Dr. Haluk Nurbaki Hocayı rahmetle anıyor ilim münafıklarını konu alan ‘Ben ateiste saat bile sormam’ yazısını yayınlıyoruz:
Biliyorsunuz, Yüce Kitabımızın münafıklar konusunda bir tanımı vardır. Allah, “Münafıkların kalbi hastadır. Biz de o hastalığı arttırırız” buyuruyor. Bu fevkalade ilginç İlâhî bir hükümdür, bir Kur’an yasasıdır. Allah, gönlünde güzelliklere ve kendisine ters düşen münafığı daimi surette yanılgıdan yanılgıya götürür. Bakınız, dikkat ederseniz ateistin yanılgıdan yanılgıya gittiğini seyredersiniz. Âyet-i kerimeyi âdeta gözünüzle görürsünüz. Çünkü bir yanılgıya düştü mü, ikinci yanılgı, üçüncü yanılgı onun için hazırdır. Ve Allah’ın, “Kalplerindeki marazı arttırırız” emrini gözünüzle görürsünüz.
Şimdi başlangıçta çok basit, mâsum gibi görünen “ben böyle düşünüyorum, ben böyle tasavvur ediyorum” dediği şey, aslında münafıklığın tam kendisidir. Çünkü yalandır. Mesela Allah’a inanç konusunda “Ben de bir kuvvete inanabilirim.” Yahut “Böyle bir kuvvet olabilir ama sizin dediğiniz gibi böyle büyük bir yaratıcı sır, ya da her an evrendekilere hâkim bir şey olduğunu kabul etmiyorum, hâdiseler kendi kendine sürüyor.” diye mâsum bir tez gibi ortaya çıkar. Bir an için bunu sokaktaki bir adam söylese belki mâsumdur diyebilirsiniz ama bunu sokaktaki adam söylemiyor. Kendisine ilim yaftası yapıştıran, kendisini âlim sanan bir bunak söylüyor.
İki tane hâdiseyi görüp de, diyelim ki tabiattaki aklı ermediği iki tane olayı seyrederek, “Bu bir tesadüftür, bu bir rastlantıdır.” gibi yorum yapan ilim adamına kırmızı kart gösteriyorum. Çünkü bir ilim adamı, evvela tabiatı iyi bilmesi lazım gelir. Evvela dünyayı iyi bilmesi lazım gelir. Bugün kırk senedir ozon varlığı ortadadır. Ozon tabakasının var olmasına karşılık herhangi bir kimse ne yaradılışı, ne dünyanın varlığını, ne evrenleri tesadüfe bağlayamaz. Eğer bir insan ozon tabakasını göre göre tesadüfe bağlarsa yalan söylüyor demektir.
Ben bu konuda çok makale yazdım ve konuşma yaptım. Ozon tabakası bir fizik mûcizesidir. Yani hiçbir gaz, hiçbir perde güneş ışınlarının sert ışınlarını alıp yumuşak ışınlarını gönderemez. Bu, fiziğe aykırıdır. Ama Allah bunu yapmış, arzın etrafında. Eğer bunu yapmışsa, bunu hâlâ rastlantı gibi görürse, o zaman yalan söylüyor demektir. Yalan söylediği için, Allah onun kalbindeki yalan marazını artırarak, münafıklığı artırarak yeni yalanlara gider. Yeni yalanlara gittikçe devamlı surette bir yalan makinesi haline gelir ki, bunun dinde, tasavvufta karşılığı münafıklıktır. Binaenaleyh, bir ateist kesinlikle münafıktır. İlk başladığı, ilk adımı attığı nokta münafıklık çizgisidir. Artık o koşuda o münafıklık rayının dışına çıkamaz.
Onun için ateistin acaba on beş tane fikri var, bunun on dördü doğru, biri yanlış diyemezsiniz. Çünkü kulvarı, gittiği koşu çizgisi yalan çizgisidir. Onun için de mutlak münafıktır hepsi de. Ateist ne söylese yalandır. Ben ateiste saat bile sormam… Onu da yalan söyler.
Biliyorsunuz, Yüce Kitabımızın münafıklar konusunda bir tanımı vardır. Allah, “Münafıkların kalbi hastadır. Biz de o hastalığı arttırırız” buyuruyor. Bu fevkalade ilginç İlâhî bir hükümdür, bir Kur’an yasasıdır. Allah, gönlünde güzelliklere ve kendisine ters düşen münafığı daimi surette yanılgıdan yanılgıya götürür. Bakınız, dikkat ederseniz ateistin yanılgıdan yanılgıya gittiğini seyredersiniz. Âyet-i kerimeyi âdeta gözünüzle görürsünüz. Çünkü bir yanılgıya düştü mü, ikinci yanılgı, üçüncü yanılgı onun için hazırdır. Ve Allah’ın, “Kalplerindeki marazı arttırırız” emrini gözünüzle görürsünüz.
Şimdi başlangıçta çok basit, mâsum gibi görünen “ben böyle düşünüyorum, ben böyle tasavvur ediyorum” dediği şey, aslında münafıklığın tam kendisidir. Çünkü yalandır. Mesela Allah’a inanç konusunda “Ben de bir kuvvete inanabilirim.” Yahut “Böyle bir kuvvet olabilir ama sizin dediğiniz gibi böyle büyük bir yaratıcı sır, ya da her an evrendekilere hâkim bir şey olduğunu kabul etmiyorum, hâdiseler kendi kendine sürüyor.” diye mâsum bir tez gibi ortaya çıkar. Bir an için bunu sokaktaki bir adam söylese belki mâsumdur diyebilirsiniz ama bunu sokaktaki adam söylemiyor. Kendisine ilim yaftası yapıştıran, kendisini âlim sanan bir bunak söylüyor.
İki tane hâdiseyi görüp de, diyelim ki tabiattaki aklı ermediği iki tane olayı seyrederek, “Bu bir tesadüftür, bu bir rastlantıdır.” gibi yorum yapan ilim adamına kırmızı kart gösteriyorum. Çünkü bir ilim adamı, evvela tabiatı iyi bilmesi lazım gelir. Evvela dünyayı iyi bilmesi lazım gelir. Bugün kırk senedir ozon varlığı ortadadır. Ozon tabakasının var olmasına karşılık herhangi bir kimse ne yaradılışı, ne dünyanın varlığını, ne evrenleri tesadüfe bağlayamaz. Eğer bir insan ozon tabakasını göre göre tesadüfe bağlarsa yalan söylüyor demektir.
Ben bu konuda çok makale yazdım ve konuşma yaptım. Ozon tabakası bir fizik mûcizesidir. Yani hiçbir gaz, hiçbir perde güneş ışınlarının sert ışınlarını alıp yumuşak ışınlarını gönderemez. Bu, fiziğe aykırıdır. Ama Allah bunu yapmış, arzın etrafında. Eğer bunu yapmışsa, bunu hâlâ rastlantı gibi görürse, o zaman yalan söylüyor demektir. Yalan söylediği için, Allah onun kalbindeki yalan marazını artırarak, münafıklığı artırarak yeni yalanlara gider. Yeni yalanlara gittikçe devamlı surette bir yalan makinesi haline gelir ki, bunun dinde, tasavvufta karşılığı münafıklıktır. Binaenaleyh, bir ateist kesinlikle münafıktır. İlk başladığı, ilk adımı attığı nokta münafıklık çizgisidir. Artık o koşuda o münafıklık rayının dışına çıkamaz.
Onun için ateistin acaba on beş tane fikri var, bunun on dördü doğru, biri yanlış diyemezsiniz. Çünkü kulvarı, gittiği koşu çizgisi yalan çizgisidir. Onun için de mutlak münafıktır hepsi de. Ateist ne söylese yalandır. Ben ateiste saat bile sormam… Onu da yalan söyler.
Yorum