Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

    Ancak doğalcılık ile bilim arasındaki tek gerginlik tümevarım problemi değildir. İkinci bir problem de doğalcı dünya görüşünün insana Evren’de atadığı statüden doğmaktadır. Bilime güvenmemiz için insanın bilgi üreten akli fonksiyonlarına güvenmemiz gerekir. Ancak doğalcı bakış açısına göre şans eseri, kontrolsüz güçler tarafından ortaya çıkan bir madde yığını olan insanın gerçek bilgi üretebilmesi gariptir.

    Meşhur Amerikan felsefeci Alvin Plantinga bu durumu şu şekilde açıklamaktadır: “Eğer akli melekelerimiz, doğalcıların düşündüğü gibi oluşmuşsa, o zaman onların nihai amacı ya da fonksiyonu (tabi bir amaç veya fonksiyonu varsa) hayatta kalma gibi bir şey olacaktır... fakat o zaman başlangıçta sezgisel olarak onların fonksiyonları arasında gerçek inançlar üretmek olacağı kuşkuludur” (8.)

    Eğer evrim teorisi doğalcı bakış açısıyla yorumlanacak olursa o zaman insan hayatta kalmayı ve çoğalmayı fonksiyon edinmiş bir madde yığınıdır, dolayısı ile yaptığı çıkarımlara güvenmek fazla sağlıklı olmayacaktır. Nitekim Darwin de teorisinin bu şekilde yorumlanmasının rasyonalite ve bilime tehdit oluşturduğunun farkındaydı ve William Graham’a 3 Temmuz 1881’de yazdığı mektupta daha düşük hayvanların aklından evrimleşen insan aklının herhangi bir değeri olup olmadığının ya da çıkardığı sonuçların doğru olup olmadığının şüphe altında olduğunu söylemişti (9).

    Ancak bu şüpheyi doğuran evrim teorisi değil, onun doğalcı okunuşudur. İnsanın “kör şans” eseri mi, yoksa Tanrısal yönlendirme ile mi evrimleştiği deneysel olarak cevaplanamayacak, bilimsel olmayan felsefi bir sorudur. Doğalcılar, tamamen felsefi nedenlerden birinci seçeneği seçmektedirler. Bu kuşkuyu işte bu seçim ortaya çıkarmaktadır. Tartışılmaz bir biçimde insan kapasitelerinin en önemli ürünü bilimdir. Dolayısı ile evrimin doğalcı yorumu ile bilim arasında ciddi bir zıtlık vardır. Tabi bilimsel bir teori olan evrim de doğalcının kuşkusundan nasibini almaktadır.



    8 Alvin Plantinga, Warrant & Proper Function, (New York:
    Oxford University Press, 1993), s.214.
    9 The Life and Letters of Charles Darwin Including an Autobiographical Chapter, ed. Francis Darwin (London: John
    Murray, Albermarle Street, 1887), Volume 1, s. 315-316.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #32
      Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

      Bilim çeşitli çıkarımlar yapmak ve nicel bir karaktere sahip olmak için matematiğe ihtiyaç duyar.
      Fizik ya da kimyayı matematiksiz düşünmek mümkün değildir. Matematiğe ve onun sonuçlarına güvenmemiz ve onları bilimde kullanabilmemiz için onun tutarlı olması gerekmektedir. Aksi takdirde eğer matematik tutarsızsa, bilimsel sonuçların doğruluğu, matematik yoluyla yapılan çıkarımların güvenilirliği sarsılacaktır. Ancak matematiğin tutarlı olduğu gösterilmemiş ve nitekim Gödel tarafından bunu yapmanın mümkün olmadığı ispatlanmıştır. Aritmetik içeren herhangi bir sistemin tutarlı olduğunu sistemin kendi içinde göstermek mümkün değildir, bu Gödel’in meşhur “Eksiklik Teorisi”nin bir sonucudur. Nitekim doğalcı bakış açısında matematik insan aklının bir ürünüdür, insan aklının bu bakış açısında ne kadar değersiz olduğunu yukarıda gördük. İnsan aklının ürünü olan bir sistemin doğayı detayları ile tasvir etmesi de gariptir. Sonuç olarak doğalcı bakış açısında matematiğe güvenip güvenemeyeceğimiz belirsiz kalmaktadır. Matematik
      şu ana kadar tutarlı gözüküyor olabilir ama gelecekte bir tutarsızlık çıkmayacağının bir garantisi yoktur. Bu da bütün matematiksel sonuçları kuşku altında bırakır. Dolayısı ile matematiğin bilime uygulanabilirliği ve uygulanırken çıkan sonuçlar da aynı kuşkudan nasibini alır.


      Doğalcılık bakış açısında insan tamamen kör şans sonucu ortaya çıkmış bir varlıktır, herhangi bir değeri yoktur. Hayat ve tüm uğraşlarımız anlamsızdır. Nasıl yaşadığımızın ne yaptığımızın pek bir önemi yoktur. Sonuçta yok olacağız ve hayat bir rüyadan farksız değil. Bu durum en çok ahlak ve ona olan güvenimizi sarsmaktadır. Ama bu aynı zamanda bilimle uğraşmak için bir motivasyonumuz olmadığına da işaret etmektedir. Eğer doğalcılık doğruysa bilimle uğraşmak ya da ona güvenerek yaşamak için herhangi bir sebebimiz yoktur. Bilim adamının yaptığı çalışmaların bir organize suç örgütünün çalışmalarından değer olarak bir farkı yoktur. Üfürükçülere güvenenleri, astroloji ile hayatına yön verenleri suçlamamız için hiçbir neden yoktur. Doğalcılık, bilimsel motivasyonları tamamen yıkıcı, kötümser bir hava yaratmaktadır.

      Bilimsel teoriler seçilirken, estetik olmalarına özen gösterilmektedir. Eğer deneysel verileri aynı şekilde açıklıyorlarsa, aday teorilerden daha güzel olanı seçilir. Hatta Nobel ödüllü ünlü fizikçi, kuantum mekaniğinin kurucularından Dirac’a göre bilim adamları güzel teoriler ortaya atmak için uğraşmalıdır. Bu estetik teori, aynı sonuçları açıklayan daha az estetik teoriden daha karmaşık olacaksa bile yine o tercih edilmelidir. Doğalcı bakış açısıyla bakıldığında bu arayış gariptir. Neden bilimsel teoriler estetik olmalıdır ki? Hatta estetik kavramının kendisi bile doğalcı bakış açısında anlamını kaybetmektedir. Dirac ve birçok fizikçinin estetik arayışı irrasyoneldir, yanlıştır. Ancak pratik göstermektedir ki Dirac haklıdır, fizik yasaları doğalcı bakış açısında beklenenin aksine ciddi bir güzellik taşımaktadır.Doğalcılık ve bilim arasındaki gerginlikler listesi daha da geniştir. Ancak asıl konumuz bu olmadığı için burada duruyor ve şimdi din ile bilim arasındaki anlaşmazlık iddiasına geçiyoruz


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #33
        Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

        Bilim ve din arasında bir çatışma var mıdır?
        Bu bölümde “dinî dünya görüşü”ne teizm diyeceğiz.
        Teizm, doğalcılıktan farklı olarak Evren’in üstün bir varlık tarafından yaratıldığını ve muhafaza edildiğini savunan dünya görüşüdür. Bu üstün varlık üç büyük din olan Musevilik, İslam ve Hıristiyanlık’ta savunulan Tanrı’dır.
        Teizmin bilimle çatışma halinde olduğu inancı çok yaygındır. Ancak bu inanç çok yersizdir. Zira Newton’un da tüm hayatı boyunca savunduğu gibi, samimi bir dindar için Tanrı’nın eseri olan doğa ile, Tanrı kökenli olduğuna inandığı inanç arasında bir çelişki olmamalıdır. Hatta Newton’un da açık bir biçimde ifade ettiği gibi doğa, Tanrı’nın ikinci kitabıdır ve bilinçli bir dindarın doğa yasaları ve bilimi görmezden gelmesi mümkün değildir. Tarihte bazıları Tanrı adına bilime savaş açmışlarsa bile, bu onların teistik dünya görüşünü kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim başta İslam’ın kutsal kitabı Kuran olmak üzere, tüm kutsal kitaplar doğadaki düzene atıfta bulunmakta, bizi fizik yasalarını incelemeye yönlendirmektedirler. Doğalcılıkta insanın bilim yapması ve bilime güvenmesi için bir motivasyonu olmadığını söylemiştik (Zira doğalcılık anlayışına göre hayatta hiçbir şeyin derin bir anlamı yoktur). Ancak teistik bakış açısında Newton’un da vurguladığı gibi doğa Tanrı’nın ikinci kitabıdır ve detaylı bir biçimde “okunup” anlaşılmalıdır. Peki din ile bilimin savaş halinde olduğu görüntüsü nereden çıkmaktadır?

        Her şeyden önce Orta Çağ’daki Dünya merkezli Evren modeli ile Güneş merkezli Evren modeli arasındaki çatışmada Kilise’nin Galileo’yu yargılamasının bu görüntüdeki payı büyüktür. Ancak bu olaydan yola çıkarak teizm ile bilim arasında bir çatışma olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Güneş merkezli modelin tüm savunucuları dindar kişilerdi, Kopernik de dindar bir papazdı. Güneş merkezli Evren’i savunmasının arkasında bilimsel nedenlerin yanında dinî nedenler de vardı. O dönemin Dünya merkezli modelinde gezegenler farklı hızlarla ve ilmek olarak bilinen karmaşık yörüngelerde hareket ediyorlardı. Sanılanın aksine yörüngeler dairesel değildi. Kopernik’e göre bu hem İncil ile hem Aristo’yla çelişiyordu. Gezegenlerin hızları sabit, yörüngeleri dairesel olmalıydı, bunu yapmanın tek yolu Güneş’i merkeze almaktı. Kopernik’in bu inancının arkasında dinî ve felsefi nedenler yatıyordu. Kepler, Galileo’dan çok daha önce Güneş merkezli Evren’i savunmuş, hatta gezegenleri eliptik yörüngelere oturtmuştu. Kepler aşırı dindar bir bilim adamıydı, matematiği Evren’e başarıyla uygulayan ilk bilim adamlarındandı ve bu uygulamanın arkasında Tanrı’nın Evren’i matematiksel bir planla yarattığı ve insanların bu planı anlayabileceği düşüncesi vardı. Bilimsel yazıları mistik ve dinî argümanlarla doluydu. (10)

        Galileo da aynı şekilde dindar bir insandı. Nitekim Galileo’nun yargılanmasında dinî otoriteler arasındaki siyasi çatışmalar -özellikle Protestanlar ve Katolikler arasındaki çekişme- etkili olmuştu. Galileo’nun yargılanması tabi ki hatadır ama olayla ilgili çizilen resim yanlıştır. Galileo’yu suçlayan Kardinal Roberto Bellarmine 12 Nisan 1615’te kaleme aldığı bir mektupta Güneş merkezli sistemi reddetme sebebinin kanıt eksikliği olduğunu belirtmektedir

        10 Kepler’in astronomisinin arkasındaki dinî argümanları incelemek için bakınız: Peter Barker ve Bernard R. Goldstein. “Theological Foundations of Kepler’s Astronomy.” Osiris 16: Science in Theistic Contexts. University of Chicago
        Press, 2001


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #34
          Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

          1615’te kaleme aldığı bir mektupta Güneş merkezli sistemi reddetme sebebinin kanıt eksikliği olduğunu belirtmektedir. Eğer Güneş’in merkezde olduğu yönünde güçlü kanıtlar verilirse, İncil’in Dünya’nın merkezde olduğu yönünde yorumlanan pasajlarını yeniden gözden geçirmeye hazır olduğunu ifade etmektedir.(11)


          Ne var ki günümüzde, o dönemlerde Güneş merkezli modelin, Dünya merkezli modeli açıkça saf dışı bıraktığı, din adamlarının buna rağmen kanıtları görmezden geldiği izlenimi hâkimdir. Hâlbuki bu izlenim gerçeği yansıtmamaktadır. Her şeyden önce Dünya hareket ediyorsa paralaks olarak bilinen yıldız hareketlerinin gözlemlenmesi gerekirdi. Paralaks o dönemlerde gözlemlenmemişti.
          Yine Dünya hareket ediyorsa, Dünya’daki cisimlerin neden savrulmadığı, neden göğe bırakılan balonun hızla bizden uzaklaşmadığı açıklanamıyordu.


          O dönemde Newton’un hareket yasaları daha ortada yoktu. Teleskoba güvenilip güvenilemeyeceği de aynı derecede tartışmalıydı, zira o dönemlerde gelişmiş bir optik teorisi yoktu. Optik teorisi için de Newton’u beklememiz gerekmekteydi. Dolayısı ile Galileo’nun yaptığını iddia ettiği gözlemler de kuşkuluydu. O dönemde bir insan rasyonel nedenlere dayanarak Dünya merkezli Evren’i pekâlâ savunabilirdi. Nitekim söylenilenin aksine Dünya’nın merkeze yerleştirilme sebebi tamamen teolojik değildi.
          Aristo fiziğine göre toprak ile su, Evren’in merkezine doğru gider, hava ve ateş ise Evren’in merkezinden uzaklaşır. Dolayısı ile bu inanca göre toprak ve su, Evren’in ortasında birleşip Dünya’yı oluşturmuştu, Güneş ise ateş olduğu için merkezden uzaktaydı. Dolayısı ile Dünya’nın neden merkezde olması gerektiği o dönemin fiziği ile açıklanabiliyordu. Diğer taraftan o dönemin fiziğiyle Güneş’in neden merkezde olduğunu açıklamak mümkün değildi. O dönemin fiziğine güvenen birinin, hatta ateist bir bilim adamının bu nedenden dolayı Dünya merkezli bir modeli savunması normaldi. Nitekim Güneş’in neden merkezde olması gerektiğini, Dünya’nın neden merkezde olmadığını açıklayan kişi Newton olacaktı. Galileo’nun modeli zaten kendisinden önce yaşayan Kepler’inki kadar karmaşık da değildi, yörüngeler daireseldi, hız sabitti.
          Kepler haklı olarak gezegenleri eliptik yörüngelere yerleştirmiş, gezegenlerin hızlarını doğru olarak ve kesin matematiksel denklemlerle Galileo’dan önce ifade etmişti. Dolayısı ile sanılanın aksine Kilise bilimsel kanıtları görmezden gelip dinî nedenlerden dolayı Güneş merkezli modeli reddetmemişti. Dünya merkezli model bilimsel ve akli olarak savunulabilirdi. Sonuç olarak Galileo’nun yargılanması yanlış olmakla birlikte Galileo’nun teorisini eleştiren din adamlarının da haklı bilimsel gerekçeleri vardı.
          Dahası İslam Dünyası’na baktığımız zaman “Galileo vakası”na benzeyen bir olay bulmak mümkün
          değildir. İslam’ın çıkışıyla, doğuda bilimin yükselişi paralel olmuştur. Yani Galileo vakasındaki hatalı tavır tüm dinlere mal edilemez. Dolayısıyla bu olaya bakarak teistik görüşün bilimle çeliştiğini söylemek yanlış olacaktır.


          11 Bellarmine’den Foscarini’ye, 12 Nisan 1615, Opere,
          12, 171–2; Discoveries and Opinions of Galileo, çeviren
          Stillman Drake, Garden City: Doubleday, 1957) s.162–164.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #35
            Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

            İkinci çatışma iddiası evrim teorisi çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Evrim teorisinin bazı dindarlar tarafından reddedildiği doğru olmakla birlikte, insanlara evrim teorisi diye sunulan tezin çoğu zaman evrim teorisinin doğalcı versiyonu olduğu da bir gerçektir. İnsanın kör süreçler tarafından, tamamen şans eseri oluştuğu iddiası sanki evrim teorisiymiş gibi sunulur. Oysa bu iddia tamamen felsefi bir iddiadır ve bu iddiayı deneysel olarak sınamak mümkün değildir. İnsanın doğal seçilim ve mutasyonlar yoluyla doğal bir çerçevede oluştuğu tezi ise çoğu teistik görüşle çelişmez. Nitekim Darwin’den çok daha önce İslam âlimleri bugünkü evrim teorisine çok benzeyen teoriler ortaya atmışlardır. Bu teoriler 8. ile 15. yüzyıl arasında Câhız, Birûnî, İbn Tufeyl, El Maksidi, El Zencâni, Kınalızâde Ali Efendi gibi çok sayıda dindar İslam âlimi tarafından savunulmuştu. İslam dini, insanın hangi süreçlerle yaratıldığı konusunda kesin hükümler vermez.(12)
            Dolayısıyla İslam teizminin evrim teorisine bir düşmanlığı yoktur ve İslam teizmi deneysel kanıtların götürdüğü yere gitmeye hazırdır. Nitekim evrim-din çekiş-mesi diye sunulan şey, yukarıda da belirttiğimiz gibi doğalcılık-din çekişmesidir. Çoğu biyolog, dünya görüşleri olan doğalcılığı evrim teorisine sokmaya ve bu şekilde dine saldırmaya çalışmaktadırlar. Bu durum da evrim teorisi ile din arasında bir çekişme varmış görüntüsü vermektedir. Nitekim başta insan genomu projesi başkanı Francis Collins olmak üzere birçok saygın biyolog evrim teorisine dayatılmaya çalışılan doğalcı yorumu eleştirmekte, evrimle teizmin uyumlu olduğunu savunmaktadırlar.(13)
            Sonuç olarak evrim-din çatışması değil, evrimin doğalcı yorumu ile dinin çatışması vardır. Bu, din ile bilim arasında değil, dine rakip bir dünya görüşü olan doğalcılık ile din arasındaki bir çatışmadır.
            Diğer taraftan, teistik bakış açısı doğalcılığın çözemediği sorunlara çözüm üretmektedir. Evren’in değişmezliği artık sorunlu değildir, çünkü geleneksel teizmin Tanrı’sı fizik yasalarını yaratıp muhafaza etmektedir. Tanrı doğasının değişmez olduğu çeşitli argümanlarla gösterilebilir

            12 Bu görüşün teolojik ve felsefi tartışması için bakınız: Caner
            Taslaman, Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı, (İstanbul: İstanbul Yayınevi, 2005)
            13 Evrimin doğalcı yorumunun eleştirisi ve evrimle dinî görü-
            şün nasıl uyumlu olacağını bir biyologun kaleminden okumak için bakınız Dr. Francis Collins, The Language of God,
            (New York: Simon & Schuster 2007), Bölüm 7 ve 10.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #36
              Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

              Mesela Tanrı, zamanın dışındadır, zira zamanın da yaratıcısıdır ve zamanın dışında bir varlığın değişiminden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü değişimler tanım gereği zaman kavramını içerirler. Tanrı’nın doğasının değişmediği ve O’nun fizik yasalarını muhafaza ettiği görüşü bizi fizik yasalarının değişmezliğine götürmektedir. Fizik yasalarının değişmemesi de, yukarıda da belirttiğimiz gibi tümevarım kullanımını gerekçelendirmeye yetmektedir. İkinci sorun zaten doğalcılıktan vazgeçtiğimiz anda ortadan kalkar. Matematiğin fizikte kullanımı sorunu da teizm bakış açısında yok olur, zira teistler geleneksel olarak matematiği Tanrı’nın zihnindeki düşünceler olarak görmektedirler. Dahası kutsal kitaplarda Evren’in matematiksel ölçülerle yaratıldığı iddiası yer almaktadır. Dolayısı ile Evren’i anlamada matematiğin kullanılmasında bir gariplik yoktur. Fizik yasalarının estetik olması da, onların yaratıcısının Tanrı olduğu görüşüyle uyum içindedir. Bu yüzden fizik yasalarında estetik aramak gayet normaldir. Motivasyon sorununun da Newton’un “Tanrı’nın ikinci kitabı olarak doğa” doktrini göz önünde bulundurulduğunda kaybolduğunu yukarıda belirtmiştik.

              Sonuç olarak bilim ve dinî dünya görüşü arasında hiçbir çekişme bulunmamaktadır. Tam tersine bilim ve din uyumlu bir biçimde çalışmaktadırlar. Diğer taraftan doğalcılık ile bilim arasında ciddi uyuşmazlıklar vardır. Newton, dünya tarihinin en önemli bilim adamı olarak din-bilim uyumunu yakalamayı başarmıştır. Dindar bir insanın bilimde nasıl devrimler yaratabileceğini, dinî motivasyonların ne denli önemli bilimsel teorilere yol açabileceğini göstermiştir. Newton, Descartes’la birlikte, Aydınlanma olarak bilinen akılcı hareketin kurucularındandır. Newton da Descartes da dindar insanlardır. İkisi de Tanrı’sız bir resmin bizi irrasyonellik ya da şüpheciliğe götüreceğini savunmuş, Tanrı’yı dünya görüşlerinin merkezine koymuşlardır. Aydınlanma hareketi ile doğalcılık günümüzde maalesef birbirleriyle karıştırılmaktadır. Din nasıl bilimle uyumluysa, Aydınlanma ile de aynı şekilde uyumludur. Önemli dinler, başta Kuran’da tarif edilen İslam, akla büyük önem vermektedir. Yukarıda bahsi geçen doğalcılıkla bilim arasındaki gerginliklerin
              çoğu, Aydınlanma ile doğalcılık arasında da mevcuttur. Zira doğalcılıkta, şans eseri oluşan bir madde yığını olan insan beynine güvenmek için en ufak bir neden bile yoktur.
              Aydınlanma aynı zamanda evrensel hukuk ve ahlakı oturtmaya çalışan bir dünya görüşüdür. Bunu ise teistik dünya görüşü dışında gerekçelendirmek zordur. Hukuk ve ahlak da doğalcı bakış açısında anlamını yitirmektedir


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #37
                Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                Newton’un Doğru Dini Tespitte Aklı Hurafelere, Tanrı’nın Eserlerini Dinî Otoritelere Üstün Tutma Prensibi

                Newton daha çocukken etrafındaki kültürün kendisine empoze ettiği dinin, kültürün sorgulanması gerektiğini, özellikle dinin kaynaklarının iyi tespit edilmesi gerektiğini fark etmiştir. Newton’a göre bir dinî mezhebe inan kişi sayısı ve o mezhebin saygınlığı o mezhebin inançlarını gerekçelendiremez.
                Bir dindarın yapması gereken ilk iş dinin kaynağını doğru tespit etmektir. İnsan eğer atalarının dinine körü körüne inanırsa, dinler arasında geçiş mümkün olmaz, şayet ataları saptıysa o kişi de sapar. Nitekim böyle bir durumda peygamberlerin dinî reformları da mümkün olmaz, zira peygamberler ataların dinini, doğru kaynaklı dinle değiştirmek için
                gelirler. Newton bu bilinçle yola çıkmış ve ilk olarak dinin kaynaklarını belirlemeye yönelmiştir. Ona göre dinin iki kaynağı vardır, biri Tanrı’nın sözü, diğeri de Tanrı’nın sanat eseri olan doğa. Kaynakları bu şekilde tespit eden Newton, bu kaynaklardan yola çıkarak dönemin tüm Hıristiyan mezheplerine karşı çıkmıştır. Başta Hıristiyanlık’ın temel prensibi olan üçlemeyi açıkça reddetmiş, onu sapkınlık ve putperestlik olarak görmüştür. Dönemin önemli Hıristiyan teologlarını bir kenara atmış, haklı olarak Tanrı’nın sözü yanında, onunla çelişen bu teologların sözlerinin dikkate alınamayacağını düşünmüştür. Newton’un üçlemeyi reddetmesinin arkasında aklî nedenlerin yanı sıra İncil kaynaklı argümanlar da yer almaktadır. Yine o dönemde çok yaygın bir uygulama olan azizler aracılığı ile dua etmeye ve azizlere dua etmeye yukarıdaki metinlerde de gördüğümüz gibi karşı çıkmış, bu davranışı putperestlik olarak nitelendirmiştir. Yine bu eleştiri de İncil kaynaklıdır ve aynı zamanda akılla da uyumludur. Hatta o dönemde neredeyse apaçık bir gerçek olarak kabul edilen ruhun ölümsüzlüğünü İncil kaynaklı argümanlarla reddetmiş, Tanrı’nın ruhu bir süreliğine yok edip yeniden canlandıracağını savunmuştur. Dolayısı ile Newton dini yüceltirken, bir taraftan da körü körüne inancı, kaynağı sorgulanmamış dini, hurafeleri de eleştirmiştir. Nitekim Newton’a göre bu her samimi dindarın görevidir. “Tanrı eserleri aracılığı ile bilinir” prensibinde de bu iddia gizlidir. Eğer dindarsak Tanrı’yı bilmemiz gerekir.
                Eğer Tanrı’yı bilmek istersek de, bunu yapmamızın tek yolu vardır, o da eserlerini incelemektir. Tanrı’yı hurafe ya da efsanelerden öğrenmek mümkün değildir, O ancak ve ancak eserlerini inceleyerek bilinir. Nitekim Newton’a göre eserlerini terk edip Tanrı’yı çeşitli dinî otoritelerden öğrenmeye kalkmak dinlerin bozulup, tahrif edilmesine, çeşitli insanî özelliklerin Tanrı’ya atfedilmesine yol açmıştır. Bugünkü Hıristiyan mezhepler de bu yanlışa düşmüşlerdir.
                Dolayısı ile Newton’a göre, artık hiçbir Hıristiyanlık mezhebi Tanrı’nın gerçek dini değildir. Eser boyunca Newton’un üçleme kavramına nasıl karşı çıktığına tanık olduk. Newton’un üçleme eleştirisi yine Tanrı’nın eserlerini merkeze alır. Hıristiyanlığın bu temel kavramının Tanrı sözü İncil’de geçmemesi ve Tanrı’nın birliğinin vurgulanması Newton için en önemli üçleme karşıtı kanıttır. Üstelik çeşitli İncil pasajları da üçlemeyle çelişmektedir.
                Örnek vermek gerekirse:
                “Bizim için tek bir Tanrı Baba vardır.”14
                “Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir aracı vardır.”15
                “Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel bir cevap verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O’na,
                «Tüm buyrukların en önemlisi hangisidir?» diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız olan Rab tek Rab’dir’»”16

                14 1. Korintliler 8:5. İsa mucizeleri kendisinin değil onu gönderen Tanrı’nın gerçekleştirdiğini söylemektedir.
                15 1.Timoteyus 2:5. Buradaki aracı İsa’dır. Dolayısı ile
                Newton’a göre bu pasaj açıkça İsa’nın Tanrı değil aracı olduğuna işaret etmektedir.
                16 Markos 12:28-29.


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #38
                  Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                  “Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı”17

                  Bu liste daha da uzatılabilir. Nitekim dikkatli İncil okumalarında İsa’nın Tanrı değil de bir peygamber olduğu rahatça görülecektir: “«İşte, benim seçtiğim kulum, canımın hoşnut olduğu sevgili kulum. Ruhumu O’nun üzerine koyacağım, O da
                  adaleti uluslara ilan edecek”18
                  “Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi
                  değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır.”19
                  “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. Tanrı’nın önceden belirlenmiş amacı ve önbilgisi uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz”20
                  “İsa ona, «Bana neden iyi diyor-sun?» dedi. «İyi olan tek biri var, O da Tanrı’dır. »”21
                  “Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır.”22
                  “İsa, «Bana dokunma!» dedi. «Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum.»”23
                  “İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı, atalarımızın Tanrı-sı, kulu İsa’yı yüceltmiştir.”24
                  “Gerçekten de Hirodes ile Pontiyus Pilatus, bu kentte İsrail halkı ve diğer uluslarla birlikte senin meshettiğin kutsal kulun İsa’ya karşı bir araya geldiler.”25
                  “Kutsal kulun İsa’nın adıyla hastaları iyileştirmek için, mucizeler ve harikalar yaratmak için elini uzat.”26

                  17 1.Timoteyus 6:15-16. Buna göre Tanrı’yı hiç kimse göremez, iyi ama İsa insanlar tarafından nasıl görülmüştür?
                  18 Matta 14:18.
                  19 Yuhanna 5:30. İsa’nın burada Tanrı’nın yardımı olmadan
                  hiçbir şey yapamayacağını, her şeyin arkasında onu gönderen Tanrı’nın olduğunu ifade etmesinden İsa’nın Tanrı değil,
                  Tanrı’nın gönderdiği bir elçi olduğu anlamı çıkmaktadır.
                  20 Elçilerin işleri 2:22-23. Bu pasaj da mucizelerin İsa tarafından değil Tanrı tarafından yapıldığına ve İsa’nın insan oldu-
                  ğuna gönderme yapmaktadır.
                  21 Markos 10:18. İsa’nın burada asıl iyi olanın Tanrı olduğunu
                  ifade etmesinden İsa’nın Tanrı olmadığını anlayabiliriz
                  22 Yuhanna 17:3. İsa’nın yaptığı bir duadan küçük bir bölüm.
                  Burada İsa’nın tek gerçek Tanrı ifadesini kullanması kendisinin Tanrı olmadığına açıkça işaret etmektedir.
                  23 Yuhanna 20:17. Bu pasaj İsa’nın Tanrı olmadığına bir başka
                  delil teşkil etmesinin yanında, Tanrı’nın sadece İsa’nın de-
                  ğil hepimizin babası olduğunu söylemesi açısından önemlidir. Dolayısı ile İncil’de geçen Baba kelimesinin biyolojik
                  değil mecazi manada kullanıldığını bu pasaja dayanarak rahatlıkla söyleyebiliriz.
                  24 Elçilerin işleri 3:13. İsa’nın Tanrı’nın kulu olduğu açıkça
                  ifade edilmiştir.
                  25 Elçilerin işleri 4:27.
                  26 Elçilerin işleri 4;30.


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                    Bu noktada İncil’i okuyanlar şöyle bir soru soracaklardır: “İyi ama neden İncil’de İsa’ya Tanrı’nın
                    oğlu denilmektedir?” Dikkat etmemiz gereken ilk şey “Baba” kelimesinin biyolojik değil, mecazi olarak kullanıldığıdır, ki bunun böyle olduğu şu pasajda açıkça görülmektedir: “İsa, «Bana dokunma!» dedi. «Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin
                    Tanrınızın yanına çıkıyorum.»”27
                    Diğer önemli nokta ise İsa’ya havarilerinin “Tanrı’nın oğlu” olarak seslendikleri izleniminin yanlış tercüme sonucu ortaya çıktığıdır. Zira “oğul” olarak çevrilen yunanca kelime “paida”, oğul ya da çocuk anlamına geldiği gibi, kul ya da hizmetkâr anlamına da gelir. Dolayısı ile “Tanrı’nın oğlu” olarak çevrilen bazı bölümler, Tanrı’nın kulu olarak da çevrilebilir. Nitekim “paida” kelimesi Elçilerin İşleri 4:25’te de Hz. Davut için kullanılmış, çevirmenler bu sefer “paida” kelimesini kul olarak çevirmişlerdir. Dolayısı ile ya Hz. Davut’la, Hz. İsa ikisi birden Tanrı’nın oğlu ya da
                    ikisi birden Tanrı’nın kuludur. Nitekim yukarıda verilen pasajlara baktığımız zaman “kul” kelimesinin daha uygun bir tercüme olduğu açıkça görülecektir.

                    27 Yuhanna 20:17.


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                      Zaten İncil’in yeni çevirilerinde çoğu çevirmen “paida” kelimesini kul olarak çevirmektedir. 28
                      Üçleme kavramı Hıristiyanlık’ın en temel kavramı olmakla birlikte anlaşılması en zor kavramıdır. İsa’nın nasıl aynı anda hem Tanrı hem de insan olduğu, nasıl ölebileceği, insani ihtiyaçları olacağı, acı çekeceği, zaman ve mekânda belli bir yer kaplayabileceği gibi sezgisel sorunları bir tarafa bıraksak bile üçleme ciddi felsefi ve mantıksal problemlerle karşı karşıyadır. Üçleme şu yedi önerme ile özetlenebilir 29:
                      1. Baba Tanrı’dır.
                      2. Oğul Tanrı’dır.
                      3. Kutsal Ruh Tanrı’dır.
                      4. Baba Oğul değildir.
                      5. Baba Kutsal Ruh değildir.
                      6. Oğul Kutsal Ruh değildir.
                      7. Tanrı birdir.
                      Bu 7 önermeyi mantıksal çelişkiye düşmeden bir arada kabul etmek imkânsızdır. Hıristiyan teologlar genelde üçlemeyi çeşitli örneklerle açıklamaya çalışırlar (piramidin üç yüzü veya üç başlı köpek gibi).
                      Ancak bu örneklerin hiçbiri bu yedi önermeye birebir uymaz. Nitekim dikkatli bir analizde önermelerin ne anlama geldiğinin de tam olarak belli olmadığı kolayca anlaşılır. Eğer ilk üç önermeyi Baba=Tanrı, Oğul=Tanrı, Kutsal Ruh=Tanrı diye anlayacaksak, 7. önerme gereği de Tanrı tek olduğuna göre, Leibnitz’in eşitlik ilkesi gereği Baba=Oğul=Kutsal
                      Ruh eşitliğine varacağız. İyi ama bu 3, 4, 5 numaralı önermelerle çelişmektedir. Demek ki ilk üç önerme bu şekilde anlaşılamaz. Burada “Baba Tanrı’dır” önermesi “Baba Tanrılık özelliğine sahiptir” şeklinde de anlaşılabilir. Bu durumda Baba=Oğul= Kutsal Ruh eşitliği ortaya çıkmaz. Baba Tanrılık özelliğine sahiptir, Kutsal Ruh Tanrılık özelliğine sahiptir, Oğul Tanrılık özelliğine sahiptir ve bunlar üçü birbirinden ayrıdır dediğimiz zaman (4, 5, 6 önerme gereği), bu sefer de Tanrı özelliğine sahip üç farklı varlık olduğu ortaya çıkar -diğer bir deyişle üç tane Tanrı olduğu.
                      Fakat bu da 7. önerme ile uyuşmaz. Dolayısı ile bu yorumu da kabul edemeyiz. Bu iki yorumu reddettikten sonra ilk üç önermenin ne anlattığı tamamen belirsizleşir. Bu önermeleri mantıksal çelişkiye düşmeden anlamlandırmak mümkün değildir.

                      28 Örnek olarak bakınız: The Holy Bible,New International
                      Version, Biblica: 2010
                      29 Bakınız: Richard Cartwright, “On the Logical Problem of
                      the Trinity”, Philosophical Essays, MIT Press: 1987, s.188


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                        Tanrı’nın birden fazla kişiliği olduğu düşüncesinin daha birçok felsefi sorunu vardır. Mesela Tanrı’nın birden çok kişiliği varsa, mantıksal olarak bu kişiliklerin belli bir konuda ayrılığa düşmesi mümkündür (düşerler demiyoruz, düşmeleri mantıksal çelişki yaratmaz diyoruz). Böyle bir ayrılığa düşmeleri durumu ise ciddi sorunlara yol açacaktır.
                        Her şeye gücü yeten iki varlığın istekleri çelişirse bunlardan hangisi gerçekleşecektir? Basit bir örnek vermek gerekirse, Kutsal Ruh gökleri yeşil, Baba mor yapmak isterse gökler mor mu olacaktır yeşil mi? Mor olursa Baba açıkça üstün gelecektir, ancak herhangi bir değişiklik olmazsa, yani gök aynı renkte kalırsa da bu durumda Tanrı’nın her şeye kadir sıfatı yetkinliğini yitirecektir. Dolayısı ile Tanrı’nın birden fazla kişiliği olduğunu varsaymak bizi ya çelişkiye, ya da Tanrı’nın her şeye kadir sıfatını reddetmeye zorlar. Ancak ikisi de kabul edilebilir sonuçlar değildir, dolayısı ile Tanrı’nın birden fazla kişiliği olduğu veya birden fazla Tanrı olduğu iddialarının reddedilmesi gerekmektedir.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: Dahi ve Dindar (Isaac Newton)

                          Referanslar
                          •••
                          1. Barker, P. ve Goldstein R. B. (2001). Theological
                          Foundations of Kepler’s Astronomy. Osiris, 16(Science in
                          Theistic Contexts), 88-113.
                          2. “Bellarmine’den Foscarini’ye” (1957). 12 Nisan 1615,
                          Opere, 12, 171–2; Discoveries and Opinions of Galileo,
                          çeviren Stillman Drake, Garden City: Doubleday.
                          3. Cohen, B. ve George E. S. eds. (2002). The Cambridge
                          Companion to Newton. Cambridge: Cambridge
                          University Press.
                          4. Cohen, I. B. (1980). The Newtonian Revolution.
                          Cambridge: Cambridge University Press.
                          5. Collins, F. (2007). The Language of God. New York:
                          Simon & Schuster.
                          6. Force, J. E. ve Popkin R. (1999) eds. Newton and
                          Religion: Context, Nature, and Influence. Dordrecht:
                          Kluwer.
                          7. Hart, M. (1992) The 100: A Ranking of the Most
                          Influential Persons in History. New York: Carol
                          Publishing Group/Citadel Press.
                          8. Snobelen, S. D. (1999). Isaac Newton, heretic: the
                          strategies of a Nicodemite. British Journal for the History
                          of Science, 32, 381–419.
                          9. Snobelen, S. D. (2001). God of Gods, and Lord of Lords’:
                          The Theology of Isaac Newton’s General Scholium to the
                          Principia. Osiris, 16, 169–208.
                          10. Taslaman, C. (2005). Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı.
                          İstanbul: İstanbul Yayınevi.
                          11. “The Newton Project Canada” internet sayfası:
                          http://www.isaacnewton.ca/
                          12. “The Newton Project” internet sayfası:
                          http://www.newtonproject.sussex.ac.uk/


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum

                          YUKARI ÇIK
                          Çalışıyor...
                          X