Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.
Kuran’ı Kerim, otuz yerde şefaat unvanında menfi yada müspet manada muhtelif ayetlerde bu konudan bahsetmektedir.
Şefaat, ayetlerinden sahih ve doğru bir neticenin alınması için şefaat ayetlerinin tamamının bir arada incelenmesi ve bunların tamamından Kuran’ın hedefi olan tek bir neticenin alınması gerekir. Bu kadar ayetin içerisinden sadece bir veya birkaç tanesine bakıp da kendi kafamızdaki iddiamıza delil getirmek yanlış olacaktır. Şefaat hakkında, alınan yanlış neticeler veya bu konuya yapılan itirazlara böyle bir tek taraflı araştırma sebep olmuştur.
Sadece bir ayete bakıp da, diğerlerini bir kenara bırakarak bir netice almak Kuran tefsirine göre yanlıştır. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; ‘Kuran’ın bazısı bazısını tasdik eder.’
Hz. İmam Ali (as.) şöyle buyuruyor; (Allah’ın Kitabı) bazısı bazısının yardımıyla konuşur; bazısı bazısına şahitlik eder. [461] İşte bu sebepten dolayı Kuran’ı Kerimde, sadece bazı ayetlere bakarak netice almak kesinlikle yanlıştır. Zira, bazı ayetlerdeki müteşabihler diğer ayetlerin vesilesi ile kesinlik kazanır.
Kuran’ı Kerim de, bu konudan bahseden ayetler birkaç sınıfa ayrılırlar;
Birinci sınıf; Şefaati tamamıyla mutlak bir şekilde nehyeden ayetler. Bu da bir ayetten fazla değildir. Kuran’ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor; “Alış veriş, dosluk, iltimas, bulunmayan gün gelmeden size verdiğimiz azıklardan hayır yapın.” [462]
Şefaati inkar edenlerin, sadece yukarıdaki ayete bakarak yanlış netice almaları Kuran’a göre aykırıdır. Zira, daha öncede belirttiğimiz gibi, Kuran’ı Kerimde ki, bir konu etrafında bulunan ayetler tek bir hedefi takip etmişlerdir. Bunların birisine bakıp diğerlerini gözden çıkarmak insanı o tek hedefe asla götürmez.
Örneğin; yukarıdaki ayette, Kuran kıyamet günü şefaati reddediyor ama hemen arkasından ‘Ayet-el Kürsi’de şefaatçilerin varlığını açıklayıp şöyle buyuruyor; ‘izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez.’ [463]
Bu iki ayeti ve konu etrafındaki diğer ayetleri ele alıp incelediğimizde; birinci ayet şefaat, tamamıyla mutlak bir anlamda reddetmemiş aksine batıl şefaatleri reddetmiştir. Bu konuya delil birinci ayette geçen ‘dostluk yoktur’ cümlesidir.
Zira bu cümleden anlaşıldığına göre, kıyamet günü tüm insanlar arasındaki dünyadaki dostluk kesilecektir. Oysa, başka bir ayette, sadece kafirler arasındaki dostluğun kesileceği ve takvalıların dostluğunun o gün kesilmeyeceği vurgulanmıştır. Nitekim; Kuran şöyle buyuruyor; ‘Allah’a saygı duyup kötülükten sakınanlar müstesna olmak üzere, dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.’ [464]
Günahkarların birbirleri ile olan dostluklarının kesilmesi ve onların birbirlerine düşman olmalarının sebebi; Onların dünyadaki dostluğu onların kötü yola, günaha düşmelerine ve sapmalarına sebep olmasındandır. Allah’tan korkanlarında dostluklarının kesilmediği gibi, devam etmesinin de sebebi, onların dostluğu onların hidayetlerine ve hayırlı fiiller yapmalarına sebep olmasındandır.
Kısacası, sadece ‘o günde dostluk yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp bütün insanların, hem günahkarların ve hem de takvalıların o gün dostluklarının kesileceği neticesini almak nasıl yanlış ise ‘o günde şefaat yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp da şefaati tamamen mutlak manada reddetmek de yanlış olacaktır. Zira başka bir ayette o gün takvalıların dostlukları süreceği belirtildiği gibi şefaatinde şartlarına göre imzalandığı belirtilmiştir.
Bu açıklamaya göre, birinci sınıf ayetten anlaşılan, şefaatin mutlak bir anlamda ret olunmadığıdır. Aksine ayet, şefaatin iman getirmeyenler veya imanları tamamen zayıf olan gruplardan ret olunduğuna işaret etmektedir.
İkinci sınıf: Yahudilerin düşünce ve nazarında olan şefaati reddeden ayetler; Zira Yahudiler şefaat hakkında kendilerine özgü bir inanca sahiptirler. Bu konudaki ayetler aşağıdakilerden ibarettir;
1-(Ey İsrailoğulları) ‘İleride gelecek bir günden korkun ki; o günde hiçbir kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden şefaat kabul olunmaz ve fidyede alınmaz. Onlara asla yardım yapılmaz.’ [465]
2-‘Ve bir günden sakınınız ki; o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez, onlara hiçbir yardım da gelmez.’ [466]
Bu iki ayetin her ikisi de Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira Kuran’ı Kerim bu iki ayetten önce şöyle buyuruyor; ‘Ey İsrailoğulları! Özellikle size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar diğer) insanlardan üstün kıldığımı hatırlayın’
‘Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın’ [467]
Yukarıda şefaati nehyeden ayetler, Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira onlar, şefaat hususunda şöyle diyorlardı; Biz Peygamberlerin evlatlarıyız. Bizim günahlarımız her ne kadar fazla olursa, babalarımız bizim hakkımızda şefaat edeceklerdir. Böyle kayıtsız ve şartsız bir şefaate inanmak tamamen yanlıştır. Şöyle ki; sırf Peygamberlere yakınlık derecesinden dolayı, kişinin her istediği günahı yapacağına ve peygamberlere olan yakınlığının ona kafi geleceğine, kurtuluşuna vesile olacağına inanmasına İslam kesinlikle karşı çıkmıştır. Zira İslam dini, kurtuluş ölçüsünün nesep yönünden yakınlık olduğunu değil de, iman ve salih amel olduğunu belirtmiştir. Bu sebepten dolayı, Kuran’ı Kerim, bu ayetlerde onların inandıkları şefaati reddetmiştir. Çünkü Yahudiler kendilerini özel bir millet olarak görüyorlardı. Onlar Allah’ın seçkin bir ümmeti olduklarını söylüyorlardı. Aynı görüş ve inançlara Mesih’iler de sahipti. Kuran’ı Kerim bu konuya binaen şöyle buyuruyor; Yahudiler ve Hıristiyanlar: ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. [468]
Onlar Ahirette ki; kurtuluşu İsrail soyuna dayanmaya mahsus biliyorlardı. Onlar amel kavramının dışında sadece bu soya veya bu iki dine mensup olanların ahirette kurtulacaklarını söylüyorlardı. Kuran’ı Kerim, onlardan şu şekilde nakletmektedir; ‘(Ehl-i Kitap) Yahudi ve Hıristiyanlar hariç, hiç kimse cennete girmeyecek, dediler. [469]
Kuran’ı Kerim, açık bir şekilde böyle bir inancın yanlışlığını vurgulamış, bir soya veya bir dine mensup olmanın kurtuluş ölçüsü değil de, asıl ölçünün kalbi iman, teslim ruhu ve salih amel olduğunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur;
‘O iddia onların kuruntusudur. Sen onlara de ki; Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin. Bilakis muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah’a döndürürse onun mükafatı Rabb’inin katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.’ [470]
Onlar ukalalıklarında sınırı aşarak şunları bile söylemeye cesaret ettiler:
‘(İsrail oğulları) Dediler ki; sayılı birkaç gün müstesna, ateş bize dokunmayacaktır. De ki; onlara, yoksa Allah katından bir söz mü aldınız?’ [471]
Bu iki ayet kendilerini beğenip, kibirlenen bir millet hakkında bahsedip, onların hiçbir kayıt ve şart getirmeden inandıkları şefaati reddetmiştir.
Bu halde, sadece bu iki ayete bakıp, Kuran’daki şefaat konusunu reddetmek doğru olmayacaktır. Zira açıklayacağımız gibi, Kuran’ı Kerim ve İslam dini şefaati şartlarına ve vasıflarına göre tasvip etmiştir.
Müfessirler de bu iki ayeti tefrir ederlerken, burada red olunan şefaatin Yahudilerin inanç ve düşüncelerinde olan şefaatin olduğunu belirtmişlerdir. [472]
Üçüncü Sınıf: Üçüncü sınıf ayetler, kıyamet günü kafirler için şefaatçi olmayacağını veya şefaatçilerin şefaatinin onlara hiçbir fayda vermeyeceğini belirten ayetlerdir.
Kuran’ı Kerim, otuz yerde şefaat unvanında menfi yada müspet manada muhtelif ayetlerde bu konudan bahsetmektedir.
Şefaat, ayetlerinden sahih ve doğru bir neticenin alınması için şefaat ayetlerinin tamamının bir arada incelenmesi ve bunların tamamından Kuran’ın hedefi olan tek bir neticenin alınması gerekir. Bu kadar ayetin içerisinden sadece bir veya birkaç tanesine bakıp da kendi kafamızdaki iddiamıza delil getirmek yanlış olacaktır. Şefaat hakkında, alınan yanlış neticeler veya bu konuya yapılan itirazlara böyle bir tek taraflı araştırma sebep olmuştur.
Sadece bir ayete bakıp da, diğerlerini bir kenara bırakarak bir netice almak Kuran tefsirine göre yanlıştır. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; ‘Kuran’ın bazısı bazısını tasdik eder.’
Hz. İmam Ali (as.) şöyle buyuruyor; (Allah’ın Kitabı) bazısı bazısının yardımıyla konuşur; bazısı bazısına şahitlik eder. [461] İşte bu sebepten dolayı Kuran’ı Kerimde, sadece bazı ayetlere bakarak netice almak kesinlikle yanlıştır. Zira, bazı ayetlerdeki müteşabihler diğer ayetlerin vesilesi ile kesinlik kazanır.
Kuran’ı Kerim de, bu konudan bahseden ayetler birkaç sınıfa ayrılırlar;
Birinci sınıf; Şefaati tamamıyla mutlak bir şekilde nehyeden ayetler. Bu da bir ayetten fazla değildir. Kuran’ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor; “Alış veriş, dosluk, iltimas, bulunmayan gün gelmeden size verdiğimiz azıklardan hayır yapın.” [462]
Şefaati inkar edenlerin, sadece yukarıdaki ayete bakarak yanlış netice almaları Kuran’a göre aykırıdır. Zira, daha öncede belirttiğimiz gibi, Kuran’ı Kerimde ki, bir konu etrafında bulunan ayetler tek bir hedefi takip etmişlerdir. Bunların birisine bakıp diğerlerini gözden çıkarmak insanı o tek hedefe asla götürmez.
Örneğin; yukarıdaki ayette, Kuran kıyamet günü şefaati reddediyor ama hemen arkasından ‘Ayet-el Kürsi’de şefaatçilerin varlığını açıklayıp şöyle buyuruyor; ‘izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez.’ [463]
Bu iki ayeti ve konu etrafındaki diğer ayetleri ele alıp incelediğimizde; birinci ayet şefaat, tamamıyla mutlak bir anlamda reddetmemiş aksine batıl şefaatleri reddetmiştir. Bu konuya delil birinci ayette geçen ‘dostluk yoktur’ cümlesidir.
Zira bu cümleden anlaşıldığına göre, kıyamet günü tüm insanlar arasındaki dünyadaki dostluk kesilecektir. Oysa, başka bir ayette, sadece kafirler arasındaki dostluğun kesileceği ve takvalıların dostluğunun o gün kesilmeyeceği vurgulanmıştır. Nitekim; Kuran şöyle buyuruyor; ‘Allah’a saygı duyup kötülükten sakınanlar müstesna olmak üzere, dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.’ [464]
Günahkarların birbirleri ile olan dostluklarının kesilmesi ve onların birbirlerine düşman olmalarının sebebi; Onların dünyadaki dostluğu onların kötü yola, günaha düşmelerine ve sapmalarına sebep olmasındandır. Allah’tan korkanlarında dostluklarının kesilmediği gibi, devam etmesinin de sebebi, onların dostluğu onların hidayetlerine ve hayırlı fiiller yapmalarına sebep olmasındandır.
Kısacası, sadece ‘o günde dostluk yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp bütün insanların, hem günahkarların ve hem de takvalıların o gün dostluklarının kesileceği neticesini almak nasıl yanlış ise ‘o günde şefaat yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp da şefaati tamamen mutlak manada reddetmek de yanlış olacaktır. Zira başka bir ayette o gün takvalıların dostlukları süreceği belirtildiği gibi şefaatinde şartlarına göre imzalandığı belirtilmiştir.
Bu açıklamaya göre, birinci sınıf ayetten anlaşılan, şefaatin mutlak bir anlamda ret olunmadığıdır. Aksine ayet, şefaatin iman getirmeyenler veya imanları tamamen zayıf olan gruplardan ret olunduğuna işaret etmektedir.
İkinci sınıf: Yahudilerin düşünce ve nazarında olan şefaati reddeden ayetler; Zira Yahudiler şefaat hakkında kendilerine özgü bir inanca sahiptirler. Bu konudaki ayetler aşağıdakilerden ibarettir;
1-(Ey İsrailoğulları) ‘İleride gelecek bir günden korkun ki; o günde hiçbir kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden şefaat kabul olunmaz ve fidyede alınmaz. Onlara asla yardım yapılmaz.’ [465]
2-‘Ve bir günden sakınınız ki; o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez, onlara hiçbir yardım da gelmez.’ [466]
Bu iki ayetin her ikisi de Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira Kuran’ı Kerim bu iki ayetten önce şöyle buyuruyor; ‘Ey İsrailoğulları! Özellikle size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar diğer) insanlardan üstün kıldığımı hatırlayın’
‘Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın’ [467]
Yukarıda şefaati nehyeden ayetler, Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira onlar, şefaat hususunda şöyle diyorlardı; Biz Peygamberlerin evlatlarıyız. Bizim günahlarımız her ne kadar fazla olursa, babalarımız bizim hakkımızda şefaat edeceklerdir. Böyle kayıtsız ve şartsız bir şefaate inanmak tamamen yanlıştır. Şöyle ki; sırf Peygamberlere yakınlık derecesinden dolayı, kişinin her istediği günahı yapacağına ve peygamberlere olan yakınlığının ona kafi geleceğine, kurtuluşuna vesile olacağına inanmasına İslam kesinlikle karşı çıkmıştır. Zira İslam dini, kurtuluş ölçüsünün nesep yönünden yakınlık olduğunu değil de, iman ve salih amel olduğunu belirtmiştir. Bu sebepten dolayı, Kuran’ı Kerim, bu ayetlerde onların inandıkları şefaati reddetmiştir. Çünkü Yahudiler kendilerini özel bir millet olarak görüyorlardı. Onlar Allah’ın seçkin bir ümmeti olduklarını söylüyorlardı. Aynı görüş ve inançlara Mesih’iler de sahipti. Kuran’ı Kerim bu konuya binaen şöyle buyuruyor; Yahudiler ve Hıristiyanlar: ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. [468]
Onlar Ahirette ki; kurtuluşu İsrail soyuna dayanmaya mahsus biliyorlardı. Onlar amel kavramının dışında sadece bu soya veya bu iki dine mensup olanların ahirette kurtulacaklarını söylüyorlardı. Kuran’ı Kerim, onlardan şu şekilde nakletmektedir; ‘(Ehl-i Kitap) Yahudi ve Hıristiyanlar hariç, hiç kimse cennete girmeyecek, dediler. [469]
Kuran’ı Kerim, açık bir şekilde böyle bir inancın yanlışlığını vurgulamış, bir soya veya bir dine mensup olmanın kurtuluş ölçüsü değil de, asıl ölçünün kalbi iman, teslim ruhu ve salih amel olduğunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur;
‘O iddia onların kuruntusudur. Sen onlara de ki; Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin. Bilakis muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah’a döndürürse onun mükafatı Rabb’inin katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.’ [470]
Onlar ukalalıklarında sınırı aşarak şunları bile söylemeye cesaret ettiler:
‘(İsrail oğulları) Dediler ki; sayılı birkaç gün müstesna, ateş bize dokunmayacaktır. De ki; onlara, yoksa Allah katından bir söz mü aldınız?’ [471]
Bu iki ayet kendilerini beğenip, kibirlenen bir millet hakkında bahsedip, onların hiçbir kayıt ve şart getirmeden inandıkları şefaati reddetmiştir.
Bu halde, sadece bu iki ayete bakıp, Kuran’daki şefaat konusunu reddetmek doğru olmayacaktır. Zira açıklayacağımız gibi, Kuran’ı Kerim ve İslam dini şefaati şartlarına ve vasıflarına göre tasvip etmiştir.
Müfessirler de bu iki ayeti tefrir ederlerken, burada red olunan şefaatin Yahudilerin inanç ve düşüncelerinde olan şefaatin olduğunu belirtmişlerdir. [472]
Üçüncü Sınıf: Üçüncü sınıf ayetler, kıyamet günü kafirler için şefaatçi olmayacağını veya şefaatçilerin şefaatinin onlara hiçbir fayda vermeyeceğini belirten ayetlerdir.
Yorum