Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

    2-(419) ...Abdu'l-A'lâ b. A'yen şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a şöyle bir soru yönelttim: "Hiçbir şey bilmeyenin üzerinde bir yükümlülük var mıdır?"

    - «Hayır.» dedi.


    Yorum


      Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

      3-(420) ...Ebu'l-Hasan Zekeriyya b. Yahya, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:

      «Allah, neyi kullarından saklamışsa, bu hususta kullar üzerindeki yükümlülük de kalkmıştır.»

      Yorum


        Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

        4-(421) ... Hamza b. et-Tayyar, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan şöyle rivayet etmiştir:

        "İmam bana: «yaz» dedi ve bana şunları yazdırdı:

        «Bizim sözlerimizden biri şudur:

        Allah kullarına verdiklerini ve onlara öğrettiklerini onların üzerindeki kanıtla­rı olarak öngörmüştür. Sonra onlara resul göndermiş ve kitap indirmiştir. Bu kitapta onlara emir ve yasaklar yöneltmiştir. Kitapta namazı ve orucu emretmiştir.

        Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) sabah namazı vaktinde uykuda kalarak namazı kılamamıştır. Allah ona demiştir ki: "Ben seni uyutuyorum ve seni uyandırıyorum. Uyandığın zaman namazı kıl, insanlar böyle bir durumla karşılaştık­larında nasıl davranacaklarını bilsinler."

        Bazılarının: "Bir insan uykuda kalıp namazı kılmadığı zaman helak olur." şek­lindeki sözleri doğru değildir. Oruç da öyle. Ben seni hastalandırıyorum ve ben seni sağlığına kavuşturuyorum. Sağlığına kavuştuğun zaman orucunu kaza et.»

        Sonra Ebu Abdullah (aleyhisselâm) şöyle dedi: «Aynı şekilde bütün varlıklara baktığın zaman hiçbir kimseyi darlık içinde göremezsin. Hiçbir kimse göremezsin ki, Allah'ın onun üzerinde bir kanıtı, onun içinde dilemesi olmasın. Ben, insanlar ne isterlerse yaparlar demiyorum.» Sonra şöyle dedi: «Hidayet veren ve saptıran Allah­'tır. İnsanlara ne emredilmişse mutlaka kapasitelerinin altındadır. İnsanlara her ne emredilmişse mutlaka onların güçlerinin kapasitesi içindedir. Güç yetiremedikleri hiçbir şeyden sorumlu tutulmazlar. Bunlarla ilgili yükümlülük omuzlarından kaldı­rılmıştır. Fakat insanlarda hayır yoktur.» Sonra İmam şu ayeti okudu: «"Zayıflara, hastalara ve infak edecek bir şey bulamayanlara günah yoktur." (Tevbe, 91) Böylece yüce Allah bunlardan yükümlülüğü kaldırmıştır. "İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. Allah bağışlayandır, Rahimdir. Kendilerine binek sağlaman için sana gel­diklerinde... " (Tevbe, 92) Bunlar da binek bulamadıkları için yükümlü değildirler.»


        Yorum


          Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

          36) HİDAYET ALLAH AZZE VE CELLE'DENDİR BABI

          1-(422) ...Sabit b. Said şöyle rivayet etmiştir:

          Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) şöyle dedi:

          «Ey Sabit! İnsanlarla ne işiniz var? İnsanlardan elinizi çekin ve kimseyi kendi yolunuza davet etmeyin. Allah'a yemin ederim ki, şayet göklerde ve yerlerde yaşa­yanlar bir araya gelseler ve Allah'ın saptırmak istediği bir kimseyi hidayete erdirme­ye çalışsalar, onu hidayete erdirmeye güç yetiremezler. Göklerde ve yerlerde yaşa­yanlar bir araya gelseler ve Allah'ın doğru yola iletmek istediği bir kimseyi saptır­mak için çalışsalar, onu saptırmaya güç yetiremezler.

          İnsanlardan elinizi çekin ve hiç kimse için: Bu amcamdır, bu kardeşimdir, bu yeğenimdir, bu da komşumdur... demeyin. Çünkü Allah bir kuluna bir hayır dilediği zaman ruhunu temiz kil ar o kul, herhangi bir iyilik duyar duymaz hemen tanır, bir kötülüğü duyar duymaz hemen inkâr eder. Sonra Allah, kalbine kurtuluşa ermesini sağlayacak şekilde hakkın içinde toplanmasını sağlayan kelimesini atar.»
          [70]

          [70]- Hadis: Meçhul. [Allâme Meclisi, Mir'at'ul-Ukul, c.2, s.243]

          Yorum


            Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

            2-(423) ...Süleyman b. Halid, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan şöy­le rivayet etmiştir: «Allah Azze ve Celle bir kuluna hayır dilediği zaman onun kal­bine nurdan bir nokta yerleştirir, kalbinin algılama cihazlarını açar ve onu doğrultan bir meleği onun başına görevlendirir. Bir kuluna kötülük dilediğinde ise kalbine kara bir nokta yerleştirir. Kalbinin algılama cihazlarını kapatır, saptırıcı bir şeytanı başına görevli olarak diker.» Sonra İmam şu ayeti okudu:

            «Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm'a açar.
            [71]

            Kimi de saptırmak [72] isterse onun göğsünü de göğe doğru yükseliyormuş gibi tıkanık yapar." (En'am, 125)»

            [71]- İlâhî Yol Göstericiliğin (Hidayetin) Anlamı: Bildiğimiz anlamıyla hidayet, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, fiillerin tanıtımı ve nitelendirilmesi amacıyla kullanılan bir kelimedir. Araplar, "Hedeytu fulanen ila emrin keza=falan adamı şu işe hidayet ettim." derler. Burada kastedilen, o işe nasıl ulaşılacağının anlatılması veya ona varmasını sağlayacak yolun gösterilmesi kastedilmiştir. Bu, yol gösterme anlamında hidayettir. Veya birinin elinden tutar, yol boyunca ona eşlik ederek, onun istediği yere ulaştırırsın. Bunun adı da, amaca ulaştırma anlamında hidayettir, kılavuzluktur.

            Bu hususların tümü bağlamında objeler dünyasında meydana gelen ise, kişinin gerçekleştirdiği eylem çeşitleridir; yolu açıklama veya gösterme (yol göstericilik) ya da yol gösterilen kişiyle beraber yürüme (kılavuzluk) gibi. Ancak hidayetin kendisi, eylemin tanıtıcı formasyonudur ve amaçla ilintili­dir. Nitekim yol gösterilen kişinin, bunun sonucunda sergilediği fiil de "ihtida" (gösterilen yola iletil­me) şeklinde nitelendirilir. Bu bağlamda yüce Allah'a izafe edilen hidayet -bu yüzden güzel isimlerin­den biri olan "el-Hadî" şeklinde isimlendirilmiştir- yüce Allah'ın rahmet ve rızık gibi fiillerinden algı­lanan fiil sıfatlarının kapsamına girer. Allah'ın hidayeti ise iki türlü olur:

            Birincisi: Tekvini / Varoluşsal hidayet. Bu, varoluşsal olgularla ilintilidir. Yaratılan tüm varlık türlerine, yaratılmalarının amacını oluşturan olgunlaşma hedefine doğru yol almalarına, bu amacı ger­çekleştirmeye yönelik fiillerini işlemelerine yöneltmesi gibi. Allah'ın, yaratılan her canlıyı, kendisi için takdir edilen işlere yöneltmesi ve varoluşu için öngörülen eceli doldurmaya iletmesi de bu tür hidaye­tin / yol göstericiliğin kapsamına girer. Nitekim Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "O, her şeye yaratılışını verip sonra hidayet edendir." (Tâhâ, 50) "O ki her şeyi yarattı, düzenledi. Ve O ki her şeyin miktarını, biçimini belirleyip (hedefini) gösterdi." (A'lâ, 2-3)

            İkincisi: Teşriî / Yasama nitelikli hidayet. Bu ise, hak esaslı inanç ilkeleri ve salih ameller gibi yasama nitelikli olgularla ilintilidir. Bunlar da emir, yasak, diriltme, azap etme, emre uyanlara ödül, em­re uymayanlara azap vaat etme gibi hususlar bağlamında söz konusudur.

            Bu hidayet bir tür yol gösterme şeklindedir. Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "Biz onu yola hidayet ettik: Ya şükredici veya nankör olur." (İnsan, 3)

            Bu hidayetin kapsamına giren bir kısım yol göstericilik de, kişiyi amacına ulaştırma şeklinde­dir. Bir ayette yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Dileseydik elbette onu ayetlerle yükseltirdik; fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü." (A'râf, 176) Yüce Allah bu tür hidayeti şöyle tanımlar: "Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." (En'âm, 125)

            Bazıları bu ayetten hareketle hidayetin ve sapıklığın yüce Allah'tan olduğu, Allah'tan başkası­nın bu hususta bir etkinliğinin olmadığı sonucuna varmışlardır ki bu tür bir çıkarsama yanlıştır. Çünkü ayet Allah'tan olan hidayet ve saptırmanın gerçek mahiyetini açıklamaya yöneliktir. Bir açıdan bunları tanımlamakta, sınırlarını belirleyerek belirginleştirmektedir. Bu ayette, iddia edildiği gibi, bu ikisinin sırf Allah'tan olduklarının, başkasının bunda bir etkinliğinin olmadığının açıklanması amaçlanmamak-tadır. Bu da gayet açık bir şekilde ayetin akışından anlaşılmaktadır.

            Bir şeyin, varoluşunun sebeplerinin ve öncüllerinin yaratılması açısından yüce Allah'a izafe e-dilmesi, onun Allah'tan başkasına bir başka açıdan izafe edilmesini olumsuzlamaz. Aksi takdirde, ev­rensel nedensellik yasasının geçersiz olması gerekirdi. Evrensel nedensellik yasasının geçersizliği ise, tâ baştan aklî kanıtı ortadan kaldırır. Şu hâlde bir şey, örneğin hidayet ve dalâlet, gerçek olarak Allah'a izafe edildiği hâlde, Allah'tan başkasına da aynı şekilde izafe edilebilir ve bunda bir çelişki de yoktur.

            Allah'ın hidayet ve sapma bağlamında yaptığının, kalbi genişletip daraltması olduğuna [bu ayet­te] işaret ediliyor. Bunlar ise, kesinlikle kalbin bir şeyden nefreti veya bir şeyi arzulaması değildirler. "Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." (En'am, 125)

            Ayetin orijinalinde geçen "yeşreh" kelimesinin kökü olan "eş-şerh", açma, yayma anlamına gelir. Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde, bu sözcüğün aslının et ve benzeri şeyleri açma, yayma an­lamına geldiğini söyler. İlim ve irfanın kabı sayılan göğsün açılması ise, göğsün, karşılaştığı tüm, hak ni­telikli bilgileri kavraması, kendisine iletilen hiçbir hak ifadeyi reddetmeyecek şekilde genişletilmesi an­lamını ifade eder. Nitekim buna karşıt bir manzara olarak tasvir edilen sapıklığın niteliğinden de bu yön-. de bir anlam çıkarmak mümkündür. Allah şöyle buyuruyor: "...Onun göğsünü dar ve tıkanık yapar."

            Buna göre Allah, kimin göğsünü, Allah'a teslim olmak anlamına gelen İslâm'a açmışsa, göğsünü genişletmiş, yaymış demektir. Artık o göğüs Allah tarafından sunulan her gerçek inancı, her dinsel salih ameli kabule hazırdır. Allah ona hak bir söz yönelttiğinde derhal içine alır, salih bir amel sunduğunda derhal uygular. Bunun nedeni, onun basiret gözünün açık olması, ilâhî bir nurla görüyor olmasıdır. Bu nur, hak bir inanca iliştiğinde onu hemen aydınlığa çıkarır; salih bir amele rastladığında, derhal onu gün yüzüne çıkarır. Ama kalp gözü kör olan kişi bakımından durum, bunun aksini göstermektedir. Böyle insanlar hak ile batılı birbirinden ayıramazlar, doğru ile yalanı ayırt edemezler. Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "Zira gözler kör olmaz; fakat asıl göğüslerdeki kalpler kör olur." (Hac, 46)

            Allah bir başka ayette de göğüslerin İslâm'a açılmasını aynı şekilde açıklamıştır: "Allah'ın göğsünü İslâm'a açıp da Rabbinden bir nur üzerine olan kimse (başkasına benzer) mi? O hâlde Allah'ı anmaktan yüz çevirip de yürekleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun!" (Zümer, 22) Bura­da Allah göğsü İslâm'a açılan kimseyi tanımlarken, onun Allah katından bir nur ile hareket ettiğini vur­guluyor, bu nur, yolculuğu esnasında onun önünü aydınlatıyor.

            Sonra onu, katı kalplilerle karşılaştırdığı için kalp yumuşaklığı ile vasfediyor; kalbinin bu yüzden Allah'ın zikrini hemen kabul ettiğini, katı kalpliler gibi ilâhî zikri reddetmediğini belirtiyor. Sonra da şöyle buyuruyor: "Allah sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli kitap hâlinde indirdi. Rablerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar. İşte bu Allah'ın hidayetidir, dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi sapıklığında bırakırsa, artık ona yol gösteren olmaz." (Zümer, 23) Bu ayette kalplerin Allah'ın zikrine karşı yu­muşamasından, gönüllü olarak hakka uymasından söz ediliyor. Bu bağlamda bunun ilâhî hidayet ol­duğuna, Allah'ın bununla dilediğini doğru yola ilettiğine işaret ediliyor. Tam bu noktada [Zümer, 23.] ayetiyle, [En'am, 125.] ayetin aynı anlam üzerinde birleştiklerini görüyoruz. Buna göre, Allah kulla­rından birini hidayete erdirdiğinde onun göğsünü açar, böylece bütün hak nitelikli inanç ilkelerini ve bütün salih amelleri içine alacak genişliğe kavuşur; büyük bir yumuşaklıkla, esneklikle bütün bunları kabul eder, kesinlikle katılaşarak reddetmez. Bu, bir tür manevî nurdur; hak nitelikli sözü ve salih ameli aydınlatır, bu nura sahip olan kişiye yardımcı olur, aydınlattığı gerçeklere sarılmasını sağlar. Dolayısıyla bu nur, ilâhî yol göstericiliği tanımayı sağlayan bir tanıtıcı rehber konumundadır.

            Bundan da anlıyoruz ki, "Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." ifadesi, "Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse... " ifadesine ilişkin bir başka açıklama mahiyetindedir. Öte yandan, "Al­lah kimi hidayete erdirmek isterse..." ifadesinin içerdiği ayrıntı, iki açıklamadan birinin ötekisi için, onun kaçınılmaz sonucu imiş gibi, ayrıntı işlevini görmesine tipik bir örnektir. Nitekim iki açık­lamanın birbirlerini onaylaması, doğrulaması birini diğerinin sonucu, ayrılmaz ayrıntısı hâline geti­rir, öyle algılanmasını sağlar. Bu ise, ayetin akışı açısından göz önünde bulundurulması gereken in­ce, sanatsal bir ayrıntıdır.

            Yüce Allah başka bir yerde, seçkin peygamberleri hidayete erdirişinden, onlara büyük nimet­ler bahsedişinden söz ederken bu hidayete ilişkin diğer bir tablo çizer: "Onları seçtik ve onları hi­dayet ettik. İşte bu Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini buna iletir." (En'âm, 87-88)

            Ayet, şunu açık bir şekilde gösteriyor ki Allah'ın hidayeti, kendisine uyanları doğru yola, düz bir hareket metoduna iletir. Bunda farklılık ve ihtilâf olmaz. Onun, ilâhî bilgilerden ve yasalardan meydana gelen dini demek olan yolunun bazı bölümleriyle diğer bazı bölümleri arasında çelişki ol­maz. Çünkü bölümlerin tümü katışıksız, öz tevhidi temsil ederler. Tevhit ise, değişmez ve tek bir gerçekliktir. Sonra bu yolun bütün bölümleri ilâhî fıtrata, yaratılış yasasına dayanırlar. İlâhî fıtrat ise yargılarında yanılmaz, kendi içinde dönüşüm yaşamaz, gereklerinde farklılıklar arz etmez.

            Sonra bu yolun yolcuları, bu dinin taşıyıcıları da birbirlerine kaynaşmış hâldedirler, aralarında ihtilâf ve çelişme olmaz. Dolayısıyla Allah'ın peygamberlerinden birinin davet ettiği, bütün peygamber­lerin davet ettiği gerçektir. En son peygamberin insanlığı teşvik ettiği hayat biçimi, ilk peygamberin, Adem'in teşvik ettiği hayat biçiminin aynısıdır. Aralarındaki tek fark birinin kısa ve öz, birininse geniş ve ayrıntılı olmasıdır. [el-Mîzan c.7, s.495-503]



            [72]- Sapıklık özü itibari ile Ona [Allah'a] izafe edilemez. Çünkü O özü itibari ile kişinin Allah'ın hidayeti ile yönlenmemesidir ki, bu kavram, yokluk anlamı taşır ve eksiklik sıfatıdır. Ancak, bu "hida­yet mahrumiyeti," ilk gerçekleşmesinin arkasından kişide yerleşip onun için ayrılmaz bir sıfat oldu mu, bu sonuç, kişinin sapıklığı hidayete tercih etmesi ve Allah'ın ayetlerini yalanlaması sebebi ile ilâhî tevfiğin ve bağışın kesilmesi anlamına gelir ki, bu anlamda hidayet mahrumiyeti, yüce Allah'tandır, yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu sonucu kendine izafe eder. Bu süreç, adım adım kötü akıbete iletme ve mühlet verme şeklinde gerçekleşir. [el-Mîzan, c.8, s.480] (Ayrıca bk. 406. hadisin dip notu.)


            Yorum


              Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

              3-(424) ...Ali b. Ukbe, babasından şöyle rivayet etmiştir:

              Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'ın şöyle dediğini duydum: «Şu işi (Ehli Beyt'e bağlılığı)'nızı Allah için yapın. İnsanlar için değil; çünkü ancak Allah için ya­pılan iş, Allah içindir. İnsanlar için yapılan bir şey de Allah katına yükselmez.

              Dininiz hususunda insanlarla didişmeyin. Çünkü didişme kalbin hastalanması­na neden olur. Allah’u Teâlâ, Peygamberi (sallallahu aleyhi ve âlihi)’ye şöyle demiştir:

              "Sen istediğini doğru yola iletemezsin; fakat Allah dilediğini doğru yola iletir."
              [73] (Kasas, 56) Ve şöyle buyurmuştur: "Sen mi mümin olsunlar diye insanları zorlayacak­sın?" (Yunus, 99) Bırakın insanları; çünkü onlar insanlardan öğrenmişlerdir. Siz ise Resûlullah'dan öğrendiniz. Babamın şöyle dediğini duydum:

              Allah Azze ve Celle, bir kulun bu yola (Ehl-i Beyt yoluna) girmesini dilediği za­man, o insan, yuvasına girmek isteyen bir kuştan daha çabuk bu yola girer.»


              [73]- Hidayet işaret etmektir, yolu göstermek suretiyle hedefi göstermektir. Bu da bir çeşit "hedefe ulaştırmak" demektir. Bunun gerçekleşmesi de ancak yüce Allah sayesinde mümkündür. Allah'ın bu hususta ki düzeni, sebepler düzenidir. Bir sebep oluşturur. Bu sebep hedefin belirginleştirilmesini ve sonuçta kulun bu hedefe ulaşmasını sağlar, yüce Allah bu düzene şu şekilde işaret etmektedir:

              "Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." (En'am, 125) Şu ayette buna bir örnektir: "Sonra derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar. İşte bu Allah'ın hidayeti­dir, dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi sapıklığında bırakırsa, artık ona yol gösteren olmaz." (Zümer, 23) İfadenin orjinalinde geçen "teliynu" fiilinin ila harfi cerriyle geçişli kı­lınmasının sebebi "eğilim ve güven" gibi bir anlamı kapsamasını sağlamaktır. Bu durumda Allah kalpte bir nitelik meydana getirir. Bu nitelik sayesinde kalp Allah'ın zikrini algılar. Ona yönelir ve Onunla gü­ven bulur. Allah'ın yolları farklı olduğu gibi, yollarının farklılığı oranında hidayetide farklılık gösterir.

              Nefyedilen (olumsuzlanan), "Hidayetin cinsi değil kemal derecesidir." ki, bu yalnızca Allah'ın elindedir. Yoksa bu gerçekliğin bazı dereceleri kesinlikle peygamber için sabittir. "Şüphesiz ki sen, doğru yola götürüyorsun." (Şura, 52) [el-Mîzan, c.l, s.56-57]


              Yorum


                Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                4-(425) ...Fudayl b. Yesar şöyle rivayet etmiştir:

                Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: "İnsanları bu yola davet edelim mi?"

                Buyurdu ki: «Hayır, ey Fudayl! Allah bir kuluna hayır dilediği zaman bir me­leğe emreder, bu melek onun boynundan tutar ve istese de istemese de onu bu yola (Ehl-i Beyt yoluna) sokar.»
                [74]

                [74]- Hadis: Meçhul. [Allâme Meclisi, Mir'at'ul-Ukul, c.2, s.255]

                (el-Kâfi adlı eserin "Akıl, ilim ve Tevhid Kitabı" sona erdi. Bunu, Şeyh Ebu Cafer Muhammed b. Yakub el-Kuleynî'nin (r.a) telif ettiği el-Kâfi kitabının ikinci cildinde yer alan "Hüccet Kitabı" izliyor.)

                Yorum


                  Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                  Allah cc razı olsun
                  [img]http://img240.imageshack.us/img240/6638/salam83fb18fb1sqqm1ec6.gif

                  Yorum


                    Ynt: Usul-u Kafi - Tevhit Kitabından hadisler

                    Harika, çok güzel bir çalışma olmuş.
                    ( ve bir itiraf ) Mavi yazıları okumadım : fakat genelini okudum. Oldukça açıklayıcı ve tatmin edici bir yazıydı benim için.

                    Allah Razı Olsun...
                    "Biz aşkı neynevada öğrendik hani o ihanet diyarında zulme meydan okuyarak baş kaldıran kızıl güllerle."

                    Yorum

                    YUKARI ÇIK
                    Çalışıyor...
                    X