‘’Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’(6)
Bir inancın yüceliği, onun insana ve insan hayatına vermiş olduğu değerlerle ölçülür. İslam dinin yüce kılan şey, onun hem insan hayatını hem de hayat sonrası dönemini önemsemesidir. Bundan dolayıdır ki İslam, insan hayatıyla ilgili birçok hükümler sergilemiştir, ölüm anı (ihtizar) durumuyla ilgili de bir kısım esaslar sunmayı ihmal etmemiştir. ‘’ Vasiyet’’ de bunlardan birisidir.
‘’ Emretmek ve ölümden sonra bir şeyin yerine getirilmesini istemek’’(7) anlamında olan vasiyet, bir fıkıh terimi olarak da ‘’ bir malı veya yararlanma hakkını, ölümünden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamaktan ibarettir.
‘’ Sizden birine ölüm gelince, eğer geriye mal bırakacaksa anneye, babaya ve yakın akrabaya ma’ruf şekilde vasiyette bulunmak, takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.’’(8)
İnsan denilen bu yaratığın, kendi hayatı döneminde sorumluluğunu üzerinde taşıdığı kimselere karşı duymuş olduğu mesuliyet arzusunun ölümden sonra da devam etmesini arzulamış olmasından dolayıdır ki yüce din ‘’ vasiye’’ denilen bir kavram belirlemiş ve bu kavram Resulullah’ın ağzından şu cümleyle ifadesini bulmuştur:’’ Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’
Evet, vasiyet, ölüm anını her an aklında çıkarmayan bir müminin kendinden sonraki sevdiklerinin birbirleriyle ihtilafa düşmelerini önlemek ve kendinden sonra ne yapmaları gerektiğine dair bir takım düsturlar vermektir.
Normal bir ferdin benliğinde küçücük bir aile efradına karşı böyle bir sorumluluk arzusunun var olduğu gerçeği kabul edilir ve de kendinden sonra geride bıraktıklarının isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gitmeye razı olmadığı düşünülürse, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamber’in ümmetine karşı böylesine önemli bir sorumluluğu ifa etmeden dünyadan ayrılması hiçbir zaman düşünülemez. Özellikle de ‘’Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’ Vurgusunu yapıp kendisinin ( hâşâ) buna amel etmemesini düşünmek, bütünüyle dinden çıkmak olur.
Ve yine resulullah’ın (saa) ümmeti arasında isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gittiğini düşünmek de resulün kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmesini arzu etmesi anlamına gelir ki bu da mümkün değildir.
Bir inancın yüceliği, onun insana ve insan hayatına vermiş olduğu değerlerle ölçülür. İslam dinin yüce kılan şey, onun hem insan hayatını hem de hayat sonrası dönemini önemsemesidir. Bundan dolayıdır ki İslam, insan hayatıyla ilgili birçok hükümler sergilemiştir, ölüm anı (ihtizar) durumuyla ilgili de bir kısım esaslar sunmayı ihmal etmemiştir. ‘’ Vasiyet’’ de bunlardan birisidir.
‘’ Emretmek ve ölümden sonra bir şeyin yerine getirilmesini istemek’’(7) anlamında olan vasiyet, bir fıkıh terimi olarak da ‘’ bir malı veya yararlanma hakkını, ölümünden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamaktan ibarettir.
‘’ Sizden birine ölüm gelince, eğer geriye mal bırakacaksa anneye, babaya ve yakın akrabaya ma’ruf şekilde vasiyette bulunmak, takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.’’(8)
İnsan denilen bu yaratığın, kendi hayatı döneminde sorumluluğunu üzerinde taşıdığı kimselere karşı duymuş olduğu mesuliyet arzusunun ölümden sonra da devam etmesini arzulamış olmasından dolayıdır ki yüce din ‘’ vasiye’’ denilen bir kavram belirlemiş ve bu kavram Resulullah’ın ağzından şu cümleyle ifadesini bulmuştur:’’ Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’
Evet, vasiyet, ölüm anını her an aklında çıkarmayan bir müminin kendinden sonraki sevdiklerinin birbirleriyle ihtilafa düşmelerini önlemek ve kendinden sonra ne yapmaları gerektiğine dair bir takım düsturlar vermektir.
Normal bir ferdin benliğinde küçücük bir aile efradına karşı böyle bir sorumluluk arzusunun var olduğu gerçeği kabul edilir ve de kendinden sonra geride bıraktıklarının isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gitmeye razı olmadığı düşünülürse, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamber’in ümmetine karşı böylesine önemli bir sorumluluğu ifa etmeden dünyadan ayrılması hiçbir zaman düşünülemez. Özellikle de ‘’Vasiyetsiz ölen benden değildir.’’ Vurgusunu yapıp kendisinin ( hâşâ) buna amel etmemesini düşünmek, bütünüyle dinden çıkmak olur.
Ve yine resulullah’ın (saa) ümmeti arasında isnat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gittiğini düşünmek de resulün kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmesini arzu etmesi anlamına gelir ki bu da mümkün değildir.
Yorum