kendi hamuruyla yoğrulmuş Ehl-i Beyt’i, taşları ise İslam cemaatini oluşturan Muhacir ve Ensar gibi ashabıydı.
İnsanlık tarihinin ilk olarak şahit olduğu bu en çaplı ve derin inkılâbın dinamikleri vahiy/ Kur’an, nübüvvet/ sünnet, velayet/ Ehl-i Beyt ve ümmetti.
İslam ümmetini oluşturan bu ana dinamikler çimento, su, demir ve kum vazifesi görüyordu. Bu unsurlarla oluşan İslam binası, 23 yıl gibi kısa sayılmayacak bir sürede nebi tarafından inşa edilmişt. Fakat bu yapı nebi’den hemen sonra çatlamaya başladı, Muaviye’nin döneminde ise kimsenin beklemediği bir biçimde yıkılıverdi!
‘’Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler geldi geçti. Ölürse yahut öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz’’(2)
İslam binasını ayakta tutan unsurlardan bir olan nübüvvet/ sünnet, vasiyet bölümünde de işaret ettiğimiz gibi sahaben bir kısmının nebi’nin vasiyet yazdırmasına engel olmasıyla devre dışı bırakıldı. Bu unsurun devre dışı bırakılmasında kimin, nerede, nasıl ve hangi niyetle rol oynadığı ve vurgulamış olduğu ‘’ Allah’ın kitabı bize yeter’’ mantığının ümmet içersinde yapmış olduğu tahribatın derecesi orada izah edildi.
İslam binasını ayakta tutan ikinci unsurun (nübüvvetin) devreden çıkarılması ile birlikte sıra bunun paralelinde üçüncü unsur olan velayetin/ Ehl-i Beyt’in devre dışı bırakılmasına gelmişti. Bu da Sakife toplantısında gerçekleşti. Sakife toplantısı bir tür ilahi yönetimin eşeri sultaya dönüştürüldüğü bir üss oldu. Başka ifade ile Sakife, Allah’a su-i zan ile bakanlar ile hüsn-i zan ile yaklaşanların ayrıştıkları bir alan oldu. Allah’a su-i zan ile bakanlar Resulullah’ın (saa) cenazesini yerde bırakıp hilafet mücadelesini verirken, hüsn-i zan ile yaklaşanlar o Fahri-i kâinatın kefin, defin işleriyle uğraşıp derin bir mateme bürünmüşlerdi. Nitekim Kur’an pazarlıklı imana sahip olanlara şöyle seslenir:
İLAHİ YÖNETİMİN BEŞERİ SULTAYA DÖNÜŞTÜĞÜ ÜSS
‘’Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler geldi geçti. Ölürse yahut öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz’’(1)
Muhacirler, Resulullah’ın (saa) dostları ve akrabalarıdırlar. Dolayısıyla hükümete geçmeye herkesten daha layıktırlar. Bu konuda zalimlerden başka kimse onlarla kavga etmez!(Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe)
‘’ Ey Ensar! Hükümeti kendiniz ele alın. Bu insanlar ( muhacirler) sizin topraklarınızda ve ellerinizdedirler. Hiçbir azgın sizin emriniz karşısında baş kaldırma cüreti gösteremez. Eğer bunu kabul etmezlerse biz kendimize bir emir seçelim onlar da kendilerine bir emir seçsin.’’(Habbab b. Munzir el- Ensari)
Resulullah’ın (saa), Muhacir ve Ensar’ın da desteği ile 23 seneye yerleştirdiği tevhid dini, aslında çok sağlam temeller üzerine inşa edilmişti. Bu binanın yerinde daha önce cahiliye döneminin taassup, tefrika, kin ve düşmanlıklarından yoğrulmuş köhne yapısı vardı. Allah Resulü (saa) o yapıyı yerle bir etmişti. Onun kırıntılarını sağlam tevhid binasının altına gömmüştü. Yeni tevhid binasına yeni ve sahih temellerle başlanmıştı. Projesi Allah’a ait olan bu binanın mimarı bizzat Resulullah’tı. Sütunları, kendi hamuruyla yoğrulmuş Ehl-i Beyt’i, taşları ise İslam cemaatini oluşturan Muhacir ve Ensar gibi ashabıydı.
İnsanlık tarihinin ilk olarak şahit olduğu bu en çaplı ve derin inkılâbın dinamikleri vahiy/ Kur’an, nübüvvet/ sünnet, velayet/ Ehl-i Beyt ve ümmetti.
İslam ümmetini oluşturan bu ana dinamikler çimento, su, demir ve kum vazifesi görüyordu. Bu unsurlarla oluşan İslam binası, 23 yıl gibi kısa sayılmayacak bir sürede nebi tarafından inşa edilmişt. Fakat bu yapı nebi’den hemen sonra çatlamaya başladı, Muaviye’nin döneminde ise kimsenin beklemediği bir biçimde yıkılıverdi!
‘’Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler geldi geçti. Ölürse yahut öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz’’(2)
İslam binasını ayakta tutan unsurlardan bir olan nübüvvet/ sünnet, vasiyet bölümünde de işaret ettiğimiz gibi sahaben bir kısmının nebi’nin vasiyet yazdırmasına engel olmasıyla devre dışı bırakıldı. Bu unsurun devre dışı bırakılmasında kimin, nerede, nasıl ve hangi niyetle rol oynadığı ve vurgulamış olduğu ‘’ Allah’ın kitabı bize yeter’’ mantığının ümmet içersinde yapmış olduğu tahribatın derecesi orada izah edildi.
İslam binasını ayakta tutan ikinci unsurun (nübüvvetin) devreden çıkarılması ile birlikte sıra bunun paralelinde üçüncü unsur olan velayetin/ Ehl-i Beyt’in devre dışı bırakılmasına gelmişti. Bu da Sakife toplantısında gerçekleşti. Sakife toplantısı bir tür ilahi yönetimin eşeri sultaya dönüştürüldüğü bir üss oldu. Başka ifade ile Sakife, Allah’a su-i zan ile bakanlar ile hüsn-i zan ile yaklaşanların ayrıştıkları bir alan oldu. Allah’a su-i zan ile bakanlar Resulullah’ın (saa) cenazesini yerde bırakıp hilafet mücadelesini verirken, hüsn-i zan ile yaklaşanlar o Fahri-i kâinatın kefin, defin işleriyle uğraşıp derin bir mateme bürünmüşlerdi. Nitekim Kur’an pazarlıklı imana sahip olanlara şöyle seslenir:
Yorum