NÜBÜVVET
13- NÜBÜVVET'E DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Nübüvvetin İlahi bir vazife ve Rabbani bir sefırlik olduğuna inanmaktayız. Allahü Taala, kullarına doğru yolu göstermek, dünyada, ahırette, faydalarını mucib olacak, mutluluklarını sağlayacak hükümleri bildirmek, onlan kötü huylardan, bozguncu gelenek ve göreneklerden antmak, onları hikmet ve marifet sahibi kılmak için, lutfuyla seçtiği, insanlığın en olgun ve yüce mertebesine ulaştırdığını kullarına gönderir; onların vasıtalarıyla öbür kullanna kutluluk ve hayır yollarını bildirir; insanlığa layık sıfatları anlatır, derecelerini dünyada da yüceltir, ahirette de. Nübüvvet, biraz sonra da arzedeceğimiz gibi, İlahi bir lutuftur. Yaratan, insanları hidayete eriştirmek, onları düzene sokmak için peygamberlerini, zat-ı İlahisinin sefırleri ve yeryüzünde halifeleri olarak göndermek lutfunda bulunmuştur. Aynı zamanda, Allahü Taala'nın, peygamber olarak seçtiği kişilerde, kullann bir seçim, bir ihtiyar hakkına malik olmadıklarına da inanmaktayız; bu seçim, ancak O'nun elindedir ve "Peygamberliğini kime îlahiyyat......................................... ....................52 vereceğini Allah, daha iyi bilir"18; kulların bu hususta hakları olmadığı gibi peygamberler vasıtasıyla bildirilen hükümlerde, diledikleri tasarrufda bulunmaya, onları değiştirmmeye de salahiyetleri yoktur.
14- PEYGAMBERLİK LÜTUFDUR
_______________________________________________
Gerçekten de insan, pek şaşılacak bir yaratıkdır; görülmemiş tavırlara sahibdir; yaratılışında, tabiatında, özünde ve aklında, çeşitli ve karışık özellikler vardır; bir yandan bütün bozgunculuk huylan insanda toplanmıştır, öte yandan bütün hayır ve düzen sıfatları onda mevcuttur ve insanların her ferdi böyledir. İnsan, bir yandan yalnız kendini sever, kendini düşünür; dileğine uyar, istediklerine boyun eğer, herkesten üstün olmayı, her şey'i elde etmeyi ister; dünya yaşayışına bağlanır; dünyanın süsüne-püsüne, meta'larına kapılır. Nitekim Allahü Taala, "Gerçekten de insan mahrumiyet içindedir elbette"19, "Gerçekten de insan, kendisini ihtiyacı yok görünce elbette azar"20 ve "Gerçekten nefis, kötülüğü pek fazla buyurur"21 ayet-i kerimeleriyle insanın bu zaif yönünü beyan buyurmuştur; nefsi bakımından insanın, dileklerine, şehvetlerine, yaratılışı itibariyle düşkünlüğü bir çok ayet-i kerimede açıkça bildirilmiştir. ----------------------- 18-En'am, 124. 19- Asr, 2. 20- Alak, 6-7. 21-Yusuf, 53. îlahiyyat......................................... ....................53 Öbür yandan ise Allahü Taala, insana, doğru yolu gösteren, onu düzenli ve hayırlı işlere sevkeden akıl vermiştir; kötülüklere, zulme karşı duran bir kabiliyet, kötü ve pis şeylerden çekinmesini sağlayan bir yaratılış ihsan eylemiştir. İnsanın özünde, bu hırs ve şehvetle akıl, boyuna çarpışıp durmaktadır. Kimin aklı şehvetine üst olursa o, insanlık bakımından yüce bir makama yücelir, maneviyat bakımından olgunlara kanşır; kimin şehveti aklına üst gelirse o, insanlıktan uzaklaşır, alçalır, hayvanlar derekesine düşer. Bu iki kuvvetin çarpışması sonucunda, insanların çoğu şehvetlerine uyar, hidayetten uzaklaşır; "Sen ne kadar üstlerine düşsen de gene insanların çoğu imana gelmez"22 hükmünce sapıklığa dalar. İnsan, kendi özünde ve çevresinde bulunan gerçeklerin çoğunu bilmez; başlı başına, kendisine zarar vereni, faydalı olanı, kendisini kutluluğa ulaştıracak, yahud azgınlığa sürükleyecek şey'i anlayamaz. Tabii şeylerde, madde aleminde, bilgi bakımından ne kadar ilerlerse ilerlesin, kendine, toplumuna, insanlığa faydalı şeyleri, tarn bir bilgiyle idrak edemez. Bu yüzden insan, kendisini kutluluk yoluna ulaştıracak, hidayete irşad edecek, akli melekelerini güçlendirecek, şehvetiyle aklının savaşmasında aklına yardımcı olacak, bu savaşta, elini tutup onu düzene götürecek, ona, güzeli, hayrı kötü göstermiyecek, kötüyü, çirkini güzel belletmiyecek bir uyancıya, bir öndere muhtaçtır. Allah'ın koruduğu kullar müstesna, hepimiz de 22-Yusuf, 103. îlahiyyat......................................... ....................54 bu savaşta, hayrı, şerri, gerektiği gibi bilemeyiz, anlayamayız. İşte bütün bu sebeblerle, ibtidai olanı şöyle dursun, medeni insan bile, kendisini tümden hayır ve salah yoluna yönelten, dünyasına, ahiretine faydalı ve zararlı şeyleri açığa vuran, kendisine ve toplumuna gereken ve tümden hayır olan yolu, kendi cinsiyle kurullar kursa, oturumlar yapsa, danışmalarda bulunsa bile, gereği gibi bilemez, göremez. Şu halde Allahü Taala'ya, kullanna rahmet ve lutuf olarak "Onların içinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten"23 hangi işlerde bozguna düşeceklerini anlatan, düzenlerini, kutluluklannı gösterip onları, bunlarla müjdeleyen bir peygamber göndermesi, vücub-ı zati ile, lutfu ve rahmeti dolayısıyla vacibdir; bu, Allah'ın lutfu ve rahmeti dolayısıyladır; çünkü kullarına bol-bol hayırlar veren kerem ve mutlak kemal sahibi olması bakımından, zati bir vücübdur; cömertliği, lutfunu kabule müsteid olarak yarattığı insanlara, elbette cömertliğini, lutfunu bezleder; çünkü O'nun rahmet alanında buhl yoktur; cömertliğinde, kereminde noksan olamaz.
15- PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Allahü Taala'nın, halkını hidayete sevk edecek bir peygamber gönderince, onu şahsan tanıtması, insanları ----------------------- 23- Cuma, 2. İlahiyyat......................................... ....................55 ona yöneltmesi için, risaletine seçtiği kişiye delil ve huccet verdiğine de inanmaktayız. Bu, lutfun itmamı, rahmetin kemalidir. Bu delilin de, insan gücünün üstünde, ancak kainatı yaratanın, varlık alemini tedbir edenin ızhar edebileceği bir şey olması gerektir ki o peygamber, bununla tanınsın, bilinsin. İşte bu delile, öbür insanlar, onun eşini - benzerini yapamayacaklan, bundan aciz kalacaklan için "mu'ciz - Halkı acze düşüren", yahud "mu'cize - Halkı acze düşüren şey"e denir. İnsanlara delil olarak ızhar edilen mu'cizenin, o peygamberin çağındaki bilginleri, fen ehlini acze düşürecek, şaşırtacak bir şey olması gerektir. Mu'cize, peygambere, nübüvvet davasının bir delilidir. Başkaları buna benzer bir şey ızhar edemedikleri ve bu, olağanüstü bir şey olduğu cihetle bunun, Allah tarafından ızhar edildiği, ızhar edenin de, kainatı tedbir ve tasarruf edenle ruhi bir yakınlığı bulunduğu anlaşılır. Peygamber, peygamberlik iddiasıyla beraber böyle olağanüstü bir mu'cize de ızhar edince halk, ona karşı eğilir, inanan inanır, inkar eden ise eder. Bu yüzdendir ki her peygamberin mu'cizesini, çağında ilerlemiş bilgilerin, fenlerin üstünde bulmaktayız. Musa peygamberin (a.s.) zamamnda sihir pek yaygindi; ondan dolayi ona Asa mu'cizesi verildi; sihirbazlar, bunun mislini gösteremediler, yaptıkları büyüler batıl oldu. İsa peygamberin (a.s.) çağında tıb pek ilerlemişti; bu sebeble ona körlerin gözlerini açmak, baras illetine uğramışları iyileştirmek, ölüyü diriltmek mu'cizesi verildi; tabibler bunları görüp acze düştüler. îlahiyyat......................................... ....................56 Bizim peygamberimizin (s.a.v.) mu'cizesi ise, balağatiyle, fasahatiyle gerçekten insanları acze düşüren ve ebedi olarak kalan ve kalacak olan Kur'an-ı Kerim'dir. Çünkü asırlannda belağat, fasahat pek ilerlemişti; belağat erbabı, insanlar arasında, fasahatla, belağatla hitabelerde bulunmak ve şiirler söylemek suretiyle ün kazanmışlardı. Kur'an, bir yıldırım gibi indi, onları per-perişan etti, dehşete düşürdü; akılları tarumar oldu. Kur'an, ona benzer on sure getirmelerini, bir sure söylemelerini buyurdu; dille karşı koyamayacaklarını anladılar, kılıçla karşı durmaya kalkıştılar. Muhammed bin Abdullah'ın (sallallahü aleyhi ve alihi ve sellem), getirdiği Kur'an'ın mu'ciz olduğunu, hak üzere indiğini anlayıp onun risaletini tasdıyk etmişiz.
16- PEYGAMBERLERİN MA'SUM OLDUĞUNA DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Peygamberlerin, mutlak olarak masum bulunduklarına inanmaktayız; nitekim İmamlar da öyledir; hepsine de tertemiz selam ve övgüler. Bu hususta bazı müslümanlar, bizim inancımızda değillerdir; hatta İmamlar şöyle dursun, peygamberlerin bile masum olmadıklarına inanırlar. İsmet, yani masum oluş, küçük-büyük bütün günahlardan, yanılmaktan, unutmaktan münezzeh olmaktır. Akıl, bunun, peygamber hakkında, olmayacak bir şey bulunduğuna hükmetmez; hatta peygamberin, yolda yemek yemek, yüce sesle gülmek, halkın örfünce kötü görülebilecek bir işi işlemek gibi mürüvvete aykırı îlahiyyat......................................... ....................57 olan şeylerden birini bile yapmaması gerektiğine hükmeder. İsmetin varlığına delil şudur: Peygamber suç işleyebilir, yanılır, yahud unutursa, ondan bu çeşit şeyler sudur ederse, ona inananlar, uyanlar, elbette şupheye düşerler; düşmemeleri, din ve akıl bakımından mümkün değildir. Bu takdirde halkın ona uyması güçleşir; bu ise nübüvvet vazifesine karşıdır; sözlerinde, işlerinde bir değer kalmaz, mutlak olarak buyruklarına uyulamaz; hareketleri bir örnek olamaz ve peygamberlerin gönderilmelerindeki faide ve lüzum abes olur. îlahiyyat......................................... ....................55
17- PEYGAMBERİN SIFATLARI HAKKINDA İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Peygamberin masum olmasının, yaratılış ve akıl bakımından en olgun ve üstün sıfatlara sahip bulunmasının, yiğitlik, siyaset,, tedbir, sabır, anlayış, zeka gibi sıfatlarda, öbür insanların ona yaklaşamamasının vücübuna inanmadayız; çünkü böyle olmazsa, bütün halka riyaset etmesi, bütün alemi idaresi mümkün olamaz. Doğumu, ana-baba ve ataları bakımından soyunun tertemiz olması, emin ve gerçek bulunması, peygamber olarak gönderilmeden önce de bütün kötü ve adi sıfatlardan münezzeh bulunması icab eder; halkın gönüllerinin ona karşı tam bir inanca ulaşması ve kendisinin bu ilahi rütbeye tam anlamıyla müstehak bulunması, bunu icab ettirir.
18- PEYGAMBERLER VE KİTAPLARI HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İcmalen, bütün peygamberlerin hak ve gerçek olduklanna, hepsinin de masum bulunduklarına inanmaktayız. Peygamberliklerini inkar, yahud onlarla alay etmek küfürdür, zındıklıktır; çünkü bu, onlardan, onlann gerçekliğinden haber veren peygamberimizi de inkardır. Onların, Adem, Nuh, İbrahim, Davud, Süleyman, Musa, İsa ve diğerleri (a.s.) gibi adlan, şeriatleri, Kur'an-ı Kerim'de anılanlarına bilhassa inanmak vacibdir; onların İlahiyyat......................................... ....................59 birini inkar, hepsini ve hassatan peygamberimizin (s.a.v.) peygamberliğini inkardır. Böylece onların kitaplanna, onlara inenlere de inanmak vacibdir. Ancak bugiin, insanlann ellerinde bulunan Tevrat ve İncil'in indirildiği gibi olmayıp değiştirildiği, Musa ve İsa aleyhimesselam'ın zamanlanndan sonra, dileklerine uyan, istediklerini yapan kişiler tarafından bu kitaplara bir çok şeyler eklendiği sabittir.
19 - İSLAM HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
"Allah'in katında, dinin, İslam olduğuna inanmaktayız"24. İslam, ilahi şeriattir; şeriatlerin sonuncusu, en olgunu ve insan kutluluğuna, insan mutluluğuna en uygunudur; insanların dünya ve ahiret işlerinin hepsini de toplayan, kavrayan bir dindir; zamanlar, yüzyıllar geçtikçe, dünyanın sonuna dek, değişmesine imkan yoktur. İnsanlann, insanlığın, ferdi bakımdan, toplum ve siyaset bakımından, bütün ihtiyaçlarına cevap verecek kudrettedir. Şeriatların sonuncusu bulunduğu, zulm ve fesadla bozulan insanlığı ıslah edecek bir başka şeriat beklenmediği için, şüphe yok ki İslam dini, güç-kuvvet kazanacak, adaletiyle, kanunlarıyla dünyayı düzene sokacaktır. İslam şeriatı, bütün kanunlarıyla, yeryüzünde tam ve gerçek olarak tatbik edilse, bütün insanların esenliği sağlanmış olur; insanlar, yücelik, üstünlük, genişlik, güzel
24- Al-i İmran, 19.
İlahiyyat......................................... ....................60 huylar bakımından en yüce dereceye ulaşır, yeryüzünden zulüm kalkar, insanlar arasında sevgi hakim olur, yokluk-yoksulluk yok olur gider. Fakat maalesef İslam, kiinhiiyle anlaşılamadığından bu hallere düşmüşüz. "Bu da şundandır ki gerçekten de Allah bir toplum, ahlakim bozmadıkça onlara verdiği ni'meti değiştirmez."25 Bu, adetullahtır, "Gerçekten de mücrimler kurtuluşa erişemezler."26 "Ve Rabbin, ehli diizene riayet eden yerleri, zuliimle helak etmez."27 "Rabbinin, halki zalim olan yerleri helak edişi böyledir; onun azabı, helaki de pek elemli, çetindir."28 İman, emanet, gerçeklik, ihlas, güzel muamele, varlığını dine ve dindaşlarına veriş, kendisinin sahip olmasini dilediği, sevdiği şey'e kardeşinin de sahip olmasini dileyiş, İslamın esaslarından iken biz, zanlara, vehimlere kapılmış, bölük-bölük olmuşuz; birbirimizi tekfır ile uğraşıyoruz; uyanan Batı ise Islam ülkelerini sömürmek için bu düşmanlıkları daha da kızıştırmada. Müslümanların uyanmaları, dinlerinin esasına sanlmalan, aralarındaki nifakı, zulmü kaldırmaları gerek; ancak bundan sonradir ki alem, zuliimle, cevirle dolduğu gibi adaletle, eşitlikle dolar; Allahii Taala ve Rasulii de, dinlerin sonu olan Islam da bunu va'detmektedir; bu dinden sonra bir din yoktur. Bir Imam gerek ki İslamdaki evhamı, sapıklıkları gidersin; insanlan zuliimden,
25-Enfal, 53. 26- Yunus, 17. 27-Hud, 117. 28-Hud, 102. İlahiyyat......................................... ....................61 düşmanlıktan kurtarsın; huylarını arıtsın, ruhlarını tasfıye etsin. Allah, O'nun zuhurunu tezleştirsin, çıkışını kolaylaştırsın.
20-İSLAM ŞERİATİNİ İBLAĞ EDEN HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İslam dinini kullara iblağa, Allahü Taala tarafından Muhammed bin Abdullah (Sallallahü aleyhi ve alihi ve sellem) me'mür edilmiştir. O, peygamberlerin sonuncusudur; Rasullerin en ulusudur ve mutlak olarak en üstünüdür. Aynı zamanda o, bütün insanların da ulusu olup hiç bir kimse, üstünlük ve yücelik bakımından ona yaklaşamaz; hiç bir akıl-fıkir sahibi ve hiçbir akıl-fikir, O'nun kemaline yakınlaşamaz. Yaradılışta, maddi -manevi, her yönden, O'nun benzeri yoktur ve O, "Hiç şüphe yok ki en büyük bir ahlak sahibidir."29 ve bu, insanların yaratıldığı andan kiyamete dek de böyledir.
21-KUR'AN-I KERİM HAKKINNDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Kur'an-ı Kerim'in, Allahü Taala tarafından, peygamber-i ekrem'e (s.a.v.) vahy edilen ilahi kitap olduğuna, o kitabın, (İnsanların ihtiyaçlan olan) her şey'i bildirdiğine, belağat ve fasahatte eşi bulunmayan, bulunmasina da imkan tasavvur edilemeyen, ayni zamanda
29- Kalem, 4. İlahiyyat......................................... ....................62 en yüce gerçekleri ihtiva eden, bütün insanları acze düşüren ebedi bir mu'cize bulunduğuna inanmaktayız; tebdil, tahrif ve tağyır gibi şeylerden korunmuştur, bugün elimizde bulunan ve okunan Kur'an-i Kerim, Hazret-i Peygambere (s.a.v) vahyedilen Kur'an-ı Kerim'in aynıdır; bu hususta başka iddiada bulunan, mugalataya girişen, buna benzer bir davaya kalkışan kişilerin hepsi de hidayetten sapmıştır; çünkü "Ne önceden onun hükümlerini ibtal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve batil, ona zarar veremez."30 İ'cazının delillerinden biri şudur ki: Bunca zaman geçmiş, ilimler, fenler ilerlemiş olduğu halde Kur'an, bütün yüceliğiyle, kudretiyle, bizlere telkıyn ettiği fıkirlerle, insanlığı yönelttiği maksatlarla aynı kudreti korumaktadir; onda ilmi bir hata, felsefi bir tenakuz yoktur. Halbuki nice bilginlerin, filozoflarin, zaman geçtikçe serdettikleri nazariyelerde hatalar meydana çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'e hiirmet etmek, onu hem sözle, hem fiil ve hareketlerle ululamak vacibdir; onun bir tek kelimesine bile hiirmetsizlik etmemek gerektir. Cenabet, hayiz, nifas ve benzerleri hallerde ve hades-i asgar halinde, yani abdestsiz olarak onun kelimelerine, harflerine dokunulamaz; hatta uyuyup kendinden geçen kişi bile, ancak abdest aldiktan sonra Kur'an-i Kerim'e dokunabilir; "Ona ancak temiz kişiler dokunabilirler" buyurulmuştur.31
22- İSLAM VE ONDAN ÖNCEKİ ŞERİATLAR HAKKINDA İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İslamın sıhhatı hakkında bizimle mücadeleye, münakaşaya girişen kişiye, her şeyden önce, Rasul-i Ekrem'in (s.a.v.) daimi, ebedi mu'cizesi olan Kur'an-ı Kerim ile cevab veririz. Allah saklasın, insanın kendisinde de bir şüphe belirse hür kişi, aklı-fıkri yerinde olan adam, gene aynı yolla imanını pekiştirir, şüphesinden kurtulur. Ama eski şeriatlara, mesela Yahudiliğe, Hristiyanlığa gelince: Kur'an-ı Kerım'i tasdıykten önce; yahud İslamı inançtan kendimizi, Allah saklasın, tecridden sonra, onlann sihhatine kendimizi kandiracak bir delile gene de sahip değiliz; çünkü bu dinlerin mensupalannin ellerinde Kur'an gibi ebedi bir mu'cize yoktur. Fakat Kur'an-i Kerim'i tasdiyk edince, Kur'an-i Kerim'de mevcud olan adları, kıssaları geçen peygamberleri de tasdiyk gerektir; müslümana farz olan budur ve bu, yeter; artik onlann şeriatlarını incelemeye liizum yoktur. İslamı tasdiyk etmeyen kişi, ondan önceki dini, Nasraniliği, o da kendisini kandıramazsa Museviliği incelemek, sonunda, dinlerden birini kabul etmek, yahud da hepsini inkar etmek zorundadir. Bunun aksine, Yahudi, veya Nasrani muhitinde yetişen kişinin de, Yahudi ise Nasraniliği, Müslümanlığı, Nasrani ise İslamı incelemesi, akil îlahiyyat......................................... ....................64 bakımından gereklidir; çünkü gerek Musa (a.s.), gerek İsa (a.s.) benden sonra artık peygamber yok" dememiştir. "Benden sonra peygamber yok" diyen, Hazret-i Muhammed'dir (s.a.v.); sadıkdır, emindir, her sözü vahye dayanmaktadır. Müslümana, bu yüzden, ancak Müslüman mezheblerinin hangisinin gerçek olduğunu incelemek icab eder; bundan dolayı biz de artık İmamet mes'elesine geçiyoruz. İlahiyyat......................................... ....................65
13- NÜBÜVVET'E DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Nübüvvetin İlahi bir vazife ve Rabbani bir sefırlik olduğuna inanmaktayız. Allahü Taala, kullarına doğru yolu göstermek, dünyada, ahırette, faydalarını mucib olacak, mutluluklarını sağlayacak hükümleri bildirmek, onlan kötü huylardan, bozguncu gelenek ve göreneklerden antmak, onları hikmet ve marifet sahibi kılmak için, lutfuyla seçtiği, insanlığın en olgun ve yüce mertebesine ulaştırdığını kullarına gönderir; onların vasıtalarıyla öbür kullanna kutluluk ve hayır yollarını bildirir; insanlığa layık sıfatları anlatır, derecelerini dünyada da yüceltir, ahirette de. Nübüvvet, biraz sonra da arzedeceğimiz gibi, İlahi bir lutuftur. Yaratan, insanları hidayete eriştirmek, onları düzene sokmak için peygamberlerini, zat-ı İlahisinin sefırleri ve yeryüzünde halifeleri olarak göndermek lutfunda bulunmuştur. Aynı zamanda, Allahü Taala'nın, peygamber olarak seçtiği kişilerde, kullann bir seçim, bir ihtiyar hakkına malik olmadıklarına da inanmaktayız; bu seçim, ancak O'nun elindedir ve "Peygamberliğini kime îlahiyyat......................................... ....................52 vereceğini Allah, daha iyi bilir"18; kulların bu hususta hakları olmadığı gibi peygamberler vasıtasıyla bildirilen hükümlerde, diledikleri tasarrufda bulunmaya, onları değiştirmmeye de salahiyetleri yoktur.
14- PEYGAMBERLİK LÜTUFDUR
_______________________________________________
Gerçekten de insan, pek şaşılacak bir yaratıkdır; görülmemiş tavırlara sahibdir; yaratılışında, tabiatında, özünde ve aklında, çeşitli ve karışık özellikler vardır; bir yandan bütün bozgunculuk huylan insanda toplanmıştır, öte yandan bütün hayır ve düzen sıfatları onda mevcuttur ve insanların her ferdi böyledir. İnsan, bir yandan yalnız kendini sever, kendini düşünür; dileğine uyar, istediklerine boyun eğer, herkesten üstün olmayı, her şey'i elde etmeyi ister; dünya yaşayışına bağlanır; dünyanın süsüne-püsüne, meta'larına kapılır. Nitekim Allahü Taala, "Gerçekten de insan mahrumiyet içindedir elbette"19, "Gerçekten de insan, kendisini ihtiyacı yok görünce elbette azar"20 ve "Gerçekten nefis, kötülüğü pek fazla buyurur"21 ayet-i kerimeleriyle insanın bu zaif yönünü beyan buyurmuştur; nefsi bakımından insanın, dileklerine, şehvetlerine, yaratılışı itibariyle düşkünlüğü bir çok ayet-i kerimede açıkça bildirilmiştir. ----------------------- 18-En'am, 124. 19- Asr, 2. 20- Alak, 6-7. 21-Yusuf, 53. îlahiyyat......................................... ....................53 Öbür yandan ise Allahü Taala, insana, doğru yolu gösteren, onu düzenli ve hayırlı işlere sevkeden akıl vermiştir; kötülüklere, zulme karşı duran bir kabiliyet, kötü ve pis şeylerden çekinmesini sağlayan bir yaratılış ihsan eylemiştir. İnsanın özünde, bu hırs ve şehvetle akıl, boyuna çarpışıp durmaktadır. Kimin aklı şehvetine üst olursa o, insanlık bakımından yüce bir makama yücelir, maneviyat bakımından olgunlara kanşır; kimin şehveti aklına üst gelirse o, insanlıktan uzaklaşır, alçalır, hayvanlar derekesine düşer. Bu iki kuvvetin çarpışması sonucunda, insanların çoğu şehvetlerine uyar, hidayetten uzaklaşır; "Sen ne kadar üstlerine düşsen de gene insanların çoğu imana gelmez"22 hükmünce sapıklığa dalar. İnsan, kendi özünde ve çevresinde bulunan gerçeklerin çoğunu bilmez; başlı başına, kendisine zarar vereni, faydalı olanı, kendisini kutluluğa ulaştıracak, yahud azgınlığa sürükleyecek şey'i anlayamaz. Tabii şeylerde, madde aleminde, bilgi bakımından ne kadar ilerlerse ilerlesin, kendine, toplumuna, insanlığa faydalı şeyleri, tarn bir bilgiyle idrak edemez. Bu yüzden insan, kendisini kutluluk yoluna ulaştıracak, hidayete irşad edecek, akli melekelerini güçlendirecek, şehvetiyle aklının savaşmasında aklına yardımcı olacak, bu savaşta, elini tutup onu düzene götürecek, ona, güzeli, hayrı kötü göstermiyecek, kötüyü, çirkini güzel belletmiyecek bir uyancıya, bir öndere muhtaçtır. Allah'ın koruduğu kullar müstesna, hepimiz de 22-Yusuf, 103. îlahiyyat......................................... ....................54 bu savaşta, hayrı, şerri, gerektiği gibi bilemeyiz, anlayamayız. İşte bütün bu sebeblerle, ibtidai olanı şöyle dursun, medeni insan bile, kendisini tümden hayır ve salah yoluna yönelten, dünyasına, ahiretine faydalı ve zararlı şeyleri açığa vuran, kendisine ve toplumuna gereken ve tümden hayır olan yolu, kendi cinsiyle kurullar kursa, oturumlar yapsa, danışmalarda bulunsa bile, gereği gibi bilemez, göremez. Şu halde Allahü Taala'ya, kullanna rahmet ve lutuf olarak "Onların içinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten"23 hangi işlerde bozguna düşeceklerini anlatan, düzenlerini, kutluluklannı gösterip onları, bunlarla müjdeleyen bir peygamber göndermesi, vücub-ı zati ile, lutfu ve rahmeti dolayısıyla vacibdir; bu, Allah'ın lutfu ve rahmeti dolayısıyladır; çünkü kullarına bol-bol hayırlar veren kerem ve mutlak kemal sahibi olması bakımından, zati bir vücübdur; cömertliği, lutfunu kabule müsteid olarak yarattığı insanlara, elbette cömertliğini, lutfunu bezleder; çünkü O'nun rahmet alanında buhl yoktur; cömertliğinde, kereminde noksan olamaz.
15- PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Allahü Taala'nın, halkını hidayete sevk edecek bir peygamber gönderince, onu şahsan tanıtması, insanları ----------------------- 23- Cuma, 2. İlahiyyat......................................... ....................55 ona yöneltmesi için, risaletine seçtiği kişiye delil ve huccet verdiğine de inanmaktayız. Bu, lutfun itmamı, rahmetin kemalidir. Bu delilin de, insan gücünün üstünde, ancak kainatı yaratanın, varlık alemini tedbir edenin ızhar edebileceği bir şey olması gerektir ki o peygamber, bununla tanınsın, bilinsin. İşte bu delile, öbür insanlar, onun eşini - benzerini yapamayacaklan, bundan aciz kalacaklan için "mu'ciz - Halkı acze düşüren", yahud "mu'cize - Halkı acze düşüren şey"e denir. İnsanlara delil olarak ızhar edilen mu'cizenin, o peygamberin çağındaki bilginleri, fen ehlini acze düşürecek, şaşırtacak bir şey olması gerektir. Mu'cize, peygambere, nübüvvet davasının bir delilidir. Başkaları buna benzer bir şey ızhar edemedikleri ve bu, olağanüstü bir şey olduğu cihetle bunun, Allah tarafından ızhar edildiği, ızhar edenin de, kainatı tedbir ve tasarruf edenle ruhi bir yakınlığı bulunduğu anlaşılır. Peygamber, peygamberlik iddiasıyla beraber böyle olağanüstü bir mu'cize de ızhar edince halk, ona karşı eğilir, inanan inanır, inkar eden ise eder. Bu yüzdendir ki her peygamberin mu'cizesini, çağında ilerlemiş bilgilerin, fenlerin üstünde bulmaktayız. Musa peygamberin (a.s.) zamamnda sihir pek yaygindi; ondan dolayi ona Asa mu'cizesi verildi; sihirbazlar, bunun mislini gösteremediler, yaptıkları büyüler batıl oldu. İsa peygamberin (a.s.) çağında tıb pek ilerlemişti; bu sebeble ona körlerin gözlerini açmak, baras illetine uğramışları iyileştirmek, ölüyü diriltmek mu'cizesi verildi; tabibler bunları görüp acze düştüler. îlahiyyat......................................... ....................56 Bizim peygamberimizin (s.a.v.) mu'cizesi ise, balağatiyle, fasahatiyle gerçekten insanları acze düşüren ve ebedi olarak kalan ve kalacak olan Kur'an-ı Kerim'dir. Çünkü asırlannda belağat, fasahat pek ilerlemişti; belağat erbabı, insanlar arasında, fasahatla, belağatla hitabelerde bulunmak ve şiirler söylemek suretiyle ün kazanmışlardı. Kur'an, bir yıldırım gibi indi, onları per-perişan etti, dehşete düşürdü; akılları tarumar oldu. Kur'an, ona benzer on sure getirmelerini, bir sure söylemelerini buyurdu; dille karşı koyamayacaklarını anladılar, kılıçla karşı durmaya kalkıştılar. Muhammed bin Abdullah'ın (sallallahü aleyhi ve alihi ve sellem), getirdiği Kur'an'ın mu'ciz olduğunu, hak üzere indiğini anlayıp onun risaletini tasdıyk etmişiz.
16- PEYGAMBERLERİN MA'SUM OLDUĞUNA DAİR İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Peygamberlerin, mutlak olarak masum bulunduklarına inanmaktayız; nitekim İmamlar da öyledir; hepsine de tertemiz selam ve övgüler. Bu hususta bazı müslümanlar, bizim inancımızda değillerdir; hatta İmamlar şöyle dursun, peygamberlerin bile masum olmadıklarına inanırlar. İsmet, yani masum oluş, küçük-büyük bütün günahlardan, yanılmaktan, unutmaktan münezzeh olmaktır. Akıl, bunun, peygamber hakkında, olmayacak bir şey bulunduğuna hükmetmez; hatta peygamberin, yolda yemek yemek, yüce sesle gülmek, halkın örfünce kötü görülebilecek bir işi işlemek gibi mürüvvete aykırı îlahiyyat......................................... ....................57 olan şeylerden birini bile yapmaması gerektiğine hükmeder. İsmetin varlığına delil şudur: Peygamber suç işleyebilir, yanılır, yahud unutursa, ondan bu çeşit şeyler sudur ederse, ona inananlar, uyanlar, elbette şupheye düşerler; düşmemeleri, din ve akıl bakımından mümkün değildir. Bu takdirde halkın ona uyması güçleşir; bu ise nübüvvet vazifesine karşıdır; sözlerinde, işlerinde bir değer kalmaz, mutlak olarak buyruklarına uyulamaz; hareketleri bir örnek olamaz ve peygamberlerin gönderilmelerindeki faide ve lüzum abes olur. îlahiyyat......................................... ....................55
17- PEYGAMBERİN SIFATLARI HAKKINDA İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Peygamberin masum olmasının, yaratılış ve akıl bakımından en olgun ve üstün sıfatlara sahip bulunmasının, yiğitlik, siyaset,, tedbir, sabır, anlayış, zeka gibi sıfatlarda, öbür insanların ona yaklaşamamasının vücübuna inanmadayız; çünkü böyle olmazsa, bütün halka riyaset etmesi, bütün alemi idaresi mümkün olamaz. Doğumu, ana-baba ve ataları bakımından soyunun tertemiz olması, emin ve gerçek bulunması, peygamber olarak gönderilmeden önce de bütün kötü ve adi sıfatlardan münezzeh bulunması icab eder; halkın gönüllerinin ona karşı tam bir inanca ulaşması ve kendisinin bu ilahi rütbeye tam anlamıyla müstehak bulunması, bunu icab ettirir.
18- PEYGAMBERLER VE KİTAPLARI HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İcmalen, bütün peygamberlerin hak ve gerçek olduklanna, hepsinin de masum bulunduklarına inanmaktayız. Peygamberliklerini inkar, yahud onlarla alay etmek küfürdür, zındıklıktır; çünkü bu, onlardan, onlann gerçekliğinden haber veren peygamberimizi de inkardır. Onların, Adem, Nuh, İbrahim, Davud, Süleyman, Musa, İsa ve diğerleri (a.s.) gibi adlan, şeriatleri, Kur'an-ı Kerim'de anılanlarına bilhassa inanmak vacibdir; onların İlahiyyat......................................... ....................59 birini inkar, hepsini ve hassatan peygamberimizin (s.a.v.) peygamberliğini inkardır. Böylece onların kitaplanna, onlara inenlere de inanmak vacibdir. Ancak bugiin, insanlann ellerinde bulunan Tevrat ve İncil'in indirildiği gibi olmayıp değiştirildiği, Musa ve İsa aleyhimesselam'ın zamanlanndan sonra, dileklerine uyan, istediklerini yapan kişiler tarafından bu kitaplara bir çok şeyler eklendiği sabittir.
19 - İSLAM HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
"Allah'in katında, dinin, İslam olduğuna inanmaktayız"24. İslam, ilahi şeriattir; şeriatlerin sonuncusu, en olgunu ve insan kutluluğuna, insan mutluluğuna en uygunudur; insanların dünya ve ahiret işlerinin hepsini de toplayan, kavrayan bir dindir; zamanlar, yüzyıllar geçtikçe, dünyanın sonuna dek, değişmesine imkan yoktur. İnsanlann, insanlığın, ferdi bakımdan, toplum ve siyaset bakımından, bütün ihtiyaçlarına cevap verecek kudrettedir. Şeriatların sonuncusu bulunduğu, zulm ve fesadla bozulan insanlığı ıslah edecek bir başka şeriat beklenmediği için, şüphe yok ki İslam dini, güç-kuvvet kazanacak, adaletiyle, kanunlarıyla dünyayı düzene sokacaktır. İslam şeriatı, bütün kanunlarıyla, yeryüzünde tam ve gerçek olarak tatbik edilse, bütün insanların esenliği sağlanmış olur; insanlar, yücelik, üstünlük, genişlik, güzel
24- Al-i İmran, 19.
İlahiyyat......................................... ....................60 huylar bakımından en yüce dereceye ulaşır, yeryüzünden zulüm kalkar, insanlar arasında sevgi hakim olur, yokluk-yoksulluk yok olur gider. Fakat maalesef İslam, kiinhiiyle anlaşılamadığından bu hallere düşmüşüz. "Bu da şundandır ki gerçekten de Allah bir toplum, ahlakim bozmadıkça onlara verdiği ni'meti değiştirmez."25 Bu, adetullahtır, "Gerçekten de mücrimler kurtuluşa erişemezler."26 "Ve Rabbin, ehli diizene riayet eden yerleri, zuliimle helak etmez."27 "Rabbinin, halki zalim olan yerleri helak edişi böyledir; onun azabı, helaki de pek elemli, çetindir."28 İman, emanet, gerçeklik, ihlas, güzel muamele, varlığını dine ve dindaşlarına veriş, kendisinin sahip olmasini dilediği, sevdiği şey'e kardeşinin de sahip olmasini dileyiş, İslamın esaslarından iken biz, zanlara, vehimlere kapılmış, bölük-bölük olmuşuz; birbirimizi tekfır ile uğraşıyoruz; uyanan Batı ise Islam ülkelerini sömürmek için bu düşmanlıkları daha da kızıştırmada. Müslümanların uyanmaları, dinlerinin esasına sanlmalan, aralarındaki nifakı, zulmü kaldırmaları gerek; ancak bundan sonradir ki alem, zuliimle, cevirle dolduğu gibi adaletle, eşitlikle dolar; Allahii Taala ve Rasulii de, dinlerin sonu olan Islam da bunu va'detmektedir; bu dinden sonra bir din yoktur. Bir Imam gerek ki İslamdaki evhamı, sapıklıkları gidersin; insanlan zuliimden,
25-Enfal, 53. 26- Yunus, 17. 27-Hud, 117. 28-Hud, 102. İlahiyyat......................................... ....................61 düşmanlıktan kurtarsın; huylarını arıtsın, ruhlarını tasfıye etsin. Allah, O'nun zuhurunu tezleştirsin, çıkışını kolaylaştırsın.
20-İSLAM ŞERİATİNİ İBLAĞ EDEN HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İslam dinini kullara iblağa, Allahü Taala tarafından Muhammed bin Abdullah (Sallallahü aleyhi ve alihi ve sellem) me'mür edilmiştir. O, peygamberlerin sonuncusudur; Rasullerin en ulusudur ve mutlak olarak en üstünüdür. Aynı zamanda o, bütün insanların da ulusu olup hiç bir kimse, üstünlük ve yücelik bakımından ona yaklaşamaz; hiç bir akıl-fıkir sahibi ve hiçbir akıl-fikir, O'nun kemaline yakınlaşamaz. Yaradılışta, maddi -manevi, her yönden, O'nun benzeri yoktur ve O, "Hiç şüphe yok ki en büyük bir ahlak sahibidir."29 ve bu, insanların yaratıldığı andan kiyamete dek de böyledir.
21-KUR'AN-I KERİM HAKKINNDAKİ İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
Kur'an-ı Kerim'in, Allahü Taala tarafından, peygamber-i ekrem'e (s.a.v.) vahy edilen ilahi kitap olduğuna, o kitabın, (İnsanların ihtiyaçlan olan) her şey'i bildirdiğine, belağat ve fasahatte eşi bulunmayan, bulunmasina da imkan tasavvur edilemeyen, ayni zamanda
29- Kalem, 4. İlahiyyat......................................... ....................62 en yüce gerçekleri ihtiva eden, bütün insanları acze düşüren ebedi bir mu'cize bulunduğuna inanmaktayız; tebdil, tahrif ve tağyır gibi şeylerden korunmuştur, bugün elimizde bulunan ve okunan Kur'an-i Kerim, Hazret-i Peygambere (s.a.v) vahyedilen Kur'an-ı Kerim'in aynıdır; bu hususta başka iddiada bulunan, mugalataya girişen, buna benzer bir davaya kalkışan kişilerin hepsi de hidayetten sapmıştır; çünkü "Ne önceden onun hükümlerini ibtal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve batil, ona zarar veremez."30 İ'cazının delillerinden biri şudur ki: Bunca zaman geçmiş, ilimler, fenler ilerlemiş olduğu halde Kur'an, bütün yüceliğiyle, kudretiyle, bizlere telkıyn ettiği fıkirlerle, insanlığı yönelttiği maksatlarla aynı kudreti korumaktadir; onda ilmi bir hata, felsefi bir tenakuz yoktur. Halbuki nice bilginlerin, filozoflarin, zaman geçtikçe serdettikleri nazariyelerde hatalar meydana çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'e hiirmet etmek, onu hem sözle, hem fiil ve hareketlerle ululamak vacibdir; onun bir tek kelimesine bile hiirmetsizlik etmemek gerektir. Cenabet, hayiz, nifas ve benzerleri hallerde ve hades-i asgar halinde, yani abdestsiz olarak onun kelimelerine, harflerine dokunulamaz; hatta uyuyup kendinden geçen kişi bile, ancak abdest aldiktan sonra Kur'an-i Kerim'e dokunabilir; "Ona ancak temiz kişiler dokunabilirler" buyurulmuştur.31
22- İSLAM VE ONDAN ÖNCEKİ ŞERİATLAR HAKKINDA İNANCIMIZ
__________________________________________________ ___
İslamın sıhhatı hakkında bizimle mücadeleye, münakaşaya girişen kişiye, her şeyden önce, Rasul-i Ekrem'in (s.a.v.) daimi, ebedi mu'cizesi olan Kur'an-ı Kerim ile cevab veririz. Allah saklasın, insanın kendisinde de bir şüphe belirse hür kişi, aklı-fıkri yerinde olan adam, gene aynı yolla imanını pekiştirir, şüphesinden kurtulur. Ama eski şeriatlara, mesela Yahudiliğe, Hristiyanlığa gelince: Kur'an-ı Kerım'i tasdıykten önce; yahud İslamı inançtan kendimizi, Allah saklasın, tecridden sonra, onlann sihhatine kendimizi kandiracak bir delile gene de sahip değiliz; çünkü bu dinlerin mensupalannin ellerinde Kur'an gibi ebedi bir mu'cize yoktur. Fakat Kur'an-i Kerim'i tasdiyk edince, Kur'an-i Kerim'de mevcud olan adları, kıssaları geçen peygamberleri de tasdiyk gerektir; müslümana farz olan budur ve bu, yeter; artik onlann şeriatlarını incelemeye liizum yoktur. İslamı tasdiyk etmeyen kişi, ondan önceki dini, Nasraniliği, o da kendisini kandıramazsa Museviliği incelemek, sonunda, dinlerden birini kabul etmek, yahud da hepsini inkar etmek zorundadir. Bunun aksine, Yahudi, veya Nasrani muhitinde yetişen kişinin de, Yahudi ise Nasraniliği, Müslümanlığı, Nasrani ise İslamı incelemesi, akil îlahiyyat......................................... ....................64 bakımından gereklidir; çünkü gerek Musa (a.s.), gerek İsa (a.s.) benden sonra artık peygamber yok" dememiştir. "Benden sonra peygamber yok" diyen, Hazret-i Muhammed'dir (s.a.v.); sadıkdır, emindir, her sözü vahye dayanmaktadır. Müslümana, bu yüzden, ancak Müslüman mezheblerinin hangisinin gerçek olduğunu incelemek icab eder; bundan dolayı biz de artık İmamet mes'elesine geçiyoruz. İlahiyyat......................................... ....................65