Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Teistlere ve tasarımcılara sorular.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

    verdiğiniz linklere baktım okudum..
    Pek öyle inandırıcı ve şüpheleri arındırıcı net tarif ve cevaplar yok orda..
    Birazda açıkcası ilimden hakikatten ve evrenin gerçeklerinden yoksun ilahi kudreti hesaba katmamak uğruna pek çok yanlışlıklara düşülmüş bir site ve anlayış yuvası.
    Somut örnekler verirseniz bunun üzerinde tartışmayı genişletebiliriz.Şu haliyle neye itiraz ettiğiniz anlaşılmıyor.

    dolayısıyla siz evrim ile kurani bir hakikate işaret ederken, diğer yandan asıl yaradılış olayını gerçeğini ilahi ve beşeri münasebetleri madde ve mana alemindeki bağlantıyı ve sırrı ( ilahi mükemmeliyeti ) göz ardı ediyorsunuz.
    1-Evrim hangi kurani hakikate işaret ediyor?
    2-Diğer ilahi ve beşeri ilişkiler ile madde ve mana alemi nedir?Örnekler vererek açıklayabilirmisiniz?Mana alemi nasıl bir alemdir?Kafadan uydurulan hayali bir yermidir?Yoksa maddi bir gerçekliği varsa bunu nasıl ispatlıyorsunuz?
    3-İlahi mükemmeliyet nedir?Örnekleri var mı?Erkekte hiç bir işe yaramayan ''MEME'' sizce hangi ilahi mükemmeliyet örneğidir.

    sonuç olarak sitede bahsedildiği gibi bulunan fosillerden yola çıkarak aklınca bir yorum yapıp insan neslini başka canlılara yüklemek, evrenin oluşumunu piyango olarak nitelemek bir patlama neticesinde oluşmuş ve sonrasında evrimlerle bu son mevcut hale gelmiş gibi kısır ve hakikatte ilmi bile olmayan ucu açık bir izah ile sonuçlandırmanız, hayret verici ve tatminden uzak gerçeklerden yoksun bir neticedir.
    Bilim adamları elde edilen bulgulardan yola çıkarak bir teori geliştiriyorlar.Bu teori her fosil buluntusunda tekrar test edilmiş oluyor.Herhangi bir aykırılık olsaydı teoride birbirini tutmazlıklar olurdu.Bu güne kadar böyle bir olay olmamıştır.Evrimi kabul edip etmemek sizin bileceğiniz bir iştir.Ama onu bilimsel bir eleştiriye tabi tutacaksanız,bu durumda bugüne kadar bulunan fosiller üzerinden yapmanız gerekir.
    Bu durumda evrim yok diyorsanız binlerce fosil örneği hakkında nasıl bir yargıya varıyorsunuz?
    Örneğin hayatın basitten(Tek hücreli),karmaşığa doğru evrilmesinin nedeni nedir?
    Neden 1 milyar yaşında insan fosili bulunamamaktadır.3,5 milyar yıllık bakteri fosili bulunabiliyorken ,daha dayanıklı olan insan fosili neden bulunamadı da son 100.000 yılda insan fosili bulunuyor.
    Allah neden dünyaya insanı koymak için 4,4 milyar yıl bekledi.Oysa dünyayı 6 günde(Evre) yaratıp Adem babayı buraya yerleştirdirdiğini söylüyor Kuran-ı Kerim'de.Bu iki tezden sadece biri doğru.Ben buluntulara bakarak Kuran'ın değil,bilimin doğru söylediğini düşünüyorum.
    Ben bu yargıya varırken bilimsel bulgulara bakarak yapıyorum.
    Sizin dayanağınız bilimsel değil,sadece inançlarınız var.Ve bu inançlarınız bilimde olduğu gibi test edilebilir değil.Varlığı hakkında herhangi bir fikir yürütemiyoruz yani.Sadece inanabilirsiniz ama bunun bilimsel bir yol olmadığını belirtmek zorundayım.

    not: ilk varlık sonsuz olmalıdır, sınırsız olmalıdır, tek olmalıdır, mükemmel olmalıdır v.s ilahi öğretiler dışında hiçbir akılcı varsayım bu mükemmeliyeti izah edemez...
    Bütün bu iddialarınızı ispatlayabilir misiniz?
    Bir ilk varlık olması gerektiği yargısına nasıl vardınız?Başka bir bakış açısıyla evrenin boş olduğu,hiç bir şeyin olmadığı bir ''HİÇLİK ANI'' olduğunu ispat edebilirmisiniz?
    Bu ispatı bilinen temel fiziksel yasalara dayanarak bize açıklamanızın bir yolu var mı?
    Yoksa sadece öyle olmasını istediğiniz için,öyle olması gerektiğini söylüyor olabilir misiniz?

    Benim düşümceme göre eğer evreni yaratan bir tasarımcı varsa bu maddi temelli ve evrene müdahale yeteneği olan bir tasarımcı olmalıdır.Zamandan ve mekandan münezzeh bir şey olamayacağından o ''YOKTUR''.
    Eğer varsa maddi evrene müdahale etmiş ve ondan sonrada her şeyin kendi kendi olacak şekilde gelişmesine izin vermiş olmalıdır.Ki bu teorimin de bir takım zaafları olduğunu söylemeliyim.

    Verdiğiniz linklere gelince kesinlikle okuduğumu bilmelisiniz.Ama Harun Yahya(Adnan Oktar) bilim adamı değildir.Bilim adamlarından yaptığı alıntıları bile kendi düşüncesi doğrultusunda tahrif etmekten çekinmeyen bir insandır.Yaratılış atlaşına ilişkin olarak bilgisiz ve cahilce yazdığı konuları R.Dawkins eleştirmiştir.Konuya ilişkin video'yu bu sitede link olarak verdim.Sizde zahmet edip o linki inceleyin ve bu adamın nasıl bir sahtekar olduğunu görün.

    Videoları youtube'dan buldum.İzlemenizi tavsiye ederim.

    Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı

    Yorum


      #62
      Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

      ama siz insanın dört ayaktan iki ayağa geçmesiyle sırt ağrılarına sahip olduğunu söylemişsiniz e hani nerde evrimin mükemmelliyetçi süreci
      dediğim gibi bu yazıya göre evrimleşen insn keşke evrimleşmeseymiş daha iyiymiş sonucu çıkıyor.
      Güzel soru.Tebrikler.
      Bildiğim kadarıyla açıklamaya çalışayım.
      Evrim amaçsız ve kör işleyen bir süreçtir.Bilinci yoktur.Çünkü canlının evrimleşmesine neden olan şey genlerin mutasyona uğramasıdır.Bu mutasyonun olum mu-olumsuz mu olacağı önceden bilinemez.O yüzden evrim amaçsız kör bir süreçtir deniyor.İnsan için açıklayacak olursak.
      Başlangıçta dört ayak üzerinde yürüyen bir canlı iken kör işleyen mutasyonlar sonucu iki ayak üzerinde yürümeye başlamıştır.Bunun bir kaç faydası olmuştur.İki ayak üzerinde yürürken zamanla ön ayaklarını el gibi kullanmaya başlamıştır.Bunun sonucu alet ve edevat kullanmak kolaylaşmıştır.Alet kullanmak aynı zamanda beyinsel faliyetlerin gelişimini de hızlandırmıştır.Diğer yandan iki ayak üzerine kalkmakla daha uzak mesafeleri görmek kolaylaşmıştır.Güzler kafanın üst kısmından daha aşağılara inmiş,beynin hacim olarak dahada büyümesini sağlamıştır.Homo habilis yada homo erektus'un kafatası boşluğuna bakarak insandan daha küçük bir beyne sahip olduklarını anlıyoruz.Bütün bu beyinsel gelişimin yanında fiziksel olarakta gelişim ve değişim geçirmiştir.Ama fiziksel gelişimin hızı ile beyinsel gelişimin hızı(insan için söylüyorum) aynı hızda olmamıştır.Örneğin bel ve sırt ağrıları,örneğin palantariz kası,örneğin apadist'in körelmesi,örneğin kuyruk sokumu kemiği aklıma gelenler.Yani hala sorunlu olan yerlerimiz var.Bunları evrim teorisi bu şekilde açıklarken,bir tasarımcı olduğunu savunanlar cevap veremiyor.Apandis neden körelmeye yüz tutmuş.Erkeğe meme vermek nasıl bir tasarım hatası,İnsanda bir işe yaramayan palantaris kasının ayağımızda ne işi var.Tasarımcı bunu niye yapmış.
      Bütün bu soruları bir bilim adamı bir araya getirmiş,bende sizlere bunu soruyorum.Ama nedense tek bir maddeyi bile ele alıp nedenini açıklayan tek bir adam çıkamadı içinizden.

      Şimdi ben size dönüp tekrar aynı soruyu soracağım.

      BU SORULARA NEDEN CEVAP VEREMİYORSUNUZ?

      Yorum


        #63
        Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

        ....
        1997 tarihli bir tıp kaynağında şu şekilde açıklanmıştır
        "Vücuttaki timus, karaciğer, dalak, apandisit, kemik iliği gibi başka organlar lenfatik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardım ederler." (The Merck Manual of Medical Information, Rahway, 1997)


        sayın hacı bakın çok çelişkili cevaplar veriyorsunuz
        bir konuda evrenin başı yok diyorsunuz bir konuda var bir konuda evrim mükkemmel bir mesajınızda kör tesadüf vs...
        herneyse şimdi gelelim sorularınıza apandis için yukarıdaki alıntım yeterlidir
        ek olarak insan oğlu yıllar boyu bademciğide gereksiz görüyordu ama günümüzde bütün tıp dünyası bademciğin de mikropların gırtlaktan solunum yoluna gitmesini engellediğini keşfettiler
        erkek memesi ve plantaris kasını konuşmuştuk ama madem sordunuz tekrar cevapklayacağım alıntı yapmadan kendi aklımı kullanarak objektif olarak:
        erkek memesini siz gereksiz görüyorsanız lütfen buyrun estetk ameliyatla aldırın bunu düşğünmezsiniz asla değilmii neden:çünkü onun estetik olarak bir güzelliği vardır mesela kaşlar ne faydası var acaba kaşsız insan yaşayamıyormu ama kimseninmn bunun varlığından şikayetçi olduğunu duymadım çünkü insana estetik açıdan bir güzellik katmaktadır
        bir resim düşünün ressam o resmin uzakta görünen bir köşesine bir çiçek resmi yerleştirmiştir ana temayla alakası yoktur hatta çok uzaklarda gibi durur ama öyle bir yerleştirmiştir ki o çiçeği öyle bir renk ahengi vardır ki uzakta olmasına rağmen o resim o çiçeksiz eksik kalır mükemmellikten sanattan
        plantaris kasıyla ilgili tıbbi açıklamayıda alıntı yapıp cevap vermiştim başka bir konuda
        ama ben biraz düşünerek şu sonuca vardım ki:bu kas kesinlikle gereksiz değildir elleri kolları olmayan birçok engelli kardeşlerimiz ayaklarını el gibi kullanarak ayaklarıyla resim bile yapmaktadırlar
        sol ayağım diye bir kitap vardı bir beyin felçli bayın sol ayağını kullanarak hayata tutunmasını anlatıyordu
        plantaris kası engelli olan kardeşlerimiz için bir organdır adeta
        kısacası yarın bir kaza geçiripte kolsuz kalmayacağımız ne malum kıymetini bilin bu kas insan oğluna verilmiş bir jokerdir--------------------------------------------------------------------------------

        "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

        Yorum


          #64
          Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.


          sayın hacı ;

          sorularınıza genel bir yanıt vermeye çalışacağım..konuların uzmanı olmadığım halde, bu cevapları yazdığım için konunun uzmanlarından özür dilerim..

          SİTEDE OKUDUKLARIMDAN ELEŞTİRDİĞİM NOKTALARDAN BİR DEMET

          http://www.evrimteorisi.org/index.ph...amp;Itemid=108

          Prof Dr. Ali DEMİRSOY'un Kalıtım ve Evrim Kitabından alınmıştır
          Bundan yaklaşık 3-4 milyar yıl önce evrensel bir piyango çekilmiş ve büyük bir olasılıkla en büyük ikramiye dünyaya isabet etmiştir.
          Bu eşsiz öz, doğanın eşsiz labaratuvarlarında 3-4 milyar yıl süreyle işlenmiş, dallandırılmış, çeşitlendirilmiş ve geçmiştekini göz önüne almazsak bugün yaşayan yaklaşık 700.000 civarında bitki, 1,500,000 civarında da hayvan türünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.
          Bu nedenle, evrenin gerek cansız gerekse canlı yapılarının zaman süreci içerisindeki değişimini incelemek, tarafsız ve somut bir düşünceyi yani insan olmayı gerektirir. Bu nedenle o en gelişmiş varlık olarak nitelendirilir. V.b gibi.

          Bu alıntılar yeterli sanırım bunlar fosillerin tarihi doğru olabilir fakat her şey doğa laboratuarında gelişti derken bu laboratuarı kim kurdu neden ve nasıl gelişti evrendeki canlı evrimlerine somut bir örnekleme yapılmamış, film senaryoları gibi yazılmış şeylerdir…


          EVRİMİN İŞARET ETTİĞİ İLAHİ GERÇEKLER, İLAHİ VE BEŞERİ İLİŞKİLER, İLAHİ YARADILIŞ MERHALELERİ ;TEK HÜCRELİ V.S

          Yoktan ( yokken ) eşsiz Yaratma

          İbda yoktan örneksiz yaratma demektir. Daha önce tasavvur edilmemiş, varolmayan bir şey’in var edilmesi anlamına gelen bu fiil sadece Allah’a mahsustur. Eşsizlik anlamına gelen “bedi” bu sıfır noktasından var etme kudretidir.

          بَديعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنّٰى…

          “O semâları ve yeri yoktan var edendir…” En’am 6/101

          بَديعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِذَا قَضٰى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونَ

          “Göklerin ve yerin yaratıcısı O'dur; bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "Ol" der -ve o (şey hemen) oluverir”. Bakara 2/117

          1- FATARA- فطر : Potansiyel’i Yaratma

          Fatara Allah’ın bir şeyi yaratması ve onu herhangi bir fiili yapmaya aday halde düzenlemesi demektir.

          فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّينِ حَنيفًا فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا…

          Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran… Rum 30/30

          Fatara ya da diğer ifadesiyle “Fıtrat” yaratılışın potansiyel durumudur.

          2- FELAQ فلق : Potansiyelden açığa çıkartma

          Felaq, zaten özünden yeni bir şeyin çıkmasına elverişli bir varlıktan yeni bir varlık çıkartmak anlamına gelir.

          اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰى يُخْرِجُ الْحَیَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَیِّ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

          “Kuşkusuz Allah, tohumu ve meyve çekirdeğini çatlatarak ölüden diriyi meydana getirendir ve diriden de ölüyü çıkaran. İşte budur Allah: ve akıllarınız hala nasıl da tersyüz oluyor!" En’am 6/95

          3- KHALAQ خلق : Birşeyden Başka bir şeyi ortaya çıkartmak

          “Khalq” kavramı varolan bir şeyi başka bir şeye dönüştürerek yeni bir şeyi ortaya çıkartmak anlamına gelir.

          يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثيرًا وَنِسَاءً

          Ey insanlar! Sizi bir tek can(lı)dan halden hale geçiren ve ondan da eşini üreten ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluk bilincine sahip olun. Nisa 4/1

          خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ

          خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَصيمٌ مُبينٌ

          O (ki,) gökleri ve yeri (içsel) bir gerçeklik, (şaşmaz bir düzen) üzere halden hale geçirerek yaratmıştır. İnsanı nutfeden halden hale dönüştürerek yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir. Nahl 16/3-4

          Hayatın çeşitliliği Allah’ın İşaretlerindendir:

          اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

          وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَا اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَحيمٌ

          “Şu hâlde hiç halden hale geçirerek düzenli biçimde yaratan ile, bu işlemi yapamayan bir olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

          Allah'ın nimetlerini (bu şekilde yarattıklarını/yaratışını) saymaya kalksanız, asla böyle bir işin altından kalkamazsınız! Gerçek şu ki, çok acıyan çok esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette Allah'tır…” Nahl 16/17-18

          İsa (as) da Khalq etmişti:

          Halk etme kavramı Hz. İsa’ya izafeten de kullanılmıştır. Bu kullanım da göstermektedir ki halden hale geçirerek oluşturabildiğini de göstermektedir:

          وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّينِ كَهَيْپَةِ الطَّيْرِ بِاِذْنى فَتَنْفُخُ فيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنى…

          “(Ey İsa)Nasıl Benim iznimle çamurdan, (sana uyanların) kaderini şekillendirdiğini ve sonra bunun Benim iznimle (onların) kaderi olabilmesi için ona üflediğini…” 5/110

          4- ENŞEE انشأ ( ن-ش-ع) Varolan bir şeyden başka bir şeyin aşamalı olarak üretilmesi/inşa edilmesi

          Enşee (İnşa) da bir şeyin aşama aşama geliştirilerek/dönüştürülerek var kılınmasıdır. İnşaa ederek yaratmak Kur’an’da doğadaki şeylerin yaratılması için kullanılmıştır. Örneğin Bulutların “yaratılışı” için şöyle denmektedir:

          هُوَ الَّذى يُريكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ

          O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları inşa edendir. Ra’d 13/12

          Enşee kavramı Kur’an’da ayrıca ceninin halden hale dönüşerek insanın vücuda gelmesi için de kullanılmıştır. (23/31, 53/32)

          İlginç olan nokta ise yeniden yaratılış için de bu kavram kullanılmaktadır:

          نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقينَ عَلٰى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فى مَا لَا تَعْلَمُونَ

          “Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi yeniden inşa etmek üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.” Vakıa 56/60-61

          5- CEALE جعل Eskisinin yerine yenisini oluşturmak

          Ceale, bir şeyi uygun hale getirip uygun olmayan halini bertaraf etmek anlamına gelmektedir.

          اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

          Onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yarattık. Zuhruf 43/3

          Yukarıdaki 5 kavram da görüldüğü üzere Yaratma fiili sadece yoktan var etme anlamında kullanılmamıştır. Rabbimiz yoktan var ettikten sonra halden hale geçirerek te vardan da yeni varlar var etmektedir. “İlk yaratılış” olarak tanımlayabileceğimiz Varlığın özü yokluktan Allah’ın

          İradesiyle yoktan yaratılmıştır. Ancak bu başlangıçtan sonraki süreç Fatara, Felaq, Khalq, İnşa ve Ceale kavramlarıyla ifade edilen halden hale geçiş, bir şeyden başka bir şeyin ortaya çıkması anlamında bir yaratılıştır. Halk arasındaki eksik yaratılış telakkisi yaratmanın sadece yoktan yaratma olduğu zannının devamını sağlamıştır. Oysa Allah’ın yaratıştaki sünneti bir şeyi yoktan yarattıktan sonra diğer şeyleri o özden türeterek, vardan başka bir var ederek yaratmasıdır.

          “Kun fe yekun!” ne demektir?

          Allah bir şeyin olmasını isterse "ol deyince , oluş sürecine girer”. Burada;

          1. Allah’ın yoktan var etmesi.

          2. Varlıkları kullanarak var etmesi

          3. Vardan var etme sürecinin devam etmesi…

          Birincisi, Rabbimiz yoktan bir varlığı var etmektedir. Ayrıca dilerse de yok etmektedir. Varlıklara verilen özellik ve yeteneklerde ol emri ile yoktan verilebilmektedir.

          إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

          “O, Tek'tir, Biricik'tir, öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der -ve o (şey hemen) oluş süreci başlar.” (Yasin 36/82)

          Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran, “Understanding Islam” adlı eserinde Yasin Suresi 82. ayetten hareketle bahsettiğimiz gibi olma sürecini üç sınıfa ayırıyor. Evrimci yaratılışa “Kun fe yakun” ayetindeki feyekun filinin mudari (gelecek kipinde) oluşu ve süreci ifade ettiğini belirtiyor. “Be an it is” (Yasin 82)(ol der o da olur.) burada “olur” geniş zaman fili yani evrimdir. O halde ilgili ifadeyi Türkçe’ye Mustafa İslamoğlu’nun da yaptığı gibi şöyle çevirmeliyiz: “O, ol deyince oluş süreci başlar…”

          İkincisi ise, Şefkatli olan Allah varlıklardan yeni varlıklar ortaya çıkarmaktadır. Bu konuda Rahman bazı kanunlar koymuştur. Bu kanunlar çerçevesinde olaylar gerçekleşir. Bazıları bu yaratmayı Allah’ın koyduğu kanunlarda ya da varlıklardaki gizli bir güçte aramaktadırlar. Oysa varlığın tanrısal yeteneği yerine bu yaratılma kanunlarından faydalanmak için araştırmalar yapılmalıdır. Fakat bazıları bu varlıklardaki Allah’ın ol emrine uydukları kısmı görememektedirler.

          Kur’an’a göre kainat bir bütünlükten ayrıştırıldı ve tüm canlılar sudan yaratıldı.

          اَوَلَمْ يَرَ الَّذينَ كَفَرُوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَیْءٍ حَیٍّ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ

          O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan oluşturmaya başladık (ceale). Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya 21/30)

          Kavramların öz anlamlarını koruyarak/semantik yöntem izlenerek aşağıdaki ayeti okuduğumuzda ufuk açıcı düşüncelere kapı aralıyor:

          وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشى عَلٰى بَطْنِه وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشى عَلٰى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشى عَلٰى اَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَديرٌ

          Ve bütün yaratıkları “hayret verici bir su”dan halden hale geçirerek yaratan Allah'tır; öyle ki, (canlılar) karnı üzerinde sürünürerek ve iki ayağı ile yürüyerek ve de dört ayağı üzerinde yürüyerek (yaşarlar). Allah dilediğini halden hale dönüştürerek yaratır; çünkü O, gerçekten de her şeye kadirdir. (Nur 24/45)

          اَلَّذى اَحْسَنَ كُلَّ شَیْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ طينٍ

          O ki, halden hale geçirerek yarattığı her şeyi en güzel şekilde ortaya çıkarttı. İnsanı halden hale dönüştürerek yaratmaya da çamurdan başladı. (Secde 32/7)

          Kur’ân-ı Kerim'de insanın nasıl ve neden yaratıldığını açıklayan âyetlerin sayısı bir hayli kabarıktır ve bu âyetler çeşitli sûrelere serpiştirilmiştir.

          Kur’ân'da ilk insanın yaratılış maddesi olarak iki şeyden söz edilir: biri toprak, diğeri "Allah'ın ruhu". Toprak ise, tek bir şekilde olmayıp, çeşitli isimler altında geçer. Bunlar (1) Turab (toprak), (2) Tîyn (çamur), (3) Tîn-i lâzib (şekil kabul eden çamur), (4) Salsal (kuru balçık), (5) Hame-i mesnun (şekillenmiş kara balçık) olup, insanın belli aşamalardan geçirilerek yaratıldığını belirten âyete de (Nuh, 71/14) dayanan Ragıp el-İsfahânî gibi bazı âlimlere göre bunlar, "Allah'ın ruhundan üflenme" ile birlikte ilk insanın altı yaratılış merhalesini ifade etmektedir (İsfahanî 1961).

          Burada sormamız gereken şey şu: Bu ifadeler bilimsel birer bilgi midir? yoksa yaratılışa dair genel olarak verilen teşbihi kavramlar mıdır? Kur’an din dili kullanan bir hitabe olduğundan yukarıda verilen bilgileri bilimsel bilgi olarak değerlendirmemek gerekiyor. İnsanın gözlemsel olarak toprak elementlerinden yapılmış olması ve Özellikle insan’ın varoluş sürecinin şaşılası bir sudan çamurlaşma olarak ifade edilmesi üzerinde araştırmalar gerektiren bir konu. Kur’an’da insanın yaratılışıyla ilgili şu ayetleri de okuruz:

          “Sizi[n her birinizi] peşpeşe aşamalardan geçirerek yaratanın O olduğunu gördüğünüz halde?

          Görmüyor musunuz Allah yedi göğü nasıl birbiriyle uyumlu yaratmıştır, ve onların içine ay'ı [yansıyan] bir ışık olarak yerleştirmiş ve güneşi [ışık saçan] bir lamba yapmıştır?

          Ve Allah sizi yerden [tedricî bir şekilde] yeşertip büyütmüştür; ve sonra sizi [öldükten sonra] ona geri döndürecektir.” (Nuh 71/14-17)

          AYRİYETEN BAKINIZ http://www.ehlibeyt-nuru.com/index.p...&Itemid=80


          MADDE VE MANA ALEMİ İLE İLAHİ MÜKEMMELİYET.

          İnsan iki alemi bünyesinde birleştirir. Madde ve mana alemi. Her bir alemin kendisine has rızkı ve hayat şekli vardır. Maddî rızıklar gibi manevî rızıklar da kullara bir vesile ile ulaştırılır. Allahu Teala’nın dünya hayatında hükmü böyle cerayan eder.
          Maddi rızıkları biliyoruz. Manevî rızıkların başında iman, hidayet, ilim, ilahi muhabbet, zikir, nur ve feyiz gelmektedir. Kalbin, ruhun, nefsin, aklın, sırrın, vicdanın alması gereken manevi rızıklar vardır. Ayrıca bu manevi cevherlerin ayrı ayrı vazifeleri vardır. Çünkü insanın bir yönü mülk aleminin şartlarına göre yaratılmıştır. Diğer yönü ise melekût aleminin özelliklerini taşır.

          Mülk alemi, dünya ve içindeki hayat şartlarıdır. Yani beş duyu ile yaşadığımız alemdir. Melekût alemi, gözle görülmeyen gayb ve sır alemidir. Melekler, gökler, ruhlar, Arş-ı Azam, Kürsi ve Yüce Allah’ın gözlerden gizlediği diğer alemler melekut alemini oluşturur. Bedenimiz mülk, kalbimiz melekut alemiyle irtibat kurmak için bize verilmiştir.
          İnsandaki akıl, bilgi, kabiliyet, SEVGİ, AŞK v.b şeylerin gösterilmesi bilim açısından imkansızdır ve sadece var olduğu ve kabullenilmesi gerektiği vurgulanır. Tıpkı sayıların sonsuz oluşu veya uzay boşluğunun sonsuz oluşu gibi bunlara mantıklı somut bir örnekle cevap veremezsiniz...


          Bir şeyin varlığı Allah'ın varlığını gösterir de o şeyin mükemmelliği Allah'ın varlığını göstermez mi, el bette gösterir hatta daha da iyi gösterir. Çünkü bir şe yin varlığı onun mükemmel olmasını gerektirmez. Bir şeyin mükemmel olması; onun yaratılışının güzel ol ması, görevini yapacak organlarla donanmış olması, varlığını devam ettirebilmesi, organların görevini yap mayı engelleyecek şekilde uyumsuz olmamasıdır.
          Varlıkların mükemmelliği Kuranı Kerim'de çeşit li şekillerde ifade edilmiştir. "O herşeyi en güzel şekil de yaratmıştır." (Secde Suresi, 7) "Herşeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır." (Neml Suresi, 88) "Ey herşeye yaratılışını verip sonra ona doğru yolu gösteren rabbimiz" (Taha Suresi, 150) ayette geçen "yaratılışını ver mekten" maksat yaratılış gayesine uygun yaratmaktır. Bir başka ayet ise şöyledir:
          "Rahman olan Allah'ın yarattıklarında hiç bir uy gunsuzluk göremezsin." (Mülk Suresi, 3)
          Bu uyum kâinatın bütününde genel ve özel ola rak görüleceği gibi insanın bizzat kendisinde de açıkça

          görülebilir. Bu durumu birkaç örnekle açıklayalım.
          1. Yeryüzünü yaratan Allah, onu insanın üzerin de yaşayabileceği özelliklerde yaratmıştır. Onu, her ta rafını kaya gibi sert veya pamuk gibi yumuşak yahut meyve, bitki vb. yiyeceklerin yetişmeyeceği şekilde yaratmayıp, bilakis insanın bütün ihtiyaçlarını karşılaya cak şekilde yaratmıştır.
          Yer kabuğunu birkaç santim daha yüksek yaratsaydı yerin karbondioksit veya oksijeni emmesine bu ise bitkilerinin ölmesine neden olurdu.
          2. Yeryüzünde bulunan bütün varlıkların yaratı lışı eksiksiz, sanatı bütün şartlarda görevini yerine geti recek şekilde yaratılmıştır.
          Örneğin devenin yaratılışı, yaşantısına ve uzun çöl yolculuğuna uygundur. Bu yolculuk için ona başı nın yükseldiği uzun bir boyun, kumlardan korunmak için iki çukur göz bağışladığı gibi, dikenlerin batmasın dan korunmak için yarık dudak, çölün ortasında sık sık uğranılan açlık tehlikesinden dolayı da yağ depolayan hörgüç bağışlanmıştır. Ayak tırnakları ise at, katır, merkep gibi kumlara batacak şekilde değil bilakis kum lara gömülmeyecek şekilde yaratılmıştır. Bundan dolayı deveye "Çöl gemisi" adı verilmiştir.
          Hangi canlıya bakılırsa bakılsın onun da tıpkı deve gibi yaşamını en güzel şekilde sürdürecek, tehli kelerden koruyacak, gıdasını elde edip, hazmedebile cek şekilde yaratıldığı görülecektir.
          Yırtıcı hayvanlara, avını parçalayabilmek için keskin diş ve pençe verildiği gibi, midesi çiğ eti hazme decek şekilde yaratılmıştır. Yeşil ot yiyen hayvanlar çok hızlı yedikleri için, bunlara anbar gibi bir işkembe ve rilmiştir.

          Kuşlara ise gıdalarını alabilecek şekilde gaga ve rilmiştir. Gagaları aldıkları gıda şekillerine göre uzun, kısa veya yuvarlıktır.
          Dünyadaki bütün canlılara kendilerini düşman larından koruyacak silahlar verilmiştir. Bunlar: Diş, pençe, boynuz, zehir, gaga, kanat, hızlı kaçma, gizlen me v.b. Canlıların donandığı bu silahlar olmasaydı güçlüler zayıfları, büyükler küçükleri çok kısa bir süre de yok ederdi.
          3. İnsanın yaratılışındaki kemalat;
          Tabiatı ve canlılar alemini bir tarafa bırakarak in sanın yaratılışına baktığımızda ondaki kemalatın diğer canlılardan çok daha ileri seviyede olduğu görülür. Çünkü o ahseni takvim üzere yaratılmıştır.
          Önemli görevler verilen insan yeryüzünün hali fesi olarak yaratılmıştır. Bu görevini yürütebilmesi için bu yolda ona yardımcı olacak işini kolaylaştıracak, maddi ve manevi özelliklerle donatılmıştır.
          İnsan bedeninin yaratılışına bakan kişi, ondaki uyumun, güzelliğin en kemalatına organların yerli ye rinde oluşundan hayran kalır. Onu inceleyenlerin aklı dehşete kapılır, dili ve kalemi gayri ihtiyarı onu övmek le meşgul olur.
          Damarlar, kemikler, hazım sistemi, kan sistemi, doğum organları, tatma, işitme, görme, dokunma or ganları bütün bu organların yapısı kişiyi secdeye ka panmaya sevkeden, kalpleri ürperten müthiş ayetlerdir.
          İngilizce ilmi bir dergide insanın yaratılışı hak kında şunlar yazılıyordu.
          İnsanın eli dahi tek başına bir tabiat harikasıdır. Göçte ve hızda insan elinin bir benzerini bulmak mümkün değildir. Örneğin kitap okumak istediğinde

          onu elinle alıp okumaya uygun bir yere koyar ve düzel tirsin. Bir sahifeyi okuyup bitirdiğinde sahifeyi yine elinle çevirirsin. Okuma bittikten sonra onu kitaplığa yine elinle yerleştirirsin. Kalemi elinle tutar, yine elinle yazarsın. Kısaca insan için gerekli olan bütün aletleri elinle kullanırsın. Çataldan, bıçağa kadar bütün aletleri eller kullanır. Pencereyi açıp kapayan, eşyaları taşıyan hep onlardır. Elin yapısını incelediğimizde iki elde 27 kemik, 19 damar olduğunu görürüz." (1)
          insan organlarından biri olan orta kulakta yay şeklinde birbiriyle bağlantılı, hacim ve şekil yönünden çok güzel bir sistemle dizilmiş, tam dörtbin ses teli var dır. Bu ses telleri beyinle irtibat kuracak şekilde hazır lanmıştır. Bu teller gök gürültüsünden ağaç yaprakları nın çıkardığı sese kadar, bütün sesleri alıp beyne gön derirler. Hele bu sesler orkestra gibi musiki aletlerin den çıkan güzel namelerden oluşan müzik ise algılama çok daha kolay olur." (2)
          "Gözün görme duyusunun merkezinde, sinirle rin etrafında yüz otuz milyon ışık karşılayıcısı vardır. Gözün etrafında ise onu gece gündüz tehdid eden teh likelerden koruyan, göz kapakları ve kirpikleri vardır. Bunlar onu, tozlardan, çeşitli maddelerden koruduğu gibi güneş ışınlarına karşı gölgelik görevini de yaparlar. Ayrıca göz kapaklarının hareketi ile gözde bulunan ya bancı maddelerin dışarı atılması sağlanır. Gözyaşı de nen su ise gözün en önemli temizleyicidir." (3)
          "Bütün vücudu örümcek ağı gibi kaplayan sinir sistemi vücudun en ücra köşesine kadar giden ince da marlardan ouşur. Bu damarlar kendilerinden daha ka-
          (1) Allah ve Çağdaş İlim isimli eserden.
          (2) "İlim imana çağırıyor." isimli eserden
          (3) "Allah ve çağdaş ilim" isimli eserden

          lın damarlarla birleşir. Her hangi bir tesir olmadığında bağlantı, sistemin merkezindeki sinirlerle gerçekleşir. Hararet derecesinde basit bir değişiklik olduğunda da marlar bu etkiyi hemen vücudun merkezlerine bura dan da beyine ulaştırırlar. Damardaki uyarının hızı sa niyede yüz metreye ulaşır." (4)
          E.K. Morisun: "Mide fabrikasının çalışması, akıl lara durgunluk verecek güzelliktedir. Hiç kimsenin herbiri bir mucize olan organlardan meydana gelen in san harikasından daha mükemmel bir varlıktan sözetmesi mümkün değildir. O, başlıbaşına mükemmel bir alemdir. Peki bu mükemmel alem, hiç tesadüflere bağ lanabilir mi? Yoksa bu mucize yaratıcının eseri değil midir?
          4. Buraya kadar anlattığımız varlıklardan daha mükemmel bir varlık vardır: Bu varlık akıldır.
          İnsana öküz gibi güç, at gibi hız, deve gibi sabır, kuş gibi kanat, aslan gibi diş ve pençe, haşareler gibi mikroskobik göz, doğan gibi teleskobik göz, ve diğer hayvanlara verildiği gibi pek çok özellikler verilmemiş tir.
          Ancak ona hayvanlardaki bütün özelliklerden daha üstün bir özellik verilmiştir. Bu özellik düşünen akıl gören ruhtur.
          İnsan bu aklı sayesinde öküz, at, deve gibi büyük hayvanları evcilleştirerek onları ihtiyaçlarını temin için çalıştırmıştır.
          Tekerleği bulmak sureti ile gücünü ve hızını kat-kat artırarak bugünkü medeniyet seviyesine ulaşmıştır.
          Mekanik sistemleri bulmak sureti ile çok uzun mesafeleri çok kısa sürede kateden insan dünyayı bü-
          (4) "Allah ve çağdaş ilim" isimli eserden

          yük bir beldeye çevirmiş, bu sayede herşeyi mekanik aletler vasıtası ile yapar hale gelmiştir.
          Yine akılları sayesinde balıklar gibi denizlere dal mış. Kuşlar gibi göklerde uçmuş. Hatta yüzme ve uç mada onları geçmiştir.
          Tabiat kuvvetlerine hakim olan insan kayaları parçalayıp, denizleri yarmış. Buharı, gazı, elektriği da ha sonra atomu kendilerine hizmetçi yaparak fezaya açılıp gezegenlere varmıştır.
          Teleskobu bularak görme alanını milyonlarca ke re güçlendirmiştir.
          Yine insana hayvanlar kadar hassas bir duyu or ganı verilmemiştir. Ancak o icad ettiği aletler sayesinde kilometrelerce uzakta uçan sineğin kanatlarının sesini duyar hale gelmiştir.
          Şimdi sorarım size çeşitli maddeleri kullanarak bütün bu harika araçları icad eden insan aklı kör tesa düflerin eseri olabilir mi?




          KURANİ GERÇEKLERE BİLİMSEL BİR ÖRNEK;

          Hz. İsa’nın Babasız Doğma Mûcizesi

          Her müslüman, Kur’an’ın açık ifadesine inanarak Hz. İsa’nın babasız doğduğuna inanır. Kur’an, Hz. İsa’nın babasız doğumunu, annesiz ve babasız yaratılan Hz. Âdem’e benzetir: “Allah yanında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir; Onu topraktan yarattı, sonra ona ‘ol’ dedi, hemen oluverir.” (3/Âl-i İmrân, 59)

          Determinizm ve materyalizm 19. asır Avrupa’sında patlak verince tüm mânevî değerlere saldırdı; bu arada Hz. İsa’nın babasız doğuş mûcizesini de inkâr ederek alay konusu haline getirdi. Hatta, biyolojiye koydukları “kendi kendine üreme olmaz” ilkesinde sırf Hz. İsa’ya sataşma amacı gütmüşlerdir. Her konuda olduğu gibi, biyolojide de erken ve eksik bilgilere rağbet ederek böyle yanlış kural ve yargılara varmak ateistlerin âdetidir. Bilimdeki gelişmeler, eski yanlış teorileri çökertmekte, çok kere bilim, kendi putunu kendi devirmektedir. Dün, “babasız çocuk olmaz” diyen bilim adamları, bugün canlıları klonlayarak laboratuar şartlarında canlı kopyalamaya çalışmaktadırlar. Aslında çağımız biyolojisi, bir embriyonun oluşumunu ve gelişimini oldukça iyi ölçülerde tanıyabilmektedir. Bugünkü biyoloji verileri ile şöyle demek daha doğru olur: Asıl mûcize, babasız çocuk doğurmak değil; babalı çocuk doğurmaya mecbur olma olayıdır. Çünkü, ince hikmet nedeniyle annenin yumurta hücresi bir çocuğu tümüyle meydana getirme yeteneğine sahip iken, özellikle yetkisi Allah tarafından elinden alınmıştır.

          Hz. İsa’nın babasız doğmasına bazılarının akıllarının ermemesi; bakmasını bilmedikleri, bakış açılarının yanlışlığı sebebine dayanır. Allah’ın yaptıklarıyla kendi yaptıklarını aynı kefeye koyup mukayese etme yanlışlığıdır. Bilinmesi gerekir ki, insanlar için yapılması imkânsız olan şeylere Allah’ın “ol” demesi kâfidir. Aslında babasız meydana gelen sadece Hz. İsa da değildir. Canlılar dünyasında bunun pek çok misalleri vardır. Arılar bunlardan sadece birisidir.

          Bilindiği gibi, her kovanda bir ana arı bulunur. Ve hayatında, bir defa çiftleşme uçuşuna çıkar. Bu uçuş sırasında en hızlı erkek arı ile çiftleşir ve ondan aldığı spermalar (erkek üreme hücreleri) bir kese içerisinde depo edilir. Kovana döndükten sonra ana arı yumurtlamaya başlar. Yumurtalar, spermaların bulunduğu kesenin yanından geçerler. Bu esnada bazı yumurtalar spermalar tarafından döllenir. Bazıları ise hiç döllenmeden çıkarlar. İşte döllenen yumurtalardan dişi arılar, sperma ile döllenmeyen yumurtalardan ise erkek arılar meydana gelir. Bu tip üremeye biyolojide “partenogenetik üreme” denilir.

          Hz. İsa’nın babasız oluşunu, “aklımız almıyor” diye inkâr edenler, yeryüzünde her yıl milyarlarca babasız erkek arının meydana gelişini hangi akılla ve nasıl açıklayacaktır?

          Bir başka örnek de yaprak bitleri (afidler)’dir. İlkbaharda bazı bitkilerin yaprak ve tomurcuklarından özsu emerek yaşayan bu böcekler çiftleşmeksizin (yani babasız olarak) yavrular doğururlar. Bu yavruların tamamı dişidir. Ancak sonbaharda erkeklerle çiftleşen böcekler doğurmayıp yumurtlarlar. Döllenmiş bu yumurtalardan ilkbaharda dişi yavrular çıkar. Erkekler sadece sonbaharda meydana gelir. Su pireleri (dafnialar) de belirli bir mevsimde partenogenetik (yani babasız olarak) üreme gösterirler. Döllenmemiş yumurtalardan yavrular çıkar. Bu örnekleri daha da artırmak mümkündür. Karıncaların, uyuz böceklerinin ve solucanların bazıları da babasız ürerler.

          Dikkat edilirse, gerek yaprak bitleri ve gerekse su pirelerinin babasız üremeleri devamlı değildir. Sadece belirli mevsimlerde olur. Yani Cenâb-ı Hak mânen diyor ki: “Üreme kanunumu istersem hikmetime göre değiştirebilirim. Canlıları, babalı olduğu gibi, babasız da yaratabilirim. Sebepler sizi aldatmasın.” Anne ve babamız, dünyaya gelmemizde sadece birer sebeptirler. Bundan başka bir rolleri yoktur. Meselâ, gözlerimizi ve ellerimizi annemiz mi verdi, yoksa babamız mı? Akıl, hâfıza, hayal, sevgi, nefret, şefkat gibi mânevî cihazlarımızı nereden aldık? Tek bir hücreden gelişerek meydana gelen bu vücut yapımızı bir düşünelim. Hangi kudret sahibi bu hârika yapıyı o tek hücreden çıkardı? Madem biz varız; Kendimizi inkâr edemiyoruz ve madem tek bir hücreden yaratılmışız. Böyle bir ilim ve kudret sahibi bizi neden annesiz ve babasız yaratamasın? Zaten anne ve babamızı da yaratan O değil mi?

          Dünyada cereyan eden üreme kanunlarının hepsi de erkek ve dişi vasıtasıyla olacak diye bir kural yoktur. Bakteriler birkaç saat içinde neslinin neslini görebilecek kadar hızla ürerler. Fakat ne anne var, ne de baba. Bir bakteri ortadan ikiye bölünüyor ve oluyor iki bakteri. Diğer taraftan ilk insan Hz. Adem’in annesiz ve babasız yaratıldığı gibi, milyonlarca bitki ve hayvan türünün ilk yaratılışının da annesiz ve babasız olduğunu unutmamak gerekir.

          Her sebebin, her kanunun bir istisnası bulunabilir. Anne ve baba vasıtasıyla dünyaya gelme kanununun bir istisnası olarak Hz. İsa yaratılmıştır. Bununla insanların imtihanı söz konusudur. Hikmet-i İlâhî böyle istemiştir. Çünkü Hz. İsa, büyük peygamberlerdendir. Peygamberlere Allah tarafından verilen mûcizeler ise zamanlarındaki insanlar hangi hususta ileri iseler, o çeşitten olmuştur. Hz. İsa zamanında tıp ilmi revaçta olduğundan, onun mûcizesi de tıpçıları âciz bırakacak olan babasız yaratılma şeklinde olmuş ve bu, ölüleri diriltme gibi mûcizelerle devam etmiştir. Başta babasız doğum olmak üzere bu mûcizelerle ruhu inkâr eden ve insanı sadece maddî organlardan ve sebep sonuç ilişkilerinden ibaret kabul eden topluma, ruh ve can konusunu düşünmeleri hatırlatılır. Hz. İsa’nın babasız doğuşu, Allah’ın istediğini istediği gibi yaratabileceğini gösterir. Bu olay ile O, bizim sebepleri putlaştırıp sebeplerde boğulmamamızı ihtar ediyor. Allah’ın kendi yarattığı sebeplere uyma zorunluluğunun olmadığını isbat ediyor. Anne ve babanın birer sebep olduğunu, hikmeti gerektirirse insanları ve hatta bütün canlıları annesiz babasız da yaratabileceğini gösteriyor..

          EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR..


          SON OLARAK EVRİMCİLER veya HARUN YAHYANIN sadece ortaya koydukları gerçeğe ışık tutan bilgileriyle ilgilenirim KİŞİLİKLERİYLE DEĞİL..

          WESSELAM....



          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #65
            Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

            Sayın Muttaki:

            1997 tarihli bir tıp kaynağında şu şekilde açıklanmıştır
            "Vücuttaki timus, karaciğer, dalak, apandisit, kemik iliği gibi başka organlar lenfatik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardım ederler." (The Merck Manual of Medical Information, Rahway, 1997)
            Sanırım yukarıdaki kısmı bu linkten almışsınız.
            http://www.ilmimercek.net/?Pg=Detail&Number=6902

            zararı yok ama verilen bilgi yanlış.Apandis ,kalınbarsağın başlangıcındaki körbarsağın iç yüzünde yeralan solucan biçiminde bir çıkıntıdır. Boyu 10 cm’yi bulan ve artık önemini yitirmiş, işe yaramaz sayılan bu organa diğer memelilerin çoğunda da rastlanır. Otçul memelilerde apandis, selülozun sindirilmesine yardımcı olan gelişmiş, uzun bir organdır.Yani ağaçlarda yaşayan yaprak ve diğer bitkileri yiyen otçul atalarımızda bir işlevi varmış.Ama evrimsel süreçte bu yeme alışkanlığımız değiştiği için apandist de körelmeye yüz tutmuştur.

            sayın hacı bakın çok çelişkili cevaplar veriyorsunuz
            bir konuda evrenin başı yok diyorsunuz bir konuda var bir konuda evrim mükkemmel bir mesajınızda kör tesadüf vs...
            Evrenin bir başlangıcı yoktur diyorum.Bir başı olduğunu söylemedim.Evrimsel süreçde mutasyonların değişimi yarattığını,bununda tesadüfü olduğunu söyledim.Ama doğal seçilim kaçınılmazdır.Burada tesadüflere yer yoktur.İkisi arasındaki farkı sanırım anlatamamışım.Evrimi biraz kurcalarsanız ne dediğimi anlayabilirsiniz.

            ek olarak insan oğlu yıllar boyu bademciğide gereksiz görüyordu ama günümüzde bütün tıp dünyası bademciğin de mikropların gırtlaktan solunum yoluna gitmesini engellediğini keşfettiler
            Bunu ilk kez duydum.Hangi evrimci bunu söylüyor.Kaynağınız var mı?

            erkek memesini siz gereksiz görüyorsanız lütfen buyrun estetk ameliyatla aldırın bunu düşğünmezsiniz asla değilmii neden:çünkü onun estetik olarak bir güzelliği vardır mesela kaşlar ne faydası var acaba kaşsız insan yaşayamıyormu ama kimseninmn bunun varlığından şikayetçi olduğunu duymadım çünkü insana estetik açıdan bir güzellik katmaktadır
            Bu açıklamanız komik kaçmış. ;D

            Sorun estetik olması değil.Tasarımcı varsa işlevsiz bir organı neden erkeğe vermiş.Kadında bunun bir işlevi var.Hem bebeği emzirmesine yarıyor,hemde erkeğe nazaran daha estetik olduğunu kabul edersiniz herhalde.Her halukarda tasarımcının daha geniş bir hayal gücü olması gerektiği yönündeki beklentimi , aşırı bulmazsınız umarım.

            Palantaris kası için yaptığınız yorumda da, şecaat arzederken sirkatinizi söylemişsiniz.Yaptığınız yorumu yine sizin aklınıza hakaret olarak algılamama umarım kızmazsınız.Bu konuya ilişkin bilimsel bir bir kaynağınız var mı?Yoksa sadece hayal gücünüzü mü zorluyorsunuz? Bende sizi haklı çıkarabilmek için hayal gücümü zorladım inanın,ama benim hayal gücüm sanırım sizinki kadar renkli değil.(Palantaris kasına Joker diyosun yani)

            Sayın Kerbela44,

            Yazınız çok uzun olmasına rağmen üşenmedim okudum.Ayrıldığımız,farklı düşündüğüm bir çok nokta var.Ama ben bu ayrılıklardan ziyade ,sizin yazınızda farklı bir noktası vurgulayarak bir soru sormak istiyorum.

            Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran, “Understanding Islam” adlı eserinde Yasin Suresi 82. ayetten hareketle bahsettiğimiz gibi olma sürecini üç sınıfa ayırıyor. Evrimci yaratılışa “Kun fe yakun” ayetindeki feyekun filinin mudari (gelecek kipinde) oluşu ve süreci ifade ettiğini belirtiyor. “Be an it is” (Yasin 82)(ol der o da olur.) burada “olur” geniş zaman fili yani evrimdir. O halde ilgili ifadeyi Türkçe’ye Mustafa İslamoğlu’nun da yaptığı gibi şöyle çevirmeliyiz: “O, ol deyince oluş süreci başlar…”
            Anladığım kadarıyla Allah evreni ve dünyayı yaratma işinden sonra her şeyi kendi kendine değişebilecek şekilde bırakmış olabilir deniyor burada...

            Sizin düşünceniz nedir? Evrim vardır,fosiller gerçektir ama ''bunları başlatan Allah'tır'' mı diyorsunuz?
            Aykırılıklarımızı tartışmaktansa ortak bir noktamız var mı ? Onu görmek istedim.
            Selamlar.

            Yorum


              #66
              Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

              [quote author=hacı link=topic=9988.msg64883#msg64883 date=1260559040]

              Sayın Kerbela44,

              Yazınız çok uzun olmasına rağmen üşenmedim okudum.Ayrıldığımız,farklı düşündüğüm bir çok nokta var.Ama ben bu ayrılıklardan ziyade ,sizin yazınızda farklı bir noktası vurgulayarak bir soru sormak istiyorum.

              Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran, “Understanding Islam” adlı eserinde Yasin Suresi 82. ayetten hareketle bahsettiğimiz gibi olma sürecini üç sınıfa ayırıyor. Evrimci yaratılışa “Kun fe yakun” ayetindeki feyekun filinin mudari (gelecek kipinde) oluşu ve süreci ifade ettiğini belirtiyor. “Be an it is” (Yasin 82)(ol der o da olur.) burada “olur” geniş zaman fili yani evrimdir. O halde ilgili ifadeyi Türkçe’ye Mustafa İslamoğlu’nun da yaptığı gibi şöyle çevirmeliyiz: “O, ol deyince oluş süreci başlar…”
              Anladığım kadarıyla Allah evreni ve dünyayı yaratma işinden sonra her şeyi kendi kendine değişebilecek şekilde bırakmış olabilir deniyor burada...

              Sizin düşünceniz nedir? Evrim vardır,fosiller gerçektir ama ''bunları başlatan Allah'tır'' mı diyorsunuz?
              Aykırılıklarımızı tartışmaktansa ortak bir noktamız var mı ? Onu görmek istedim.
              Selamlar.
              [/quote]

              s.a

              sayın hacı ;

              kısaca size bir açıklama yapacağım;

              evrime tamamen karşı değildir islam, sadece akıl sahibi insanın ilk başlangıçta özünün topraktan, balçıktan, cenin olması doğması şekillenmesi bunların geneli bir değişim sürecinden yani evrimden geçer ve sonuç olarak insanı kamil olur..

              Sizin belirttiğiniz gibi tesadüfen oluşmuş, maymundan dönüşüp insan olmuş, bir düzen ve oluşum değildir. Bahsinizde fosillerin başlangıçta varlığı ve direk son noktaya insana geçiş var diyorsunuz. Bu varsayım mantıksızdır, neden mi; çünkü ara süreçler yok ilk olarak maymundu daha öncesi neydi veya maymun oldu yarı insan şekli varmı yada başka bir evrimleşme sürecini tamamlamamış fosil ve kalıntılar mutlaka olmalıdır. olmayışı tezinizi çürütmektedir.


              Biz diyoruzki Allah kitabı nın tabiriyle ''O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan oluşturmaya başladık (ceale). Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya 21/30)
              O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.(ALAK/1-2)

              Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(RUM/27)


              Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

              Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık.

              Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."

              Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."

              Kur'an'ın bu gibi örnek ayetlerinde değindiği evrim sürecinin mimarı başlangıç noktasında Allah vardır ve bizzat bu süreci yönlendirmektedir ve yönetmektedir.. yoksa değindiğiniz gibi tesadüfi ve sadece maddeye bağlı bir oluşum değildir..

              wesselam..


              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #67
                Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                sayın hacı okadar sabit görüşlüsünüz ki plantaris kası hakkında hikaye değil tamamen verdiğim örneğin gerçekk olduğunu bilebile itiraz ediyorsunuz
                korkmaın müslüman oldu demeyiz
                siz sahi hiç görmedinizmi ayağını bir el gibi kullanan bir engelli
                plantaris kasının maymunların ağaçta tutunabilmelerine yaradığını kavrama işlevi gördüğünü söylemiştiniz
                tv de bir ara bir kız çocuğu çıkmıştı ve resmen ayağını kullanarak resim yapmış ve sergi açmıştı
                bakın bunlar gayet net var olan örnekler
                ikincisi hayır dediğiniz linkten almadım bir forumdan aldım
                üçüncüsü bademcik hakkında şaka yapıyor olmalısınız bunu hiç bir siteye bakmadan hani öğreneyim evrimciler sorarsa cevap veririm diye değil sadece güncel bir sağlık haberi olduğundan aklımda tutmuştum
                lütfen taassubu bir kenara bırakın
                "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                Yorum


                  #68
                  Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                  Sayın Muttaki;

                  sayın hacı okadar sabit görüşlüsünüz ki plantaris kası hakkında hikaye değil tamamen verdiğim örneğin gerçekk olduğunu bilebile itiraz ediyorsunuz
                  korkmaın müslüman oldu demeyiz . demişsiniz.

                  Palantaris kasının insanda bir işlevi olmadığını söyleyen bilim adamları.Ben onların yalancısıyım.Sözünü ettiğiniz olayın benzerlerini TV.de izliyoruz.Bu tür insanlar çocukluklarından itibaren çalışarak bir takım becerilere sahip olabilirler.Bu becerinin palantaris kası ile ne ilgisi var.Bu kas sende de,bende de özürlü olan herhangi bir vatandaşta da aynıdır.Eğer aksi düşüncenizde israr ediyorsanız şu iki şeyi bize ispat etmeniz gerekir.
                  1-Palantaris kası herkeste benzer boyut ve şekilde olup,bir işlevi de bulunmadığından, siz ayağınızla tornavidayı alıp,ahşap vs.bir şeyi vidalamayı deneyebilirsiniz.Bunu yapamazsanız palantaris kası işlevsiz demektir.Ama yıllar boyu çalışmadan böyle bir yeteneğe sahip olamayacağınıza iddiaya girerim.
                  Bu tür becerilerin palantaris kasıyla ilgisi varsa,sizde de aynı kas bulunduğuna göre sizinde bu denli becerikli olmanız işten bile değildir.

                  2-Palantaris kasının özürlü insanlarda devreye girerek,sizin tabirinizle JOKER'lik yaptığını ispatlayan demiyorum,sadece savunan bir yazı gösterebilirmisiniz.Ama akademik çevreden bir yazı.Bunuda yapamıyorsanız söylediğiniz şeyler gerçek değil,sizin ''ZAN'' larınızdır.Zanlarınıza saygı duymakla birlikle bilimsel bir değeri bulunmadığından tartışmamız dışında tutulmasını teklif ediyorum.

                  Bademcik konusunu duymadığımı söylemiştim.Duymadığım ve bilmediğim şeyin şakasını nasıl yapabilirim ki.

                  Taasub konusuna gelecek olursak.

                  Osmanlıca sözlükte ,''Bir düşünüşe, bir inanışa körü körüne bağlanıp ondan başkasını düşünmemek hâli'' olarak tanımlanmış,
                  Başka anlamlarıda var ama sanırım siz bu anlamda kullanmışsınız.

                  Birtakım iddialarda bulunup bunlara ispatlayamazsanız size ne diyelim.Mesela vidayı ayağınla çakamazsan,palantaris kasına ilişkin iddianı destekleyen akademik bir yazıda getiremezsen,birimiz gerçekten taassub sahibiyiz demektir.

                  Sizce kim taassub sahibi olur böyle bir durumda.

                  İddiasını kanıtlayamayan sen mi?
                  Yoksa ben mi? ;D

                  Selamlar.

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                    sayın hacı siz akademik bir yazı istemişsiniz ne yani aklınız size bu kalem dese fakat bir bilim adamı hayır bu tarak dese siz onamı inanacaksınız
                    akademik açıklamayıda daha önce yine bir konuda vermiştim tabi sizin yaptığınız gibi kopyala yapıştır yaparak yani kendim o bilgiye sahip olduğum için değil
                    ben plantaris kasında ısrarcıyım bakın bunun inançla alakası asla yok daha çok seviyeli nasıl neden alışverişine dönüştü bence
                    sağlam bir insan kaza geçiripte sakat kalamaz mı
                    bu çok mümkün ve sakat kalan bu insan bu kasını kullanmaya başlar diye iddia ediyorum
                    bakın şimdi şöyle bir örnek vereyim şuan sizin gözleriniz görüyor heryere bakkarak gidiyorsunuz ama başınıza bir kaza gelipte gözlerinizi kaybetseniz hisleriniz ve diğer duyularınız daha yoğun çalışmaya başlar o organın eksikliğini minimuma indirir
                    önceden dokunarak bir şeyin ne olduğuna karar veremezken dokunarak braille okumaya başlarsınız
                    bu konuda o kadar çok örnek verilebilir ki
                    siz demekki bir takım bilim adamları evrimi savunduğu için evrimi savunuyorsunuz yani bir yaratıcının varlığına aklınızın tek başına karar vermesiyle değil
                    aksi olsaydı gözlerinizle ayaklarını elden farksız kullananları görmenize rağmen illaki akkademik açıklama istemezdiniz
                    "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                      sayın hacı siz akademik bir yazı istemişsiniz ne yani aklınız size bu kalem dese fakat bir bilim adamı hayır bu tarak dese siz onamı inanacaksınız
                      Bilimin çalışma prensiplerini bilmeyen ve anlamayan insanların bu tür yorumlar yaptığını görmüştüm.Sizden daha farklı davranmanızı beklerdim.Bilimde ispat yoktur.İspat matematikte olur.Bilim deney ve gözleme dayanır.Denenen ve gözlenen olgulara dayanarak teoriler -kanunlar kabul edilir.Daha sonrada o konu ile ilgili olan tüm deney ve gözlemler varolan terilere uygun mu -değil mi gözlenir.Bir aykırılık yada tutarsızlık tespit edilirse teori bırakılır-yada yeni bulgulara göre teoride değişiklikler yapılır.Bilim budur.Deney ve gözlem yapmak.Dolayısıyla bu aynı zamanda akli bir çabayı gerektirir.Sizin savunduğunuz gibi bilimde kalem ile tarak karıştırılmaz.(Deney ve gözlem)

                      Ama dinlerde bu akıl yürütme yapılamaz.Kitapta ne yazarsa o doğrudur.
                      Mesela kitapta deseki,ay yarılmıştır,iki parça halinde yeryüzünü gelmiştir.Ayın bir yarısı Hira dağının bir tarafında,diğer yarısıda öbür tarafında ,ortada dağın zirvesi görünüyordu, dese siz bunu akli süzgeçten geçirmeden kabul etmek zorundasınız.
                      Yada Kitapta ''gök yedi kattır,üzerimize düşmesin diye Allah tarafından tutulmaktadır'' diye yazsaydı siz hiç bir akli faaliyet göstermeden bunu doğru olarak kabul etmeyecek misiniz?
                      Yada Kitapta güneşin kara bir balçığa battığı yazsa siz farklı bir şeye mi inanacaksınız.

                      Bütün bu yazdıklarıma bir zamanlar islam dünyası inanıyordu.
                      Ki hala bazılarına inananlar varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.

                      Bilim ve din birarda olamayacak iki şeydir.

                      Palantaris ile ilgili zanlarınızı konu dışı tutmanızı önermiştim.Bunu yapamayacağınızı anlıyorum.Bu durumda yapmanız gereken iki şey olduğunu yukarıdaki iletimde hatırlatmıştım.
                      Ama bunu yapamadan hala aynı şeyi savunuyorsunuz.

                      İllede odunumun parası diyosunuz.

                      Selamlar.

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                        [quote author=muttaki link=topic=9988.msg64950#msg64950 date=1260641910]
                        sayın hacı siz akademik bir yazı istemişsiniz ne yani aklınız size bu kalem dese fakat bir bilim adamı hayır bu tarak dese siz onamı inanacaksınız
                        akademik açıklamayıda daha önce yine bir konuda vermiştim tabi sizin yaptığınız gibi kopyala yapıştır yaparak yani kendim o bilgiye sahip olduğum için değil
                        ben plantaris kasında ısrarcıyım bakın bunun inançla alakası asla yok daha çok seviyeli nasıl neden alışverişine dönüştü bence
                        sağlam bir insan kaza geçiripte sakat kalamaz mı
                        bu çok mümkün ve sakat kalan bu insan bu kasını kullanmaya başlar diye iddia ediyorum
                        bakın şimdi şöyle bir örnek vereyim şuan sizin gözleriniz görüyor heryere bakkarak gidiyorsunuz ama başınıza bir kaza gelipte gözlerinizi kaybetseniz hisleriniz ve diğer duyularınız daha yoğun çalışmaya başlar o organın eksikliğini minimuma indirir
                        önceden dokunarak bir şeyin ne olduğuna karar veremezken dokunarak braille okumaya başlarsınız
                        bu konuda o kadar çok örnek verilebilir ki
                        siz demekki bir takım bilim adamları evrimi savunduğu için evrimi savunuyorsunuz yani bir yaratıcının varlığına aklınızın tek başına karar vermesiyle değil
                        aksi olsaydı gözlerinizle ayaklarını elden farksız kullananları görmenize rağmen illaki akkademik açıklama istemezdiniz
                        [/quote]
                        işte evrim teorisi de benzer şeyleri söylüyor....Yani insan özeline indirgersek;fonksiyonlarını kaybeden organlara karşılık diğer organlar kendi fonksiyonlarının üzerinde iş görmeye başlar..(Yani sonradan gözlerini kaybeden birisinin;işitme organının daha hassaslaşması,el ve ayaklarının daha hassas duruma gelebilmesi vs.vs.gibi)....
                        şimdi burada ısrarla söylenen şiey;evrim teorisi çerçevesinde bilimsel bulgu ve teorilerin din anlayışıyla test edilmesi çabalarıdır ki;ne doğru bir sonuca varılabilir,ne de din anlayışı ile bu tür konular izah edilebilir...

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                          kabul, ha deney ve gözleme dayali olmus, ha vahye dayali olmus ne farkediyor sayin haci?

                          arada bir fark var ise, vahy'den kabul görülenler degismez olan kanunlardir, bilim ise sizinde vurguladiginiz gibi her an degisebilen, isbat edilemeyen teorilerden ibarettir!

                          bu, teoriler ise yaramaz anlamina gelmiyor, elbette insan deneme yanilma yoluyla ilerlemeler kaydedecektir, faydali/faydasiz bir sürü bulus ve aciklamaya imzasini atacaktir, ancak degisebilir bir teoriyi, degismeyen bir olguya karsi dayattiginizin, üstüne üstlük birde bu degismeyen olguyu, degisebilirle denemeye, sinamaya tutamiyorsunuz diye, reddediyorsunuz, yalnizca reddetmekle de kalmiyor, bunu kabul etmeyenlerede "akilsiz" diyorsunuz..
                          iste, kalem ile taragin yerini karistirmak tam olarak bu olmali!

                          hani kitapta yazani akil süzgecinden gecirmeyiz misali varya
                          bakin simdi yukaridaki izahin dogrultusunda simdi bunu bir kez daha kiyaslayin...

                          biz, en azindan bizim icin degismez olan bir sey hakkinda (size göre) akletmiyoruz
                          sizler, degisken oldugunu bildiginiz halde, hangi teorilere, sorgulamaksizin iman ettiginizin farkindamisiniz?
                          kaldiki bizim alanimiz deneyle gözlemle alakalida degildir
                          sizlerden hanginiz, size sunulan tezleri, bizzat deney veya gözlem yoluyla kendi aklinin süzgecinden geciriyor?

                          baska basliklarda da ifade ettim, bilim ve dinin bir arada olamayacagini söylemeniz, inanmakta oldugunuz teorinin, insani maddesel boyuttan tamamen koparip, manevi boyuta hapsederek, yasamini sekteye ugratan, orta cag din inancina karsi, insani bu kezde manevi olgulardan uzak, maddi boyuta indirgeyen bir tepkimedir...

                          yani inanciniz, ne yeni, ne de modern dir
                          inanciniz, ortacagdan kalma bir zihniyetin ürünü olup yalnizca oyuncaklari biraz daha tekniktir

                          o yüzden, islamin bilimle asla celismedigini, hic bir devirde catismadigini bir türlü kavrayamiyorsunuz


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                            kabul, ha deney ve gözleme dayali olmus, ha vahye dayali olmus ne farkediyor sayin haci?
                            Deney ve gözlem bütün insanlar için geçerlidir.Bir şeyin var olup olmadığı,nasıl ve niçini vs.duyularımız,aklımız yada mantığımızla tespit edilir.
                            Vahiy böyle değildir.Varlığı ispat edilemez.Vahyi test edemezsiniz,vahiyde deney ve gözlem yapamazsınız sadece kabül edersiniz o kadar.İkisini aynı kefeye koymak mümkün değildir.Sizin deyiminizle kalem ve tarağı karıştırmak bence budur.

                            biz, en azindan bizim icin degismez olan bir sey hakkinda (size göre) akletmiyoruz
                            Bu açıklamnız biraz hatalı.Varlığını ispat edemiyorsunuz diyorum.Bu sadece bir kabüldür diyorum.Bu değişmez dediğiniz yasaları gönderenin,iletenin deney ve gözlemle bir ilgisi yoktur diyorum.O halde bütün bunları doğru olarak kabul etmek istiyorsan bu senin bileceğin bir iştir diyorum.Ama madem deney ve gözlemle varlığını ispatlayamıyorsun o halde ''bu bilimseldir'' iddiasında bulunma diyorum.Madem deney ve gözleme dayanmıyor,o halde bilimsel değil diyorum.

                            O halde ortada duran iki şeyden birini tercih ediyoruz.
                            1-Varlığı hakkında bir bilgimiz olmayan,deney ve gözleme dayanmayan,yani bilimsel olmayanla,(Sizler)
                            2-Bilim ve deneye dayanan,bilimsel olan şey.(Ben)

                            Siz bilimsel değilsiniz,bilimi bilmiyorsunuz bu nedenlede bilim ile dini aynı şey olarak görüyorsunuz.Oysa yukarıda verdiğim örnekte bilim ile dinin farklı şeyler olduğunu gösterdim.

                            Ben diyorum ki, Din sizin olsun
                            Bilim de benim.

                            Bunu diyorum işte.

                            baska basliklarda da ifade ettim, bilim ve dinin bir arada olamayacagini söylemeniz, inanmakta oldugunuz teorinin, insani maddesel boyuttan tamamen koparip, manevi boyuta hapsederek, yasamini sekteye ugratan, orta cag din inancina karsi, insani bu kezde manevi olgulardan uzak, maddi boyuta indirgeyen bir tepkimedir.
                            Bu iddianız tam bir iftira.Cevap vermeye değmez.Ama bu iftiraya inananlar olabilir.

                            Aslında durum söylediğinizin tam tersi.

                            Bilim dünya yuvarlaktır,Güneşin etrafında döner diyor.

                            Din dünya düzdür,Güneş dünyanın etrafında döner,akşamda balçığa batar diyor.

                            Sonra da bu din baronları elindeki güce dayanarak bilimi yargılamaya kalkıyor.(Galileo ve Bruno)

                            Bilim ve din birbirlerine zıt iki şeydir.Bilim deneye ve gözleme dayanır.Değişken olabilir,elimizdeki bilgi artıkça,teknolojimiz geliştikçe yeni bilgilere ulaşacağız.Eski yanlışlarımız varsa-ki doğaldır- o yanlışlarımızı yeni verilere göre düzelteceğiz.Bunu yapacak olan yine bilimdir.Din değil.

                            Sözün özü:

                            Varlığı ispatlanmamış değişmez olduğunu ileri süren doğmalara tapmaktansa,

                            Deney ve gözleme dayanan sürekli gelişen,değişen ,dönüşen gerçekleri anlamaya çalışan bilime inanmak daha doğru geliyor.

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                              inanc bütün insanlar icin gecerli degilmi yani?
                              iyiymis bu is, hem bilimin sinirlarini siz belirleyin, hem inanci o sinirlarin disinda diye akilsizlik olarak damgalayin...
                              ama asla inancin aklin karsisinda degilde, ötesinde yer alabilecegini bir olasilik olarak dahi düsünmeyin!
                              dedim, yine diyorum ve hep diyecegim, sizin bu sözleriniz bana yolunuzun ortacag baskisi karsisinda gelistigini gösteriyor
                              sunu artik anlayin, biz müslümanlariz, yahudi veya hristiyan degiliz
                              bizim kitabimiz insani sürekli düsünmeye, akletmeye cagirir
                              onu anlamada bir takim akli kitlarin yaptigi sacma sapan yorumlar kurani da bizide baglamaz
                              nitekim ortacagda hristiyan dünya insanlari maddeden soyutlamaya calismisti
                              sizlerde insani manadan uzaklastirmaya calisiyorsunuz
                              her ikisinden de insanin elde ettigi bir güzellik yoktur
                              ancak islam bu iki kutbun hicbirinde yer almaz
                              o, insani maddesi ve manasi ile degerlendirir
                              inananlar da maddesini gözlem ve deneylerle
                              manasinida akil ve vicdanlariyla bilirler
                              sonucta gözlem ve deneye baglida olsa degisken olan ve kesinligi asla mümkün olmayan birseye inanmaktasiniz!
                              inanmak zorundasiniz, zira temeliniz "tanri yoktur" oldugu icin aksi sizin icin kabus olurdu...

                              bende diyorum ki, madde ile mana ayri safhalardir
                              madde olan gözlemlenir, kanitlanir, incelenir vs.
                              fakat mana olan bir seye ulasan veya ulastiran baska ipuclari vardir, iste siz bu alanlari kabul etmediginiz gibi, inandigimiz seyleri maddesel safhanizda inceleyemiyorsunuz diye bizi akilsizlikla itham ediyorsunuz ve hatta bizim icin böyle bir alan sözkonusu diye, madde ile hic ilisigimiz yok ve bilimden cok uzagiz saniyorsunuz...bu yaptiginiz cok yanlis ve ayrica sinirlarinizin ne kadar kisitli oldugunu gösteriyor

                              bundan dolayi ortada duran o iki tercih sizin orta'nizda duruyor bizim degil, biz böyle bir tercih yapmak durumunda degiliz
                              aksine, asil siz bilim ile dini ayni kefede tartmak istiyorsunuz, sizin kabul etmekte oldugunuz bir teoriyi kabul etmiyoruz diye bilimden uzak oldugumuzu söylüyor ve bunuda tamamen dine bagliyorsunuz, azcik düsünürseniz bunun böyle olmadigini göreceksiniz.

                              bu nedenle ben de, hangi hakla bilim ve din deyip, sonrada ikisinden birini secmeye zorluyorsunuz bizi?
                              biz her ikisininde akla ve vicdana uygun olanini aliyor ve kabul ediyoruz! ama siz ikisinden birini secmek istiyorsaniz o sizin tercihiniz...

                              su dünya düzdür meselesini biraz daha acarmisiniz?

                              bilimde deneme ve yanilma alanimiz ve hakkimiz vardir
                              zira bu kadar sir dolu bir evreni, kompleks yapilari bugünden yarina anlamamiz mümkün degildir, bunu yapmasi gereken de zaten din degildir, bu nedenle dini ilmin karsisina dikemezsiniz!

                              elbette, tercih tabiiki sizin
                              din ile bilimi bu sekilde ayirdiginiza göre birini secmek zorunda kalacaksiniz
                              bizim böyle bir tercih yapma zorunlulugumuz yok
                              bu bile dogmanin nerede oldugunu göstermek icin yeterli degilmi sizce?


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: Teistlere ve tasarımcılara sorular.

                                su dünya düzdür meselesini biraz daha acarmisiniz?
                                Kuran meallerine bakıldığında dünyanın düz olduğu anlatılıyor.Tabi aksi çevirilerde var.Her iki çeviriden örnekler verip konuyu açıklayayım.
                                DİYANET VAKFI
                                Ondan sonra da yerküreyi döşedi,

                                DİYANET İŞLERİ
                                Ardından yeri düzenlemiştir.

                                SUAT YILDIRIM
                                30 – Sonra da yeri döşeyip yerleşmeye hazırladı.

                                ALİ BULAÇ
                                Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.

                                Y. NURİ
                                30 Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.

                                ELMALILI
                                Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

                                E.YÜKSEL
                                Ve yeri de yumurta biçimine soktu *

                                MUHAMMED ESED
                                Ve ardından yeri düzenleyip yaymıştır,

                                ÖMER NASUHİ
                                Ve gecesini karanlık etti, gündüzünü de çıkardı (aydınlattı). Ve ondan sonra da yeri yaydı. Ondan suyunu ve otlağını çıkarıverdi.

                                S.ATEŞ
                                Bundan sonra da yeri yayıp yuvarlattı. *

                                GÖLPINARLI
                                Ve yeryüzünü de bundan sonra yaydı, döşedi.

                                ŞABAN PİRİŞ
                                Ve yeri, bundan sonra yaydı.

                                G. ONAN
                                Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.

                                Gerçekten de Kur'an mucize bir kitap!!
                                Bu kadar mealde , birbirine benzerlik bulamıyorsunuz..En iyisini Araplar bilir diyerek Suudi fetva makamının başkanının 1975'lerde yayınladığı kitaptan okuyoruz dünyanın yuvarlaklığı hakkında yazdıklarını ;

                                Suudi Arabistanlı meşhur Şeyh Abdul Aziz Bin Baz, “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller” isimli resmi makamlarca basılan risalesinde şunları söylemektedir: “Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hem Kuran’ın, hem Peygamber’in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanlar’ın hazinesine katılır... Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl (bunların hiçbiri görülmediğine göre) bu iddia (dünyanın hareketli olduğu iddiası) sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır.

                                http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5697911.asp?m=1

                                Suudi fetva makamının başı..Hem de 20.yüzyılda " Dünya dönüyor diyenin katli vaciptir" diyor..
                                Şimdi biz neye inanacağız..Bu mealciler , Arapça'yı şeyhten daha mı iyi biliyorlar yoksa bu şeyh geri zekalı mı?

                                Madde ile mananın ayrı safhalar olduğunu yazmışsınız.

                                İspatınız var mı?Yoksa sadece inanç mı?

                                Konuyu metafizik kısmında tartışmayı öneriyorum.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X