Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye soruları ve cevaplar

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye soruları ve cevaplar

    Dr. Corbin: çagdas Felsefeyle ilgili yeterli bir inceleme ve arastirma icin birkac mevzunun mütalaa edilmesi gerekiyor:

    I. "kuranın bir batını, bir de zahiri vardır; batinin da batini ve o batinin da 7 batini vardir" (sefine'til envar, seyh A.gummi c.2, s.44) mealindeki meshur hadisi serife istinaden su sorular gelmektedir akla:

    a) şii mezhebinin gercek inancinda kuranin manevi ve batini idraki nedir? (hadis ve ahbardan örnek vererek aciklayiniz)

    b) kuran-i bu manevi ve batıni boyutuyla anlamak icin neden imamete inanma ve imamın manevi zuhuru zaruri biliniyor?

    Bunlara ilaveten, "b" maddesi icin su noktalari da aciklayabilirseniz memnun olurum:

    1- bu mesele (kuranin batıni anlamı) hakkinda ehli sünnet rivayetleri

    2- masum imamlardan gelen hadislerin sıhhati nasıl tayin edilmekte?

    3- Manevi bir yasam ve felsefi bir tefekkür icin özel bir ehemmiyete haiz bulunan hadis ve rivayetler
    ........

    II. şia düşüncesinin ilk olusumu mevzuunu yeni bastan ele almak gerekiyor. bilhassa isnaaşere'yle ismailiyyenin ayrilmasindan önce 5. ve 6. imamlarşn cevresi tarafindan müzaherek edilen mevzularin etraflica incelenmesi lazim.

    son 30 yilda basilmis bulunan kitap ve metinler; şianin dünya görüşüyle ve imamet hakkindaki görüslerinin; hamiduddin kirmani, ebu yakub sıcistani...vb. gibi ismailiyye kitaplarini dikkate almaksizin incelenemeyecegini göstermektedir. oniki imam isnaaşere-şiasına davet aslinin bu tür tahlille daha bir netlik kazanacagina süphe...
    ...............
    III. Avrupada ki batı felsefe tarihçilerinin tamamina yakin bir cogunlugu islam felsefesinin ibn-i rüşd'le noktalandigina inanirlar. sosyoloji biliminin kurucusu olan ibn-i haldun'a da deger verirler tabi. keza, avrupalı felsefe tarihçileri, iranin hace kesir'den safeviyye dönemine kadarki felsefe sürecini görmezden gelmekte ve mirdamat'la molla sadra gibi düsünürlerin eserlerine de gereken dikkati göstermektedirler

    ben sunu sormak istiyorum: islami felsefi düşünce; neden sadece iranda canliligini sürdürebildi? diger islam ülkelerinde felsefe nicin canliligini kaybetmis durumda?

    Felsefenin, iranda manevi hayatin kopmaz bir parcasi olarak varligini hala sürdürebilmis olmasinin nedeni?

    şiiligin temel inançlarının; mirdamadla molla sadra gibi düsünürlerin felsefesine güc kazandirmasinin ndeni? bu felsefenin şia icin faydasi ne oldu?

    Bu sorulara sadece bir dizi kitap adiyla cevap verilmesi degil amacim; daha ziyade, düsünce yapisini ariyorum ben...
    ......

    IV. şiilikle tasavvuf arasina yeniden bir inceleme yapilmasi gerektigine inaniyorum. hatta bu inceleme sirasinda tasavvufcularin yasama tarzindan ziyade, onlarin dünya ve ahirete bakis acilari dikkate alinmali bence. meselenin daha iyi anlasilmasi icin örnek veriyorum:

    a) feriduddin attar, bir sünni oldugu halde "tezkiretul evliya" adli eserini ehli beytin 5. imamının biyografisiyle baslatmaktadir.

    bu ve benzeri girisimler, diger tasavvufcularda da var; binaenaleyh mesele tarihi ve felsefi boyutuyla yeni bastan ele alinmalidir.

    bu durumda, tasavvufcularin cesitli dönemlerde maneviyat temelleri bilerek veya bilmeyerek şiilikten hangi ölcüde etkilendi?

    b) batililar alauddevlet-i simnani'yi sünni bilirler, ama onun "abdal" hakkindaki görüsleriyle şiiliğin 12. imamı arasinda tam bir benzerlik var. urve't-ul vuska'da bunu görmek mümkün.

    bu durumda Alauddevle-i simnaninin sünni oldugu söylemek ne derece dogru olur?

    keza; "kutuplar, abdallar"...ve bunlara bagli diger manevi derece ve tabakalari şiilikten soyutlayarak degerlendirmek ne ölcüde dogru olur?
    .........

    V. temel bir mevzu olan "gaip imam" düsüncesinin insanin felsefi ve ahlaki hayatinda ve esasen manevi hayatinin bütün boyutlarinda yarattigi etki nedir?

    şianin, bu temel ve önemli düsünceyi yeniden ve derinlemesine gözden gecirerek bugünün dünyasi icin felsefeyi ihya edecek ve insanogluna yepyeni bir manevi ve ahlaki ivme kazandirabilecek etkili bir ruh gıdası temin etmesi mümkün degilmi? bugüne degin takdirata birarkilmis -kaderine terkedilmis- bir güc...


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

    Tabatabai: bu sorular aslinda bir tek amaca yönelikse de halihazirdaki söylesi acisindan farklilik gösterdigi ve her birinin kendine has delil ve belgelerle aciklanmasi gerektigi ortaadir. binaenaleyh corbin beyn bes sorusuna teker teker cevap verecek ve gerekli kaynak ve belgeleri de ilgili cevapta belirtecegim.

    Ancak, bu arada halihazirdaki mübahase ve mevzularin tamaminin ayni satihta olmadigini, bir kisminin son derece zari ve güc anlasilabilir oldugunu; bunlari halihazirdaki sade dille ifade etmeye calisacagimi, ancak, bu durumda da ilgili mevzularda uzman olmayanlarin bazi kisimleri kavramada yine de zorluk cekecegini simdiden hatirlatmak isterim

    BIRINCI CEVAP

    Kuran-i serifa mutabik olarak sia imamlarindan gelen ahbar ve hadislere göre, insanoglu bu maddi ve cismani haliyle yine maddi ve cismani olan bu duyulur ve görülür dünyada tabiat kanunlari cercevesinde yasamakta olup, dünyadaki bütün mevcudat ve bu cümleden olmak üzere bizzat insan da adim adim ölüme yaklasmakta ve nihayet ölmektedir; ama bu ölüme ragmen yine bütün kainat -ve insan- yeniden tekrar dirilecek ve insanoglu bu ikinci yasaminda; ilk yasamindaki inanc ve akideleriyle isledigi amellerine mutabik olarak mesut veya kötü bir hayat sürdürecektir.

    Nitekim bu nedenledir ki Allah teala peygamberleri araciligiyla bir dizi iyi ve temiz amelleri insanogluna tavsiye etmis ve bu ameller vasitasiyla onun bu gecici dünyayla o kalici ve ölümsüz dünyada mesut olmasi icin gerekli yolu göstermistir.

    Kuran-i kerimin buyruklari ve ehlibeytin ahbarindan da anlasilacagi üzere halihazirda müsahade edilen varlik alemi ve bu cümleden olmak üzere insanoglunun varligi; bu görünen alemin ve bu alemdeki varliklar adeta o alemden nazil olup bu hengame ve kesmekes diyarinda yesererek boy atmislardir ki sonunda hersey yine geldigi yere dönecektir.

    islam dininin insanoglu icin tanzim edip öngördügü düsünce ve davranis sistemi -ki diger semavi dinlerde insanoglunu ayni yön ve ayni sisteme davet etmistir aslinda- bir dizi ruhi ve manevi makam ve derecelerden kaynaklanmaktadir ki, insanoglu kendi yapisindaki ubudiyet ve ihlasla gercekte bu mertebe ve dereceleri yasamaktadir. nitekim gaflet perdesi kaldirildiktan sonra bu dünya diyarindan veya ölümden sonra onlari müsahade edecek ve bizzat görecektir.

    sözkonusu bu makam ve dereceler; künhünün idrakiyle kemal, nuraniyet, taharet ve güzelliginin tavsifinin "normal ve idrak"i astigi kurb -ilahi yakinlik- dereceleri ve velayet makamlaridir ve gercekte imanin ilk makam ve ilk derecesinden baslayarak Allahu azze ve celenin pak ve münezzeh "yakinlik makami" olan mertebeye kadar uzanan bir yoldur bu.

    buradaki "yol" kelimesnin zihni bir tasavvurla kullanilmadigini ve rastgele "yol" oalrak isimlendirilmedigini de hemen hatirlatalim. bilakis, insanin dünyasin ksuatan ve hak bir inanis ve salih bir amelle cesitli mertebelerle insanlii kendisine dogru yönlendiren nurlu ve canli bir hakikattir ki insanliga kilavuzluk ederek insanoglunu Allaha yaklastiran "Allahla insanlar arasinda bir vasita" dir o.

    Bu canli hakikat ve manevi nuraniyet hicbir zaman yok olmaz; insanlar arasinda onu tasiyan biri veya birileri daima vardir ki, halkin rehberi olur insanlara kilavuzluk ederler. bu rehberlik ve kilavuzluksa bilinen anlamda halka davette bulunup liderlik etmek degil; gercek rehberlik olan "manevi cazibe", cekicilik ve karizma dir. kuran ve hadis dilinde bu sahis "imam" olarak tarif edilip isimlendirilmistir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

      "imam", kimi zaman hz.nuh, ibrahim, musa,isa, muhammed -s.a.s- gibi peygamberler ve kuran-i kerimde imam olarak dalandirilan diger peygamberler olmustur.

      bu sahislarin iki görevi, iki makami vardi. bunlardan biri, semavi vahyi almak ve onu insanlara iletmekten ibaret olan "peygamberlik", digeriyse gercek saadet yolunda insanlara batini anlamda liderlik ve kilavuzluk olan "imamet"ti.

      kimi zamansa nübüvvet ve peygamberlik makamlari yoktur; hz.resulullahin ve diger bazi peygamberlerin vasilerinde görüldügü gibi sadece imamet ve velayet mevkiindedirler. Her hal-ü karda aslolan, yeryüzünün peygambersiz kalsa bile, bir lahza "imam"siz kalmadigi ve kalmayacagidir.

      bu aciklamadan da anlasilacagi üzere kuranin batininda insanlik dünyasiyla ilgili olarak gecen hakikat, imamin nuraniyet mertebeleri olan kurb dereceleri ve velayet makamlaridir.

      ayni aciklamanin ortaya koydugu bir diger gercek te; kuranin batininin anlasilabilmesi icin,imamin manevi kisiligi ve nuraniyet makamini anlamanin zaruri oldugudur.

      Bir de, 1. soruyla ilgili olarak üc nokta vurgulanmis ve söyle denilmisti:
      1- batini meselesiyle ilgili olarak mevcut ehli sünnet rivayetleri
      2- masum imamlara ait rivayetlerin degerinin tespiti
      3- maneviyat ve felsefi tefekkür icin ehemmiyet haiz bulunan hadis ve rivayetlerin tercihi

      simdi bunlarla ilgili kisa bir aciklama verelim:
      1- bu konuda mevcut ehl-i sünnet rivayetleri siaya nazaran cok azdir. bu rivayetler icinde alem-i kebir veya alem-i sagir (insanin dünyasi)'in hakikatlerine dair âmâ hadisi, yaratilisin evveliyle ilgili ahbar, alem-i herle ilgili ahbar ve kurb-u nevafil (nafileler) hadisi..vb. hadis ve rivayetler ehl-i sünnete ait hadis kitaplarinda düzensiz ve perakende bir sekilde gecmistir ki ehl-i sünet ulemasinin kitaplarinda bu rivayetlerin büyük bir bölümü hadis bilimcilerinin beyan tarzinda kimi bölümleri de irfancilarin diliyle zikrolunmustur.

      yine bu babdan olmak üzere ehl-i beytle ilgili menkibede rivayetler gecer ki ehl-i sünnetin ehl-i beytin ilgili menkibe kitaplarinda göze carpan bu rivayetlerin önemli bir kismi (birkac bin hadisi bulur) sia hadiscilerinden seyyid hasim buhraninin "gayetul meram" adli eserinde kaydedilmistir.

      2- masum imamlarla -s- ilgili ahbar ve rivayetlere gelince, önceki bahislerimizde ehl-i beytin kelaminin hz.resulullahin kelamiyle hüccet oldugunu, o hazretin kelaminin hüccet olusunun ise bizzat kurani kerimin sarih nassiyla tespit edildigini belirtmistik. masum imamlardan rivayet ve nakil yoluyla bize ulasan beyanat; ser'i esaslara ve kitapla sünnet-i katiyyeye müracaattan sonra -bunlara mugayir olmamasi halinde- hüccet degeri kazanir.

      3- Manevi hayat ve felsefesi tezekkür konusunda önem tasiyan rivayetler iki kisma ayrilir. bunlardan birinci kisma dahil olanlar insani kemal, kkurb dereceleri ve velayet mertebelerini izah eder. ikinci kisim rivayetlerse -ki bunlar oldukca fazladir- varlik aleminin hakikatlerini, Hak Tealanin tevhidi, O'nun yüce sifatlarinin vasfedilisi, yaratilisin ortaya cikisi, varlik aleminin düzeni, hersey ve herkesin dönüsünün sonunda Hak Tealaya olusu...gibi noktalardan hareketle en mükemmel akli delil ve burhanlarla ispat eder.

      her iki mevzuyla ilgili olarak sia kaynaklarinda sayisiz hadisler vardir ki bu kisa bahsimizde bunlari döküp sayabilmek mümkün degil. daha sonraki bahislerimizde nasip olursa, bir iki türden de örnekler vermeye calisir, gerekli aciklamalari da aktaririrz insaAllah.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

        IKINCI CEVAP

        Siilik mezhebini tanitma ve islamdaki konumunu anlatmayla ilgili önceki bahislerimizd, meseleyi oldukca net bir sekilde aciklamistik. binaenaleyh ayni mevzuu tekrarlamak icin, bir de sia arasindaki kelami ihtilaflardan dogan farkliliklara inmenin gereksiz olacagi inancindayiz.

        zira biz, siayla ekseriyet arasindaki ilk ihtilafin ve sünniyle sii arasindaki ayriliga sebep olan meselenin ne oldugunu net bir dille ifade ettik ve bütün bu tartismalarin "ehlibyetin" velayet hakkini savunan siayla, buna karsi cikan kesim de cereyan ettigini hatirlattik. yani ana ihtilaf, ehlibeytin imamet hakkindan kaynaklanmaktadir.

        ana ihtilaf nedenini böylece saptadiktan sonra, sözkonusu ayrilik neticesinde sianin dini hayatinda basarilar kazanmasina neden olan ne gibi avantajlar tasidigini ve buna ilaveten dis etkenler ve ortamin müsait olmamasi nedeniyle ne gibi avantaj ve imtiyazlarin kullanilmayip potansiyelden kinetige dönüstürülemedigini de belirtmistik.

        bu mevzuyu incelerken, sianin kkollarindan sayilan veya baskaca herhangi bir mezhebi, yermekten veya övmekten kacinmis oldugumuzu da hemen hatirlatalim.

        ancak, sia arasinda en büyük cogunlugu isnaaser -oniki imam siasi olusturdugundan tabiatiyle biz de siiyle ilgili bahislerde oniki imam siasinin görüslerini esas aldik ve mesela sianin 7 imami veya sianin 8. imami derken isnaasere siasinin 7. ve 8. imamlarini kastettik.

        hadis, fikih, tefsir ve kelam dallarinda zeydiyye ve ismailiyye ricallerinin de bircok eseri vardir; ama bunlar oniki imam siasindan oldugu gibi, bütün siiligi kapsayan bir genel avantaja sahip degildirler.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

          ÜCÜNCÜ CEVAP

          islam felsefesindeki gelismeler ve hace nesir, seyh israk, mirdamat ve sadr'ulmuteellihin gibi düsünürler tarafindan yaklasik yedi yüzyil zarfinda bu felsefenin gösterdigi hayret verici ilerlemelerden avrupa kültür müessesesinin bihaber kalmis olmasi gercekten bilim adina bir kayip ve esef verici bir durumdur.

          bunun nedeni de apacik ortadadir bugün. kültürel müesseselerinde bir ceki düzen vermek isteyen avrupalilar ilk adimda islami eserleri tercüme etmeye basladilar ve bu arada cografi olarak da yakin bulunmasi nedeniyle endülüsteki kitaplari kaynak olarak kullandilar. böylece avrupalilar sadece endülüsteki eserleri aldiklarindan, islam felsefesiyle ilgili olarak orada bulunan eserleri, hatta arapcaya cevrilen yunan felsefe kitaplarini tercüme ettiler ki o dönemlerde endülüste söhret kazanmis bulunan ibn-i rüsdün kitaplari da bunlarin arasindaydi. nitekim cag olarak daha öncelige sahiip bulunuyor olmasina ragmen, o diyarda henüz taninmis olmadigi icin seyh israkin felsefesinden avrupalilar habersiz kaldilar.

          kaldi ki avrupalilarin daha sonra islam dünyasiyla kurduklari bu tür temaslar ehli sünnet camiasiyla mahduttu. ve ehli sünnet camisasinda ise ibni rüsdden sonra felsefe gercekten önemli bir kaydedemedi;

          daha sona ortaya atilan bazi felsefi bahisler olduysa da bunlar ilmi ve fikri bir tartisma mahiyetinden uzak ve sirf reddiyeye yönelik mevzularda sinirli kaldi.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

            Dolayisi ile, sözkonusu dönemden sonra avrupalilar islam felsefesini ölmüs saydilar ve bir daha da dirilebilecegine asla ihtimal vermediler.

            hatta su son dönemlere kadar irana gelip bazi arastirmalarda bulunan müstesrikler felsefeyle ilgilenmeyi akillarindan bile gecirmemislerdir. dahasi; bugün isim ve söhret yapmis nice müstesrikler, sadr'ulmüteellihin'in "esfar"ini molla sadranin "sefername"si zannetmis ve sözkonusu eserin bunca taninmis olmasini, yazarin edebi gücü ve kalemiyle aciklamaya kalkismislardir!

            Hal böyleyken, batili arastirmacilarin islam felsefesi konusunda neyi ne kadar bildigini kestirmek hic de güc olmasa gerek...

            Kisacasi ibn-i rüsd'den sonra felsefemizin kaydettigi carpici gelismeye dair delilikmiz, halihazirda elimizde bulunan ilmi eserlerdir ki, büyük bir kismi ibn-i rüsd döneminden sonra kaleme alinmistir. dahaö nceki bahislerimizde degindiysek de, gerek duyulmasi halinda daha ayrintili bilgiler verilebilir. söyle ki:

            islam öncesi felsefenin mevzulari derlenip toparlanarak belirlenir; sonra da ibn-i rüsd dönemine kadar olan islam sonrasi gelisme tespit edilir ve bu bilgiler; ibn-i rüsd dönemi sonrasindan, yani H. 7. yy'dan günümüze kadarki gelismeyle kiyaslanacak olursa, bu iddiamizin ne derece dogru oldugu daha net olarak anlasilir.

            ikincisi; bugün elimizde, ne islam öncesi felsefelerde ne de ibni rüsdün vefaatina kadarki islam sonrasi felsefelerde kesinlikle gecmeyen ve sadece ehl-i beyt imamlarinin kimi beyanatlarinda göze carpan bircok felsefi mevzu ve onlarin cözümünü iceren metinler vardir ki ibn-i rüsd döneminden sonraki muazzam gelismeyi olanca gercekligiyle gözler önüne sermeye yetmektedir.


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

              Zaten daha önceki bahsimizde de buna deginmis ve islam felsefesiyle siilik arasindaki güclü iliskiyi hatirlatarak felsefi düsüncenin yeni hayatina iranda kavusmus olmasinin nedenini kisaca izah etmeye calismistik.

              sözkonusu bahsimiz sirasinda ehli beytten gelen cok sayida ilmi rivayetin sia hadis kaynaklarinda yer aldigini ve bu rivayetlerde serbest düsünce ve akil yöntemiyle kainat ve varlik aleminin bütün meselelerinin degerlendirildigini, yaratilis aleminin balangic ve sonuyla, varligin külliyati üzerine gayet dakik ve doyurucu aciklamalar verildigini belirtmistik.

              islami gerceksi yaklasim; elbette ki bir grup merakli ve gercekci fikirlerin bu mevzularla ilgilenmesini saglayacak ve onlar, varlik alemini sirlarinin kesfedilmesi icin muntazarm yollar acacaklardir.

              bugün sadece sia bu kiymetli zenginlige sahip bulunmaktdir; keza sia cemaati arasinda da, gecmiste ehli sünnet ekseriyetinin cesitli baskilarindan nisbeten uzak kalabilmis ve neticede felsefeye aykiri kelami tartismalar cikmazina saplanmamis bulunan tek kesim bugün iradaki sia kesimi oldugundan diger ülkelere nazaran -islami felsefe- iranda daha fazla gelisebilme ortami bulmustur.

              kimi zaman nüfuz sahibi diger bazi dini kesimlerin uhlefetiyle karsilasmasa da bu muhalefetler ya sert olmamis;veya sert olanlari, felsefi yöntemi temelinden durdurup yok edecek kadar uzun sürmemistir.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

                allah razı olsun.bu güzel payşalımlarınız bizlere ışık tutmakta.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

                  Allah sizden de razi olsun kardesim
                  ..................
                  DÖRDÜNCÜ CEVAP

                  dinin temel yapisiyla- uluhiyet ikrar ve gayb alemine iman anlaminda- tasavvuf düsüncesi arasinda özel bir iliski oldugu söylenebilir. dünyadaki bütün dini kesimler arasinda, hatta budistlerle brahmanistler arasinda bile tasavvufi düsünceye sahip insanlar bulunmasinin ana nedeni de budur zaten.

                  bu muazzam varlik aleminin tabiatötesi bir alemden kaynaklandigina inanip kainatin yaraticisi önünde husuyla egilen her dini kesim arasinda; bu gayb perdesinin ardindaki sirlari anlayabilmek amaciyla, nefsiyle mücadeleye girisip riyazet ve tezkiyede bulunarak maddi ve nefsani sehvetlerden uzak duran ve böylece nesini dünyevilikten soyutlamaya calisan bir grup cikmistir. iste her kesim ve taife arasinda farkli isimlerle tezahür etse de, bu düsünce, tasavvuftan baska birsey degildir.

                  dolayisiyla, bu düsünce ve yol, islam dinine mensup toplumlar arasinda da boy gösterecek ve ister sünni, ister sii kesimde olsun, bu yolu izleyen bircok insan olacakti.

                  Ancak, tasavvufu, diger din ve mezhepler gibi ayri bir din veya ayri bir mezhep statüsünde varsaymamamk gerektigini bilhassa belirtelim. nitekim mesela ehli sünnet mezhepleri siralanirken bu mezhep es'ariyye, itizal ve tasavvuf...vb. mezheplerden ibarettir ifadesi kullanilmamakta; her islam mezhebinde tasavvufcu olan veya olmayan insanlar pekala bulunabilmektedir.


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

                    Bu konuda yapilabilecek siniflandirmayi daha önce de belirtmis ve cesitli din ve mezheplerin davet ettigi "varligin gercek ve hakikatlerine ulasabilme" gayesi icin üc yol bulundugunu hatirlatmistik: dini beyanatlarin zahiri olan yol (ki hakikatleri basit ve kolay anlasilir bir cagrida toplamistir), fitri düsünce ve mantikla katedilmesi gereken akil yolu (ki bu da felsefi düsünce yoludur) ve nefsi tezkiye ve dini mücahedeler yolu (ki irfan ve tasavvuf yoludur).

                    bu üc yolun ücünün de bütün dini ,kesimlerce kabul gördügü seklinde bir sonuc cikarilmamasi gerektigini daha önce de belirtmis, bu bahsimizde su veya bu mezhep hakkinda elestiride bulunma veya hüküm verme gibi bir gayeyi izlemedigimizi, amacimizin cok daha farkli -meselelerin temeline inmek- oldugunu vurgulamistik.

                    tasavvufcularin eserlerinde, bazi acilardan siilik dsüncesiyle bagdasan mevzulara rastlamak mümündür ki bu soruda gecen "kutub" meselesi de mezkur mevzulardan biridir.

                    tasavvufcular, her asirda velayet hakikatini tasiyan bi veli bulundugunu ve varlik aleminin; onun yüzü suyu hürmetine varligini sürdürdügünü söylerler.

                    bu kutub inanciyla, siadaki "imam-i zaman" inanci arasinda epey benzerlik vardir. ancak, tasavvufculardaki kutub, irsad silsilesiyle olmakadir; kutub olmanin delili kesf -mukasefe yoluyla- ve tarikat seyhine baglanmaysa düsünce ve istidlalle mümkün olmakadir ki genis ve uzun bir bahsi gerektiren bu mevzunun daha baska bir konuda ele alinmasi gerekir.

                    daha önceki bahislerimizdeki noktalar hatirlanacak olursa, tasidiklari mevzulara istinaden ehl-i sünnet mutasavvifcilarinin "sia" olarak adlandirilamayacagi ortaya cikar. ama bu kesimde, siadan alinma bircok mevzu vardir ki yol ve yöntemlerinin temelini bu mevzu ve akideler teskil etmektedir.

                    ancak bütün bunlardan daha önemli ve düsündürücü olani, bir tek tarikat disinda, bütün tasavvuf tarikatlerinin kendilerini Hz.Ali'ye nisbet vermeleri ve onu en büyük kutub olarak taniyip kendisine can-ü gönülden bagli olmalaridir


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

                      s.a.allah razı olsun yine mükemmel bir araştırma ile yolumuza ışık olmuşsunuz.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye soruları ve cevaplar

                        ve aleykum selam kardesim, Allah sizden de razi olsun, fayda saglamakta bir nebze rolüm olursa ne mutlu
                        ......................
                        BESINCI CEVAP

                        Gaip imamı -af- ispat ve ona inanma hususu şiaya münhasir degildir; bilakis, ehli sünnet yoluyla da mütevatir sayilabilecek bircok rivayet gelmis bulunmaktadir.

                        "mehdi benim evladımdır" hadisi, en muhkem hadislerden biri olup bütün müslüman taife ve kesimlerce cesitli yollarla rivayet edilmis ve bu rivayetlerin yine büyük bir cogunlugunda hem o hazretin adi, hem baba adi sarihen belirtilerek isnaaşere -oniki imam şiasının 2. imamı'nın -s- oğlu olduğu zikredilmistir.

                        bu aciklamayla; oniki imam şiasının inançlarından birini ispatlamak ve digerlerine bu inanci kabul ettirmek istiyor degiliz; amacimiz; şianın gaip imama besledigi inanctan dogan etki ve bu yolla edindigi manevi faydalarin, Hz. Resulullah'ın -saa- hicretinden 2,5 asir sonra baslamis olmadigini vurgulamaktir.

                        bilakis, Hz. Resulu Ekrem -saa- Hz. Mehdi'nin -s- dünyaya gelisinden cok daha önce o hazretin gaip imam oldugunu sarih bir sekilde buyurmus ve böylece daha kendi hayati dönemindeyken, gercekci bir müslümanin "beklenen Mehdi"ye inanmak suretiyle tasidigi manevi haleti ruhiyeyi olusturarak müslümanlari temelden bu inancla yetistirmistir.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye sorulari ve cevaplar

                          Baska bir deyisle islamin kendi izleyicileri icin tayin etmis oldugu "insanligi saadete ulastirma" yöntemi, -ki bu inanmak ve inanciyla amel etmektir- Mehdi'nin -s- zuhuru inanci olmaksizin gercek etkisini gösteremeyecektir.

                          Mehdi'nin -s- zuhuru düsüncesi, tipki kiyamet düsncesi gibi bir olaydir; amellerin mutlaka layik olduklari karsiligi bulacagi düsüncesi nasil iyilige emre ve kötülükten men aslini saglayan bir ic güvenlik faktörüyse; Mehdi'nin -s- zuhur edecegine iman tasima olayi da islamin gercekci izleyicilerinin ic yasamlarini -bozulma, kötülüge kapilma ve ümitsiz olma tehlikelerinden koruyan bir bekci gibidir.

                          bu arada kisa bir aciklamayla meselenin daha kolay anlasilacagi kanaatindeyiz: varlik alemine söyle bir göz atilacak olursa yaratilmis herseyin, yaratildigi ilk lahzadan itibaren kendi türüyle ilgili "varlik gayesi" ve türünün ulasabilecegi "nihai mükemmellige" dogru adim attigi ve bu gaye icin kendisine verilen gerekli güc ve imkanlarla, zerrece yilginlik ve durgunluk gösttermeksizin mezkur gaye ve kemal yolunda gayret ve caba sarfetmekte oldugu görülür.

                          henüz kabugunu catlatmis bir bugdas tanesi, yesermeye basladigi bu ilk lahzadan itibaren, gür basaklara sahip "tam bir bugday sümbülü" olma yetenegi ve yolundadir.

                          keza henüz yesermeye baslayan bir agac -veya meyve- cekirdegi, daha ilk lahzadan itibaren, bol meyveler verecek mükemmel bir agac olma yolundadir.

                          cenin haline gelmek üzere olan bir hayvan nutfesi, kendi türünün bütün özelliklerine haiz bir birey olmaktan baska bir amac gütmeyecektir.

                          buna daha bircok örnek verilebilir.


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye soruları ve cevaplar

                            Belirlenmis amac ve kemallere dogru hareket halinde olan bu kervan her ne kadar cesitli engellerle de karsilastigi icin kayiplar vermekte ve bireylerin bircogu sözkonusu amac ve arzularina ulasamadan ortadan kalkmaktaysa da yaratilis nizami bu genel ve süregen gidisatini asla durdurmayarak yeni bireyler öne sürüp, onlarin kendi kemallerine ulasma yolunda caba göstermesini saglamakta ve böylece sonucta her varlik türü arasindan belli bir grup bu "yaratilis gayeleri olan kemal"e erisebilmeye muvaffak olmaktadir.

                            varlik alemine egemen olan bu genel kural, insanoglunu da kapsamaktadir tabi.

                            insan, tr olarak "yalniz yasamayan" varliklardandir, dolayisiyla da "varliginin gayesi ve türün kemali"ne ulasabilmek icin yine kendi türüyle birlikte ve birarada sosyal bir hayat sürdürmek zorundadir.

                            ötedenberi insan topluluklarinin sergiledigi durum bu hakikatin en bariz delilidir. zira büyüklü kücüklü bütün beseri toplumlar; sorunsuz, huzurlu ve mutlu bir "insanca yasam"a kavusmaktan baska sey istememektedir.

                            öte yandan beseriyet camiasinin bu büyük gayeye hala ulasamadigi apacik ortadadir, ama yaradilis nizami buna ragmen gidisatini sürdürmeye devam etmekte ve kendi "yarattiklari"nin elinden eziyete düsüp pes edecek gibide görünmemektedir.


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Hanry Corbin'in Allame Tabatabai'ye soruları ve cevaplar

                              iste bu akli görüs bize su müjdeyi vermektedir: insanlik camiasini bekleyen ideal bir gün vardir; insanoglu o dönemde mutluluk ve saadeti tadacak, bastanbasa huzur dolu bu ortamda, beseri varligindaki fitri isteklerinin tamamini gerceklestirebilme imkan ve firsati bulacaktir.

                              öte yandan insanoglu gercekci cavranip Hakk'a tapinma yolunu secmedikce böylesine nurlu ve temiz bir ortama asla sahit olmayacaktir. zira toplumun huzurunu bozup bireyin yasamini olumsuz yönde etkileyen bencillik, cikarcilik..vb. rezilane duygu ve davranislar ancak bu yolla toplumdan dislanabilmekte ve insanoglunun tertemiz fitratindan kaynaklanan davranis ve düsünceler ancak böyle bir ortamda yeserebilmektedir.

                              bütün bunlarla kastedilen sudur: yukarida bahsi gecen günümüz insaninin halihazirdaki yasami öyle bir seyir takip etmektedir ki sosyal yasamin yüzde yüz garantilendigi, insan bireylerinin gercekci ve hakperest bir yasam cercevesinde gercek insani mutluluga ulasacagi, mutlak anlamda huzur, güven ve asayisin egemenlik sürecegi ve fikri sahada hicbir eziyet ve problemin kalmayacagi bir güne dogru yaklasilmaktadir.

                              Kuran-i kerimde bu akli ve mantiki görüsü onaylamakta ve bircok yerde hak ve hakikat yolcularini böyle bir günle müjdeleyerek söyle buyurmaktadir: "daha önceki peygamberlere de haber vermis oldugumuz üzere dünyanin sonu, takva ehlinin istedigi gibi olacaktir; insan topluluklarinda Allahtan gayrisindan korkulamayan, hak dinden baska inancin egemen olmadigi, sosyal bozulma ve ahlaksizliklardan eser dahi kalmadigi bir gün gelecektir"

                              sünnet-i kat'iyye, yani hz.nebiyy-i ekrem -s.a.a- ile onun mutahhar ehl-i beyti de bu gercegi bizzat beyan etmis ve insanoglunun yasaminda bastanbasa saadet olan bu insani kesiti, "zuhur" günü ve "hz.mehdi'nin" -s- zuhurundan sonraki sürec olarak isimlendirmislerdir.


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X