“Tanrı eserleri aracılığıyla bilinir”
Isaac Newton
Isaac Newton tarihin gördüğü en önemli bilim adamlarından biridir. 1687 yılında yayımlanan
eseri Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) uçaklarımızı uçuran, arabaların ve günlük hayatta kullandığımız diğer eşyaların yapımında kullanılan klasik mekaniğin temellerini attı. Bu kitap tartışmasız bir biçimde yazılmış en önemli bilimsel eserdir. Newton yerçekimi kanununu ve kendi adıyla anılan üç meşhur hareket yasasını keşfetmiş ve matematiksel olarak formüle etmiştir. Gezegenlerin eliptik yörüngelerde
hareket etmesi gerektiğini ve Güneş’in sistemimizin merkezinde olması gerektiğini matematiksel
olarak göstermiş, böylece Dünya merkezli Evren anlayışının sonunu getirmiştir. Newton’dan
önce, Aristo’nun etkisiyle, gökyüzündeki yasalar ile Dünya’daki yasaların farklı olduğuna inanılıyordu.
Newton fizik yasalarının evrensel olduğunu göstermiştir. Newton ışığın yapısının homojen olmadığını göstermiş, renk teorisini bulmuş, ışığın parçacık doğasını keşfederek, yansıma ve kırılmayı açıklamıştır. Bugün halen kullanılan aynalı teleskobu o geliştirmiş, böylece kendisinden öncekilerden daha sağlıklı gözlemler yapılmasını olanaklı kılmıştır. Ses dalgalarını yakından incelemiş ve empirik soğuma yasasını bulmuştur. Newton aynı zamanda tarihin en önemli matematikçilerden biridir. Türev ve integrali Leibniz’le aynı zamanda keşfetmiş1, bu şekilde
eğik yüzeylerin alan ve hacmini hesaplamayı olanaklı kılmış, hız gibi anlık değişimlerin matematiksel tanımını geliştirmiştir. Newton aynı zamanda kareköklerin yaklaşık değerini veren kendi ismini taşıyan metodu ve binom açılımı teoremini de bulmuştur. Matematiğin doğa bilimlerinde başarıyla kullanılabileceği önceden iddia edilmişse de, bunu gösterip matematikle fiziği birleştiren kişi odur. Principia’nın yayımlandığı 1687 yılı tarihçiler tarafından Aydınlanma Çağı’nın başlangıcı olarak kabul edilir. 2003’te Royal Society’deki bilim adamları arasında yapılan ankette “Einstein mı yoksa Newton mu daha önemli bilim adamı?” sorusu sorulmuş, sonuç olarak Newton galip gelmiştir. Michael Hart’ın meşhur “Tarihte En Etkili 100 Kişi” listesinde Newton, Hz. Muhammed’in arkasından 2. sırayı almıştır, aynı listede Hz. İsa 3., Einstein ise 10. sıradadır.
Newton’un çok az bilinen ikinci bir yönü daha vardır. Newton bir ilahiyatçı, din felsefecisi ve din
tarihçisidir. Günde 18 saat çalışan Newton, zamanının büyük bir kısmını bilimden ziyade,ilahiyata
ayırmıştır. Yakın zamanda toplanan Newton’un el yazmalarının büyük bir çoğunluğu dinî yazılardır.
Özellikle Aydınlanma Çağı’nın Fransız materyalistleri mekanikçi görüşlerini savunurken, mekanik
Evren tablosunu savunan, materyalist bir Newton imajı çizmişlerdir. Oysa bu ileride de göreceğimiz gibi Newton’un inandıklarıyla taban tabana zıttır. Newton’un bu yönünün gizli kalmasının diğer bir sebebi de dinî yazılarını yakın çevresi hariç hiç kimseyle paylaşmamasıdır. Zira Newton’un ilahiyat alanındaki iddiaları o dönemler için çok tehlikeli iddialardır. Newton, Katolik ve Anglikan Kilisesi’nin gerçek Hıristiyanlık’ı savunmadığını, bu dinlerin gerçek Hıristiyanlık’ın tahribatı olarak ortaya çıktığını iddia etmiştir. Geleneksel Hıristiyanlık’ın önemli bir öğesi olan “üçleme”yi2 reddetmiş, onu Tanrı’ya bir hakaret olarak görmüştür. Tanrı’nın maddi olmadığını savunmuştur. İnsanın ölümsüz bir ruha sahip olduğu iddiasını reddetmiş, Tanrı’nın insanı ölümden sonra tekrar bedeniyle beraber canlandıracağını iddia etmiştir. Şeytanın
bir varlık değil kişinin kötü tarafının metaforik bir gösterimi olduğunu düşünmüştür. Bütün bunların hepsi Newton’un yaşadığı dönemde ifade edilmesi yasak olan şeylerdi. Üçlemeyi reddeden insanlar öldürülmeye varan ağır cezalarla cezalandırılabilirlerdi. Newton üçlemeyi reddettiği için en iyi ihtimalle üniversiteden atılacaktı. Nitekim, Cambridge Üniversitesi’nde Newton’un yerini alan William Whiston, 1710 yılında üçlemeyi reddettiği için görevden alınacaktı. Şimdi Newton’un din ve Tanrı anlayışını daha detaylı incelemeye başlamadan önce Newton’un hayatına bir göz atalım.
1 Newton türev ve integralle ilgili çalışmalarına 1666 yılında
başladı, ancak çalışmalarına sadece birkaç dipnotta yer
verdi. Leibniz ise türev ve integral üstüne çalışmaya 1674
yılında başladı ve 1684 yılında bu çalışmalarını yayımladı.
O tarihe kadar Newton çalışmalarını hâlâ yayımlamamıştı.
Newton, çalışmalarının Leibniz tarafından yayınlamdığını
görünce Leibniz’i hırsızlıkla suçladı. Bu da uzun yıllar
sürecek olan Newton-Leibniz çekişmesine ve türev ve integrali
kimin bulduğu tartışmalarına neden oldu. Bugün genel
olarak kabul edilen görüş, Newton ve Leibniz’in farklı
problemler üstünde çalışırken türev ve integral metotlarına
ihtiyaç duydukları ve birbirlerinden bağımsız bir şekilde
aynı metotları geliştirdikleri yönündedir.
2 Üçleme ya da teslis, geleneksel Hıristiyanlık’ta tek
Tanrı’nın üç kişiliği olduğu inancıdır. Bu üç kişilik: Baba,
Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh (Rûh-ul Kuds)’tur. Üç kişiliğe sahip
olmakla birlikte Hıristiyanlara göre Tanrı tek varlıktır.
Üçleme doktrini Hıristiyanlık dışında, başta Hint dinlerinde
olmak üzere çeşitli antik dinlerde de kendini gösterir. Diğer
İbrahimî dinler İslam ve Yahudilik bu doktrini reddeder.
Üçlemeyle ilgili daha geniş bilgi için kitabımızın son sözüne
bakabilirsiniz.
Isaac Newton
Isaac Newton tarihin gördüğü en önemli bilim adamlarından biridir. 1687 yılında yayımlanan
eseri Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) uçaklarımızı uçuran, arabaların ve günlük hayatta kullandığımız diğer eşyaların yapımında kullanılan klasik mekaniğin temellerini attı. Bu kitap tartışmasız bir biçimde yazılmış en önemli bilimsel eserdir. Newton yerçekimi kanununu ve kendi adıyla anılan üç meşhur hareket yasasını keşfetmiş ve matematiksel olarak formüle etmiştir. Gezegenlerin eliptik yörüngelerde
hareket etmesi gerektiğini ve Güneş’in sistemimizin merkezinde olması gerektiğini matematiksel
olarak göstermiş, böylece Dünya merkezli Evren anlayışının sonunu getirmiştir. Newton’dan
önce, Aristo’nun etkisiyle, gökyüzündeki yasalar ile Dünya’daki yasaların farklı olduğuna inanılıyordu.
Newton fizik yasalarının evrensel olduğunu göstermiştir. Newton ışığın yapısının homojen olmadığını göstermiş, renk teorisini bulmuş, ışığın parçacık doğasını keşfederek, yansıma ve kırılmayı açıklamıştır. Bugün halen kullanılan aynalı teleskobu o geliştirmiş, böylece kendisinden öncekilerden daha sağlıklı gözlemler yapılmasını olanaklı kılmıştır. Ses dalgalarını yakından incelemiş ve empirik soğuma yasasını bulmuştur. Newton aynı zamanda tarihin en önemli matematikçilerden biridir. Türev ve integrali Leibniz’le aynı zamanda keşfetmiş1, bu şekilde
eğik yüzeylerin alan ve hacmini hesaplamayı olanaklı kılmış, hız gibi anlık değişimlerin matematiksel tanımını geliştirmiştir. Newton aynı zamanda kareköklerin yaklaşık değerini veren kendi ismini taşıyan metodu ve binom açılımı teoremini de bulmuştur. Matematiğin doğa bilimlerinde başarıyla kullanılabileceği önceden iddia edilmişse de, bunu gösterip matematikle fiziği birleştiren kişi odur. Principia’nın yayımlandığı 1687 yılı tarihçiler tarafından Aydınlanma Çağı’nın başlangıcı olarak kabul edilir. 2003’te Royal Society’deki bilim adamları arasında yapılan ankette “Einstein mı yoksa Newton mu daha önemli bilim adamı?” sorusu sorulmuş, sonuç olarak Newton galip gelmiştir. Michael Hart’ın meşhur “Tarihte En Etkili 100 Kişi” listesinde Newton, Hz. Muhammed’in arkasından 2. sırayı almıştır, aynı listede Hz. İsa 3., Einstein ise 10. sıradadır.
Newton’un çok az bilinen ikinci bir yönü daha vardır. Newton bir ilahiyatçı, din felsefecisi ve din
tarihçisidir. Günde 18 saat çalışan Newton, zamanının büyük bir kısmını bilimden ziyade,ilahiyata
ayırmıştır. Yakın zamanda toplanan Newton’un el yazmalarının büyük bir çoğunluğu dinî yazılardır.
Özellikle Aydınlanma Çağı’nın Fransız materyalistleri mekanikçi görüşlerini savunurken, mekanik
Evren tablosunu savunan, materyalist bir Newton imajı çizmişlerdir. Oysa bu ileride de göreceğimiz gibi Newton’un inandıklarıyla taban tabana zıttır. Newton’un bu yönünün gizli kalmasının diğer bir sebebi de dinî yazılarını yakın çevresi hariç hiç kimseyle paylaşmamasıdır. Zira Newton’un ilahiyat alanındaki iddiaları o dönemler için çok tehlikeli iddialardır. Newton, Katolik ve Anglikan Kilisesi’nin gerçek Hıristiyanlık’ı savunmadığını, bu dinlerin gerçek Hıristiyanlık’ın tahribatı olarak ortaya çıktığını iddia etmiştir. Geleneksel Hıristiyanlık’ın önemli bir öğesi olan “üçleme”yi2 reddetmiş, onu Tanrı’ya bir hakaret olarak görmüştür. Tanrı’nın maddi olmadığını savunmuştur. İnsanın ölümsüz bir ruha sahip olduğu iddiasını reddetmiş, Tanrı’nın insanı ölümden sonra tekrar bedeniyle beraber canlandıracağını iddia etmiştir. Şeytanın
bir varlık değil kişinin kötü tarafının metaforik bir gösterimi olduğunu düşünmüştür. Bütün bunların hepsi Newton’un yaşadığı dönemde ifade edilmesi yasak olan şeylerdi. Üçlemeyi reddeden insanlar öldürülmeye varan ağır cezalarla cezalandırılabilirlerdi. Newton üçlemeyi reddettiği için en iyi ihtimalle üniversiteden atılacaktı. Nitekim, Cambridge Üniversitesi’nde Newton’un yerini alan William Whiston, 1710 yılında üçlemeyi reddettiği için görevden alınacaktı. Şimdi Newton’un din ve Tanrı anlayışını daha detaylı incelemeye başlamadan önce Newton’un hayatına bir göz atalım.
1 Newton türev ve integralle ilgili çalışmalarına 1666 yılında
başladı, ancak çalışmalarına sadece birkaç dipnotta yer
verdi. Leibniz ise türev ve integral üstüne çalışmaya 1674
yılında başladı ve 1684 yılında bu çalışmalarını yayımladı.
O tarihe kadar Newton çalışmalarını hâlâ yayımlamamıştı.
Newton, çalışmalarının Leibniz tarafından yayınlamdığını
görünce Leibniz’i hırsızlıkla suçladı. Bu da uzun yıllar
sürecek olan Newton-Leibniz çekişmesine ve türev ve integrali
kimin bulduğu tartışmalarına neden oldu. Bugün genel
olarak kabul edilen görüş, Newton ve Leibniz’in farklı
problemler üstünde çalışırken türev ve integral metotlarına
ihtiyaç duydukları ve birbirlerinden bağımsız bir şekilde
aynı metotları geliştirdikleri yönündedir.
2 Üçleme ya da teslis, geleneksel Hıristiyanlık’ta tek
Tanrı’nın üç kişiliği olduğu inancıdır. Bu üç kişilik: Baba,
Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh (Rûh-ul Kuds)’tur. Üç kişiliğe sahip
olmakla birlikte Hıristiyanlara göre Tanrı tek varlıktır.
Üçleme doktrini Hıristiyanlık dışında, başta Hint dinlerinde
olmak üzere çeşitli antik dinlerde de kendini gösterir. Diğer
İbrahimî dinler İslam ve Yahudilik bu doktrini reddeder.
Üçlemeyle ilgili daha geniş bilgi için kitabımızın son sözüne
bakabilirsiniz.
Yorum