Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

AYET VE HADİSLERDE İMAMET

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

    ON İKİ İMAMIN İMAMETİNİ TEYİT EDEN HADİSLER


    Şimdiye kadar olan bahsimizde Kur'an-ı Kerim ayetleriyle, Hz. Resulullah (s.a.a)'tan gelen mütevatir hadislerin genel olarak Ehl-i Beyt'in önderliğini, özel olarak da Hz. Ali (a.s)'ın imamet ve velayetini ispat ettiğini gördük.

    Fakat hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kaynaklarına baktığımızda, Hz. Resulullah (s.a.a)'in sadece bununla iktifa etmediğini ve kendinden sonra kıyamet gününe kadar olacak ilahi önderlerin sayısını, hatta isimlerini bile beyan buyurduğunu görmekteyiz. Buna dair hadisler Ehl-i Beyt kaynaklarında fazlasıyla geldiği gibi, Ehl-i Sünnet kaynaklarında da yeterli bir şekilde yer almıştır. Biz bu hadislerden bazılarına burada işaret etmeyi uygun görüyoruz. Ancak, "bunlar sizin uydurma hadislerinizdir" şeklinde bir itirazla karşılaşmamak için, bu hadisleri de öncekilerde olduğu gibi, Ehl-i Sünnet kaynaklarından nakledeceğiz.

    Cabir bin Semure diyor: "Peygamberden işittim şöyle buyurdular: "İslam, on iki halifenin varlığıyla daima aziz kalacaktır."
    Sonra bir şey buyurdular, anlayamadığımdan babamdan sordum, babam: "Resulullah, imamların hepsinin Kureyş'ten olacağını beyan ettiler"[1] dedi."

    Cabir bin Semure'nin bu hadisi çeşitli şekilde ve çeşitli tabirlerle nakledilmiştir. İsteyenler hadis kitaplarına müracaat ederek onun çeşitli tabirlerini görebilirler. Biz hadisin dipnotunda ilgili adreslerden bazılarına işaret etmişiz.

    Abdullah bin Mesud şöyle diyor: İslam Peygamberi'nden kendisinden sonraki halifeleri hakkında sorulduğunda şöyle buyurdular: "Benim halifelerim on iki kişidirler, aynen Beni İsrail'in reisleri gibi ki, onlar da on iki kişi idiler." [2]
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

      Yine Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bu ümmetin Kureyş'ten olan on iki önderi vardır. Yalnız bırakıp, yardım etmemek onlara zarar vermez." [3]

      Enes Hz. Resulullah (s.a.a)'dan şöyle rivayet ediyor: "Kureyş'ten olan on iki kişinin bu ümmete velayeti devam ettiği sürece, İslam dini sabit kalır. Bunlardan sonra dünya ve insanların hali perişan ve altüst olur." [4]

      Yukarıdaki hadis farklı bir senetle şöyle nakledilmiştir: "Kureyş'ten olan on iki halifenin velayeti olduğu sürece bu ümmetin durumu aydınlık olur, şan ve şöhreti de dünyaya yayılır." [5]

      Ehl-i Sünnet ulemasından Süleyman bin İbrahim Hanefi, "Yenabi-ül Meveddet" kitabında şöyle naklediyor: Nasel isminde bir Yahudi Peygamber (s.a.a)'in huzuruna geldi ve bazı bilgiler aldıktan sonra, Hazret'ten kendisinden sonraki halifeler hakkında sordu.

      Hazret cevaben şöyle buyurdu: "Benim vasi ve halifem Ali bin Ebi Talib ve ondan sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin'dir. Hüseyin'den sonra, dokuz imam onun neslinden gelecektir."

      Yahudi onların isimlerinin açıklanmasını isteyince, Hazret on iki imamın isimlerini teker-teker beyan buyurdu."[6]
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

        İşaret ettiğimiz bu hadisler, bu anlamı ifade eden hadislerden sadece birkaç örnekti. İlgili hadis, tarih ve tefsir kitaplarına müracaat edildiği taktirde, bu kabil hadislerin çok fazla olduğu ve hatta mana açısından mütevatir olduğu görülecektir. Öyle ki, Ehl-i Sünnet ulemasından hiçbir kimse onları inkar etme yoluna gitmeyip, ileride göreceğimiz üzere, bir takım zorlamayla da olsa, onları kendi inançları doğrultusunda tevcih etmeye çalışmışlardır. Söz konusu hadislerden şu sonuçlar elde ediliyor:

        a) Peygamberimizden sonraki emir sahipleri ve halifeler bizzat Peygamber'in diliyle ümmete açıklanmıştır.

        b) Hazret, onların hepsinin Kureyş'ten olacağını ve sayılarının on iki olduğunu da bildirmiştir.

        c) İslam dininin bekası bu ilahi önderlerin bekasıyla sınırlıdır. Onların dünyadan göçmelerinden sonra insanlar başsız kalıp kargaşa ve bozgunluğa uğrayacak ve nihayet kıyamet kopacaktır.

        Nitekim, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında yer alan Hz. Resulullah'ın: "Zamanının imamını tanımadan ölen bir kimse cahiliye ölümüyle dünyadan gitmiş sayılır" [7] mealindeki hadisi şerifi de her asırda masum imamın varlığını, onu tanımanın ve velayetini kabul etmenin gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır. Zira sıradan bir önderi tanımamanın insanın imanına bir halel getirmeyeceği açıktır.

        Görüldüğü üzere, Hazret kendinden sonra on iki halife veya bazı rivayetlerde geldiği üzere, on iki amir olacağını ve onların tamamının Kureyş'ten olup İslam dininin onların varlığıyla izzet bulacağını belirtmiştir.
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

          Ehl-i Sünnet uleması, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu buyruklarında geçen on iki halifeyi tevcih etmekte gerçekten bir hayret ve şaşkınlık içindeler. Bir taraftan onları kendi mekteplerinin onayladığı şekilde kendi liderlerine tatbik etmeye çalışıyorlar. Diğer taraftan da bunun, ne halife diye kabul ettiklerinin sayısı bakımından, ne de bu liderlerin bir çoğunun sahip oldukları vasıflar açısından mümkün olmadığını görüyorlar.

          Faraza Hülefai Raşidinin tartışmasız olarak Peygamber-i Ekrem'in hadisinde geçen on iki halifeden dördü olduğu kabul edilse bile, peki Hz. Ali ile savaşarak haksız yere onca Müslüman kanı akmasına vesile olan Muaviye, nasıl Peygamber-i Ekrem'in ümmeti müjdelercesine beyan buyurduğu ve İslam'ın izzet vesilesi olacağını bildirdiği on iki halife safına katılabilir?

          Oysa, kendi kitaplarında Hz. Resulullah (s.a.a)'in; "Eğer Muaviye'yi benim minberime çıktığını görürseniz, karnını yırtın veya onu katledin" [8] buyurduğunu da naklediyorlar. Hiç Hz. Resulullah (s.a.a), iftiharla sunduğu kendi halifesinin karnını yırtmasını ümmetine emreder mi?

          Bundan da geçilse, Peygamber-i Ekrem'in namaz esnasında secdede iken boynuna çıktığında incinmesin diye kendiliğinden boynundan ininceye kadar secdeyi uzatacak kadar itina gösterdiği, ağladığını gördüğünde sözünü keserek minberden inip, bağrına basarak minbere götürüp konuşmasına devam ettiği, devamlı olarak bağrına basıp boğazından dudaklarından ve sinesinden öptüğü ve cennet gençlerinin efendisi olarak tanıttığı biricik torunu İmam Hüseyin ve yaranını tarihe yüz karası olacak nitelikte Kerbela denen yerde susuz olarak fecicesine şehid eden ve Peygamber'in Ehl-i Beyt'ini esir edip zillet içerisinde şehir-şehir köy-köy dolaştırıp, bu yaptığından dolayı iftihar edip: "Haşimoğulları padişahlıkla oynadılar, yoksa ne bir haber gelmiştir, ne de bir vahiy inmiştir, keşke Bedir'de öldürülen dedelerim olsaydı da, nasıl onların kanını MUHAMMED'den aldığımı görseydiler" [9] diyerek açıkça kafirliğini ortaya koyma cüretini gösteren, üç gün boyunca Medine'de Peygamber'in ashabının ve tabiinin can, mal ve namusunu kendi askerlerine helal eden ve ALLAH'ın evi Kabe'yi taşa tutan, açıkça bütün İslami değerleri ayak altına alan, açıktan şarap içen, köpek oynatan, zina yapan ve daha kötüsü ve daha nice cinayetler işleyen [10] Yezit gibi melun birini nasıl bu on iki halifeden sayacaklar?!

          Yahut Kur'an-ı Kerim'in onun durumunu nasıl gösterdiğini bilmek amacıyla bir gün Kur'an'ı açtığında, karşısına ALLAH Teala'nın "Peygamberler yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı. Ardında cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir" [11] ayeti çıktığını görünce, Kur'an-ı Kerim'i okuna hedef kılıp: "Beni inatçı zorbalıkla mı tehdit ediyorsun? İşte ben inatçı zorbayım. Kıyamet günü Rabbine gittiğinde; de ki: "Ey Rabbim! Velid beni parçaladı" diyerek Kur'an-ı Kerim'i ok yağmuruna tutan ve Yezit gibi: "Haşimi MUHAMMED hilafetle oynadı. Yoksa ona ne bir vahiy gelmişti ne de bir kitap. ALLAH'a de ki, benim yemeğimi engellesin. ALLAH'a de ki, benim şarabımı engellesin" diyerek, açıkça inancı olmadığını gözler önüne seren [12] Emevi halifelerinden Velid bin Yezit bin Abdulmelik'i nasıl Peygamber-i Ekrem'in kendi halifeleri olarak niteleyip İslam'ın izzet kaynağı olacaklarını belirttiği on iki halife safına katacaklar?!

          Bunlar İslam'ın izzeti değil, İslam'ın yüzkarası olmuşlardır. Hiç, ALLAH'ın o en kutsal nuru Hz. Resulullah, bu gibi pislik insanları kendine atfederek iftiharla İslam'ın izzet vesilesi olarak tanıtır mı? Bu gibi pislikler sadece bunlarla sınırlı değildir. Emevi ve Abbasi halifelerinin bir çoğu bu kabildendir.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

            Evet gerçekten Ehl-i Sünnet, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu buyruğunu kendi inançlarına uygun olarak tevcih etmek açısından büyük bir şaşkınlık içindedirler. Biri, bir takım zorlamalarla on iki halifeyi düzeltiyor, diğeri gelip onu yalanlıyor.

            Ehl-i Sünnet alimlerinin önde gelenlerinden olan İbn-i Arabi Sahih-i Tirmizi'nin şerhinde şöyle yazıyor: "Biz Resulullah (s.a.a)'tan sonra hilafeti üstlenen kimselerden aşağıda isimleri zikredilen on iki kişiyi saymaktayız:
            Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Muaviye, Yezit, Muaviye bin Yezit, Mervan, Abdulmelik, bin Mervan, Velid, Süleyman, Ömer bin Abdulaziz, Yezit bin Abdulmelik, Mervan bin MUHAMMED, Saffah..."

            Böylece İbn-i Arabi kendi zamanına kadar gelen yirmi yedi Abbasi halifesini de saydıktan sonra şöyle der: "Eğer bunlardan birbiri ardına gelen on ikisini Resulullah (s.a.a)'in belirttiği halifeler olarak kabul edersek, sonuncusu Emevi halifelerinden Süleyman olur. Ama onların içinden sadece beş kişi Resulullah (s.a.a)'in gerçek hilafetinin ölçülerini taşımıştır. Onlar da ilk dört halife ve Ömer bin Abdulaziz'dir." Sonra İbn-i Arabi şöyle devam ediyor: "Doğrusu ben bu hadislerin anlamını çıkaramadım."[13]

            Ehl-i Sünnet ulemasının önde gelenlerinden olan Suyuti ise, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu hadislerini şöyle tevcih ediyor: "Resulullah (s.a.a)'in on iki halifesinden şimdiye kadar şu sekizi gelmiştir: "Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Muaviye, Abdullah bin Zübeyr ve Ömer bin Abdulaziz. Bunlara Abbasi halifelerinden Mehdi'yi de ekleyebiliriz. Zira o da Emevi halifelerinden Ömer bin Abdulaziz gibi adil idi. Onuncusu olarak da adaletiyle tanınan Tahir-i Abbasi'yi sayabiliriz. Geriye kalan ve gelmesi beklenen son ikisi ise, Ehl-i Beyt'ten olan Mehdi'dir."[14]

            Ehl-i Sünnet ulemasından "Feth-ül Bari" kitabının yazarı ise şöyle yazıyor: "On iki halifeden ilk dört halife hilafete ulaşmıştır. Diğerleriyse kıyamet kopmadan önce bu makama ulaşacaktır."[15]

            Böylece Ehl-i Sünnet uleması Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu buyruğunu yorumlamak hususunda her biri ayrı bir yol tutmuş ve tam bir çıkmaza girmişlerdir. Ancak onların içinde hakkı anlayanlar da vardır.
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

              Ehl-i Sünnet'in meşhur alimlerinden Süleyman bin İbrahim Kunduzi "Yenabi-ül Meveddet" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Tahkik ehli olanların görüşü şudur: "Peygamberimizden sonraki halifelerin on iki kişi olduğunu içeren hadisler meşhurdur ve birçok kaynaklarda nakledilmiştir.

              Zamanın geçmesi ve kevn-i mekanın tanıtımıyla Hz. Resulullah (s.a.a)'in hadisinde geçen on iki halife ve imamdan maksadın Ehl-i Beyt İmamları olduğu açıklık kazanmıştır. Çünkü bu hususta gelen hadisler Hülefa-i Raşidin'e sayıları dört olduğu için; Emevi ve Abbasi halifelerine de, sayıları on ikiden fazla olması ve Ömer bin Abdulaziz müstesna, hepsinin zalim olduklarından tatbik etmemektedir.

              Dolayısıyla bu hadisler ancak ve ancak Ehl-i Beyt İmamlarına tatbik etmektedir. Çünkü onlar ilim, takva, hasep ve nesep bakımından herkesten üstün olup, ilimleri babaları aracılığıyla ilm-i ledünni sahibi olan büyük babaları Hz. Resulullah'a varmaktadır. İlim ve tahkik, keşif ve tevfik ehli onları böyle tanımıştır." [16]

              Görüldüğü üzere, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu hadisleri iyice değerlendirildiği taktirde, biz Ehl-i Beyt dostlarının inandığı on iki imamdan başka hiç kimseye tatbik etmemektedir.

              Nitekim, Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)'in on iki halifesinin Kureyş soyundan olacağı buyruğuna açıklık getirerek, Hz. Resulullah'ın maksadının Kureyş'in Haşimi boyu olduğunu şöyle açıklamıştır: "İmamların Kureyş'ten olacaklarından maksat, Kureyş'in Haşimoğulları boyundan olmalarıdır. Çünkü diğer boyların imam olmaya liyakatleri yoktur." [17]

              Ayrıca Ehl-i Beyt İmamları'nın; siyasi, ibadi, ahlaki ve ilmi yaşantıları, sahip oldukları fiziksel ve manevi kemal ve üstünlükleri, gösterdikleri mucize ve kerametler onların hak imamlar olduklarını, diğerlerinin ise hak üzere olmadıklarını kanıtlayan ayrı bir delildir.

              Ehl-i Beyt İmamları, yaşadıkları asırlarda ömürlerinin zindanlarda geçmesi veya şahadeti istikbal etme pahasına bile olsa, zalimler karşısında İslam dinini korumuşlardır. İlmi konularda her dalda sorulan sorulara cevap verip bilginleri kendi ilmi üstünlüklerine hayran bırakmışlardır.
              Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'nin: "İmam Cafer Sadık (a.s)'dan iki yıllık ilmi istifadem olmasaydı, helak olurdum" şeklindeki meşhur sözü bunun en güzel kanıtlarından biridir. O, bu sözüyle, İmam

              Cafer Sadık (a.s)'ın öğrencisi olduğunu ve sahip olduğu kemal sayılan özellikleri o Hazret'ten kesbettiğini itiraf etmekle birlikte, kimlerin gerçek kemal sahibi olduğunu en güzel şekilde ortaya koymuştur.

              ALLAH bizleri insanlar için feyz, bereket ve nimet vasıtası olan Ehl-i Beyt İmamları'nın yüce şan ve makamlarını tanıyıp buyruklarına amel etmede muvaffak eylesin. ALLAH'ın salat ve selamı Hz. Muhammet ve Ehl-i Beyti'ne olsun.
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                İmamın Sıfatları


                Peygamber-i Ekrem ( s.a.a)'in vasi ve halifesi olmak, halkın zahiri ve batini hidayetini üzerinde taşımak ve Kur'an-ı Kerim'in gerçek müfessiri olmak çok önemli ve ağır vazifelerdendir. Bu vazifeleri yürütebilecek kişinin görevine oranla çok önemli ve farklı sıfatlara sahip olması kaçınılmaz bir husustur. Halkın tefrikadan korunmasında ve ilahi hükümlerin uygulanmasında merci olacak makamın (imamın), her yönden zamanının fazilette en üstünü olması gerekir. Her hususta üstün olmayanın, üstün olana imamlık yapması, kabul edilemeyecek bir gerçektir.

                Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisi hidayet olunmadıkça doğru yolu bulamayan mı? Öyle ise ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?" [18]

                Bu ayet-i kerimenin bu açık ve net hükmü ortadayken soruyoruz: Acaba, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den sonra ümmetin önderliğini ve halkın hidayetini, ilmi ve adli hükümlerde sıkışıp da ilim şehrinin kapısı olan Ali Murtaza'ya baş vuran kişiler mi yürütmeliydi, yoksa, Peygamberimizin; "Ali sizin hüküm vermede en üstününüzdür" ve "Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır" övgülerine ve benzeri nice övgülere mazhar olan Hz. Ali ve onun aynı kaynaktan ilim alan on bir evladı mı yürütmeliydi?! Bu hususta hüküm vermeyi sağ duyulu kimselere havale ediyoruz.

                Sonra üstünlük üç şeydedir: 1- Hasep ve nesep 2- İlim 3- Takva. Biz sadece bu üç sıfatı göz önüne alırsak, Resulullah (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'inin ümmet içerisinde herkesten üstün oldukları apaçık meydandadır.

                Hz. İmam Caferi Sadık (a.s) imamın sıfatlarını şöyle sıralıyor:
                1- Masun olmalıdır,
                2- Nas sahibi olmalıdır, (ALLAH'ın emri, resulünün açıklamasıyla tayin edilmeli)
                3- Zamanın halkının ilimde en üstünü olmalıdır,
                4- İnsanların en takvalısı olmalıdır,
                5- ALLAH'ın kitabına herkesten çok alim ve arif olmalıdır,
                6- Açık vasiyet sahibi olmalıdır,
                7- Mucize ve delil sahibi olmalıdır,
                8- Onun gözü yatsa da kalbi yatmamalıdır,
                9- Gölgesi olmamalıdır,
                10- Önünü gördüğü gibi arkasını da görmelidir."
                [19]

                İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur: "İmam; ilim, hüküm, takva, hilim, cesaret, dirayet, ibadet, ihsan, vb. sıfatlarda halkın en üstünü olanıdır." [20]
                ___________________________
                Kaynakça:
                [1]- Sahih-i Buhari hadis no: 6682, Sahih-i Müslim hadis no: 3393, 3394, 3395, 3396, 3397, 3398, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2149, Sünen-i Ebu Davut hadis no: 3731, 3732, Müsned-i Ahmet hadis no: 19875, 19901, 19920, 19963, 20017, 20019, 20032, 20125
                [2]- Musned-i Ahmed c.1 s. 398 hadis no: 3593, 3665
                [3]- Kenz-ül Ümmal c. 13 s. 27
                [4]- Aynı kaynak
                [5]- Aynı kaynak
                [6]- Yenabi-ül Meveddet s. 441
                [7]- Bihar-ül Envar c. 6 s. 16
                [8]- Tehzib-üt Tehzib İbn-i Hacer'in c. 7 s. 324, Tarih-üt Taberi c. 10 s. 85, Tarih-ül Hatib c. 12 s. 181, Künuz-ül Hakaik s. 10 Menavi'nin, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 1 s. 348, Tarih-ül Kebir Belazuri'nin ve ayrıca bkz. El-Ğadir c. 10 s. 142
                [9]- Tarih-i Taberi c. 10 s. 60
                [10]- Bkz. El-Bidaye ven Nihaye İbn-i Esir'in c. 8 s. 142, Tezkiret-ül Havvas s. 235, Tarih-i Taberi c. 10 s. 60, 63. yıl olayları
                [11]- İbrahim: 15
                [12]- Müruc-üz Zeheb c. 3 s. 216
                [13]- İbn-i Arabi'nin Sahih-i Tirmizi'ye yazmış olduğu şerhi c. 9 s. 69 ve 88
                [14]- Tarih-ül Hülefa s. 12
                [15]- Feth-ül Bari c. 16 s. 321
                [16]- Yenabi-ül Meveddet s. 447
                [17]- Nehc-ül Belağa: 242. hutbe
                [18]-Yunus: 35
                [19]- Bihar-ül Envar c.25 s.140
                [20]- Bihar-ül Envar c.25 s.116
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                  HZ. ALİ (A.S)'IN İMAMETİNİ TEYİT EDEN BAZI HADİSLER


                  1- Hz. Resulullah Hz. Ali'nin kolundan tutarak şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olana yardım olunur, ondan yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (1)

                  2- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali hakkında bana üç şey vahiy olundu; Ali, Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı ve beyaz yüzlülerin komutanıdır." (2)

                  3- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı hoş geldin." (3)

                  4- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bu kapıdan ilk girecek kişi, muttakilerin imamı, Müslümanlar'ın efendisi, dinin önderi, vasilerin sonuncusu ve beyaz yüzlülerin komutanıdır."
                  Hazret sözünü bitirir bitirmez kapıdan Hz. Ali içeri girer. Bunun üzerine, Hazret sevinçle ayağa kalkarak, Hz. Ali'nin boynuna sarılır ve şöyle der: "Benim tarafımdan sen emanetleri vereceksin, benim sesimi sen onlara duyuracaksın ve benden sonra ihtilafa düştükleri konularda hakikati sen onlara izah edeceksin." (4)

                  5- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Bu, bana ilk iman eden ve kıyamet günü ilk benimle tokalaşacak olandır. Bu, en büyük sıddıktır. Bu, ümmetin Faruk'udur. Hak ile batılı birbirinden ayırır ve bu mü'minlerin önderidir." (5)

                  6- Hz. Resulullah ensâra şöyle buyurmuştur: "Ey ensâr cemaatı! Size, kendisine tutunduğunuz taktirde, hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayacağınız birini tavsiye edeyim mi? O Ali'dir. Onu beni sevdiğiniz gibi sevin. Bana verdiğiniz değeri ona da verin. Benim size dediğimi, Cebrail, ALLAH Azze ve Celle tarafından bana emretmiştir." (6)

                  7- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "İlmin şehri benim, kapısı ise Ali'dir. İlmi arzulayan varsa kapıya gelsin." (7)

                  8- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali, ilmimin kapısıdır, risaletimin içeriğini o benden sonra ümmetime açıklayacaktır. Onu sevmek iman, ona buğzetmek ise nifaktır." (8)

                  9- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali bin Ebu Talib Hıtte kapısıdır, o kapıdan giren mü'min, çıkan ise kafir olur." (9)

                  10- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali'nin bana olan menzileti, benim ALLAH'a olan menziletim gibidir." (10)

                  11- Hz. Resulullah Vedâ Haccı sırasında Arafe günü şöyle buyurmuştur: "Ali benden, ben de Ali'denim, benim tarafımdan ancak ben veya Ali mesaj ulaştırabilir..." (11)

                  12- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana itaat eden ALLAH'a itaat etmiştir, bana isyan eden ise ALLAH'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden bana itaat etmiştir, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur." (12)

                  13- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Sen dünyada da efendisin, ahirette de. Senin dostun benim dostumdur, benim dostum ise ALLAH'ın dostudur. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim düşmanım ise ALLAH'ın düşmanıdır. Benden sonra sana düşman olana yazıklar olsun." (13)

                  14- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana iman edip inananlara, Ali bin Ebu Talib'in velayetini kabul etmesini tavsiye ederim. Onun velayetini kabul eden, benim velayetimi kabul etmiş olur. Onu seven beni, beni seven de ALLAH'ı sevmiş olur. Ona buğzeden bana, bana buğzeden ise ALLAH'a buğzetmiş olur." (14)

                  15- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana ALLAH'ın va'dettiği ebedi cennete gitmeyi istiyorsa, Ali ve ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin. Çünkü hiçbir zaman onlar sizi hidayet kapısından çıkarıp dalalet kapısına yöneltmezler." (15)

                  16- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve Rabbimin diktiği cennette mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere yazıklar olsun. ALLAH onlara şefaatimi nasip etmesin." (16)

                  17- Hz. Resulullah (s.a.a) Ammar bin Yasir'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ammar! Eğer Ali'nin bir vadiye, diğer insanların ise başka bir vadiye girdiğini görürsen, Ali'nin girdiği vadiye gir. Çünkü o seni sapıklığa sevk etmez ve hidayetten de çıkarmaz." (17)

                  18- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ben uyarıcıyım, Ali ise hidayetçidir. Ey Ali! Benden sonra seninle hidayet arayanlar hidayet bulacaklardır." (18)

                  19- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Nuh'un azmini, Adem'in ilmini, İbrahim'in hilmini, Musa'nın zekasını ve İsa'nın zühdünü görmek isterse, Ali bin Ebu Talib'e baksın." (19)

                  20- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye şöyle buyurmuştur: "Benden sonra ümmetin kahrına uğrayacaksın, ancak sen benim şeriatım üzere yaşayacaksın ve sünnetim üzere öldürüleceksin. Seni seven beni sevmiştir, sana buğzeden bana buğzetmiştir. Bir gün gelecek ki, şu sakalın başının kanıyla boyanacaktır." (20)

                  21- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Senin yedi tane özelliğin var ki, bunlarda hiçbir kimse sana yetişemez. Sen insanların ALLAH'a ilk iman edenisin, ALLAH'ın ahdine en vefalısısın, ALLAH'ın emirlerine riayet hususunda en istikametlisisin. Sen halka karşı insanların en şefkatlisisin, insanlar arasında hakkı en eşit şekilde taksim edenisin. Sen insanların hakikati en çok bilenisin ve sen insanlar arasında en üstün fazilet sahibisin." (21)

                  22- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Fazilet, şeref ve velayet Resulullah ve zürriyetine mahsustur, sakın batıl yollara sapmayın." (22)

                  23- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin her nesli içerisinde Ehl-i Beyt'imden bu dinden sapıkların tahriflerini, batıl şeyler peşinde koşanların uydurmalarını ve cahillerin te'villerini önleyen bir grup adil kimseler buluna gelecektir. Bilin ki, önderleriniz sizin tarafınızdan ALLAH'a gönderilen elçilerinizdir. Bakınız, kimleri elçi olarak gönderiyorsunuz." (23)

                  24- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin yeri, vücudunuzdaki baş, başınızdaki gözlerin yeri olsun. Elbetti ki baş, gözlerin yardımıyla yolunu belirleyebilir." (24)

                  25- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü ALLAH'ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle cennete gider. Nefsimin elinde olduğu ALLAH'a and olsun ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra hiçbir kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır." (25)

                  26- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Âl-i MUHAMMED'i tanımak cehennemden kurtuluştur; Âl-i MUHAMMED'i sevmek sırat köprüsünden geçiştir; Âl-i MUHAMMED'in velayetini kabul etmek azaptan emanda olmaktır." (26)

                  27- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca, kul bir adım atmadan dört şeyden sorgulanacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, bedenini nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisinden." (27)

                  28- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bir kişi, Beyt-ül Haram'da Rükun ile Makam arasında devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Âl-i MUHAMMED'e kin duyduğu taktirde mutlaka cehenneme gidecektir." (28)

                  29- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, şehid sayılır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, günahı bağışlanır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, tevbekar olarak ölmüş olur. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, imanı kamil mü'min olarak ölmüş olur. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, ölüm meleği ve sonra da Nekir ve Münkir onu cennetle müjdeler. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, gelinin törenle kocasının evine götürüldüğü gibi cennete törenle götürülür. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, mezarından cennete iki kapı açılır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, ALLAH onun mezarını rahmet meleklerinin ziyaretgahı kılar. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, sünnet ve cemaat üzere ölmüş olur. Kim de Âl-i MUHAMMED'in buğzu üzere ölmüş olursa, kıyamet günü alnına ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmiş yazılmış olarak gelir...." (29)

                  30- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize ancak münafık ve şaki olan kin besler." (30)
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                    Bu hadisleri daha da çoğaltmak mümkündür. Biz onların tamamını Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarından naklettik. Dolayısıyla, "bu hadisler onların kaynaklarında bulunan hadislerdir" biz onlara itibar etmeyiz demeleri de mümkün değildir.

                    İşte bu hadislerdir ki, İslam tarihinin büyük şairlerini de Ehl-i Beyt hakkında şiirler ve beyitler yazmaya itmiştir.
                    Ünlü şair Farazdak Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)'ı methederken bir şiirinde şöyle diyor: "O öyle bir ailedendir ki, sevgileri din ve buğzedilmeleri ise kafirliktir. Onlara yakın olmak ise, kurtarıcı ve koruyucudur. Eğer takva ehli sayılırsa, onlar onların imamları sayılır. Yahut "Yer ehlinin en hayırlıları kimdir?" denilirse, "Onlardır" denilir." (31)

                    Şimdi soruyoruz: Acaba bütün bu hadisleri Hz. Resulullah'ın kendi duygusallığına dayanarak başta Hz. Ali olmak üzere, en yakın akrabaları olan Ehl-i Beyti'ni himaye etmek ve onlara hak etmedikleri bir özellikleri yakıştırarak, onların çıkarlarını korumak için buyurduğu söylenebilir mi?! Böyle bir şeyi Hz. Resulullah'a isnat etmek insanı imandan çıkarmaz mı? ALLAH Teala, Hz. Resulullah'ın kendi yanından hiçbir şey söylemediğini ve ne buyurduysa, ona vahiy olunduğunu bildirmiyor mu?(32)

                    Acaba, Hz. Resulullah, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'ini kendi konumuna koyması ve her açıdan onları kendisiyle birlikte değerlendirmesi, ümmete Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'inin özel bir mevkie sahip olduklarını ve kendinden sonra Ehl-i Beyt'ine itaat edilmesi gerektiğini anlatmakta yeterli değil mi?
                    Haşa Hz. Resulullah'ın böyle bir duygusallık yaptığı farz edilse bile, ALLAH Teala hakkında böyle bir şey söylemek doğru olur mu?! ALLAH Teala Kur'an-ı Kerim'de Peygamber'ine risalet ücreti olarak Ehl-i Beyt'in sevgisini açıklamasını farz kılmıyor mu?(33) ALLAH da mı birilerinin yandaşlığını yapar?!

                    Bütün bu üzerinde durmalar, onların özel mevkie sahip olduklarını ve kimsenin onlardan öne geçmeye hakkı olmadığını göstermiyor mu?
                    İşte bunun içindir ki, haklı olarak Hz. Ali (a.s) kendileri haklarında şöyle buyuruyorlar: "Ben ve soyumun pak ve hayırlı kişileri, küçük yaşta iken insanların en uysalı, büyüdükten sonra da en alimleriyiz. Bizimle ALLAH yalanı defeder, bizimle kuduz köpeğin dişlerini kırar, bizimle sizlerin zorluklarını giderir, bizimle boynunuzdaki düğümü çözür. Cenab-ı ALLAH bizimle başlatır ve bizimle sona erdirir."(34)

                    Biz kendi yanımızdan Ehl-i Beyt'i seçmiyoruz. Biz ALLAH ve Resulü Ehl-i Beyt'i seçip diğerlerinden üstün kıldığı için, onları seçip diğerlerinden üstün tutuyoruz.

                    Ehl-i Beyt'in fazlı ve üstünlüğü için bu kadarı yeter ki, bizzat Kur'an-ı Kerim'de bütün ümmet, kim olursa olsun, ister bir, ister on nur sahibi olsun namazda Ehl-i Beyt'e salavat getirmekle yükümlü kılınmış ve Ehl-i Beyt'e salavat getirilmeden kıldığı namazının dahi, batıl olduğu belirtilmiştir.

                    İşte bunun içindir ki, Şafii mezhebinin imamı İbn-i İdris şöyle demiştir: "Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizi sevmek farzdır. ALLAH bunu Kur'an'da nazil etmiştir. Sizin şanınızın büyüklüğü için bu kadarı yeter ki, kim size salavat getirmezse, onun namazı yoktur." (35)

                    Evet bizler bu işaret ettiğimiz ayet ve hadisler ve benzerleri gereği Ehl-i Beyt'in imamet ve velayetine inanıyoruz.

                    Biz, Ehl-i Beyt'e itaatin, bütün ümmete, kim olursa olsun farz olduğuna inanıyoruz.

                    Biz, ALLAH'ın emri gereği Hz. Resulullah'ın emirleri karşısında teslim olup başımız üstüne deriz.

                    Biz, Hz. Resulullah'ın ümmetine en son sözünü söylemek üzere hasta yatağında: "Bana bir kalem ve levha verin size öyle bir şey yazdırayım ki, benden sonra asla sapmayasınız" buyurduğunda; "Bırakın bu kişiyi, ona hastalığı galebe çalmış, sayıklıyor. ALLAH'ın kitabı bizim aramızdadır o bize yeter"(36) diyecek kadar ona karşı cüretkar olmadık ve olmayız da. (37)

                    Biz onları kendi hallerine bırakıp; hem ALLAH'ın kitabına hem de Resulü'ne: "Siz ne buyuruyorsanız, onun ALLAH'tan olduğuna inanıyoruz ve siz ne buyuruyorsanız, başımız gözümüz üzerine itaat ederiz" diyoruz.
                    Sonra, Hz. Ali (a.s)'ın velayet ve hilafeti hakkında inen ayetler ve İslam Peygamberi'nin buyrukları söz konusu olmazsa bile, acaba ümmet arasında hilafet makamına seçilecek birinin, ilim, takva, cesaret, mertlik ve diğer imtiyazlar üstünlüğü esasına tabi tutulması gerekmez miydi?!

                    Dost ve düşmanı tarafından, ashap içerisinde her yönden üstün olduğu itiraf edilen, Hz. Ali gibi bir ilim kapısına gidilmeyip de diğer kapıların çalınmasındaki gaye neydi?!

                    Şu bir gerçektir ki, Hz. Ali (a.s)'ın her yöndeki üstünlüğü, Hazret'in hilafet ve önderliğine apaçık ayrı bir delildir.
                    Hz. Ali (a.s)'ın peygamberimizden sonra ashabın en üstünü olmasına dair haddinden fazla hadisler nakledilmiştir. O Hazret'in üstünlüğünü ve faziletini anlatmak bizlerin gücünün dışında olan bir husustur.

                    Ancak önce naklettiğimiz ayet ve hadislere ilaveten şu hadisler de bu konuyu gözler önüne sermektedir: "Ey Ümmü Seleme! Bil ve şahid ol ki, Ali mü'minlerin efendisidir." (38)

                    "Ali Kur'an'la, Kur'an da Ali iledir. Bu ikisi Kevser'in yanında bana varıncaya kadar bir birinden ayrılmazlar." (39)

                    "Ali hakla ve hak da Ali'yledir." (40)

                    "Çok geçmeden benden sonra bir fitne kopacaktır. İşte o zaman Ali'den ayrılmayınız. Çünkü bana ilk iman eden odur ve kıyamette de benimle ilk görüşenlerden olacaktır. O ümmet arasında Faruk'tur. (hakla batılı bir birinden ayırandır) ve O en büyük sıddıktır." (41)

                    Ahmet bin Hanbel şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a)'in ashabı içerisinde hiç birinin fazileti, Hz. Ali'nin faziletine ulaşamaz." (42)

                    İbn-i Ebu-l Hadid şöyle diyor: "Hz. Ali'nin hilafete evla ve layık olması onun efdaliyyeti hasebiyledir. Çünkü Hz. Ali (a.s) Hz. Resul (s.a.a)'den sonra insanların en üstünü ve hilafet makamına en layık olanı idi." (43)

                    Ammar bin Yasir Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den naklen şöyle diyor: "Hz. Resul (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali'nin yüzüne bakmak ve onu anlamak ibadettir. İmanın geçerliliği onun velayetini kabul etmek ve düşmanlarından uzak olmakla sağlanır."

                    İbn-i Ebu-l Hadid, "Şerh-i Nehc-ül Belağa" kitabında imam Şafii'den naklen şöyle yazıyor: "İmam Şafii'ye Hz. Ali'nin faziletinden sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Ne diyebilirim, öyle birinin hakkında ki, düşmanları haset ve düşmanlıkları yüzünden faziletlerini hasır altı ettiler, dostları ise, takiyye ve (Ehl-i Beyt) düşmanlarının korkusundan faziletlerini açığa vuramadılar. Her iki hususa rağmen, yine de o Hazret'in doğu ve batı arasını dolduracak kadar faziletleri ortaya çıktı."

                    Hz. Ali'nin İslam Peygamberi'nden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten evla ve layık olmasının bir diğer delili de birinci ve ikinci halifenin ilmi ve siyasi müşküllerinde Hz. Ali'ye baş vurmalarıdır.
                    İkinci halife Ömer bin Hattab'ın, ilmi ve siyasi çıkmazlarından dolayı, defalarca; "Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu" dediği, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kitaplarında kaydedilmiştir.

                    Birinci halife de minberin üzerindeyken halka hitaben: "Benim peşimi bırakın, Ali sizin içerinizdeyken, sizin üstününüz değilim" demekle Hz. Ali'nin üstünlüğünü ve hilafete layıklığını itiraf etmiştir.

                    Büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden Halil bin Ahmet El-Basri şöyle diyor: "Herkesin ona (Ali'ye) muhtaç olması ve onun, hiç kimseye muhtaç olmaması, o Hazret'in herkesin önder ve imamı olmasının delilidir."
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                      Kaynakça:

                      1- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 129, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153 hadis no: 2527, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 84, Menakıb-i Harezmi Hanefi'nin s. 111, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 476 hadis no: 996, 997, Yenabi-ül Meveddet s. 72, 185, 234, 250, Mizan-ül İtidal c. 1 s. 110 vs.

                      2- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 138, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2628, Mucem-üs Sağir Teberani'nin c. 2 s. 88, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 65 Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 121, Üsd-ül Ğabe c. 1 s. 69, c. 3 s. 116, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 257 vs.

                      3- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2627, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya İbn-i Naim c. 1 s. 66, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 181, 313, vs.

                      4- Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 63, Menakıb-i Harezmi s. 42, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii'nin c. 1 s. 60, El-Mizan Zehebi'nin c. 1 s. 64, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii'nin Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 487 vs.

                      5- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156 hadis no: 2608, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 102, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 187, Tarih-i Dimeşk c. 1 s. 87, Ali bin Ebu Talib bölümü, Üsd-ül Ğabe c. 5 s. 287 vs.

                      6- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2625, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya Ebu Naim'in c. 1 s. 63, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 132, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 210, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 313 vs.

                      7- Cami-üs Sağir Suyuti'nin s. 107, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 226, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 464, Şevahit-üt Tenzil Haskani Hanefi'nin c. 1 s. 334, Üsd-ül Ğabe c. 4 s. 22, vs.

                      8- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156

                      9- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, Yenabi-ül Meveddet s. 185, 247, Cami-üs Sağir Suyuti'nin c. 2 s. 56 vs.

                      10- Sevaik-ül Muhrika s. 106, Zehair-ül Ukba s. 64, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 215

                      11- Hz. Resulullah bu tabiri Beraat Sûresi'nin nazil olup Ebu Bekri onu Mekke müşriklerine iblağ etmekle görevlendirdiği sırada buyurmuştur. Hazret'in bu görevlendirmesinden sonra ALLAH Teala tarafından Ebu Bekri geri çağırması ve bu görevi Ali'nin yapması gerektiğine dair emir gelmiş ve Hz. Resulullah Ali (as.)'ı göndererek Ebu Bekri geri çağırtmıştır. Bu olayın tafsilatı bütün hadis ve tarih kaynaklarında yer almıştır. Örnek olarak bakınız: Sünen-i İbn-i Mace c. S. 92, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, hadis no: 2531, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 1 s. 151, Sahih-i Tirmizi c. 5 s. 300 hadis no: 3803 vs.

                      12- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 121, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 268, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 220, Yenabi-ül Meveddet s. 205 vs.

                      13- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 128, Menakıb-i Harezmi s. 234, Nur-ül ebsar Şeblenci s. 73, El-Mizan Zehebi'nin c. 2 s. 613 vs.

                      14- Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 93, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 230, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 154 vs.

                      15- Kenz-ül Ümmal c. 6. S. 155 hadis no: 2578, c. 3 s. 128, Yenabi-ül Meveddet s. 149, 150, El- İsabet İbn-i Hacer El Askalani Şafii'nin c. 1 s. 541 vs.

                      16- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 217, hadis no: 3819, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 86, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 214, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Yenabi-ül Meveddet s. 126, 313 vs.

                      17- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156, Tarih-i Dimeşk Ali bin ebu Talib bölümü c. 3 s. 170 hadis no: 1207, El-Menakıb Harezmi'nin s. 57

                      18- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 9 hadis no: 2631, Yenabi-ül Meveddet s. 99, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 417, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 148, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 293 vs.

                      19- Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c. 9 s. 168, c. 2 s. 449, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 2 s. 288, El-Yevakit vel Cevahir Şe'rani'nin s. 172, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi'nin s. 214, 212, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib'in bölümü c. 2 s. 280, hadis no: 804, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 78, El Menakıb Harezmi'nin s.220 vs.

                      20- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 147, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157

                      21- Hilyet-ül Evliye Ebu Naim'in c. 1 s. 66, Metalib-üs Sual c. 1 s. 95

                      22- Sevaik-ül Muhrika s. 105, Yenabi-ül Meveddet s. 169, 307, Nazmi Dürer-üs Simteyn Zendi Hanefi'nin s. 207, 208

                      23- Sevaik-ül Muhrika s. 90, Yenabi-ül Meveddet s. 191, 271 Zehair-ül Ukba Muhibbin Taberi Şafii'nin 17

                      24- Eş-Şeref-ül Müabbed Yusuf Nebhani'nin s. 31, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, El-Fusül-ül Mühimme İbn-i Sabbağ Maliki'nin s. 8 ve İsaf-ür Rağibin Nur-ül Ebsar hamişinde basılmıştır s. 110

                      25- Sevaik-ül Muhrika s. 138, Yenabi-ül Meveddet s. 246, 272, 303, 304, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, İhya-ül Meyyit Suyuti Şafii'nin s. 111 vs.

                      26- El- İthaf-bi Hubbi-l Eşraf Şebravi Şafii'nin s. 4 , Yenabi-ül Meveddet s. 22, 241, 163, 370 ve Feraid-üs Simteyn c. 2 s. 257

                      27- Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili'nin s. 119, Yenabi-ül Meveddet s. 113, 170,271, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 159 vs.

                      28- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 149, Sevaik-ül Muhrika s. 172, Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 277, 305 vs.

                      29- Tefsir-ül Keşşaf c. 4 s. 220, 221, Nur-ül ebsar Şeblenci'nin s. 104, 105, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 7 s. 405, Tefsir-üs Salebi Meveddet ayetinin tefsiri bölümü vs.

                      30- Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 304, 397, Sevaik-ül Muhrika s. 103 vs.

                      31- Divan-ül Farazdak c. 2 s. 180

                      32- Necm: 53

                      33- Meveddet ayetine işaret edilmektedir. ALLAH Teala Şurâ sûresinin 23. ayetinde şöyle buyuruyor: "...De ki: Ben akrabalara sevgiden başka, bu görevime karşı bir ücret istemiyorum." İbn-i Abbas şöyle rivayet eder: "Bu ayet nazil olduğunda ashap: "Ey Resulullah! Bize sevgileri farz kılınan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Hazret şu cevabı verdi: "Ali, Fatime ve iki oğullarıdır." Bkz. Tefsir-i İbn-i Kesir c. 4 s. 112, Tefsir_ül Keşşaf c. 3 s. 402, Tefsir-ül Kurtubi c. 16 s. 22, Feth-ül Kadir c. 4 s. 537, Dürr-ül Mensur c. 6 s. 7 vs.

                      34- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 396, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 1 s. 269, Sevaik-ül Muhrika s. 78 vs.

                      35- Sevaik-ül Muhrika s. 146, Yenabi-ül Meveddet s. 259, Nur-ül Ebsar s. 105, Eş- Şeref-ül Muabbed s. 99 vs. İbn-i İdris Eş- Şafii bu fetvayı ALLAH Teala'nın "Şüphesiz ALLAH ve melekleri, Peygamber'e rahmet indirirler. Ey iman edenler! Siz de ona salavat getirip rahmet gönderin ve ona selam verin" (Ahzab/56) ayeti gereği vermiştir. Zira bu ayet indiği sırada ashap Hazret'e: "Ey Resulullah! Sana selam vermeğe gelince bunu biliyoruz. Sana rahmet göndermek nasıl olur?" diye sormuşlar. Hazret ise şu cevabı vermiştir: "ALLAH'ım! MUHAMMED'e ve Ehl-i Beyt'ine rahmet gönder. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin. Nitekim, İbrahim ve İbrahim'in Ehl-i Beyt'ine rahmet gönderdin. ALLAH'ım! MUHAMMED'e ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönder. Nitekim İbrahim ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönderdin. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin" deyin." Bkz. Sahih-i Buhari c. 6 s. 27, hadis no: 2119, 31,19, 4423, 4424, 5880, 5881, Sahih-i Müslim c. 2 s. 16, hadis no: 613, 614, Sünen-i Nesai c. 3 s. 45, 49, hadis no: 1276, 1270, 1271, 1272, 1273, 1274 Müsned-i Ahmet hadis no: 1323, 11009, 16450, 16455, 174.9, Sünen-i Tirmizi hadis no: 445, 3144, Sünen-i İbn-i Mace c. 1 s. 292, hadis no: 894 Sünen-i Ebu Davut c. 1 s. 257, hadis no: 830, 831, Sünen-i Daremi hadis no: 1308, 1309, Muvatta-i Malik hadis no: 358, Esbab-un Nüzul Vahidi'nin s. 207, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 2 s. 47, c. 5 s. 353, Tefsir-ül Kurtubi c. 14 s. 233, Tefsir-üt Taberi c. 2 s. 43, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 3 s. 507 vs.

                      36- Taberi Tarihi c.2 s.436 Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c.1 s.133

                      37- Bu olay İslam tarihine Perşembe günü musibeti olarak geçmiştir. İbn-i Abbas bu günü ve onda cereyan eden hazin olayı devamlı anar, teessüf edip güz yaşı dökerdi. Bu hazin olay, özet olarak şöyle gerçekleşmiştir: Hz. Resulullah hasta yatağında yatmaktadır. Perşembe günüdür. Ümmetini düşünen şefkat dolu Peygamber onların kendinden sonraki durumlarından endişeleniyor ve evini dolduran ashabına: "Bana, bir kalem ve levha getirin de size öyle bir şey yazayım ki, benden sonra sapmayasınız" buyurur. Ömer yerinden kalkıp: "Bu kişiye hastalığı ağır basmış, sayıklamaktadır. ALLAH'ın kitabı bizim aramızdadır. O bize yeter" der. Bunun üzerine, ashap iki gruba ayrılır. Hatta perde arkasında bulanan kadınlar: "Ne duruyorsunuz. Resulullah'ın sözünü duymadınız mı?" derler. Ashap arasındaki tartışma büyür. Sesler yükselir. Bunun üzerine Hazret onlara: "Beni terk edin, o kadınlar sizden daha hayırlıdır" buyurur. Böylece, Hz. Resulullah'ın huzurunda yüksek sesle bile konuşmanın Kur'an'ın emriyle yasaklandığını ve Resul'ün bütün emirlerine itaat edilmesi gerektiğini unutan ashap, onun emrini dinlemeyi ve onun yanında sessiz konuşmayı bir yana bırak, ALLAH'ın o mübarek nurunu son vadesinde böylesine kırıp inciterek ayrılıp giderler. Biz, Cebrail'in yanına gelmek için kendinden izin istediği bu mübarek nura adil ashabın böylesine edepli davranışlarını yorumlamayı siz aziz okurların kendine bırakıyoruz. Bu olayla ilgili olarak bakınız: Sahih-i Buhari c. 4 s. 5, 31, c. 1 s. 31, c. 5 s. 137, c. 4 s. 65, 66, c. 8 s. 161, c. 7 s. 9, hadis no: 111, 2667, 2825, 4079, 5237, Sahih-i Müslim c. 5 s. 75, c. 2 s. 16, hadis no: 2634, 3089, 3090, 3091, Müsned-i Ahmet bi Hanbel c. 1 s. 320, 222, c. 4 s. 356, c. 1 s. 355, hadis no: 1834, 2544, 2445, 2835, 2945, 3165, Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 6 s. 51, El- Me'ahid c. 1 s. 22, EL-Esat c. 3 s. 138, El-Milel ven Nihel Şehristani'nin c. 1 s. 22, et Tebakat ibn-i Sa'd'in c. 2 s. 242, 244 vs.

                      38-Yenebi-ül Meveddet bölüm: 7

                      39- Sevaik-ül Muhrika s. 74

                      40- Gayet-ül Meram s. 360

                      41- Yenabi-ül Meveddet s. 82

                      42- Keşf-ül Gumme s. 48

                      43- Şerh-i Nehc-ül Belağa c.1
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                        HZ. ALİ’NİN DİĞER HALİFELERE ÜSTÜNLÜĞÜ


                        1- Büreyde'den naklen: Resulullah (saa) Hayber ehlinin kalelerine indiğinde bayrağı Ebu Bekir'e verdi, fethetmeden geri döndü. Sonra Ömer aldı, Ömer de askerleriyle beraber Hayber'e hücum etti. Fakat sonunda askerleriyle beraber geri kaçtı. Askerler Resulullah (saa)'ın huzurunda Ömer'i ayıpladılar. Ömer de onları ayıpladı. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu:

                        "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, ALLAH ve resulünü sever, ALLAH ve resulü de onu severler. ALLAH kaleyi onun eliyle fethedecektir"

                        Ertesi gün sancağı Hz.Ali'ye verdi ve ve Hz. Ali Hayber kalesini fethetti.

                        Kaynak:
                        1) İbn-i Hasan el-Kilabi'nin "Müsned-i Dimaşk" Hadis No: 27
                        2) Siret-i İbn-i Hişam c.3, s.334
                        3) Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.5,s.33
                        4) İbn-i Sa'd'ın "Tabakat" c.3, s.158
                        5) Tarih'üt Tabari c.2, s.93
                        6) Tirmizi Hadis no: 3970
                        7) Altı Parmak, Peygamberler Tarihi s.644


                        2- Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğu geçmektedir:

                        "Ey Kureyş topluluğu! Siz ALLAH'ın kalbini imanla imtihan ettiği bir kişiyi üzerinize göndererek boynunuzu vurmadıkça çekinecek değilsiniz. Siz koyunun dağılıp kaçıştığı gibi, onun etrafından dağılıp kaçışacaksınız."

                        Bu arada Ebu Bekir: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

                        Hz. Resulullah: "Hayır" buyurur.

                        Ömer: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

                        Hz. Resulullah: "Hayır, o pabucu yamayandır" buyurur.

                        Hz. Ali'nin bu sırada Hz. Resulullah'ın pabucunu yamamakla meşguldü.

                        Kaynak:
                        El-Müttaki El-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" C.6 S.393 Hadis No: 610


                        3- Yine Hz. Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

                        "Sizden bir kişi insanlarla Kur'an'ın te'vili üzerine savaşacaktır. Nitekim sizinle Kur'an'ın tenzili üzere savaşıldı."

                        Bu arada Ebu Bekir: "O kişi ben miyim?" der.

                        Hazret: "Hayır" buyurur.

                        Sonra Ömer: "O kişi ben miyim?" der.

                        Hazret: "Hayır, o kişi odada ayakkabısını yamayandır" buyurur ve bu sırada Hz. Ali (a.s) odadan elinde Hz. Resulullah'ın ayakkabısı olduğu halde çıkıp gelir."

                        Kaynak:
                        Müsned-i Ahmet Hadis No: 10859, 11348
                        El-Hakim Nişaburi'nin "Müstedrek alas-Sahihayn" adlı kitabında
                        .
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                          Hz. Resulullah’ın Ömer’i Red Etmesi


                          4- Muttalib bin Abdullah bin Huntab'tan naklen, Resulullah (saa) Sakif boyuna hitaben şöyle buyurdu:
                          "Gerektiği gibi müslüman olacak mısınız, yoksa üzerinize nefsim gibi birini gönderirim ki boyunlarınızı vurur, soyunuzu esir eder ve mallarınızı elinizden alır."

                          Ömer bin Hattab dedi ki: Bugün gibi hiçbir zaman amirliğe heves göstermemiştim, göğsümü gerip Resulullah (saa)'ın bana işaret edip: O adam budur, demesini diledim, fakat Resulullah (saa) Hz. Ali'nin bulunduğu yere gelip, Hz. Ali'yi elinden tutarak şöyle buyurdu:

                          "O adam budur, o adam budur."

                          Kaynak:
                          1) Siret-i Halebi c.2, s.734
                          2) İbn-i Hasan el-Kilabi'nin "Müsned-i Dimaşk" Hadis No: 4
                          3) Menakıb-ı Harezmi el-Hanefi s.81
                          4) Tabari'nin "Zehair'ul Ukba" s.64 ve "Riyad'ul Nadara" c.2, s.107
                          5) Abdürrezzak'ın "el-Müsannaf " c.11, s.226, Hadis No: 20389


                          Hz. Resulullah’ın Ebu Bekir’i Red etmesi

                          5- Beraat süresinin ilk ayetleri indiğinde Resulullah (saa) onları, Mekke ehline okuması için Ebu Bekir'i gönderdi. Sonra İmam Ali'yi arkasında gönderip Ebu Bekir'den almasını emretti. İmam Ali, Ebu Bekir'e yetişip ayetleri ondan aldı ve Mekke ehline kendisi okudu. Bu durumdan etkilenen Ebu Bekir, Medine'ye dönüp Resulullah (saa)'a, benim hakkımda bir şey mi indi, diye sordu. Resulullah (saa) da şöyle cevap buyurdu:

                          "Hayır, lakin bu ayetleri ancak ben veya benden olan birinin tebliğ etmesi için emrolundum."

                          Kaynak:
                          1) Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.151
                          2) Hasais en-Nisai s.91
                          3) Tefsir-i İbn-i Kesir c.2, s.333
                          4) Siret-i İbn-i Hişam c.3, s.545
                          5) Tabari'nin "Riyad'ul Nadira" c.2, s.147
                          6) Tarih-i İbn-i Kesir c.5, s.38 / Feth'ül Bari c.8, s.256
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                            Hz. Peygamber'in (s.a.a) Geride Bıraktıklarının En Hayırlısı Ve Vasisi


                            6- Abdullah bin Ömer dedi ki: Selman-ı Farisî yanımızdan geçiyordu. Aramızdan biri ona dedi ki: Şu gelene sorsanız, peygamberden sonra aramızda olan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu sizlere bildirirdi. Hazır olanlar Selman’a sordular. Selman bize dedi ki: İsteseydim, sizlere peygamberden sonra ümmetin ve aranızda oturan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu bildirirdim.

                            Selman yoluna devam edince arkasından gelip ona dediler ki: Ey Ebu Abdullah, o adamın kim olduğunu bize söyleseydin. Bunun üzerine Selman şöyle buyurdu:
                            Resulullah (saa)’a hastalığı şiddetli olduğu vakitte yanına geçip ona sordum ki: Ey Resulullah, vasiyet ettin mi? Resulullah bana buyurdu ki:

                            "Ey Selman, vasi olanların kim olduklarını biliyor musun?"

                            Ben dedim ki: ALLAH ve Resulü daha iyi bilirler. Bunun üzerine Resulullah bana şöyle buyurdu:

                            "Adem’in vasisi Şit (as) idi, nitekim kendisi Adem’den sonra en faziletli olanı idi. Nuh (as)’un vasisi Sam idi, çünkü Nuh’tan sonra geri kalanların içinde en faziletlisi kendisi idi. Musa’nın vasisi Yuşa (as) idi. Yuşa Musa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. İsa’nın vasisi Şemun bin Ferhiya idi. Şemun İsa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. Ben de Ali’yi vasi kıldım, kendisi geride bıraktıklarımın en faziletlisidir."

                            Kaynak:
                            El-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" s.253
                            Tirmizi el-Hanefi’nin “Menakıb-ı Murdaviyye” s.128
                            MUHAMMED bin Salih et-Tirmizi'nin "el-Kevkeb ed-Dürri" s.133
                            Enis Emir'in "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.353-354
                            MUHAMMED Miri el-Antaki'nin "Limaze ahtertü Mezhebe Ehlilbeyt" s. 306-307
                            Et-Tüsteri'nin "İhkak'ul Hak" c.4, s.327
                            Ali vel-Vasiyyah s.366
                            El-Hemedani eş-Şafii’nin “Meveddet’ül Kurba.”
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                              Sıddik'ul-Ekber Ve Ümmetin Faruk’u Hakikatta Kimdir?


                              7- Selman el-Farisi, Ebu Zer ve Hüzeyfe'den naklen, Resulullah (saa) Hz.Ali'yi elinden tutarak şöyle buyurdu:

                              "İnne hâze, evvelü men âmene bi, ve hâze evvelü men yusâfiheni yevm el-Kıyâmeh. Ve hâze es-Sıddıyk'ul Ekber ve Fâruk hâzihil ümmet, hâze ya'sübüddin, vel mâl ya'süb'ül münâfıkin."

                              Meali: "Bu, bana ilk iman eden ve Kıyamet Günü’nde benimle ilk tokalaşacak olandır. Kendisi en büyük sıddık ve bu ümmetin farukudur, bu, dinin önderidir, mal ise münafıkların önderidir."

                              Kaynak:
                              1) Tabarani'nin "Mucem el-Kebir" c.6, s.269
                              2) el-Müttaki'nin "Kenz' ul Ummal" c.6, s.156
                              3) el-Heysemi'nin "Mecma üz-Zevaid" c.9, s. 102
                              4) İbn-i Udey'in "el-Kamil fi Düefa ir-Rical"c.4, s.229
                              5) el-Künci'nin "Kifayet üt-Talip"s.187
                              6) el-Akili'nin "Düefa'il Kebir" c.2, s.47


                              8- Hz. Ali şöyle buyurdu:

                              "Ena es-Sıddık'ul ekber, âmentü kable en âmene Ebu Bekr'in ve eslemte kable en yüslime Ebu Bekr'in."

                              Meali: "En büyük Sıddık benim, Ebu Bekir iman etmeden önce iman ettim, o müslüman olmadan önce ben İslamı kabul ettim."

                              Kaynak:
                              1) İbn-i Ebil Hadit'in "Şerh-u Nehc'ül Belağa" c.3, s.251
                              2) İbn-i Kuteybe'nin "el-Maarif " s.73
                              3) İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.1, s.53
                              4) el-Müttaki el Hindi'nin "Kenz'ul Ummal"c.6, s.405
                              5) Tabari'nin "Zehair'ul Ukba" s.58 ve "Riyad'ul Nadara" c.2, s.155
                              6) el-Belazuri’nin “Ensab'ül Eşraf” c.2, s.146
                              7) ez-Zehebi'nin "Mizan'ül İtidal" c.1, s.417, Hadis no: 3484
                              8 ) el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi' ul Mevedde" s.202
                              9) Münteheb Fedail'ün Nebi ve Ehli Beytihi s.116
                              10) el-Suyuti’nin “el-Cem” tertibinde c.6, s.405
                              11) el-Emini’nin “el-Gadir” c.2, s.314
                              12) es-Seyyid Murtada Hüseyni'nin "Fedail'ül Hamse min es-Sıhah es-Sitte" c.2, s.88-89
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                Ynt: AYET VE HADİSLERDE İMAMET

                                Hz. Ali (a.s) Hakkıyla Dördüncü Halifedir


                                9- Hüseyn bin Zeyd, Cafer bin MUHAMMED’ten, babasından, Ali bin Hüseyin’ den, o da babası Hüseyin’den, dedi ki: Emir’ül Müminin Hz.Ali şöyle buyurdu: “Her kim benim halifelerin dördüncüsü olduğumu söylemezse ona ALLAH'ın laneti olsun.”

                                Hüseyin bin Zeyd dedi ki : Cafer bin MUHAMMED (as)’e dedim ki: "Siz bundan başka mana da rivayet ettiniz mi, çünkü siz bunu yalanlamıyorsunuz."

                                Dedi ki : Evet, ALLAHu Teala kitabının muhkeminde buyuruyor ki: "ALLAH meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, demişti". (Bakara: 30)
                                Adem ALLAH'ın ilk halifesiydi. Ve buyuruyor ki: "Ey Davud, seni yeryüzünde halife kıldık." (Sad: 26)
                                Davud (as) ikinci halifeydi.
                                Harun (as) da üçüncü halifedir. ALLAHu Teala buyuruyor ki: "Musa kardeşi Harun’a, Milletim içinde halifem ol ve onları ıslah et, dedi." (Araf: 142).
                                Hz. Ali de Hz. MUHAMMED (saa)’in halifesidir. Ve buyuruyor ki: "Her kim benim halifelerin dördüncüsü olduğumu söylemezse ona ALLAH'ın laneti olsun."

                                Kaynak:
                                el-Bahrani’ nin “Tefsir-i Burhan” c.1, s.13
                                Gayet’ül Meram s.19
                                Menakıb-ı İbn-i Şehraşub c.3, s.63
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X