Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Genetik Bilginin Kökeni, Bilim Adamları İçin Hala Bilinmeyendir

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Genetik Bilginin Kökeni, Bilim Adamları İçin Hala Bilinmeyendir

    Hücrenin genetik yapısındaki mükemmellik, halen büyük bir sır olma özelliğini korumaktadır...

    Hücrenin kompleks yapısının en kapsamlı bölümünü, genetik yapısını belirleyen DNA oluşturmaktadır. Bilim adamları DNA'nın yapısı, şifrelenmesi hakkında yaptıkları uzun yılları kapsayan araştırmalara, harcadıkları büyük servetlere karşın, daha yeni kayda değer bilgiler edinmekteler. Ancak hücrenin genetik yapısındaki mükemmellik, halen büyük bir sır olma özelliğini korumaktadır. DNA'nın kompleks yapısı, içerdiği hayati ve yüksek kapasitedeki bilgi, hayatın oluşumunu tesadüflerle açıklamak isteyenleri çaresizliğe sürükleyen konuların başında gelmektedir. Tanınmış bir evrimci olan biyokimyacı Leslie Orgel bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmektedir:

    Genetik şifrenin kökeninin genel özelliklerini bile hala anlayabilmiş değiliz... Genetik şifrenin kökeni, hayatın kökeni probleminin en şaşırtıcı yönüdür. (Leslie E. Orgel, “Darwinism at the Very Beginning of Life”, New Scientist, cilt 94, 15 Nisan 1982, s. 151.)

    Nükleer fizikçi Prof. Gerald Schroeder, DNA'daki kodlamanın nasıl gerçekleştiği konusundaki bilgi yetersizliğine şöyle değinmektedir: ...

    Ve eğer fosil kayıtları bize doğruyu söylüyorsa, DNA'daki bilgiye dünyadaki hayatın en ilk safhalarında dahi rastlanmaktadır. Bütün hayatın ortaya çıkmasına sebebiyet veren kodlamanın nasıl gerçekleştiği ise, hala bilinmemektedir. Ortaya çıkardığı ürünün kompleksliği düşünüldüğünde, bu muammanın boyutları daha iyi anlaşılmaktadır. (Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı Yüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2003, s. 189.)

    Ünlü bilim dergilerinden Science'ta yazar olan Jon Cohen ise, yayınlanan bir makalesinde DNA'daki düzenli yapının mükemmelliğine şöyle değinmektedir:

    Neden DNA ve RNA'daki şeker molekülleri, bilinen tüm canlılarda sağa doğru sarılmaktadır? Benzer bir şekilde proteinleri oluşturan tüm amino asitler de, sola doğru bükük olarak düzenlenmiştir. Bu moleküllerin neden böyle muntazam bir düzene sahip olduğu bilinmemektedir, ama konu üzerinde yazılan teoriler az değildir. Konu Los Angeles'taki bir toplantıda ele alındığında, konunun açıklığa kavuşması için gösterilen hırs ve istek hiç de az değildi. Bu anlaşılabilir bir duyguydu; çünkü bu soru tüm bilimsel sırların temelinden bahsetmekteydi; hayatın kökeni. (Jon Cohen, "Getting All turned Around Over the Origins of Life on Earth", Science, cilt 267, 3 Mart 1995, s. 1265. )



    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Genetik Bilginin Kökeni, Bilim Adamları İçin Hala Bilinmeyendir

    Almanya'daki Johannes Gutenberg Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü Başkanı Prof. Klaus Dose, "Hayatın Kökeni: Cevaptan Çok Soru Var" adlı makalesinde, evrimcilerin içinde bulunduğu çaresizliği itiraf edenlerden sadece biridir:

    ... hücrenin genetik bilgisinin kökeninin nereden kaynaklandığını bilmiyoruz, ilk kendisini kopyalayabilen nükleik asitler nasıl evrimleşti ya da günümüz hücrelerindeki son derece kompleks yapı-fonksiyon ilişkisi nasıl var oldu? ( Klaus Dose, "The Origin of Life: More Questions Than Answers”, InterDisciplinary Science Reviews, cilt 13, no. 4, 1988, s. 348.)

    Evrimci yayınlardan Nature dergisinin eski editörlerinden John Maddox da, "Genetik şifrenin kökeninin, hayatın kökeni gibi hala karanlıkta kaldığını görmek üzüntü verici." (John Maddox, "The Genesis Code by Numbers", Nature, cilt 367, 13 Ocak 1994, s. 111.) demektedir. Ancak gerçekte genetik kodun kökeni belirsiz değil, aksine çok açıktır. Genetik kod, Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği sergileyen örneklerden sadece biridir.



    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Genetik Bilginin Kökeni, Bilim Adamları İçin Hala Bilinmeyendir

      Genetik Bilginin Kökeni Tesadüflerle Açıklanamaz

      Evrimcilerin izahlarına baktığımızda, karşılaştığımız her mükemmelliği "tesadüflerin ürünü" olarak açıklamaya çalıştıklarını görürüz. Hücrenin kompleks yapısı da evrimciler için tesadüflerin üstün bir başarısı (!), isabetli seçimlerinin (!) bir sonucudur. Darwinistler herşeyin yaratıcısı kabul ettikleri tesadüfün ne olduğunu düşünmeksizin, bu belirsizliğin ilk hücreyi oluşturduğunu varsayarlar ve bütün teorilerini bu hücre üzerine kurarlar. Ancak değil hücre, en basit organizma bile evrimcilerin varsaydığı gibi tesadüfen olamaz. Londra Üniversitesi'nden hücre biyoloğu Dr. Ambrose, bu imkansızlığı şöyle ifade etmektedir:

      En basit tek hücreli kompleks organizma bile, o kadar kompleks DNA zincirlerine sahiptir ki, bu düzenlemenin olasılığı 102.000.000 (birin arkasında 2 milyon sıfırla ifade edilir) da bir gibi hayal edilemeyecek bir ihtimale sahiptir. (Wendell R. Bird, The Origin of Species Revisited, Nashville, Thomas Nelson Co., 1991, s. 302.)

      Matematik bilimi bugün DNA'da yazılı bilgilerin oluşumunda tesadüfe yer olmadığını kanıtlamaktadır. Değil milyonlarca basamaktan oluşan DNA molekülünün, DNA'yı oluşturan 30.000 genden tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşabilme ihtimali, imkansız tanımının dahi zayıf kaldığı bir durumdur. Evrimci bir biyolog olan Frank B. Salisbury bu imkansızlıkla ilgili olarak şunları söylemektedir:

      Orta büyüklükteki bir protein molekülü, yaklaşık 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde ise, yaklaşık 1.000 nükleotid bulunacaktır. Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid bulunduğu hatırlanırsa, 1.000 nükleotidlik bir dizi, 4 üzeri 1000 farklı şekilde olabilecektir. Küçük bir logaritma hesabıyla bulunan bu rakam ise, aklın kavrama sınırının çok ötesindedir. 41000'de 1, "küçük bir logaritma hesabı" sonucunda, 10600'de 1 anlamına gelir. Bu sayı 10'un yanına 600 sıfır eklenmesiyle elde edilir. 10'un yanında 12 tane sıfır 1 trilyonu ifade ederken, 600 tane sıfırlı bir rakamın gerçekten de kavranması pek mümkün değildir. (Frank B. Salisbury, "Doubts About The Modern Synthetic Theory of Evolution", American Biology Teacher, cilt 33, Eylül 1971, s. 336.)

      Dolayısıyla ortamda bütün gerekli nükleotidlerin bulunduğunu, bunların aralarında bağlanması için gereken bütün kompleks moleküllerin ve bağlayıcı enzimlerin hepsinin hazır olduğunu farz etsek bile, bu nükleotidlerin istenen sırada dizilmesi ihtimali 10 üzeri 600'de 1 ihtimal demektir. Kısaca insan vücudundaki ortalama bir proteinin DNA'daki şifresinin tesadüf eseri kendi kendine oluşma ihtimali, 10'un yanında 600 tane sıfır olan sayıda 1'dir. Bu astronomik olmanın da ötesindeki sayı ise, pratik olarak "0" ihtimal anlamına gelir. Darwin Was Wrong: A Study in Probabilities (Darwin Hatalıydı: Olasılıklar İçinde Bir İnceleme) adlı kitabın yazarı I. L. Cohen de, genetik bilginin tesadüf eseri ortaya çıkmış olamayacağını şöyle açıklamaktadır:

      Matematikçiler 1050'nin ötesinde herhangi bir rakamın istatistik olarak meydana gelme olasılığını sıfır olarak kabul ediyorlar. En küçük tek hücreli bakteri de dahil olmak üzere bildiğimiz herhangi bir tür, 100 veya 1.000'den çok daha fazla nükleotide sahip. Aslında tek hücreli bakterinin belirli bir dizilime sahip 3.000.000 kadar nükleotidi bulunuyor. Bu da bilinen herhangi türde bir canlının rastgele tesadüfler ya da rastgele mutasyonlar (evrimcilerin en sevdiği ifade) sonucu meydana gelme olasılığı olmadığını gösteriyor. (I. L. Cohen, Darwin was Wrong, 1984, s. 205.)



      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Genetik Bilginin Kökeni, Bilim Adamları İçin Hala Bilinmeyendir

        Nükleotidlerin tesadüfen biraraya gelerek RNA ve DNA'yı oluşturmalarının imkansızlığını, evrimci Fransız bilim adamı Paul Auger de şöyle ifade etmektedir:

        Rastgele kimyasal olaylar sayesinde, nükleotidler gibi karmaşık moleküllerin ortaya çıkışı konusunda, bence iki aşamayı net bir biçimde birbirinden ayırmamız gerekir; tek tek nükleotidlerin üretilmesi ... ve bunların çok özel seriler halinde birbirine bağlanmaları. İşte bu ikincisi, olanaksızdır. (Paul Auger, De La Physique Théorique à la Biologie, 1970, s. 118.)

        Bu imkansızlığı çok basitleştirilmiş şöyle bir örnek üzerinden düşünebiliriz. Odadaki bir patlama sonucu ortaya edebi bir eserin, üstelik de sayfaları ciltlenmiş olarak çıkmayacağı açıktır. Bunun tesadüfen kendiliğinden oluştuğunu iddia eden bir kimse ile karşılaşsanız, ilk olarak bu kişinin aklından şüphe edersiniz. Ancak evrimcilerin tesadüflerin başardığını iddia ettikleri şey, bu örnekteki imkansızlıktan çok daha büyüktür. Ancak tesadüf iddialarının her türlü mantıksızlığına ve imkansızlığına rağmen, Darwin'in mirasına körü körüne bir sadakat içinde olanlar, "tesadüfler yine de bunu başarır" demektedirler. Evrim teorisinin geçersizliğini anlatan Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabın yazarı, ünlü moleküler biyolog Profesör Michael Denton, işte bu benzersiz mükemmelliği tesadüflere dayandırmak isteyenlere karşı duyduğu hayreti şöyle ifade etmektedir:

        Genel evrim için gerekli olan tesadüfi yapısal ayarlamalar, mantıksal felaketlerdir. Yalnızca birkaç yüz kelimeden oluşan bir metni tesadüfen gramer kurallarına uygun olarak üretme ihtimalinin yok denecek kadar küçük olduğunu söylemek, olayın önemini olduğundan daha düşük göstermektir. Bu tür herhangi bir dizilim, aklın varlığını göstermektedir... Tesadüfi süreçlerin gerçekliğine ya da tesadüflerin, insan aklının ürettiği herhangi bir şeyden çok daha kompleks olan işlevsel bir protein ya da genin, en küçük parçasını oluşturabileceğine gerçekten inanılabilir mi? (John W. Oller, “A Theory In Crisis”, Institute for Creation Research, Impact no: 180, Temmuz 1988.)

        Prof. Michael Denton, Darwinistler'in bu akıl dışı inancını bir başka sözünde ise şöyle anlatmaktadır:

        Yüksek organizmaların genetik programlarının yapısı, milyarlarca bit (bilgisayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik küçük bir kütüphanenin içindeki tüm harflerin dizilimine eş değerdir. Bu denli kompleks organizmaları oluşturan trilyonlarca hücrenin gelişimini belirleyen, emreden ve kontrol eden sayısız karmaşık işlevin tamamen rastlantıya dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek ise, insan aklına yönelik bir saldırıdır. Ama bir Darwinist, bu düşünceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul eder! ( Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Adler&Adler, Publishers, Inc., ABD, 1986 s. 351.)

        Cambridge Üniversitesi'nden felsefeci Dr. Stephen C. Meyer de, hayatın kökeni ile ilgili tesadüfe dayalı açıklamaların, itibar edilecek türden olmadıklarını şöyle ifade etmektedir:

        Hayatın kökeni dışındaki biyoloji sahalarında hala biyolojik bilginin kökeni için tesadüf, nedensel bir açıklama olarak kabul edilebilir, fakat bunu birkaç araştırmacı dışında kimse ciddiyetle desteklemiyor. 1950'li ve 1960'lı yıllarda moleküler biyologlar, proteinlerin ve nükleik asitlerin dizilimlerindeki kendine has özelliği takdir etmeye başladıklarından beri, işlevsel proteinleri ve nükleik asitleri tesadüfi olarak oluşturma olasılığı hesaplanmıştır. İlkel koşulların avantajlı olduğu varsayılsa bile (gerçekçi ya da değil)... biyolojik makromoleküllerin yararlı dizilime tesadüfen sahip olma ihtimali, Ilya Prigogine'nin kelimeleriyle, "yok denecek kadar az... hatta... milyarlarca yıllık zaman ölçeğinde bile." (William A. Dembski, James M. Kushiner, Signs of Intelligence, Brazoss Press, ABD, 2001, s. 109.)

        Bu ihtimallerin imkansızlığını evrimciler de bilmelerine rağmen, gerçekler karşısında direnmektedirler.



        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X