Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

    1- Masumiyet karşıtlarının kendilerine delil olarak kullandıkları şeylerden birisi de Hz. Musa (a.s) ile ilgili bazı ayetlerin zahiridir.

    Bunlardan birisi Beni İsrail’den olan mazlum birisiyle Firavun’un adamlarından olan zalim birisi arasında geçen bir kavgada, Hz. Musa (a.s)’ın Firavun’un adamlarından olan kimseye vurduğu bir yumrukla onun ölümüne vesile olması hakkındaki bazı ayetlerdir: Bu ayetlerde şöyle geçiyor:
    “(Musa) dedi: ‘Ey Rabbim kendime zulmettim, o halde beni mağfiret eyle. ALLAH da onu mağfiret etti. Şüphesiz o Ğafur ve Rahim’dir.” (Kasas / 16)

    Diyorlar ki Hz. Musa açıkça kendi nefsine zulmettiğinden bahsedip ve ALLAH’tan bağışlanma diliyor. Eğer yaptığı iş günah değilse neden bağışlanma diliyor? Ayrıca bir önceki ayette, yani 15. ayette, Hz. Musa’nın kendisi “Bu şeytanın bir işiydi” diyor. Yine Hz. Musa bu olaydan sonra Nübüvvete ulaşıp da Firavun’a tebliğ ile görevlendirildiğinde, Firavun ona “Sen yapmaman gereken o işi yaptın.(Yani bizden birisini öldürdün.)” deyip Hz. Musa’yı kınayınca, Hz. Musa şöyle dedi: “ben onu dallinden olduğum bir halde yaptım.” (Şuara / 19-20) Burada da Hz. Musa gerçi o sırada peygamber değildi, ama özellikle peygamberlerin ister nübüvvet öncesi ister nübüvvet sonrası masum olmaları gerektiğine inananlar bu cümleyi masumiyetle nasıl bağdaştırabilirler?

    Cevap: Ayetlerdeki tabirlerin yorumuna geçmeden önce şunu tespit etmemiz gerekir ki, acaba Hz. Musa’nın bu öldürme işlemi her halükarda caiz miydi, yoksa gerçekten caiz olmayan ve daha net bir tabirle bir “cinayet” miydi? Çünkü burada özellikle Ehl-i Sünnet’in açık bir çelişkisi söz konusudur. Zira birçokları bunu bir cinayet olarak addetmelerine rağmen genel olarak peygamberlerin yanlışlarına “zelle” tabirini kullanıyorlar. Büyük bir günah olan ve Furkan suresindeki tabiriyle ebedi cehennemde kalmayı insana hak ettiren bir günah olmasına rağmen dönüp buna “zelle” demenin hiçbir mantıklı bir yanı yok! Kaldı ki mütevatir dedikleri bazı rivayetlerde, bu fiilinden dolayı Hz. Musa şefaat hakkından mahrum kalacaktır!!

    Evet, bizce burada (haşa) asla bir cinayet ve günah söz konusu değildir. Zira söz konusu Kıpti’yi öldürmesi şer’an caizdi; çünkü o Firavun’un bir adamı ve memuruydu ve Firavun’la adamlarının Beni İsrail’in başına neler getirdiğini Kur’an çeşitli ayetlerinde beyan etmektedir ki onlardan bir tanesi, binlerce masum erkek çocuğu dünyaya gelir gelmez öldürmeleri, kızları hizmetçi ve cariye olarak kullanmaları, Beni İsrail’in kadınlarını kendilerine helal etmeleri ve daha nice cinayetler ki Kur’an tek kelimede onlara
    “yeryüzünde fesat çıkaranlar” tabirini kullanmaktadır. Dolayısıyla Hz. Musa’nın bu cinayetleri işleyenlerden birisi olarak, o şahsı öldürmesi haram değildi. Kaldı ki adam Beni İsrail’den birisiyle kavga ediyor ve onun canına kıymak niyetindeydi ve Hz. Musa mazluma sahip çıkmak için kavgaya karıştı. Demek ki burada (haşa) işlenen bir günah söz konusu değildir. İşte burada hemen “peki o zaman neden Hz. Musa nefsine zulmetme, işini şeytani bir iş olduğundan ve bilahare bunun “dall” olduğu bir halde yaptığından bahsediyor” diye soracaksınız. Şimdi bunları açıklamaya çalışacağız inşaALLAH.

    a) Eğer burada ayetlerden uygunsuz bir durum seziliyorsa, bu, işin aslından dolayı değil keyfiyet ve zamanlaması açısındandır. Şöyle ki Hz. Musa (a.s) bu olayda biraz aceleci davranıp o Kıpti’ye bu şekilde bir tepki göstermekle kendisini deşifre etti ve ardından gelen zahmet ve eziyete katlanmaya Mısır’ı terk edip Meyden tarafına gitmeye vs. mecbur kaldı ve eğer Mu’min-i Al-i Firavun’un yardımı olmasaydı, Firavun ve adamlarının eline düşüp daha nice sıkıntılara müptela olması kaçınılmaz olacaktı. Orada Hz. Musa’ya yakışan şeyin kendine hakim olup o mazluma daha uygun yollarla yardım etmeye çalışmasıydı. Demek ki, Hz. Musa’nın buradaki kendine zulmünden maksat günah zulmü değil, dünyevi eziyet ve çilelere kendisini maruz bırakmasıydı. Kısacası olsa olsa bu iş bir “terk-i evla”dan öte bir şey değildi. Şunu da ilave etmek gerekir ki, bu “katl” gerçi kasten olsaydı dahi bir günah sayılmazdı, ama büyük ihtimal bu bile değildi ve Hz. Musa sırf o adamı korkutmak ve zulmünden alı koymak için bir darbe vurdu; fakat kastetmediği halde onun ölümüne yol açtı.

    İşte buradan hareketle bazıları, ayette geçen dall kelimesinin, bilgisizlik ve gaflet anlamına geldiğini (buna lügat kitapları da şahittir) ve Hz. Musa’nın adeta
    “Ben o darbenin onun ölümüne yol açacağını ve dolayısıyla onca olumsuz sonuçlara vesile olacağını bilmiyordum” demek istediğini söylüyorlar.

    Hz. Musa’nın mağfiret dilemesi tabirine gelince burada iki ihtimal söz konusudur:

    b) Bu kelimenin lügat anlamı kastedilmiştir. Kur’an’da geçen birçok yerdeki gibi burada da bu kelimenin lügat anlamı kastedilmiştir. Arap lügatinde
    “mağfiret”, “Gafere” kökünden, örtmek, saklamak demektir. Hz. Musa (a.s) “Fağfir li” cümlesiyle, “Ya Rabbi, beni firavun ve adamlarının gözünden sakla, koru” demektedir.

    c) Terk-i evladan özür dileme. Faraza bir kimse birinci manayı kabul etmez ve bunun illa da ıstılahtaki anlamına geldiği hususunda diretirse, yine cevabını vermemiz mümkündür. Şöyle ki burada Hz. Musa’ya en fazla bir “terk-i evlayı isnad edebiliriz. Yani Hz. Musa gerçi mazluma sahip çıkmak ve ona yardımcı olmak niyetindeydi, ama ona yakışan, acele etmeyip bu işi daha tedbirli yollarla halletmek ve kendisini söz konusu zahmetlere düşürmemekti. Dolayısıyla daha iyiyi erk etme babından mağfiret dilemesinin bir sakıncası yoktur. Çünkü peygamberler, erk-i evlayı bile kendilerine adeta bir günah olarak addediyor ve bundan dolayı ALLAH’tan mağfiret diliyorlardı; Hz. Âdem ve birçok diğer peygamberde olduğu gibi.

    #2
    Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

    2- Hz. Musa’nın (a.s) masumiyetiyle ilgili dile getirilen ikinci itiraz, Hz. Musa’nın Tur dağı dönüşünde kavminin Samiri’nin vesveseleriyle buzağıperest olduğunu görünce gösterdiği tepkiyle alakalıdır. Diyorlar ki Hz. Musa’nın malum durumu görünce kendine yakışmayan ve masumiyetiyle bağdaşmayan iki tane tepkisi söz konusudur; birisi elindeki levhaları bir kenara atması ve bir anlamda üzerine vahiy yazılı levhalara saygısızlık yapmasıdır. Diğeri ise kardeşi Hz. Harun’a kızıp onu azarlamasıdır; oysa onun söz konusu olayda hiçbir suçu yoktu. Ayrıca Hz Musa’nın olayın ardından kendisi ve kardeşi için ALLAHtan mağfiret dilemesi de yukarıda bahsettiğiniz düşünceyi teyid etmektedir.

    Cevap: Eğer biz Hz Musa’nın, dönüşünde karşılaştığı manzara üzerinde iyi düşünürsek, Hz Musa’nın tepkilerinin değil bir hata ve günah, tam tersine olması gereken ve tamamen yerinde ve zaruri bir tepki olduğunu açıkça göreceğiz. Düşünün yıllarca tevhid tohumlarını Beni İsrail’in siyah kalplerine yerleştirmeye çalışan ve onları küfür ve şirk bataklığından kurtarmak için yıllarca çile çeken Hz Musa (a.s) kısa bir ayrılığın ardından dönüp de onca zahmet ve çilenin boşa gittiğini ve İsrailoğullarının Samiri’nin vesveselerine boyun eğdiğini ve bir buzağı heykelinin önünde secde ettiklerini ve her tarafta şirk ve putperestlik naralarının atıldığını görünce başka nasıl bir tepki gösterebilirdi ki?! Onun bu haklı öfkesi, şahsi ve haşa nefsani bir galeyan değil, meydana gelmiş bu acı, üzücü ve kahredici durumun ıslahı ve İsrailoğullarına düştükleri korkunç yanlışı anlatabilme ve durumun vahametini gösterebilmek için bir zaruretti ve aslında böyle bir tepki olmasaydı anormal olurdu. Ve eğer böyle bir tepki gösterilmeseydi şirk ve puttperestlik kalıntıları yıllarca, hatta asırlarca Beni İsrail içinde devam ederdi. Demek ki bu açıdan ortada yapılan herhangi bir yanlış söz konusu değildir ve tam tersine yapılması gereken yapılmıştır.

    Hz Musa’nın levhaları elinden bırakması konusuna gelince; evvela ayetin orijinalindeki “ilka” kelimesi, bir çok müfessirin de dediği gibi “atma” değil,
    “bir kenara bırakma” olarak da mana edilmiştir. Kaldı ki böyle olmasa dahi burada olsa olsa yine haşa herhangi bir saygısızlık söz konusu olmadan, sırf öfke ve tepkisini daha iyi bildirme maksadıyla böyle yapmıştır. Dolayısıyla da böyle bir şeyi de hata veya (haşa) günah olarak değerlendirmek ancak patavatsızlık olur.

    Kardeşi Harun’a (as) karşı davranışı da olayın zaruri halkalarından birisiydi. Zira Hz Musa herkesten önce kardeşine bu tepkiyi gösteriyor ki eğer birilerinin kafasında Hz Harun’un da bu olayda bir dahli olduğunu düşünürse cevabı bizzat Hz Harun’un dilinden almış olsun ve bilsin ki şirk ve putperestlik o kadar tehlikeli ve vahim bir olaydır ki hatta peygamberin dahi bu konuda seyirci kalması dahi Ona oldukça pahalıya mal olur. Nasıl ki İslam Peygamberi hakkında ALLAH-u Teala Ona hitaben şöyle buyuruyor:
    “Eğer şirk koşarsan amelin boşa gider ve sen mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer,65) Yine şöyle buyurmaktadır: “O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, * Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. * Sonra da onun şah damarını keser atardık. * O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.” (Hakka, 45-47) Benzer ayetler Kuranda çoktur. Bunlardan maksat Peygamber (s.a.a) üzerinden başkalarına mesaj vermektir. Zira insanlar ALLAH-u Teala’nın kendi Resulüne ve Habibine karşı böyle bir tehditte bulunduğunu görünce kendilerine daha çok dikkat eder ve ayaklarını ona denk alırlar. Kaldı ki iki kardeş arasındaki bu tür davranışlar hiçbir zaman saygısızlığa hamledilemez.

    Yorum


      #3
      Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

      3- Hz Musa (a.s) hakkında eleştiri konusu yapılan ve masumiyetle çeliştiği söylenen bir diğer husus A’raf suresinin 143. ayetinde bahsedilen ru’yet olayıdır; ayette şöyle geçmektedir:

      “Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana" dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin." Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.”


      Diyorlar ki evvela neden Hz Musa (as) o büyük makamı, marifet ve imanına rağmen neden böyle olmayacak bir istekte bulundu? O ALLAH-u Teala’nın mukaddes zatının gözle görülemeyeceğini bilmiyor muydu? Saniyen bayılıp yere düşmesi, onun bir yanlış yaptığının ifadesi değil mi? Salisen Hz Musa’nın (as) “tevbe ettim, sana döndüm” cümlesi yaptığı yanlıştan döndüğünü gösteriyor; yoksa tevbe etmesinin ne anlamı var?

      Cevap: Bu konuda da müfessirler değişik cevaplar vermişlerdir. Bunlardan en açık olanı Kur’an’ın da desteklediği şu cevaptır. Hz. Musa’nın söz konusu isteği kendisinin bir isteği ve arzusu değil, kendisinden bunu ısrarla isteyen ve Hz. Musa’nın sözünü dinlemeyip “Ey Musa, ALLAH’ı açık bir şekilde görmediğimiz müddetçe asla iman etmeyiz.” (Bakara / 55) diyen Beni İsrail’in isteğini dile getirmek için söylenen ifadelerdi.

      Hatta bazıları ayetlerin Beni İsrail’in bu isteğinin Tur dağına gitmeden önce olduğunu ve ALLAH-u Teala’nın Beni İsrail’den yetmiş kişiyi seçip de mikata getirmesini Hz. Musa’ya emretmesini bu olaya bağlayıp ameli olarak onlara bunun mümkün olmadığını göstermek içindi. Bu böyle olsun veya olmasın Hz. Musa’nın isteği bundan dolayıydı ve ilahi emirle bunun böyle olamayacağını ameli olarak onlara göstermek içindi. Hatta yıldırım şeklinde inen tecelli bunun bir parçasıydı ve ceza niteliği taşımıyordu. Evet ALLAH-u Teala ve resulü Hz. Musa adeta şu mesajı onlara vermek istiyordu ki siz ALLAH’ın kudretinin küçük bir tecellisini görmeye muktedir değilken, onun mukaddes zatını nasıl müşahede edebilirsiniz?!

      Hz. Musa’nın
      “Ben sana döndüm ve ben iman edenlerin ilkiyim” sözü de işin aslında olduğu gibi yine Beni İsrail’den taraf söylenen bir sözdü. Nasıl ki ALLAH-u Teala İslam ümmetine vereceği birçok mesajı Resulullah’ın üzerinden ve direk olarak ona hitaben verdiği gibi.

      Yorum


        #4
        Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

        4- Kehf Suresinin bazı ayetlerinde Hz. Musa’yla ilgili bazı cümleler de yine bazıları tarafından eleştiri konusu yapılmıştır.

        “Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim yahut senelerce gideceğim." * Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu. * İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. * Adam: “Gördün mü? dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti." * Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.” (Kehf / 60 – 64)

        Evet görüldüğü gibi bu ayetlerde Hz. Musa’ya ve arkadaşına unutkanlık isnad edilmiştir. Bir de Kehf suresinin 73. ayetinde Hz. Musa’nın Hz. Hızır’ın yaptıklarına defaten itirazı söz konusu olup da Hz. Hızır kendisine sözleşmelerini hatırlatınca ona şu cevabı verdiğini naklediyor: “Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.” Bu ayette de yine Hz. Musa unutkanlığından bahsediyor. Bunlar Hz. Musa’nın ve genelde peygamberlerin ara sıra nisyan ve unutkanlık arızasına müptela olabileceğini gösteriyor. Oysa masumiyete mutlak bir şekilde inanan kimseler (Ehlibeyt mektebi gibi), peygamberlerin unutkanlıktan da masum olduğunu iddia ediyorlar.

        Cevap: Bu eleştiriye de birkaç türlü cevap verilmiştir. Biz bunlardan iki tanesini zikrediyoruz:

        a) Nisyan bazen gerçek anlamında (unutkanlık) anlamında değil, bir şeyi göz ardı etmek, terk etmek anlamına kullanılır. Örneğin ALLAH-u Teala buyuruyor ki: “Beni hatırlayın ki ben de sizi hatırlayayım.” (Bakara / 152) Açıktır ki ALLAH-u Teala unutmaz ki hatırlamış olsun. Maksat siz beni unutmayın ki ben de sizi göz ardı etmeyip lütfumu sizden kesmeyeyim. Bu cevap en azından Hz. Musa’nın Hz. Hızır’a söylediği cümle için geçerli olabilir. Yani Hz. Musa Hz. Hızır’a verdiği sözü unutmamasına rağmen, gördüğü ve şer’i kurallar açısından aykırı bulduğu fiillere itiraz etmeyi vazife bildi ve verdiği sözü görmemezlikten geldi.

        b) İkinci cevap yukarıda verdiğimiz bütün durumlar için geçerlidir. O da şudur ki peygamberler aldıkları vahiyler onları koruma, yorumlama ve tebliğ etmede asla hata ve unutkanlığa müptela olmazlar. Bunda kendi aldıkları tedbirlerle birlikte direk olarak ilahi yardım ve tasarruflar söz konusudur. Ancak bu çerçevenin dışında kalan ve sadece peygamberlerin şahsını ilgilendiren bazı konularda nisyana müptela olmaları mümkündür ve bizim savunduğumuz masumiyet anlayışına da asla halel getirmez.

        Yorum


          #5
          Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

          İtirazım birinci maddeye:

          Yukarıdaki 1 numaralı maddede ayetler eksik verilmiş ve Musa peygamberin masum olduğu yorumu zorlama bir şekilde çıkarılmaya çalışılmış. Ayetlerin tamamı eksiksiz verildiğinde Kuran-ı Kerim Musa peygamberin günahsız olduğuna dair iddianın asılsız olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

          Aradan cımbızla çekerek değil de, öncesi ve sonrası ile hikayeyi içeren tüm ayetleri alalım:
          [hr]
          Kasas Suresi:

          14. DERKEN, [Musa] erginlik çağına ulaşıp [zihnen] iyice olgunlaşınca, kendisine [doğruyla eğriyi birbirinden ayırmaya yarayan] güçlü bir muhakeme yeteneği ve ilim verdik; iyiliğe yatkın olanları Biz işte böyle mükafatlandırırız.

          15. Ve (Musa), halkının [şehirde olup bitenden] habersiz [evlerinde oturdukları bir gün] şehre indi; ve biri kendi halkından, ötekisi düşmanlarından olan iki adamın birbiriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi düşman tarafından olan kişiye karşı o'nu yardıma çağırdı; bunun üzerine Musa onu yumrukla devirip işini bitirdi. [Ama hemen sonra kendi kendine:] “Bu düpedüz Şeytan'ın işi!” dedi, “Doğrusu o [insanı] yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır!”

          16. [Ve] “Ey Rabbim!” diye dua etti, “Ben kendime yazık ettim! Beni ba-ğışla.” Ve [Allah] da o'nu bağışladı. Çünkü O çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.

          17. “Ey Rabbim!” dedi (Musa,) “Bana bahşettiğin nimetler hakkı için bir daha asla suçlulara arka çıkmayacağım!

          18. Böylece, ertesi sabah, korku içinde çevresini gözetleyerek yine şehirde dolaşıyordu; bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen adam [yine] o'nu [yardımına] çağırmıyor mu! 17 Musa, [bu sefer] ona: “Sen gerçekten apaçık bir azgınmışsın!” dedi.

          19. Bununla birlikte, yine de ikisinin de [ortak] düşmanı durumundaki kişiyi tam yakalamak üzereyken, bu sonraki: “Ey Musa!” dedi, “Dün öldürdüğün adam gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin tek amacın, haksızlıkları düzelten biri olmak değil, ülkenin başına zorba kesilmek!”
          [hr]

          Şuara Suresi:

          18. [Fakat Musa mesajını Firavun'a tebliğ edince, Firavun:] “Biz seni çocukken yanımızda yetiştirmemiş miydik?” dedi, “Ve sen ömrünün pek çok yılını bizim aramızda geçirmemiş miydin?

          19. Ama sonunda yapacağını yaptın, ve nankör biri oldu[ğunu gösterdi]n!”

          20. [Musa:] “Evet, o fiili daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim” dedi,

          21. “ve sizin yanınızdan kaçtım, çünkü sizden korkuyordum. Ama daha sonra bana Rabbim [doğruyla eğri arasında] hüküm verebilme yeteneği bahşetti; ve beni elçiler[in]den biri yaptı.
          [hr]

          Taha Suresi:

          40. Kız kardeşin [Firavun ailesine] gidip de onlara: ‘Ona bakabilecek birini size göstereyim mi?’ dediği zaman [bunun böyle olmasını Biz takdir etmiştik]. Ve böylece seni yeniden annene kavuşturduk ki onun yüzü gülsün ve [artık] üzülmesin. Ve [büyüyüp belli bir yaşa vardığın zaman] birini öldürmüştün: Fakat Biz seni (bu yüzden içine gömüldüğün) tasadan kurtarmış ve seni çeşitli sınamalardan geçirmiştik. (Bu olaydan) sonra yıllarca Medyen halkı arasında yaşadın; ve sonunda, [Benim] takdir(im)e uyarak işte [buraya] geldin ey Musa:
          [hr]

          Kalın yazdığım yerlere dikkat ediniz. Hadisenin tamamını okuyunca anlıyoruz ki hemşerisi haksız olmasına rağmen ona yardım etmek için birisini öldürmüştür. Allah'da hatasının farkına varıp tevbe etmesine karşı "onu bağışlamış ve ayette de bağışladığını belirtmiştir. Eğer günah işlememiş olsa Allah neden "bağışladım" desin?

          Bu ayetlerden; Musa peygamberin peygamberlik gelmeden önce bir insanı HAKSIZ YERE öldürdüğünü açıkça görebiliyoruz.

          Yorum


            #6
            Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

            bu konuda harika şia açıklamaları var inşallah müsait zamanda paylaşırız...

            Yorum


              #7
              Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=2041.msg65500#msg65500 date=1260917818]
              bu konuda harika şia açıklamaları var inşallah müsait zamanda paylaşırız...
              [/quote]

              Neden açıklamaya ihtiyaç duyuyorsun ki kardeşim? Anlamadığın bir yer mi var yukarıdaki apaçık ayetlerle ilgili? Allah apaçık açıklamış işte.

              1. Elif-Lâm-Râ. BUNLAR, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın mesajlarıdır (Yusuf suresi)

              Allah kitabı alimlere göndermedi alemlere gönderdi ))


              Bunu da Yasin suresinden anlıyoruz.

              69. VE [işte böyle:] Biz bu [Peygamber'e] şiir [yeteneği] bahşetmedik, zaten [şiir] bu [mesaj]a uygun düşmezdi: o yalnızca bir uyarı ve öğüttür; ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren bir [ilahî] hitabedir,

              70. ki [kalben] diri olanları uyarabilsin ve [Allah'ın] sözü, hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı tanıklık yapabilsin diye.

              Yorum


                #8
                Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                şu nur suresinin nur ayetini bi açıklayın da gönlümüz ferah bulsun

                biz anlamıyoruz

                elif lam mim sad ne demek

                ilk kıblenin kudüse olması, Kur'anda var mı, olmayan şeyi mi değiştiriyor Kur'an

                cumanın farz olduğunu bildirmeden cumada Peygamberi terketmek mi kınanıyor

                safa ile merve arasında sa'y etmede günah yoktur ayeti nasıl anlaşılmalı oysa sa'y farzdır.

                şiir öğretmedik ayetinin Kur'anın açık olmasına delili ilk sizde gördüm. size göre şiir kelimesinde anlaşılmaz anlamı mı var

                70. ayeti dediğniz gibi anlarsak bilmiyorsanız ilim ehline sorun ya da ilimde derinleşenler.. ifadelerini nasıl anlayacağız..

                ayete ayetle cevap vermek çok kötü ve yasaklanan bir tartışma yöntemi o yüzden sizin gösterdiğiniz ayetleri doğru anlamamız gerekir..

                beyan ve tebliğ aynı kelimeler değildir, tebliğin dışında Resul s.a.a'in beyan görevi de vardır gerçi bunlar bu başlıkta konuşulmayacak kadar uzun ve ayrı bir konudur..

                ek olarak "bu konuda harika şia açıklaması var" derken şia açıklamasından kastımız sünnilerde rastlamadığım anck Ehlibeyt rivayetlerini esas alan masumlardan nakledilen hadisler ışığında açıklamadır.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                  Kardeşim konuyu dağıtma lütfen, aynı şey mi? Ben alim olduğum veya herşeyi bildiğim iddiasında bulunmuyorum ki.

                  Ayetlere baktığında bu hikaye kolayca anlaşılabilecek kadar açık diyorum sadece.

                  Kuranda anlamadığın bir ifade olduğu zaman gider araştırırsın. Hadislere, alimlere vs. bakarsın. Bir tek görüşe de bakmazsın, her görüşü incelersin. Doğruyu bulma yolu budur.

                  Ama apaçık yazan bir şeyi gidip de neden dışarıda arayayım. Örneğin Musa peygamberin hikayesi. Allah bu yaşanmış hikayeyi kimse anlamasın da sadece alimler anlasın diye alengirli mi anlatacak? Bu nasıl bir düşüncedir?

                  Araf suresinde deniyor ki.
                  6.Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.


                  Apaçık ayetleri sırf dünya görüşümüze uymuyor diye sağa sola çekiştirmenin manası yok ki kardeşim.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                    ama hangi başlık altında yazdığımıza bakacak olursak konu Hz. Musa a.s.'ın masumiyetidir. siz apaçık bir günah işlemiştir dersiniz Musa a.s. için biz hayır deriz bu konudaki delillerimizi ortaya koymanın neresi size rahatsızlık veriyor anlamadım..

                    biz Musa a.s. da dahil tüm peygamberlerin ne peygamberlik öncesi ne de sonrası hiç bir günah (zelle dahil) işlemediğini savunuyoruz. Kur'an'da zahiri akla ters gelen bu tür ayetleri de hakiki anlamında yorumluyor, tevil ediyoruz. böylece bir ayeti diğer ayetlerle çelişik olmayacak şekilde anlamış oluyoruz.

                    Tıpkı yed kelimesinin, leyse kemislihi şey'ün ayeti (Allah'ın eli, deyimini, Allah'ın benzeri hiçbir şey yoktur) ile açıkladığımız ona zıt düşmeyecek şekilde gerçek anlamına kavuşturduğumuz gibi...

                    bu konunun dağılması anlamına gelmez de açık olan ayetleri anlamı açık değildir şeklinde anlamak da değildir. Niteki sahabe de açık görünen ayetleri soruyor bazen de sormadığı için yanlış anlıyordu: Tıpkı oruca başlama vakti olan "siyah iplik beyaz iplikten ayrılıncaya kadar yiyin için" şeklindeki ayet inince yastığının altında siyah ve beyaz ip bulunduran adam misali...

                    Kur'an'ın "apaçık ayetler" şeklindeki deyişi de doğru anlaşılmak zorundadır. kim için apaçıktır. şimdi sizin için apaçık dediğiniz ayetleri gidin farklı kültürden (örneğin abd de cami müslüman görmemiş muhafazakar) birine götürün bakalım apaçık olduğu konusunda sizinle aynı fikirde mi....

                    demek ki o zaman o apaçık deyişlerde Allah bazı kişileri kastediyor.. her ne kadar sizi alimlere seslenmemiş aleme seslenmiştir şeklinde deseniz de bu sloganik bir söz olup gerçeği yansıtmamaktadır. bunun aksine bir sürü ayet vardır.... ancak dediğimiz gibi yeri burası olmayıp ayrı başlıkta konuşulması gerekir...

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                      Yusuf suresi:
                      111. Gerçek şu ki, resullerin kıssalarında, kendilerine kavrayış yeteneği verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır. [Vahye gelince,] o hiçbir şekilde [insan tarafından] uydurulmuş bir söz olamaz: tersine, o, kendisinden önceki vahiylerden doğru ve gerçek adına ne kalmışsa doğrulayan ve inanmak isteyen insanlara her şeyi açık seçik bir biçimde dile getiren, hidayet ve rahmet [bahşeden ilahî bir metin]dir.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                        Yusuf suresi:
                        111. Gerçek şu ki, resullerin kıssalarında, kendilerine kavrayış yeteneği verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır. [Vahye gelince,] o hiçbir şekilde [insan tarafından] uydurulmuş bir söz olamaz: tersine, o, kendisinden önceki vahiylerden doğru ve gerçek adına ne kalmışsa doğrulayan ve inanmak isteyen insanlara her şeyi açık seçik bir biçimde dile getiren, hidayet ve rahmet [bahşeden ilahî bir metin]dir.


                        evet en basitinden konuşacak olsak Kur'an'ın herkesçe anlaşılacağını iddia eden ve apaçık olduğunu onun için öyle pek de derin bilgiye sahip olmak gerekmez ya da onu alimlere ya da imamlara bırakmak zorunda değiliz demek doğru mudur bakalım...

                        yalnız şu parantezi de açmamız gerekir elbette her insanın Kur'an'dan anlayacağı çok şeyler vardır. ama bu imamlardan ve onlardan nakledilen hadislerden bağımsız da olabiliriz demek değil. en basit anlaşılan ayetin bile bizim bilmediğimiz masumların açıklamalarına mecbur kalacağımız anlamı da olabilir...

                        ayet Yusuf a.s. kıssasının sonunda yer alıyor. Yusuf a.s. kıssası en güzel kıssa ve anlaşılması en açık bir hikayedir. buraya kadar doğrudu ancak ayette inanmak isteyen insanlara diyor.. buna rağmen islam'ın bakışıyla bakan bozulmamış fıtrat için bir ifade var..

                        Kur'an'da uydurma dolayısıyla çelişki yok diyor aynı ayette. Kur'an'da uydurma ya da çelişki olmadığını açıklayabilmek öyle zahiri bakışla mümkün değildir. öyle olsaydı ataistler hiç bir iddiada bulunmazlardı. Kur'anda var olduğu iddia edilen çelişkilerin çelişki olmadığını ispta da herkesin harcı değildir. bunun için yine İmamların hadislerine bakmamız şarttır..

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                          ehlibeytin_izinde kardeşim;

                          Benim iddiam "Kuran harici kaynakları reddedelim" değildir. Anlamadığımız yer olduğunda "Hmm, Allah burayı benim anlayabileceğim şekilde bildirmemiş, demek ki ben buradan sorumlu değilim" demek olur mu hiç? Kuranda bir hükmü, bir konuyu anlamadığın bir yer olursa açar başka kaynaklara, peygamberimizden hadislere, fıkıh kitaplarına, çeşitli alimlerin görüşlerine tabi ki bakarsınız.

                          Ama bu peygamber hikayelerinde anlaşılmayacak herhangi bir fıkıh konusu veya hüküm bildiren bir durum yoktur. Bunlar yaşanmış gerçeklerdir. Çünkü isimler ve detaylar verilerek anlatılmıştır. Hiç birisi "Adamın biri yolda gidiyormuş" şeklinde başlamaz. Bu yüzden dedim açıklamaya gerek yok diye. Zaten yeterince açık yani.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                            Hz. Musa adama bir tokat vurdu ve onu öldürdü diye şimdi onun günah işlediğini mi anlayacağız ayetten

                            bu konularda açıklamaya muhtaç değil miyiz?

                            Kur'anın anlaşılıp anlaşılmaması konusu farklıdır ve burda tartışılmayacak kadar uzundur o yüzden bunu ayrı bir başlıkta açtım lütfen sadece Musa a.s. ile ilgili açıdan yazın diğer konuları orda konuşalım...

                            http://www.velayet.com/index.php?topic=10527.new#new

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: HZ. MUSA’NIN (A.S)’IN MASUMİYETİ

                              Sevgili ehlibeytin_izinde kardeşim;

                              Bu konuya ilk verdiğim yanıtta bu konu ile ilgili ayetler yazıyor. Okuyunca benim anladığım şudur, örnek vererek açıklayayım:


                              Seni örnek göstererek anlatıyorum kardeşim.


                              [hr]

                              Önce ön bilgi vereyim:

                              Sen bir Türksün ve Almanyada bir avuç Türkün olduğu bir Türk mahallesinde yaşıyorsun. Almanyada da Türk olduğunuz her halinizden belli oluyor ve Almanlardan bir çoğu size düşmanlık besliyor ve aşağılıyorlar sırf Türk olduğunuz için. Hatta naziler falan gibi aşırı gruplar bile var. Tabi böyle bir durumda oradaki Türk azınlık olarak birbirinize sıkıca kenetlenmenizden daha doğal bir durum yoktur.

                              [hr]

                              Bir gün sokağa çıktığında bir Türkü bir Almanla boğuşurken görüyorsun ve Türk olan adam seni tanıyarak, "koş kardeşim yetiş, vur, koma, kurtar beni" diye bağırıyor ve sen o anki coşkuyla düşünmeden hareket edip (belki de nazi falan sanarak) o adama vuruyorsun ve adam ölüyor.

                              15. Ve (Musa), halkının [şehirde olup bitenden] habersiz [evlerinde oturdukları bir gün] şehre indi; ve biri kendi halkından, ötekisi düşmanlarından olan iki adamın birbiriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi düşman tarafından olan kişiye karşı o'nu yardıma çağırdı; bunun üzerine Musa onu yumrukla devirip işini bitirdi. [Ama hemen sonra kendi kendine:] “Bu düpedüz Şeytan'ın işi!” dedi, “Doğrusu o [insanı] yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır!”
                              [hr]

                              Adam öldükten sonra o münakaşada asıl suçlunun Türk olduğunu öğreniyorsun.

                              Adam ölünce hissettiğin kötü duygulardan, yanlış bir şey yaptığının bilincinde Allaha tevbe ediyorsun ve bağışlanma diliyorsun.

                              16. [Ve] “Ey Rabbim!” diye dua etti, “Ben kendime yazık ettim! Beni ba-ğışla.” Ve [Allah] da o'nu bağışladı. Çünkü O çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.

                              17. “Ey Rabbim!” dedi (Musa,) “Bana bahşettiğin nimetler hakkı için bir daha asla suçlulara arka çıkmayacağım!
                              [hr]

                              Daha sonra ertesi gün veya başka bir gün yine sokağa çıktığında aynı Türkü başka bir Almanla boğuşurken görüyorsun. Ve bu sefer Türk olan dama kızarak, "Sen gerçekten apaçık bir azgınmışsın!" diyorsun.

                              18. Böylece, ertesi sabah, korku içinde çevresini gözetleyerek yine şehirde dolaşıyordu; bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen adam [yine] o'nu [yardımına] çağırmıyor mu! 17 Musa, [bu sefer] ona: “Sen gerçekten apaçık bir azgınmışsın!” dedi.
                              [hr]


                              Ama yine de milli duygun ağır basıyor ve yardıma yelteniyorsun. Alman birden dönüyor sana ve diyor ki: "Dün öldürdüğün adam gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin tek amacın, haksızlıkları düzelten biri olmak değil, ülkenin başına zorba kesilmek!”

                              19. Bununla birlikte, yine de ikisinin de [ortak] düşmanı durumundaki kişiyi tam yakalamak üzereyken, bu sonraki: “Ey Musa!” dedi, “Dün öldürdüğün adam gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin tek amacın, haksızlıkları düzelten biri olmak değil, ülkenin başına zorba kesilmek!”
                              [hr]

                              Yukarıdaki anlatımda;

                              Almanya = Mısır
                              Almanlar = Mısır halkı
                              Azınlık Türkler = Azınlık İsrailoğulları


                              Bu Kasas suresiydi. Buna Ek olarak birinci yanıtımda bulunan şuara suresi ve Taha suresinin ilgili ayetlerini de aynı örnek çerçevesinde okuyabilirsin.

                              Sonuç olarak; ayetlerde açıkça yer alan "Musa peygamberin kendi tevbe ediş" cümlelerinden ve Allah'ın onu kastederek söylediği "onu bağışladık" cümlesinden Musa peygamberin günah işlediği açık şekilde anlaşılıyor kardeşim.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X