Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

    Hafız Muhammed Raşid:

    Söylediklerinizin hepsi doğru, ama arz ettiğim gibi İmamlara tevessül edip onlardan dilek dilemek şirktir. Çünkü bizim vasıtaya ihtiyacımız yoktur. Ne zaman Allah'a yönelirsek sonuç alabiliriz.

    Seyyid Muhammed Musavî:

    Doğrusu sizin gibi insaflı ve düşünceli bir alimin araştırmadan, geçmiştekilerin tesirinde kalarak bunları söylemesi şaşırtıcı bir şeydir.

    Galiba uykuda idiniz, veya az önce söylediklerimi dikkatle dinlemediniz. Yukarıda konuyu genişçe açıklamama rağmen yine de, İmamlardan (a.s) bir şey istemek şirktir diyorsunuz.

    Söyler misiniz halktan bir şey istemek şirk midir? Eğer böyle olursa, o zaman herkes müşriktir. Hiçbir zaman bir muvahhid dahi bulamazsınız. İnsanlardan bir şey istemek, onlardan yardım dilemek şirkse öyleyse neden peygamberler (a.s) insanlardan yardım istiyorlardı.

    Beylerin gerçeği görebilmesi için, Kur'ân'ın ayetleri üzerinde biraz daha dikkatli bir şekilde düşünmeleri iyi olur.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #17
      Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

      Asif'in, Belkıs'ın Tahtını Hz. Süleyman'ın Yanına Getirmesi

      Neml (27) suresinin 38. ayetinden 40. ayetine kadar Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:

      (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:
      "Ey önde gelenler! Onlar, bana teslim olup gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi.
      Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sahibim" dedi.
      Kitaba ait bir bilgiye sahip olan dedi ki: "Ben gözünü yumup açmadan onu sana getirebilir." Derken (Süleyman) tahtı yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin lütuf ve ihsanındandır..."


      Belkıs'ın o büyük ve azametli tahtı, uzun yollardan, bir göz açıp kapamaktan daha hızlı bir şekilde getirilmesi aciz mahlukun işi değildir. Bunun normalin üstünde bir şey olduğu bellidir. Hz. Süleyman (a.s) bu işin İlahi bir kudreti gerektirdiğini bildiği halde Allah'tan tahtın getirilmesini istemedi. Aksine onu getirmek için aciz bir mahluktan yardım istedi. Bizzat etrafında olanlardan o tahtı getirmelerini istedi. Hz. Süleyman (a.s)'ın aciz yaratıklardan böyle bir istekte bulunması, şunu gösteriyor ki, yaratıktan bir şeyi yapmasını istemek mutlak olarak şirk değildir.

      Allah-u Teala dünyayı sebepler dünyası olarak yaratmıştır. Şirk kalbe ait olan bir şeydir. İnsan birisinden bir şey istediği zaman, onu Allah ya da Allah'ın şeriki olarak görmezse, ondan isteğini istemesi asla şirk sayılmaz. Nitekim bu amel insanların yanında normal olan şeylerdendir; zira insanlar sürekli, Allah'ın adını anmaksızın ondan bundan yardım istemekteler.

      Acaba hasta birisi doktorlara gidip doktor bey derdime bir çare bul, bu hastalık beni öldürecek dediği zaman bu hasta müşrik mi olur?
      Boğulmak üzere olan birisi, Allah'ın adını anmaksızın halktan yardım dilediği zaman müşrik mi oluyor?

      Zalim birisi birisine zulmeder, o mazlum da örneğin bir bakanın yanına gidip de, bakan bey lütfen bu zalimin elinden beni kurtar, dediği zaman müşrik mi olur?

      Eğer bir hırsız, birisinin evine girer ve o ev sahibinin can, mal veya namusuna zarar vermek isterse ve ev sahibi de dama çıkıp komşularını yardıma çağırır ve bizi kurtarın derse o adam müşrik mi olur?

      Cevap kesinlikle hayırdır. Akıl sahibi hiçbir insan onlara müşrik demez. Eğer müşrik derlerse ya cahildirler ya da garazlı insanlardır.

      Muhterem beyler, mugalata etmeyelim. Şia camiasının hepsi, Âl-i Muhammed'e (a.s) Allah diyen veya Âl-i Muhammed'i zat'da, sıfat'da veya fiillerde Allah'a şerik koşanları kesinlikle müşrik bilmekteler.

      Şialar, zorluklarda Ya Ali, Ya Hüseyin diyorlarsa, bunun anlamı ey Allah olan Ali, Ey Allah olan Hüseyin değildir. Aksine dünya, sebepler dünyası olduğu ve Allah-u Teala da işleri sebeplerle yaptığı için Âl-i Muhammed'i de kurtuluş sebep ve vesileleri olarak kılmıştır. Onların vesilesiyle Allah'a yöneliyorlar.
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #18
        Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

        Hafız Muhammed Raşid:

        Neden direk olarak Allah'a yönelip de dileklerini O'ndan dilemiyorlar. Neden sebep ve vesilelerin peşinde gidip duruyorlar?

        Seyyid Muhammed Musavî:

        İsteklerimiz ve dertlerimizin giderilmesi konusunda Allah'a olan teveccühümüz yerindedir. Ancak semavi sağlam bir senet olan Kur'ân-ı Kerim, vesileyle Allah'a yönelmemizi ve vesileyle O'nun dergâhına gitmemizi kendisi emrediyor.

        Mâide (5) suresinin 35. ayetinde şöyle buyuruyor: "Ey inananlar, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) onu (yaklaştıracak) vesile arayın."
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #19
          Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

          Âl-i Muhammed Hakk'ın Feyiz Vesileleridirler

          Biz şialar, Âl-i Muhammed (aleyhim'us- selam) işlerimizi yalnız başlarına ve kendileri hallediyorlar demiyoruz. Aksine O'nları Allah'ın salih kulları biliyor ve Allah'ın feyzine ulaşmak için birer vasıta olarak kabul ediyoruz. Bizim O'nları vesileler olarak kabul etmemiz, Resulullah (s.a.a)'in emrettiği içindir.

          Hafız Muhammed Raşid:
          Resulullah (s.a.a) nerede O'nları vesileler kılmamızı emretmiştir? Bu ayetin Âl-i Muhammed'e ait olduğunu nereden söylüyorsunuz?

          Seyyid Muhammed Musavî:
          Birçok hadiste Resulullah (s.a.a), tehlikelerden kurtulmak için Ehl-i Beytine tevessül etmemizi emretmiştir.

          Hafız Muhammed Raşid:
          O hadislerden aklınızda olanlardan bazılarını söyleye bilir misiniz?

          Seyyid Muhammed Musavî:
          Vesileden maksat Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'idir; buna delilimiz, Hafız Muhammed Raşid Ebu Naim İsfehani'nin "Nüzul'ul- Kur'ân fi Aliyyin" (Ali'nin hakkında nazil olan ayetler) adlı eserinde, Hafız Muhammed Raşid Ebubekr Şirazi "Ma Nezele Min'el- Kur'ân'i fi Aliyyin" (Kur'ân'dan Ali hakkında nazil olan şeyler)'de, İmam Ahmed Sa'lebi kendi yazdığı tefsirde naklettikleri şeylerdi. Onlar şöyle diyorlar:

          Bu ayet-i kerime (Maide/35)'deki vesileden amaç, Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'idir. Bu konuda Resulullah (s.a.a)'den birçok hadisler naklolunmuştur.

          Büyük alimlerinizden İbn-i Ebi'l- Hadid Mütezili "Şerh-i Nehc'ul- Belağa" adlı eserinin 4. Cildinin, 39. sayfasında, Hz. Fatıma (a.s)'ın hutbesinden bu ayete delil olarak bir cümleyi aktarıyor. Hz. Fatıma (a.s) "Fedek" olayında Muhacir ve Ensar'a yönelik bir hutbe okumuştur.

          Bu hutbenin başlarında Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyuruyor:
          "Göklerde ve yerde ne varsa, azameti ve nuru için ibadet edilen Allah'a hamd ediyorum. Bütün vesilelerin hedefi O'dur ve O'nun insanların içindeki vesilesi biziz."
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #20
            Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

            Sekaleyn Hadisi

            Hz. Peygamber'in pâk Ehl-i Beyt'ine tevessül edip O'nlara sarılmanın sağlam delillerinden birisi de Sekaleyn hadisidir. Bu hadisi, hem Sünniler, hem de şialar sahih senetlerle mütevatir olarak nakletmişlerdir. Resulullah (s.a.a) o hadisin bir yerinde şöyle buyuruyor:
            "...Eğer onlara sarılırsanız, benden sonra asla sapmazsınız."

            Hafız Muhammed Raşid:
            Bu hadise mütevatir ve senedi sahih demekle galiba hata yapıyorsunuz. Çünkü bu bizim büyük alimlerimizin yanında malum değildir. Büyük şeyhimiz sünnet ve cemaatın kıble ve kâbesi Muhammed bin İsmail Buhari Kur'ân'dan sonra en sahih olan kendi muteber sahihinde (Sahih-i Buhari) bu hadisi nakletmemiştir.

            Seyyid Muhammed Musavî:
            Ben hata yapmadım. Aksine bu hadisin muteber olduğunu alimleriniz kesin olarak kabul etmektedirler. Hatta İbn-i Hacer-i Mekki gibi çok mutaassıp birisi dahi bu hadisin sahih olduğuna itiraf etmiştir.

            Şüphenizin giderilmesi için "Savaik'ul- Muhrika"nın ikinci faslının sonlarına doğru 89 ve 90. sayfalarında 11. babdaki 4. ayetin aşağısında Tirmizi, Ahmet bin Hanbel, Taberani ve Müslim'den hadisler naklettikten sonra şöyle diyor: "Bil ki, Sekaleyn'e (Kur'ân ve Ehl-i Beyt ) sarılma hadisi birçok yollarla 20'den fazla sahabeden nakledilmiştir."

            Daha sonra şöyle diyor: "Bazıları Resulullah (s.a.a)'in bu hadisi veda Haccı'nda Arafat'ta iken, bazıları Medine'de ölüm döşeğinde ve odası sahabelerle dolu olduğu zaman, bazıları Gadir-i Hum'da, bazıları da Tâif'ten döndükten sonra buyurduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir."

            Daha sonra kendi görüşünü şöyle açıklıyor: "Bu ihtilafların arasında her hangi bir çelişki yoktur. Resulullah'ın (s.a.a) adı geçen bütün yerlerde, Kur'ân'ın ve Ehl-i Beyt (a.s)'ın azametini ispat etmek için bu hadisi defalarca buyurmasında bir sakınca yoktur."
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #21
              Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

              Taassuptan Uzak Olmak Saadete Sebep Olur

              Hadis Sahih-i Buhari'de yoktur öyleyse zayıftır sözüne gelince, bu söz birçok yönden red olmuş ve alimlerin kabul etmediği bir şeydir. Eğer Buhari, hadisi nakletmemişse, karşılığında öteki büyük alimlerinizin geneli nakletmişlerdir. Hatta Sahihi-i Buhari'yle aynı seviyede olan Sahih-i Müslim ve diğer Sihahlar bunu (Sahih-i Buhari'nin dışında) genişçe nakletmişlerdir.

              Ya sihahları ve muteber kitaplarınızı bir kenara atacak ve akidenizi yalnızca Sahih-i Buhari'de yazılanlarla sınırlandıracaksınız; ya da öteki alimlerinizin de kendi zamanlarında Ehl-i Sünnetin en adil, en alim ve en bilgin insanlar olduklarını itiraf edip onları da kabul edeceksiniz. Özellikle de Sihah-ı Sitteyi yazanları.

              Böyle olunca da eğer bir hadis Sahih-i Buhari'de bazı sebeplerden dolayı nakledilmemiş ve ötekilerde nakledilmiş olursa, o zaman onu kabul etmek zorundasınız.
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #22
                Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

                Hafız Muhammed Raşid:
                Buhari'nin üstünde durmamızın her hangi özel bir sebebi yoktur. Yalnızca Buhari çok ihtiyatlı ve hadis nakletmekte titiz olduğundan, senet veya metin yönünden sakıncalı veya akla uygun olmayan hadisleri nakletmemiştir.

                Seyyid Muhammed Musavî:
                Siz Ehl-i Sünnet'in yaptığı hatalardan biri de, "bir şeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder" kaidesi esasına göre işte buradadır. Buhari hakkında guluv ediyorsunuz (yani onu sahip olduğu makamdan yüksekte görüyorsunuz). Onun çok dakik olduğunu ve Sahihinde getirdiği her hadisin çok muteber, hatta vahiy gibi olduğunu zannediyorsunuz.

                Halbuki zannettiğiniz gibi değildir. Buhari hadislerin senedinde getirdiği birçok kişi (ravi) merdut (reddedilmiş), menfur (nefret edilmiş), kezzap (yalancı) ve uydurukçu insanlardır.

                Hafız Muhammed Raşid:
                Aslında sizin bu sözleriniz merdut ve menfurdur. Siz Buhari gibi birisinin ilmi makamına ihanet ediyorsunuz. (Yani Ehl-i Sünnet ve cemaatin hepsine ihanet ettiniz.)
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #23
                  Ynt: ŞİA ALİMİ İLE SÜNNİ ALİMLERİ ARASINDA ŞİRK KONUSUNDA TARTIŞMA

                  Seyyid Muhammed Musavî:

                  İlmi bir eleştiri ihanet ise, öyleyse hadisleri dikkat ve titizlikle incelemiş olan, muteber Sahihlerdeki, özellikle Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'deki birçok hadisin senedinde uydurukçu, kezzap ve merdut (sözlerine itibar olmayıp reddedilen) birçok kişinin olduğunu söyleyen büyük alimleriniz de, ilim makamına ihanet etmiş ve merdut insanlardır.

                  Hadis kitapları konusunda dakik ve titiz davranırsanız iyi olur. Onları okuduğunuz zaman guluv ederek; "Buhari ve Müslim onları nakletmiş, öyleyse hepsi sahih ve doğrudur" demeyin.

                  Sihah-i Sitte, özellikle de Sahih-i Müslim ve Buhari'ye guluv gözüyle bakan siz ve diğer alimler, önce onlardaki hadisleri eleştirip sahihlerle sahih olmayanları belirten kitaplara bir baş vurursanız iyi olur. Böylece Buhari'nin azametini, hadis nakletmekteki dikkatinin ne derecede olduğunu görürsünüz.

                  Eğer Süyuti'nin "el-Leali'l- Mesnua fi Ehadis'il- Mevzua" eserine, Zehebi'nin "Mizan'ul- İ'tidal" ve "Telhis'ul- Müstedrek" adlı kitaplarına, İbn-i Cevzi'nin "Tezkiret'ul- Mevzuat"ına, Ebubekir Ahmed bin Ali Hatip el-Bağdadi'nin yazmış olduğu " Tarih-i Bağdadi"ye ve kısaca "Rical" konusunda büyük alimlerinizin yazmış oldukları kitapları okursanız, beni suçlamaz ve "Buhari'ye ihanet ettin" demezsiniz.
                  ________________
                  1 - Ehl-i Hadis ıstılahında “Hafız” kelimesi için çeşitli manalar söylenmiştir. Mesela “Hafız”, metin ve senet bakımından yüzbin hadise iyice ilmi olan kimseye denir. Yine Hafız, Allah’ın kitabını ve Peygamber’in sünnetini koruyan kimseye denir. İşte bundan dolayı Şia ve Sünni alimlerinden çoğuna Hafız diyorlardı.
                  2 - Şöhret: Yani yaptıklarını başkalarına duyurmak ya da göstermekle meşhur olmaya çalışmak.
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum

                  YUKARI ÇIK
                  Çalışıyor...
                  X