Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

    12-(404) ...Ahmed b. Muhammed b. Ebu Nasr şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu'l-Hasan er-Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)’a dedim ki: Bizim arkadaşların bazısı cebir görüşünü savunurken bazısı insanın mutlak yapabilirliğini savunuyor.

    Buyurdu ki: «Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla yaz: Ali b. Hüseyin şöy­le dedi: "Ey Âdemoğlu! Sen benim dilememle oldun. Benim gücümle farzlarımı eda ettin. Benim nimetimle bana karşı günah işleyecek gücü kendinde bulabildin. Seni işiten, gören ve güç yetiren kıldım. "Sana ilişen bir iyilik Allah 'tandır. Sana ilişen bir kötülük de senin kendindendir." (Nisa, 79) Bu yüzden işlediğin iyilikler senden çok bana aittir. Yaptığın kötülüklere de bendense sen yakınsın. Dolayısıyla ben yaptıkla­rımdan sorumlu tutulmam; ama onlar yapıp ettiklerinden sorumlu tutulurlar. İstedi­ğin her şeyi senin için belli bir düzen dâhilinde gerçekleştirdim.»


    Yorum


      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

      13-(405) ...Muhammed b. Yahya, kendisine anlatan birinden, o da Ebu Abdul­lah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

      «Ne cebir ne de tam serbestlik. Doğrusu, bu ikisinin arasındaki bir çizgidir.»

      Dedim ki: Bu ikisinin arasındaki çizgi nedir?

      «Bunun örneği şöyledir: Bir adamın günah işlediğini görsen, onu bu günahtan alıkoymaya çalışsan; ama o seni nehyetmene aldırmayıp bu günaha son vermezse ve sen de onu bıraksan, o bu günahı işlemeye devam etse, senin uyarını dinlemediği için onu terk etsen, bu senin ona günah işlemeyi emrettiğin anlamına gelmez.»


      Yorum


        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

        14-(406) ...Hişam b. Salim Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle ri­vayet etmiştir:

        «Allah, insanlara güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemekten yücedir. Allah, mülkünde istemediği şeylerin olmasından yücedir.» [68]


        [68]- "Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır." (Bakara, 284) "Göklerin ve yerin mülkü O'nundur." (Hadîd,5) "Mülk O'nundur, ha m d O'nundur." (Teğâbun, 1) Bu ve benzeri ayet­lerde âlemler üzerinde mutlak malikliğin Ona ait olduğu vurgulanıyor. Yani; onun malikliğinin hiçbir sınırı yoktur; bazı yönlerden evrene malik olup da diğer bazı yönlerden malik olmaması söz konusu değildir. Örneğin bir insanın bir köleye veya başka bir şeye malik olması gibi değildir. İnsanın malikliği, akıllılarca onaylanan tasarruflarla sınırlıdır; akıllılarca onaylanmayan beyinsizce tasarruflar insanın malikliğinin kapsamına girmez.

        Allah mutlak malik olduğu gibi aynı şekilde evren de Allah'ın mutlak mülküdür. Bu mülkiyet, dünyanın bazı şeylerinin bizim mülkümüz olmasına benzemez. Bizim malikliğimiz eksiktir, malik ol­duğumuz şey üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip değiliz. Söz gelimi, bir merkebe malik olan in­san, onu taşıma ve binme işinde kullanma yetkisine sahiptir. Ama onu durduk yerde susuzluktan veya açlıktan ya da ateşte yakarak öldürmesi onun yetkisinde değildir. Akıllılar ona bu hakkı vermezler. Ya­ni insanlık âlemi içinde geçerli olan bütün maliklikler noksandırlar ve malik olunan şey üzerinde insana sınırsız değil, kısmi bir tasarruf yetkisi verirler. Ama Allah'ın şeyler üzerindeki malikliği bundan farklı­dır. Şeylerin Allah'tan başka bir maliki, bir Rabbi yoktur. Hiçbir şey kendisine yarar ve zarar verme, kendisini öldürme veya diriltme ya da kendini var etme gücüne sahip değildir. Nesneler üzerinde akla gelebilecek her türlü tasarruf yetkisi Allah'a aittir. Kulları ve yarattığı diğer varlıklar üzerinde hangi tasarrufta bulunursa bulunsun, bundan dolayı bir suçlamaya, bir yergiye veya bir kınamaya maruz kal­maz. Kulların tasarruflarından bir kısmı, kınanır ve yerilir; çünkü o tür tasarruflarda bulunma yetkileri yoktur, akıllılar onlara bu hakkı tanımamışlar.

        Dolayısıyla söz konusu kişinin tasarrufu sınırlıdır ve aklın tasvip ettiği alanlara özgüdür. Fakat yüce Allah'ın bütün tasarrufları, mutlak malikin mutlak mülkü üzerindeki tasarrufudur; bunun için de hiçbir tasarrufu bir kınama ve bir yermeye konu olmaz. Allah, dilediği veya izin verdiği tasarrufların dışında kimsenin O'nun mülkünde herhangi bir tasarrufta bulunmayacağını vurgulayarak bu gerçeği beyan etmiştir. O, sınırlı tasarruf yetkisi tanıdığı kimseyi sorgular, hesaba çeker. Ama kendisi sorgulan­maz, sorumlu tutulmaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Onun izni olmadan katında şefaat edecek kimmiş?" (Bakara, 255) "Onun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez." (Yûnus, 3) "Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi." (Ra'd, 31) "O dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola iletir." (Nahl, 93) "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz." (Tek-vîr, 29) "O, yaptığından sorulmaz; ama onlar, sorulurlar." (Enbiyâ, 23) "Sizi yaşatacak şeylere çağırdığı zaman." (Enfâl, 24) "Eğer bilirseniz sizin için en iyisi bu­dur." (Saf, 11) "Allah adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan nehyeder." (Nahl, 90) "Allah hayâsızlığı emretmez." (A'râf, 28)

        Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Kur'ân'ın yasamalarında da akıllıların toplumdaki yöntemleri esas alınmıştır. Yani, güzel, çirkin, yararlı, zararlı, emir, yasak, ödül, ceza, övme ve yerme gibi akıllılar ara­sında geçerli olan kavramlar ve bu kavramlara dayandırılan "İyi ve güzel olan yapılmalı; kötü ve çirkin olandan kaçınmalı" gibi hükümler, akıllıların genel hükümlerinin temelini oluşturduğu gibi, yüce Allah 'm kullan için koyduğu şer'î hükümlerde de göz önünde bulundurulmuştur. Akıllı insanlar fiillerinin akıllıca amaç ve maslahatlara dayanması gerektiği noktasında müttefiktirler.

        Yasalar, hükümler ve kanunlar koymaları, iyiliğe iyilikle, dilerlerse kötülüğe kötülükle karşılık vermeyi öngörmeleri de onların fiillerinden olup bütün bunların temelinde birtakım maslahatlar ve ge­çerli sebepler bulunmalıdır. Öyle ki eğer akıl ürünü herhangi bir emir veya yasakta toplumun çıkarı ve maslahatı gözetilmemişse, akıllı insanlar böyle bir emir ve yasağa uymazlar.

        Cezalandırma ve ödüllendirmelerde de verilen karşılıkla amelin hayır ve şer noktasında uyum­luluğu ve uygun oranda ve nasıl uygun düşüyorsa öylece karşılık verilmesi, göz önünde bulundurulur. Yine akıllı insanların genel yargılarına göre, emir, yasak ve tüm yasal kurallar zor durumda kalan veya bir şey yapmaya zorlanan kimseye değil, ancak serbestçe davranabilen kimseye yöneliktirler. Aynı şe­kilde iyi veya kötü karşılık, yani sevap ve azap ancak isteğe bağlı olarak sergilenen amellere göre belir­lenir. Ancak, isteğe bağlılığın kapsamından çıkıp zorlanmışlığın kapsamına girmek kötü tercihten kay­naklanıyorsa, akıllı insanlar böyle birinin cezalandırılmasını çirkin bir tutum olarak algılamazlar ve onun zorlanmışlıkla ilgili olarak anlattığı hikâyeye de aldırış etmezler.

        Şayet yüce Allah kullarını itaat veya isyana zorlasaydı, itaat edenin cennetle ödüllendirilmesi gereksizlik ve günah işleyenin de cehennem azabına çarptırılması zulümden başka bir şey olmayacaktı. Oysa gereksizlik ve zulüm ise, akıllı insanlarca çirkinliği bilinen şeylerdir ve yine tercihi gerektirecek bir husus meydanda yokken, bir şeyden yana tercih koymayı gerektirecekti ki, bunun da çirkinliği yine akıllılarca bilinmektedir. Çirkin bir tutumda da bahaneyi kesecek bir gerekçenin varlığı söz konusu de­ğildir. Oysa yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ki, peygamberler geldikten sonra insanların Allah'a kar­şı bahaneleri kalmasın." (Nisa, 165) "Ki helak olan, açık delille helak olsun; yaşayan da açık de­lille yaşasın." (Enfâl, 42) Şu ana kadar yaptığımız açıklamalardan aşağıdaki hususlar belirginleşiyor:

        1- Yasama, fiillerde zorlama esasına dayalı olarak gerçekleşmez. Yükümlülükler kulların dünya ve ahiret çıkarlarına uygun olarak belirlenir, onların yapmak veya yapmamak hususunda tam bir ser­bestliğe sahip oluşları göz önünde bulundurularak kendilerine iletilir. Yükümlülük altında olanlar, ancak serbest iradeleri sonucu işledikleri iyilik veya kötülük üzerine ödüllendirilirler veya cezalandırılırlar.

        2- Kur'ân'da saptırma, kâfirlere karşı hile ve tuzak kurma, zorbaların azgınlıklarını uzun süreli kılma, şeytanı musallat etme, onu kimi insanlara dost ve yoldaş etme gibi, Allah'a izafe edilen fiiller, O'nun kirlerden, noksanlıklardan, çirkinliklerden ve tiksinti uyandırıcı şeylerden münezzeh olan kutsal sahasına uygun olabilecek anlamda O'na izafe edilmektedir. Bu anlamların tümü sonuçta saptırmanın kapsamına girerler, onun şubeleri ve türleri sayılırlar. Aslında her saptırma da, hatta saptırmanın en il­kel türü olan aldatma da O'na izafe edilemez, O'nun kutsal sahasına yakıştırılamaz. Yüce Allah'a izafe edilen saptırma, kötülüğe kendi isteğiyle yöneleni cezalandırma ve onu kendi başına bırakma anlamını taşımaktadır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla bir­çoğunu hidayete erdirir. Onunla sadece fasıkları saptırır." (Bakara, 26) "Onlar eğrilince Allah da kalplerini eğriltti." (Saf, 5) "İşte Allah aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır." (Mü'min, 34)

        3- İlâhî kaza, faillerine mensup fiiller olmaları itibariyle değil, varlık âlemindeki varlıklardan biri olmaları itibariyle kulların fiillerine taalluk eder.

        Yasama cebir (zorlama) ile bağdaşmadığı gibi tam serbestlikle de bağdaşmaz. Çünkü efendi­nin sahip olmadığı bir hususta kölelerine emir ve yasaklar koyması bir anlam ifade etmez. Kaldı ki, kulların tam serbestliği, yüce Allah'ın mülkünden bazı kısımların üzerindeki mutlak egemenlik, sınırsız sahiplik yetkisinden soyutlanması demektir. [el-Mîzan c.1, s.136-140]



        Yorum


          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

          32) İSTİTA'AT BABI (Yapabilirlik: Bir işi yapmaya veya yapmamaya mukte­dir olmak)

          1-(407) ...Ali b. Esbat şöyle rivayet etmiştir:

          Ebu'l-Hasan er-Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)’a yapabilirlik hakkında bir soru sordum.

          Buyurdu ki: «İnsan şu dört özelliğe sahip olduktan sonra yapabilirlik vasfına sahip olur: Yolu açıksa, bedeni sağlamsa, organları normal ise, Allah tarafından bir sebep oluşmuşsa.»

          Dedim ki: Kurban olayım. Allah tarafından bir sebebin oluşması meselesini benim için biraz açıkla.

          Dedi ki: «Bir kulun yolu açık, bedeni sağlam ve organları normal ise ve bu in­san zina etmek istemesine rağmen kadın bulamazsa, sonra bulursa, ya Yusuf (aley­hisselâm)’ın yaptığı gibi nefsini tutup bundan kaçınacak veya iradesinin önünden çe­kilecek ve zina edecektir. O zaman da zani olarak isimlendirilecektir. Ne Allah'a zorla itaat etmiş; ne de O'na üstünlük sağlayarak günah işlemiştir.»


          Yorum


            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

            2-(408) ...Ali b. el-Hakem ve Abdullah b. Yezid, Basralı bir adamdan şöyle ri­vayet etmişlerdir:

            Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a "yapabilirlik" meselesini sordum. Buyurdu ki: «Sen henüz olmamış bir şeyi yapabilir misin?»

            - "Hayır" dedim.

            - «Peki, olmuş bir şeyi de durdurabilir misin?» dedi.

            - "Hayır" dedim.

            Bunun üzerine Ebu Abdullah (aleyhisselâm) bana dedi ki: «Sen nasıl yapabilir (müsteti) mişsin ki?»

            - "Bilmiyorum" dedim.

            Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: «Allah bir canlıyı yaratmış, onlara yapa­bilirlik aletini bahsetmiştir. Sonra da onları mutlak anlamda serbest bırakmamıştır. Bu canlılar fiil işlediklerinde, fiille beraber fiili işleme vaktinde fiili işlemeye muk­tedirdirler. Mülkünde fiili işlemedikleri zaman, işlemedikleri bir fiili işlemeye muk­tedir olmazlar. Çünkü yüce Allah, mülkünde birinin O'na zıt olmasından münezzeh­tir. Hiç kimse O'na karşıt olamaz.»

            Dedim ki: O halde insanlar, işledikleri fiiller itibariyle mecbur mudurlar?

            Buyurdu ki: «Eğer mecbur olsalardı mazur olurlardı.»

            Dedim ki: O halde insanları mutlak olarak serbest bırakmıştır.

            - «Hayır.» dedi.

            Dedim ki: Öyleyse insanların konumu nedir?

            Buyurdu ki: «Allah onların fiil işleyeceklerini bildi. Bundan dolayı onların ya­ratılışlarına fiil işlemeyi kolaylaştıran aleti yerleştirdi. Fiil işlediklerinde, fiil işleme anında muktedirdirler.»

            Dedim ki: Ben bunun hak olduğuna ve sizin de nübüvvet ve risâletin Ehl-i Beyt'i olduğunuza tanıklık ederim.


            Yorum


              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

              3-(409) ...Salih en-Nîlî şöyle rivayet etmiştir:

              Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: "Kullar için 'yapabilirlikten' bir pay var mıdır?"

              Bana şu karşılığı verdi: «Bir fiil işledikleri zaman Allah'ın varoluşlarına (fıtra­tına) yerleştirdiği yapabilirlikle muktedirdirler.»

              Dedim ki: Bu nedir?

              Buyurdu ki: «Zina eden biri mesela. Zina fiili açısından bir alet konumunda­dır. Zina ettiği zaman, zina ederken zinayı yapabilen konumundadır. Eğer zinayı terk etse, zina etmese, terk ettiği zaman onu terk etmeyi yapabilendir.»

              İmam ardından şunları söyledi: «Fiilden önce yapabilirlikten az veya çok her hangi bir şeye sahip değildir. Fakat fiili işlerken veya terk ederken yapabilendir.»

              Dedim ki: Peki, Allah niçin onu azaplandırır?

              Buyurdu ki: «Meseleyi apaçık zihinde canlandıran kanıt ve insanların varoluş­larına yerleştirdiği işleyici alet ile. Çünkü yüce Allah hiç kimseyi kendisine karşı gü­nah işlemeye zorlamaz. Hiç kimsenin küfür işlemesini istemez;
              [69] fakat kişi kâfir olunca Allah'ın iradesinde kâfir olması gerçekleşir Onlar, Allah'ın iradesinde ve il­minde hayırdan herhangi bir şeye ulaşmayacaklardır.»

              Dedim ki: Allah, onların küfür işlemelerini irade etti mi?

              Buyurdu ki: «Ben böyle söylemiyorum. Bilâkis şöyle diyorum: Allah onların kâfir olacaklarını bildi. Onlar hakkındaki bilgisinden dolayı onlar için küfür diledi. Ama bu kesin irade değil, serbestlik iradesidir.»


              [69]- Kesin irade anlamında



              Yorum


                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                4-(410) ...Ubeyd b. Zurare şöyle rivayet etmiştir:

                Bana Hamza b. Humran anlattı: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'a in­sanın yapabilirliğini sordum. Bana herhangi bir cevap vermedi. Başka bir sefer yanı­na girdim ve dedim ki: "Allah seni salih kılsın. Benim kalbimde bu konuyla ilgili bir kuşku var. Senden bir açıklama duymadıkça onu içimden çıkaramıyorum."

                Dedi ki: «Kalbinde kaldığı sürece bu kuşkunun sana bir zararı olmaz.»

                Dedim ki: Allah seni salih kılsın. Ben şöyle diyorum:

                "Allah, kullara yapamayacakları şeyi yüklememiştir, onlara ancak güç yetire-bildiklerini yüklemiştir. Onlar bundan bir şey zayi ediyorlarsa bunu ancak Allah'ın iradesi, meşieti (dilemesi), hükmü ve takdiri ile yapabiliyorlardı"

                Dedi ki: «Benim ve atalarımın üzerinde olduğu Allah'ın dini, tam da böyledir.» Veya buna benzer bir söz söyledi.


                Yorum


                  Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                  33) AÇIKLAMA, TANITIM VE HÜCCETİN GEREKLİLİĞİ BABI

                  1-(411) ...İbn Tayyar, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivâyet etmiştir:

                  «Allah, insanları sorumlu tutarken onlara verdiklerini ve bildirdiklerini delil gösterir.»

                  Muhammed b. İsmail, Fadl b. Şazan'dan, o İbn Ebu Umeyr'den, o Cemil b. Derrac'dan hadisin aynısını rivayet etmiştir.


                  Yorum


                    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                    2-(412) ... Muhammed b. Hâkim şöyle rivayet etmiştir:

                    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: "Marifeti, bilgiyi meydana getiren kimdir?"

                    Buyurdu ki: «Allah'tır. Kulların bu hususta bir etkinlikleri yoktur.»


                    Yorum


                      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                      3-(413) ...Hamza b. Muhammed et-Tayyar, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhis­selâm)’dan "Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri apa­çık bildirinceye dek tekrar onları sapıklığa terk etmez." (Tevbe, 115) ayetinin anlamını sordum.

                      Buyurdu ki: «Onlara razı olduğu ve öfkelendiği şeyleri bildirinceye kadar...

                      Bir ayette şöyle buyurmuştur: "İnsan nefsine sapmasını ve takvasını ilham et­ti." (Şems, 8) Ona yapması gerekenleri ve yapmaması gerekenleri öğretti.

                      Bir ayette de şöyle buyurmuştur: "Biz insana yolu gösterdik. Artık o, ya şükre­der veya nankörlük eder." (İnsan, 3) Biz ona öğrettik. Artık ya öğrettiğimizi uygular veya uygulamaz.»

                      İmam'dan bir de şu ayetin anlamını sordum: "Biz, Semûd kavmine yolu göster­dik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler." (Fussılet, 17)

                      Buyurdu ki: «Biz onlara öğrettik. Onlar bilerek körlüğü hidayete yeğlediler. Bir rivayette: «Onlara açıkladık...» şeklinde bir ifadenin kullanıldığı belirtiliyor.»


                      Yorum


                        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                        4-(414) ...Hamza b. Muhammed, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                        "Ona iki yolu gösterdik." (Beled, 10) ayetinin anlamını sordum. Buyurdu ki: «Hayır ve şer yolunu... demek istiyor.»

                        Yorum


                          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                          5-(415) ...Abdu'l-Alâ şöyle rivayet etmiştir:

                          Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: "Allah seni salih kılsın. İnsanların arasına (varoluşlarına) bilgiye ulaşmalarını sağlayan bir özellik yerleştirilmiş midir?"

                          Buyurdu ki: «Hayır...»

                          Dedim ki: Bilmekle yükümlü tutulmuşlar mıdır?

                          Buyurdu ki: «Hayır, açıklama Allah'a aittir "Allah, bir nefse kapasitesinin üze­rinde yük yüklemez- Allah bir nefse ancak verdiğini yükler." (Talak,7)»

                          Sonra İmam'a: "Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra sakınacakları şeyleri apaçık bildirinceye dek tekrar onları sapıklığa terk etmez " (Tevbe, 115) ayetini sordum.

                          Buyurdu ki: «Burada Allah'ın insanlara razı olduğu ve öfkelendiği şeyleri öğ­rettiği kastediliyor.»


                          Yorum


                            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                            6-(416) ...Sa'dan, merfu olarak Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                            «Allah, hiçbir kula bir nimet bahşetmemiştir ki, o nimette kul için bağlayıcı olan ilâhî bir kanıt olmasın.

                            Allah bir kimseye lütfedip onu güçlü kılarsa bu bağlamda Allah'ın onun üze­rindeki kanıtı, yükümlülüklerini yerine getirmesi ve kendisinden daha zayıf olduğu için, daha aşağı durumda olanları destekleyip sorumluluklarını yüklenmesidir. Allah bir kimseye lütfedip geniş imkânlar verirse onun üzerindeki kanıtı da malıdır ve bu malından yoksullara destek çıkması gerekmektedir. Allah bir kimseye minnet etse ve onu hanedan bakımından şerefli ve yüz bakımından güzel yapsa, bu hususta Allah'ın onun üzerindeki kanıtı, bundan dolayı Allah'a hamd etmesi ve bunlara sahip olduğu için başkalarına karşı üstünlük taslamamasıdır. Sırf şerefli bir konumda olduğu ve güzel olduğu için zayıfların haklarını alıkoymaması gerekmektedir.»


                            Yorum


                              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                              34) ALLAH'IN KULLARI ÜZERİNDEKİ KANITLARININ DEĞİŞİK OLA­BİLECEKLERİ BABI

                              l-(417) ...Dürüste b. Ebu Mansur, kendisine anlatan birinden, o da Ebu Ab­dullah (Cafer Sadıkaleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

                              «Altı şey vardır ki, bunlarda kulların hiçbir etkinlikleri söz konusu değildir: Bilgi, cehalet, rıza, öfke, uyku ve uyanıklık.»

                              Yorum


                                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                                35) ALLAHTN KULLARI ÜZERİNDEKİ HÜCCETLERİ BABI

                                1-(418) ...Bureyd b. Muaviye, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöy­le rivayet etmiştir:

                                «Allah, kullarını bilmek zorunda bırakmamıştır; ama Allah'ın kul­lara öğretmesi kulların, Allah üzerindeki haklarıdır. Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, onlara öğrettiği zaman kabul etmeleridir.»


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X