Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ateizm ve Çikmazlari

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ateizm ve Çikmazlari

    "Ateizm ve Çıkmazları", kapsamı oldukça geniş hir konudur. Bir din ulusu, "Tanrı 'ya giden yollar yıldızların sayısı kadar çoktur" der. Ateizme giden yollar, belki bu kadar çok değildir; ama burada da bir değil, birden çok yoııarın bulunduğu bir gerçektir, ve bu yollrın herbiri, başlı başına birer inceleme konusudur. Biz bu incelememizde, ateizme temel olan veya temel olduğu öne sürülen görüşlerden sadece çok önemli olan birkaçı üzerinde duracak ve onların eleştirisini yaparak ana çizgileriyle konunun genel görünümünü ortaya koymaya çalışacağız.

    Konumuzun başlığında "Ateizm" terimine yer vermemiz, bu terimi dilimizde tam olarak karşılayan ve yaygın bir kullanıma sahip olan bir terimin bulunmayışından ötürüdür. Din literatürümüzde ateizm terimine en yakın terim olarak, "ilhad" kelimesi kullanılmaktadır. Arapça olan bu kelimeyi, bugün ancak klasik dini yazılarda bulmaktayız. Yine Arapça'da kullanılan ve "inanç yolundan sapan" anlamma gelen "zındik", "zaman yönünden dünyanın bir başlangıcı olduğuna inanan" anlamına gelen "Dehri" (çob'Ulu: Dehriyyun) kelimeleri, tıpkı "ilhad" kelimesi gibi, günümüz felsefe yazılarında hemen hiç kullanılmamakta, ayrıca bu son iki terim atcizm terimini tam olarak karşılamamaktadır.

    Günlük dilde ve halk arasında kullanılan "Allahsız!" sözü, bilindiği gibi, "insafsız, merhametsiz v.b." anlammda ve daha çok
    bir yergi ifadesi olarak kullanıldığı için, ateizmle doğrudan bir ilgisi yoktur.
    Basım tarihleri oldukça yenİ olan bazı sözlüklerimiz, ateizm terimini, genellikle "tanrıtanımazlık" terimi ile ifade etmektedirler. Sanıyorum iki kelimeden oluşan bu terimin güçlüğü, "tanımak" fiilinden gelmektedir. Bildiğim kadarıyla, "tanımak" filini, "inanmak" fiili yerine pek kullanmamaktayız. Nitekim "Siz Tanrı tanır mısınız?" veya, "Tanrıya inanır mısınız?" yerine, "Tanrıyı tanır mısınız?" şeklinde bir soru, kulağa oldukça yabancı gelmektedir. Kanaatimce "Tanrıyı tanımama" daha çok, "Tanrıya inanmama" anlamında değil de, "Tanı'ıya bir tür meydan okuma" anlamında kullanılmaktadır. Ateizm terimi yerine "Tanrıya inanmazlık" sözünü kullanmak belki daha yerinde olur; ancak burada ismin "e" halinin araya girmesi, kelimenin tek terim olarak
    kullanım kolaylığını ortadan kaldırmaktadır.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

    Batı dillerinin çoğunda, Tanrı hakkında düşünmenin belli başlı akımları için kullanılan terimler genellikle ya Yunanca'daki "theos"dan, ya da Latince'deki "deus"dan türetilmiştir'. Bu kelimelerden türetilen ','teizm", "ateizm", "panteizm", "henoteizm", "deizm" ,ve benzeri terimlerin derli-toplu tanımlarını yapmanın kolay bir iş olmadığı hemen her filozof ve ilahiyatç'ının itiraf ettiği bir noktadır.
    Söz gelişi, kime ateist diyeceğiz? Felsefe tarihinde, ateistlikle suçlanan birçok büyük düşünür, böyle bir suçu kesinlikle reddetmiştir: Fiehte ateistlikle suçlanmış, ancak o, "Bir insanın gerçek anlamda ateist olabilmesi için hiçbir ahlaki
    ideale sahip olmaması gerektiğini" öne sürerek, kendisine yöneltilen suçu kabul etmemiştir. Spinoza'nın Tanrı kavramı, Yahova'dan daha geniş olduğu için, ateistlikle suçlanmıştır. Yine yüzyılımızın tanınmış Hıristiyan ilahiyatçılarından biri olan Paul Tillich, Tanrı'yı "varlığın bizzat kendisi" veya "var olan her şeyin gerçek temeli" şeklinde tanımladığı ve O'nu evrenin dışında bulunan tek ve şahsi bir varlık olarak düşünmediği için, atceistlikle suçlanmıştır2• Dahası var: Sokrates, Yunan "popüler" tanrılarını reddettiği ve bir tür monoteizme yöneldiği için, ateistlikle suçlanmıştır. Yine eski Romalılar, kendi Tanrı kavramlarını
    kabul etmedikleri için, ilk hıristiyanları bile ateistlikle suçlayarak
    cezalandırmıslardır3 .
    Bu durumda kimlere ateist dendiğine bakarak, ateizmin ne olduğu konusunda birtakım ip uçları yakalamak mümkünse de terimin çeşitli kullanımlarını içerebilecek bir tanıma ulaşmak mümkün değildir. Tanımlamadaki güçlük, büyük ölçüde, ortada farklı ve çok sayıda, tanrı kavramlarımn, dolayısıyla buna karşılık çok sayıda ateistik anlayışların bulunmasından ileri gelmektedir. Orta ve Doğu Asya'da yaygın olan bazı dinler hir yana, tek tanrıcı dinlere mensup kişilerin zihinlerindeki tanrı tasavvurları bile bir ve aynı değildir. Öyle ise nasıl farklı teistik sistemler varsa, aynı şekilde farklı ateistik anlayışların bulunması da
    tabiidir.

    1 Bk. E. Gilson, God und Philo.ophy, Yulc l"nivcrsity PreS', 1941, s. 63 vd.
    2 P. Tillich, Shaking oflhe Foundaıion., l\'ew York, 1948, s. 63 vd.
    3 Krş., Sidney Hook, "The Athcism of Paul Tillieh", Religioıı. Experience and Tmıı.,
    Xew York U.P., 1961, s. 59.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

      Ateizm sözü, genellikle, bir geniş bir de dar anlamda olmak üzere iki ayrı şekilde kullanılmaktadır. Geniş anlamda ateist, sadece "teist olmayan", başka bir deyişle Tanrı'yı hayatına sokma gereğini duymayan kişi, şeklinde tanımlanabilir. Bu anlamda kullanılan ateizmdeki olumsuzluk takısı "a", tıpkı "apolitik" ve "asosyal" kelimelerinde olduğu gibi, nisbeten daha nötr bir durumu ifade eder. Dar anlamda ise ateİst, düşünerek ve tartışarak Tanrı'nın var olmadığını öne süren kişidir. Bazan bunlardan, ikincisine "pozitif ateist" birincisine de "negatif ateist" denmektedir. Pozitif ateist, sadece Tanrı'nın varlığına inanmamakla
      kalmıyor, aynı zamanda O;nun yokluğunu kanıtlamaya çabalıyor.

      Felsefede asıl önemli olan, bu ikinci tür ateisttir. Kaldı ki geniş anlamda veya negatif anlamda ateizmin varlığı da tartışma konusudur. İnsan, apolitik ve asosyal olduğu gibi, kolayca a-teist olamaz. Özellikle tek tanrıcı dinler geleneği içinde doğup büyüyen bir insanın, ciddi olarak düşünmeden ve bil' takım gerekçelere dayanmadan Tanrı'nın varlığını inkar etmesi hiç de kolay bir iş değildir. Aslında Tanrı 'nın varlığına pek aldırış etmeden hayatlarını sürdüren kişiler için "ateist" sözünü kullanmak
      doğru değildir .

      sİmdi, kişi Tanrı'nın varlığına ya inanır ya da inanmaz. İnanma fenomeni ışığında bakıldığında, teizmle ateizm arasında orta bir yerde bulunmak pek mümkün görünmemektedir. Gerçi felsefe tarihinde teizm ve ateizm terimleri kadae, "agnostisizm" terimi de önemli bir yer tutar. Bilindiği gibi, agnostik, Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey bilmediğini, dolayısıyla bu konuda hiçbir şey söyleyemeyeceğini öne süren kişidir. Burada dikkatimlzin bir ayrınma çekilmesinde yarar vardir!

      Tanrı'nın varlığına inanmak başka şey, O'nun var olduğunu kanıtlamakvise daha başka şeydir. Tanrı'nın varlığını kanıtlayamamaktanvagnostisizmi veya ateizmi çıkarmamız doğru olmaz. Agnostisizmin haklı olabilmesi için, şu iddialardan birinin ya da ötekinin kabul edilmesi gerekir:
      (a) Tanrı'nın hem var hem de yok olduğunu gösteren birtakım ipuçları vardır;
      (b) Tanrı'nın var veya yok olduğunu gösteren hiçbir ipucu yoktur. Agnostik birinci iddiayı kabul edemez; çünkü "orta yerde"
      (yani teizmle ateizm arasında) durabilmesi için, leh ve aleyhdeki ipuçlarının tam anlamıyla denkleştirmek zorundadır. Aksi takdirde ya teizme, ya da ateizme kaymadan edemez. O, ikincİ iddiayı da kabul edemez;
      çünkü Tanrı'nın varlığı veya yokluğu hakkında hiçbir ipucu yoksa agnostisizmin dayanacağı bir temel de yok demektir. Bundan dolayı yalnız teistler değil, ateistlerin de çoğu (Marx ve Engels başta olmak üzre) agnostisizmi tutarlı ve geçerli bulmamaktadırlar.

      4 A. Flew, Tke Presumplion of Aık.i.m; New York, 1976, 8. 59 vd •.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

        Bu arada şu noktaya da işaret edelim ki, eğer teizmin sınırları çok geniş tutulursa, sadece agnostisizmin değil, ateizmin de imkansız olduğu öne sürülebilir. Nitekim böyle bir iddia ile ortaya çıkan düşünürler de yok değildir. Söz gelişi, ilk hıristiyan ilahiyatçılarından Anselm, Kutsal
        Kitab'ın. "Mezmurlar" (Psalm 14: 1f) bölümündeki şu ifadeyi tekrarlamaktadır: "Kalbinde 'Tanrıyoktur' diyen bir aptalın zihninde bile 'kendisinden daha yetkini düşünülemeyen bir Tanrı fikri' vardır."
        Yine tanınmış hıristiyan ilahiyatçısı, Augustine, bir duasında şöyle der:
        "Tanrım, sen bizi-kendin için yarattın; kalplerimiz Senin varlığında sükun
        buluncaya kadar huzursuz olmaya devam edecektir!"

        Bu demektir ki, insan kendi hayatını er-geç dini bir yoruma tabi tutacak ve birtakım bocalamalar ve kuşkular geçirse bile, sonunda Tanrı'ya varacaktır. Bu görüş açısından hareket edilince, inanç konusunda içine düşülen şüphelerin ve hatta ateizmin bile bir dini değer taşıdığı düşünülebilir, düşünülmüştür de ..

        Bazıları putperestliğin her türünden arınmış ve arındırılmış bir teizm için ateizmin bir tehlike olması bir yana, yararlı bir araç olduğunu, dolayısıyla onun büyük bir dini anlam ve değer taşıdığını öne sürmüşlerdir. Bu bakımdan birkaç yıl önce Paul Riceur ve A. Maclnty.re'ın birlikte yazdıkları bir kitaba "Ateizmin Dini Önemi" (The Religious Significa!1ce of Atheism) şeklinde oldukça dikkat çekici bir başlık koydukları görülmektedir. Ateizme dini bir değer atfedenler, ateizmin, değil, Tanrı karşısında ilgisizliğin teizm için bir tehlike olduğu görüşündedirler.
        Ateist, olumsuz bir açıdan da olsa, Tanrı ile ilgilenmektedir; dolayısıyla ciddi bir ateist, bir tür mistik bir tavır" içinde bulunmaktadır. Bu tavır onu psikolojik olarak duyarlı bir noktaya götürebilir ve ateizm bir tür teizme dönüşebilir.
        Salt ateizmin çok zor, hatta imkansız oldugu görüşü yüzyılımızda da birçok savunucu bulabilmiştir. Tanınmış İngiliz düşünürü John BaiIIie, Solipsist'in içinde bulunduğu durumundan söz ederken şöyle der: "Demeliyiz ki, solipsistler zihinlerinin ucuyla komşularının ve çevrelerindeki dünyanın gerçek varlıklarını inkar ettikleri halde kalplerinin derinliklerinde onların var olduklarından asla şüphe etmemektedirler.
        O halde ateistler için niçin aynı şeyi düşünmeyelim ?"5
        Baillie'nin düşüncesine göre, ateist, her ne kadar Tanrı'nın varlığına inanmadığını açıkça
        söylemekte ise de, onun varlığının derinliklerinde Tanrı fikri gizlidir.

        5 J. Baille, The Sense of the Presenee of Gad, Oıcford, 1939, s. 4 vd. Ayrıcn lık. aynı ynznrın,
        Our Knowledge of Gad, Oıcford, 1946, s. 52.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

          Günümüz düşünürlerinden J.A.T. Robinson, "Tam anlamıyla çağdaş olan bir insan ateist olmayabilir mi ?" başlığını taşıyan bir yazısında dogmatik, baska bir deyişle düşünülmüş ve tartışılmış bir ateizmin mümkün olmadığını ifade etmektedir. Ona göre, insan ilahi gücün varlığını, içinden gelen bir zorlama ile duymaktadır. Bu duyuş, tabiatın aracılığı, ile, artistik ve bilimsel bir kanalla, toplumsal ilişkiler yoluyla ortaya Çıkabilir.

          Böyle bir durumda olan insan kend'isini çepeçevre saran bir varlığa ne ad verebileceğini ve onu nasıl tasavvur edebileceğini bilemeyebilir, hatta onun duygu ve düşünce dünyası tam bir karışıklık içine gömülebilir.

          Buna rağmen o, kendi yolunu açmak ve ilahi sese doğru gitmek gereğini er-geç idrak eder 6• Görülüyor ki, Robinson bir "iç zorlama" dan söz etmekte ve ateizmi bir tür "kaçış" olarak görmektedir. Salt ateizmin imkansız olduğu inancı, öyle sanıyorum ki, iki önemli düşünceden kaynaklanmaktadır: Bunlardan' birincisi, biraz önce de işaret ettiğimiz gibi, teizmin sınırlarının çok geniş tutulmasıdır.
          Söz gelişi Fiehte, "Tanrı" terimi ile "ahlak kanunu" terimi arasında bir özdeşlik gördükleri için, ahlak kanununa boyun eğen herkesi Tanrı'nın sesine kulak veren kişi olarak kabul etmiştir. İkinci düşünce ise, ateizmle nihilizmin aynı şey olduğu inancıdır. Çevresinde, ateist olduğu halde
          nihilist ve hatta materyalist olmayan insanların varlığına tanık olan teist, bir bakıma kolay bir çözüm biçimini seçmekte ve ateizmin imkansızlığını öne sürerek güçlüklerden kurtulmayı denemektedir.
          Kanaatimece bu, doğru ve geçerli bir çözüm şekli değildir. Ateist oldugunu söyleyen bir insanın öyle olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol yoktur. Anlasıldığına göre, David Hume'un, onsekiz kişi ile birlikte Baron D'Holbaeh'ın evinde ziyafette iken, dogmatik hir ateistin gerçekten bulunup-bulunamayaeağından şüphe ettiğini söylemesi üzerine, ev sahibi şöyle konuşmuştur: "Azizim Siz, şu anda bu şekilde olan onyedi kişi ile aynı masada oturmaktasınız"7.
          Sanıyorum en doğru yol, ateizm gerçeğini bir yana itmek değil, onu anlamaya ve güçlüklerini görmeye çalışmak olmalıdır. Ateizm gerçeği, felsefe tarihindeki kökleri çok gerilere, teknik anlamda felsefenin başlangıç günlerine kadar uzanan bir olgudur. Ancak biraz önce de işaret ettiğimiz gibi, bir değil birçok çeşit ateizm vardır.

          Antik dönemlerin ateistik fikirleri ile Orta ve Yeni çağların ateistik düşünce
          ve tutumları arasında önemli farklar bulunmaktadır. Yunan filozofları arasında tanrıların varlığını inkar edenler çıkmıştır; ancak Yunan halk inanışları teistik bir sistem oluşturmadığı için, orada bugünkü anlamda bir ateizm yoktu. Bugünkü anlamda ateizm, teistik sistemlere
          bağlı olarak ortaya çıkan bir harekettir. Başka deyişle, ateizm, evreni yaratan ve onun varlığını devam ettiren, özü itibariyle aşkın fakat sonsuz gücü, bilgisi, iradesi ye sairesi ile evrende içkin olan teistik, hatta belki de daha yerinde bir terimle monoteistik tanrı inancına karşı tepki
          olarak doğan bir düşünce hareketidir. Bu bakımdan düşünce tarihinin geleneksel ateizmi gıdasını büyük ölçüde teizmden, özellikle de Tanrının varlığını kanıtlamaya çalışan felsefi kanıtlardan almaktadır.

          Tanrı'nın varlığının aleyhinde öne sürülen klasik tartışmaların başında "kötülük problemi", maddenin ezeliliği, teistik kanıtların yetersizliği, hatta geçersizliğine ilişkin görüşlerle özellikle günümüzde büyük bir önem kazanan bazı sosyolojik ve psikolojik teoriler gelmektedir.

          Ayrica Nietzche tarafından (önemle savunulan ve ateist varoluşçularca geliştirilen 'ahlaki gerekçelere dayanarak Tanrıyı reddetme' görüşününde günümüz ateizminde önemli bir yeri vardır. Şimdi kısaca sözkonusu bazı tartışmalara bir göz atarak onların ateizm İçin sağlam bir temel oluşturup oluşturmadığı konusuna gelelim.

          6 J.A. T. RobinBon, The New Reformation, London, 1965, B. 117-8.
          7 Encyclopedia of Religwn and Etlıics (Hasting) "Theism" maddesi.




          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

            1. "Kötülük Problemi"

            Teizmin aleyhinde kuIIalUlan helki de en eski iddia, dünyadaki kötülüğün reel varlığından kaynaklanan iddiadır. "Eğer her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve mutlak anlamda iyilik sahibi olan bir Tanrı varsa, yeryüzündeki bu kadar kötülük nereden geldi?" sorusu düşünce tarihinde
            yüzlerce kez sorulmuş ve cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Kötülük, şu ya da bu yolla yaşayan her canlının hayatına girdiği için bu soru, düşünürler kadar sıradan insanları da yakından ilgilendirmektedir.
            David Hume, "Tabii Din Üzerine Dialog" adlı yazısında teizmin kötülük problemine ilişkin çelişkisini şu sözlerle dile getirmektedir: Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor; o halde O güçsüzdür. . .
            Yoksa gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor; o halde O kötü niyedidir.
            Eğer Tanrı hem güçlü hem de kötülüğü ortadan kaldırmak niyetinde ise, bunca kötülük nasıl oldu da var oldu8?

            8 D. Rume, Dia/ogue. Concerning Nalltra/ Re/igion. Ed. N. K. Smith, New York, 19'17,
            s. 198.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

              David Hume, bu çeşit bir akıl yürütme ile özellikle teistik Düzen Kanıtının geçersizliğini göstermeye çalışmaktadır. Bazı teistler, kötülüğün reel varlığını inkar ederek; bazıları onu
              insanın olgunlaşması için bir araç şeklinde yorumlayarak; bazıları kötülüğü Tanrı'nın; öfke ve uyarısına bağlayarak, bazıları da ,sınırlı bir tanrı kavramı kabul ederek9 Hume'un ortaya koyduğu dilemi çözmeye çalışmışlardır. Ancak birçok felsefe probleminde oldugu gibi, burada da
              kesin bir sonuca ulaşılmış olduğu söylenemez.

              Kötülüğün teist için bir problem olduğu doğrudur. Bu problem, özellikle monoteist dinler söz konusu olduğunda çok daha karmaşık bir görünüm kazanmaktadır. Buna rağmen bu problem, ne teizmin geçersizliğini göstermek, ne de ateizmi kurmak gibi bir görevi yerine getirecek güçtedir. Kötülüğün varlığına rağmen insanlık, iyiye doğru ilerleyebilmiş, içinde yaşanabilir bir uygarlık düzeyine ulaşabilmiştir. Ateistik iddiaların çoğu, "dünyada gereğinden fazla kötülüğün bulunduğu" düşüncesi çevresinde dönüp dolaşmaktadır. Herşeyden önce bu "gereğinden
              fazla" sözü, oldukça üstü kapalı bir sözdür. Ateist, insanlık tarihi boyunca var olageldiğine inandığı büyük felaketleri, doğal Afetleri ve saireyi birlikte düşünerek böyle bir yargıya varıyor olsa gerek.
              Oysa bizim evren hakkındaki bilgimiz oldukça yetersizdir; dolayısıyla topyekun
              evrende gereğinden fazla kötülük var mı yok mu, bu konuda birşey söyleyemeyiz. Kaldı ki, kötülüğün yaygınlaşmasını Tanrı'dan çok insana atfetmek, daha akla yatkın görünmektedir. Özellikle Tanrı'ya atfedilen doğal kötülükler (deprem, su baskını v.s.) insanın çalışma ve
              didinmderi sonucu büyük ölçüde önlenebilir, önlenmiştir de. İnsanla daha doğrudan ilgili olan ahlaki kötülük, bugün tanıdığımız ve bildiğimiz insan yapısı söz konusu olduğu sürece, büsbütün ortadan kalkmayacaktır; ancak burada da büyük ölçüde bir azalma gerçekleştirilebilir.
              Bir gün bütün dünyamızın kötülükle dolup taşacağına inanmamız için akla yatkın hiçbir neden yoktur.

              Kısacası, "dünyada kötülük vardır" yargısıyla, "bilgi, irade, güç ve iyilik sahibi bir Tanrı vardır" yargısını hiçbir şekilde karşı karşıya koyup bundan bir ateizm çıkaramayız. Leibniz'in "Theodiciee"si, insanlık tarihinin gergin ve bunalımlı dönemlerinde çok iyimser görünebilir. Fakat bu teodiscnin ana iddiasının hala ayakta olduğunu kabul ediyorum. Hiç şüphesiz Tanrı, başka dünyalar da yaratabilirdi. Böyle bir imkan, bu dünyanın, "yaratılması mümkün olan dünyaların en iyisi olduğu" görüşünü savunmamıza engel olmaz.

              Eğer şu veya bu derecede kötülüğün bulunması, dünyanın "mümkün olan en iyi dünya" olduğu görüşüyle çatışmıyorsa ve hatta böyle bir dünya için belli oranda kötülüğün varlığı kaçınılmaz ise, bu takdirde "dünyada kötülük vardır" ve "dünya mutlak anlamda iyi olan bir yaratıcının
              yönetimi altındadır" iddiaları mantıken bir arada bulunabilir.

              Eğer dünyada kötülük var olduğu için kişinin Tanrı'nın varlığına olan inancı sarsılsaydı, başta Peygamber Eyyub olmak üzere Hz. İsa'nın ve Hz. Muhammed'in inançları sarsılırdı.

              9 Sınırlı bir Tann kavramından hareket ederek "kötülük problemi"ni çözmeye gayret
              edenlerin gbrüşleri için bk. E.H.l\ladden, "Evi! and the Concept of a Limited God", Philosophical
              Studies, 18, 1967, 8. 65-70.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                2. Maddenin Ezeliliği ve Kozmolojik Kanta Yöneltilen Eleştiriler:

                Başka önemli bir ateistik iddia da maddenin ezeliliği ve onun her şeyin kaynağı olduğu görüşünden hareketle ateizmi temellendirmeye çalışmaktadır. Bu iddianın iki önemli basamağı vardır: ilk basamakta maddenin ezeliliğinin apaçık olduğu, hatta bunun bilimsel olarak kanıtlandığı ve maddenin, şuur dahil her şeyin kaynağını oluşturduğu söylenmekte;
                ikinci basamakta ise, bu görüşün yaratıcı bir Tanrı fikrini imkansız kıldığı öne sürülmektedir. İddiaya göre, eğer yaratıcı Tanrı' fikrine yer verirsek, madde miktarının ya da kütle-enerjinin sıfır düzeyde olduğu bir zamanın var oldugU düşüncesini kabul etmemiz gerekir ki, bu, fizik biliminin vardığı sonuçlar açısından mümkün değildir.
                Maddenin ezeliliği görüşünü temel alan bu iddia, aslında kozmolojik kanıtın ve belli bir yere kadar da teleolojik kanıtın geçersizliği ni göstermeye çalışmaktadır. Bilindiği gibi kozmolojik kanıt, dünyadaki varlıkların, var ,oluş nedenlerini kendi içlerinde taşımadıkları, dolayısıyla
                kendi varlık alanlarının dışında. var olan bir nedene muhtac oldukları, bu nedenin de kendi kendine yeterli ve başka hiç bir şeye muhtac olmayan bir varlik olduğu sonucuna varmaktadır. Eğer en Son Neden kendi kendine yeterli olmasaydı, başka bir deyişle var oluş nedenini bizzat
                kendi içinde taşımasaydı, o zaman neden-sonuç zinciri sonsuza değin uzayacaktı ki, bu, teolojik bir deyimle "muhal"dir, yani imkansızdır.
                Bizim burada ateıstik maddeciliği ayrıntılı olarak ele almamız mümkün değildir. Bu konuda öne sürülen bir sürü varsayım, çözüm bekleyen bir yığın problem ve ardı arkası kesilmeyen birçok tartışmalar vardır.
                Ateistin iddia ettiği gibi, maddenin ezeli olduğu ve şuur dahil her türlü canlı faaliyetin kaynağı olduğu bilimsel yöntemlerle doğrulanmış değildir.
                Hatta bir an için maddenin ezeIi olduğunu kabul etsek bile, bu, çeşitli şekillerde dile getirilen teistik anlayışların hepsinin geçersizliklerini göstermeye yetmez. Yaratma fiili için bir başlangıç tanımayan ve onun sürekliliğini kabul enen birçok teist vardır. Farabi, Muhammed İkbal,
                Lotze burada sayabilecegimiz birkaç örnektir. Bilimsel sonuçlar, kozmolojik
                kanıtın, ya da klasik İslami terminoloji ile "hudus" ve "ibdil" delillerinin formüle edildikleri dönemlerin ilkel ve zayıf bilimsel anlayışlarinın geçersizliklerini; hatta bizzat kozmolojik kanıtın geçersizliğini ortaya koyabilir; ama bunların hiçbirinden "o halde Tanrı yoktur"
                yargısı çıkarılamaz. Aslında Kant'ın da işaret ettiği gibi, bilimi böyle bir yargıyı vermeye zorlamak onu meşru olmayan bir alana itmek demek olur.


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                  3. Ateizmin Dayandığı Bazı Sosyolojik ve Psikolojik Teoriler:

                  Günümüzdeki ateistik görüşlerin önemli kaynaklarından biri olan ve Fransız sosyoloğu Emiııe Durkheim tarafından geliştirilen "sosyoloJik teori"ye göre Tanrı, toplumun, bireylerin düşünce ve davranışlarını kontrol altında tutmak için farkına varmadan uydurduğu hayal ürünü bir kavramdır. Yine bu teoriye göre, insan, dini bir duyguyla kendisini aşan bir varlık karşısında korku ve ümit içinde beklerken aslında Tanrı adı verilen evrenin ötesindeki bir varlık karşısında değil, kendisini çepeçevre saran toplum realitesi karşısında durmaktadır. Tanrı fikri toplumun yaptırım güç ve işlevini gösteren bir simgeden başka bir şey değildir 1o•

                  Böyle bir teoriden kaynaklanan ateizm, kozmolojik ve teolojik kanıtlar çevresinde dönüp dolaşan ateistik tartışmalardan daha kolay anlaşılır bir niteliktedir; bundan dolayı da çok daha etkindir. Ancak bu teorinin zayıflığı ortadadır. Şöyle ki:
                  1. Bu teori, dini şuurun evrenselliğini açıklayamamaktadır. Söz konusu bu şuur, bireyin içinde yaşadığı toplumun çok daha ötesine gitmekte, evrensel nitelikte bağlar ve toplumsal birlikler oluşturmaktadır. Yine bu şuur, bütün insanlığa kapısını açık tutan bir özellik taşımaktadır.
                  Eğer Tanrı, toplumun bir simgesi ise, bütün insanları içine alma zorunluluğu nereden doğuyor? Bir bütün olarak insanlığın "toplum" olduğu söylenemez; çünkü sosyolojik teori, toplum terimini bu anlamda kullanmamaktadır.
                  2. Sosyolojik teori, bir dinin belli bir toplumda ortaya çıktığı sırada dile getirdiği Tanrı kavramı ile toplumsal ideallerin çok kere çatıştığını görmezlikten gelmektedir. Söz gelişi Kur'an'ın ilk inen surelerinde ifadesini bulan Tanrı'nın, Mekke toplumununun, özellikle ,Mekke aristokrasisininideallerinin yanında değil, karşısında olduğu bilinen bir gerçektir. İlk müslümanların kafalarına ve gönüllerine yerleştirilen dünya görüşü, Mekke toplumunun düşünce ve davranışlarının" dolayısıylayaptırım gücünün sembolik bir ifadesi olmamış, tam tersine bu etki ve gücü temelinden sarsan bir faktör olmuştur. Eğer Tanrı, kılık değiştirmiş toplum olsaydı, tanrısal güç, her halde kendi kuyusunu bizzat kendisi kazmazdı.

                  10 E. Durkbeim, The Elementary Forms of Religiou. Life, London, 1915, Sosyolojik görü.
                  şün Clcştirisi için bk. J. Hick, Philosophy of Religion, New Jersy, 1965, 8. 31 vd.


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                    Bilimsel bir temele dayandığı ,öne sürülen ve ifadesini özellikle Freud ve Feurbach yazılarında bulan, günümüzde ateizme önemli ölçüde destek sağlayan "Yansıtma Din Teorisi" (The Projection Theory of Religion) de sosyolojik teorinin karşılaştığı güçlüklere benzeyen güçlükler içinde düşmektir. Freud'a göre, Tanrı fikri, çocuktaki baba imajınin bir yansımasıdır. Tanrıfikrinin kaynağı, insan soyunun, çocukluk döneminde karşı karşıya kaldığı zorluk ve felaketler karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma mekanizmasıdır. Bundan dolayı din, Freud'un nazarında "nürotik bir kalıntı"dan ibarettir.
                    Feuerbach ise, Tanrı hakkındaki bütün konuşmaları insan hakkında konuşmaya, başka bir deyişle teolojiyi antropolojiye indirgemektedir.
                    İnsan, kendisinde görmek iftediği, fakat bir türlü görmeyi başaramadığı nitelikleri hayali bir varlığa yansıtmakta, bunu yaptığı için de kendisini söz konusu bu varlık karşısında küçülterek öz benliğinden sOgUmakta ve yabancılaşmaktadır.
                    Gerek Freud'e göre, gerekse Feuerbaeh'a göre, insanlık büyüyüp olgunlaştıkça hayali varlıkların yardımına ihtiyaç duymayacak ve yavaş yavaş Tanrı fikrinden kurtulacaktır.

                    Freud'un görüşü teizmin aleyhine kullanılabildiği kadar ateizmin de aleyhine kullanılabilir. Herşeyden önce ateizm, bir olgunluk işareti değildir. Onda da çocukluk döneminde yer alan bir ruh halinin tekrarı söz konusudur. Babasını kıskanan, ondan korkan, onun buyruklarından
                    memnun olmayan ve hatta onun salt varlığından rahatsız olan çocuk, babasından kurtulmak istemekte, onun var olmamasını arzu etmektedir.

                    Freud, bu görüşlerine, Totem ve Tabu, Bir Yanilmanın Geleceği, Musa ve Monoteizm
                    gibi eserlerinde geniş yer verir. Onun görüşlerinin derli toplu bir eleştirisi için bk. R.S. Lee, Freud
                    and Christianity, London, 1948. özellikle Dokuzuncu Bölüm; aynca bk. E. Fromm, Psychoanalysis
                    and Religion, Yale, U.P., 1950, 8. 21 vd.
                    12 Feuerhach'ın görüşleri için hk. P. Masterson, Atheizm and Alineation, (Plican Books)
                    1973. 8. 70 vd.


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                      Buna dayanarak denebilir ki, ateizm, babanın var olmaması arzusunun bir yansımasİ, bir projeksiyonudur. Ancak çocuk baba imajına o kadar alışmıştır ki, onsuz edememekte, baba, dolayısıyla Tanrı otoritesi yerine bir düşünürün, bir siyasi liderin, bir partinin ve sairenin otoritesini koymaktadır.
                      Feuerbaeh'ın yansıtma teorisine gelince hunun bazı dinler, mesela eski Yunan ve Mısır dinleri için geçerli olduğu kabul edilse bile, her din için geçerli olduğu söylenemez. Büyük harfle yazılan İnsanı bir tarafa bırakıp, sıradan bir insanın, söz gelişi Miladdan sonra 620'lerde Mekke'de yaşayan bir Arabın ideallerinin yansıması ile Kur'an'ın Tanrı kavramı arasındairi ilişkiyi görmek, Feuerbach'ın tezinin zayıflığını ortaya koymak için yeterlidir sanıyorum. Neydi bu sıradan insanın idealleri, arayıp da bulamadığı şeyler? Bol servet, çok sayıda erkek çocuk, çok sayıda kadın v.s ... Bu ve benzeri arzuların yansıması, olsa olsa muhteşem bir Arap şeyhinin özelliklerini oluştururdu, İslam'ın Tanrı anlayışını değiL.
                      Feuerbach, ciddi ve tutarlı çözümlemelerle teizmin tutarsızlığını ve yanlışlığını gösterme yerine, vecize kabilinden birtakım parlak sözlerle metafizik bir problemi psiko-antropolojik bir terminoloji içinde çözmeye çalışmaktadır. O, bize Tanrı fikrinin bir tür psiko-genesisini sunmaktadır ki, bu, savunulabilir bir ateizm için yeterli değildir. İman ya da insan soyu, Feuerbach'ın anlattığı yolla Tanrı fikrine ulaşmış olsa bile bu, böyle bir fikrin ontolojik bir temelden yoksun olduğunu göstermez.
                      İnsanın Tanrı'nın varlığı fikrine nasıl vardığını açıklamakla ateizm arasında mantıksal bir bağ yoktur.


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                        4. Tanrı'nın Ahlaki Gerekçelerden Dolayı Reddedilmesi:

                        Özellikle Nietzehe ile felsefe sahnesinde ön plana çıkan, Sartre ve Camus gibi ateist varoluşçularca geliştirilen bir başka önemli ateistik görüş de ahlaki bir endişede çıkış noktasi bulmaktadır. Bilindiği gibi Kant, insanın ahlaki otonomisini koruyabilmek için Tanrı'nın ahlak
                        alanına sokulmasına, yani teolojik ahlaka temelden karşıydı. Ancak o, buna dayanarak Tanrı'nın var olmaması gerektiğini öne sürmüyordu. Tam tersine, o, Tanrı'nın varlığını, ahlaklılığın ve mutluluğun bir arada bulunması demek olan "en yüksek iyi "nin elde edilmesi için zorunlu bir postülat olarak koyuyordu. Kant'ın tanrısı bir Ahlak Tanrısı idi. İşte Nietzehe ve ateist varoluşçuların yıkmak istedikleri Tanrı fikri de buydu. Onların, ontolojik, kozmolojik, teolojik kanıtların Tanrı anlayışı üzerinde hemen hiç durmamış olmaları da bunu göstermektedir.
                        Onlar, Kant'ın çıkış noktasını benimsemekte, ama onun vardığı sonucu ortadan kaldırmak istemekteydiler. Nietzche'ye ve varoluşçuluğun ateist kanadina mensup düşünürlere
                        göre, ya insanın önceden belirlenmiş bir "öz"ü vardır; ya da insan tam anlamıyla karmakarışık bir akıntı içindedir; dolayisiyla özünü kendisi oluşturmak zorundadır. Nietzehe, kısır ve sıkıcı aklcı felsefelerin insanın önceden belirlenmiş bir özü olduğu görüşüne dayandıklarnı söyler.

                        Yine insan, bu düşünürlere göre, ya kölece bir bağlılık ve bağımlılık içindedir; yahut da, Sartre'ın deyimiyle özgürlüğe mahkumdur. İmdi eğer Tanrı, yani bir yaratıcı varsa, insanın bir özü de var demektir ve bu öz, varlıktan önce gelmek zorundadır. Başka bir deyişle eğer Tanrı varsa, özgürlük yok demektir ve insan, kendi özünü oluşturma imkan ve gücünden yoksundur. Bu imkan ve gücün olabilmesi için, Tanrı'nın olmaması gerekir. Acaba Tanrı'dan bu derece çabuk kurtulmak kolay
                        bir iş midir? Nietzehe, Tanrı'nın ölümünün ne büyük ve endişe verici bir olayolduğunun farkındadır. O şöyle der: "Dünyanın bir daha sahip olamayacağı en kutsal ve güçlü varlık hançerlerimizin altında kana boyandı. Bu, insanlığın kaldıramayacağı kadar büyük bir olaydır" Buna rağmen Nietzche'ye göre bu, yerine' getirilmesi gereken bir işti. Eğer insan gücünün bir değeri olacaksa, sonsuzca güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekirdi; çünkü sonsuz olanla sınırlı olan, en yetkinle, yetkin olmayan, tamla eksik bir ve aynı dünyada barınamazdı. Camus'nun deyimiyle Sisyphus baş kaldırmalı ve her türlü tehlikeyi göze alarak özgürlüğünü ilan etmeliydi 14•

                        13 The Portable Nietzschc, ed. W. Kaufmann, !'icw York, 1954, s. 95.
                        14 A. Camus, The MJ.th of Sisyphus, İng. çev. J.O. Eden, London, 1955, 8. 99.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                          Ne Nietzche, ne Sartre, ne de Camus ve ne de onlar gibi düşünenler yavaş yol alan, kılı kırk yaran serin kanlı bir düşünür gibi çıkarlar karşımıza.
                          Onların ishat etmeye, hatta ikna etmeye ne vakit ne de sabırları vardı. Onlar, bir haykırış içindedirler muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece bunalım içinde olan insandır.
                          Bu bunalım felsefesi, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var olmamalıdır" diyor.

                          Bunun için gösterdiği gerekçeler ise, aşırılıklarla dopdolu. Öyle ki, bu felsefe bize iki aşırı uçtan birini seçmemizi söylüyor.
                          Oysa böyle bir zomnluluk yoktur. Şöyle ki;
                          (1) Ya aşırı ve katı bir rayonalizmi, ya da irrasyonalizmi seçmek zomnda değiliz. İnsan zihninin
                          kurduğu kavramsal yapının sun'i, zorlanmış ve gelişi güzel yönleri vardır; ama bu yapının bütünüyle kötü ve güvenilmez olduğunu söylemek mümkün değildir.
                          (2) İnsan söz konusu olunca, niiçin katı ve belirlenmiş bir tür "okült öz"le başıboş bir akıntı arasında orta bir yer bulunmasın?
                          (3) Kölece boyun eğme ile şiddete baş vurarak sürekli bir direniş içinde bulunma arasında kalınabilecek hiçbir nokta yok mudur?

                          Sokrates, görüşleriyle içinde yaşadığı toplumun temellerini sarsmış bir insandı; ama aynı insan ölüm cezasından kaçıp kurtulma imkanı bulduğu halde, toplumun yasalarına uymayı isterseniz buna bir tür muhafazakfırlık da diyebilirsiniz bir görev bilmişti.

                          Madem ki bu aşirilıklardan birini ya da ötekini seçmek zorunda değiliz; "o halde Tanrı'yı öldürmeye de gerek yoktur." Ahlaki yücelişin dinin özü olduğunu söyleyen ve onu hayatın nirengi noktası haline getiren bir varlığı ahlak adına, insanlık adına öldürmek istemek, gerçekten büyük bir bunalım içinde olmanın belirtisi olsa gerektir.


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                            5. Tanrı Kavramının Anlamsızlığı

                            Şimdiye kadar üzerinde durduğumuz çeşitli ateistik görüşlerin ortak bir yanı vardır: O da teizmin son derece ciddiye alınmasıdır. Aynı ciddiliği, analitik felsefe geleneğine bağlı Ateist düşünürlerde ve özellikle de mantıksal pozitivizmi savunanlarda görmemekteyiz. Bunlardan
                            bazılarına göre, Tanrı, aleyhinde bile konuşulacak bir konu değildir; çünkü Tanrı kavramı derli-toplu bir anlam ifade etmemektedir. Bu görüşte olanların ilk ele aldıkları konu oritolojik kanıt olmuştur. Bu kanıt daha çok düşünce ve dil çerçevesi içinde kaldığından dolayı kavramsal
                            çözümleme için verimli bir alan oluşturmaktadır. Ontolojik kanıtla ilgili tartışmalar şu ana kadar ertelememizin nedeni de budur.

                            Bilindiği gibi Anselm tarafından formüle edilen ve daha sonra akılcı filozoflarca gelistirilen bu kanıt, Tanrı'nın varlığı düşüncesinden O'nun varlığının gerçek ve zorunluğuna gitmektedir. Kısaca söyleyecek olursak, ontolojik kanıtın temel iddiası şudur: Kendisinden daha yetkinini
                            düşünemeyeceğimiz bir varlık kavramı vardır zihnimizde. Bu varlık, ya sadece zihindedir, ya da hem zihinde hem de zihnin' dışında vardır. Sadece zihinde var olan, hem zihinde hem de zihnin dışında var olandan daha az yetkindir. Tanrı, terimin tanımı, gereği, kendisinden daha yetkini düşünülemeyen bir varlık olduğundan O'nun hem zihinde hem de gerçekte var olması zorunludur.


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Ateizm ve Çikmazlari

                              Biz burada bu kanıtla ilgili uzun tartışmaları bir yana bırakarakonlardan önemli olduğuna inandığımız sadece bir tekine dokunmakla yetineceğiz.

                              Ateist olduğunu açıkça söyleyen gunumüz filozoflarından J.N. Findlay, "zorunlu varlık" kavramını çözümleyerek bir tür "ontolojik 'ateistik kanit" çıkarmaya çalışmıştır l5•

                              Findlay, "Tanrı vardır" önermesinin zorunlu olamayacağını söyler. Ona göre, "zonınlu varlık" kavramı tıpkı "yuvarlak kare" kavramı gibi, bir zıtlığı içermektedir. Zorunlu önermeler totolojik yapıda olan önermeler olur bu önermelerden hiçbiri "existentielle" bir durumu içermez. Zorunluluk, mantıksal çıkarimlar ve dildeki kurallar için söz konusudur. Varlığa ilişkin yargılarımız
                              'ise, zorunlu değil mümkündürler. Bu tanımda "Tanrı zorunlu olarak vardır" önermesi kendi içinde bir zıtlığa yer vermekte, dolayısıyla anlamsız olmaktadır.

                              Bize öyle geliyor ki, bu tür bir çözümlerneye dayanarak ateistik bir kanıt dile getirmek kolay bir iş değildir. Şöyle ki, teist, "zorunlu varlık" mkavramıyla varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, yok edilemeyen, sınırlayıcı herhangi bir şarta hağlı olmayan bir varlığı kasdetmektedir.
                              Bu çeşit bir zorunluluğu, mantıksal zorunluluktan ayrı düşünmek gerekir.
                              Hatta Tanrı'nın varlığının zorunlu olması ile bizim Tann'nın varlığına ilişkin iddialarımızın zorunlu olup-olmadıkları hususu arasında da bir ayırım yapmak zorundayız. Gerçi bugün birçok düşünürün "zorunlu" ve "mümkün" terimlerinden hoşlanmadıkları ve onları sadece önermelerle ilgili olarak kullandıkları doğrudur. Buna rağmen hiç kimse bu güne kadar varlığa ilişkin bütün önermelerin, kesinlikle olusumsaal olduklarını kanıtlayamamıştır. Bu işi, şu anda üzerinde durduğumuz tartışmanın en ciddi anlamda haşlatıcısı olan Kant bile başaramamıştır. Çoğunlukla
                              "Tanrı vardır" önermesindeki "varlık"ın konuya birşey eklemediği, dolayısıyla gerçek bir yüklem olmadığı öne sürülmüştür. Öyle sanıyorum ki, "Tanrı zorunlu olarak vardır" önermesi, varlığın yüklem olamayacağı iddiasının boy hedefi olmamaktadır. Tanrı, "zorunlu olarak vardır",
                              "zorunlu olarak güçlüdür" ve "zonmlu olarak bilendir" şeklindeki
                              önermelerde, "zorunlu varlık", "zorunlu bilme" V.s. birer yüklem olmaktadır.

                              ı5 ].N. Findley, "Can God's Existence Be Dispoved", New Essays in Philosophical Theology,
                              ed. A.. Flew ve A. Mac Intyre, London, 1955, ••. 47-56.


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X