Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

    14-(374) ...Cehm b. Ebu Cehme, kendisine anlatan birinden, o da Ebu Abdul­lah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan şöyle rivayet etmiştir:

    «Allah Azze ve Celle, Muhammed (sallalahu aleyhi ve âlihi)’ye dünya olduğundan beri olan şeyleri ve dünyanın sonuna kadar olacak şeyleri haber verdi. Bunların içinde olması kesin olan şeyleri haber verdi, bunun dışında iradesine bağlı olan şeyleri de bildirmedi.»

    Yorum


      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

      15-(375) ... Reyyan b. es-Salt şöyle rivayet etmiştir:

      İmam Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Allah hiçbir nebi göndermemiştir ki, ondan içkinin haram olduğunu ve bedâ'nın varlığını onaylamasını istemesin.»

      Yorum


        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

        16-(376) ...Mualla b. Muhammed şöyle rivayet etmiştir:

        Âlim (Cafer Sadıkaleyhisselâm)'dan soruldu: "Allah nasıl bilir?"

        Buyurdu ki: «Allah bilir, diler, irade eder, takdir eder, hükmeder ve onaylar. Hükmettiğini onaylar, takdir ettiğini hükmeder. İrade ettiğini takdir eder. Dolayısıy­la ilminden dileme kaynaklanır. Dilemesiyle irade meydana gelir. İradesiyle takdir meydana gelir. Takdiriyle hükmetme gerçekleşir ve hükmetmesiyle onaylama olur.

        İlim dilemeden öncedir. Dileme ikinci sıradadır. Üçüncü sırada irade yer alır.

        Takdir ise onaylanmış hükme dayanır. O halde Allah Tebareke ve Teâlâ, bil­dikleri açısından dilediği zaman tavır değiştirebilir (beda). Varlıkların takdir edilmesi aşamasında irade değişikliğine gidebilir. Ama hüküm verilip onaylandıktan sonra ta­vır değişikliği imkânsızdır.

        Dolayısıyla bilinen hakkındaki bilgi bilinenin olmasından öncedir. Dilenen şey hakkındaki dileyiş, dilenen şeyin obje olarak belirginleşmesinden öncedir.

        İrade edilen şeyle ilgili irade, irade edilenin kaim olmasından öncedir.

        Bu gibi bilinenlerle ilgili takdir, onların ayrıntılı olarak gerçekleştirilmelerin­den ve objelikle ve zamansallıkla ilintilendirilmelerinden öncedir.

        Onaylanmış hüküm ise kesin olarak yapılmışlığı ifade eder. Cisim sahibi, duyu­larla algılayan, rengi, kokusu, ağırlığı ve ölçüsü bulunan, kımıldayan, yürüyen, insan, cin, kuş, vahşi hayvanlar ve bunların dışında duyularla algılanan başka varlıklar gibi.

        O halde Allah Tebareke ve Teâlâ’nın tavır değiştirmesi bir şeyin obje ve olgu olarak belirginleşmemesi aşamasında söz konusu olabilir, obje veya olgu gerçekleştikten, bir kavram olarak algılandıktan sonra tavır değişikliği olmaz.

        Allah dilediğini yapar. O, ilmiyle varlıkları olmalarından önce bilir. Dileme­siyle varlıkların niteliklerini, sınırlarını bilir ve onları ortaya çıkarmadan önce inşa eder. İradesiyle varlıkların kendilerini renkleri ve sıfatlarıyla ayırt eder. Takdiriyle vakitlerini planlar, başını, sonunu belirler. Hüküm vermesiyle insanlar açısından var­lıkların yerlerinin belirginleşmesini sağlar, varlıkları onlara gösterir. Onaylama ile sebeplerini açıklar, emrini açıklığa kavuşturur.

        Bu, üstün iradeli ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.»


        Yorum


          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

          26) "SEMADA VE ARZDA VAR OLAN HER ŞEYİN, YEDİ ÖZELLİĞİN BİR ARAYA GELMESİ İLE OLUŞTUĞU" HAKKINDA BÂB

          l-(377) ...Hariz b. Abdullah ve Abdullah b. Muskan, Ebu Abdullah (Cafer Sa­dık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

          «Şu yedi özellik bir araya gelmedikçe göklerde ve yerde hiçbir şey meydana gelemez: Meşiet (dileme), irade (isteme), kader (planlama), kaza (karar verme, öntasa­rım), izin (müsaade etme), kitap (yazma) ve ecel (süre)...

          Bir kimse bu yedi özellikten birini eksiltebileceğim iddia ederse kâfir olur.» Bu hadisin bir benzerini... Hariz b. Abdullah ve İbn Muskan'da rivayet etmiştir.


          Yorum


            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

            2-(378) ...Zekeriyya b. İmran, Ebu’l-Hasan Musa b. Cafer (aleyhisselâm)‘dan şöyle rivayet etmiştir:

            «Göklerde ve yerde hiçbir şey, şu yedi özellik bir araya gel­medikçe meydana gelmez: Kaza, kader, irade, meşiet, kitab, ecel ve izin.

            Kim bunlardan başka bir özelliğin de var olduğunu iddia ederse Allah'a karşı yalan uydurmuş olur veya Allah Azze ve Celle'yi reddetmiş olur.»


            Yorum


              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

              27) MEŞİET VE İRADE BABI

              l-(379) ...Ali b. İbrahim el-Haşimî şöyle rivayet etmiştir:

              Ebu'l-Hasan Musa b. Cafer (aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Ancak Allah'ın dilediği, irade ettiği, takdir ettiği ve hüküm verdiği (kaza) bir şey olabilir.» Dedim ki: Allah'ın dilemesinin anlamı nedir? Buyurdu ki: «Fiile başlamaktır.»

              - "Peki, Allah'ın takdir etmesinin anlamı nedir?" diye sordum.

              - Buyurdu ki: «Bir şeyi enine boyuna takdir edip planlamaktır.» Dedim ki: Kazanın (hüküm vermenin) anlamı nedir?

              Buyurdu ki: «Bir şeyin var olmasına hükmettiği zaman onu onaylamış demek­tir. İşte artık bunu geri çevirmek mümkün değildir.»


              Yorum


                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                2-(380) ...Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir:

                Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisse­lâm)’a dedim ki: "Allah diledi, irade etti, takdir etti ve hükmetti mi?"

                - «Evet.» dedi.

                - -Dedim ki: Sevdi de mi?

                - «Hayır.» dedi.

                Dedim ki: Peki, sevmeden nasıl diledi, irade etti, takdir etti ve hükmetti?

                Dedi ki: «Bize böyle ulaştı.»

                Yorum


                  Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                  3-(381) ...Abdullah b. Sinan, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan şun­ları duyduğunu rivayet etmiştir:

                  «Allah'ın emretmesine rağmen dilememesi ve dilemesine rağmen emretme­mesi mümkündür. Sözgelimi İblise, Âdem'e secde etmesini emretmiş; ama secde et­mesini istememiştir. Eğer isteseydi secde ederdi. Âdem’in ağacın meyvesini yemesi­ni yasakladı; ama ondan yemesini istedi, eğer dilemeseydi Âdem yemezdi.»

                  Yorum


                    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                    4-(382) ...Feth b. Yezid el-Curcanî'den, o Ebu'l-Hasan (aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                    «Allah'ın iki iradesi ve iki meşieti vardır: Bir irade kesinlik, bir ira­de de azmetme anlamım ifade eder. Bir şeyi yasaklarken istemesi ve bir şeyi de em­rederken istememesi mümkündür. Ya da görmez misin ki, Âdem ve eşini ağacın mey­vesini yemelerini yasaklarken onların yemesini istemiştir. Eğer istemeseydi o ağaç­tan yiyemezlerdi. Yoksa onların istemeleri Allah'ın istemesine galip gelmiş değildir.

                    Aynı şekilde İbrahim'e oğlu İshak'ı (aleyhimusselâm) boğazlamasını emretmiş; fakat boğazlamasını istememiştir. Eğer isteseydi İbrahim'in isteği Allah-u Teâlâ’nın isteğinden üstün gelemezdi.»
                    [60]


                    [60]- Meşiet ve İrade varoluşsal ve yasal olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Varoluşsal irade ve meşiet gerçektir, yasal meşiet ve irade görecelidir. İmam bu rivayette gerçek nitelikli varoluşsal iradeyi kesin, görecelilik nitelikli iradeyi de azmetme şeklinde vasfetmiştir.

                    Hadis: Meçhul. [Allâme Meclisi, Mir'at'ul-Ukul, c.2, s. 161]

                    Kur'ân ayetlerinde, kurban edilen oğlun İsmail olduğu hemen hemen açık bir şekilde ifade edil­mektedir. Allah İbrahim'in putları kırmasını, bundan dolayı soydaşları tarafından ateşe atılmasını, ateşin ona karşı serin ve selâmetli olmasını aktardıktan sonra şöyle buyuruyor: "Ona bir tuzak kurmak iste­diler, biz de onları alçak düşürdük. Dedi ki: 'Ben Rabbime gideceğim, o beni doğru yola iletecek. Rabbim, bana iyilerden lütfet.' Ona halîm bir erkek çocuk müjdeledik. Çocuk onun yanında koş­ma çağına erişince, İbrahim ona: 'Yavrum!' dedi, 'Ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyo­rum; düşün bak, ne dersin?' Çocuk: 'Babacığım, sana emredileni yap, inşaallah beni sabreden­lerden bulacaksın.' dedi. İkisi de böylece teslim olup İbrahim kurban etmek için çocuğunu alnı üzerine yatırınca, biz ona: 'İbrahim!' diye seslendik. 'Sen rüyayı doğruladın, işte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız.' dedik. Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi. Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık. İbrahim'e selâm ol­sun. İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. Biz ona İshak'ı iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik. Kendisine de, İshak'a da bereketler verdik. Onların neslinden iyi hareket eden de var, açıkça kendisine zulmeden de." (Sâffât, 98-113)

                    Bu ayetler üzerinde düşünen bir kimse, kurban edilmek üzere seçilen çocuğun, "Ona halîm bir çocuk müjdeledik." ayetinde müjdelenen çocuk olduğundan kuşku duymaz. "Biz ona İshak'ı iyiler­den bir peygamber olarak müjdeledik." ayetinde işaret edilen diğer müjdeleme ise, ilk müjdeleme­den ayrıdır. İkinci müjdelemede işaret edilen İshak, ilk müjdelemede işaret edilen çocuktan ayrıdır, ilk çocuktan söz edilirken kurban olayı da birlikte anlatılmıştır.

                    Rivayetlere gelince; Şiî kaynaklarda, Ehl-i Beyt İmamlarından aktarılan rivayetlerde kurbanlık olarak seçilen çocuğun İsmail (a.s) olduğu zikredilir. [Bu rivayet farklı.] Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat kanallarından aktarılan rivayetlerde ise ihtilâf vardır. Bazıları kurbanlık olarak seçilen çocuğun İsmail (a.s), bazısı ise İshak (a.s) olduğunu söylemişlerdir. Fakat daha önce de işaret ettiğimiz gibi, birinci grubun görüşü Kur'ân'a uygun düşmektedir.

                    İbrahim (a.s) yüce Allah'tan bir evlât isterken Şam'a hicret etmek üzereydi ve karısı Sara da yanında bulunuyordu. O sırada Hacer diye birini kimse bilmiyordu. "Rabbim bana iyilerden bir ço­cuk lütfet." derken, Rabbinden bir çocuk istiyor; ama bu çocuğun Sara'dan olmasını belirtmiyor. Dola­yısıyla bu duasından hemen sonra gelen müjdeyi İshak'la (a.s) müjdelenmesi şeklinde yorumlamanın bir dayanağı yoktur. Çünkü İbrahim (a.s), "Bana lütfet" diyor. "Bana Sara'dan lütfet." demiyor.

                    Yüce Allah bu ayetlerde kendisine halîm bir çocuğun müjdelendiğinden söz ettikten sonra, ço­cuğun kurban edilmesi kıssasını anlatıyor. Hemen ardından İshak'ın müjdelenmesini zikrediyor. Bu ko­nuların ele alındığı ayetlerin akışını inceleyen bir insan, ikinci kez müjdelenen çocuğun ilk kez müjde­lenen çocuktan ayrı olduğundan kuşku duymaz. O hâlde İbrahim daha önce İshak'tan başka bir çocukla müjdelenmiştir. Bu da İsmail'den başkası değildir. Raviler, nakilciler ve tarihçiler İbrahim'in oğulların­dan İsmail'in İshak'tan önce doğduğu hususunda görüş birliği içindedirler. [el-Mîzan, c.7, s.330-333]


                    Yorum


                      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                      5-(383) ...Fudayl b. Yesar şöyle rivayet etmiştir:

                      Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Allah'ın bir şeyi istemesi, irade etmesi, buna karşılık sevmemesi, razı olma­ması mümkündür. Bir şeyin ancak kendi ilmiyle olmasını diledi, aynı şekilde irade etti. Ama: "O, üçün üçüncüsüdür." (Maide, 73) denmesini sevmedi. "Kulları için küfre razı olmadı." (Zümer, 7)»

                      Yorum


                        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                        6-(384) ...Ahmed b. Muhammed b. Ebu Nasr şöyle rivayet etmiştir:

                        Ebu'l-Hasan er-Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm) dedi ki:

                        «Allah şöyle dedi: Ey Âdemoğlu! Kendin için dilediğin şeyleri dileyen biri olarak sen, benim dilememle oldun. Benim gücümle farzlarımı eda ettin. Benim ni­metimle bana karşı günah işleyecek gücü kendinde bulabildin. Seni işiten, gören ve güç yetiren kıldım. "Sana ilişen bir iyilik Allah'tandır. Sana ilişen bir kötülük de se­nin kendindendir." (Nisa, 79) Bu yüzden işlediğin iyilikler senden çok bana aittir. Yaptığın kötülüklere de bendense sen yakınsın. Dolayısıyla ben yaptıklarımdan so­rumlu tutulmam; ama onlar yapıp ettiklerinden sorumlu tutulurlar.»


                        Yorum


                          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                          28) DENEME VE SINAMA BABI

                          l-(385) ...Hamza b. Muhammed et-Tayyar, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhis­selâm)'dan şöyle rivayet etmiştir:

                          «Hiçbir darlık ve genişlik yoktur ki Allah'ın dile­mesi (meşieti), hükmü ve sınaması içinde bulunmasın.»


                          Yorum


                            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                            2-(386) ...Hamza b. Muhammed et-Tayyar, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                            «Allah Azze ve Celle'nin emri veya yasaklaması sonucu gerçekleşen hiçbir darlık veya genişlik yoktur ki, onda Allah'ın sınaması ve hükmü etkili olmasın.»

                            Yorum


                              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                              29) SAADET VE ŞEKAVET (Mutluluk ve Mutsuzluk) BABI

                              l-(387) ...Mansur b. Hazım, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                              «Allah varlıkları yaratmadan önce saadeti ve şekaveti (mutluluk ve mutsuzluğu) yaratmıştır. Allah kimi mutlu yaratmışsa ebediyen ona buğz etmemiştir. Eğer bu insan kötü bir amel işlese amelinden buğz eder; ama ondan buğz etmez.

                              Kişi eğer mutsuz ise onu hiçbir zaman sevmez. Bu insan sâlih bir amel işlese amelini sever; ama onu, varacağı sonuçtan dolayı sevmez. Allah bir şeyi severse ebediyen ona buğz etmez ve bir şeyden de buğz etti mi ebediyyen onu sevmez.»


                              Yorum


                                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                                2-(388) ...Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir:

                                Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın karşısında oturuyordum. Birisi ona bir soru sordu ve dedi ki: "Sana kurban olayım ey Resûlullah'ın oğlu! Günahkârlara bedbahtlık ne şekilde ilişti ki, Allah il­minin kapsamında amellerinden dolayı onlara azap etmeyi hükmetti?"

                                Ebu Abdullah dedi ki: «Ey soruyu soran kişi! Allah Azze ve Celle'nin yarattık­larından hiç kimse, Allah'ın hükmünü hakkıyla yerine getirmeye güç yetiremez. Bu şekilde hükmedince sevgisine nail olanlara kendisini bilme gücünü bahşetti. Onların omuzlarından yapmakla yükümlü olduklarının gerçek anlamıyla yerine getirme ağırlığını indirdi. Günahkârlara da günah işleme gücünü verdi. Çünkü daha önce onların bu özelliklere sahip olduklarını biliyordu. Onların kendisini kabul etmelerini engel­ledi. Böylece onlar, Allah'ın ilminin kapsamında daha önce kendileri için belirlenen davranışları gerçekleştirme imkânını buldular. Kendilerini azaptan kurtaracak bir ta­vır ortaya koymaya güç yetiremediler. Çünkü Allah'ın ilmi, tasdikin gerçek mahiye­tine daha yakındır. Allah'ın dilediğini dilemesinin anlamı ve sırrı budur.»


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X