Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

    İnsan denen, hatta insanda da beyin denen ; ne olduğu varlık boyunca tam anlamıyla çözülemeyen lahana gibi katmerli yapının, kalınca bir katmanını anlatır Humeze Suresi… En üstteki katlardan, kırılma noktalarından birini…. Katlardan sıyrılıp öze inmek zordur zor olmasına ama,

    Hiç kendi kendine kaynar mı kazan,
    Çevre yanın ateş eylemeyince
    …………… der, o öze Aşık Yunus…


    VARLIK’ta İnsanLAR görüp, bir de bu insanLAR arasında hükümle hesap görmenin ateşten bir gömlek olup nasıl giyildiğini, tutuşturulmuş bir Nâr topu gibi değdiği bütün katmanları delip de nasıl geçtiğini anlatmak ister belki… Ateşten gömleği giyip hemhal olmadan, o aşamaları yaşayıp yanmadan, öze ulaşılamayacağını… Hakikati idrak etmiş olana kâh arkasından sinsice, kâh ayan beyan yüzüne doğru saldıran münafığın da kafirin de puperestin de kendi içimizde teker teker geçeceğimiz ateşten halkalar olduğunu….

    Çoklu yaşayıştaki iniş çıkışlı grafik, aslında yaradılışın gerçekten ÇOKluğundan mıdır ? yoksa beynimizden yansıyan ve yine beynimize dönen film karelerinin, bir düşen bir yükselen voltaj seyri midir? İyi düşünelim… Böyle ise eğer voltajı düzgün bir amperde tutabilmek için regülatör yani bir düzenleyici lazımdır. Beynin düzenleyicisi ise ; ESMA özelliklerini şuura yansıtan, “vicdan” dediğimiz “gönül” dediğimiz gizli okyanusun görünmez işçileri “fuadlar” olsa gerek… Hani bilinçaltına ısrarlı bir farkındalıkla etki gönderdiğimizde, patlamış mısır gibi açılarak birbirini tetikleyen nöronlar….


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

    Beyin düzenleyicisi fuadların (diğer bir deyişle vicdanın veya gönülün) düzgün çalışabilmesi veya üzerinin Nâri bir perde ile örtülmesi, elbette ki fıtrattan gelen terkip özelliklerine bağlıdır.



    Peki insanlar terkibiyetleri içinde niçin yanar? Niçin Hutame denen o ateş lokmasını yutmuşcasına kıvranır durur insan ilişkilerinde ? Herkes kendi sergisini açacak kesret tezgahında, herkes testisinin içindekini sunacak, şerbetçi şerbetini, sirkeci sirkesini ! Bu pazarın ZATEN oluş sebebi bu ! Nedir bizleri rahatsız eden, uykularımızı kaçıran? Bunun cevabı çok açık : Tamamiyle hazım meselesi… Karşındakinin senden farklılığını, hatta sendekilerle aynı olan ürünlerini, farklı şekillerde sunmasını hazmedebilme ve kabul edebilme meselesi…, “menfaat” maskesi altında insanın yüzleşmekten çekindiği gizli saklı yönleriyle barışık olamaması …., Ve dahi böylece kendi terkibiyetinden çıkıp sonsuz sınırsız alemlerin terkibiyeti ile uyumlanamamasıdır bütün bu çokluk rahatsızlığını veren!



    Başkalarının gururuna tahammül edemeyişimiz,kendi gururumuzu incittiği içindir./La Rochefoucauld



    “Başkaları”ndan hayatımıza sirayet eden, ateş topu olup katmanlarımızı erite erite yakan kendi beynimizin bumerangı olabilir mi, attığımız mahalden çıkıp, hedeftekileri toplayıp hızla geri dönen?



    Bilim şöyle söylüyor ki ; hayvanların hemen hemen tümü aynı genetik verilerden oluşmuş olduğu halde, sadece ve sadece bu genlerin “dizilim sıralaması” farklılığından yani çeşit kombinasyonundan dolayı TÜRLER oluşmuştur. Bu dizilim farklılıklarından dolayı kimi balık olarak görünür, kimi aslan kimi de böcek….



    Aynı tez insanlar için de söz konusudur. Parmak izleri bazında birbirinden benzersiz olan bu insan çeşitliliği ; aynı genler, aynı kozmik etkiler ve “ESMA”larla, sadece dizilim farklılıklarından dolayı oluşmuştur, bir nevi “grafiklerin eşsizliği”… Bende olan sende de varsa, sende olan bende de varsa, neyi paylaşamıyoruz peki biz ? Aynı şeylere sahip olmak yetmiyor demek ki katmanlarımız gereği… Bu sefer de birbirimizin genetik dizilimlerini, grafik eğrilerini kıskanıyor, bu birbirinden eşsiz dizilimler ile “çeşit” olarak hükmünü EFAL’ de icra eden MUTLAK VARLIĞIN hükmüne burun kıvırıyoruz . Allah inancımızı dokunulmaz-el sürülmez paketinde yaşamın bir rafına kaldırıyor, sonra dönüp arkamızı, ballı kaymaklı dedikodular yapıyoruz ! Hatta klasiktir, birbirimize diyoruz ki “Ne zamandır görüşemedik, çok özledim seninle oturup şöyle keyifle bir dedikodu yapmayı.. ” (!!!) “hadi buluşalım da azıcık dedikodu yapalım” (!!) Demek istiyor ki amigdala beslenmek istiyor ! Çünkü Amigdalanın vehim ve “varlık kurgusu” ile beslenmesi, beyinde afyon etkisi yaratır! O yüzden de onun beslenmesi oldukça keyiflidir….


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

      Beynimizden çıkardığımız ve varlık verdiğimiz bu oluşumlar, (yani insanlar) olmadan tek başına hüküm süremez endişe ve sosyal duygu tetikleyicisi amigdala… Bir dışsallık bir hengâme yaratacak ki ; içerisinde öfkesini, sinirini, endişesini patlatabilsin, karşısında bir muhatap olsun, kendisine ayna olsun birileri ! (Mutlak VARLIĞIN aynada kendini görme arzusunun bir izdüşümü gibi….) Hakikati idrak edebilmek için dağda tek başına enfüsi seyr ile yaşamaya çalışmak, işte bu yüzden üç ayaklı sandalye gibidir, ya da görünmez bir düşmanla yumruklaşmak gibi….



      Çokluk içerisinde beyin dalgalarının pozitif-negatif üretimleri ile yüzleşeceksin ki, böylece yumruğu nereye savurman gerektiğini görebilesin, öfkeni ve endişeni bastırabilmek için iç huzur stratejileri geliştirebilesin…. Tetikleyicin olacak ki, tekamül edebilesin ! Yoksa Dağda 50 yıl yaşa, sonra in şehire bakalım, birisi ayağına bastığında öfkeni yok edebilmiş misin, gör!



      İçsellik-dışsallık çatışmalarının farkında olmayan insanın hali ne gariptir… “Hüküm Allah’a aittir” diyen yazılarla donatır evini arabasını, ama karşısındakinin yaradılış amacını göremeden hüküm verir insanlar hakkında…. küser, kızar, çekiştirir, alay eder, aşağılar… Kabuğunca hüküm verir Hak’ tan perdeli, Halk’ a düşman olarak !… Kuyruğu ile bir alıp veremediği olan kediler gibi boş yere döner durur kendi etrafında… bir bilse !


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

        Halbuki kendisini yakan bu farklılıkların ucunu açarak sivrilttikçe, daha da yoğunlaşır farklılıkları… Çünkü “özündeki meleki tesirlerin gücü veya güçsüzlüğü kadar” enerji alanı oluşturur karşısında, beyninin “insan” bölümünün, “kahrolasıca ölçüp biçen” zihnine galibiyeti kadar huzur bulur… Çünkü ;



        Yaşam; özdeki sesler arasında tercihtir. Akıl- Mantık kısıtlı açıları ile seslenirken Nefis- Ego, “Senden iyisi yok, yürü aslanım” diye yalakalanır! Ikisi de hakikati yansıtmaktan uzaktır. Bir üçüncü ses var içimizde; VICDAN! Yalan söylemez, torpil geçmez! Onun sesiyle rota alanlar; saşırmaz! Kader bestesini vicdan notasından okuyan; daimi salat yasar! Vicdan nedir mi diyorsun? Vicdan; Özündeki Allah!.. /MD



        Farkındalık dediğimiz hâl ; beynin işleyişindeki etkinliktir. Dışsallığımızı oluşturan da, içselliğimizi derinleştiren de budur. İşte bu hâl ; pozitif olduğu gibi negatiftir de...



        Farkındalık ; içselliğe dönük olduğunda nasıl ki , özdeki seslerin (fuad noktalarının) tınılarına odaklanarak oradan beslenip bereketli ballar üretmesini sağlıyorsa insanın , dışsallığa dönük olduğunda da, bir o kadar bereketli zehirler toplayarak peteklerini doldurmasını sağlar… İnsanların ne yapıp ettiğine, ne yiyip içtiğine, neler kazanıp biriktirip nasıl mallar yığdığına “farkındalık” ile yaklaşmak hutame’ nin ta kendisidir ki, güzelim şifalı balı üretmek dururken, bir de peteklerini zehirle (vehimle) tıkayıp potansiyeli tüketmiştir….


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: hersey incelikten, insan kalinliktan kirilir!

          Bu “negatif farkındalık” ile kendi dışsallığımızda insanlar yarattığımız gibi, kendi varlığımızda da dışa dönüklük yaratıyoruz… Kendi gizli bahçemize giden yolun önüne duvar örerek, edindiklerimizle, aitliklerimizle, başarılarımızla ve etiketlerimizle oyalanıp duruyoruz duvarın önünde, bozup tekrar sayıyoruz özenle variyetimizi… Asıl Kibriya’ya ulaşamamış kaba ve kara kuru bir kibir ile! Sanıyoruz ki biz başardık varlıklarımızı edindik, hak ettik ve sanıyoruz ki bunlarla bu dünyada “kalıcı” eserler bırakacağız ve şanımız yürüyecek (?) …



          Nimetlerden mahrum kalmak istemiyorsak, beynimize hakim olalım ; pozitif farkındalık yaratıp kalp çakramızdan fuad işçilerine mesai verelim ki, kalın katmanlarımızı inceltsin, durduk yerde yolumuza direkler dikmesin, müşrikler, münafıklar, tanrı egolar üretmesin etrafımıza…. Çünkü ;


          Allah, bir adamın nimetlerinden mahrum kalmasını isterse, onun üzerine gurur elbisesini giydirir!..AH



          Nimet kanallarımız mühürlü olmasın yeter ki.., istekle yönelmek, onu mekanik olarak genişletecektir…



          Selam ve Sevgi ile !

          29. Nisan. 2011 / Sibel Tanyel TOPÇU


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X