Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #76
    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

    8-(286) ...Muhammed b. Hâkim şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu'l-Hasan (Musa b. Cafer aleyhisselâm)'a, Hişam el-Cevalikî'nin görüşlerini anlattım. Bu arada Allah hakkında her bakımdan mükemmel bir genç nitelemesi yaptığını söyledim. Aynı şekilde Hişam b. Hakem'in sözlerini aktardım.

    Buyurdu ki: «Hiçbir şey Allah'a benzemez.»
    [22]

    [22]- Hadis: Meçhul. [Allâme Meclisi, Mir'atu'1-Ukul, c.2, s.8]

    Yorum


      #77
      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

      12) ZÂTIN SIFATLARI BABI

      l-(287) ...Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir:

      Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'ın şöyle dediğini duydum:

      «Allah Azze ve Celle Rabbimizdir ve bilinenler olmadan ilim; O'nun zatıydı. İşitilenler olmadan işitme; O'nun zatıydı. Görülenler olmadan görme; O'nun zatıydı. Güç yetirilenler olmadan kudret; O'nun zatıydı. Eşya var olunca, bilinenler meydana gelince, Allah'ın bilgisi
      [23] bilinenlere taalluk etti, işitmesi işitilenlere, görmesi görülenlere ve kudreti güç yetirilenlere taalluk etti.»

      Dedim ki: O halde Allah, her zaman hareket halindedir.

      Buyurdu ki: «Allah Azze ve Celle bundan münezzehtir. Hareket fiille meyda­na gelen bir sıfattır.»

      Dedim ki: O halde Allah her zaman "mütekellim / konuşandır."

      Buyurdu ki: «Kelâm sonradan olma bir sıfattır, ezelî değildir. Allah vardı ve mütekellim değildi.»
      [24]

      [23]- Bu ilimden maksat, zihin içinde tasavvur edilen şekiller değildir. Eğer ilimden maksat bu ol­saydı, o zaman yüce Allah bir bina yapan gibi olurdu. Ki önce evin şeklini ve projesini zihninde tasav­vur eder, sonra binayı yapmaya kalkar. Dolayısıyla binayı zihninde tasarladığı gibi bina eder. Böylece zihin içi şekil ile objeler âlemindeki bina arasında uyum olur. Sonra bu bina gün gelir, ama zihin için­deki şekil varlığım sürdürür. Buna külli ilim denir ve bu ilim Allah için imkânsızdır. Bilakis Allah'ın zatı, malumuyla birlikte ilmin aynısıdır. Sonra malum objeler dünyasında gerçekleşince, malumun zatı, Allah'ın ona yönelik ilminin aynısı olur. Bunun ilkine zati ilim, ikincisine de fiili ilim denir.

      Zatî sıfatlar O'nun zatından ayrı değildirler, O'nun dışındaki herhangi bir olguyla ilintili olarak algılanmazlar. Fakat bilmenin, aynı şekilde işitme ve görmenin bir türü de vardır ki, zatın dışında olan fiilî sıfatlardan sayılır. Bu tür bilme ve işitme, kutsal zatın dışındaki bir olguyla ilintili olarak gerçek­leşmektedir. Tıpkı yaratılan, beslenen, yaşayan ve ölen birinin varlığıyla ilintili olarak gündeme gelen yaratma, besleme, yaşatma ve öldürme sıfatları gibi.

      Varlıklar özleri ve tözleri itibariyle Allah'ın mülkü ve O'nun tarafından kuşatılmışlardır. Dola­yısıyla bunların sesler türünden olanı, O'nun işitmesinin; ışıklar ve renkler türünden olanı, O'nun görmesinin ve hepsi de, türü ne olursa olsun, O'nun bilmesinin kuşatması altındadır. İşte bu tür bir bilme, Onun fiilî sıfatlarından sayılır. Bu tür bir sıfat, söz konusu fiilin O'nun tarafından gerçekleştirildiği anda gerçekleşir, ondan önce değil. Önceden olmayıp sonra gerçekleşen bu tür sıfatların ispatı, O'nun kutsal ve münezzeh zatında değişiklik yaşandığı anlamına gelmez. Çünkü bu sıfatlar, fiil bağlamından öteye geçmezler, zatın dünyasına girmezler. Bu bakımdan, bilmeyi sahip olmanın bir sonucu gibi gösteren ayet, "Gece ve gündüzde barınan her şey Onundur. O, işitendir, bilendir." (En'am, 13) Fiil bağla­mındaki bilmeyi kanıtlama sadedindedir. Bunu anlamaya çalış. [el-Mîzan, (Hadid, 1-6) Tefsir; 7/43-44]



      [24]- Yüce Allah açısından "Konuşma"da tıpkı diriltme, öldürme, rızık verme, doğru yola iletme ve tövbeyi kabul etme gibi fiillere benzer. Tıpkı bu saydığımız fiiller gibi, onun da gerçekleşmesi, kendi­sinden önce zatın tamam olmasına bağlıdır. Bunlar, vacip zat'ın tamamlanışının bağlı olduğu ve zatın aynısı olan ilim, kudret ve hayat gibi, sıfatlara benzemez.

      Şu hâlde Allah'ın zatî sıfatları ile onun Zatı'nın tamamlılığından sonra tahakkuk eden diğer ilâhî fiiller arasında herhangi bir farkın olmaması mümkün müdür? Hatta bazen bu filler zamana intibakı bile kabullenir ve onlarla ilgili olarak zaman geçerli sayılır. "Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca." (A'raf, 143).. .Konuşma=kelam fiilinin de zamana bağlılığım ortaya koymaktadır.

      Eş'arilere göre, Allah'ın kelâmı kadimdir. Ancak, onlar "kelâmı" lafzi konuşmanın delâlet ettiği zihinsel anlamlar olarak açıklamışlardır. Bu anlamlar Allah'ın bilgileridir. Onun zatı ile kaim olup tıpkı Onun zatı gibi, öncesizdirler. Sesler ve nağmelerden oluşan lafzi kelâma gelince bu sonradan olmadır.

      Mutezile, "kelâmın" sonradan olma... Fakat... eksiksiz bir anlama delâlet eden lafızlar olarak yo­rumlamışlardır. Lafızların bu anlama yönelik delaletleri de semboliktir. Çünkü normalde kelâm dediği­mizde, örfe göre bu anlaşılır. Eş'arilerin nefsi kelâm olarak niteledikleri, nefsi anlamlarsa, bilgi niteli­ğinde suretlerdir; kelâm değil.

      Yüce Allah'ın ilim sıfatını hangi anlamda alırsak alalım, ister, zatı ile tafsili ve başkaları ile ic­mali ya da hem zat ile hem de başkası ile tafsili olarak algılansın, zat konumundadır. İlmin bu iki anla­mı, zatın aynısı demektir. Veya var etmeden önce ve zattan sonra tafsili bilgi olarak algılansın ya da var etmeden ve zattan sonra tafsilî bilgi olarak algılansın, bütün tasvirleriyle her zaman huzurî (sezgisel) bir bilgidir, husulî (zihinsel) bir bilgi değildir.

      Meselâ insanda ilim, bilineni huzurî şekilde kuşatmaktır. Bu kuşatma, bedenî güçlerle dışarıdan taslağı soyutlayıp almak yolu ile gerçekleşir. Fakat yüce Allah'a yakışan biçimi, huzurî kuşatmanın özüdür. Bilinenin daha önce dış dünyada var olmasını gerektiren taslak alma ve bunun için bedenî algı­lama araçlarına ihtiyaç duyulmasına gelince, bunlar yüce Allah'tan uzak tutulması gereken eksiklikten kaynaklanır. Kısacası olumlu anlamın özünü O'nun için sabit görürüz, fakat eksikliğe ve ihtiyaca yol açan örneklerin özelliklerini O'ndan uzak tutarız.

      Eş'arilerin ve Mutezile bilginlerinin... üzerinde tartıştıkları şey, hüsuli (zihni) türden bir bilgidir ki, objeler dünyasından algılanan kavrayışların varlığına dönüktür. Ve objeler dünyasındaki sonuçları buna terettüp etmez... Allah'ın olaylara ve eşyaya yönelik bilgisi onların var olmalarıyla özdeştir. Yani Allah, eşyayı salt varoluşlarıyla bilir. Yoksa O’nun bilgisi bizim bilgilerimiz ve algılarımız, gibi eşyadan taslak (zihnî suret) almakla olmaz... Allah'ın bir şeyi bilmeye yönelik iradesinin, onun gerçekleşmesine, ortaya çıkmasına yönelik iradesi olmasıdır. Biz şu kanıtı ortaya koymuştuk: Kavramlar ve mahiyetler ancak insanların ya da tür olarak insana yakın olup ta zahiri organları ve içsel algılayışları aracılığı ile çevresini algılayabilen canlı türlerinin zihninde gerçekleşir. Kısacası, yüce Allah kavramları ve itibarî mahiyetleri algılayabileceği bir zihne sahip olmaktan münezzehtir. Çünkü bu tür bir olgunun gerçekleş­mesinin özü vehimden başka bir şey değildir. Tıpkı toplumsal koşullardaki itibarî kavramlar ve yokluk kavramı gibi. Eğer böyle olsaydı, ulu Allah'ın kutsal zatı,, bileşimler mahalli olurdu. Oluşların oluşuna maruz kalırdı. Kelâmı da, yalan ve doğru olma ihtimallerini aynı oranda taşırdı. Daha bunun gibi, yüce Allah'ın münezzeh olduğu birçok fesat gündeme gelirdi. [el-Mîzan, 2/471, 472, 485, 486, 492; 4/42]


      Yorum


        #78
        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

        2-(288) ...Muhammed b. Müslim şöyle rivayet etmiştir:

        Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Allah Azze ve Celle vardı ve O'ndan başka hiçbir şey yoktu. O, olacakları biliyordu. Var­lıkların olmasından önce onları bilmesi, olmalarından sonra onları bilmesi gibidir.»

        Yorum


          #79
          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

          3-(289) ...el-Kahilî şöyle rivayet etmiştir:

          Ebu'l-Hasan (Musa b. Cafer aleyhisselâm)’a "İlminin sonuna kadar Allah'a hamd olsun." duasının doğru olup olmadığını sormak üzere bir mektup yazdım.

          Bana şu cevabı yazdı: «Sakın Allah'ın ilminin sonu deme; çünkü O'nun ilmi­nin sonu yoktur. Ama rızasının sonu de.»
          [25]

          [25]- Çünkü Allah'ın rızası, salih kullarının işledikleri amellerle ilintilidir, bu amellerin sınırlı ve sonlu olmaları hasebiyle bunlara taalluk eden rıza da sınırlı ve sonlu olur.



          Yorum


            #80
            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

            4-(290) ...Eyyûb b. Nuh, Ebu'l-Hasan (Musa b. Cafer aleyhisselâm)’a, "Allah Az­ze ve Celle, eşyayı yaratmadan ve meydana getirmeden önce biliyor muydu yoksa yaratmadan, onları yaratmayı ve meydana getirmeyi irade etmeden önce bilmiyordu da yarattığını yarattığı zaman ve meydana getirdiğini de meydana getirdiği zaman mı bildi?" sorusunu içeren bir mektup yazdığını ve İmam'ın da ona şu cevabı yazdı­ğım rivayet etmiştir:

            «Allah, eşyayı yaratmadan önce tıpkı eşyayı yarattıktan sonra bilmesi gibi her zaman biliyordu.»


            Yorum


              #81
              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

              5-(291) ...Cafer b. Muhammed b. Hamza şöyle rivayet etmiştir: Adama (İmam aleyhisselâm) şu soruyu içeren bir mektup yazdım: «Senin dostların, Allah'ın ilim sıfatı hakkında farklı görüşleri savunuyorlar. Bazıları diyorlar ki: "Allah eşyayı yaratmadan önce de bilir." Bazıları ise şöyle di­yorlar: "Allah her zaman bilir, demeyiz; çünkü biliyorun anlamı yapıyordur. Dolayı­sıyla bu anlam da ilim sıfatını ispat ettiğimiz zaman Allah ile birlikte başka bir ezelî varlığı ispat etmiş oluruz." Eğer uygun görürsen -Allah, beni sana feda etsin- bu hususta üzerinde duracağım ve ötesine geçmeyeceğim gerçekleri bana öğret. Kendi el yazısıyla bana şu cevabı yazdı: «Şanı kutlu ve yüce olan Allah, her zaman bilendir.»

              Yorum


                #82
                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                6-(292) ...Fudayl b. Sukkera şöyle rivayet etmiştir:

                Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)'a dedim ki: "Sana kurban olayım. Eğer uygun görürsen bana; yüce Allah varlıkları yaratmadan önce tek olduğunu bili­yor muydu? Çünkü senin dostların bu hususta farklı görüşleri savunuyorlar.

                Bazısı diyor ki: "Varlıklardan herhangi bir şeyi yaratmadan önce biliyordu." Bazısı ise şu görüşü savunuyor: "Biliyorun anlamı yapıyordur. Allah, varlıkları ya­ratmadan önce kendisinden başka kimsenin olmadığını bugün biliyor." Ayrıca diyor­lar ki: "Eğer Allah'ın her zaman kendisinden başka kimsenin olmadığını bildiğini söylersek Onunla birlikte ezelî niteliğine sahip bir başkasını da ispatlamış oluruz."

                Efendim, eğer uygun görürsen ötesine geçemeyeceğim, başka bir şeye ihtiyaç duyamayacağım bir bilgiyi öğret.

                Bana şu cevabı yazdı: «Şanı kutlu ve yüce olan Allah, her zaman bilendir.»


                Yorum


                  #83
                  Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                  13) EVVELKİ BABIN DEVAMI, BİR DİĞER BAB

                  l-(293) ...Muhammed b. Müslim, Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’ın kadîm sıfat hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

                  «Allah birdir, Samed'dir. Anlam olarak birdir, farklı birçok anlamları yoktur.»

                  Dedim ki: Sana kurban olayım. Iraklıların bazısı, yüce Allah'ın görmeyen bir şey aracılığıyla işittiğini ve işitmeyen bir şey aracılığıyla gördüğünü söylüyorlar.

                  İmam buyurdu ki: «Yalan söylüyorlar. Böyle söylemekle dinden sapıyorlar ve Allah’ı kullarına benzetiyorlar. Allah işitir, görür. Görenle işitir, işitenle görür.»

                  Dedim ki: Yüce Allah'ın görmekten kendilerinin anladıkları tarzda gördüğüne inanıyorlar.

                  Bana dedi ki: «Allah bu tür yakıştırmalardan münezzehtir. Ancak yaratılmışlık sıfatına sahip olan şeyler anlaşılır. Allah ise yaratılmış değildir.»


                  Yorum


                    #84
                    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                    2-(294) …Hişam b. Hakem şöyle rivayet etmiştir:

                    Bir zındık Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a sordu ki: "Sen Allah işitendir, görendir diyor musun?"

                    Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Allah işitendir, görendir. İşitme or­ganı olmaksızın işitir ve bir alet olmaksızın görür. Bilâkis kendisiyle işitir, kendisiy­le görür. "Allah kendisiyle işitir." derken O, ayrı bir şey, kendisi de ayrı bir şeydir demek istemiyorum. Fakat ben, sorulan biri olarak kendimi esas alarak ifade ediyo­rum ve soran biri olarak senin anlayacağın bir dil kullanıyorum ve diyorum ki:

                    «O, bütün olarak işitir; ama bu, O'nun parçası olan bütün olduğu anlamına gelmez. Çünkü bizim için bütün olan, O'nun için parçadır. Fakat ben kendimi esas alan bir ifadeyle senin anlamanı amaçladım. Benim bu sözlerimin tümünün arka pla­nı şu anlamdan başka bir şey değildir:

                    Allah, zat ve anlam ihtilâfı olmaksızın işiten­dir, görendir, bilendir, her şeyden haberdardır.»
                    [26]



                    [26]- Yüce Allah'tan her türlü eksikliği ve ihtiyacı uzak tutuyoruz. Oysa bir şeyin bir sınırla sınır­landırılması, o sınırın söz konusu şeyin varlığını bir noktada sona erdirmesi demektir ki, bu da bir ek­siklik türüdür. Çünkü hiçbir şey kendini sınırlamaz. Başka bir şey tarafından sınırlanır. Bu başka şey zorla onun için sınır ve nihayet belirler. Bundan dolayı her türlü sınırı ve nihayeti Allah'tan uzak tuta­rız. Yüce Allah, "O kahredici birdir." (Ra'd, 16) ayetinde ifade edildiği gibi zatında ve sıfatlarında hiçbir şeyle sınırlı değildir. O, her şeyi kahredip kuşatan bir birliğin sahibidir.

                    Bu noktaya dayanarak O'nun sıfatlarının zatının aynısı olduğuna ve her sıfatının da öbürünün aynısı olduğuna hükmediyoruz. O'nun sıfatları sadece anlam itibariyle birbirinden ayırt edilebilir. Çün­kü eğer biz insanlarda olduğu gibi meselâ O'nun ilmi, gücünden başka olsaydı ve bu sıfatların her biri onun zatından başka olsaydı, bunların her biri öbürünü sınırlar ve öbürü berikinin sınırında son bulur­du. O zaman sınırlanan, sınır ve son söz konusu olurdu. Bunların sonucu olarak bileşim ve başka bir şey tarafından sınırlanan bir sınırlayıcıya ihtiyaç ortaya çıkardı ki, yüce Allah bunların hepsinden münezzehtir. Bu sıfatlar O'nun birliğinin sıfatlarıdır; hiçbir yönden bölünmezler, ne dış âlemde, ne de zihinde sayıca çoğalmazlar.

                    Bu açıklamalardan, Allah'ın sıfatlarının anlamlarında ispatın değil, olumsuzlamanın söz konusu olduğu görüşünün çürüklüğü de ortaya çıkar. Bu görüşe göre ancak böylece Onun yaratıkların sıfatların­dan tenzih edilmesi gerçekleşmiş olur. Dolayısıyla Allah'ın ilminin, gücünün, hayatının anlamı cahilli­ğin, acizliğin, ölümün olmamasıdır. Diğer yüce sıfatlarda da durum böyledir. Bu görüşün çürüklüğünün sebebi, bütün kemal sıfatlarının Allah'tan uzak tutulmasını gerektirmesidir. Oysa daha önce söylediği­miz gibi bizim fıtrî yönelişimiz bunu reddeder ve Kur'ân ayetlerinden anladığımız, bu görüşle çelişir.

                    Bu görüşün bir benzeri, Allah'ın sıfatlarının zatından başka şeyler olduğunu söylemek veya O'­nun sıfatlarını yok sayıp bu sıfatların sonuçlarının varlığını kabul etmek veya O'nun sıfatları ile ilgili olarak ileri sürülen başka dayanaksız görüşleri savunmaktır. Bunların hepsi, yukarıda söylediğimiz gibi fıtrî yönelişimiz tarafından reddedilmiştir. [el-Mîzan, c.8, s.482]



                    Yorum


                      #85
                      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                      14) "İRADE" FİİLİ SIFATLARDANDIR VE DİĞER FİİLİ SIFATLAR BABI

                      l-(295) ...Asım b. Humeyd şöyle rivayet etmiştir:

                      Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: Allah her zaman irade sahibi midir?

                      Buyurdu ki: «İrade edilen bir şey beraberinde olmadığı sürece bir kimse irade eden olamaz. Allah her zaman bilen ve kudret sahibidir, sonra irade etmiştir.»


                      Yorum


                        #86
                        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                        2-(296) ...Bukeyr b. A'yen şöyle rivayet etmiştir:

                        Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: Allah'ın ilmi ve dilemesi ayrı şeyler midir, aynı şeyler midir?

                        Dedi ki: «Bilme, dileme değildir. Allah dilerse şunu yapacağım dediğini, buna karşılık; Allah bilirse şunu yapacağım demediğini görmüyor musun? Dolayısıyla; Allah dilerse şeklindeki sözün, O'nun henüz dilemediğinin ispatıdır. Fakat dilediği zaman dilediği şey, dilediği gibi olur. Allah'ın bilgisi dilemesinden öncedir.»


                        Yorum


                          #87
                          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                          3-(297) ...Safvan b. Yahya şöyle rivayet etmiştir:

                          Ebu'l-Hasan (Rıza aleyhisselâm)’a dedim ki: Bana Allah'ın irade etmesiyle kulların irade etmesinin anlamını anlat ' " Buyurdu ki: «Kulların iradesi, kalpte gerçekleşen dileme ve bundan sonra teza­hür eden fiildir. Allah'ın iradesi ise bir şeyi meydana getirmesidir, başka değil. Çünkü Allah düşünmez, yeltenmez ve tefekkür etmez. Bu sıfatlar Allah açısından olumsuzlanır. Bunlar kulların sıfatlandır. Dolayısıyla Allah'ın iradesi fiildir, bundan başka bir şey değildir. Bir şeye lâfızsız, dil ile konuşmasız, yeltenmesiz ve tefekkürsüz 'ol' der, o da oluverir. Bu oluşun keyfiyeti de olmaz. Nitekim Allah'ın da keyfiyeti yoktur.»

                          Yorum


                            #88
                            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                            4-(298) ...Ömer b. Uzeyne Ebu Abdullah (aleyhisselâm)’ dan şöyle rivayet etmiş­tir:

                            «Allah, dilemeyi, dilemenin kendisiyle yarattı. Sonra varlıkları dilemeyle yarattı»

                            Yorum


                              #89
                              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                              5-(299) ...Hamza b. el-Murtefi' ashabımızın bazısından şöyle rivayet etmiştir:

                              Bir gün Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)'ın meclisinde bulunuyorken

                              Amr b. Ubeyde içeri girdi ve İmam'a şöyle dedi: "Sana kurban olayım! Allah Tebareke ve Teâlâ: "Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir." (Ta-ha, 81) buyurmuştur. Bu ayette sözü edilen gazap nedir?"

                              Ebu Cafer (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Bundan maksat cezadır, ey Ömer! Bir kimse, Allah'ın bir durumdan bir duruma geçtiğini iddia ederse O'nu kulların nitelik­leriyle vasfetmiş olur. Hiçbir şey Allah’u Teâlâ’yı taciz edemez ki O'nu değiştirsin.»


                              Yorum


                                #90
                                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                                6-(300) ... Hişam b. Hakem, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'a bir ta­kım sorular soran zındıkla ilgili hadisin kapsamında rivayet eder ki:

                                Zındıkın İmam'a sorduğu sorulardan biri de şuydu: Allah'ın hoşnutluğu ve öfkelenmesi var mıdır?

                                Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Evet ama bunlar kulların sahip ol­dukları hoşnutluk ve öfke gibi değildirler. Çünkü hoşnutluk insanda meydana geldi­ğinde onu bir durumdan başka bir duruma sokar. Yaratılmış varlıklar boş, işlenmiş, yapılmış ve birleşimdir. Bu yüzden her şey ona girecek bir yol bulabilir. Buna karşı­lık eşya, yaratıcımızın içine giremez. O, birdir, zâtı ve sıfatı birdir. Hoşnutluğu ödül, öfkesi ise azaptır. Hiçbir şey O'nun içine girip de O'nu heyecanlandırmaz, dolayı­sıyla halden hale sokmaz. Bunlar çaresiz, muhtaç kulların özellikleridir.»


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X