Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

    Kuran’ı Kerim, otuz yerde şefaat unvanında menfi yada müspet manada muhtelif ayetlerde bu konudan bahsetmektedir.
    Şefaat, ayetlerinden sahih ve doğru bir neticenin alınması için şefaat ayetlerinin tamamının bir arada incelenmesi ve bunların tamamından Kuran’ın hedefi olan tek bir neticenin alınması gerekir. Bu kadar ayetin içerisinden sadece bir veya birkaç tanesine bakıp da kendi kafamızdaki iddiamıza delil getirmek yanlış olacaktır. Şefaat hakkında, alınan yanlış neticeler veya bu konuya yapılan itirazlara böyle bir tek taraflı araştırma sebep olmuştur.
    Sadece bir ayete bakıp da, diğerlerini bir kenara bırakarak bir netice almak Kuran tefsirine göre yanlıştır. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; ‘Kuran’ın bazısı bazısını tasdik eder.’
    Hz. İmam Ali (as.) şöyle buyuruyor; (Allah’ın Kitabı) bazısı bazısının yardımıyla konuşur; bazısı bazısına şahitlik eder. [461] İşte bu sebepten dolayı Kuran’ı Kerimde, sadece bazı ayetlere bakarak netice almak kesinlikle yanlıştır. Zira, bazı ayetlerdeki müteşabihler diğer ayetlerin vesilesi ile kesinlik kazanır.
    Kuran’ı Kerim de, bu konudan bahseden ayetler birkaç sınıfa ayrılırlar;
    Birinci sınıf; Şefaati tamamıyla mutlak bir şekilde nehyeden ayetler. Bu da bir ayetten fazla değildir. Kuran’ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor; “Alış veriş, dosluk, iltimas, bulunmayan gün gelmeden size verdiğimiz azıklardan hayır yapın.” [462]
    Şefaati inkar edenlerin, sadece yukarıdaki ayete bakarak yanlış netice almaları Kuran’a göre aykırıdır. Zira, daha öncede belirttiğimiz gibi, Kuran’ı Kerimde ki, bir konu etrafında bulunan ayetler tek bir hedefi takip etmişlerdir. Bunların birisine bakıp diğerlerini gözden çıkarmak insanı o tek hedefe asla götürmez.
    Örneğin; yukarıdaki ayette, Kuran kıyamet günü şefaati reddediyor ama hemen arkasından ‘Ayet-el Kürsi’de şefaatçilerin varlığını açıklayıp şöyle buyuruyor; ‘izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez.’ [463]
    Bu iki ayeti ve konu etrafındaki diğer ayetleri ele alıp incelediğimizde; birinci ayet şefaat, tamamıyla mutlak bir anlamda reddetmemiş aksine batıl şefaatleri reddetmiştir. Bu konuya delil birinci ayette geçen ‘dostluk yoktur’ cümlesidir.
    Zira bu cümleden anlaşıldığına göre, kıyamet günü tüm insanlar arasındaki dünyadaki dostluk kesilecektir. Oysa, başka bir ayette, sadece kafirler arasındaki dostluğun kesileceği ve takvalıların dostluğunun o gün kesilmeyeceği vurgulanmıştır. Nitekim; Kuran şöyle buyuruyor; ‘Allah’a saygı duyup kötülükten sakınanlar müstesna olmak üzere, dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.’ [464]
    Günahkarların birbirleri ile olan dostluklarının kesilmesi ve onların birbirlerine düşman olmalarının sebebi; Onların dünyadaki dostluğu onların kötü yola, günaha düşmelerine ve sapmalarına sebep olmasındandır. Allah’tan korkanlarında dostluklarının kesilmediği gibi, devam etmesinin de sebebi, onların dostluğu onların hidayetlerine ve hayırlı fiiller yapmalarına sebep olmasındandır.
    Kısacası, sadece ‘o günde dostluk yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp bütün insanların, hem günahkarların ve hem de takvalıların o gün dostluklarının kesileceği neticesini almak nasıl yanlış ise ‘o günde şefaat yoktur’ cümlesinin zahirine bakıp da şefaati tamamen mutlak manada reddetmek de yanlış olacaktır. Zira başka bir ayette o gün takvalıların dostlukları süreceği belirtildiği gibi şefaatinde şartlarına göre imzalandığı belirtilmiştir.
    Bu açıklamaya göre, birinci sınıf ayetten anlaşılan, şefaatin mutlak bir anlamda ret olunmadığıdır. Aksine ayet, şefaatin iman getirmeyenler veya imanları tamamen zayıf olan gruplardan ret olunduğuna işaret etmektedir.
    İkinci sınıf: Yahudilerin düşünce ve nazarında olan şefaati reddeden ayetler; Zira Yahudiler şefaat hakkında kendilerine özgü bir inanca sahiptirler. Bu konudaki ayetler aşağıdakilerden ibarettir;
    1-(Ey İsrailoğulları) ‘İleride gelecek bir günden korkun ki; o günde hiçbir kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden şefaat kabul olunmaz ve fidyede alınmaz. Onlara asla yardım yapılmaz.’ [465]
    2-‘Ve bir günden sakınınız ki; o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez, onlara hiçbir yardım da gelmez.’ [466]
    Bu iki ayetin her ikisi de Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira Kuran’ı Kerim bu iki ayetten önce şöyle buyuruyor; ‘Ey İsrailoğulları! Özellikle size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar diğer) insanlardan üstün kıldığımı hatırlayın’
    ‘Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın’ [467]
    Yukarıda şefaati nehyeden ayetler, Yahudilerin inanmış oldukları şefaati reddetmektedir. Zira onlar, şefaat hususunda şöyle diyorlardı; Biz Peygamberlerin evlatlarıyız. Bizim günahlarımız her ne kadar fazla olursa, babalarımız bizim hakkımızda şefaat edeceklerdir. Böyle kayıtsız ve şartsız bir şefaate inanmak tamamen yanlıştır. Şöyle ki; sırf Peygamberlere yakınlık derecesinden dolayı, kişinin her istediği günahı yapacağına ve peygamberlere olan yakınlığının ona kafi geleceğine, kurtuluşuna vesile olacağına inanmasına İslam kesinlikle karşı çıkmıştır. Zira İslam dini, kurtuluş ölçüsünün nesep yönünden yakınlık olduğunu değil de, iman ve salih amel olduğunu belirtmiştir. Bu sebepten dolayı, Kuran’ı Kerim, bu ayetlerde onların inandıkları şefaati reddetmiştir. Çünkü Yahudiler kendilerini özel bir millet olarak görüyorlardı. Onlar Allah’ın seçkin bir ümmeti olduklarını söylüyorlardı. Aynı görüş ve inançlara Mesih’iler de sahipti. Kuran’ı Kerim bu konuya binaen şöyle buyuruyor; Yahudiler ve Hıristiyanlar: ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. [468]
    Onlar Ahirette ki; kurtuluşu İsrail soyuna dayanmaya mahsus biliyorlardı. Onlar amel kavramının dışında sadece bu soya veya bu iki dine mensup olanların ahirette kurtulacaklarını söylüyorlardı. Kuran’ı Kerim, onlardan şu şekilde nakletmektedir; ‘(Ehl-i Kitap) Yahudi ve Hıristiyanlar hariç, hiç kimse cennete girmeyecek, dediler. [469]
    Kuran’ı Kerim, açık bir şekilde böyle bir inancın yanlışlığını vurgulamış, bir soya veya bir dine mensup olmanın kurtuluş ölçüsü değil de, asıl ölçünün kalbi iman, teslim ruhu ve salih amel olduğunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur;
    ‘O iddia onların kuruntusudur. Sen onlara de ki; Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin. Bilakis muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah’a döndürürse onun mükafatı Rabb’inin katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.’ [470]
    Onlar ukalalıklarında sınırı aşarak şunları bile söylemeye cesaret ettiler:
    ‘(İsrail oğulları) Dediler ki; sayılı birkaç gün müstesna, ateş bize dokunmayacaktır. De ki; onlara, yoksa Allah katından bir söz mü aldınız?’ [471]
    Bu iki ayet kendilerini beğenip, kibirlenen bir millet hakkında bahsedip, onların hiçbir kayıt ve şart getirmeden inandıkları şefaati reddetmiştir.
    Bu halde, sadece bu iki ayete bakıp, Kuran’daki şefaat konusunu reddetmek doğru olmayacaktır. Zira açıklayacağımız gibi, Kuran’ı Kerim ve İslam dini şefaati şartlarına ve vasıflarına göre tasvip etmiştir.
    Müfessirler de bu iki ayeti tefrir ederlerken, burada red olunan şefaatin Yahudilerin inanç ve düşüncelerinde olan şefaatin olduğunu belirtmişlerdir. [472]
    Üçüncü Sınıf: Üçüncü sınıf ayetler, kıyamet günü kafirler için şefaatçi olmayacağını veya şefaatçilerin şefaatinin onlara hiçbir fayda vermeyeceğini belirten ayetlerdir.
    "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

    Yorum


      #17
      Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

      "Nisa-82. "Hala Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı."

      Ayette bahsedilen birçok çelişkiyi bulduk. Aşağıdaki çelişkiler olmasaydı Kur’an’ın evrenin ve varlıkların kaynağı ulu Tanrı tarafından gönderildiği olasılığı düşünülebilirdi.
      Ama bu çelişkiler bu olasılığı tamamen ortadan kaldırıyor.
      Şimdi sırayla inceleyelim:
      "

      ayette bahsedilen çelişki demişsiniz ki bundan sanırım: "ayette, var olduğu iddia edilen çelişki" demeyi kastettin. Yani çelişki varsa öyledir ama hiç bir zaman bu çelişki var anlamına gelemeyeceği sadece senin iddiandan ibaret olacağı içn Kur'an bu iddiandan münezzehtir..

      "1- Hesap gününde Allah'tan başkası şefaat edebilir mi?

      Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
      Edebilir/ Meryem-87: Rahman'ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
      Edebilir diyen diğer Ayetler: Bakara-123, Enam-51, İnfitar/ 18-19
      Edemez diyen diğer ayetler: Zuhruf-86, Secde-4
      "

      bu maddeye bir başlık altında uzun cevap vermiştim tek başına bu iddia vardı. ama özet olarak: şefaat kafirlere yok günahkar müslümanlara vardır. yine şefaatle ilgili tüm ayetler incelendiğinde Allah'ın izin verdiği kişi,Allah'ın izin verdiği kişiye, Allah'ın izin verdiği kadar şefaat edecek yani tüm kontrol Allah'ındır.


      "2- Kötülük Allah'tan mı gelir?

      Nisa -78. Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: "Bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa "Bu, senin tarafındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır". Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

      Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter."


      bu konu çok uzun burada ifade etmemiz seni ikna etmeyebilir burada kısa cevabımız seni ikna etmezse sadece bu konuda bir başlık açabilirz..

      kötülüğün tanımını yapmak gerekir. kötülük kainatta yoktur, izafidir. bna kötülük görünen başkasına kötülük değildir. bana necis olan başkasına hayat kaynağıdır.

      birinci ayette insanın (kalplerine iman iyice girmediği için olguların sahibinin ve mahiyetinin neliği """konusunda islami başış açısına sahip olmayanların) gördüğü kötülük ele alınıyor. Ki mü'minleri denemek için verilen savaş, yokluk sıkıntı hastalık vs. yi kötülük görüyorlar. bu tür sınav amaçlı verilen denemeler kötülük olmayıp birer fırsattır ve hepsi Allahtandır. ancak bunu imanı iyice kavramayan hasta kalpliler Allah'a değil Peygamber s.a.a.'e bağlıyorlar. İşte sen gelip bu peygamberlik inancıyla başımızı belaya soktun başımıza bir sürü kötülükler getirdin. Bu hasta kalpliler Peygamberi red Allah'ı kabul eden hanifler olsa gerek.. Bu düşünceyle Allah ile Peygamber s.a.a. 'in arasını açmaya çalışırlarken başlarına gelen kötülüklerin (gerçekte kötülük olmayıp kalitelilerin yükselmesi diğrelerinin ayrılması içn sınav) sebebinin Peygamber s.a.a. değil Allah olduğunu anlatıyor.

      bu sınav sonucunda kaliteliler ayrılır ve Allah onları ödüllendirir. diğerleri de alçalmayı hakettiği için Allah kazandıklarına karşılık onları cezalandırır ve kötülükleri verir. hak edene hak ettiğinin verilmesi ki bir sonraki ayette de bu anlatılıyor: sana gelen her iyilik senin sınav sonucunda kaliteli çıkmanın karşılığı olarak bir ödül kötülük ise nefsindendir. yeni yine kazandığının sonunda senin ulaştığın bir durumdur.

      nefisten kaynaklanan kötülük konusunu biraz açacak olursak:
      kainatta var olan her şey iyiliktir. Allah'ın yarattığı her şey iyidir. Ancak Allah varlıklara irade ile olgular üzerinde tasarruf yetkisi vermiştir. onlar iradeleriyle Allah'ın yarattığı iyiliği gölgeleyerek kötülüğe dönüştürebilirler. bunu tıpkı ışık ve karanlık örneğiyle açıklayabiliriz:

      örnek verecek olursak; kainatta egemen olan karanlıktır. zemin olan. ışık ise arazi durumdur. karanlıın kaynağı nedir die sormayız çünkü arazi olan için kaynak fail sorulur. ışığın kaynağı ise vardır. ışık yaktığınız zaman karanlığı gölgelemiş gidermiş olursunuz. işte tüm olgu ve olayların iyilik olarak yaratıldığı dünyada irade sahibi varlıklar bazen bu iyilikleri gölgelerler ve kötülük ortaya çıkar. örneğin Allah'ın aslında bizzat iyi olarak yarattığı üzüm suyundan şarap yaparark ya da iyi olarak yarattığı iblisin bizzat kendisinin şeytana dönüşerek çıkan kötülük durumu gibi.

      işte bu noktada kötülüklerin kahir sorumlusu Allah değil irade sahibi varlıklardır. ki bu sayede sorumlu olurlar yaptıklarından. Ancak bu Allah'ın hiç bir olguya egemen olmadığı anlamına gelmez ki bu kuralları yani irade ve sınırlı tasarruf hakkını vermesi itibariyle Allah da kötülüklerde fail konumuna gelir. Allahın kötülüklerde fail konumu kulun iradesini hiç etkilemediğinden dolayı sorumluluk kuldan kalkıp Allaha isnad edilemez...

      "3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?

      Gidebilir/ Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 )
      Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30)
      "

      İslam evrensel bir dindir hem mekan hem zaman bakımından. son dinin kuralları inanç ilkeleri bellidir. bu dinin gelişiyle önceki dinler artık geçerlilikten kalkmıştır. bu dinin ulaştığı herkes bu dine uymaktan sorumludur.

      ancak İslamın evrenselliği ulaştığı kimseler için geçerlidir. şimdi siz hiç İslam'ı duymamış bir yahudiyi ele alın. Adam aklıyla da düşünerek tek tanrıya inanıyor ve tevrattaki hidayet ayetleriyle amel ediyor buna Muhammed'e iman etmedi diye cehennem mi var diyeceksiniz. biz böyle desek bu kez de siz Allah'ın adaletini sorgulamaz mısınız, gönderseydin uyarıcı adam belki kabul edecektir diye...

      şu çağın şartlarında siz iletişimi düşünüyorsunuz ve her yre Kur'an ulaştı diyorsnuz ama bundan 200 yıl önce de aynı şeyi söyleyebilir misiniz. o zaman islamdan habersiz yahudi ve hıristiyanlar ne yapacaktı...

      ancak duymuş olup da inadından bilerek (çünkü kendi kitaplarında da peygamber s.a.a. in mücdesi vardır islam tebliğcileri bunları da göstereceklerdir) yahudi ve hıristiyanlar da cennete gidecek desek o zaman sizin dininizin doğruluğu nerde kaldı diye sorgulamaz mısınız.

      şunu da açıklamk gerekir ki Allah sizin sorgulamanızdan dolayı bir şey yapmaz. Ancak onun adaleti konusunda aklın ulaştığı ipuçları vardır. onun yaptığı adildir...

      "4- Cennetin genişliği ne kadardır?

      Göklerle yer kadar/ Ali İmran -133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
      Gökle yer kadar/ Hadid-21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
      "

      yanlış hatırlamıyorsam 8 tür cennetin bölümleri var. adn cennetleri naim cennetleri firdevs ... gibi. bunların genişlikleri birbirlerinden farklıdır.

      her bir parçaya cennet diye genel tabirin kullanılması da dilin özelliğinden kaynaklanan bir caizlik durumudur. siz de bunu kullanırsınız. bazen cüz kullanılır bütün kastedilir bazen bütün söylenir cüz kasetedilir... bir dilim elma yiyen biri de elma yedim der bütün bir elmayı yine de elma yedim der... şimdi bu iki elmanın büyüklüğü (genişliği) aynı mıdır?

      "5- İlk müslüman kimdir?

      Enam-163'e göre Muhammed.
      Araf-143'e göre Musa.
      Ali İmran-67'ye göre İbrahim.
      "

      ama hacı hep mi aynı hata yapılır. yukaraki mantık ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan hata burda da var.. yani şu kadarını da mı düşünemiyorsunuz... bunlar farklı zamanlarda asırlarda çağlardadır diye...

      şimdi Musa a.s. zamanında ortalıkta müslüman yok o çağda ilk müslüman Musa denmez mi.. yine Muhammed s.a.a. zamanında O, İbrahim a.s. zamanında da kendisi.. bunlar kendi aralarında bir değerlendirmedir...

      şimdi her yıl yapılan öss birincileri var. her sene de farklı öğrenciler şimdi siz kalkıp da bunların hangisi birincidir diye bir soru mu sorarsınız sorsanız bile ne önemi vardır bunlar (birinciler birbilleriyle mi yarışmışlar ki) bunun bir önemi olsun... hatta bir öss de de birden çok birinci var çünkü dalları değişik siz şimdi hangisi birincidir diye merak mı ediyorsunuz kulvarları farklıdır... hatta ... neyse yeter herhalde...

      "6- Kur'an'da Allah'a ait olmayan ayetler:

      Hud-2. Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
      Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir. İşte bu, Rabbim Allah'tır. Yalnız O'na tevekkül ettim ve ancak O'na yöneliyorum.
      "

      bu konularda da açıklama yapmıştım başka başlıkta buraya taşınmadı galiba.. kısaca değinmek gerekirse:

      Kur'an levhi mahfuzda anlam olarak Allah tarafından yaratıldı. Cebrail ordan gerektiğinde gerekli ayetleri aldı kendi kelimeleriyle onu iletti. Bu tür ayetlerde Allah üçüncü şahıs olarak ifade edilir. Bazan da Allah vahyi direkt olarak elçisine iletti bu ayetlerde de Allah ben kelimesini kullanır. Nitekim bir ayette şu an numarasını hatırlamıyorum Kur'an için "bu şerefli bir elçinin sözüdür" denmektedir.

      yukardaki ayette ise ayetler birbilerliyle bağlantılı olup her biriinin başında bağlaç yani öncekilerle irtibatı kuran atfedilen "vav" ve "fe" harfleri vardır. Doylayısıyla bu bağlaçlar ayeti tek başına ele almamız ve kimin söylediğini çıkarmamız konusunda bizim hareketimizi engellemektedirler.

      Hud suresinde 8. ayete kadar olan ayetler Allah'ın kelimeleri Allah'ın levhi mahfuzda yarattığı vahy doğrultusunda insanlığa vahyi indiren Cebrailin kelimeleridir. (Allahu A'lem)zaten orada da ayın durağıyla bu farklılık belirtilmiş...

      şura suresinde de aç meali hacı o ayete kadar Allah'ın iradesi doğrultusunda konuşan cebrailin konuştuğunu düşün varsa bir sorun buraya yaz... 10. ayette cebrailin sözünün olmasını engelleyen hangi anlam var?

      "Tevbe-30. Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!"

      bu ayet de aynı.

      Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

      "En'am-114. Allah'tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma. "

      bu ayetin de Allah'ın iradesi doğrultusunda levhi mahfuzda yarattığı ve bizim mahiyenini asla kavrayamayacağımız şekilden alıp kelimelere dökerek Peygamber s.a.a. e ileten Cebrail sözü olmasına mani ne var... insanlar arasında tartışılan bir ortam. Muhammed s.a.a. müşriklerle tartışmış. böyle bir anda hem onlara hem de zaten bu konuda asla şüphesi bulunmayan Muhammed s.a.a.'e Cebrail a.s. gelmiş onunla dertleşir, müşrikleri söylediği yalan iftiralar ve geçmişe dair yanlış inkarlar hakkında sohbet tarzı bu ayetleri indirir. Buna mani ne var? ben anlamadım. Cebrailin : "ben bu kadar bilginin içindeyim sen de bu kadar bilginin içindesin, aslında onların da bilgileri var şimdi ben Allah'tan başka hakem mi arayayım diye söylemesi çok edebi çok veciz çok da harikulade bir sohbettir.

      burada sorun Allah'ın küçültülmesi mi olayların Allah'ın kontrolünden çıkması mı yoksa ne var açıklarsan sn hacı anlarım... benim anlayışım kıt biraz da...

      "Bu ayetlerden Kur'an'ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, "De ki" ekini unutmuş."

      bizim böyle düşündüğümüzü bir an gözünün önüne getir kendi kutsal ve değerlerini sevdiklerini düşün sonra birinin çıkıp da bu çok sevdiklerinle bilmeden dalga geçtiğini (belli ki gaf yapmış) sataştığını düşün...

      seni bu kaba ifadelerinle hala sitede tutuyorlarsa seni hidayet etmek ya da daha aşağı kılmak için Allah'ın sana yaşama fırsatı vermesi örnek alınmaktadır...

      Ama kulların sabrı Allah'ınki kadar olmayabilir şansını yitirebilirsin... bizden söylemesi...

      "7- İblis melek midir, cin midir?

      Bakara-34'e göre melek, Kehf-50'ye göre ise cindir.

      Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

      Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
      "

      bunu da açıklamıştım


      "8- İslam'da Vasiyet geçerli midir?

      Bakara-180'de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü
      kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır.

      Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.

      Ayete ilaveten, Muhammed'in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır:

      "Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur."
      "

      bu iddiada da parça cüz meselesi var. ölen bir insan yanlış hatırlamıyorsam malının sadece 3te birini vasiyet edebilr der ki şu caferi camiine şu imama olan borcum oraya vermeden kendi mülkünüze pay etmeyin... diye diğerleri ise miras olarak kalır...
      yine yanlış hatırlamıyorsam miras bıraktığı kimseler vasiyet edemez yani sen kendi malından şu kadar benim borcuma ver şeklinde ama bu fıkhi mesellerin ayrıntılarını bilmiyorum burda sadece bu tür anlamlar kastedilmiştir demek için dile getirdim.. yani çelişki falan yoktur..

      "9- Allah'ın katına olan mesafe-zaman çelişkisi:

      Secde 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar

      Mearic 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. .
      "

      ama bu çıkılan yer aynı yer değil ki. gökler 7 kattır. en yakın gök yıldızların olduğu bizim gördüğümüz semadır ki bu semaya, en yakın yıldıza ne kadar uzağz bilirsin... bilmeyenler için ben diyeyim:
      1- ışık saniyede 300bin km yol alır
      2- dünya kurulalı milyonlarca yıl olmuştur
      3- daha henüz ışığını dünyaya ulaştıramamış yıldızlar vardır.
      en yakın semanın uzaklığı bizim ölçülerimize göre budur. Meleklerin hızını bilmiyoruz bu hızla melekler ne kadar sürede gidiyorlar... düşünün...

      bu ikinci ayette meleklerin gittiği mesafe ise gökten yani varlıkların (sadece bizim algı alanımıza girebilecek olanların) bulunduğu yer başka meleklerin iş görmek için çıktıkları semalar başka..

      sanki sen çıktın da aynı yer olduğunu biliyormuş gibi burada çelişki var diyorsun...

      "Bu çelişkiye bir de Allah katındaki zaman çelişkisini ekleyelim:

      Hac-47. Senden çabucak azabı getirmeni istiyorlar. Allah, asla vaadinden caymaz. Doğrusu Rabbının katında bir gün; saydıklarınızdan bin yıl gibidir. "

      bu çelişki yerine "gördüğümüz bu çelişki" tabiri daha şık oturur buraya ya da bize görünen de diyebilirsiniz.


      "10- Allah herşeyi bilir mi?

      Gaybı bilen yalnızca Allah'tır" ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah'ın bir müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor.

      Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü
      onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

      Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın
      izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
      "


      burda son ayetteki "şimdi" kelimesi kafanızı karıştırmış olmalı.. bu kadar da yüzeysel bakılmaz ki. Allah şimdi kelimesini yükü hafiflettiği zaman için kullanıyor. bildiğini ise diğer cümlede anlatıyor.. bu durumda ayetin anlamı: Allah şimdi sizin yükünüzü hafifletti. zaten Allah sizde zaaf olacağını biliyordu...

      bu dilin özelliğidir.

      hem bu ayetteki bilme olayı savaştan sonra değil öncedir. Önceden diyor ki Allah bu savaşta durumunuz inancınız sayınız bu, bir kişiye iki kişi düşüyor bunun sebebi de sizin inancınızdaki zaafınız buna dikkat çekiyorum savaştan sonra buna eğilin ve kendinizi tebiye edin... Bu savaşta 1 kişi iki kişiden kaçarsa vay haline haram işlemiş olur herkes işini bilsin anlamında da bir emirdir...

      "Yazının sahibi Pante'den alıntıdır."

      yalnız değilsin yani. pante kim firma mı şahıs mı... işi nedir?...

      Yorum


        #18
        Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.


        1-‘... Önceden onu unutmuş olanlar derler ki; Doğrusu Rabb’imizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki; yapmış olduğumuz amellerden başkasını (daha güzelini) yapalım? Onlar, gerçekten kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeylerde kendilerinden kaybolup gitti.’ [473]
        Bu ayette şefaati talep edenler, kıyamet gününü inkar edenlerdir. ‘Onlar kendilerine yazık ettiler’ cümlesi, onlar için şefaatçilerin olmayacağının kanıtıdır. Zira onlar için şefaatçi olmuş olsaydı, Kuran ‘Onlar kendilerine yazık ettiler’ şeklinde buyurmazdı.
        2-‘Çünkü biz sizi alemlerin Rabb’i ile bir seviyede tutuyorduk. Bizi ancak o günahkarlar saptırdı. Şimdi artık bizim ne şefaatçimiz var ve ne de yakın bir dostumuz’ [474]
        3-‘Ceza gününüde yalan sayıyorduk. Nihayet bize ölüm gelip çattı. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.’ [475]
        Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde şöyle demişlerdir; Bu ayetlerde geçen şefaatçilerden maksat kafirlerin düşündüğü putlar gibi şefaatçiler değil de, gerçek şefaatçilerdir. Bu gerçek şefaatçilerin şefaatinin onlara bir fayda vermemesinin sebebi şudur; Onlar kıyamet ve ceza gününü inkar ettiklerinden dolayı, birçok büyük günahlara mürtekip olup, ilahi farzları terk ettiler, dolayısıyla şefaat olunmaya layık olmadılar. Zira Allah ile en ufak bir bağ dahi kurmadılar ve manevi bağlarını şefaatçilerden kopardılar.
        Bu tür şahıslar temizlik ve takvadan uzak oldukları için, asla şefaat vesilesiyle temizlenmezler. Başka bir ibarete göre, Şefaatçilerin şefaati insanlar hakkında Allah’ın izni ve rızası ile gerçekleşecektir. Allah’ın izni ve rızası da, Allah ile irtibatı olup da onun rızasına şamil olan insanlar hakkında olacaktır.
        Netice itibarı ile, kıyameti inkar eden bu inkarcılar için şefaatin olmaması veya şefaatin onlara fayda vermemesi, iman ehli hakkında da şefaatin olmayacağı anlamına gelmez.
        Dördüncü Sınıf: Putların şefaatçi olmasının yanlışlığını vurgulayan ayetler, Kuran’ı Kerime ve cahilliye dönemi tarihine bakacak olursak, putperestlerin kendi elleriyle yaptıkları putlara taptıklarını açık bir şekilde görmemiz mümkündür. Onlar bu putlara taparak, onların rızasını kazanarak, Allah’u Teala katında kendilerine şefaatçi olacaklarını zannediyorlardı. Kuran’ı Kerim farklı unvanlarda onların mabut olarak seçilmesini nehyettiği gibi, onların şefaatçi olmalarını da reddetmiştir. Bu konuda şöyle buyuruyor;
        1-‘Hani bizim ortaklarımız sandığınız şefaatçileri de yanınızda göremiyoruz! Andolsun aranızdaki bağ kopmuş ve sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir.’ [476]
        2-‘Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar. ‘De ki: Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyimi haber veriyorsunuz? Haşa! O onların ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir.’ [477]
        3-‘(Allah’a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar ortaklarını da inkar edeceklerdir.’ [478]
        4-‘Yoksa onlar Allah’tan başkasını şefaatçiler mi edindiler? De ki; Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve onlar akıl erdiremezler (düşünemezler)’ [479]
        Bu ayetlerin tamamı, putların şefaatçi olmalarını reddetmektedir.
        Bu ayetler şefaat kavramını tamamen mutlak olarak nehyetmemiş aksine kafirlerin inandığı şekilde, putların şefaatini reddetmiştir.
        Zira bu varlıklar (putlar) Kuran’ın tabirine göre akıl ve şuurdan yoksundurlar ve bir şeye malik de değildirler, öyleyse bu halde onlar nasıl olabilir de başkasından zararı def edebilirler.
        5-‘Ben ondan başka, ilahlar edinir miyim hiç? Çünkü o çok esirgeyici Allah, bana bir zarar dilerse o sizin putlarınızın şefaati bana hiçbir fayda vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar’ [480]
        Bu sözün sahibi Habibi Neccar’dır. Zira O Hz. İsa’nin elçilerini himaye etmek için putları ve onlara olan şefaat inancını eleştirmiş ve reddetmiştir.
        Buraya kadar ele aldığımız ayetlerden anlaşılan şudur; Şefaati reddeden ayetler sadece dört grubu içermektedir.
        Üstat Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai, şefaati reddeden ayetleri ‘el-Mizan’ adlı eserinde şöyle tefsir ediyor; Eski putperest milletler ve benzeir sapık inançlı kimseler, ahiret hayatında tıpkı dünya hayatı gibi olduğunu düşünüyorlardı. Orada da sebepler yasasının yürürlükte olduğunu, doğada egemen olan madde kaynaklı etki ve tepki kurallarının orada da geçerli olduğunu sanıyorlardı. Bu yüzden işledikleri suçları görmezlikten gelsinler veya bir takım ihtiyaçlarını gidermede yardımcı olsunlar diye kendi ilahlarına bir takım kurbanlar ve hediyeler sunuyorlardı.
        Bununla o ilahların şefaatlerini umuyorlardı veya günahlarının fidyesini verdiklerini düşünüyorlardı. Bazen bir canıl veya silah sunarak onlardan yardım diliyorlardı. Hatta bazen ölülerle bir takım süs eşyalarını gömüyorlardı ki; ölü ahirette onlardan yararlansın. Veya ölünün mezarına bazı silahlarda koyuyorlardı ki; gerektiğinde kendini savunabilsin. Kimi zamanda ölüyle birlikte ona arkadaşlık edecek bir cariyeyi veya ona yardım edecek bir yiğidi de defnederlerdi. Bu gün müzelerde topraktan çıkarılan tarihi eserlerin yanı sıra, bu tür amaçlar için kullanılan gereçlerde sergilenmektedir.
        Bir çok muhtelif İslam milletleri arasında da, bu tür inançların kalıntılarına rastlanmaktadır. Kalıtım yoluyla gelen bu inançlar zaman sürecinde bazı şekilsel değişmelere de uğramıştır.
        Kuran’ı Kerim bu tür asılsız kuruntuların ve yalana dayalı safsataların tümünü geçersiz kılmıştır. Allah’u Teala bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor; ‘O gün emir yalnız Allah’a aittir.’ [481]
        Başka bir ayette de şöyle buyuruyor; ‘Azabı gördüler ve aralarındaki bütün bağlar kesildi.’ [482]
        ‘Andolsun sizi ilk kez yarattığımız gibi, yine tek olarak bize geldiniz ve size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Hani, ortaklarınız olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar kesilmiş ve iddia ettiğiniz şeyler sizden kaybolup gitmiştir.’ [483]
        ‘İşte orada her can geçmişte yaptıklarını dener. Gerçek mevlaları olan Allah’a döndürülürler ve uydurdukları şeyler kendilerinden kaybolup gider.’ [484]
        Bu ve benzeri ayetlerde, ahiret aleminde dünyevi bağların sebeplerin ortadan kalktığı, doğal ilgilerin yok olduğu dile getirilir. Ahiretle ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken gerçek ve asıl ilke budur.
        Bu asılsız kuruntular genel bir ifadeyle çürütüldükten sonra, bu sefer de Kuran teker-teker bunları ele alıp reddediyor ve şöyle buyuruyor; ‘Öyle bir günden korkun ki; O gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, hiç kimseden şefaat kabul edilemez, hiç kimseden fidye de alınmaz ve hiç kimse başkalarından yardım görmez.’ [485]
        ‘O gün ne alışveriş, ne dostluk ve ne de şefaat olur.’ [486]
        ‘O gün dost dostundan bir şey savamaz.’ [487]
        ‘O gün arkanızı dönüp kaçarsınız. Ama sizi Allah’tan başka kurtaracak kimse yoktur.’ [488]
        ‘Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz. Hayır onlar o gün teslim olmuşlardır.’ [489]
        ‘Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar. De ki; Allah’ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah haber veriyorsunuz? O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.’ [490]
        ‘Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var ve ne de sıcak bir dostumuz.’ [491]
        Bu ve benzeri ayetler, kıyamet aleminde şefaat olayının iltimasın, aracılığın ve dünyevi bağların söz konusu olamayacağını dile getiriyorlar. [492]
        Ancak bütün bunlarla birlikte Kuran’ı Kerim şefaat olayını bütünüyle de reddetmiyor, aksine şefaatin şartlarına göre Allah’ın izni ile gerçekleşeceğini bildiriyor. Bu konuda şefaati reddeden ve kabul eden ayetler arasında zerre kadar çelişki yoktur. Zira şefaati reddeden ayetler, putperestler ve cahil kavimlerin kavram olarak düşündükleri şefaati reddetmekte ve şefaati kabul ve müspet gören ayetlerde Kuran ve hadislerin sahih gördüğü şefaatten bahsetmektedirler.
        Beşinci Sınıf: Bu bölümdeki ayetler, şefaatin sadece Allah’u Teala’ya mahsus olduğunu buyuran ayetlerdir. Bu ayetler aşağıdakilerden ibarettirler;
        1-‘Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kuran’la) uyar. Çünkü onların Rablerinden başka ne dostları ve ne de şefaatçileri vardır, belki sakınırlar.’ [493]
        2-‘Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen böylece kendilerini dünya hayatı aldatmış olan kimseleri bırak. Sen yalnız Kuran’la nasihat et ki; hiçbir kimse kazandığı yüzünden helake sürüklenmesin. Onun Allah’tan başka ne bir dostu ve ne de bir şefaatçisi vardır.’ [494]
        3-‘Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Ondan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?’ [495]
        4-‘De ki: bütün şefaat Allah’ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümdarlığı O’nundur. Sonra ona döndürüleceksiniz.’ [496]
        Bu ayetler, şefaatin Allah’a mahsus olduğunu ve hiç kimsenin şefaat hakkının olmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
        Altıncı Sınıf: Bu bölümdeki ayetler ilahi mahkeme olan kıyamet gününde Allah’ın izni ile, Allah başka şefaatçilerin de olacağını vurgulayan ve bunun red olunmasının mümkün olmadığını bildiren ayetler mevcuttur. Elbette burada hem şefaat edenin ve hem de şefaat edilenin bir takım şartları olmalıdır. Şefaat edenin en önemli şartı Allah’ın izni dahilinde gerçekleşmesidir. Şefaat edilenin de en önemli şartı Allah’ın rızasını kazanmasıdır. Bu ayetlerde şefaatçilerin isim ve özellikleri belirtilmemiş ve sadece onların şefaatlerinin kabul olmasının sıfat ve şartları beyan edilmiştir.
        Bu sınıfın ayetleri şunlardan ibarettir;
        1-‘Onun izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez.’ [497]
        Ayetin zahirine göre, hiç kimse O’nun izni olmadan şefaat etmeyecektir, ama bunun yanı sıra kıyamette şefaatçilerinde olacağına işaret etmiştir.
        2-‘O’nun izni olmadan hiçbir kimse şefaatçi olamaz.’ [498]
        3-‘Rahman nezdinde söz ve izin alandan başkasının şefaate gücü yetmez.’ [499]
        4-‘O gün Rahmanın izin verdiği ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.’ [500]
        5-‘Allah’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.’ [501]
        6-‘Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat etmeğe malik değillerdir. Ancak bilerek hak dine inanıp ona şahitlik edenler müstesnadır.’ [502]
        Bu ayette, bütün sahte mabutların şefaat edemeyeceği bir gerçektir. Ama bunun yanı sıra ayet bir grubu müstesna kılmıştır. Onlar hakka yani Allah’ın birliğine iman getirip, kendi kulluklarına itiraf edip bu doğrultuda hareket edenlerdir.
        Bu ayetlere iyi bir şekilde bakılırsa şu neticelerin alınması mümkündür.
        1-Kıyamet günü şartlar ve vasıflar dahilinde Allah’ın izni ile şefaat edecek şefaatçilerin isim ve nişaneleri bu ayetlerde zikrolunmamıştır.
        2-Şefaatin etkili ve önemli şartlarından bir tanesi, Allah’ın iznidir.
        3-Allah’ın birlik ve vahdaniyetine şehadet getirmelidir. Nitekim; ‘Ancak bilerek hakka inananlar’ cümlesinden bu anlaşılmaktadır.
        4-Şefaat talep etmek, Allah’ın gazabına sebep olan kötü sözlerle içerikli olmamalıdır. Zira yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘... ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.’
        5-Allah ile kendi arasında şefaat ahdi olmalıdır. Nitekim, ‘Siz ve izin alandan başkasının şefaat gücü yetmez.’ Cümlesi bu hakikati göstermektedir.
        Yedinci Sınıf: Bu bölümde ki ayetler, kesin ve mutlak bir surette şefaatçilerin günahkar insanlar hakkında şefaat edeceklerinden ve dolayısıyla şefaatçilerin varlığından haber vermesinin yanı sıra onların isim ve sıfatlarınıda açıklamış ve şöyle buyurmuştur;
        1-‘Rahman evlat edindi dediler. Haşa, O bundan münezzehtir. Bilakis ikrama mahzar olmuş kullardır. Ondan önce konuşmazlar. Onlar sadece onun emri ile hareket ederler. Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar Allah korkusundan titrerler.’ [503]
        2-‘Göklerde nice melek var ki; onların şefaatleri dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında bir işe yaramaz.’ [504]
        Bu ayetlerde meleklerin Allah’ın izni ile şefaat edecekleri belirtilmiştir.
        3-‘Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunan (melekler) Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Müminlerinde bağışlanmasını isterler.’ [505]
        Bu ayet açık bir şekilde, arşta ve onun etrafında bulunan meleklerin iman ehli hakkında istiğfar ettiklerini vurgulamaktadır. İstiğfar ve mağfiret dilemenin de belirli ve sınırlı bir zamanı yoktur; Dolayısıyla meleklerin mağfiret dilemeleri kıyamet gününü de kapsamaktadır. İleri ki; konularda da açıklayacağımız şefaatin manalarından bir tanesi de, şefaatçinin şefaat olunana dua etmesidir.
        Konumuzun bu bölümüne kadar, Kur-an açısından şefaatı ele almaya çalıştık.
        Bu incelemenin neticesi şudur;
        Kuran’ı Kerim bazı şefaatleri reddetmekte ve bazı şefaatleri de kabul etmektedir. İslam ne Yahudiler ve ne de putperestler gibi şefaati mutlak olarak tasvip edip onaylamış ve onu kayıtsız ve şartsız olarak kabul etmiştir ve ne de şefaati inkar edenler gibi onun tamamen inkar etmiştir. İslam dinindeki şefaat müspet ve menfi arasında çark etmektedir. İslam ondan bir kısmını kabul etmiş ve bir kısmını da reddetmiştir.

        REDDOLUNAN (MENFİ) ŞEFAATLER

        1-Yahudilerin şefaat etrafındaki asılsız ve düzmece hayalleri batıldır. Onlar kendi tasavvurlarına göre, Peygamberlerin evlatları olduklarını ve her ne kadarda günahkar olsalar bile onlar tarafından şefaat olunacaklarını zannediyorlardı.
        Ve yine onlar, bu dünyada bir takım suçları örtbas etmek ve cezadan kaçmak için rüşvet, adam kayırma (particilik-tarafçılık) ve hediyenin var olduğu gibi öteki alemde de günahlara karşılık fidye verileceğini zannediyorlardı. Kuran’ı Kerim bu tür safsataların yanlışlığı hakkında şöyle buyuruyor; ‘O günde hiçbir kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunmaz. Hiç kimseden şefaat kabul olunmaz.’ [506]
        İkinci sınıfın ayetleri Yahudilerin inanmış oldukları şefaat şeklini reddetmişlerdir.
        2-İman bağlarını Allah’u Teala’dan koparıp manevi bağlarını kıyamet gününün şefaatçileriyle kurmadıklarından dolayı şefaatten mahrum olacak gruplar vardır. Bunlar, Kuran’ı Kerim’inde belirttiği gibi, putperestler, tevhidi ve kıyamet gününü inkar edenler ve zalim olan kimselerdir. Bu konu birinci ve üçüncü sınıf ayetlerde açık bir şekilde beyan olunmuştur.
        3-Cahillerin kendi elleri ile yapmış oldukları putlar kıyamet günü şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. Bu konuyu da dördüncü sınıftaki ayetler beyan etmiştir.
        ...
        umarım bu şefaat hakkında yeterlidir
        "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

        Yorum


          #19
          Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

          [quote author=hacı link=topic=7683.msg50717#msg50717 date=1251290713]
          Kuran-ı Kerim'de İblisin cin olduğunu apaçık belirten Kehf suresinin 50. Ayeti gibi melek olduğunu apaçık belirten bir ayet var mıdır? Ama ayette direkt melektir diyecek.
          Böyle bir ayet yoktur.Varsada ben bilmiyorum.Ayetlere bakarak yorum yapıyorum.Bu yorumu sadece ben yapmıyorum.İslam dünyasında konuya ilişkin olarak değişik görüşte olanlar var.Yani konu tartışmalı.Ben Fahreddin Razi'nin verdiğim açıklamasının daha akla yakın olduğunu düşünüyorum.Yukarıda bu konuyu vermiştim.
          F.Razi tefsirinde ''Harut ve Marut '' kıssası anlatırken şöyle demiş.

          Üçüncü şüphe: İblis, mukarreb meleklerdendi. Sonra Allah'a isyan edip kâfir oldu. Bu da, meleklerden günahın çıkabileceğini gösterir.

          Bu durumda cin olduğu ya da melek olduğu hakkında rivayetler Kurandan ayetlerle sabittir.Öyleyse bu bir çelişkidir diyorum.

          Selamlar.
          [/quote]

          F. Razinin görüşü kendini bağlar iblisin meleklerden olmadığı açıktır. Çünkü melekler asla emre itaatsizik etmezler...
          bu da onun melek olmadığının bir göstergesidir ama siz çelişki bulcam diye işinize gelenin yorumunu alıyor ve Kur'an da bu anlam vardır diyerek mutlak anlam varmış gibi yargıya ulaşıyorsunuz ki bu da ilmi değil subjektif oluşunuzu gösteriyor..

          asıl saygılar bizden...

          Yorum


            #20
            Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

            [quote author=hacı link=topic=7683.msg50717#msg50717 date=1251290713]
            Kuran-ı Kerim'de İblisin cin olduğunu apaçık belirten Kehf suresinin 50. Ayeti gibi melek olduğunu apaçık belirten bir ayet var mıdır? Ama ayette direkt melektir diyecek.
            Böyle bir ayet yoktur.Varsada ben bilmiyorum.Ayetlere bakarak yorum yapıyorum.Bu yorumu sadece ben yapmıyorum.İslam dünyasında konuya ilişkin olarak değişik görüşte olanlar var.Yani konu tartışmalı.Ben Fahreddin Razi'nin verdiğim açıklamasının daha akla yakın olduğunu düşünüyorum.Yukarıda bu konuyu vermiştim.
            F.Razi tefsirinde ''Harut ve Marut '' kıssası anlatırken şöyle demiş.

            Üçüncü şüphe: İblis, mukarreb meleklerdendi. Sonra Allah'a isyan edip kâfir oldu. Bu da, meleklerden günahın çıkabileceğini gösterir.

            Bu durumda cin olduğu ya da melek olduğu hakkında rivayetler Kurandan ayetlerle sabittir.Öyleyse bu bir çelişkidir diyorum.

            Selamlar.
            [/quote]

            Çelişki dediğiniz olgu insanların kafalarında ve de yorumlarındadır sayın hacı, yoksa Allah'ın kitabında çelişki olmaz.

            muttaki ve ehlibeytin_izinde kardeşlerimin de ayrıntılı açıklamalarından dolayı Allah onlardan razı olsun.

            Yorum


              #21
              Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

              F. Razinin görüşü kendini bağlar iblisin meleklerden olmadığı açıktır. Çünkü melekler asla emre itaatsizik etmezler...bu da onun melek olmadığının bir göstergesidir ama siz çelişki bulcam diye işinize gelenin yorumunu alıyor ve Kur'an da bu anlam vardır diyerek mutlak anlam varmış gibi yargıya ulaşıyorsunuz ki bu da ilmi değil subjektif oluşunuzu gösteriyor..

              asıl saygılar bizden...
              Melekler hakkında aksi görüşte olan inanırlarda bulunmaktadır.
              Bu görüşleri kısaca arz edeyim.

              "Biz seni hamdinle teşbih ve takdis edip dururken, sen yerde, orada bozgunculuk edip kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?"Bakara 30.

              Onların, "Orada yaratacak mısın?" demeleri, Allahu Teala'ya karşı bir itirazdır; bu ise, en büyük günahlardandır demiş kimi.Onlar, insanoğlunu bozgunculuk yapmak ve adam öldürmek hususlarında kınamaktadırlar. Bu gıybettir. Gıybet ise, büyük günahlardandır diyenlerde vardır.
              Kimiside Meleklerin "Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yok" sözlerini bir özür dilemeye benzemektedir. Şayet daha önce bir günah bulunmamış olsaydı, onlar özür dilemekle meşgul olmazlardı diyor.

              Bazısı da Cenab-ı Hakk'ın: "Eğer doğru sözlü iseniz, bunların isimlerini bana haber veriniz. "(Bakara, 31) sözü, onların, daha önce söylemiş oldukları şeyler hususunda yalancı olduklarına delalet eder diyor.


              DİĞER İTİRAZLARIDA SADECE SIRALIYORUM.

              "Ben size, "ben göklerin ve yerin gayblerini bilirim. Ve, sizin açığa vurduğunuzu da, gizlediklenizi de bilirim" demedim mi?"(Bakara, 33) ayeti, meleklerin bu hadiseden önce, bunu bilmediklerine ve Cenab-ı Hakk'ın herşeyi bildiği hususunda şüpheye düşmüş olduklarına delalet eder.

              Meleklerin, insanların bozgunculuk yapıp kan dökecekleri hususundaki bilgilen, ya bu hususta onlara verilen vahiyle meydana gelmiştir ya da onlar bunu istidlal ile söylemektedir. Birincisi, uzak bir ihtimaldir, çünkü Cenab-ı Allah bunu onlara vahyetmiş olsaydı, bu sözü tekrarlamanın hiçbir faydası olmazdı. Böylece sabit oluyor ki, onlar bu sözü kendi istidlallerine ve zanlarına dayanarak söylemişlerdir. Oysa ki, zan yoluyla başkasını ta'n etmek, "Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme" (Isra, 96), ve "Mu­hakkak ki zan, gerçek konusunda hiçbir şey ifade etmez" (Necm, 28) ayetlerinden ötürü, caiz değildir.

              İbn Abbas (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir. Allah'u Teala, İblis'in cinlerle savaşan ordusundaki meleklere, "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Melekler de, Cenab-I Allah'a cevaben, "Orada, bozgunculuk edip kan dökecek kimseler mi yaratacaksın?" demişler, sonra Cenâb-ı Hakk'ın, kendilerine kızdığını anlayınca, "Ey Rab­bimiz. seni tenzih ederiz, senin bildirdiklerin dışında bizim hiçbir bilgimiz yokrur"demişlerdir. Hasanü'l-Basrî ve Katade'den rivayet edildiğine göre Cenab-ı Allan. Hz.Adem (a.s.)'i yaratmaya başladığı zaman melekler aralarında fısıldaşarak, "Rabbimiz ne yaratmayı dilerse dilesin, biz onun yaratacağından daha büyük ve daha şerefli oluruz" demişlerdi. Allah Teala hz.Adem'i yaratıp, onu meleklerden daha faziletli kıldı ve;"Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere gösterip: "Haydi bunları adlarıyla birlikte bana haber verin, eğer, (Benim yarattığım herşeyden daha efdal olduğunuzu söylemenizde) doğru iseniz..."(Bakara, 31). Bunun üzerine melekler korkarak tevbeye başvurup: 'Ey Rabbimiz sent tenzih ederiz. Bizim senin bildirdiklerin dışında hiçbir ilmimiz yoktur" dediler"(Bakara. 32). Bazı rivayetlerde "Melekler, "yeryüzünde yaratacak mısın?" dediklerinde, Allah onlara bir ateş gönderip onları yaktı" diye geçmiştir.

              Cenab-ı Allah: "Biz cehennem ashabını (bekçilerini) meleklerden başkası yapmadik"{Mûddessir, 31) ayetidir. Bu ayet, meleklerin de azab olunacağını gösterir. Çünkü cehennem ashabı (ehli) ancak orada azab olunan kimselerdir. Nitekim Cenab-ı Hak: .

              "İşte onlar cehennem ashabıdır. Onlar orada ebedi kalacaklar "(Bakara, 81) buyurmuştur.

              Ayetler ve bunlara ilişkin yorumlar böyle.

              Yorum


                #22
                Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                sayın hacı
                bakın burası bir şia formudur dolayısıyla bizim kendilerini tasvip etmediğimiz görüşlerini içtihatlarını kabul etmediğimiz alimleri savunmamız etik değildir
                bakın şöyle yapalım biz sizin çelişki dediğiniz ayetleri açıklayalım sizde bizlere şia kaynaklarından delil getiriniz
                zira biz şialar alimlerimizin kitaplarında hiç çelişki olmadığını savunuruz ki şahsen ben şimdiye kadar hiç rastlamadım
                böylece daha rahat iletişimimiz olur farklı pencerelerden aynı manzaraya bakmış oluruz
                "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                  Elimden geleni yapmaya çalışırım.Şia ile ilgili türkçe kaynak bulmak kolay değil.Yinede yaptığım yorumlarda ahli sünnet-şia ayırımı yapmak istemiyorum.Şia ile ilgiliyse siz fikrinizi söyleyiniz.Değilse ehli sünnetten olanlar beni muhatap olarak alabilir.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                    [quote author=muttaki link=topic=7683.msg50764#msg50764 date=1251302027]
                    sayın hacı
                    bakın burası bir şia formudur dolayısıyla bizim kendilerini tasvip etmediğimiz görüşlerini içtihatlarını kabul etmediğimiz alimleri savunmamız etik değildir
                    bakın şöyle yapalım biz sizin çelişki dediğiniz ayetleri açıklayalım sizde bizlere şia kaynaklarından delil getiriniz
                    zira biz şialar alimlerimizin kitaplarında hiç çelişki olmadığını savunuruz ki şahsen ben şimdiye kadar hiç rastlamadım
                    böylece daha rahat iletişimimiz olur farklı pencerelerden aynı manzaraya bakmış oluruz
                    [/quote]

                    şahsen ben bu konuda şii sünni ayırımı yapmıyorum. Ateist birinin düşüncelerindense çelişkili sünni görüşlerini savunurum.
                    sünni görüşleri de açıklarız çünkü onların arasında herkes aynı kanaatte değil. yeter ki yöntem net olsun.
                    hiçbir sünni bilginin görüşü ile Kur'an eleştirilemez... bu temel ilke olmalı...

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                      Sayın ehlibeytin izinde:
                      Uzun cevaplar vermişsiniz.Hepsini tek tek ele almak uzun bir süre alacaktır.Uzun yazılarıda kimse okumuyor.Kısaca cevaplayayım.
                      bu maddeye bir başlık altında uzun cevap vermiştim tek başına bu iddia vardı. ama özet olarak: şefaat kafirlere yok günahkar müslümanlara vardır. yine şefaatle ilgili tüm ayetler incelendiğinde Allah'ın izin verdiği kişi,Allah'ın izin verdiği kişiye, Allah'ın izin verdiği kadar şefaat edecek yani tüm kontrol Allah'ındır.
                      Bu iddianız Bakara 123-ENAM-51 ayetlere aykırıdır.

                      Ancak bu Allah'ın hiç bir olguya egemen olmadığı anlamına gelmez ki bu kuralları yani irade ve sınırlı tasarruf hakkını vermesi itibariyle Allah da kötülüklerde fail konumuna gelir. Allahın kötülüklerde fail konumu kulun iradesini hiç etkilemediğinden dolayı sorumluluk kuldan kalkıp Allaha isnad edilemez...
                      Bu iddianız İyilik ve kötülüğün Alahtan olduğu yönünde ayete aykırıdır.

                      şu çağın şartlarında siz iletişimi düşünüyorsunuz ve her yre Kur'an ulaştı diyorsnuz ama bundan 200 yıl önce de aynı şeyi söyleyebilir misiniz. o zaman islamdan habersiz yahudi ve hıristiyanlar ne yapacaktı...
                      Bu iddianız her şeyi yaratan ve gelecekte olanlarıda görüp bilen Allah inancına aykırıdır.Kuranı yazan peygamberdir diyorsanız iddianız doğru olabilir.Yok Kuranın yazarı Allahtır diyorsan 1400 yıl sonrasınıda bilip ona göre hüküm koymak zorundadır.Yanlış mı düşünüyorum?

                      Cennetin genişliği hakkında ortada iki ayet var.Siz hiçbir kanıt sunmadan kendi inancınızı yazıyorsunuz.Bundan bana ne.Varmı tezini destekleyeceğin bir ayet.


                      İlk müslümanın kim olduğu hususunda ayetleri veriyorum.

                      6/EN'ÂM-163: Lâ şerîke leh(lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelul muslimîn(muslimîne).
                      O'nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların ilkiyim.


                      7/A'RÂF-143: Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).
                      Musa (A.S), tayin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince, Rabbi onunla konuştu. (Musa A.S) şöyle dedi: “Rabbim, bana (Kendini) göster, Sana bakayım.” (Allahû Tealâ): “Beni asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabilirse); o zaman sen, Beni görürsün.” buyurdu. Rabbi, dağa tecelli ettiği zaman onu paramparça etti. Musa (A.S), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman: “Sen Sübhan'sın (Seni tenzih ederim). Sana tövbe ederim. Ben, mü'minlerin ilkiyim.” dedi.


                      Zaman farklı bir zaman ama iddia hep aynı.Herkes müminlerin ilki olmak övünüyor.


                      Hud-2. Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
                      Bu ayette konuşan ne Allah nede cebrail.Konuşan peygamberin kendisi.Başına ''De ki '' bile getirilmemiş.

                      42/ŞÛRÂ-10: Ve mahteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilallâh(ilallâhi), zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).
                      Birşey hakkında ihtilâfa düşerseniz, artık onun hükmü Allah'a aittir. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. O'na tevekkül ettim. Ve O'na yönelirim.
                      Kırmızı ile işaretlediğim yeri düşünerek okursanız konuşanın peygamber olduğu gayet açık.Tevbe 30.da konuşan yine peygamberin kendisidir ve orada bir bedduada bulunmuş.''Allah onları kahretin'' diyor.Düşün bir kere Allah kendisi için ''Allah onları kahretsin'' der mi?
                      Bu konu başka bir başlıkta olduğu için uzatmayacağım.

                      İslamda vasiyet var mı-yok mu?Olduğunu söyleyen ayet var.olmadığını söyleyen ayette var.Al sana bir çelişki daha.

                      en yakın semanın uzaklığı bizim ölçülerimize göre budur. Meleklerin hızını bilmiyoruz bu hızla melekler ne kadar sürede gidiyorlar... düşünün...
                      Mearic suresinde 50.000 yıl olduğu yazmış.Sen hala bilmeyebilirsin.Allah en yakın göğü yıldızlarla donattık diyor.En yakın gök hangisidir.Tabiki birinci kat gök olması lazım.Oysa biliyoruz ki,evrenin sınırlarında en uzak galaksilerde bile yıldızlar var.Bu ayet bilimle çelişiyor.
                      Cebrail göğe 50.000 yılda çıkıyor ise,birinci ayeti getirdikten sonra ,ikinci ayeti getirebilmesi için 50.000 yıl beklemek gerekir di.Buda ayetin başka bir çelişkisi.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                        1- a)bakara 123'ün öncesinde 122de israiloğullarından bahsedilmekte ardından da şefaatin olmayacağı söylenmekte bu nedenle şefaat israiloğulları için olmadığı anlamı çıkmaktadır.
                        b) En'am 51de de, takvalı insanlara şefaat olmadığı konu edilmektedir. bizim söylediğimiz, takvalı insanlar için şefaatin olduğu zaten değildi. İnancımız müsümanlardan günahkarlar için şefaatin olduğu. dolayısıyla takvalı insanın şefaate güvenmeden, yaşamasının nesi garipsenir? hatta kendisine şefaat olsa bile, kendilerine şefaatin olmadığı kafirlere benzememek ve bu konuda hassas davranmak takvalarının gereğidir. tedbirini kendisinin alması asla şefaatin hiç bir şekilde olmadığı anlamına gelmez...

                        2- hangi ayete? (iyilik ve kötülüğün Allahtan olması) aslında bu konuyu burda tartışmak istemiyorum çok boyutlu, buna özel bir konu açılmalı...

                        3- "Bu iddianız her şeyi yaratan ve gelecekte olanlarıda görüp bilen Allah inancına aykırıdır.Kuranı yazan peygamberdir diyorsanız iddianız doğru olabilir.Yok Kuranın yazarı Allahtır diyorsan 1400 yıl sonrasınıda bilip ona göre hüküm koymak zorundadır.Yanlış mı düşünüyorum?"

                        evet yanlış düşünüyorsun... Daha geniş düşün. önyargıların seni hayatın olabilirleri hakkında dar düşündürtmesin!
                        çünkü burada söz konusu olan Allah'ın bilip bilmemesi değil, her zaman geçerli olacak bir kuralın (her dönemde her tür insan bulunabilir) konmasıdır. Nitekim 2010 yılında dünyada her medeniyet aynı iletişim kültür ve teknolojiyi mi kullanıyorlar. bazıları 100 yıl geri bazıları 100 yıl ileri olmuyor mu... sorun bu durumun bilinmesiyle de ilgili değil tüm zamanlarda geçerli olacak cennete gidiş hakkında genel kural konmasıyla ilgili...

                        4- cennetin genişliği hakkındaki iki ayette hangi cennetin olduğu açık mı? Örneğin firdevs cennetinin iki ayrı yerde iki ayrı genişiğinden mi sözediliyor... bu dilde çokça kullanılan bir durumdur. Kur'an da insanların kullandığı dilin kurallarını kullanmaktadır. daha ne delili istiyorsun? bütün söylenerek parça kastedilmesi ya da tersi dilde kullanılan bir durum değil mi demek istiyorsun...
                        ama yine de seni kırmayıp bir delil de ayetten vereyim iki ayeti incelediğinde bunların iki farklı cennet olduğunu anlarsın çünkü bu iki ayette "koşun" diye hitap edilen kimseler farklı özellikte ve farklı amel yaparak farklı ödül kazanmış birbirinden ayrı kişiler olduğunu görürsün...

                        5- evt tabi ki mü'minlerin ilkidirler. her birisi kendi zamanın şartlarında yarışan kişilerdir. bir insan nasıl farklı zamandaki insanla mü'minlerin ilki olma konusunda yarışabilir. bu adil midir? seni birisi 100 yıl önceki insanla herhangi bir konuda övünmeyi gerektirecek bir konuda yarıştırsa sen bu ne biçim adalet o zaten benden önce yaşamış bunu yapmış gitmiş şimdikilerle yarıştırsan ya der misin demez misin bu ne biçim mantık çalıştırmak? yoksa benim anlamadığım bir yer mi var?
                        yine bir insan kendi zamanında başarı elde ederek diğerlerini geçtiğinde ben ilkim diyerek övünmesi hangi aklın adalet ilkelerine ters?

                        6- a) Hud 2 yi yanlış tercüme etmekten yanlışa düşüyor ve benim delilimi anlamıyorsun. Ayetin sonunda "peygamberim" kelimesini karşıyalyacak Resul veya Nebi kelimesi yok. tersine uyarıcı ve mücdeleyici anlamına gelen beşir ve nezir kelimeleri geçmektedir. Ayetin doğru anlamı: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin ben o uyarıcı ve beşir Allah tarfındanım. Ayette "inneni lekum minhu nezirun ve beşirun" cümlesi kilit cümledir. Bu cümle irab kaidelerine göre incelenecek olursa nezir ve beşir sıfatları innedeki "hu" zamirinin sıfatı olmak zorundadır. Eğer inneni deki "ye"ye yani "ben" zamirine sıfat olsaydı, ki bir çok meal bu şekilde anlam vermişlerdir, bu durumda nezir ve beşir kelimeleri merfu değil mansub gelmesi gerekirdi. Çünkü "inneni" deki "ye" zamiri "inne"nin ismi olarak mansuptur. Bu durumda ise nezir ve beşir kelimeleri (ki senin yazdığın mealde peygamber diye anlam verilmiş alakasız şekilde) Allah'ın sıfatı olmaktadır. Böylece ortada peygamberin bir konuşmacı olarak bulunması mümkün değildir, sadece diğer insanlar gibi vahye muhatap olan dinleyici konumundadır...

                        b-"İşte bu Allah, benim Rabbimdir. O'na tevekkül ettim. Ve O'na yönelirim." bu cümleye dikkat çekmişsin. bu sözü, cebrailin a.s. söylememesi için geçerli nedeni söylememişsin. ben vahyi getiren ilk kişi olarak cebrailin insan türüne karşı söylediği sözden başka bir şekilde anlamıyorum...bir önceki 9. ayette bunun delili vardır. Cebrail gelmiş vahyi Muhammed s.a.a. 'e sohbet tarzı iletiyor: Yoksa onlar (senin ümmetin) Allah'ı bırakıp başka veliler mi edindiler? Gerçek veli, yalnız Allahtır. O, ölüleri diriltir ve O'nun her şeye gücü yeter." şimdi bu ayeti dediğin gibi Muhammed söylemiş olsa kime söyleyecekti?. eğer hala şüphen varsa daha geriye gidip 7. ayete bakalım durum daha da netleşiyor mu?: "Ana şehir (mekke) ve çervresinde bulunanları uyarman ve geleceğinde şüphe olmayan toplanma günü hakkında onları uyarman için sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik" İşte burda konuşanın Muhammed s.a.a. değil ya Allah ya da Cebrail olduğu inkar edilemez şekilde ortaya çıkıyor. 8. ayette "Allah dileseydi" deyişiyle de Allah'ın konuşan olmadığını anlıyoruz geriye tek seçenek kalıyor o da Cebrail a.s.

                        c) Tevbe 30. bu iddian da yanlıştır. sırf iddia ettiğin için diyorum öyle olduğu için değil: sen kendin için adın neyse karşındakne çok kızdın: "hacı seni kahretsin" demez misin. ben derim de diyeni de gördüm... ancak burada dediğin gibi konuşan Allah değil Cebraildir. Cebrailin olmaması için hiç bir neden yoktur. İddia sahibi olarak aksini, Muhammedin konuştuğunu iddia eden biri olarak ispat sana düşer buyurun...

                        7- vasiyet konusunu açıklamıştım galiba dikkatinden kaçtı

                        8- Alıntı
                        en yakın semanın uzaklığı bizim ölçülerimize göre budur. Meleklerin hızını bilmiyoruz bu hızla melekler ne kadar sürede gidiyorlar... düşünün...
                        "Mearic suresinde 50.000 yıl olduğu yazmış.Sen hala bilmeyebilirsin."

                        ben çıkaramadım meleklerin saniyede kaç km yol aldıklarını ve ayetlerin neresinden çıkardın? Çünkü ben semanın kaç km uzakta olduğunu da bilmiyorum. üç bilinmeyenden ikisini bilsem çıkaracaım ama tek bilinenle iki bilinmeyene matematiğim zayıf olduğundan ulaşamıyorum.. sen yardım et..

                        "Allah en yakın göğü yıldızlarla donattık diyor.En yakın gök hangisidir.Tabiki birinci kat gök olması lazım.Oysa biliyoruz ki,evrenin sınırlarında en uzak galaksilerde bile yıldızlar var.Bu ayet bilimle çelişiyor."

                        bilim bilebileceği evrenin sınırlarında en uzak galaksilerdeki yıldızlardan sonra neyin olduğunu düşünüyor? ondan sonra 6 tane daha semanın olmadığını nasıl biliyor?

                        "Cebrail göğe 50.000 yılda çıkıyor ise,birinci ayeti getirdikten sonra ,ikinci ayeti getirebilmesi için 50.000 yıl beklemek gerekir di.Buda ayetin başka bir çelişkisi.

                        burda zaman çelişkisi verdiğin iki ayete baktım burda çıkanlar da aynı varlıklar değil. birinde işler diğerinde ruh ve melekler... bir de bu ayetler tamamen müteşabih ayetler. ve bir bilgi daha arapçada bazı sayılar vardır ki çokluktan kinayedir bizim türkçeden kırkbir kere maşallah denmesi gibi.. bunlar da ihtimallerden birileri...

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                          Sayın ehlibeytin_izinde ;
                          Aynı ayete bakıp farklı sonuçlara varıyoruz.Bunu artık doğal karşılıyorum.Yoksa bunca mezhebin varlığını nasıl açıklayabiliriz.Cevaplarınız için teşekkürler.Ancak sizden farklı düşündüğümü belirtip farklılıkları kısaca değerledireceğim.
                          1-Şefaat konusunda kuran kimi zaman hiç kimseye şefaatçi olmayacağını söylerken kimi ayetlerde de bir takım istisnalar tanımıştır.Bakara 123 de bakın ne diyor Allah:
                          ''Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım da olunmayacağı bir günden sakının.''Gayet açık.Burada falanca millete söylenmiş,inanırlar istisna demek ne derece doğru.Devamındaki ayete bakalım.
                          ''Hani o zaman ki; Rabbi İbrâhîm'i (birtakım) kelimelerle imtihan etti. Nihayet imtihan tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm A.S): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zalimler nail olamaz.” diye buyurdu.''
                          Abraham peygamber zürriyeti için torpil istiyor ve bu kabul edilmiyor.

                          2-İyilik ve kötülüğün Allahtan geldiğine dair ayetler var.Kötülüğün insandan,iyiliğin Allahtan olduğuna dair ayetlerde var.Konu aslında ''KADER'' başlığı altında tartışılabilir.Özel bir konu açmak isterseniz buyrun.

                          3-Zaman zaman inanırlar Kuranda ifade edilen bir şeyin 1400 yıl sonra açığa çıkarılabildiği ile övünüyorlar.Bu durumda sormak lazım tüm çağlar için geçerli olan yasaları koymak Allah için zor olmasa gerek.

                          4-Cennetin genişliği ne kadardır.Ayetin birinde yerle gök arası diğer ayettede göklerle yer arası demiş.Bu durumda gökle neyin kastedildiği,göklerle neyin kadtedildiğinin açıklanması gerekir.Benim naçizane görüşüm şu.İnanca göre gökler 7 kattır.Gök denince 1.kat gök,gökler denincede 1den 7'ye tüm katlar anlaşılır diye düşünüyorum.Yanlışsam doğrusunu siz yazın.Ondan sonra cennet ne kadar geniştir tartışalım.

                          5-Müslümanların ilki olmakla övünmek başlı başına abesle iştigaldir.Zatan buradaki mantık hatasına vurgu yapmak istedim.Senden önce dünyaya gelen bir insan orta yerde dururken,binlerce yıl sonra gelen birirnin ilk benim demesi abestir.Peygamberin bu tür kendini üstün görme alışkanlığı ayetlerde kendini hissettirir.Bir ayette Allah ve meleklerinin peygambere salavat getirdiği dahi söylenmiştir.Hadislerdede Ademden bu yana tüm yaşamış insanların peygambere gösterildiği hikayeside anlatılmış.Bu gösteri homo habilisten başladıysa baya bi zahmetli olmuştur.Ama nede olsa Allaha kolaydır bunu yapmak.Bütün kainatı 6 günde yaratan ,daha sonra !!Arşa istiva (Dayanan-yakışmıyor ama dinlenen diyebiliriz)Allah için çok kolay bir iştir herhalde.

                          6-Ayet burada,açıklamasıda altında yer alıyor.Neresi yanlış çevrilmişse bir izah ediverin.

                          HÛD-2: Ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), innenî lekum minhu nezîrun ve beşîr(beşîrun).
                          (Bu kitap), Allah'tan başkasına kul olmamanız içindir. Muhakkak ki ben, O'ndan (O'nun tarafından) sizin için bir uyarıcı ve müjdeciyim.

                          Ayette konuşanın Allah değil,peygamber olduğu gayet açık.Tevil etmek istiyorsanız buyrun edin.
                          Ayrıca Kuran Allahın sözü olarak bilinir.Siz şimdi çıkmış Cebrailin sözüde var diyorsunuz.Buna diğer müslümanlar ne der bilemiyorum.Hepsi kuzu kuzu dinliyor.Bende bir ilave yapayım o zaman
                          Kuranda peygamberin sözüde var.İspatıda yukarıda verdiğim ayet.

                          Tevbe 30. bu iddian da yanlıştır. sırf iddia ettiğin için diyorum öyle olduğu için değil: sen kendin için adın neyse karşındakne çok kızdın: "hacı seni kahretsin" demez misin. ben derim de diyeni de gördüm
                          Dikkat ediniz tehlikeli sularda yüzüyorsunuz.İnsanla Allahı karşılaştıramazsınız,mukayese edemezsiniz,şirke girer.''Allah onları kahretsin'' türünden bir bedduayı, Allah gibi yüce bir yaratıcının, yapacağı bir iş olmasa gerek.Bunun gibi başka tuhaflıklarda var Kuranda.Örneğin Allahın yemin etmeleri..İncire,zeytine, Yıldıza ve dahi görüp görmediğimiz şeyler üzerine yemin edip duran bir tanrı vardır Kuranda.


                          7- vasiyet konusunu açıklamıştım galiba dikkatinden kaçtı

                          Yok cevap vermeye değecek bir açıklama olmadığından görmezden gelmiştim.Bi daha baktım aynı kanateyim hala.Çünkü açıklamana yanılmıyorsam diye başlamışsın,yanlış hatırlamıyorsam diye devam etmişsin,fıkhi meseler hakkında bir fikrim yok, diyip kendi durumunu özetlemişsin,sonundada çelişki yoktur demişsin.

                          ben çıkaramadım meleklerin saniyede kaç km yol aldıklarını ve ayetlerin neresinden çıkardın? Çünkü ben semanın kaç km uzakta olduğunu da bilmiyorum. üç bilinmeyenden ikisini bilsem çıkaracaım ama tek bilinenle iki bilinmeyene matematiğim zayıf olduğundan ulaşamıyorum.. sen yardım et..
                          Hay hay.Ne demek efenim sözümü olur.Yanlız konu nazik ve yazı biraz uzun olacak.Umarım bağışlarsınız.

                          “Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.„
                          (Mearic Suresi, 4)

                          Bu Kuran ayeti der ki;

                          Cebrail'in Allah katına çıkıp inmesi,Allah katında bir güne denk fakat,Dünya zamanı ile 50.000 Yıl sürer.

                          Şimdi hesaplayalım.
                          Kuran 610 civarında geldiğine göre,Cebrail'in Hıra mağarasına ulaşabilmesi için Allah katından;
                          MÖ 49.390 Yılında yola çıkmış olması gerekiyor.
                          Buradan önemli bir sonuç çıkıyor;
                          Demek ki;Tevrat ve İncil'i Cebrail getirmiş olamaz,
                          Çünkü Cebrail'in o sıralar yolda olması gerekiyor.

                          Örneğin İncil ve Kuran arası 600 sene,Cebrail İncili getirip,geri dönse ve hiç oyalanmadan geri gelse arada minimum 100.000 sene geçmesi gerekir.

                          Şöyle bir olasılık olabilir mi?
                          Cebrail Dünya'ya varmış,Tevrat'ı,İncil'i ve Kuran'ı tebliğ ettiği yaklaşık 3.000 sene boyunca dünyada beklemiştir.
                          Bu sefer de şöyle bir sorun var;
                          Beklediğine göre,Demek ki diğer kitapların geçersiz olacağı ve yeni kitap gönderileceği önceden biliniyor olmalı.

                          Diyelim ki Cebrail,Kuran'ı tebliğ etti ve geri dönüşe geçti?
                          Allah katına ne zaman varacak?
                          Kuran dan bu yana 1.400 sene geçtiğine göre
                          Demek ki 48.600 sene daha yolu var.
                          Bizim takvimle 50.600 yılında Cebrail Allah katına ulaşacak.
                          Yani yeni bir kitap için Cebrail'in dünyaya geri ulaşması en azından 100.600 senesine denk gelir.

                          Cebrail,iniyor ve çıkıyorsa,Allah belli bir yerde ve yukarılarda olmalı değil mi?

                          O halde süre'yi bildiğimize göre,Allah katı ile dünya arasındaki mesafeyi ölçebilmemiz için tek bilmemiz gereken Cebrail'in hızıdır.

                          Eğer Cebrail ışık hızında gidiyorsa,basitçe Allah katı'nın bize uzaklığı 50.000 Işık Yılı olmalıdır(Yaklaşık 475 Trilyon km).
                          Oysa bu Evren için çok küçük bir ölçü,çünkü Andromeda bile 4 Milyon Işık yılı uzaklıkta.
                          Hem bize bu kadar yakın olsa,Allah katının Evren'in içinde bir yerlerde olması gerekmez mi?
                          O zaman da sorarlar,Kardeşim Allah,yarattığı Evren'in içinde nasıl olabilir?
                          Allah,yarattığı Evrenden küçük müdür?
                          Veya yarattığı Evren'in içine girmeyi nasıl becermiş diye,
                          Evren yokken neredeydi diye?

                          Peki farzedelim,Evrenin dışında bir yerlerde.
                          Şimdi süreyi bildiğimize göre ve Evren'in boyutlarını bildiğimize göre Cebrail'in minimum hızını bulabiliriz.

                          Evren'in en uzun kesiti 125 Milyar Işık Yılı.
                          Cebrail'in bunu 50.000 senede katedebilmesi için
                          Hızı Saniyede 76.000.000.000 Km olmalıdır.
                          Yani Işık hızının tam 253.000 katı bir hızla gitmeli.

                          Peki,oraya bir gecede gidip dönebilmek için gerekli hız nedir?

                          Bu hız Cebrail'den 100 milyon kez daha hızlı olmalı.
                          Yani Işık hızının 25 Trilyon katı bir hız.

                          Peygamber'in Mirac'a çıkması olayı için böyle bir hız gereklidir.

                          Peki,peygamber aynı gece içinde Allah katı'na gidip dönebiliyorsa,
                          Cebrail neden 50.000 sene uğraşıyor?
                          Cebrail neden bu kadar yavaş?

                          Şimdi,başka bir sorun var.
                          Bizim inanırlar der ki;
                          'Evren genişliyor ve Bu Kuran'da bildirilmiştir'(zariyat suresi)

                          Eğer,Evren genişliyorsa;
                          Dünya ve Allah katı arasındaki mesafenin de genişlemesi gerekmiyor mu?
                          Yani Allah Katı giderek bize uzaklaşıyor olmalı değil mi?
                          Galaksiler bilindiği gibi, birbirinden Işık hızına yakın hızlarla uzaklaşıyor.
                          Peki bu durumda aradaki mesafe hep arttığından Cebrail'in her gidiş gelişinde,Süre'nin veya hızının,bir tanesinin değişmesi gerekmez mi?

                          Kuran evrenselse ve Cebrail bu mesafeyi hep 50.000 yılda inip,çıkıyorsa,Evren genişledikçe hızını arttırması gerekmez mi?
                          Tersine Evren büzülmeye başladıkça da 50.000 yılı doldurmak için hızını düşürmeli değil mi?

                          Buradan bir sonuç daha çıkıyor.
                          Cebrail mutlaka ışık hızının üzerinde olmalı.
                          Evren,Işık hızına yakın bir hızda genişlediğine göre,
                          Cebrail düşük hızlarla giderse,asla gideceği yere ulaşamıyacaktır.
                          Çünkü o yol aldıkça,varış hedefi çok daha hızla uzaklaşacaktır.

                          Bu arada Cebrail'in yönünü tayin,varış hedefini bulma,
                          Evren'in genişleme hızını bilebilme ve buna göre kendi hızını ayarlama yetenekleri var mıdır?
                          Yoksa bu merkezden otomatik mi ayarlanır bunları henüz bilemiyoruz.

                          Ve Cebrail,50.000 Yıl sonra (MS 50.600) Allah katına ulaştığında,Allah katında sadece bir Gün geçmiş olacak.
                          Allah,sabah kalkacak ve bakacak ki Cebrail gelmiş.
                          Ve belkide şöyle diyecek;

                          'Cebrail,Hoşgeldin,Hadi hem kahvaltı edelim hem biraz laflayalım'

                          Onlar kahvaltı edip laflarken,bu arada Dünya'da binlerce sene geçecek,

                          Ve Dünyadaki insanlar,yoksulluk,savaşlar,hastalıklar ve adaletsizlikle boğuşurken,neden unutulduklarını düşünüp duracaklar.

                          Bilmeyecekler ki 'Savaşta size Melekler yardım etti'(Enfal suresi) diyen Allah'ın bunu en az 50.000 sene önce planlamış ve Melekleri yola çıkarmış olması gerekir. :'(

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                            sayın hacı konuları çok dağınık işliyorsunuz biri bitmeden bir diğerine geçmeyelim
                            şefaat konusunda değerli alimimiz mehti aksu nun gerçeğe giden yol adlı kitabında detaylı bir alıntı yapmıştım ki orada bahsettiğiniz ayetleri tek tek ele alarak açıklaması verilmiş
                            allah konusunda da bakın işte aramızdaki büyük fark odur ki allah tebareke her yerdedir onu görmek isteyen baktığı heryerde görebilir
                            mesafe konusundada bu bize göre çok gelebilir ama sadece bir kaç saniyede bir depremle yerin altını üstüne getirebilen bir yağmurla toprağa can verip ondan nice nimetler sunan vs... gibi bir çok mucizeler yaratan yüce rabbimiz için zor olması mümkünmüdür koskoca bir ateş topu olan güneşin gökyüzünde durması size göre gayet doğal bir olay olup bunu kabulleniyorken ellibin yıllık bir sürenin allah katında zamansız olabileceği ki andan daha kısa olması allahın istemesiyle gerçekleşmesinin yeterli olacağı sizin açınızdan kabul görmemesi normalmi
                            bakın işte burada vurgulanmak istenen allah tebarekenin yüceliğidir onun katında hiçbir şeyin imkansız olmadığıdır o isterse yüzbin yıl sonraya sizi yada bizi vs. göz açıp kapayıncadan daha kısa ulaştırır bu ayetteki mantık budur ki ey kul bak rabbin herşeye kadirdir yeterki rabbin istesindir
                            ayetlerde bir başkasının konuşması hususuna gelince ayetlerdeki bu konuşmaları konuşan değil allah tebareke bizlere aktarmaktadırbu konuyla ilgili size verdiğim linki okumamışsınız sanırım bakın işte tefsir ilmi sizin gibi bazı insanların yanlış anlamalarını önlemek için oraya deki tümcesini koyarak ayeti açıklamaktadırlar
                            şia kaynaklarından abdullah turanın ehlibeyt mektebinde temel inançlar adlı kitabında iyilik ve kötülüğün allahtan olmadığına materyalistlere verilen cevaplar vs. gayet net bir şekilde anlatılmaktadır
                            kitap www.islamkutuphanesi.com da ve www.caferilik.com da mevcut
                            eğer arkadaşlardan buraya aktaran olmazsa haftasonu aktarmaya çalışırım inşaallah sürede
                            "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                              Açıklamalara geçmeden önce öğrenmek istediklerim:
                              Sen sadece içindekileri mi bana dökmek istiyorsun hiç yazdıklarımı düşünmüyor musun?
                              1- Çünkü Ayetlerin tek başına anlaşılamayacağı anlam bütünlüğünde ele alınması gerektiği bu yüzden önceki sonraki ayetlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştim. Ben de dedim sizin bir sayfalık yazınızın içinden bir cümleyi alır istemediğiniz anlamda kullanırım dedim. Bu etik olur mu
                              Şefaat konusundaki ayetlerin bu farklı kişiler için olduğunu söyledim önceki ayetlerle ilgisini kurdum ama aynı itiraz..
                              2- Ben nasıl sizin iddialarınızı cümle cümle eleştiriyor delil olabilecek yönleri alıp delillerinin geçersiz olduğunu eleştiriyorsam sen de benim cümlelerimi alıp tek tek delillerin senin önceki düşünceni çürütmediğini ispatlaman gerekmez mi? Neden hala genel ifadeler ve eski iddialar tekrar ediliyor?
                              3- Samimiyetini sorgulatacak düşüncelerini görüyorum. Bu benim yazdığımdan vermek istediğim esas düşünceyi bırakıp sana cevap için vermediğim ve ele alınsa bile asla delilimi çürütemeyecek yönünü alman. Örneğin miras konsunda.. oranları bilmediğimi söyledim benim yazdığım orantıların önemi yok zaten ha yüzde 30 olmuş ha 50 fark etmez. Asıl sorun miras vasiyetinin kime ve tamamının olmaması ile ilgili.. bu cevap açık ve delilken tutup delil olmayı batıl kılmayacak fıkhi ayrıntı ile cevabımı sınırlandırıyorsunz?
                              4- Önceki yazdıklarınızla sonrakilerde çelişki var. Hud 2. Ayette önceki mealinizde peygamber kelimesi vardı eleştirim üzerine aynen iddianızı devam etmekle birlikte bu kelimeyi çıkardınız. Neden? Tabi burada da

                              Bu kadarı şimdilik yeter bu ara yazımdı ayrıntılı cevapları hazırlıyorum, bu arada bu gün topantımız vardı konuya eğilemedim boş olduğum zamanlarda da internet yoktu cevabın gecikmesinden dolayı özür dilerim…

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Kuran'da bulunan çelişkiler ve bu çelişkilere ilişkin örnekler.

                                1- Çünkü Ayetlerin tek başına anlaşılamayacağı anlam bütünlüğünde ele alınması gerektiği bu yüzden önceki sonraki ayetlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştim. Ben de dedim sizin bir sayfalık yazınızın içinden bir cümleyi alır istemediğiniz anlamda kullanırım dedim. Bu etik olur mu
                                Şefaat konusundaki ayetlerin bu farklı kişiler için olduğunu söyledim önceki ayetlerle ilgisini kurdum ama aynı itiraz..
                                Sadece kendi değerlendirmelerinizi doğru kabul ettiğiniz için cevap ne olursa olsun kabul etmiyorsunuz.İmanınız belki de bağlı bulunduğunuz meshebiniz bunu anlamanıza engel.Bilemiyorum.
                                Yukarıda ayetleri değerlendirdim.Farklı ayetlerle bir kez daha değerlendireceğim.Benzer bir ayet vereyim.
                                6/EN'ÂM-51: Ve enzir bihillezîne yehâfûne en yuhşerû ilâ rabbihimleyse lehum min dûnihî veliyyun ve lâ şefîun leallehum yettekûn(yettekûne).
                                Ve Rab'lerine haşrolunmaktan korkan kimseleri, onunla uyar. Onların, O'ndan (Allah'tan) başka bir dostu ve şefaat edeni yoktur. Böylece onlar takva sahibi olurlar.

                                İddianızın aksine enam 56 dan itibaren müşriklere hitap edilerek 51 ayet okunuyor.
                                İntifar suresi baştan sona tüm insanlara sesleniyor ve son iki ayette şu deniyor.
                                18. Evet, sen bildin mi nedir din günü?

                                19. O gün ki, kimse, kimse için hiçbir yardım yapma gücüne sahip olamaz ve o gün buyruk yalnız Allah'ındır!
                                Hiç kimsenin kimseye faydası olamayacağını(Kimsenin diğerine şefaatçi olmadığını) burada söylüyor.

                                Ayetleri cımbızla çektiğim iddiasına cevap olması için secde suresi 4.ayetti öncesi ve sonrası ile veriyorum.
                                32/SECDE-1: Elif lâm mîm.
                                Elif, Lâm, Mîm.


                                32/SECDE-2: Tenzîlul kitâbi lâ reybe fîhi min rabbil âlemîn(âlemîne).
                                Hakkında şüphe olmayan Kitab'ın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.


                                32/SECDE-3: Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).
                                Yoksa "O'nu uydurdu" mu diyorlar? Hayır! O, Rabbinden bir haktır. Senden önce kendilerine nezir (peygamber) gelmemiş olan kavmi uyarman içindir. Umulur ki böylece onlar, hidayete ererler.


                                32/SECDE-4: Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), mâ lekum min dûnihî min veliyyin ve lâ şefîi(şefîin), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).
                                O Allah ki; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde halketti (yarattı). Sonra arşa istiva etti (arşı sevva etti, dizayn etti, vechi arşta karar kıldı). Sizin O'ndan başka dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


                                32/SECDE-5: Yudebbirul emre mines semâi ilel ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn(teuddûne).
                                Gökten arza kadar emri (Allah'tan gelen ve Allah'a dönen herşeyi) tedbir eder (düzenler). Sonra bir günde O'na yükselir ki, (o bir günün) süresi, sizin (dünya ölçülerine göre) saymanızla 1000 senedir.


                                32/SECDE-6: Zâlike âlimul gaybi veş şehâdetil azîzur rahîm(rahîmu).
                                İşte O, gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilen Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).


                                32/SECDE-7: Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).
                                Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.

                                Burada sadece takva sahiplerine mi sesleniyor tanrı,yoksa tüm insanlara mı?

                                Olay şu:
                                Peygamber işine geldiği yerde Allahın,kimi yerde kendisinin kıyamette şefaatçi olacağını söylemiş.Kimi yerdede hiç kimsenin hiçbir şekilde şefaatçi olamayacağını iddia etmiş.Bu bir çelişkidir.Çünkü Kuran ayetleri kul yapısıdır.Ve peygamberin 23 yıllık yaşamı boyunca neye gereksinimi olmuşşa ,o konuda bir ayet indirmiştir.Kul yapısı ayetlerde de bu türden çelişkilerin olması olağandır.

                                2- Ben nasıl sizin iddialarınızı cümle cümle eleştiriyor delil olabilecek yönleri alıp delillerinin geçersiz olduğunu eleştiriyorsam sen de benim cümlelerimi alıp tek tek delillerin senin önceki düşünceni çürütmediğini ispatlaman gerekmez mi? Neden hala genel ifadeler ve eski iddialar tekrar ediliyor?
                                Yukarıda cevabını verdim.Kısaca bir daha değineyim.Ayetlere bakıldığında siz farklı,ben farklı yorumluyorum.Meallere bakıldığında kişilerin kendi meşrebince yazdıkları gibi.Aşağıda benzer bir şikayette bulunmuşsunuz.Her seferinde farklı bir meale baktığım için,bazen alıntı yaptığım ayet bir öncekinden farklı olabiliyor.Sözün özü.Sizin yorumlarınızı ayette anlatılanla uyuşmaması durumunda ayeti bir daha veriyorum.Bu durumda sizde tekrardan şikayet ediyorsunuz.Şikayetiniz olağan,ama doğru olduğunu söyleyemeyeceğim.

                                3- Samimiyetini sorgulatacak düşüncelerini görüyorum. Bu benim yazdığımdan vermek istediğim esas düşünceyi bırakıp sana cevap için vermediğim ve ele alınsa bile asla delilimi çürütemeyecek yönünü alman. Örneğin miras konsunda.. oranları bilmediğimi söyledim benim yazdığım orantıların önemi yok zaten ha yüzde 30 olmuş ha 50 fark etmez. Asıl sorun miras vasiyetinin kime ve tamamının olmaması ile ilgili.. bu cevap açık ve delilken tutup delil olmayı batıl kılmayacak fıkhi ayrıntı ile cevabımı sınırlandırıyorsunz?

                                2/BAKARA-180: Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayrâ(hayran), el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muttekîn(muttekîne).
                                Sizden birinize ölüm geldiği zaman eğer bir hayır (mal vs.) bırakırsa, anne-babaya ve yakınlarına (akrabalarına) marufla (örf ve adete uygun olarak) vasiyet etmek, siz muttekilerin (takva sahiplerinin) üzerine (yerine getirilmesi gereken) bir hakk (bir borç) olarak farz kılındı.

                                Oysa başka bir ayette oranlar kesin bir şekilde verilmiştir.

                                Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor. Erkeğe, kadının payının iki katı, fakat, eğer kadınlar ikiden fazla iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır ve eğer o (kadın) bir tek ise, o zaman yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, onun anne ve babasının herbiri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay vardır. Fakat onun çocuğu yoksa ve yalnız ana-baba mirasçı oluyorsa, o taktirde, üçte biri annesinindir (geriye kalan babanındır). Fakat eğer ölenin kardeşi de varsa, o zaman , altıda biri annesinindir. Bunlar, borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen bu paylar) Allah'tan bir farzdır. Muhakkak ki Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir.

                                NOT:Nisa 11 ve 12. ayetlerde matematiksel olarak bir hata yapılmıştır.Bu iki ayete dayanarak miras paylaştırılamaz.Bunu gören halife Ömer (Ki Allah ve Peygamberi görememiştir) Avliye metodunu uydurmak zorunda kalmıştır.Konuya ilişkin ayrı bir başlık açacağım.


                                4- Önceki yazdıklarınızla sonrakilerde çelişki var. Hud 2. Ayette önceki mealinizde peygamber kelimesi vardı eleştirim üzerine aynen iddianızı devam etmekle birlikte bu kelimeyi çıkardınız. Neden? Tabi burada da
                                Yazınız yarım kalmış herhalde anlayamadım.Yukarıda cevabını verdim.Bazı meallerde peygamber var bazılarında yok.Alıntı yaparken bu türden tuhaflıklar olabiliyor.

                                Bu kadarı şimdilik yeter bu ara yazımdı ayrıntılı cevapları hazırlıyorum, bu arada bu gün topantımız vardı konuya eğilemedim boş olduğum zamanlarda da internet yoktu cevabın gecikmesinden dolayı özür dilerim…
                                Cevaplar için ben teşekkür ederim.Özür dileyecek bir şey yok.


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X