Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

evrim teorisi nedir ne degildir

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    evrim teorisi nedir ne degildir

    Evrim; canlılar dünyasının, tarihini ve başlangıcını açıkladığını iddia eden teorinin, ana konusudur. Bu teori, bilim tarihinde, belki de en çok tartışılan teoridir. Tartışmanın kökleri ve nedenleri çok derindir. Ortalama bir insanın dahi haberdar olduğu bu teorinin reklamı, bilimselliğine dayanmıyor. Kendisine, bilim dünyasında oldukça korunumlu bir yer tutmuş olan evrim teorisi; insanların kulaklarına, bilim dışı bir şeyler fısıldamaktadır.

    Bu teorinin fikir babası olan Charles Darwin, 19. yy. da İngiltere'de yaşamıştır. Endüstri devrimiyle çağdaş olan teorinin doğuşu, aslında daha eskilere dayanmaktadır. Ancak bilim sahnesine çıkışı, Darwin sayesinde olmuştur. Modern biyolojideki gelişmelerle, Darwin'in teorisinde oluşan boşluk ve hataları onarmaya çalışanlara da, günümüzde yeni Darwinciler denmektedir.

    Baskın bilimsel bir çevre tarafından, büyük ölçüde kabul gören evrim teorisi; ulusal ve uluslararası pek çok kurum tarafından özel olarak korunmaktadır. Evrim teorisi, birçok itiraza rağmen; Avrupa Birliği tarafından, alınmış bir kararla dayatılmaktadır. Öyle ki, birçok ülkede bu teori, şimdiden dokunulmazlık zırhına bürünmüştür. Bu teoriye karşı olan görüşlerin öne çıkması, yasalarla engellenmiştir. Bu anlaşılması güç uygulama, evrim teorisinin, bilimsel bir teori olarak ele alınmasını engellemektedir.

    Bilim adına yapılan bu taraflılık, akla başka soruları getirmektedir. Bu yasakçı yaklaşım, insanlık tarihi kadar eski olan "yaratıcı ve yaratılış fikirleri"ni; kökten yok saymaya yönelmiş gözükmektedir. Şayet öyleyse, bu çaba, bir kesimin bilimin arkasına saklanarak, kendi dünya görüşlerini sunma gayretinden başkası değildir.

    Bilim dünyasında, 150 yıldan beri bir teori olmaktan öteye gidememiş bir hipotez, niçin bu kadar gürültü çıkarmaktadır? Bunu anlamak için, önce evrim teorisini ana hatlarıyla tanımamız, bu teoriyle ilgili görüşlere göz atmamız; bu konudaki tez ve analizlerimizi, ortaya koymamız gerekmektedir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

    EVRİM VE EVRİM TEORİSİ

    Evrim; en basit anlamıyla, zaman boyutuna bağlı değişim demektir. Biyolojide evrim ise, canlı türlerinin, nesilden nesile değişime uğrayarak; ilk durumundan farklı aşama ve özellikler kazanmasıdır. Teknik bir ifadeyle, biyolojik evrim, bir canlı topluluğunun genetik bileşenlerinin, zamanla değişime uğramasıdır.

    Evrim teorisindeki evrim tanımı ise, yukarıdaki tanımdan önemli ölçüde farklıdır. Teoride, değişim kavramı altında savunulan şudur: Bütün canlılar, çok uzak bir geçmişte yaşamış, tek bir ortak atanın, tesadüfi değişim süreci geçirmiş nesilleridir. Darwinist teoriyi oluşturan iki bileşen; mutasyonlar ve doğanın etken olduğu seçilimdir. Başka bir deyişle, evrim teorisinin en temel iki mekanizması, mutasyon ve doğal seçilimdir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

      DARWİNİZİM: DOĞAL SEÇİLİM

      Evrim teorisine göre, canlılığın devamlılığı ve türlerdeki çeşitlilik; doğal seçilim ve mutasyonlarla sağlanır. Doğal seçilim; canlının doğadaki koşullara adaptasyonunu ve hayatta kalmasını sağlayan, en uygun genetik karakterlerin ayıklanmasıdır. Darwin teorisine göre doğal seçilim, canlıların varlığını ve çeşitliliğini açıklayan yegane teoridir.

      Doğal seleksiyon(seçilim) denen bu mekanizmayı, düşüncesiz ve tamamen tesadüfi, doğal güçler yönetir. Kontrol yoktur. Hiçbir amacı yoktur. Bu yüzden, canlılardaki değişim ve gelişim, anlık yararlara göre gerçekleşir. Doğal seçilim sayesinde canlılar, kendiliğinden ve çevresel faktörlerin etkisiyle, avantajlı değişimler geçirirler. Böylece, çevreye uyum sağlayan, başarılı bireyler ayakta kalır. Çevreye uyum sağlayamayanlar ise, elenir. Değişimi sağlayan ana mekanizma ise, bir sonraki bölümde inceleyeceğimiz mutasyonlardır.

      Bir bakıma Darwin, bu mekanizmaya, Tanrısal bir anlam yüklemiştir. Darwin'in düşüncelerinde, asla bir Yaratıcıya yer yoktur. Bu sebeple evrim teorisi, Tanrı'yı reddetmek zorundadır. Darwin, doğal seçilimden, kusurları ayıklayan ve sürekli mükemmelliği sağlayan bir mekanizma olarak bahseder. Bugünkü Darwinciler ise, daha fazlasına inanırlar.

      Yeni Darwinistler, bu seçilim mekanizmasını, canlılığı sürdüren ve canlılara hayat veren bir mekanizma olarak görürler. Evrimcilerin, doğal seçilime yükledikleri anlamlar, abartılı ve tutarsızdır. Adeta bu doğal seçilim, tüm canlı hayatı ve çeşitliliği yaratır ve yönetir. Adım adım ve deneme yanılma yöntemiyle işleyen doğal seçilim, her canlının ihtiyacı olan yapıyı, bilinçsiz değişimlerle, o canlıya kazandırır. Bu kör seçilim, gerek hücre, gerekse organizma düzeyinde ortaya çıkan, tüm akıllı ve karmaşık düzenin, tek sorumlusudur. Tüm canlı hayatta, yaratıcı bir yasa olarak görülen doğal seçilimin yardımcısı ise, işleyişi tamamen belirsiz olan mutasyonlardır. Jeremy Rifkin, doğal seçilim konusunda bakın ne diyor:


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

        EORİ "ABARTILDI": "ELEŞTİRİLMEDİ"

        "Doğal seçilim teorisi, yüzyılı aşkın bir süredir, biyolog meslektaşlarımız ve genelde tüm dünya tarafından, yeryüzünde hayatın gelişimini açıklayan bir teori olarak, hiç eleştirilmeden kabul gördü. Bilim adamları, teoriyi olduğu gibi kabul edince; onun temelini oluşturan varsayımları pek dikkatli incelemediler. Eğer, bu varsayımlara dikkatli bakmış olsalardı, teoriyi desteklemek için ortaya konulan aldatıcı delilleri gördükçe, kendilerinden utanırlardı. Ancak bugün, ilk defa olmak üzere, bilim adamları, doğal seçilim görüşüne, eleştirel bakmaya başlamışlardır. Onların bulguları, hem teoriyi, hem de bizzat bilimin kendisini sarsmaktadır."

        Nitekim Gertrude Himmelfarb, bu konuda şu soruyu sorar:

        "Eğer doğal seçilim, en basitten en karmaşığa; en aşağıda olandan, en üst seviyedekine kadar; tüm türlerin gelişimini açıklamak istiyorsa; o zaman, basit ve aşağı seviyede olan türlerin varlıklarını nasıl açıklayabilir? Daha üstün veya daha yüksek formda bulunan türler, niçin daha bayağı veya daha aşağı türleri alt etmemiş ve onların yerini almamışlardır?"

        Gerçekten de doğa, bu modası geçmiş alt türlere müsaade etmekle, "evrim teorisinin tutarsızlığı"nı ortaya koymaktadır. Örneğin; yabanarıları, kuzenleri olan balarılarından, çok daha az yetenekli olmalarına rağmen; gelişip çoğalmaya devam etmişlerdir. Balarılarından daha az mükemmel fizyolojileri ile; elimine olmadan, ekolojik zincirdeki yerlerini korumaktadırlar.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

          SADECE "GÜÇ" DEĞİL: "ŞEFKAT" MÜCADELESİ DE

          Tabiatta bir yarışın olduğu doğrudur. Ancak bu, onun tek ve en baskın özelliği değildir. Hayvan etkileşimlerinin, bir asırdır dikkatli bir şekilde incelenmesiyle; birçok farklı davranış biçimleri gözlenmiştir. John Arthur Thompson ve Patrick G. Geddes, "Hayat: Genel Biyoloji'nin Ana Hatları" isimli kitapta; tabiatta bu derece bir yaşam mücadelesi olmadığına işaret etmektedirler:

          "Tabiatla ilgili olarak konuşulanlar, gerçeğin bir kısmının abartılarak karikatürize edilmesidir. Vahşi tabiat, şiddetli bir elemenin yaşandığı; yavruların ve körpelerin öldüğü, dişlerin ve pençelerin kandan arınmadığı bir ortam... Hatta, bundan daha fazlası doğrudur. Kısıtlı imkânlar ve zorluklar karşısında bir organizma yarışı, yoğunlaştırırken; bir diğeri, yavrularını korumayı artırır; birisi silahlarını sürekli yenilerken; bir diğeri müşterek yardımlaşmayı tercih eder. Gerçek şu ki; var olma mücadelesi, rekabete dayalı olmak zorunda değildir. Bu mücadele, sadece kendini zorla kabul ettirmekle değil, yavruların, arkadaşların, akrabaların korunmasıyla da gösterilebilir.

          "Dünya, sadece güçlünün değil, şefkatlinin de mekânıdır. Neden bütün canlı türlerinin, kendi içinde güçlü olanları, zayıf olanlarını yok etmiyor? Cevap oldukça basittir. Şayet böyle olsaydı, kısa bir sürede soyları tükenirdi, hatta canlılık biterdi. Bunu engelleyen nedir? Demek ki, burada başka yasalar geçerlidir. Doğal seçilimin açıklayamayacağı yasalar."

          Aslında doğal seçilim, yansız bir bakışla, son derece basit ve doğal bir durumdur. Hayat, yeryüzünde başladığından beri; doğma, büyüme, gelişme ve ölüm kadar, doğal seçilimde işlemekte olan bir yaşam kanunudur. Bu yaşam kanunu, türlerin sağlıklı gelişimini ve ayakta kalmasını sağlar. Doğal seçilim, canlılara direnç kazandıran bir süreç olup; popülasyonları daha güçlü kılar. Bu da, onların daha çok döl bırakması anlamına gelmektedir.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

            DOĞAL SEÇİLİM: "BASİT BİR GERÇEKTİR"

            20. yy.'ın en önemli biyologlarından, C. H. Waddington, doğal seçilimin, kutsal bir teori değil; basit bir hayat kuralı olduğunu hatırlatıyor:

            "Bir hayvanın, (üremeye) en yetenekli veya en uygun olması; onun mutlaka en güçlü veya en sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Esasen, onun en çok yavru bırakan varlık olmasından öte bir anlam ifade etmez. Aslında, doğal seçilimin genel prensibi; en çok yavru bırakanların, en çok yavru bırakanlar olduğu anlamına gelmektedir."

            Nobel ödülü sahibi genetikçi T. H. Morgan, yeni Darwinciler tarafından ortaya konan doğal seçilim konusunda, evrimci çevreleri şaşırtan şu nitelemeyi yapıyor:

            "Hayata en uygun olanların, hayatta kalma şanslarının, uygun olmayanlardan daha fazla olduğu tezi; söz edilmeye gerek bile olmayan ve herkesin bildiği basit bir gerçektir."

            Gertrud Himmelfarb ise, teoriyi alaya alan şu sözleri söylüyor:

            "Hayatta kalanların, hayatta kaldıkları görüldükten sonra, bunların hayatta kalmaya en uygun olanlar olduğu kararına varılmıştır."

            Bu açıklamalarla, kış uykusundan uyanmaya başlayan bilim dünyası, artık kendisine şu soruyu soruyordu: "Bu basit gerçek için, neden Darwin'in teorisine ihtiyaç duyalım?"

            Bilim adamlarının, görüşlerine başvurmadan önce, çağdaş yeni Darwincilerin, "doğal seçilim tezi"ne bir göz atalım.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

              "DARWİNCİ DOĞAL SEÇİLİM" NEDİR?

              Darwinci doğal seçilimin, çağdaş yorumcusu ve kör takipçisi Dawkins, doğal seçilim modelini, "birikimli seçilim teorisi"ne dayanarak; "Kör Saatçi" kitabında bakın nasıl izah ediyor?

              "Doğal seçilim; Darwin'in keşfettiği, tüm yaşam biçimlerinin bir amacı varmış gibi görünmesini açıklayan, kör bir süreçtir. Artık bildiğimiz, kendiliğinden oluşan ve bilinçsiz doğal seçilimin, hiçbir amacı yoktur. Doğal seçilimin, aklı ve düş gücü yoktur. Doğal seçilim, geleceği planlamaz, geleceği görme yetisi yoktur, öngörüsü yoktur."

              Hem Darwin hem de Dawkins'e göre doğal seçilim; küçük küçük değişimlerin birbirine eklenmesiyle ilerleyen, birikimli bir süreçtir. Bu değişimler, tamamen gelişigüzel mutasyonlar tarafından gerçekleştirilir. Evrimciler, bu mutasyonların, canlının adaptasyonunu bozmaması için, mikro düzeyde gerçekleştiğini iddia ederler. Onlara göre bu süreci yöneten; hayatta kalabilme çabasıdır. Yani doğal seçilim, bu denli karmaşık yapıdaki canlıların, gerekli organ ve parçalarını; yavaş yavaş, bilinçsiz, amaçsız ve nereden geleceği belli olmayan mutasyonlarla oluşturur.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                BİRİKİMLİ SEÇİLİM MODELİ

                Mesela gözü ele alalım. Birikimli seçilime göre insan gözü, başlangıçtaki gözle hiçbir alakası olmayan, basit bir hücrenin; n tane ardışık dizisel mutasyon geçirmesiyle ortaya çıkar. Yani mini mini mutasyonlarla; inanılmaz uzun zamanlarda, bu değişim miktarları birikerek, insan gözü oluşur. Bu ardışık ve mini değişimlerle değişen ve gelişen bu göz hücresi formlarını; sırayla üslü X lerle gösterelim. İnsan gözünün en gelişmiş son haline de, X diyelim. Bu durumda; insan gözü; X, X1 den; X1, X2 den; X2, X3 den oluşur. Böylece zamanda geriye n adım attığınızda; nihayet Xn basit hücre formuna ulaşırsınız. Yani, başlangıç Xn basit hücre durumundan; en gelişmiş X insan gözü yapısına evrimleşmeyi, kısaca şöyle bir ardışık diziyle gösterebiliriz: Xn....X3, X2, X1, X.

                Yukarıda bir diziyle gösterilen, birikimli seçilim modeli görüşüyle ilgili, Dawkins'in ortaya koyduğu, bir bilgisayar simülasyonundan başka kanıt göremiyoruz. Bu bilgisayar simülasyonunun da nasıl bir kanıt teşkil ettiğini, ileride göreceğiz. Ancak bundan önce, göze, bir göz atmamız gerekmektedir.


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                  GÖZ KARŞISINDA: DARWİN'İN ŞAŞKINLIĞI

                  Nitekim, gözün mükemmel yapısı, Darwin'i rahatsız etmiştir. Bir kaç kez bunu itiraf eden Darwin; 1860'da, Asa Gray'e, bu konuda şunu söyleyecektir:

                  "Göz, bugüne kadar bana hep soğuk bir ürperti vermiştir."

                  Evrimcilerin bu birikimli seçilimi, nasılsa hep ileriye doğru ve hep olumlu bir birikim sürecidir. Yani hep, yapıcı-onarıcı ve gelişmecidir nedense. Sayısız deneme, hep başarılıdır ve hep mükemmel göze ulaşmak için çabalar durur. Ancak bu değişim, aynı zamanda bilinçsiz, amaçsız, iradesiz ve de kördür.

                  Kısacası, gerçekleşen her bir küçük mutasyonun, bazı yararlı özellikleri, seçilimle ortaya çıkardığına; rasgele şanslarla ve her nasılsa ince bir hassasiyet kazanarak; mükemmel işleyen bir göz organıyla sonuçlandığına inanmamız beklenmektedir. Basitten karmaşığa doğru ilerleyen bu birikimli evrimin, hiçbir ön planı, programı ve nihai amacının olmadığını da, unutmayacaksınız elbette. Acaba Darwin'in kendisi, gözün bu evrimine ne kadar inanıyor? İşte Darwin'in ifadeleri:

                  "Farklı mesafelere odaklanabilir. Farklı miktarda ışık alabilir. Farklı şekil ve renk tonlarını düzeltme kabiliyetindedir. İşte o eşsiz düzeneğini dikkate aldığınızda; gözün, doğal seçilimle oluşmuş olabileceğini düşünmek, itiraf etmeliyim ki, tamamen imkansız görünmektedir."

                  Her şeyden önce göz, nasıl bir başlangıç yapabilmiştir? Işığa duyarlı ilk sinir hücresi nasıl oluşmuştur? Zira çoğu biyolojik yapı, ışığa duyarlı değildir. Bakın bu konuda Darwin, işin içinden nasıl sıyrılıp çıkıyor:

                  "Bir sinirin, ışığa karşı nasıl duyarlı olduğu, yaşamın nasıl ortaya çıktığı konusundan daha fazla ilgilendirmiyor bizleri."

                  Bugün bilim, Darwin'in çok ilerisinde ve moleküler düzeyde canlılları incelemektedir. Darwin'in, anlamakta doğal olarak zorlandığı ve göz ardı ettiği bu meseleyi, biraz daha yakından inceleyebiliriz. New York'taki Wethersfield Enstitüsü'nün düzenlediği konferansta, biyoloji bilimleri profesörü Michael J. Behe, bir sinirin ışığa karşı duyarlı olmasının, ne denli imkansız bir olay olduğunu şöyle açıklar:


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                    MODERN BİLİMİN: DARWİN'E CEVABI

                    "Işığa duyarlı bir noktayı yapmak için, neye gerek vardır? Bir ışık fotonu, retinaya çarptığında ne olur? Bir foton retinaya çarptığında; 11 cis-retinal diye adlandırılan, küçük bir organik molekülle etkileşime geçer. Retinalin şekli, hayli büklümlüdür. Ancak fotonla etkileşime geçtiğinde düzleşir, trans-retinal şeklini alır. Bu, görme ile sonuçlanan ve tüm olaylar dizisini başlatan bir sinyaldir. Retinal şeklini değiştirdiğinde, ona bağlı olan rhodopsin protein de şeklini değiştirir. Rhodopsinin şeklindeki değişiklik, transducin proteininin ona yapışmasını sağlayan, bir bağlanma yeri açar. Artık, transducin kompleksinin bir parçası ayrılır ve fosfodiesteraz diye adlandırılan bir proteinle etkileşime geçer. Bu gerçekleştiğinde fosfodiesteraz, döngüsel GMP diye adlandırılan, küçük organik bir molekülü kesmek ve 5-GMP'ye dönüştürmek için, kimyasal bir yetenek kazanır.

                    "Hücrede bol miktarda döngüsel GMP vardır ve onların bir kısmı, iyon kanalı diye adlandırılan başka bir proteine yapışır. Normalde iyon kanalı, sodyum iyonlarının, hücreye girmesine izin verir. Öte yandan, fosfodiesterazın faaliyeti sonucunda; döngüsel GMP miktarı azalır. Bu da kanalın kapanmasına yol açan bir şekil değişimini doğurur. Sonuçta sodyum iyonları, artık hücreye giremez, hücredeki sodyum miktarı azalır ve hücre zarındaki voltaj değişir. Bu da sonuçta, optik sinirden beyne ulaşan bir elektriksel kutuplaşma dalgasına yol açar. Bu dalga, beyin tarafından yorumlandığında, görme gerçekleşmiş olur. Hasılı Darwin'in, 'ışığa karşı duyarlı basit noktasının, nasıl işlev gördüğü' sorusuna karşı, bugün modern bilimin keşfettikleri bunlardır.

                    "Her ne kadar bir çoğumuz, görme mekanizmasının, yukarıdaki izahını karmaşık bulsak da; gerçekte bu açıklama, işleyen bir görme sisteminin; yani görmenin kimyasının gerek duyduğu bir dizi şeyi göz ardı eden, küçük ve kaba taslak bir anlatımdan ibarettir.

                    "Söz gelimi ben, sistemin yeniden nasıl ortaya çıktığından; sistemin, sıradaki fotonun gelmesine hazırlık olarak, başlangıç noktasına nasıl tekrar geri döndüğünden söz etmedim. Yine de yukarıdaki izahın, Darwin ve çağdaşlarının, basit bir başlangıç noktası olarak gördükleri şeyin; devasa karmaşıklıkta bir şey olduğunu anlamaya yeteceğini düşünüyorum. Darwin'in tasavvur ettiğinden çok ama çok karmaşık."


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                      "EKSİK OLAN GÖZ: GÖREV YAPAMAZ"

                      Aslında evrimin, en önemli problemlerinden biri olan hayatın kökeni bir yana, bir bireyin, basitten karmaşık yapıya doğru, doğal seçilimle evrilmesi, hala büyük bir açmazdır. Bu açmazı, net şekilde ortaya koyan organ, elbette gözdür. Gertrude Himmelfarb, bu konuda çok temel bir noktaya temas eder:

                      "Göz, son halini almadan önce, hiçbir işe yaramayacağına; evriminin ilk safhalarının, yani gözdeki ilk değişimlerin, hayatı devam ettirmeye hiçbir katkısı olmayacağına göre; o ilk evrelerde, doğal seçilim acaba nasıl işlemiştir? Tek bir değişim, hatta tek bir uzuv, onun tamamlayıcısı olan diğer parçalar olmadan, işe yaramayacaktır. Doğal seçilimin veya organın amacının olmadığı iddiası dikkate alınırsa; evrimin ilk safhalarında, bu uzvun işe yaramayacağı açıktır."


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                        BİRİKİMLİ "MÜKEMMEL GÖZ": İMKANSIZDIR

                        Göz, fevkalade karmaşık bir sisteme sahiptir. Göz parçaları arasında, mükemmel bir eşzamanlılık vardır. R. L. Wysong, gözü bakın nasıl tasvir ediyor:

                        "Göz küresini barındırmak için önce mutasyonla iki adet kemik çukuru oluşmalı. Gözü beslemek için uygun mutasyon geçirmiş damar ve sinirleri kapsayabilmek için kemiğin uygun oyukları olmalı. Göz küresinin çeşitli katmanları; lifli kapak, gözakı, ışığa duyarlı retina tabakası ile birlikte bir düzen içinde oluşturulmalı. İnce dallar ve koni biçiminde özel nöronlar, iki kutuplu nöronlar, uzun nöronlardan oluşan retina ve göz sinirine uygun bir şekilde bağlanmalı. Bu göz siniri de, yine uygun bir şekilde, mutasyon geçirmiş olan beyindeki görme merkezine bağlanmalı. Bu görme merkezi de, yine uygun şekilde, beynin merkezindeki gri bir madde olan, beyin sapına ve belkemiği kordonuna bağlanmalıdır ki; duyu hissi ve hayat kurtaran refleks kabiliyeti oluşabilsin.

                        "DNA'da gerçekleşen rasgele yeni düzenlemeler, aynı zamanda göz merceğini, cam gibi ve sulu bir yapıyı, saydamlığı, renkleri, kirpiksi yapıyı, aşıcı kas bağlarını, bezeleri, buruna açılan kanalları, göz hareketi için gerekli düz ve eğri kasları, göz kapaklarını, kaşları ve kirpikleri oluşturmalı. Bütün bu yeni mutasyonlu yapılar, mükemmel bir şekilde, tüm diğer sistemlerle bütünleştirilip, dengelenmeli ve sonra da görme işi gerçekleştirilmeli."


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                          BİRİKİMLİ SEÇİLİMİN: OLABİLİRLİĞİ NEDİR?

                          Birikimli seçilim, bir adamın lotoyu, atlamadan arka arkaya n(sayısız) kere kazanıp; sonunda tüm dünyaya sahip olmasına benzetilebilir. Yeni Darwinci Dawkins'in birikimli seçiliminde; canlılar, deneme- yanılma yöntemiyle, ancak her nasılsa, her defasında arka arkaya sayısız kere hayatta kalmayı sağlayacak seçimi, doğru bir biçimde yaparak; değişimleri biriktirir. Bu uzun zaman içindeki ardışık, sayısız ve başarılı mini birikimler, son derece karmaşık biyolojik yapıları ortaya çıkarır.

                          Bu birikimler, her nedense yıkıcı değil hep yapıcıdır. Yani en mükemmel organ olma amacına doğru sürekli çabalar. Ancak aynı zamanda amaçsızdır da. Aynen loto oyunu gibi sayısız ardışık, başarılı deneme vardır. Aynı zamanda bu denemeler, tesadüfi(rasgele)dir. Bu bilinçsiz, tesadüfi ve kör, sayısız ardışık başarılı deneme sonucunda, bilinçli, planlı ve adeta sofistike bir canlı yapısı ortaya çıkar. İşte birikimli seçilim böyle bir şeydir. Bütün sır, zaman parametresinde saklıdır. Olma olasılığı sıfıra yakın "olaylar"ın, gerçekleşmesini istiyorsanız; bu "olayı"(denemeyi), çok çok uzun bir zamana, hatta sonsuza yayabilirsiniz. Böylece sonsuza yakın denemelerle, imkansız olayların, mümkün olabileceğine kendinizi inandırabilirsiniz!

                          Ancak gerçek şu ki; biyolojik sistemlerin pek çok işlevi, birden çok mekanizmanın, ortaklaşa ve son derece planlı çalışması ile başarılır. Eğer doğal seçilim, bir karmaşık sistem üretecekse, bu sistemi, bir kerede ve bir anda üretmek zorundadır, ya da üretemeyecektir.

                          Şayet Darvinci evrimin, birikimli doğal seçilimi geçerli olsaydı; bir canlının evrimleşme sürecinde, pek çok ara form veya ucube form ortaya çıkmalıydı. Nitekim tüm çabalara rağmen, fosil kayıtlarında böyle formlar bulunamamıştır. Oysa evrimcilerin doğal seçilimi işleseydi; organları tamamlanmamış milyonlarca ara form ortaya çıkacaktı. Ancak evrimcilerin ellerinde, bu konuda bir kanıt yok. Darvinizm, bu konuda bize, delil olarak kendi hayallerinden fazlasını sunmuyor.

                          Bir kısım evrimciler, birikimli seçilimle; küçük küçük birikimlerin, canlılara boyut atlattığını; ilk hücreden maymuna, oradanda insana, uzun bir sürede evrildiğini söylerken; bir kısım evrimciler, bu geçişin ani sıçramalarla olduğunu savunuyor. Yani teori, kendi içide tutarsız ve çelişkili. Dawkins'in birikimli seçilimine karşı, sıçramalı evrim tezi..Tarihin şahitliğinde söylüyoruz ki; bilimsel çalışmalar ilerledikçe; bu örümcek evi kadar dayanaksız teori, buharlaşacaktır.


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                            BİRİKİMLİ DEĞİL, HİLELİ SEÇİLİM

                            Birikimli seçilimci Dawkins'in önemli saydığı kanıtı ise, 80'li yıllarda kendisinin yazdığı bir bilgisayar programı! Evet üzerinde duracağımızı söylediğimiz; bu Dawkins simulasyonuna bir göz atalım:

                            Bu programla Dawkins, şansa dayalı olarak işleyen birikimli bir ayıklama sürecinin, karmaşık bir canlı yapısıyla sonuçlanacağını, ispata çalışıyor. Önce hedef olarak, Shakspeare'in eserlerinden anlamlı bir cümle dizisi belirliyor. Bu cümleyi oluşturacak elemanlar kümesini; 27 harf ve noktalama işaretlerinden oluşturuyor. Salt şansa bağlı(tesadüfi) olarak Dawkins'in, hedef dizisi(cümlesi)ni oluşturma olasılığı, son derece düşüktür.

                            Bu hedef cümlesinin, tesadüfi(rastlantısal) olarak ortaya çıkma olasılığı; oldukça düşüktür, hatta sıfıra yakındır: 1/1040. Böyle bir sonucu elde etmenin, imkansıza yakın olduğunu anlayan Dawkins, programı yeniden yapılandırır. Birincisine tek basamaklı seçilim der. Doğada, bu tek basamaklı seçilimin, karmaşık yapıları oluşturamayacağını söyler. Evrimin asıl yaratıcı mekanizmasının ise, birikimli seçilim olduğunu iddia ederek; bunu ispat etmek için programında, olasılığı artıracak bir değişiklik yapar. Hileli Algoritmasını şöyle düzenler:


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: evrim teorisi nedir ne degildir

                              DAWKİNS'İN: EVRİMCİ ALGORİTMASI

                              1-) İlk dizideki tüm harfleri rasgele değiştir.
                              2-) Hedef dizi(cümle)deki mukabil harfe karşılık gelen bir değişiklik(mutasyon) olduğunda onu koru.
                              3-) Yerini bulmuş(ortaya çıkmış) harfi öylece koru ve hedef dizi(cümle)den ortaya çıkmayan harfleri, rasgele değiştir.

                              Bu algoritmadan kolayca anlaşılabileceği gibi, Dawkins'in yaptığı en büyük varsayımlardan birisi; doğanın her zaman ve her seferinde denemeksizin en doğru seçimi yapabildiğidir. Yani bir nesilde bile, ebeveynden iyi olan genlerin saklanıp, kötü olanların yeniden belirlendiği varsayımı. Zira, programında; hedef dizi(cümle)nin ortaya çıkan doğru harflerini koruyor ve sadece yanlış harfleri yeniden seçmeye tabi tutuyor. Doğa, adeta ortaya çıkan iyi genleri biliyor ve onu değiştirmeyerek tutuyor yahut seçiyor. Hedef dizinin(gen dizisinin) tutmayan harfini(genini) ise tutturuncaya kadar değiştiriyor(deniyor). Yani, doğa bilinçli hareket ediyor. Geni adeta inceleyip, iyisini seçiyor ve nesillere aktarıyor. Kötüsünü ise iyisini bulana kadar değiştiriyor, yani eliyor.

                              Dawkins'in, modellediği doğa, kör değil; bilinçli, amaçlı ve seçici bir doğa. Bu seçilimin doğallığı, rastlantısallığı(tesadüfiliği) ve körlüğü neresinde? Dawkins, bir taraftan, birikimli doğal seçilimin; plansız, tesadüfi, bilinçsiz ve de kör olduğunu söylerken; diğer taraftan planlı, amaçlı, kuralları kendisi tarafından belirlenmiş ve üstelikte hileli bir modelle, teorisini ispatlamaya çalışıyor. Dawkins, ya kendisini ateizm tutkusuna kaptırmış ya da kendisinde fark edemediği bir körlük var!

                              Algoritmayı istediği gibi düzenleyen evrimci Dawkins, böylece hedef dizisini(cümlesini), 43. denemede elde ettiğini söylüyor.


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X