Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ŞİA İNANÇLARI 4.BÖLÜM

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    ŞİA İNANÇLARI 4.BÖLÜM

    EHL-İ BEYT, ŞİASINI NASIL BİR EDEBLE TERBİYE EDER?

    Ehl-i Beyt İmamları, (aleyhimüsselam), hayatlarında, zahiri iktidara sahip olamayacaklannı, taraftarlarının, başka ıktidar sahiplerinin hükümleri altında, onların zorlanna, mümkün olduğu kadar karşı durarak yaşayacaklarını bildiklerinden kendilerinin ve taraftarlarının canlannı korumak, dünyalarına ve dinlerine bir zarar, bir kötülük gelmemesini sağlamak için Takıyyeyi gerekli bulmuşlardır. Fakat aynı zamanda kendilerine uyanlara İslam şeriatinin hükümlerini belletmek, onları topluma faydalı bir tarzda yetiştirmek, onların gerçek ve adalet sahibi müslüman olmalarını sağlamak yolunu tutmuşlardır. Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s.) talim ve terbiye yollarını izaha bu risalenin hacmi yetmez; bu hususta hadis kitaplarına müracaat gerektir. Şia'yı kötülüklerden korumak, onları topluma faydalı ferdler haline getirmek için koydukları esaslardan biri "Takıyye" dir. Biz, bu îlahiyyat......................................... ....................88 kitapta, onlarin bizlere telkiyn ettikleri edeblerden ancak bir kismini özet olarak vermekle yetineceğiz:

    34- DUA'YA DAİR İNANCIMIZ
    ______________________________________

    Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi), "Dua, mü'minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yeryüzünün ışığıdır" buyurmuşlardır; gerçekten de öyledir ve dua Şia'nın mümtaz olduğu hususiyetlerden biridir. Ehl-i Beytten gerçek olarak nakil ve rivayet edilen dualardan, bir çok kitap tedvin edilmiştir ki bunlarda, Hazret-i Rasul-i Ekrem'in (s.a.v.) ve Ehl-i Beytinin hedefleri, kendilerine uyanlan bu dualan okumaya teşviklerindeki maksadları meydana çıkar. Bir dereceye dek Şia'yı duaya yöneltmişlerdir ki, "Kulluğun en üstünü duadır" "Yeryüzünde, iistiin ve ulular ulusu Allah'a en sevgili amel duadir", "Dua, kaza ve belayi def eder" ve "Dua, bütün kötülüklerin şiafsıdır" buyurmuşlardır Emir'ül-Mü'minin (salavatullahi aleyh) en fazla dua eden kişi olduğu rivayet edilmiştir; muvahhidlerin ulusu, ilahi kişilerin imamı olan Ali'nin (a.s.) KUMEYL duası diye şöhret kazanan duaları, Arap edebiyatının belağatine en üstün bir delil olduğu gibi ihtiva ettiği ilahi maarif ve gerçek müslümana gereken dini özellikleri talim bakımından pek değerlidir. Gerçekten de, Hazret-i Peygamberden (s.a.v.) ve Ehl-i Beytinden (a.s.) varid olan duaların mazmunları düşünülürse bunlar, insana iman kuvveti, gerçek yolda inanç ve ruh temizliği veren, ibadetin sırrını bildiren, îlahiyyat......................................... ....................89 Allah ile münacatın lezzetini bağışlayan, insanın, manen Allah'a yakınlığını sağlayan, insanı batıl kötülüklerden, heveslerden, bid'atlerden alıkoyan, insana gerçek İslamı inancı veren, ilahı ve ahlaki esasları belleten sözlerle dopdolu oldukları görülür. İnsan, bunların anlamlarıyla yeryüzündeki bozgunluklardan kurtulur, ahlaki arılığa ulaşır; "Nefis, gerçekten de kötülüğü fazlasıyla emreder"49 ve "Ne kadar üstlerine düşsen de insanların çoğu imana gelmez"50 ayeti kerimelerinin sırları, bunlarla açıklanır. İnsan, kendisine güvenir; yaptığı kötülükleri küçümser, kötülük saymaz, iyi sanır, zulm edebilir, yalan söyleyebilir, nefsine uyup şehvetine alet olur; bütün bunlarla beraber bir de yaptıklarını, yapılması gereken şeyler sayabilir; kötülüklerine göz yumar. Rivayetleri gerçek, ravileri doğru kişiler olan bu dualar, insanı nefsine mağlub olmaktan kurtarmaya, kendini Allahü Taala'ya vermeye, suçlarını itiraf edip tevbe etmeye, yarlığanma dilemeye sevk eder. Mesela, Kumeyl bin Ziyad'dan rivayet edilen duada buyuruluyor ki: "Ey benim Allah'ım ve yardımcım, nefsime uyduğum, düşmanımı bezemekten çekinmediğim şeyler ve yaptığım suçların beni aldatması yüzünden bana ceza vermek hususundaki hükmünü icra edecek misin; bunlardan dolayı beni suçlayacak mısın? Ben, yaptığım şeylerde, sınırlarının bazılannı aştım ve bazı emirlerine karşı durdum." 49-Yusuf, 53. 50-Yusuf; 103. îlahiyyat......................................... ....................90 Hiç şüphe yoktur ki insan, halka karşı söyleyemiyeceği bu çeşit sözleri, yalnızken Rabbine karşı itiraf edebilir ve bu itiraf, onun nefsine uymasim engeller, hayn dilemesini fazlalaştırır. Kendisini antmak isteyen kişinin, bu suretle yalnız kaldığı anda düşünmesi, nefsini muhasebeye çekmesi gerektir; bunun en hayirh yolu da halvette, gerçek rivayetlerle gelen bu dualan okuyup anlamlanna dikkat etmesi icab eder. Mesela, Ebu-Hamzat'üs-Sümali'nin rivayet ettiği duadaki şu sözlere dikkat buyurun: "Ey Rabbim, beni, günahlarımı örterek ant, zati kereminle bana ceza vermeyerek bağışla beni." Bu duadaki "ant beni" tazarru'unu bir düşünelim: İnsan, kötülüklerinin, hatta kendisinden bile gizli kalmasini ister; gizli kahrsa, insan uyanabilir ve bir daha bu suçu işlemekten çekinir; ama bir başkası da bu suçu duyarsa, ondan büsbütün çekinmeye uğraşır. Bu ruhi halet, bundan sonra şu suretle dile getirilmektedir: "Bugün yaptığım suçu, günahı senden başkası duyarsa ve o suç yüzünden cezamı hemen bulacagimdan korkarsam, artık elbette çekinirim o suçu işlemekten." Bu itirafla dua eden, suçlarının gizli kalmasini istemekte, Allahu Taala'nın, dünyada, ahirette onu cezalandırmayı murad etseydi, suçlarını halka duyuracağını, böylece de halkın içinde rezil-rüsvay olacağını anmakta. İnsan, Allahu Taala ile bu münacattan lezzet ahp kendisini Allah'a vermekte; onu halk içinde; kimsenin yüzüne bakamayacak bir hale getirmeye gücü yetmekle beraber hilmiyle bağışlayıp bu hale îlahiyyat......................................... ....................91 düşürmediğine hamd etmekte ve sonra duasında; bunu da şu suretle bildirmede:
    "Bana karşı hilminle muamelen, beni isyana yöneltti; suçlarımı örtmen, utancımı azalttı; sınırsız rahmetini, pek büyük bağışlamanı bilmem, beni, haram ettiğin şeylere koşturdu." Bu münacat ve dua, bu itiraf, elbette insanı, nefsini arıtmaya, itaata rağbete, suçları terke sevk edecektir. Derken, özür getirmeye başlayıp suçlarını, inkar yoluyla yapmadığını, inancının gücünü, suçlu olmakla beraber Rabbinin hakkında iyi zan beslediğini, insanı şaşırtacak bir üslüpla şöyle anlatmada: "Ey seyyidim ve sahibim benim, ululuğuna karşı secdeye kapanan yüzlere, gerçek olarak seni tevhid eden, ni'metlerini sayıp dökerek sana şükreden, seni öven dillere, Allah'lığını tam bir inançla itiraf eden gönüllere, seni kendi haddine göre bilip itaatla sana eğilen, yarlıgamanı uman uzuvlara ateşi musallat edecek misin, bir bunu bilseydim. Ama sana karşı zannımız böyle değil bizim; üstünlüğünü, lutfunu da böyle haber vermediler bize." Bu sözlerle Allahu Taala'nın lutfuna, rahmetine bağışlamasına inancını nasıl anlatmada. Bunu defalarca okumak, belağatini, beyandaki icazını düşünmek gerek. Bu sözler, insanın suçunu itirafdan, kulluğunu arzettikten sonra Allahu Taala'nın rahmetinden, kereminden ümid kesmemeyi telkıyn eder insana; ilahı vecibeleri ifayı, ondan sonra da Allah'ın mağfiretine sığınmayı bildiriyor; bu sözler, insanı suça değil, vacib olanlan, kemaliyle eda edemese bile onları elinden geldiği kadar edaya teşvik îlahiyyat......................................... ....................92 ediyor. Sonra Allahu Taala'ya münacat, bir başka üsluba dönüyor: "Diyelim ki ey benim Allah'ım, efendim ve rabbim, bana güç kuvvet verdin de azabına dayandım; senden (senin lutfundan, rahmetinden) ayrılmaya nasıl dayanabilirim? Tutalım ey benim Rabbim, ateşin ısısına dayandım; luftundan, kereminden ayrı düşmeye nasıl dayanırım?" Bu, nefse, Allah'a manevi yakınlık tadını, O'nun keremini, kudretini müşahede zevkini telkıyn etmede, Allah'ın lutfundan, rahmetinden mahrum oluşun, O'nun azabından, cehennem ateşinden de daha çetin olduğunu hatırlatmada. Allah'a manevi yakınlığın verdiği bu tad, bu sevgi, bize, Allah'ın katında, suçlara en büyük şefaatçi; afvine, rahmetine mazhar olabilirsek, bununla olabileceğiz ancak. Meydanda ki kerem ve hilim sahibi olan, tevbeleri kabul eden, suçları bağışlayan Rabb'e karşı bu yalvarış, sevginin bir başka tezahürü. Bu bahsimizi, güzel huylan, bir arada ifade eden, övülmesi gereken sıfatları bildiren şu muhtasar dualarla bitirelim: " Allah'ım, bize, sana itaatte, isyandan uzaklaşmada başarı ihsan et, niyyet gerçekliği ver, haramları tanıyış kaabiliyeti ihsan et." "Bizi hidayette, doğru yolda sebatla yücelt; dillerimizi doğrulukla, hikmetle güçlendir; gönüllerimizi bilgiyle, tanıyışla doldur; karınlarımızı haramdan, şüpheli şeylerden arıt; ellerimizi zulümden, haksızlıktan çekindir; îlahiyyat......................................... ....................93 gözlerimizi kötülüklerden, hainlikten ört; kulaklarımızı, boş sözlere, gıybete kapat." "Bilginlerimize, şüpheli şeylerden kaçınmakla, halka öğüt vermekle lutfet, bilgi belleyenlere bilgiye çalışmakla, rağbet etmekle güç ver; dinleyenlere öğüt almak, öğütlere uymak kaabiliyeti ihsan et." "Müslümanların hastalarına şifa ve huzur vererek lutufta bıılıın; ölenlerimize esirgeyişle, rahmetle muamele et." "İhtiyarlarımıza ağır başlılık ve tam inanç, gençlere kötülükten vaz geçiş ve tevbe, kadınlara utanç ve iffet, zenginlere alçak gönüllülük ve genişlik, yoksullara sabır ve yeter bıılıış lutfet." "Gaazilere yardım ederek üst olmayı, tutsaklara kurtulup huzura ermeyi, emir sahiplerine, adaletle, şefakatle muameleyi, emir altındakilere insafla, güzel huyla davranmayı nasib et. "Hacılara, ziyaretçilere yol azıklarını, bolluğu mübarek et ve onlara vacib ettiğin hac ve umreyi eda etmelerini mukadder kıl. Ey merhametlilerin en merhametlisi, üstünlüğünle, rahmetinle sen dualarımızı kabul eyle." Kardeşlerimize, bu duaları, anlamlannı düşünerek, ifadelerdeki maksadlan, gönüllerinden geçirerek, Allahu Taala'ya huzu ve huşu ile yönelerek, Ehl-i Beyt yolundaki edeblere riayet ederek okumalarını, yalnız dille değil, gönülleriyle de dua etmelerini tavsiye ederim; çünkü dil İlahiyyat......................................... ....................94 ile edilen dua, insanın ne anlayışını arttinr, ne yakınlığını sağlar; ne sıkıntısını giderir; ne de kabul edilir. "Gerçekten de üstün ve ulu Allah, unutan gönül sahibinin duasini kabul etmez; dua ederken gönülle dua et de sonra icabeti bekle."51

    35- "SAHİFE-İ SECCADİYYE" DEKİ DUALAR
    _________________________________________

    Mii'minleri hiiziinlere gark eden Kerbela faciasindan, Ümeyye oğullarının, İslam iktidarını ele geçirmelerinden, şiddetli bir istibdadı hakim kilmalanndan, dini terbiyeyi adeta kaldirmalanndan sonra imam Zeyniilabidin ve seyyid'iis-sacidin aleyhisselam, musiybetlere uğramış, yaslara batmış bir halde evlerinde oturmakta, kendilerini ziyaret etmek isteyenler, yanlanna varamamakta, kendileri de insanlan, dini vecibelere davet edememekte, gereken şeyleri onlara bildirememekteydiler. Bu halde, talim ve terbiye, nefsi antma yollanndan bir yol olan dualarla Kur'an-i Kerim'i belletmeye, Islam adabını ve Ehl-i Beyt yolunu bu suretle talim etmeye mecbur oldular; ancak bu yolla insanlara dinin öziinii, zahidliği, onların huylarını arıtmayı, kendilerini göz altında tutanların şüphelerine rağmen, telkıyne başladılar. Belağat örnekleri olan ve "Zebur'i Al'i Muhammed" diye anilan bu duaların bazıları "Sahife'i Seccadiyye" adi altında toplandı. Bunlarda dinin gerçekleri, tevhidin ve niibiivvetin sırları, İslamı edebler ve Muhammedi ahlak, en yiice ve beliyğ bir iisliipla ifade edilmiştir. Çeşitli
    51- İmam Sadik a.s. Kafi; Duaya Yöneliş Babı.
    îlahiyyat......................................... ....................95 mevzuları ait olan bu dualar, adeta dua yoluyla din ve ahlak talimidir; yahud da bunlar, din ve ahlak talimi yoluyla duadır ve gerçekten de Kur'an-ı Mecid'den ve Nehc'ül-Belağa'dan sonra Arap dilinin en güzel ve fasiyh, en yüce ve beliyği üslübiyle bir çok ilahi, felsefı, ahlaki hikmetleri ihtiva eder. Bu dualarda Allahu Taala'yı takdis ve temcid, O'na inabe ve tevbe, hamd ve şükür yolları, Hazret'i Peygambere (s.a.v.) ve diğer peygamberlerle vasiylere salat ve selamın gerçek anlamları, anaya-babaya hürmet ve yardım, babanın oğul üzerindeki, oğlun baba üzerindeki hakları, komşuların, yakınların, tüm müslümanların hakları, yoksulların zenginlere nazaran, zenginlerin yoksullara karşı hukuku, iktisadı, mali hususlar, insanlarla geçim ve saire ahlaki umdeler, bütün özellikleriyle bildirildiği gibi sıkıntıya düşülünce, yahud hastalığa uğranınca sağ-esenken teemmül edilecek şeyler, İslam askerlerine gereken işler, insanların onlara karşı vecibeleri, hasılı Muhammedi ahlak ve ilahi şeriatin bütün incelikleri belirtilmiştir. İlahiyyat......................................... ....................96
    Bazı Hususlardaki Dualarından Örnekler Verelim:


    BİRİNCİSİ:
    Önce Allahu Taala'nın ululuğunu, kudretini, tevhidini ve tenzihini en ilmi tabirlerle ve çeşitli üslupla anlatırken, mesela ilk duada buyurulur ki: "Hamd Allah'a ki evveldir, kendinden önce bir evvel olmaksizin. Ahırdır, kendinden sonra bir ahır bulunmaksızın. Öyle bir mabuddur ki bakanların görüşleri ona erişemez; onların vehimleri aciz kahr, sifatlarim vasfedemez. Halki, kudretiyle eşsiz-örneksiz yarattı; yaratıkları dileğiyle yoktan var etti." Dikkat edilirse anlaşılır ki evvelin, ahırın, yaratışın en ince anlamlan bu suretle belirtilmekte, gözlerin, vehimlerin O'nu kavrayamayacağı bildirilerek Allahu Taala, bu suretle tenzih edilmektedir.
    6. duada, bir başka tarzda kudret ve tedbinni şu suretle beyan buyururlar: "Hamd Allah'a kuvvetiyle geceyi, gündüzü yarattı; kudretiyle ikisinin arasını ayırdı. ikisinden her birine sınırlanmış bir sinir tayin etti; ikisinden her biri, öbürüne nisbetle uzar; o da, diğerine göre uzanir; gecenin bir kısmı giindiiz, gündüzün bir kısmı gece olur. Birinde, kullarimn gelişmeleri, beslenmeleri takdir edilir, öbürünü, siikun bulsunlar, kendilerini yoran, güçsüz kılan hareketlerden kalsınlar diye istirahatleri için adeta bir libas kilar da bu huzur, onlara yeniden îlahiyyat......................................... ....................97 güç-kuvvet verir, böylece tad aldıkları, diledikleri şeylere yönelirler, onları elde ederler." Böylece gündüzü, geceyi halk etmekteki faydaları bildirerek insanın, bu ni'metlere şükretmesi gerektiğini anlatırlar.
    7. Duada: bütün işlerin, Allah'ın kudret elinde olduğunu beyan ederlerken buyururlar ki: "Ey istenmeyen şeylerin düğümleri kudret eliyle çözülen, ey çetin işlerin sınırını örtüp kapatan, ey darlıktan kurtuluş ferahlığına çıkarma gücü ancak kendisinden istenen, güçlükler, senin kudretinle aşağılanır, yok olıır-gider; sebebler, senin lutfunla düzülüp koşulur, olur-biter; her şeyin olıışıı, gücünle yürür; her şey iradenle meydana gelir..."

    İKİNCİSİ:
    Allahu Taala'nın kuluna ihsanını, kulun, bu ihsana karşı, ne kadar ibadet ve taatta bulunursa bulunsun, ne kadar kendini Allah'a verirse versin, aczini bildirir. O cümleden olarak 37. duada buyururlar ki: "Allah'ım, bir kişi, sana şükretmekte ne kadar ileri giderse gitsin, ancak ihsanına karşı, gene de şükr etmek zorunda kalır; hakkıyla şükürde aciz olur. Bir kul, ne kadar kulluk ederse etsin, gene de sana, layık olduğun kullukta bulunamaz, bunalır-kalır. Kullarının en fazla şükredeni, şükründen acizdir; en fazla kullukta bulunanı, itaatinde noksana düşenidir." Allahu Taala'nın kula sonsuz ni'metler vermesine karşılık kul, şükürden aciz kalırsa, isyana cür'et edenin hali ne olabilir? Bir tek suçunun bağışlanması için ne yapabilir? Bunu da 16. duada şu suretle beyan etmekteler: îlahiyyat......................................... ....................98 "Ey benim Allah'ım, manevi huzumnda ağlasam-ağlasam da gözlerimin kirpikleri düşse, sızlansam-sızlansam da sesim-soluğum kesilse, huzumnda dursam da ayaklarımın bağı sökülse, sana rükü etsem de belim dağılsa, sana secde etsem de gözlerim yere düşse, uzun ömrün boyunca toz-toprak yesem, ecelime dek kül-gübür içsem, bütün bu zaman içinde seni ansam da dilim tutulsa, gene de senden utancımdan başımı göğüm çevrelerine kaldıramam; bütün bunlarla beraber, suçlarımdan bir suçun bile bağışlanmasına layık olamam."

    ÜÇÜNCÜSÜ:
    Sevabın, azabın, cennetin, cehennemin, hepsinin de Allah'ın lutfu olduğunu, kulun küçük bir suç işlese bile, azaba müstehak olacağını, Allah'a karşı bir özrü olamayacağını bildirirler. Seyyid'üs-sacidin'in (a.s.) bütün duaları, kulları Allah'ın azabından korkmaya, sevabını ummaya teşvik eder; hepsi de düşünen kişilere, çeşitli belıyğ üslüpla, suça adım atmamalarını anlatır; onları uyarır. Mesela 466. duada buyumrlar ki: "Huccetin daimidir, zeval bulmaz. Vay sana isyan edenin haline; hem de boyuna eyvahlar olsun o kişiye. Senden, senin lutfundan mahmm kalan, en aşağılık mahmmiyettedir. Sana karşı duran, kötülüklerin en kötüsüne uğramış-kalmıştır. Ne azabını gidermeye bir gücü vardır, ne ıkaabını savuşturmaya takati vardir. Böyle olmakla beraber bu darliktan kurtulup genişliğe çıkması da uzun sürmez. Takdirindeki adalet, bu hususta cevre dönmez; hükmündeki merhamet, onu hayıflanmaya süremez. Gerçekten de kesin deliller meydana çıkmıştır; özürler denenmiştir." îlahiyyat......................................... ....................99
    31. duada, "Allah'ım, Kudret ellerinin arasındaki yalnızlığıma, korkundan yüreğimin çarpıntısına, elimin, kolumun titremesine acı; ya rabbi, suçlarım, beni senin kapında horluk durağına dike kodu; susarsam, benim yerime kimse söz söylemez; şefaat dilersem, zati şefaat edilmeye ehil değilim ben." buyururlar.
    39. duada, "Bana, hak ettiğimi verirsen, beni helak edersin; lutf edersen, rahmetine garkeylersin... Beni altında çökerten ağır suçlanmı çekmekte de senden yardım isterim; sen Muhammed'e ve al-i Muhammed'e rahmet et de zulme karşı bana bir ihsanda bulun; yükümü çekmeme acı da rahmetini ihsan et, bağışla beni" buyururlar.

    DÖRDÜNCÜSÜ:
    Bu dualarla dua edeni, özünü arıtarak, içini temizleyerek kötü işlerden, aşağılık, pis sıfatlardan yüceltmeyi amaç edinmişlerdir. Mesela 20. duada, "Allah'ım, Lutfunla niyyetimi düzelt, sana karşı yakıynimi düzene sok; benim bozduğum şeyleri, kudretinle ıslah etmeni dilemekteyim." buyururlar. "Allah'ım, Muhammed'e ve al-i Muhammed'e salavat ver ve beni en giizel ve uygun tarzda hidayete eriştir de artık onu değiştirmeye yeltenmiyeyim; beni gerçek yola sevket de o yoldan ayağım kaymasın, sürçmeyeyim; dosdoğru niyyete ulaştır da o niyyette bir şüphe kalmasın." "Allah'ım, bende bulunan ve o yiizden bana itabda bulunacağın huyu ıslah et; bende, utanacağım bir şey bırakma da güzelleştir onu ve bende noksan bir şey bırakma da tamamla."

    BEŞİNCİSİ:
    Dua edeni, insanlara baş vurmaktan, onlara karşı alçalmaktan alıkor; Allah'dan başkasından bir İlahiyyat......................................... ....................100 hacet istetmeye, insanların sahip oldukları şeylere tama etmemeye, insanı bu aşağılık huydan kurtarmaya sevk eder. Mesela 20. duada, "Zora düşersem, bana, senden başkasından yardım istetme; yoksulluğa uğrarsam, senden başkasından bir şey dileterek beni alçaltma; korkarsam, senden başkasına yalvartma; çünkü bunları yaparsam, beni mahrum etmene, benden lutfunu esirgemene miistehak olurum" buyururlar.
    28. duada, "Allah'im, Senden başkasından vaz geçerek ihlasa nail oldum; sana muhtaç olanlara baş vurmaktan yüz çevirdim; senin ihsanından müstağnı olmayana dileğimi arzetmiyorum; çünkü muhtaç olanın, muhtaç olandan bir şey istemesini, re'yindeki sapikhktan, aklındaki noksandan meydana geldiğini gördüm." buyururlar. 13. duada, "Kim ihtiyacını, senin halkindan birisine yönelip de arzederse, kurtuluşunu senden başkasından umarsa, mutlaka mahrumiyete düşer, ihsanını yitirmeye miistehak olur" buyururlar.

    ALTINCISI:
    Bu dualarda, başkalarının haklarına riayet etmeyi, onlara yardimda bulunmayi, insanlann birbirini esirgemelerini, gözetmelerini, İslami kardeşlik bakımından mallarını, canlarını, birbirlerinin uğruna sarfetmelerini ihtar ederler. Mesela 38. duada, "Allah'im, Zuliim gören bir kişiye yardım etmediysem, bir hayırlı işde bulunmadıysam, bir suçlu, bana öziir getirdi de özrünii kabul etmediysem, bir yoksul, benden bir şey istedi de vermediysem, bir hak sahibi, bir miiminin hakkını diledi de ona yardımı esirgediysem, birisi, bir miimini ayıpladı, aybını bana açtı îlahiyyat......................................... ....................101 da onu örtmediysem, lutf et, özrümü kabul ederek beni bağışlamanı niyaz ediyorum" buyururlar. Bu özür getiriş, insanın ilahi ve yüce ahlaka yönelmesini amaçlamaktadır. 39. duada, bunu daha da fazla açıklarlar. Sana kötülükte bulunandan öç almamanı, onu bağışlamanı, kendini kutlu kişilerin durağına ulaştırmanı tenbih ederek buyururlar ki: "Allah'ım, hangi kul, benim hürmetimi yerine getirmemişse, bana bir zulümde bulunmuşsa, ölmüşse de, diriyse de, beni incitmesinden dolayı bağışla onu; bana yaptığı suçtan dolayı onu afvet; bana yapmadığını sorma, benim yüzümden kazandığı suçu açma; onları bağışlamamı, onlara sadaka say ve bu sadakayı, sadaka verenlerin en temiz sadakası ve sana manen yakınlaşanların en yüce vesilesi kıl. Benim onları bağışlamama karşılık sen de beni bağışla; onlara ettiğim duama karşılık merhamette bulun bana; böylece de onların her biri, senin lutfuna, senin ihsanına mazhar olsun." Duadaki bu son cümlelerden daha güzel, insanlara hayır dileyen daha veciz, bütün insanların esenliğini, mutluluğunu dileyen daha özlü, hatta kendisine zulmedenlerin bile mutluluğunu isteyen daha yüce bir dilek olabilir mi? İmam Seccad'ın (a.s.) dualarında, bunlara benzer sözler pek çoktur; bu duaların hepsi de insanları hidayete sevk etmeyi, güzel huylarla huylanmalarını, özlerini arıtmalarını sağlamayı amaç edinmiş semavi talimlerdir. îlahiyyat......................................... ....................102

    36- KABİRLERİ ZİYARET HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
    ____________________________________

    İmamiyye'nin mümtaz olduğu hasletlerden biri de, Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) ve İmamlann (a.s.) kabirlerini ziyaret etmek, oralan onarmak, oralara yüce ve güzel yapılar yapmak, bu suretle imanlarını sağlamlaştırmak, gönüllerini hoş bir hale getirmektir. Oraları ziyaretleri, İmamlann vasiyyetlerini yerine getirmek, şialarını ziyarete teşvik, bu yüzden sevaba nail olacaklarını, Allah katında bunun üstün taatlardan olup vacib ibadetlerden sonra Allahu Taala'ya manen yaklaşmaya vesile bulunduğunu tebşir dolayısıyladır. Oralan ziyaret, kulun, kendisini Allah'a vermesine, dualarının kabulüne en hayırlı vesiledir. Bu yüzden şia, İmamlann ahidlerine vefayı itmam için buraları onarmışlardır. İmam Rıza (a.s.) "Her İmamın, dostlarının, şiasının boyunlarında ahdi vardır; onların kabirlerini ziyaret, vefanın, ahdin tamamlanmasından ve güzel bir surette eda edilmesinden sayılır. Onları, ziyaretlerine rağbet ederek, yönelttikleri şeyleri gerçekleyerek ziyaret edenlere, İmamları, kıyamet gününde şefaatçidir"52 buyurmuşlardır. Kabirleri ziyarette, İmamlarımızın inayetiyle dini ve içtimai faydalar vardır. Bu ziyaretler, İmamlarla dostları arasındaki bağlantıyı ve sevgiyi çoğaltır; onların güzel işlerini, huylarını, gerçek yolunda savaşlarını andırır; dağınık yerlerdeki müslümanları birbirleriyle tanıştınr,
    52- İbn-i Kuleveyh, Hamil,üz-Ziyarat, s.122. İlahiyyat......................................... ....................103 seviştirir; kalblerini Allahu Taala'ya bağlamalarını, kendilerini O'nun itaatine vermelerini, emirlerine uymalanni sağlar. Ehl-i Beytten gelen beliyğ ziyaret ibareleriyle, tevhidin hakiykatini, İslamın ve risaletin kutsallığını talim eder; müslümana kainatı tedbir edene karşı huzu'da bulunmayı, O'na dayanmayı, ni'metlerine, lutuflanna şükretmeyi pekiştirir. İmamlardan rivayet edilen "Emin'ullah" ziyareti gibi ziyaretlerdeki dualar, ziyaret edenlerin bu huylarla huylanmalarina sebeb olur. Aym zamanda en veciz iisliibiyle, en yiice fesahatle bezenmiş olan bu ziyaretlerde, tevhidin en ali anlamlan, Allahu Taala'ya dua ve miinacattaki incelikler mevcuttur ki gerçekten de bunlar, Kur'an-i Kerim ve Nehc'iil-Belağa'dan sonra dini edebiyatta en yiiksek eserlerdir; imamlann ilahi maarifini ihtiva eden, dine ve ahlaka dair en giizel örneklerdir. Sonra, ziyaret edeblerinde de bu dini anlamlar, talim ve irşad yönünden önemlidir; yoksula yardım, insanlarla iyi geçim, iyi muamele, sevişip kaynaşmak gibi özellikleri vardır. Merkad-i Mutahhara girmeden, girdikten sonra ziyaret esnasinda ve sonrra riayet edilmesi gereken bir çok edebler vardır ki bunları şu suretle anlatacağız:
    1) Ziyaretçi, ziyaretten önce gusleder, temizlenir. Bu temizlik, insanı bir çok hastalıklardan, yorgunluktan kurtanr; insan kötii kokulardan arınır. Gusliin sonunda, rivayet edildiği gibi, "Allah'ım, bunu bana nur, temizlik ve her tüıiü dertten, kötülükten korunuş, her pislikten arınış vesilesi kıl; bununla kalbimi, organlarimi, kemiklerimi, etimi kanimi, saçlarımı, derimi, içimi ve îlahiyyat......................................... ....................104 yeryüzünün kirlettiği her şey'imi temizle, hacet, yoklıık, yoksulluk günümde de bu gııslü, bana tanık et" der.
    2) Yanındaki en güzel ve temiz elbiseyi giyer. Bunda imkan şarttır; herkes, kendisince mümkün olan temiz ve güzel elbiseyi giyinir.
    3) Neye kudreti varsa ve ne mümkünse, o suretle güzel koku sürünür.
    4) Gücü yettiği kadar, yoksullara sadaka verir. Böyle yerlerde sadakanın faydası meydandadır; yoksulun gönlünü hoş ederek insanlara ve insanlığa faydası dokunur.
    5) Ağır ve yavaş adımlarla yürür; o yana bu yana bakmaktan çekinir; gelip giderken insanlara sıkıntı vermez, kimseyi rahatsız etmez; çünkü bu ziyaretle, ancak Allahu Taala'ya manen yaklaşmak kasdındadır.
    6) Tekbir getirir ve bunu tekrarlar. Bazı ziyaretlerde yüz tekbir getirmesi rivayet edilmiştir. Bununla da, Allah'ın ululuğunu, O'ndan büyük bir varın bulunmadığını hatırlar; zaten ziyaret, ancak Allah'a ibadettir; O'nu ululamaktır; O'nun şiarlarını diriltmek ve dinini te'yid etmektir.
    7) Peygamber'i (s.a.v.) yahud İmamı (a.s.) ziyaretten sonra iki rek'at müstehab namaz kılar; bu başanya nail olduğundan dolayı Allah'a şükreder ve namazın sevabını, ziyaret ettiğine hediye eyler. Ziyaret edenlerin, kıldıkları namazın, icra ettikleri amellerin, ancak Allah'a olduğunu, O'ndan başka kimseye ibadet edilemiyeceğini, ziyaretten maksadın, Allah'a bir çeşit manevi yaklaşmak olduğunu
    îlahiyyat......................................... ....................105 anlamaları için namazdan sonra şu duayı okumaları gerektir: "Allah'ım, sana namaz kıldım, sana rükü ettim, sana secde eyledim; sen birsin, şerikin yok senin. Çünkü namaz, rükü, secde, ancak sanadır; sen, bir Allah'sın ki senden başka tapacak yok. Allah'ım, Muhammed'e ve al-i Muhammed'e salavat ver ve ziyaretimi benden kabul et. Muhammed ve tertemiz soyu hakkı için dileğimi ihsan eyle." Ziyaretteki bu edebler, İmamların ve onlara uyanların, kabirleri ziyaretteki maksadlarını açıkça anlatmaktadır ve gerçeği bildikleri halde bilmezlikten gelerek kabirleri ziyaretin, bir çeşit, oralara kulluk etmek, Allah'a, haşa, şirk koşmak sayanların yanıldıklarını, garezlerine uyduklarını göstermektedir. Bu çeşit kişilerin maksadları, bilmeyen kişileri İmamiyye'den ayırmak, ziyaret mevsimlerinde al-i Muhammedin (a.s.) ihlas ve şevketini onlara göstermemek, içtimai faydalara engel olmakdır; yoksa onlar da, Ehli Beytin, bu ziyaretlerle ne maksat güttüklerini bilirler. İmamiyye, niyyetini ihlasa bağlamış, kulluğun ancak Allahu Taala'ya olacağına gerçekten inanmış, canlarını-mallarını Allah uğruna koymuştur; İmamiyye, hiç bir vakit insanları, haşa, şirke davet etmemiştir ve etmez.
    8) Ziyaret edeblerinden biri de, ziyaretçinin, öbür ziyaretçilerle hoş geçinmesi, onlara iyi muamelede bulunması, hayra ait sözler müstesna, az konuşması, Allahu Taala'yı çok anması, huzu ve huşu içinde olup Muhammed ve al-i Muhammed'e (s.a.v.) çok salatü selam
    îlahiyyat......................................... ....................106 vermesi, olmayacak, bakılmayacak şeyleri görürse, göz yumması, din kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermesi fazla yemin etmekten çekinmesi, huysuzluğu terk etmesi ve takvayı gözetmesidir. Allahu Taala'yı çok zikretmekten maksad, tesbih ve tekbiri boyuna tekrar etmek değildir; İmam Cafer Sadık (aleyhisselam), Allah'ı zikir hususunda buyurmuşlardır, "Ben, Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim, Allah'a hamdolsun, yokdur Allah'dan başka tapacak, Allah uludur sözlerini söylemem; fakat her konduğum yerde, ibadete yöneldiğim, yahud bir isyana kalkışacağım zaman, O'nu anarım; gerçekzikir budur."53 Ziyaretten gerçek maksad, Hazret-i Peygamber'e (s.a.v.) yahud İmama selam vermektir; çünkü "Onlar dirilerdir; Rablerinin katında rızıklanırlar."54 onlar, söylenen sözü duyarlar, cevabını verirler. Bu bakımdan, "Selam sana ya Resulullah" sözünü söylemek de yeter; ancak Ehl-i Beyt'ten rivayet edilen ziyaretlerde, arzettiğimiz gibi yüce maksadlar, dini faydalar bulunduğundan, ayrıca onlar, fesahat ve belağati de ihtiva ettiklerinden, insanı, Allahu Taala'ya yöneltmek bakımından elbette daha iyidir ve onları okumak, elbette daha doğrudur.

    37- EHL-İ BEYTE GÖRE TEŞEYYÜ'ÜN ANLAMINA DAİR İNANCIMIZ

    53-Kamil'üz-Ziyaratbakınız; s. 131. 54- Al-i İmran, 169.
    İlahiyyat......................................... ....................707
    Ehl-i Beyt İmamları, (aleyhimüsselam), ümmetin riyasetini üstlenememelerine rağmen, müslümanlardan kendilerine uyanları, Allahu Taala'nin dilediği tarzda temiz ve düzgün yetiştirmeye, onlara, Hazret-i Muhammed'in (s.a.v.) maarifini belletmeye, müslümanları antmaya, onlara gerçek İslamı bildirmeye, zıdlarını öğretmeye, onları yetiştirmeye gayret etmişlerdir. İnsanın, Ehl-i Beyte uydum demesi, bir şey ifade etmez. Onlara uymak, Allah'in emirlerine itaat etmekle, nefsinin isteklerinden kaçınmakla olur; Ehl-i Beyte uymak, onlann talimlerine, irşadlarına tabi olmaktir. Nefsin isteklerine uyup özürler, bahaneler serd ederek Allah'a itaatten baş çekmek, böyle olduğu halde gene de onları sevdiğini iddia etmek, gerçek sevgi sayilmaz. Onları sevmek ve onlara uymak, ancak iyi işlerde bulunmakla, gerçeklikle, emin olmakla, takvaya sarılmakla mümkündür. "Ey Hayseme, dostlarımıza bildir: İnsanı Allah'ın azabından, ancak, anıel, iyi işlerde bulunmak, Allah'ın emirlerine itaat etmek kurtarır; onlar, bizim dostluğumuzu, takvadan başka bir şeyle elde edemezler. Kıyamet gününde insanların en fazla hasrete düşeni, tam adalet sahibi olarak vasfedilen uyup sonra ondan yüz çevirerek başkasına yönelenidir"55 buyurulmuştur Ehl-i Beyt, kendilerine uyanların, gerçeğe davetçi, hayra ve doğru yola kılavuz olmalarını istemektedir, onlar, halkı, yaptıkları işlerle gerçeğe çağırmayı, dil ile
    55- Usul'ül-Kafi; İman Kitabı, Kardeşleri Ziyaret Bölümü.
    îlahiyyat......................................... ....................108
    çağırmaktan daha üstün görmüşler, "İnsanları, dillerinizden gayrı şeylerle hayra çağırıcı olun; onlar, sizin ibadet ve taatinizi, gerçekliğinizi, çekinmenizi görsünler"56 buyurmuşlardır. Ehl-i Beytin, insanların ahlakını antmaya gayretleri hususunda, kendilerine uyan bazı kişilerle konuşmaklarını anlatalım: Ebu-Ca'fer Muhammed Bakır (aleyhisselam)ın Cabir'ül-Cu'fı ile konuşmaları:57 "Ya Cabir, teşeyyü davasını görüp biz Ehl-i Beyti sevdiğini söylemek, insana yeter mi? And olsıın Allah'a, bizim şiamız, ancak Allah'dan çekinen ve O'na itaat eden kişilerdir. Onlar, gönül alçaklığıyla, Allah'dan korkmakla ve O'na itaat etmekle, emin olmakla, Allah'ı çok anmakla, oruçla, namazla, anaya-babaya saygı gösterip yardım etmekle, komşularından yoksul, borçlu ve yetim olanları görüp gözetmekle, gerçek söz söylemekle, Kur'an okumakla, insanların ancak hayrından bahsedip kimsenin aleyhinde bulunmamakla tanınırlar. Onlar, boydaşlarının içinde en emin kişilerdir. Allah'dan çekinin, Allah katından ne emredilirse yerine getirin. Allah ile hiç bir kimsenin arasında yakınlık
    56- Usul'ül-Kafı, Vera babı.
    57- Usul'ül-Kafi, Taat ve Takva babı.
    îlahiyyat......................................... ....................109
    olmaz; üstün ve ulular ulusu Allah'a kulların en sevgilisi, en fazla çekineni ve O'na itaatte en ileri gidenidir."58 "Ya Cabir, Vallahi kutlu ve yüce Allah'a, ancak itaatla yaklaşabiliriz. Ne bizde cehennemden kurtuluşa dair bir şey var, ne bir kişide, Allah"a karşı getirecek bir delil. Kim Allah'a itaat ediyorsa o, bizim dostumuzdur; kim Allah'a isyan ediyorsa, düşmanımız. Bizim dostluğumuz, ancak ibadetle, itaatle ve Allah'dan çekinmekle elde edilebilir.59 Ebu-Ca'fer (aleyhisselam)ın Said bin Hasan'la konuşmaları: Ebu-Cafer (a.s.) buyuruyorlar: "Biriniz, kardeşinin yanına gelir de elini onun kesesine daldırır, ihtiyacı olanı alır, sonra da o aldığını geri vermez; aranızda böyle bir şey varmı?"60 Said: Bizde böyle bir şey olduğunu bilmiyorum.
    Ebu: Ca'fer (a.s.): Peki, o halde ne olmak gerek?
    Said: Helak olmak gerek.
    58- Emirü'l-Müminin aleyhisselam, Hutbe-i Kaasıa"da, "Gerçekten de gökyüzü ehline de hükmü birdi yeryüzü ehline de, alemler haram ettiği sahayı bir kula helal ettiğine dair hiçbir kulla, arasında bir uzlaşma yoktur" buyururlar ki, bu anlamı ifade eder. (Mütercim).
    59- Usul'ü-Kafi, Taat ve Takva babı.
    60- Mü'min, mü'minin kardeşinin malında dahi tasarrufa hak sahibidir diyorlar. (Mütercim)
    îlahiyyat......................................... ....................110
    Ebu Abdullah Ca'fer'üs-Sadık'ın (a.s.) Ebu'üs-Sabbah'ul-Kinani ile konuşmaları:
    Kinanı: Senin yüzünden insanlardan neler çekiyoruz?
    Ebu Abdullah: Neler diyor size halk?
    Kinanı: Birisiyle konuşmaya başladık mı, hemen bize habis Ca'feri diyor.
    Ebu Abdullah: Halk, benim yüzümden mi sizi ayıplıyor, kınıyor?
    Kinanı: Evet.
    Ebu Abdullah: Vallahi sizin içinizde Ca'fer'e uyan, ne kadar da az; gerçekten de benim ashabım, ancak takvada en çetin davranan, yaratıcısına ibadetde bulunan, sevabını uman kişidir; bunlardır benim ashabım.61
    Yine Ebu-Abdullah (aleyhisselam) bu hususta buyurmuşlardır ki:
    "Bir şehirde yüz bin kişi, hatta daha da fazla adam olsa bizden değildir onlar ve bir üstünlükleri yoktur; bu şehirde kendisinden daha ileri çekinen birisi bulunmazsa o tek kişidir bizden olan."
    "Biz, bütün emirlerimize uymadıkça, bize tam bir irade ile bağlanmadıkça hiç kimseyi mü'min saymayız; mü'min saydığımız kişiyi, emirlerimize uyması ve takva ile amel etmesi yüzünden mü'min sayarız. Allah size acısın, bununla bezenin, süslenin."
    "Kadınlar bile, örtülerinin altında, birisinin çekinmesinden bahsetmezlerse, o kişi, bizden değildir. Bir şehirde onbinlerce kişi olsa, gene de
    61 - Usul'ül Kafi; Vera babı.
    îlahiyyat......................................... ....................Ill
    dostlarımızdan sayılmazlar; orada, kendisinden daha fazla Allah'dan çekinen, sakınan bir kişi bulunmayandır bizim dostunıuz." "Cafer'in şiası, ancak karnını ve belini haramdan koruyan, savaşı ve ibadeti, yaratıcısının uğrunda en üstün olan, O'nun sevabını uman, ıkaabından korkan kişidir; böyle kişileri gördüm mü, işte onlardır Ca'fer'in şiası."

    38- CEVİR VE ZULÜM HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
    _________________________________________

    İmamlar (aleyhimüsselam), insanın işleyeceği en büyük suçun, başkasına düşmanlık ve zulüm olduğunu bildirmişlerdir ki bu, Kur'an-ı Kerim'e uymaktadır; Kur'an-ı Kerim'de, "Zalimlerin yaptıklarından gafil sanma Allah'ı sakın; ancak onların cezasını, gözlerin dikilip kalacağı güne te'hir etmede"62 buyurulmaktadır Emir'ül- Mü'minin (aleyhisselam), zulmü anlatmakta, halkı ondan sakındırmakta son derece ileri gitmişlerdir ki, sözlerinin meali şudur: "And olsun Allah'a, bir arpa kabuğunu taşıyan kanncaya zulm ederek Allah'a isyan etmem için bana yedi iklim ve bunlarin altinda ne varsa hepsi verilse, gene bunu yapmam."63 Bu söz, insanın zulümden çekinmesi, cevirden kacinmasi hususunda, tasavvur edilebilecek en son haddin ifadesidir. Emir'ül-Mü'minin (a.s.) bir arpa kabuğunu -----------------------
    62- Ibrahim, 42.
    63- "Nehc'ül Belağa", Hikmetli sözler: 2119.
    îlahiyyat......................................... ....................112
    taşıyan bir karıncaya, yedi iklim ve altındakiler, kendilerine verilse bile zulm etmeyeceklerini bildiriyorlar; buna karşılık, müslümanların kanlarını döken, mallarını zorla alan, ırzlarına ihanette bulunan kişinin hali nicedir? Bu kişinin hareketleri Emir'ül-Mü'minin'in (a.s.) bu çekinmeleriyle nasıl kiyaslanabilir; bu kişinin irfanı, Emir'ül-Mü'minin'in (a.s.) irfanıyla nasıl ölçülebilir? İşte dinin, insandan beklediği, istediği ilahi ve yiice edeb, budur ancak. Evet, zulüm, Allahu Taala'nın haram ettiği şeylerin en büyüğüdür; bu yüzden de Ehl-i Beytten gel en hadislerde, dualarda ilk olarak zulüm yerilmekte, zulme uyanlann, bundan şiddetle çekinmeleri buyurulmaktadır. İmamların siyaseti budur; onlann kendilerine zulmedenlere karşı güttükleri hareket, gene budur. imam Hasan (aleyhisselam)ın kendilerini, yüzlerine karşı, haşa, sövmeye kalkışan Şamlı'ya lütufda, ihsanda bulundukları, onun da yaptığı kötülüğü anlaması meşhurdur. Seyyid'üs-Sacidinin (a.s.) zulmedenlerin de bağışlanmalarına dair dualarını zikretmiştik. Bu, insanlıkta, olgunluğun en yüce mertebesidir. Zalime, yaptığı zulüm dolayısıyla bedduada bulunmak caizdir; aleyhine ilenmek mübahdır; fakat caiz oluş başka bir şeydir, yüce huylardan olan bağışlamak, başka bir şey. İmamlarımıza göre zalime bedduada bulunmak bile zulüm sayılabilir. İmam Cafer Sadık (aleyhisselam), "Bir kul mazlum olur, fakat zalime boyuna bedduada bulunursa, zalim olur gider" buyurmuşlar, zalime bedduada ısrarın da zalim olmaya sebeb olacağını bildirmişlerdir. Sübhanallah! Demek ki zalime bedduada haddi aşmak da zulüm oluyor. O halde îlahiyyat......................................... ....................113 ilk olarak zulme, cevre başlayan, insanlara kötülük eden, mallarını gasbeden, kanlarını döken, ırzlarını ayaklarının altına alan, yahud zalimle birlik olan, onu helak çukuruna düşüren, zulümde ona güç veren, teşvik edip kışkırtan, insanların hallerini tecessüse kalkışan kişinin hali, İmamların (aleyhimüsselam), fıkhında nicedir? Gerçekten de bu çeşit kişiler, Allahu Taala'nın rahmetinden, lutfundan en uzak olan, suçlan ve azablan en çetin, yaptıkları işler en kötü, huyları en çirkin kişilerdir.

    39- ZALİMLERE YARDIM HUSUSUNDAKİ İNANCIMIZ
    _____________________________________

    Zulmün en büyüklerinden biri de zalimlere yardımda bulunmak, onlara destek olmaktır ki Allahu Taala, "Zulmedenlere meyletmeyin; sonra ateşle azaba uğrarsınız ve Allah'dan başka bir dostunuz yoktur; sonra yardım da görmezsiniz"64 buyurmaktadır. İşte bu, Kur'an-ı Kerim'in edeblerindendir ki aynı zamanda Ehl-i Beyt (aleyhimüsselam)ın edebidir, onlardan, zalimlere meyletmemek hususunda, haddinden fazla emirler gelmiştir; zalimlerle birlik olmamayı, hatta bir hurma parçasıyla bile onlara yardımda bulunmamayı emretmişlerdir. Şüphe yok ki İslamın ve müslümanların uğradığı musıybetlerin en büyüğü, zulümde, cevirde bulunanlara aldırış etmemek, onların kötülüklerine göz yummak, onlarla birlik olmak, bundan da ileri giderek onlara,
    64-Hud, 113.
    îlahiyyat......................................... ....................114
    zulümde, cevirde yardım etmektir. İslam toplumuna en büyük zarar, gerçek yoldan sapmaktır; bu yüzden din, zayıflamış, güçsüzlenmiş, bugünkü hale gelmiş, garip düşmüştür. Müslümanlar, yahud müslümanım diyenler, Allah'dan başka yardımcıları bulunmadığından, güçlü düşmanları bir yana, en aşağılık düşmanlarına bile boyun eğmek zorunda kalmışlardır. İmamlar (aleyhimüsselam), kendilerine uyanları, boyuna zalimlere yardımdan uzaklaştırmışlar, dostlarını, zulüm ve cevir erbabıyla uzlaşmaktan şiddetle çekindirmişlerdir; bu hususta kendilerinden sayısız hadisler gelmiştir, Bunlardan biri, İmam Zeyn'ül-abidin'in (aleyhisselam), Muhammed bin Müslim'üz-Züheri'ye yazdıkları şu yazıdır: "Onlara dua etmekle, çevrende dönüp duran zulüm-lerine meyl etmiş olmuyor musun; belalarının geçtiği köprü, yahud sapıklıklarının yüceldiği merdiven, azgın-lıklanna davetçi, yollarında yolcu haline gelmiyor musun? Senin yüzünden bilginler şüpheye düşmede, cahillerin gönülleri onlara uymada, Vezirlerinin en yakınları, yardımcılarının en güçlüleri, bozgunlarını düzeltmekte, ileri gidenler de, geri kalanlar da ihtilafa düşmekte. Sana verdikleri, senden aldıklarından ne kadar da az. Senin yüzünden tahrib ettikleri, senin için onardıklarından ne kadar da önemsiz. Kendine dikkat et; cünkü sana, senden başkası dikkat edemez; nefsini, sorumlu bir kişi gibi soruyaçek..."65 65 - Tuhefül-Ukul; s.66. îlahiyyat......................................... ....................115
    "Nefsini, sorunılu bir kişi gibi soruya çek" sözü, anlamı bakımından pek derin ve geniş. İnsan, heva ve hevesine uyunca, gizli kalan şeylerini mühimsemez, kendine bir yücelik verir; yaptıklarından sorumlu görmez kendini; yaptıklarından - ettiklerinden hiç kimse bir şey sormaz sanır. Bu, kötülüğü fazlasıyla emreden nefsin sırlarındandır. İmam (a.s.) Züheriyi, nefsin bu gizli özelliğine karşı uyarmakta; çünkü hevasına uyarak sorum-luluğunu unutuverir. İmam Musa Kazım (aleyhisselam)ın deveci Safvan'a buyurdukları, bundan da şümüllü ve derindir. Safvan, İmam'ın şiasındandır ve sözüne inanılır ravilerindendir. Keşşi, "Rical" inde şöyle anlatıyor: Safvan, İmam'ın (a.s.) huzuruna girmiş, İmam (a.s.) ona, şöyle buyurmuşlardır, "Senin her şeyin güzel, ancak bir şeyin müstesna." Safvan diyor ki: Sana feda olayım, o şey nedir dedim. İmam, "Deveni bu adama (Harun'ur-Reşid'e) kiraya verdin değil mi" buyurdular. Ben, Allah'a and olsun ki dedim, bir kötülük, bir fenalık için vermedim; avlansın, oyalansın diye de değil; bu yolla (Mekke'ye) gitsin diye kiraladı; ben de beraber gitmedim; onunla kölemi yolladım. İmam, "Safvan" buyurdular, "Kiranı alacaksın elbette." Sana feda olayım, evet dedim. "Kiranı vermesi için hayatta kalmasını istiyor musun" diye sordular. Evet, dedim. "Ya Safvan" buyurdular. "Onların hayatta kalmalarını dileyen de onlardandır; kim onlardansa cehennemdedir." îlahiyyat......................................... ....................116 Safvan, hemen gittim diyor, devemi bir başkasına sattım. Zalimlerin yaşamalarını, mevkilerinde kalmalarını isteyen bile böyle olursa, zulümde, onlara yardım etmeyi isteyen, cevirde onları güçlendiren, hele onlara katılan, onların yaptıklannı yapan, kervanlarına uyan, emirlerini yerine getiren kişinin hali nice olur?

    40- ZALİMİN HÜKMÜ ALTINDA VAZİFE GÖRMEK HUSUSUNDAKİ İNANCIMIZ

    _________________________________________

    Zalimlere, bir hurmanın bir parçasıyla bile yardım edene, onların yaşayışını dileyene karşı, İmamlarımız (aleyhimüsselam), bu hükmü verirler, bu sözleri söylerlerse, hükümde onlara katılan, onlann buyruğu altında vazife gören, hele onların hakimiyetlerini kuran, o hakimiyetin rüknü kesilen, hükümlerini güçlendiren kişinin hali ne olur? "Tuhefül Ukuul" da, İmam Sadık'dan (aleyhisselam) gelen hadise göre, "Zalimin, hüküm ve kudret sahibi olnıası, tümden halkın yok olmasıdır; tümden batılı diriltmektir; zulmün, cevrin ve bozgunun izharıdır." Ama gene İmamlardan (aleyhimüsselam) gelen riva-yetlere göre, adaleti koruması, Allah'ın sınırlarına riayet etmesi, inananlara ihsanda bulunması, marufu buyurması, münkeri nehyetmesi takdirinde, cevreden kişinin vilayeti de caizdir. İmam Musa b. Ca'fer (aleyhimesselam), "Zalimlerin kapılarında, Allah'ın kendisiyle delili aydınlattığı, vücüdiyle şehirleri güçlendirdiği,
    îlahiyyat......................................... ....................117
    dostlarından kötülüğü onlarla giderdiği, müslümanların işlerini, onlarla düzene soktuğu kişiler vardır... Onlar, gerçekten de inanmış kişilerdir; onlar, Allah'ın yeryüzündeki alametleridir; onlar, kullarının içinde Allah'ın nurlarıdır..." buyurmuşlardır. Zalim olan ıktidann hükmünde vazife almış kişilerin tutacakları yol hakkında bir çok hadisler vardır; İmam Cafer Sadık (aleyhisselam)ın Ehvaz emiri Abdullah En-Necaşi'ye yazdıkları yazı da bunlardandır.66

    41- İSLAMI BİRLİĞE ÇAGIRI HAKKINDAKİ İNANCIMIZ
    ___________________________________________

    Ehl-i Beytin (aleyhimüsselam), yolu yordamı, herkesi, İslamın bekaasına, yücelmesine, müslümanların birliğine, aralarındaki kardeşliğe, gönüllerinde bir kırgınlık varsa, birbirlerine kinlenmişseler, bütün bunların giderilmesine çağırmaktır. Emir'ül-Mü'minin (aleyhisselam), "İslama ve müslümanlara yardım etmeyeceğimden, İslamda bir gedik açılacağından ürktüm" buyurmuşlar, ancak hilafet makaamını ihraz etmelerinden sonra "Rahbe"de, Gadir hadisinden bahis buyurmuşlar ve sahabeden hayatta kalanların tanıklıklarını istemişlerdir.67 66- El- Vesail'de Bey' kitabına bakınız, S.78. 67- Hutbe-i Şıkşıkıyye, üçüncü halifenin zamanından sonra irad buyurulmuştur. (Mütercim).
    îlahiyyat......................................... ....................118
    Ömer bin Hattab, defalarca kendilerine başvurmuş, defalarca, "Eb'ül-Hasan'ın bulunmadığı zamanda mükil bir işe düşmeyeyim, Allah böyle bir şey vermesin" ve "Ali olmasaydı Ömer helak olurdu" demiştir. İmam Hasan bin Ali (aleyhimesselam), savaşa ısrarın sonuçlarını görüp şeriati ve İslamı korumak için uzlaşma yolunu tutmuşlar, kendilerinin ve kendilerine uyanların, zulme, hatta zillete uğramalarını gözlerine almışlar, İslamın akıbeti için bu yolu tercih buyurmuşlardır. Cenab-ı İmam Huseyn-i şehid (a.s.) ise, Ümeyye oğullarına karşı durup onların kötü niyyetlerini ortaya koymazsa, İslamın yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini görmüşler, onların zulmünü, düşmanlığını tarihte tesbit etmek, Resülullah'a (s.a.v.) ihanetlerini bildirmek, seriate karşı durumlarını beyan etmek için kıyam etmişler ve dileklerini elde etmişlerdir. İmam Hüseyn'in (a.s.) kıyamı olmasaydı İslam, tarihte eski dinler arasında anılacaktı. Şia da O'nun kıyamını, zulüm ve cevre karşı durmasını, O'nun ve O'na uyanların şehadetini, O'ndan sonraki İmamların emirleriyle tecdid ve ihya edip şehametini anarak, andırarak her yıl ve her an, İslamın ve Ehl-i Beytin fedakarlığını, Ümeyye oğullarının İslam karşısındaki durumlarını yenilemeyi, gerçek İslamı izharı şiar edinmiştir. Ehl-i Beyt (aleyhimüsselam), İslamın yüceliğini, ençetin düşmanlarına karşı bile bu vazifeyi yüklendiklerini, İmam Zeynülabidin (aleyhisselam)ın duaları, tam anlamıyla canlandırır. Saltanat Ümeyye oğullarının elindedir; İmam'ın hürmeti gözetilmemektedir; babalarına, Ehl-i Beytlerine reva görülen zulümler, İlahiyyat......................................... ....................119 Kerbela faciası hatırlardadır; kendileri yapayalnızdırlar; bütün bunlara ragmen gene de Islam askerine yardim etmesi, müslümanların yücelmeleri, sağ-esen kalmaları için Allahu Taala'ya dua etmektedirler. İmam'ın (a.s.) bir tek silahı kalmıştır; o da dua ile ilahi maarifi yaymaktir. Şiasına, İslam askerine ve müslümanlara nasıl dua etmek gerektiğini, "sınırlardakilere dua" adıyla tanınan dualarında telkıyn buyurmaktadırlar; buyuruyorlar ki: "Allah'im, Muhammed'e ve al-i Muhammed'e salavat ver. Sen onların (sınırları koruyan müslüman askerlerinin) sayilarim çoğalt, silahlarını keskinleştir, bulunduklan yerleri koru, topluluklanni diizene koy, işlerini düzüp koşarak ihtiyaçlarını gider; onlara yardım ederek güçlendir onları; onlara sabır ihsan ederek yardım et, hilelerden koru onları." Ve dua, kafırlerin bozguna uğramalarını diledikten sonra şöyle devam eder: " Allah'ım, böylece müslümanların bulunduklan yerleri güçlü bir hale getir, ülkelerini koru; mallarını çoğalt onları savaştan kurtarıp kulluğuna yönelt; düşmanlarla uğraşmaktan kurtar da seninle münacata koyult; sonucu, yeryüzünde senden başkasına kulluk edilmesin, senden başkasına secde edilerek yere baş konulmasın." Bundan başka, dualarının en önlerinde savaşın amacını, faydasını bildirmedeler, savaşta gereken şeyleri anlatmadalar, düşmandan korunmayı belletmedeler ve bütün bunlarla beraber Allahu Taala'nın haramlarından sakınmalarını, ancak O'nun rızası için ihlasla savaşa sarılmayı dilemedeler. îlahiyyat......................................... ....................120 Öbür İmamlar da, zamanlarındaki kudret sahiplerinden çeşitli zulümlere uğradıkları halde, kendilerine uyanlara dini hükümleri bildirmeye çalışmışlardır. Zamanlarında Aleviler'in ve başkalarının kıyamlarında, onların hiç bir rolled yoktur; aksine bu ayaklanmalar, emirlerine ve uyanlanna da aykırıdır. Çünkü onlar, ancak İslam devletinin bekasını ve korunmasını amaç edinmişler ve bunda herkesten, hatta Abbas oğullan halifelerinden daha fazla, daha ileri bir gayret göstermişlerdir. Bu hususta İmam Musa Kazım'ın (a.s.) şiasına vasiyyetlerini okumak yeter:68 İşte böyle olmakla beraber çağımızdaki bazı yazarlar, şia'yı gizli ve yıkıcı bir toplum, isyancı ve öc alıcı bir taife olarak göstermedeler. Evet, Ehl-i Beytin talimlerine uyan müslüman, zulümden ve zalimlerden nefret eder; kötülükte bulunanları hoş görmez; onlara yardım edenleri aşağılık sayar; bu, soydan soya, onlarda mevcut olan bir haslettir; fakat şia'nın şiarı hiç bir vakit gadr ve hile değildir; yolları-yordamları, hiç bir zaman, İslam adını taşıyan ıktidara karşı, gizli-açık isyan etmeye yönelmemiştir; Şia, hiç bir vakit, yolu, hareketi ne olursa olsun, müslümana karşı kötülük düşüncesine kapılmamıştır ve bu gerçek yolu, İmamlannın talimiyle seçmiştir. Allah'ın birliğine, Rasülüllah'ın (s.a.v.) risaletine inanan müslümanın kanı, malı, ırzı, "Müslümanın malı, ancak onıın razılığıyla helal olur" hükmünce, 68- El-Vesail; Marufu Buyurmak, Münkerden Nehyetmek babı: 27. îlahiyyat......................................... ....................121
    müslümana haramdır; müslüman, müslümanın kardeşidir; aşağıdaki bahiste, bu kardeşlik hakları izah edilecektir.

    42- MÜSLÜMANIN, MÜSLÜMAN ÜZERİNDEKİ HAKKI, BUNA DAİR İNANCIMIZ
    _____________________________________________

    İslam dininin en güzel ve en yüce çağrısı, rütbeleri, mevkileri, nisbetleri, vazife ve dereceleri, birbirinden ayrı da olsa, bütün müslümanları kardeşliğe çağırmasıdır; maal'esef müslümanların da bugün ve bundan önceki çağlarda, en fazla önem vermedikleri şey, bu İslam kardeşliğidir. Bu kardeşliğin icab ettirdiği şeylerin en basit özeti, İmam Sadık'ın (a.s.) "Müslüman, kendisi için sevdiği, dilediği şey'i, müslüman kardeşi için de sever ve diler; kendisi için istemediği şey'i, onun için de istemez" buyruğuyla ifade edilmiştir. Ehl-i Beytin (aleyhimüsselam), istediği bu basit görünen huy, ne yazık ki bugün müslümanlar için en ağır bir teklif mahiyetini almıştır; çünkü müslümanlar, bugünkü huylarıyla İslam ruhundan uzaklaşmışlardır. Bu buyruğa dikkat edilirse, bu sözün anlamı düşünülürse, müslümanlardan hiç birinin, başka bir müslümana zulmetmesi, kötülükte bulunması, yalan söylemesi, malını çalması, aleyhinde bulunması, kötülüğünü söylemesi, onu, kötü bir töhmet altına alması, olmayacak şeylerle kınaması, onu alçaltması, ona karşı ululanması gerekmiyecektir. İlahiyyat......................................... ....................122 Evet, bu kardeşlik huyu, aralarında bütünleşse, buna riayet edilse, yeryüzünden zulüm ve düşmanlık kalkacak, insanlar, birbirlerini kardeş bilecekler, toplumun en yiice ve kutlu derecelerinde, karşı karşıya oturacaklar, eski filzoflann tahayyiil ettikleri "Medine-i fazila" yeryüzünde gerçekleşecektir. Bu takdirde, aralanndaki sevgi ve esirgeyiş yüzünden, ne hakimlere, ne mahkemelere, ne polise ihtiyaç duyulacaktır; ne hapishanelere gerek kalacaktir, ne cezai kanunlara, ne cezalara ve kisasa. Ne sömürgeciye eğilecektir insan, ne zorbaya alçalacaktır; ne de insanlara azginlar, diledikleri gibi hükmedebileceklerdir. Yer yüzü, başka bir yeryüzüne dönecek, ni'metlerle dolu bir cennet, bir kutluluk yurdu kesilecektir. Fazla olarak şunu da söyleyelim: insanlar arasinda sevgi kanunu hüküm siirse, dinin bellettiği kardeşlik tekamül etse, lugatlerimizden "Adi" kelimesini de silmemiz gerekecektir; çünkü adalete ve kanunlarına ihtiyaç kalmayacakdır ki sözüne muhtaç olalım. Hayrı yaymak için sevgi kanunu, kutluluk ve huzur, yetecektir bize. Insan, ancak sevgiyi yitirince adalet sözünü söylemeye, onun kanununu dilemeye muhtaç olur. Ama herkes, birbirini baba-oğul ve kardeş gibi sever, birbirine böyle muamele ederse, bu sevgi yeter-gider, adalete başvurmaya lüzum kalmaz. Alemdeki kötülüklerin sırrı şu: İnsan ancak kendisini sever, kendisine yarayanı ister, dilediğini elde etmeye çalışır; başkasının buna sahip olmasim da istemez. Ama adaletin, ihsanin en güzel tarzı, bütün insanlar arasinda yayilsa, herkes, karşısındakini kendisi gibi sever, îlahiyyat......................................... ....................123 İnsanda bu gerçek kardeşlik duygusu meydana gelince din, bu duyguyu yaymayı üstlenir; İslami irşad, insanı bu yöne yöneltir. Bundan, bu duygudan mahrum kalan insan, ancak ad bakımından müslümandır; gerçekte ise, Allah'dan bir nasıybi yoktur onun. İşte bu yüzdendir ki kardeşlik hakları, dinin tatbiki en güç talimlerindendir ve bundan dolayıdır ki Ebu-Abdullah Ca'fer-üs-Sadık (aleyhisselam), ashabından Mualla bin Huneys'in sorularına şu suretle cevab vermişlerdir; Mualla diyor ki: İmam'a, "Müslümanın, müslümandaki hakkı nedir?" diye sordum. Ebu-Abdullah (a.s.) "yedi vacib hakkı var; onlardan bir tanesi bile yok ki ona vacib olmasın; o haklardan birini yitiren, Allah'ın vilayetinden, itaatinden çıkmıştır; Allah'dan bir nasıybi yoktur onun" buyurdular. Feda olayım sana dedim, onlar nelerdir? Buyurdular ki: "Ya Mualla, ben seni esirgedim; yitirirsin, koruyamazsın; belletirim, tutmazsın diye korkuyorum."
    -Güç-kuvvet ancak Allah'ın dedim. Bunun üzerine İmam, yedi hakkı söylemeye başladılar; ve şöyle buyurdular:
    1- En basit hakkı, kendin için sevdiğini, onun içinde sevip istemen; kendine istemediğini, hoş görmediğini, onun için de istememen, hoş görmemen.
    2- Onun öfkesinden çekinmen, razılığını elde etmen, emrine itaat eylemen.
    3- Ona, canınla, malınla, dilinle, elinle, ayağınla yardım etmen.
    4- 0nun, gözü, dili, aynası olman. îlahiyyat......................................... ....................124

    5- O açken doymaman, sususzken su içmemen, çıplakken giyinmemen. Senin bir hizmetçin var da onun yoksa, hizmetçini, onun elbisesini yıkaması, yemeğini hazırlaması, döşeğini yayması için ona göndermen.
    6- Ona hayırda bulunman, davetine icabet etmen, hastasını dolaşıp hatırını sorman, cenazesine gitmen. Bir ihtiyacı varsa gidermen, onun istemesini beklememen, ondan önce davranman. Ondan sonra İmam, şu cümleyle sözlerini bitirdiler:
    7- Bunları yaparsan, dostluğunu, onun dostluğuna ulaştırdın, onun dostluğunu da kendi dostluğuna kavuşturdun." Bu hadisin mazmununa uygun olarak İmamlarımızdan bir çok hadisler rivayet edilmiştir ki bunlar, "Kitab'ül-Vesail" in çeşitli bablarında mevcuttur. Ehl-i Beyt'ten (aleyhimüsselam), gelen hadislerdeki kardeşliğin, onlann Şiasına mahsus ve münhasır bir kardeşlik olduğu zannı uyanabilir; fakat gelen rivayetlere müracaat, bu zannı ortadan kaldırır; Muaviye bin Veheb'in rivayet ettiği şu haber, bu hususta yeter: "İmam Cafer Sadık (aleyhisselam)a dedim ki: Bizimle toplumumuz arasında, insanlardan bize karışanlarla bizim inancımızda olmayanlarla nasıl geçinmemiz gerek? İmam (a.s.) buyurdular ki: "Uyduğunuz İmamlara bakın; onların yaptıklarını yapın. And olsun ki onlar (İmamlarınız), onların (kendi inançlarında olmayan müslümanların) hastalarını dolaşıyorlar; cenazelerine îlahiyyat......................................... ....................125 gidiyorlar; onların lehinde, aleyhinde tanıklıkta bulunuyorlar, emanetlerini onlara veriyorlar."69 Ama İmamların (a.s.) kendilerine uyanlardan diledikleri, bu kardeşlikten de üstün. Şia'nın tarif ve tavsifıne dair bazı hadisler naklettik; İmam Sadık (aleyhisselam) ile Eban bin Tağlib'in şu konuşması, bunu daha da aydınlatır. Eban diyor ki: "Ebu-Abdullah ile beraber (a.s.) tavaf etmedeydim; ashabımızdan birisi geldi; bir ihtiyacı için gelmemi istedi; bana işaret etti. Ebu-Abdullah (a.s.) bunu gördüler, ya Eban, buyurdular, bu zat, seni mi çağırıyor? Evet dedim. O da senin gibi değil mi dediler (yani tavaf etmekte, değil mi diye sordular); evet dedim. Git buyurdular, tavafı kes. Farz tavaf dedim; evet buyurdular (farz ise de kes ve git). Eban, gittim diyor, sonra gelip huzurlarına varınca kendilerine mü'minin hakkını sordum; buyurdular ki. Bırak, sorma bunu. Israr ettim; sonra buyurdular ki: "Ya Eban, malının yarısını onunla bölüş". Sonra bana baktılar, ne hale geldiğimi görmek istediler ve buyurdular ki: "Ya Eban, ihtiyaçları olduğu halde ihtiyaç sahiplerini kendilerinden üstün tutanlari Allah'in andığını biliyorsun değil mi: Evet dedim; malını bölüşürsen buyurdular, onu kendinden üstün tutmuş olmazsın; öbür yarısını da verirsen, o vakit onu, kendinden üstün tutmuş olursun.70 -------------------------
    69- Usul'ül-Kafi; Kitab'ül-Işra, birinci bab.
    70- "Vesail'üş-Şia; Kitab'ül-Hacc; Ebvab'ül-Işra, bab: 22; 166. hadis.
    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    #2
    Ynt: ŞİA İNANÇLARI 4.BÖLÜM

    paylaşımınız için allah razı olsun.

    Yorum


      #3
      Ynt: ŞİA İNANÇLARI 4.BÖLÜM

      çok güzel ve faydalı bir paylaşım Allah razı olsun her şiinin mutlaka okuması lazım...

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X