Bir önceki sayfanın devamı....
Şiacılar Zayıf kaldıkları dönemlerde dışarıya karşı kendilerini saklama ihtiyacı duyduklarında diğer insanlar gibi görünmüşlerdir. Bunu hazmedemeyen kendi taraftarları bu ikiyüzlülüğe karşı çıkanca bu durumu kurtarmak için dine, Takiyye’yi inancını vazgeçilmez bir unsuru olarak ilave etmişlerdir.
Yukarda belirtilen hususların daha iyi anlaşılması için şu örneği verebiliriz.
Hz Hasan’dan sonra imam olarak onun çocuklarından biri değil de neden Hz Hüseyin İmam olmuştur, Eğer imamlık kardeşten kardeşe geçiyorsa daha sonraları bu süreç neden böyle yürümemiş hep babadan oğula geçmeye başlamış!. Eğer bu secim liyakate göre seçiliyorsa neden Hz Hüseyin’in diğer hanımından olan cesur ve atılgan oğlu Ömer değil de, kasını ye muharebesinde ölen İran Kralı Yezdicet n kızı şehrebanu ile evliliğinden doğan pasif kabuğundan dışarı çıkamayan Zeynel Abidin diye bildiğimiz kişi imamlığa getirilmiştir.
Kaldı ki sürekli pasif konumda kalan Zeynel’. Eline kıyam için birçok fırsat geçmesine rağmen kılını kıpırdatmamıştır. Medine halkı Yezit’e isyan ederek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. (Tarihi, Taberî, c. 7, s. 3 -13; İbn-i Esir, el kâmil, c. 4, s. 40 -41 ve İbn-i Kesir, el bidaye, c. 8, s. 216; İbni, Abdirabbih, Ikdu'l-Ferid, c. 4, s. 388)
Bundan başka İbni Zübeyir, Mekke’de yeni bir devlet kurmuştu. Dikkate değer bir şey ise, Emeviler, Mervan döneminde en zayıf anlarındayken aynı dönemde Irak’ta Muhtar Es-Sekafi tarafından Küfe merkezli güçlü bir Şii devlet teşekkül etmişti. (Taberi, Tarih c. 7, s. 100-110; Dineveri, Kitabülahbar s. 290-295; İbni Esir, El-kâmil c. 4, s. 112-116). Bütün bu fırsatlara karsın en küçük bir risk almayan Zeynel, kerbela’dan sonra ölünceye dek Medine’den ve de Emevilerin sözünden çıkmamıştır. Zeynel bu devlete gitmeye, hatta bu devletten gönderilen paraları yemeye bile cesareti yoktu. (İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 213 ) denilmektedir. Eğer imamlık Zeynel’e bizzat ALLAH tarafından verildiyse, bu fırsatları kullanmadığı, hatta en ufak bir girişimde bile bulunmadığı için büyük bir cürüm işlemiş olmaz mı?
Zeynel’in rakipleri arasından seçilmesinin tek bir sebebi: Hz Muhammet’in değil, son İran şahı Yezdücerd’in torunu olmasıdır. İşte İran kökenli Şiiler Zeynel Abidin ve onun çocuklarını mazilerindeki kralın konumuna, koymuş, imamet yetkilerini kralın yetkileriyle örtüştürmüşlerdir. Zerdüştlükte “kralın kararları ve yasaları bizzat tanrının vah yetmesidir. Bundan dolayı memleketin kanunlarının temeli tanrısal bir iradeye dayanıyordu. Bu kanuna karşı gelmek, ilahi iradeye karşı gelmekti”.İmama karşı gelmekte aynen öyledir. İmamların masumiyeti düşüncesinin Fars diyarında (İran) ortaya çıkışı ve bugüne değin halen varlığını sürdürmesi tesadüfî değildir. İranın yanında Irak da, eski medeniyetlerin birleştiği bir yer ve Irak'ta Fars ve Keldanî ilimleri ve bu milletlerin medeniyet kalıntıları bulunuyordu. Ayrıca bu ilimlere Yunan felsefesi, Hint düşünce­si katılmıştı. Bu medeniyet ve düşünceler Irak'ta birbirleriyle yoğruldular. Böylece Irak, îslâm fırkalarının birçoğunun meydana geldi­ği bir yer olmuştur. İmamet ve yetkilerinin ilhamı bu kültürden geçmedir. Bu ırki yakınlığın dışında dışındaki her hangi bir ehlibeyt mensubu imam olamaz. Kabul da etmezler. Neticede bugün 12 imam adı ile tanımlanan kişilerin hepsi bu ananın çocuklarıdır. Diğer şia gruplarından olan zeydileri ve ismailileri asla tanımazlar. Hz Hasan’ın çocuklarından her hangi birinin imam olmaya da hakkı yoktur. Ne de bugün adları bilinmektedir!
İşte imamet seçiminin nasıl yapıldığını konusunda tarihe baktığınız zaman, Hz Hüseyin sonra tamamen bir ırkiyata yaniAllah resulünün nübüvvet mirasının kan bağı yolu ile geçtiği inancıyla oluşturulan imamet teorisinin hakikate dönüştürüldüğünü görüyorsunuz. Ebu talib’in kurtarılma çabaları, Hz İbrahim’in esas babasına “babası değil amcasıdır. Çünkü o günlerde amcaya baba denirdi” gibi Kuran metnini tevil etmeleri de bunun bir devamıdır.!
Netice itibariyle Hz Hasan Muaviye ile savaşa girmeden halifeliği devretmesi, Hz Hüseyin’in kıyam ederek şehit olması, Zeynel Abidin’in kıyama girişmeyip bütün ömrünce dua ile geçirmesi (“dua ile kıyam “) İmam Cafer’in siyasete bulaşmayıp ilimle uğraşması, gibi. Diğer imamların hayatlarında öne çıkan davranışlardan ne varsa!.
Bu davranışlarını kafalarına göre yapmadıklarını taraftarlarını ikna etmek için, şu hadisin uydurulduğuna şahit oluyoruz.“ Kuleynî: “Ebû Abdullah rivayet etmektedir; Vasiyet, yazılı bir metin olarak Muhammed’e indi. Vasiyet ile ilgili bu yazılı metin dışında Muhammed’e gökten mühürlü hiçbir metin indirilmemiştir. Cebrail dedi ki: “Bu Ehl-i Beyt’ine ümmet hakkındaki vasiyetindir.. Muhammed’in ölümünden sonra Ali o mektuptan ilk mührü açtı onunla amel etti. Sonra Hasan ikinci mührü açtı onunla amel etti. Onun ölümünden sonra Hüseyin üçüncü mührü açtı, orada sunun yazılı olduğunu gördü; savaş, öldür ve öldürül, insanları kendinle beraber saadet için götür. Sen olmaksızın onlara saadet yoktur. Hüseyin ölünce mektubu Ali b. Hüseyin’e verdi....” Kuleynî, Usulu Kafi, I-IV, (Farsça’ya trc. Seyid Cevat Mustafa), Tahran? II, 28-29
Bu hadisten sonra hangi şia bu hususları tartışabilir? İmamlar adına uydurulup da altına imamlardan her hangi birinin adının konularak Kuleyni’ nin kitabında yer alan sayısız haberlere kim itiraz edebilir!. Ancak, imametin ırkiyata dayanmasını Kuran reddeder. Bunun örnekleri de var. İşte Hz Nuh’un oğlunu Allah Nuh’un sulbünden saymamaktadır. HZ. Kuran kan bağını değil iman’ bağını öne çıkarır. Bu sefer bu nesil ne yapar. Hz. Nuh’un karısına iftira ederler. “ O çocuk Nuh’un çocuğu değildir”. Diye
Kuran’la veya diğer sahih hadislerle çatışan bu uydurma sözlerden bazıları vazgeçmek zorunda kalırlar.
Sonuçta işte “vasiyet”! Kim ne diyebilir? O zaman sorabilir misiniz, Hz Hasan’ın çocuklarından birisi neden imam olmadı? Zeynel Abidin hayatı boyunca elinde onca fırsat varken, neden kıyam etmedi? ya da kurulan şii devletinin başına geçmedi?! Hz. Zeyd kıyama kalkıştı, ashaba küfür etmediği için etrafındaki Şiacılar onu terk etti! Yalnız kaldı. En yakınları bile ona yardım etmedi sonuçta şehit oldu, onu neden sevmiyorsunuz diye!?......
Bütün bunları cevabı zaten hazır; Bütün imamlar kendiyle ilgili vasiyeti açtı baktı orada ne yazıyorsa onu yaşadı!
Acaba şöyle bir soru sorabilir miyiz.
Bu vasiyetten Hz Zeyd’in haberi var mıydı?
Galiba yoktu. Olsaydı Zeynel Abidin’in imamlığını kabul ederdi. Eğer böyle bir vasiyet var idiyse Muhammet Bakır bunu Hz. Zeyd’e gösterebilirdi! Ya da neden göstermedi?
Görülüyor ki bu vasiyet de sorunu çözmeye yetmemiş! O zaman ne yapmalı? Bu sefer Kuran’a müracaat etmeli. Masum bir imam adıyla konuya uygun bir ayet bulup tevil ettirilip sonuca gidilmesi en doğru yol. Hem bu yöntemle ehlibeyt konusuna da netlik getirilmiş olur!.
İşte Meşhur her derde çare bulan Kuleyni’ nin, El Kâfi’ si. Bu sorunu da çözmüş görünüyor. El Kafi, 753 nolu hadis
“... Abdurrahim b. Revh el-Kasir şöyle rivayet etmiştir: Ebu Cafer’e (Muhammed Bâkır): “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah’ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar.” (Ahzab 6) ayeti kimin hakkında indi?” diye sordum. Buyurdu ki: “Ayet velâyet ve imamet hakkında inmiştir. Bu ayet, Hüseyin’den sonra, onun çocukları arasında uygulamaya konulmuştur. Dolayısıyla biz, imamete ve Resulullah’a, Muhacir ve Ensar’dan oluşan diğer Müslümanlardan daha yakanız.” Dedim ki: “Cafer’in çocuklarının bunda bir payları var mıdır?” “Hayır.” dedi. “Abbas’ın çocuklarının bunda bir payları var mıdır?” diye sordum. “Hayır.” dedi. “Abdulmuttalip oğullarının bütün boylarını saydım.” hepsi için “Hayır.” diye cevap verdi. Bu arada Hasan’ın çocuklarını unuttum. Bir daha yanına girdiğimde: “Hasan’ın çocuklarının bunda bir payı var mıdır?” diye sordum, “Hayır.” dedi. “ALLAH’a yemin ederim ki, ey Abdurrahim! Bizim dışımızda hiçbir Muhammedi’nin bunda bir payı yoktur.”
peygamberimizin eşleri ve kendi evinde barınan çocuklarını kasteden ehlibeyt kavramından, önce, Hz. Muhammet’in eşleri, sonra duruma ve koşullara göre tüm Haşimiler, tüm Ebu Talip soyu çıkartılmıştır. Daha sonra Hz.Ali ve Fatma soyu iyice daraltılarak tek bir kanal yöneltilmiş, zaten haşa Hz. Hasan’ın kabahatli biriydi! İmameti muaviye ye vermekle. Onun soyunu da fazla uzatmadan bitirmek gerek!. En sonunda Hz Hüseyin’in soyu da, ancak İran Şahının kızı vasıtasıyla gelen Zeynel Abidin’in nesli ehlibeyt zümresinin tek temsilcisi olarak kalmıştır.
İşte din böyle kurgulanır. İşte Tarih böyle şekillendirilir. Diğer İslam alemi bu konuda sınıfta kalmıştır!. Ne yapmıştır. Ravilerden topladıkları hadislerin bir birini tamamlayıp tamamlamadıklarına hiç bakmamışlar. Sağlam bulduklarını almışlar. Bunlar Şiilerin işlerine yarar ya da yaramaz diye her hangi bir ayrım akıllarının ucundan bile geçirmemiş. Doğruyu yalandan ayırmışlar ama Şiacılar gibi iyi bir kurgulama yapamamışlar!
Sonuç. Şiacılar; siyaseti yürütürken de, din kuralları koyarken de, imamların görüşlerine hiç itibar etmemişlerdir. İşlerine nasıl geldiyse mevcut ortamda durum nasıl kurtarılabiliniyorsa öyle davranmışlar. Dini yaşam içinde çok güçlü gösterdikleri “imamet”, onlar için sadece kukla olarak kullanılmıştır.
Şiacılar Zayıf kaldıkları dönemlerde dışarıya karşı kendilerini saklama ihtiyacı duyduklarında diğer insanlar gibi görünmüşlerdir. Bunu hazmedemeyen kendi taraftarları bu ikiyüzlülüğe karşı çıkanca bu durumu kurtarmak için dine, Takiyye’yi inancını vazgeçilmez bir unsuru olarak ilave etmişlerdir.
Yukarda belirtilen hususların daha iyi anlaşılması için şu örneği verebiliriz.
Hz Hasan’dan sonra imam olarak onun çocuklarından biri değil de neden Hz Hüseyin İmam olmuştur, Eğer imamlık kardeşten kardeşe geçiyorsa daha sonraları bu süreç neden böyle yürümemiş hep babadan oğula geçmeye başlamış!. Eğer bu secim liyakate göre seçiliyorsa neden Hz Hüseyin’in diğer hanımından olan cesur ve atılgan oğlu Ömer değil de, kasını ye muharebesinde ölen İran Kralı Yezdicet n kızı şehrebanu ile evliliğinden doğan pasif kabuğundan dışarı çıkamayan Zeynel Abidin diye bildiğimiz kişi imamlığa getirilmiştir.
Kaldı ki sürekli pasif konumda kalan Zeynel’. Eline kıyam için birçok fırsat geçmesine rağmen kılını kıpırdatmamıştır. Medine halkı Yezit’e isyan ederek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. (Tarihi, Taberî, c. 7, s. 3 -13; İbn-i Esir, el kâmil, c. 4, s. 40 -41 ve İbn-i Kesir, el bidaye, c. 8, s. 216; İbni, Abdirabbih, Ikdu'l-Ferid, c. 4, s. 388)
Bundan başka İbni Zübeyir, Mekke’de yeni bir devlet kurmuştu. Dikkate değer bir şey ise, Emeviler, Mervan döneminde en zayıf anlarındayken aynı dönemde Irak’ta Muhtar Es-Sekafi tarafından Küfe merkezli güçlü bir Şii devlet teşekkül etmişti. (Taberi, Tarih c. 7, s. 100-110; Dineveri, Kitabülahbar s. 290-295; İbni Esir, El-kâmil c. 4, s. 112-116). Bütün bu fırsatlara karsın en küçük bir risk almayan Zeynel, kerbela’dan sonra ölünceye dek Medine’den ve de Emevilerin sözünden çıkmamıştır. Zeynel bu devlete gitmeye, hatta bu devletten gönderilen paraları yemeye bile cesareti yoktu. (İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 213 ) denilmektedir. Eğer imamlık Zeynel’e bizzat ALLAH tarafından verildiyse, bu fırsatları kullanmadığı, hatta en ufak bir girişimde bile bulunmadığı için büyük bir cürüm işlemiş olmaz mı?
Zeynel’in rakipleri arasından seçilmesinin tek bir sebebi: Hz Muhammet’in değil, son İran şahı Yezdücerd’in torunu olmasıdır. İşte İran kökenli Şiiler Zeynel Abidin ve onun çocuklarını mazilerindeki kralın konumuna, koymuş, imamet yetkilerini kralın yetkileriyle örtüştürmüşlerdir. Zerdüştlükte “kralın kararları ve yasaları bizzat tanrının vah yetmesidir. Bundan dolayı memleketin kanunlarının temeli tanrısal bir iradeye dayanıyordu. Bu kanuna karşı gelmek, ilahi iradeye karşı gelmekti”.İmama karşı gelmekte aynen öyledir. İmamların masumiyeti düşüncesinin Fars diyarında (İran) ortaya çıkışı ve bugüne değin halen varlığını sürdürmesi tesadüfî değildir. İranın yanında Irak da, eski medeniyetlerin birleştiği bir yer ve Irak'ta Fars ve Keldanî ilimleri ve bu milletlerin medeniyet kalıntıları bulunuyordu. Ayrıca bu ilimlere Yunan felsefesi, Hint düşünce­si katılmıştı. Bu medeniyet ve düşünceler Irak'ta birbirleriyle yoğruldular. Böylece Irak, îslâm fırkalarının birçoğunun meydana geldi­ği bir yer olmuştur. İmamet ve yetkilerinin ilhamı bu kültürden geçmedir. Bu ırki yakınlığın dışında dışındaki her hangi bir ehlibeyt mensubu imam olamaz. Kabul da etmezler. Neticede bugün 12 imam adı ile tanımlanan kişilerin hepsi bu ananın çocuklarıdır. Diğer şia gruplarından olan zeydileri ve ismailileri asla tanımazlar. Hz Hasan’ın çocuklarından her hangi birinin imam olmaya da hakkı yoktur. Ne de bugün adları bilinmektedir!
İşte imamet seçiminin nasıl yapıldığını konusunda tarihe baktığınız zaman, Hz Hüseyin sonra tamamen bir ırkiyata yaniAllah resulünün nübüvvet mirasının kan bağı yolu ile geçtiği inancıyla oluşturulan imamet teorisinin hakikate dönüştürüldüğünü görüyorsunuz. Ebu talib’in kurtarılma çabaları, Hz İbrahim’in esas babasına “babası değil amcasıdır. Çünkü o günlerde amcaya baba denirdi” gibi Kuran metnini tevil etmeleri de bunun bir devamıdır.!
Netice itibariyle Hz Hasan Muaviye ile savaşa girmeden halifeliği devretmesi, Hz Hüseyin’in kıyam ederek şehit olması, Zeynel Abidin’in kıyama girişmeyip bütün ömrünce dua ile geçirmesi (“dua ile kıyam “) İmam Cafer’in siyasete bulaşmayıp ilimle uğraşması, gibi. Diğer imamların hayatlarında öne çıkan davranışlardan ne varsa!.
Bu davranışlarını kafalarına göre yapmadıklarını taraftarlarını ikna etmek için, şu hadisin uydurulduğuna şahit oluyoruz.“ Kuleynî: “Ebû Abdullah rivayet etmektedir; Vasiyet, yazılı bir metin olarak Muhammed’e indi. Vasiyet ile ilgili bu yazılı metin dışında Muhammed’e gökten mühürlü hiçbir metin indirilmemiştir. Cebrail dedi ki: “Bu Ehl-i Beyt’ine ümmet hakkındaki vasiyetindir.. Muhammed’in ölümünden sonra Ali o mektuptan ilk mührü açtı onunla amel etti. Sonra Hasan ikinci mührü açtı onunla amel etti. Onun ölümünden sonra Hüseyin üçüncü mührü açtı, orada sunun yazılı olduğunu gördü; savaş, öldür ve öldürül, insanları kendinle beraber saadet için götür. Sen olmaksızın onlara saadet yoktur. Hüseyin ölünce mektubu Ali b. Hüseyin’e verdi....” Kuleynî, Usulu Kafi, I-IV, (Farsça’ya trc. Seyid Cevat Mustafa), Tahran? II, 28-29
Bu hadisten sonra hangi şia bu hususları tartışabilir? İmamlar adına uydurulup da altına imamlardan her hangi birinin adının konularak Kuleyni’ nin kitabında yer alan sayısız haberlere kim itiraz edebilir!. Ancak, imametin ırkiyata dayanmasını Kuran reddeder. Bunun örnekleri de var. İşte Hz Nuh’un oğlunu Allah Nuh’un sulbünden saymamaktadır. HZ. Kuran kan bağını değil iman’ bağını öne çıkarır. Bu sefer bu nesil ne yapar. Hz. Nuh’un karısına iftira ederler. “ O çocuk Nuh’un çocuğu değildir”. Diye
Kuran’la veya diğer sahih hadislerle çatışan bu uydurma sözlerden bazıları vazgeçmek zorunda kalırlar.
Sonuçta işte “vasiyet”! Kim ne diyebilir? O zaman sorabilir misiniz, Hz Hasan’ın çocuklarından birisi neden imam olmadı? Zeynel Abidin hayatı boyunca elinde onca fırsat varken, neden kıyam etmedi? ya da kurulan şii devletinin başına geçmedi?! Hz. Zeyd kıyama kalkıştı, ashaba küfür etmediği için etrafındaki Şiacılar onu terk etti! Yalnız kaldı. En yakınları bile ona yardım etmedi sonuçta şehit oldu, onu neden sevmiyorsunuz diye!?......
Bütün bunları cevabı zaten hazır; Bütün imamlar kendiyle ilgili vasiyeti açtı baktı orada ne yazıyorsa onu yaşadı!
Acaba şöyle bir soru sorabilir miyiz.
Bu vasiyetten Hz Zeyd’in haberi var mıydı?
Galiba yoktu. Olsaydı Zeynel Abidin’in imamlığını kabul ederdi. Eğer böyle bir vasiyet var idiyse Muhammet Bakır bunu Hz. Zeyd’e gösterebilirdi! Ya da neden göstermedi?
Görülüyor ki bu vasiyet de sorunu çözmeye yetmemiş! O zaman ne yapmalı? Bu sefer Kuran’a müracaat etmeli. Masum bir imam adıyla konuya uygun bir ayet bulup tevil ettirilip sonuca gidilmesi en doğru yol. Hem bu yöntemle ehlibeyt konusuna da netlik getirilmiş olur!.
İşte Meşhur her derde çare bulan Kuleyni’ nin, El Kâfi’ si. Bu sorunu da çözmüş görünüyor. El Kafi, 753 nolu hadis
“... Abdurrahim b. Revh el-Kasir şöyle rivayet etmiştir: Ebu Cafer’e (Muhammed Bâkır): “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah’ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar.” (Ahzab 6) ayeti kimin hakkında indi?” diye sordum. Buyurdu ki: “Ayet velâyet ve imamet hakkında inmiştir. Bu ayet, Hüseyin’den sonra, onun çocukları arasında uygulamaya konulmuştur. Dolayısıyla biz, imamete ve Resulullah’a, Muhacir ve Ensar’dan oluşan diğer Müslümanlardan daha yakanız.” Dedim ki: “Cafer’in çocuklarının bunda bir payları var mıdır?” “Hayır.” dedi. “Abbas’ın çocuklarının bunda bir payları var mıdır?” diye sordum. “Hayır.” dedi. “Abdulmuttalip oğullarının bütün boylarını saydım.” hepsi için “Hayır.” diye cevap verdi. Bu arada Hasan’ın çocuklarını unuttum. Bir daha yanına girdiğimde: “Hasan’ın çocuklarının bunda bir payı var mıdır?” diye sordum, “Hayır.” dedi. “ALLAH’a yemin ederim ki, ey Abdurrahim! Bizim dışımızda hiçbir Muhammedi’nin bunda bir payı yoktur.”
peygamberimizin eşleri ve kendi evinde barınan çocuklarını kasteden ehlibeyt kavramından, önce, Hz. Muhammet’in eşleri, sonra duruma ve koşullara göre tüm Haşimiler, tüm Ebu Talip soyu çıkartılmıştır. Daha sonra Hz.Ali ve Fatma soyu iyice daraltılarak tek bir kanal yöneltilmiş, zaten haşa Hz. Hasan’ın kabahatli biriydi! İmameti muaviye ye vermekle. Onun soyunu da fazla uzatmadan bitirmek gerek!. En sonunda Hz Hüseyin’in soyu da, ancak İran Şahının kızı vasıtasıyla gelen Zeynel Abidin’in nesli ehlibeyt zümresinin tek temsilcisi olarak kalmıştır.
İşte din böyle kurgulanır. İşte Tarih böyle şekillendirilir. Diğer İslam alemi bu konuda sınıfta kalmıştır!. Ne yapmıştır. Ravilerden topladıkları hadislerin bir birini tamamlayıp tamamlamadıklarına hiç bakmamışlar. Sağlam bulduklarını almışlar. Bunlar Şiilerin işlerine yarar ya da yaramaz diye her hangi bir ayrım akıllarının ucundan bile geçirmemiş. Doğruyu yalandan ayırmışlar ama Şiacılar gibi iyi bir kurgulama yapamamışlar!
Sonuç. Şiacılar; siyaseti yürütürken de, din kuralları koyarken de, imamların görüşlerine hiç itibar etmemişlerdir. İşlerine nasıl geldiyse mevcut ortamda durum nasıl kurtarılabiliniyorsa öyle davranmışlar. Dini yaşam içinde çok güçlü gösterdikleri “imamet”, onlar için sadece kukla olarak kullanılmıştır.
Yorum