Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

RESULULAH’IN (saa) VASİYETİNE ENGEL OLUNMASI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    RESULULAH’IN (saa) VASİYETİNE ENGEL OLUNMASI

    ‘’Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’(6)

    Bir inancın yüceliği, onun insana ve insan hayatına vermiş olduğu değerlerle ölçülür. İslam dinin yüce kılan şey, onun hem insan hayatını hem de hayat sonrası dönemini önemsemesidir. Bundan dolayıdır ki İslam, insan hayatıyla ilgili birçok hükümler sergilemiştir, ölüm anı (ihtizar) durumuyla ilgili de bir kısım esaslar sunmayı ihmal etmemiştir. ‘’ Vasiyet’’ de bunlardan birisidir.

    ‘’ Emretmek ve ölümden sonra bir şeyin yerine getirilmesini istemek’’(7) anlamında olan vasiyet, bir fıkıh terimi olarak da ‘’ bir malı veya yararlanma hakkını, ölümünden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamaktan ibarettir.

    ‘’ Sizden birine ölüm gelince, eğer geriye mal bırakacaksa anneye, babaya ve yakın akrabaya ma’ruf şekilde vasiyette bulunmak, takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.’’(8)

    İnsan denilen bu yaratığın, kendi hayatı döneminde sorumluluğunu üzerinde taşıdığı kimselere karşı duymuş olduğu mesuliyet arzusunun ölümden sonra da devam etmesini arzulamış olmasından dolayıdır ki yüce din ‘’ vasiye’’ denilen bir kavram belirlemiş ve bu kavram Resulullah’ın ağzından şu cümleyle ifadesini bulmuştur:’’ Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’

    Evet, vasiyet, ölüm anını her an aklında çıkarmayan bir müminin kendinden sonraki sevdiklerinin birbirleriyle ihtilafa düşmelerini önlemek ve kendinden sonra ne yapmaları gerektiğine dair bir takım düsturlar vermektir.
    Normal bir ferdin benliğinde küçücük bir aile efradına karşı böyle bir sorumluluk arzusunun var olduğu gerçeği kabul edilir ve de kendinden sonra geride bıraktıklarının isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gitmeye razı olmadığı düşünülürse, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamber’in ümmetine karşı böylesine önemli bir sorumluluğu ifa etmeden dünyadan ayrılması hiçbir zaman düşünülemez. Özellikle de ‘’Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’ Vurgusunu yapıp kendisinin ( hâşâ) buna amel etmemesini düşünmek, bütünüyle dinden çıkmak olur.
    Ve yine resulullah’ın (saa) ümmeti arasında isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gittiğini düşünmek de resulün kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmesini arzu etmesi anlamına gelir ki bu da mümkün değildir.
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    #2
    RESULULAH’IN (saa) VASİYETİNE ENGEL OLUNMASI

    Vasiyetname

    Aslında Peygamber Efendimizin ‘’ Veda Hutbesi’’ O’nun vasiyeti niteliğindedir. Zira hayatındaki ‘’ Veda Haccının’’, ümmetiyle vedalaştığı anın son hitabesidir. Bir daha aramızda bulunmayacağını ima etmiş ve üç defa ‘’Şahit ol ya Rab!’’ diyerek, bu hutbede bir manifesto (anlaşma) niteliğinde söylediklerine Cenab-ı Hakk’ı şahit tutmuştur.
    Bu vasiyette ve manifestoda peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:


    ‘’ Ey insanlar! Biliniz ki; ben de ancak bir insanım. Aradan çok geçmeden yüce Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben de O’nun davetine icabet edeceğim. Ben size İki ağır emanet bırakıyorum ki, onlara sımsıkı sarılırsanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. O iki şeyden biri diğerinden daha büyüktür. Onlar, semadan yeryüzüne uzatılmış ip olan Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beyt’im olan ıtratım (soyum)’dir. Bunlar Kevser havuzunda huzuruma gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar. Bu ikisi (Kur’an ve Ehl-i Beyt) hususunda beni nasıl takip edeceğinize iyi dikkat edin! Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım!''

    Resulullah (saa) hutbesinin bu kısmını irat buyurduktan sonra da şöyle seslenmiştir:

    ‘’ Ey insanlar! Siz ne üzerinde şahadet edersiniz?’’

    Onlar da:- Allah’tan başka ilah bulunmadığına şahadet ederiz! dediler.

    Peygamberimiz (saa):
    - ‘’ Daha ne üzerine şahadet edersiniz?’’ diye sordu.

    - Onlar da:
    —Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna şahadet ederiz! dediler.

    Peygamberimiz:
    -‘’ Sizin veliniz kimdir? diye sordu.

    Onlar da:
    —Bizim velimiz, Allah ve Resulü’dür! dediler.

    Peygamberimiz:

    ‘’- Ey insanlar! Benim, müminler için, öz nefislerinden ileri olduğumu biliyorsunuz değil mi? diye sordu.

    Onlar da:

    —Evet, ya Resulullah! dediler.

    O zaman peygamberimiz (saa), hz. Ali’nin elinden tutup:

    ‘’- Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir. Allah’ım! Ali’ye dost olana dost ol; ona düşman olana da düşman ol! Ona yardım edene yardım et’ diyerek niyazda bulundu.(9)

    Nihayet Resulullah (saa) Veda haccından Medine’ye dönüp kent merkezine girince, devesini mescidin kapısında çöktürdükten sonra mescide girip iki rekât namaz kıldı, sonra evine döndü.
    Asıl soru şu ki, acaba Resulullah (saa) ölüm belirtilerini kesinkes hissettiği son anlarında herhangi bir vasiyette bulundu mu? Yoksa vasiyeti yalnızca Veda Haccı dönüşündeki ‘’Gadr-i Hum’’ denilen bölgede söylemiş olduğu sözlerle mi sınırlı kaldı? Diğer bir ifadeyle Resulullah’ın kendinden sonra kendisini temsil yetkisi taşıyacak herhangi birine işaretleri oldu mu, yoksa yalnızca konuya ‘’ iki ağır emanet- sakaleyn-‘’ olarak bilinen o ünlü hadisiyle mi yetinmiş oldu?


    Bunun dışında meseleyi İslam kaynaklarına taşıdığımız zaman şu bilgilerle de karşılaşmış oluyoruz: Resulullah (saa) ölümünden birkaç gün önce ordu kumandanlık sancağını kendisinin azat ettiği kölesi ve kölesinin oğlu Usame b. Zeyd’e vererek onu, aralarında Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde Cerrah ve Sa’d b. Ebi Vakkas, Said b. Zeyd gibi muhacirler ve ensarın ileri gelenleri olan kişiler üzerine ordu kumandanı olarak tayin edip Rumlarla savaşa gönderdi. Usame, Resulullah’ın (saa) emrine itaat ederek Medine’ye üç mil uzaklıktaki Curuf denilen bölgede konakladı. O sırada Resul-i Ekrem (saa) hastalanarak yatağa düşmüştü.

    Resulullah’ın (saa), Ensar ve muhacilerin önde gelenlerini, daha on yedi yaşında olan Usame’nin emrine vermesi onları rahatsız etmişti.
    Dolayısıyla, ‘’ Bu genç ilk muhacirlerin kumandanı mı olacak? diye itiraz sesleri yükselmişti.
    Bu türden itirazları duyan Resulullah (saa) hayli öfkelenmiş, başına bir mendil bağlayıp omzuna bir havlu atmış olduğu halde evinden ayrılıp minbere çıkmış ve şöyle buyurmuştu:
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum


      #3
      RESULULAH’IN (saa) VASİYETİNE ENGEL OLUNMASI

      ‘’ Bazılarınızdan Usame’nin kumandanlığı hakkında duyduklarım da neyin nesidir? Siz daha önce babasının kumandanlığına da itiraz etmiştiniz. Oysa vallahi hem Zeyd (Usame’nin babası) kumandanlığa layıktır, hem de oğlu Usame.’’

      Resulullah (saa), bu konuşmasından sonra minberden inerek evine döndü. Bunun üzerine Usame’nin ordusuna katılması gerekenler tekrar Resulullah’la (saa) vedalaşıp orduya katıldılar. Onlar gittikten sonra yeniden Resulullah’ın hastalığı ağılaştı. O haliyle devamlı ‘’ Derhal Usame’nin ordusunu gönderin gitsin’’ buyuruyordu.

      Pazar günü Resulullah’ın (saa) ağrıları şiddetlendi ve nihayet pazartesi günü Usame ordusuna hareket emri verdi. Ama o sırada onlara Resulullah’ın (saa) ölüm halinde olduğu haber verilince Usame, Ömer ve Ebu Ubeyde Medine’ye döndüler.(10)
      İbn-i Abbas’tan rivayet olunduğuna göre kendisi şöyle demişti. Resulullah (saa) ölüm halindeyken halkın ileri gelenleri odaya doluşmuş, hz. Peygamber’in yatağının etrafını sarmışlardı. Ömer de onların arasındaydı. Resulullah bir ara şöyle buyurdu: ‘’ Bana, kalem- kağıt getirin; size bir yazı (vasiyetname) yazdıracağım ki, benden sonra dalalete düşmeyesiniz.’’

      Ömer ise ‘’ Resulullah’ın ağrıları şiddetlendi o kendisinde olmayarak konuşuyor (sayıklıyor). Kur’an sizin yanınızda bulunmaktadır. Allah’ın kitabı size yeterlidir’’ diye reddetti!
      Ömer, Resulullah’ın (saa) istediğine muhalefet edince oradakilerin arasında tartışma başladı. Bazıları Resulullah’ın (saa) emrinin yerine getirilmesini isterken bazıları da Ömer’in sözünü tekrarlıyordu. Gürültü ve tartışmalar yükselince Resulullah (saa); ‘ Çıkın yanımdan; benim yanımda tartışıp kavga etmeniz yakışmaz.’’ (11) buyurdu.

      Diğer bir rivayette de İbn Abbas, gözyaşları ayağının altındaki kumları ıslatıncaya kadar ağladıktan sonra olayı şöyle naklediyor:

      Resulullah’ın (saa) ağrıları şiddetlenmişti! O haliyle şöyle buyurdu: ‘’ Bana kâğıt kalem getirin de size benden sonra asla sapmamanız için bir şeyler yazayım.’’ Resulullah’ın bu buyruğu üzerine oradakilerin arasında tartışma başladı; oysa hiçbir peygamberin huzurunda tartışmak yakışmaz. Sonunda ‘’ Resulullah sayıklıyor’’ dediler. (12)

      Başka bir rivayette de İbn-i Abbas bu vasiyetin engellenmesini, Müslümanlar için büyük bir musibet olarak vasıflandırarak şöyle demiştir:
      (ümmetin başına gelen) bütün bu kötü durumlar orada olanların ihtilaf edip gürültü çıkararak Resulullah’ın (saa) o yazıyı yazmasına engel olmasıyla başladı.(13)

      İbn-i S’ad, Ömer b. Hattab’a ulaşan diğer bir rivayet senediyle bu hadiseyi anlatırken şunu da ilave etmektedir:

      ‘’… Validelerimiz, Resulullah’ın emri gereğince, kalem- kâğıdın mutlaka getirilmesini ısrarla isteyince Ömer, ben onlara:
      —Siz susun! Siz de Yusuf peygamberi üzen sözler söyleyen kadınlar gibisiniz; Resulullah hastalanınca gözyaşı döküyorsunuz, iyileşince de onun yakasına sarılıyorsunuz! dedim.
      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        #4
        RESULULAH’IN (saa) VASİYETİNE ENGEL OLUNMASI

        Bunun üzerine Resulullah:

        —Bu kadınlar, sizden daha hayırlıdır! buyurdu.

        Hiç şüphesiz Resulullah (saa), sağlığında ve rahat zamanlarında olduğu gibi hastalığında ve sıkıntı zamanlarında da yüce Rabbin koruması altında bulunuyordu. Bundan dolayı Resulullah’ın (saa) hastalığında da yanlış bir şey emretmesi söz konusu olamazdı. Bu açıdan Resulullah’ın (saa) sağlığında olduğu gibi, bu kabil sıkıntılı hallerinde de emirlerine teslimiyet gösterilmesi imanın gereğiydi!

        Peygamberimizin (saa) yazdırmak istediği vasiyetin konusunun, kendisinden sonra hilafet meselesi olduğu, oradakilerce de tahmin ediliyordu. Nitekim yukarıda da belirttiğimiz gibi bu hadisi rivayet eden İbn-i Abbas da, bu vasiyetin engellenmesini, Müslümanlar için büyük bir musibet olarak vasıflandırmıştır. (14)
        Ömer b. Hattab, yalnızca Resulullah’ın (saa) vasiyet olayına karşı çıkmamış, ancak Hudeybiye antlaşmasında, casusluk yapan Hatıb b. Ebi Beltea ve baş münafık Abdullah b. Übeyy olaylarında da Resulullah’ın (saa) emirlerine muhalefet etmiştir.

        Ömer’in, Resulullah’ın (saa) vasiyetinin hilafetle ilgili olacağından, hilafet konusunun Resulullah (saa) tarafından açıklığa kavuşturulmasına engel olmasının, Ebu Bekir’in halife seçilmesinde de başta peygamberimizin amcası hz. Abbas ve en yakın olan hz. Ali (as) olmak üzere peygamberimizin en yakın akrabaları olan Haşimiler’in görüşlerinin almamasının, Ehl-i Beyt’i hakkın göstergesi olarak kabul eden Ebu Zerr, Mikdad, Selman-i Farisi, Zübeyr ve bunlar gibi birçok sekçin sahabenin müdahil olmalarına fırsat vermeden işi oldu bittiye getirmesinin, kendisini bir önceki halife olan Ebu Bekir’in tavsiyesi üzere hilafete getirmesinin veya kendisini yaptığı gibi kendinden sonra gelecek olan halifenin seçimini bir şura tarafından tayin ettirilmesinin ve Muaviye gibi eline geçecek bütün imkân ve fırsatları şahsi saltanatı uğruna kullanıp İslam’ın kaldırdığı cahiliyeleri yeni baştan ihya etmensinin ve İslam’ın eski cahiliyeden farkı olarak yalnız ibadetleri bırakacak olan öyle birini Şam valiliğine getirmesinin, gerçekte Müslümanlara faturası ağır olmuştur.

        Ümmetin bugünkü perişan duruma düşmesinde asıl ve ilk faktör, ikinci halifenin öncülüğünde bir takım şahısların Resulullah’ın (saa) vasiyet yazdırmasına engel olmasıdır. Müslümanlar arasında sosyal ve siyasal bir ur olan bu konu hala bütün şiddeti ile acılarını devam ettirmektedir.
        Sonuç olarak, ilahi yönetimin yeryüzündeki uzantısı olan ve (vahiy alma hariç) nübüvvetin devamı bulunan ‘’imametin’’ sona erdirilip beşeri sultanın ilk yüzünü göstermiş olduğu yer, Resulullah’ın (saa) vasiyetine karşı koymada kendini göstermiştir. O günden itibaren ilahi yönetim beşeri sultaya dönüşmüş ve sonuç itibariyle de ümmetin bugünkü varmış olduğu vahim durumu hazırlamıştır!

        ---------------------------------------------------------------------------------------------------

        6) Sahih-i Buhari, c.3, s.186; Sahih-i Tirmizi, Kitabu’l-Vesaya; Sünen-i İbn-i Mace, Kitabu’l-Vesaya
        7) Kadri Paşa, El-Ahvali’ş-Şahsiyye, mad.530
        8 ) Bakara /180
        9) Ahmed b. Hanbel, Tirimizi, Müslim.
        10)Bu olay Tabakat, İbn Sa’d, Beyrut baskısı c. 2, s190-192’den özetle nakledilmiştir.
        11)Buhari, hadis: 114, 2888, 2997, 169, 5345, 6932; Müslim, Ahmed b. Hanbel; İbn-i Sa’d Tebakat; Diyarbekri, Tarihu’l Hamis.
        12) Sahih-i Buhari, Kitabu’l- Cihad ‘’Cevaizu’l-Vefd’’ babı, c.2 s.120 ve Kitabu’l Cizye ‘’ İhracu’l-Yehud Min Cezireti’l-Arab babı; Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Vasiyyet, ‘’ Terku’l-Vasiyet babı ve diğer birçok kaynaklarla ilgili bilgileri; Abdullah b. Saba masalı kitabında, Sakife olayının baş bölümünde c. 1, s.98-102’den elde edebilirsiniz.
        13) Sahih-i Buhari, Kitab’l-i’tisam Bi’l-kitab-i Ve’s-sünneh,’’ Kerahiyyetu’l-Hilaf’’ babı ve Kitabu’l-Merza, ‘’ Kuvlu’l Meriz; Kumu Anni’’ babı ve’’ Kitabu’l Mağazi ‘’ Marazun nebi’’; Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Vasiyyet, ‘’ Terku’l-Vasiyyet’’ babının sonu
        14) Buhari; Müslim; İbn-Sad, Tabakat; Diyarbekri, Tarihu’l Hamis’e bakabilirsiniz.
        Ehlibeyt dosyası (Hasan Kanaatlı) kitabından yararlanılmıştır.
        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
        Hz.Peygamber (saa)

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X