Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Bilimin cehaleti

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Bilimin cehaleti

    Avrupa orta cagindaki halkin hayatini ve deger hükümlerini Prof. Tawney söyle anlatiyor:

    "simdi mekanik olan seylerin cogu, o zaman sahsi, mahrem ve samimiydi; ferdi ölcülerin cok üstüne cikan bir ölcüye göre kurulmus bir teskilata, vicdanlari kusturan ve her seyi eninde sonunda ekonomik menfaatlere baglayan bir doktrine yer yoktu.

    o cagda, ekonomik menfaatler, hayatin asil gayesi olan manevi kurtulusa tabi idi ve ekonomik davranis, diger davranislar gibi sahsi davranis bütününün ahlaki kurallara bagli bir görünümünü teskil ediyordu. maddi zenginlik, ikinci dereceden bir önem tasimaktaydi. inanlar, siddetli arzular seklinde ortaya cikan ekonomik saiklerden ürküyordu... insan servet icin degil, servet insan icindi. bir insanin toplum icindeki yerine göre yasayabilmesi icin gereken parayi kazanmaya hakki vardi; daha fazlasini kazanmaya calismak ise, tesebbüs gücü degil, para hirsiydi ve büyük günahti...mal ve mülk mesru yoldan kazanilmali ve mümkün oldugu kadar cok kisinin elinde olmaliydi"

    Kanaat-i acizanemce, bilimin orta caglar ertesinde Avrupada gelisip dev bir teknoloji dogurarak bugünlere gelmesinin ardindaki en büyük faktör, Prof. Tawneyin yukarida anlattigi orta caglardaki hayat anlayisinin temelden degismesinde yatmaktadir. öncelikle katolik hristiyanligin yön verdigi bu anlayis, kadim yunanin hazci dünya ve hayat görüsüyle yer degistirip, yavas yavas zenginlesen ve bir sinif olusturmaya baslayan burjuvazinin aristokrasiye ve onun ardindaki dayanak olarak gördügü kiliseye, dolayisiyla hristiyanliga bas kaldirmasi neticesinde meydana gelen, ayrica cografi kesiflerle desteklenen ekonomik degisim, insanlari tabii olarak "diledikleri gibi yasama"ya, "rahat bir hayat"a sürüklüyor ve böyle bir hayatin karsisinda görüdkleri dine de cephe almaya itiyordu. gerek batida bilimin gitgide materyalist yörüngeye oturmasinda ve gerekse türkiye gibi ülkelere bu yörünge üzerinde ithal edilmesinde en önemli sebep, insan atiatinda yatan, onun "karsi cinse, cocuklara, kantar kantar altin, gümüs ve paraya, salma güzel atlara, arabalara, kazanca ve kazanc vasitalarina karsi duydugu tutku"yu istedigi gibi doyurma arzusudur. kisaca, bilim, ne batida insan tabiatindan ve bilhassa o tabiatin bu yönünden bagimsiz olarak ortaya cikmis ve gelismis, ne de, diger ülkelere bundan bagimsiz olarak ithal edilmistir. yani, bilim dogrulari bulma yönünde insana ve insan zihnine yön vermekten cok, insan tabiyatinin dünyevi yani bizzat bilime yön vermis ve neticede insan, bilimi, bu yanini adeta tek gercek saymada alabildigine istismar etmistir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Bilimin cehaleti

    Bilim, bu haliyle gercegi bulmaktan ve ifade etmekten cogu yerde uzaktir. cünkü "gercek", degisen alemin ve hadiselerin ötesinde bir ve degismez oldugu halde, bilim onu israrla degisen alemde aramakta ve bu arayisinda da öncelikle "duyu"lara dayanmaktadir. duyular ise her zaman yanilticidir ve ulastiklari idrak ve neticeler kisiden kisiye degisir.

    sonra, duyularin verileni bilgi haline getirecek olan istidlali akil, kisiler sayisinca farklidir. bu sebeple, bilim, duyularin yanlisligini güya gidermek ve onlardan dogruya veya gercege varabilmek icin "deney" metoduna yönelmisse de, elde kabul edilmis ön hakikat olmadan deneyin herhangi bir seyi ispatlayamayacagi aciktir.

    herhangi bir hadisenin iki ayri zamanda ve iki ayri yerde, hatta milyonlar sayisinca ayri zamanda ve ayri yerde meydana gelmis olmasini, onun bir defa daha meydana gelmesini mutlaka gerektirmeyecegi David Hume'dan beri batida da bilinen ve kabul edilen bir hakikattir.

    deney metodunun Claude Bernard gibi bazi öncüleri bile, vakia ve hipotezlerin ancak önceden edinilmis düsünce ve hakikatlerin yardimiyla yorumlanabilecegini, bu düsünce ve hakikatler olmadan deneye esas alinan vakialarin hicbir "bilimsel" deger tasimayan "yalan vakialar" olarak kalacagini belirtmektedirler.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Bilimin cehaleti

      Deneylerle güya netice ve gercege varmaya calisan bilimin asil "zayif büyüsü" burada yatmaktadir. ön hakikatler olmadan, yani ortada kesin bir "denek tasi" bulunmadan vakialar ve hipotezlerle neticeye gidilemez. bugün, asirlar boyu "telahük-ü efkar"la, yani fikirlerin birbirine katilmasiyla gelisen ilimlerin deneylerde kullandigi birtakim "ön hakikatler" bulundugundandir ki, "bu isin baslangici nasildi, nasil oldu?" sorusunu sorma ve düsünme firsati vermeme kurnazligi icinde, deneylerle gercege ulasmaktan bahsedilebilmektedir.

      sürekli gözden kacirilan bu noktadir ki, felsefede bir "epistemoloji" meselesini gündeme getirmis ve mesela, tabii, sosyolojik, psikolojik... her hadiseyi, her vakiayi aciklama iddiasindaki diyalektik materyalizm, "insanin düsünerek ve karar vererek bir meslek sahibi, bir ciftci, avci, ögretmen... olmadigi, kullandigi üretim araclariyla kendisi arasindaki münasebetin onu mesleini secmeye ittigi" gibi bir iddiada bulunabilmistir.

      bu durumda, ilk inanlarin "balikci ve avci" olduklarini iddia eden dilayektik materyalizm, bu insanlarin avcilik ve balikcilik aletlerini hazir bulmus olmalari gerektigi ve bunlari kimin yaptigi sorulariyla karsi karsiya kalacagini herhalde fark etmemistir. kisaca, felsefenin ve bilimin gercek konusunda ileri sürdükleri bütün iddialar birer fantezi olmatan öte gidememektedir.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Bilimin cehaleti

        Modern bilimin bir diger büyüsü ve cehaleti, adeta yaratici mevkiine cikardigi sebep-sonuc kanununda yatmaktadir. evet, hadiselerin meydana gelisinde ve kainattaki oluslarda sebepleri gözardi edemeyiz. yagmurun yagmasinin, suyun donmasi veya kaynamasinin, canli varliklarin nesv ü nema bulmasinin kendilerine has sebepleri vardir. fakat bu sebepler, bizatihi varligi olan seyler degildir; onlar, insan zihninin oluslara bakarak vardigi birtakim neticelerden ibarettir ve dolayisiyla sadece nominal (zihni, ismi) varliga sahiptir. haricte var olmayan, hayatsiz, bütünüyle cahil ve suursuz seyler nasil, birakin su muhtesem kainatin, tek bir hadisenin bile varliginda veya meydana gelmesinde "yaratici" faktör kabul edilebilir?

        Ayrica, mesela, bir agacin meydana gelmesi icin, o agacin bitebilecegi topraga tohumu atilir; sonra bu tohum, gerekli rutubet, isi, isik ve havayi buldugunda cimlenir; cünkü onda cimlenme, hangi agacin tohumu ise, o agac olarak büyüme ve o agacin meyvesini verme özelligi vardir. o tohumun agac olabilmesi icin tohum, toprak, isi, günes, atmosfer, isik, su, hava ve sekli, yörüngesi, günlerin ve mevsimlerin meydana gelmesi icin günesle ve diger gezegenlerle olan münasebetleriyle yeryüzü, kisaca kainattaki bütün unsurlar cok hassas dengeler ve ölcüler dahilinde el birligi yapar. bir agacin nasil meydana geldigini sadece meydana gelis süreci, sebepleri ve neticeleri ile aciklamak yeterlimidir? bu agacin olmasi icin, tohumdaki cimlenme ve kendi agacini verme kabiliyetini, agacin solunum yapabilme ve beslenebilme özelligini, o agac icin hemen hemen bütün kainatin, kainattaki bütün unsurlarin cok hassas dengeler cercevesinde is birligi yapmasi gerektigini nazara vermeden, o agacin varligi izah edilebilirmi?


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Bilimin cehaleti

          Bütün bunlar, icindeki bütün olup bitenler, varliklar ve bütün akil almaz münasebetleri icinde kainati bilmeyi, ayrica, sonsuz bir kudret ve iradeyi gerektirmezmi? bunun yanisira, o agacin varligi icin isleyen (nominal degerdeki) kanunlar maddi olmayip, tamamen gayrimaddi, görünmez, elle tutulmaz, diger duyularla hissedilmez, laboratuvara sokulamaz degilmidir? fakat, cehaletini örtmek ve kendisini bu sekilde sunanlarin emellerine hizmet edebilmek icin modern bilim, bu ana hususlari sürekli gözden kacirmakta ve insani maddenin ceperleri icinde bogmaya calismaktadir.

          Esasen, asrin baslarinda ortaya cikan atom fizigi, mekanik fizigin üzerine oturdugu sebep-sonuc kanununu yikmis ve bunun neticesinde James Jeans gibi, Eddington gibi, hatta Einstein gibi büyük bilim adamlari, Molla cami anlayisinda, "her sey hayal; tek gercek Allahtir" seklinde bir inanca bile varmislardir. artik fizikciler, kainat su anda herhangi bir halde ise, hemen bir an sonra ayni halde olacak diye bir sart ve kaide ileri sürülemeyecegini ifade etmektedirler. Karl Raymond Popper, "hem Einstein'in, hem de Newton'un teorilerini bilim sayiyoruz ama, bunlarin ikisi birden dogru olamaz; üstelik, her ikisi de pekala yanlis olabilir" derken; Bernard Russel, "Newton fizigiyle uzun süre idare ettik ve sonra bunun her seyi aciklamaya yetmedigini, hatta düzeltilecek pek cok yanlari oldugunu gördük. simdi, Einstein fizigiyle idare ediyoruz. fakat hic süpheniz olmasin; bir gün, bunun da her bakimdan düzeltilmeye mahkum oldugu ortaya cikacaktir" itirafinda bulunmaktadir.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Bilimin cehaleti

            öte yandan, Dalga mekanigi kavrami mucidi Schrödinger ve filozof-fizikci Heissenberg, kainat, onu meydana getiren atomlar, atomlarin hareketleri ve kainatta olup bitenler hakkinda kesin sonuclara varmanin mümkün olmadigini, bunun bilahare giderilecek bir bilgisizlikten degil, fakat bizzat kainat gerceginden ileri geldigini söylemektedirler.

            Önceki asirlarda, fizikteki gelismelerle sarhos bazi bilim adamlari, "kainatta aciklanmayacak bir sey yoktur" diye iddia ederken, gecen asirda "7 bilinmeyen" üzerine duruyorlardi. bugünlerde ise, 10 bilinmeyenden bahsediyorlar ki, bunlarin basinda "hayat, suur ve irade"nin mahiyeti geliyor.

            Bilim, kainat ve insan hakkindaki arastirmalarini "derinlestirdikce", cehaletinin daha bir farkina varacaktir. Rene Guenon'un ifadesiyle, "bilimin veya bilimcilerin önünde iki alternatif vardir: ya bilmsel teorilerin farazi keyfiyetini kabul edip, hissedilir sabit gercegin disindaki her cesit kesinligi reddetmek ya da bu farazi keyfiyeti bir yana birkaip, bilim adina ögretilen herseye körü körüne inanmak"

            ikinciyi kabul edemeyen günümüz bilim adami birinciye yöneliyor; fakat cogu zaman da gercegi "fayda"ya ve "bilme"yi de "bilinemezlige" indirgiyor. birincisi devasiz bir dert; ikincisi, bilimin gercek hakkindaki bilgisizliginin sahane bir itirafi. artik, kimilerince bilimin degismez ve sabit bir catisinin olmasi gerektigi ifade ediliyorsa da, cogunluk hala "agnostisizm-bilinemezcilik"te israr ediyor.

            oysa bilim, sahasini asmadigi ve kendi üstünde sabit bir gercegin bulundugunu kabul ettigi zaman degerini bulacaktir ve bu gercek de gün gibi ortadadir. cünkü, "mutlak olmaksizin izafi, degismezlik olmaksizin degise ve birlik olmaksizin cokluk manasiz ve imkansizdir"

            Bilgi, ancak degismezlige ulastigi zaman degistirilemezlik kazanir; bu da, insanin üstündedir. dogru/gercek, insan zihninin ürettigi bir sey olmayip, bütünüyle insandan bagimsizdir ve insana düsen onu kesfetmek kavramidir.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Bilimin cehaleti

              Metafizik alem

              Su durmadan degisen, fakat degismez bir gercek üzerinde degistigi icin sürekli ayni ve sabit görünen alemin dayandigi degismez gercek, varligin metafizik boyutudur.

              Mesela, yukarida verdigimiz agac misalinde, tohumdan meyvesine ve yeinden tohuma uzanan hayat serüveninde agacta sürekli bir degisim görürüz; fakat bu agactaki bütün degisim, onu, hayatini ve gecirdigi degisimleri idare eden ve o agacin daima kendisi olarak kalmasini saglayan degismeyen yanidir ve gecerli kanunlardir.

              Bes duyuyla idrak edilemeyen, laboratuvarda incelemeye alinamayan ve bir baska alemden gelen bu kanunlar, degisen varligin asil boyutu olan degismeyen yanini gösterdigi gibi, kendinde hic degisiklik olmayan bir varligi da gösterir. bunun gibi, insan bir nutfe, yani asilanmis bir yumurtacik halinde anne karnina düstügü andan ölünceye kadar sürekli degisim gösterir. mesela, en az her 6 ayda bir bütün hücreleri yenilenir. büyür, olgunlasir, yaslanir ve ölür. üsür, isinir, hastalanir, üzülür, sevinir, calisir, dinlenir, yer, icer, yatar.

              kisaca o, bütün maddi yaniyla sürekli bir hareket ve degisim halindedir. bütün bunlara ragmen, onda degismeyen bir boyut vardir ki, bütün bu degisimlere ragmen, her insanin kendi olarak kalmasini saglar. bu basit gercek bile, varligin görünen boyutu ötesinde ve onu idare eden asli ve görünmez bir boyutunun oldugunu gözler önüne sermektedir. bilimin bugün aciklayamadigi ve kendi yöntemleri cercevesinde tanimaktan va aciklamaktan aciz kaldigi hayat, irade ve suur gibi, insan varliginin, hatta kainatin varliginin en temel boyutlari da, varliktaki bu gegismez ve fizik ötesi boyutun unsurlaridir.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Bilimin cehaleti

                Esasen, hemen hepimiz dedelerimizden, ninelerimizden bu metafizik alemle ilgili cok hatiralar dinledigimiz gibi, pek coguuz itibariyla, bu alemle su veya bu sekilde münasebetler icinde de bulunmusuzdur.

                Freud psikanalizminin "suuralti" ile aciklamaya calistigi, fakat bununla sadece "adgas-ü ahlam" dedigimiz karmakarisik cinsine kismi bir aciklama getirebildigi, buna karsilik, hayatinda hemen herkesin gördügü sadik ve gelecekten haber veren veya bir konuda insani irsad eden türünü görmezlikten geldigi rüyalar, her ferdin metafizik alemle münasebet zeminlerinden sadece biridir.

                ayrica, uyanik veya yari uyanikken pek cok insanin yine bu alemle münasebete gecerek, bu aleme ait manzaralari müsahedesi de siradan vakialar arasindadir. her seye bir ad takmakla, o seyi acikladigini vehmeden modern bilim bu tür müsahade veya kesiflere de "illüzyon, halüsinasyon" gibi güya aciklamalar getirdigini zannetse de, zannin gercek karsisinda hicbir sey ifade etmeyecegi ve ilimden hicbir sey tasimayacagi aciktir.

                bizzat insanin zihin ve kalb dünyasi bile, varliktaki alem icinde alemlerin varligini ispatlayan reddedilmez birer delildir. zihin dünyasinda nasil, farkli boyutta, derinlikte, seffafiyette, calisma hiz ve alaninda birbirinden farkli tasavvur, hayal, hafiza, tefekkür gibi fakültelerin her biri icin beyinde sadece alet vazifesi gören bölgeler olsa da, bu fakültelerin temelde maddi dünyaya ait olduklarini iddia etmek zor ise, ayni sekilde ve bunlardan da öte, kalp, sir, hafi, ahfa gibi daha ic ve önsezi, telepati gibi fakülteler veya duyularda da, yine insanin maddi varligi ile izah olunamaz. kisaca, varlik, su bes duyu ile algilanan görünür yanindan ibaret olmayip, bu yani, onun asil boyutu olan metefizik boyutu üzerinde sadece tenteneli bir perdeden veya metafizik boyutundaki gerceklerin sekiller halinde yansidigi bir ekrandan ibarettir.


                varligin metafizik boyutu- M.fethullah Gülen


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum

                YUKARI ÇIK
                Çalışıyor...
                X