Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

    Kum abi sağolsun iyice açıklamış...

    Yorum


      #47
      Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

      evet, konuya destek oldugu icin qummu ask kardesime tesekkür ediyorum Allah razi olsun
      malesef, bu konularin derinine dalmak bir süreklilik gerektirecektir, ben ise su an mevcut durumumdan baska bir meselede süreklilik gösteremem...
      insaAllah basimiz selamete ererde derin icerikli sohbetlerden istifade edebilirim tekrardan


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #48
        Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

        qum kardesin yazdiklarini acalim:

        varligin turleri:
        -vacibul vucud: zorunlu varlik, var olmasi bir baska varliga bagimli olmayan, kendiliginden ve zorunlu olarak olan (allah)
        -mumkinul vucud: bagimli varlik, var olmasi icin bir baska varliga mecbur olan (allah disindaki tum kevniyat)
        -muhalul vucud: varsayim varlik, aslinda yokluk ama var oldugu kabul edilen varlik. mesela karanlik. karanlik bizatihi mustakil oalrak var olan bir varlik degildir, varligi, aslolan isigin yoklugu uzere ortaya cikan, aslen isik ortaya ciktiginda zorunlu olarak varligi ortadan kalkacak olan varlik oldugu icin, isigin olmayisi nedeniyle var oldugu kabul edilen, varsayim olan varliktir. (muhal=hayal: olmadigi halde oldugu varsayilan sey)

        tezahuru acisindan varlik:
        -hakiki varlik (harici varlik)
        -zinhi varlik
        -lafzi/lisani varlik

        VAR olmanin ilk kaide ve delili o seyin ismi olmasidir. varligin dildeki bicemine lafzi varlik denir. bir varliga isim konuldugunda, onun lafzi varliginin zihinde imge ve imaji olusur. zihinde olusan imge ve imajina zihni varlik diyoruz. lafzi olarak ismi olan ve zihinde imge ve imaji olusan varligin haricte mevcud olan hakiki bicimine de harici/hakiki varlik diyoruz.

        ornek:
        lafzen telaffuz: su. su ismi lafzi varliktir.
        akla dusen su imaji: su denildiginde aklimiza gelen sey de zihni varliktir.
        suyun bizzat tabiattaki mevcudiyeti: bu da hakiki varliktir.

        hakiki varligin gozonunde olmamasi ancak kendsinin zihinde uyanan bir imaji ve dilde dolasan lafzi varsa, bu ikisi her halukarda hakiki varliga ve onun VAR olduguna delildir. ornek: birisine elma gosterip bu ne diye soralim, elma diyecektir. peki bir de soyle yapalim: elmayi gosterin ve birsey sormayin. aradan bir muddet gectiginde soralim ki: demin sana gosterdigim sey ne idi? soruya muhatap olan soyle der mi: suan sadece soruyorsun, gozumun onunde birsey yok, o yuzden bir cevap veremeyecegim. hayir demez. demis gosterdigim sey diyerek o kisinin zihninde bir geri tepme olusturuldu ve elmanin imaji zihinde yer etti, imaji zihinde olan varligin ismi de olur ve o kisi de elma idi diye cevap verir. cevap verdigi anda yaninda veya gozu onunde elmanin olmayisi, elmanin yokluguna delil olmaz.

        hakiki varligin delili lafzi ve zihni varlik olarak var olusudur. lafzi varliktaki degisim, o varligin ziindeki imajini ve hakikatteki varligini degistirmez, bu ikisi her sekilde sabittir, degisen sadece lafzi varlik olur.
        ornek: elma diyince akla gelen elma imaji.
        bu lafzi varligin adini apple yaptigimizda, lafiz degisti ancak zihinde ve tabiattaki gercek halinde bir degisim olmadi, bu ikisi yine ayni kaldi.

        dolayisiyla: lafzi varlik ve zihni varlik asla ve kata hakiki varligin yerini tutmaz, hakiki varligin yerini o varligin bizatihi hakikisi yani kendisi tutar, ona dyulan ihtiyac da ancak o hakiki varligin kendisine sahip olmakla giderilir.
        ornek: susamis birisi su su su diyerek ve de aklina su imaji getirerek susuzlugunu gideremez, mutlak surette suyun maddi olarak kendisine sahip olmak zorundadir.

        zihinde var olan yaratici fikri: bu bilgi husuli degil, huzuri bilgidir. egitim yolu ile sonradan kazanilmis bilgi kategorsinden degildir. zihne, fitri olarak ilahi insa geregi en bastan konulmustur. fabrika cikisi tum cihazlara default derleyici konulmus olmasi gibi. zihin bir derleyicidir. isleme yasasi ile birlikte, yani sistematigi ve gereksinimleri kendisine kodlanmis olarak yaratilmistir. sonradan edilnilmis olmayan ve default olarak yerlesik tum bilgiler fitrat'tir. islam bu nedenle fitrattir. insanda zaten var olarak dunyaya getirilmistir. fitri bilgi olmasi nedeniyle, insanoglu dunyaya gelip akli ermeye basladiginda, yaratici arayisi icinde olmaksizin asla yasamamistir. bunun icin toplum icinde olunmasina gerek yok, tek bir insan ferdi de olsa, bu kisi bir sure sonra zorunlu olarak su soruyu soracaktir: beni birsey olusturmus olmali. bu kacinilmaz ve zorunlu sorudur. ateizm bu yuzden akil hastaligi kategorisindedir, kuran bu nedenle allah var sadedinde bir ayet barindirmayip, allahin var oldugu zaten kacinilmaz bir gercek oldugundan, onun birligi uzerine yapar tum vurgusunu. var olana yok diyenlere cevap verme ugrasini kuran gereksiz bir ugras olarak gorur ve onlari duzeltmek ilahiyatin degil, tibbin konusudur. ruh hastaliklarinin konusudur.

        hz ibrahim kissasina gelelim:
        bir yaratici olmali dedi (yaratici fikri zihnen sabittir cunku fitridir) ve onu aramaya koyuldu. dikkat edin, zihindeki ortaya cikis bicimi degisik degil, sadece lafzen degisiklik var, henuz allah adini yani lafzi varlik olarak allah'i bilmiyor. lafizdaki degisim zihinde ve hakikatte degisim yapmaz.

        sonra ay'i gordu, yaratici bu olmali dedi, ay kayboldu. yildizi gordu aynisini dusundu ama yildiz da kayboldu. gunes icinde aynini dedi ama gunes de batti.

        ve yine dikkat ediniz: haz ibrahim butun bu kayboluslarin sonuucnda sunu demedi: himmm, demekki ben yanlis dusunmusum, bir yatarici falan yokmus

        aksine ne dedi, hayir, YARATICI var ama benim yaraticilik atfettigim gunes ay ve yildizlar degilmis.

        yani zihni varlik olarak yaratici fikri halen sabit. lafZen o esnada sadece yaratici diyor. sadece harici/hakiki olarak Allah'a bulabilmis degil.

        ve geleim kurana: kuran ne diyor: vema kane minel musrikin: ve o asla musriklerden olmadi

        yani hz ibrahimin aya gunese yildiza yaratici olarak bakmasini sirk olarak gormuyor cunku zihindeki imaji sahih bir yaratici imaji. bunun delili de ay gunes ve yildizin yaratici olamayacagina hukmetmis olmasi.

        yolda giderken 3 tane ustuste konulmus tugla gorsek, zihin bu gordugu durumu yorumlar ve birsuru ihtimalden sorular uretir: tuglayi buraya ne zaman koymuslar? kim koymus" nasil koymus? vs vs
        ama zihnin urettigi sorulardan birisi milyarda trilyonda bir ihtimal bile asla su olmayacaktir: allah allah, bu uc tugla nasil oldu da kendi kendisine ustuste konulmus bicime gelmis?

        bir fiil varsa, zihin bu fiili iceren sorularla fail arayisina girer.
        kevniyat dedigimiz olusum karsisinda da zihin fail arar ve fitri olarak kodlanmis YARATICI fikri zorunlu olarak zihni kurcalar.
        tipki yagliboya tablosu gordugumuzde "aaa boyalar bir araya gelip kendiliginden ne guzel bir motif olusturmus" demeyip, bunu yapan ressam ne guzel yapmis yargisina otomatikman ulasildigi gibi.

        bu nedenle insanoglu tarihi boyunca hep bir yaaratici olmali sorusunu soragelmistir. bu soru kacinilmaz olarak ortaya cikar. bir etkilesimin urunu dwegildir. yeni aldiginiz cep telefonuna simkart takmadan actiginizda, telefonun fabrika cikisi olarak icine yerlestirilen "sen eger kendine bir simkart takilmissan sana verdigimiz gorevi yapabilirsin" kodu nedeniyle, lutfen simkarti takin ikazi vermesi ile, zihnin bir yaratici aramasi ayni seydir zorunluluk acisindan. bu arayis sonunda insanlar allaha ulasabilirler, veya tasa, sopaya, yildiza, olagauztu varliklara vs yaratici olarak bakarlar. ama neticede birseye yaraticilik vasfini yuklerler. ogrenmeye ve telkine dayali olarak bilmeye konu olan tek sey, o yaraticiya verilecek adin ne oldugudur. bunu islam toplumu icinde yetismis biri Allah oalrak ogrenir, budist birisi de farkli olarak ogrenir.

        islam da, allah algisi kendilerine sahih olarak ogretilmis toplumlarin, bu algiyi ifsat ettikleri ve tek olan allaha ortaklar bulduklari zaman devreye girerek toplumlari duzeltmeye ugrasir.
        tibetin dag koylerinde, bilginin her turlu imkanindan uzak olarak, tek derdi gunu kurtarmak olan ve tum musahade ettiklerimizi bir yaratan mutlaka vardir inancina da sahip olan bir insanla islamin hicbir derdi yoktur. bu tur dusunceleri barindiran toplumlara da din ve rasul gonderilmedi zaten. cunku islam bu dusunceyi, bu yaratici fikrini sahih kabul etmektedir. hz ibrahim yaratici olarak ayi kabul ettiginde kuranin bu durum icin: o musriklerden olmadi demesi gibi.

        islam nasil toplumlara geldi: mesela turkiye gibi. sahih allah inancinin sirke bulastirildigi toplumlara. mesela musrik mekke toplumuna, hanif tevhid dininin sirke donustugu toplumlara. peki ornegini verdigimiz tibet dag koyunun insani ne zaman bu anlamda sorumlu olur: kendilerine bir sekilde sahih olan yaratici algisinin aslen Allah inanci oldugu bilgisi ulastirildiginda.
        yaratici fikri fitri olarak kendisine yerlestirilmis bir zihnin, allah algisini edinebilmesi icin o zihnin yine ilahi olan bir donanimla, vahiy ve islamla setup edilmesi gerekir. islam o zihni barindiran bedenin kalbine kurulmadikca, zorunlu olarak bir yaratici ihtiyaci olacaktir ancak onun adi o zihinde allah olmayacaktir.
        zihin izlemcidir, zihnin dogru ve purussuz islemesi icin de isletim sistemi lazim, o da vahiydir. isletim sistemi kurulmadigi surece fabrik ayari ile kisitli calisan bir zihin olup, notr kalacaktir. sorumluluk baslangici, isletim sistemi olan islamin kendilerine fiilen iletilmesi ile olacaktir. iletilmedigi surece hicbir bicimde sorumlu degilelrdir. bunu soyle izah edelim: sorumluluk cetvelin + hanesi ise sorumsuzluk da - hanesidir, 0 ise notr konumudur. akibetleri icin de allahu alem diyebiliriz sadece. umulur ki cennet ehlidirler. cunku vema kane minel musrikin: icinde oldujklari durum sirk durumu degil, kesin olan bu.
        ferheng@hotmail.com.tr

        Yorum


          #49
          Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

          bu güzel ve eteraflı açıklama için teşekkürler ferheng hocam.. Ancak Hz. İbrahim ile ilgili örnek sanki bu konuya delil olamaz gibime geliyor. Çünkü her ne kadar buradaki ifade zahiri dil kuralları içinde Hz. İbrahim a.s.'ın Allah'ı araması gibi görünüyorsa da öyle değildir. Peygamberler hayatları boyunca hiç bir zaman Allah'tan gafil kalmış değillerdir. İbrahim a.s. orda yıldızlara aya ve güneşe tapan insanların zihin ve inançlarını sorguluyor ve onların mantıklarından, onlara tapma nedenlerinden yola çıkarak düşüncelerinin kendi içlerinde tutarsızlıklarını dile getiriyor. Kur'an'daki ifade heza Rabbii bu Rabbim(!) dir. Kur'an yazı diliyle nazil olmuş olmayıp söz diliyle inmiştir. Söz dili ile yazı dili teknik açıdan farklıdır. bazen sözle ifade ettiklerinizi ses tonunuzun vurgusuyla değiştirirsiniz.

          bu benim rabbim cümlesini doğulu şive ile söyler son hece "bim"de vurgu yaparsanız bu soru olur. Yani bu benim Rabbim mi!.. anlamına gelir. Ama bunu yazıda vurgulayamadığınız ses tonunu kullanamadığınız için sorun çıkar.. Kur'an yazılı olarak inmediğinden bu sorun oluşmuştur.

          İbrahim a.s. burda bu benim rabbim olabilir mi anlamında ses tonuyla vurgulu söylüyor ve onlara hayır asla böyle bir şey olamaz nasıl böyle düşünebiliyorsunuz ki diyor teker teker de nedenlerini açıklıyor onlara.. Ve biz İbrahim a.s.'ın Allah ismini de bildiğine inanıyoruz. Çünkü peygamberler hayatlarının her anında Allah'ı biliyorlar olup O'ndan gafil değillerdi..

          Yorum


            #50
            Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

            Şimdi tibet'in tag köylerinde hani kuş uçmaz kervan geçmez yüksekçe yerlerde yapılan manastırlarında rahipleri falan var. Dediğiniz şey yanlış anlamıyorsam onlarda da tanrı inancı var zihinlerinde kavramsal olarak bir yaratıcı imgesi var ama lafzi açıdan ona Allah değil de farkı bir isimle dua ediyorlar. Tek tanrı inancı var bir bakıma. Ve bunlar tek tanrı inancına sahipken Allah bunlara kitap peygamber gönderme gereği duymadı diyorsunuz çünkü bir olana inanıyorlar. Eğer düz mantık kurarsak o zaman bunlar cennetlik olmuyor mu? Peygamber gelmedi kutsal kitap gelmedi o zaman ıslamiyet'ten ya da diğer ilahi dinlerin emirlerinden muaflar bunlar öyle değil mi o zaman cennete direk gidiyorlar
            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
            Hz.Peygamber (saa)

            Yorum


              #51
              Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

              allahu alem, ben sunu diyorum ozetle:
              iman on bilginin, kufur on yarginin urunudur.
              her ikisi de kendisinde olmayan, sifir konumundaki kisileri, aleyhlerine degil lehlerine dusunup onbilgi sahiplerinin safina katistirmak gerekir. "hukmen cennetlik" diyelim mesela...

              akibetleri hakkinda tasarruf yetkisi rabbul aleminindir
              ferheng@hotmail.com.tr

              Yorum


                #52
                Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                hz ibrahim ornegini verirken yaratici ifadesini kullandim, bunun rabb olarak degismis olmasi konuyu muvahhidler lehine ve inkarcilar aleyhine daha da kuvvetlendirir. cunku yaratilmis olmakla sorunu yok inkarcilarin zaten, sadece terbiye edilmis ve yasam alanalrina mudahalee edilmis olmakla sorunlari var.
                ferheng@hotmail.com.tr

                Yorum


                  #53
                  Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                  yani İbrahim a.s.'ın burada kastının Allah'ı aramak olmadığını, Allah'a zaten inandığını, ama onların terbiye edici varlık (Rab) olarak Allah'tan başkasına taptıklarını görüp onlara Rabbin onlar olmayacağını mı anlatmaktı mı demek istiyorsunuz.. biraz daha açık yazsanız hocam..

                  Yorum


                    #54
                    Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                    Benim bildiğim kadarıyla tapınaklarında putlar var. Cidden ilginç bir konu bence peygamber ve kitap gönderilmemiş. Kendi öğretileri falan var. Ve bunların ahiretteki durumları ne olacak?
                    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                    Hz.Peygamber (saa)

                    Yorum


                      #55
                      Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                      Bu konuda Ehlibeyt mektebinin hadisleri çok ayrıntılı ve akla vicdana Allah'ın da adaletine tam uygun olmakla kalmıyor aynı zamanda insan ihtiyacı ve gerçekleriyle de tam uyumlu Elhamdülillah..

                      Şiada Ehlibeyt'in Masum İmamlarından gelen bu rivayetlere göre bir kere tebliğ işini Allah kendi üzerine almıştır. Tebliği ulaştırmadığı hiç bir kimseyi sorumlu tutmuyor.

                      İkincisi tebliğ gelmiş ancak gafil kalmış insanlar var. Tebliğ gelmiş ama ne kadarı gelmiş konusu var. Bu konuda insanları fert fert değerlendiriyor rivayetlere göre Rabbimiz..

                      örneğin 25 yaşına gelmiş bir insan. Bu insan ateistse o zaman durumuna bakılır, eğer Allah'ın varlığına dair deliller buna ulaşmışsa inamakla sorumludur yoksa değildir.. Bu bilgiler nakli (Vahye ait bilgiler) olabileceği gibi akli deliller de olabilir. Örneğin bir hadiste deniyor ki Allah bir kulun hidayetini dilediğinde bu kul bilgiye ulaşacak hiç bir insanla karşılaşma imkanının olmadığı dağın başında bile olsa ona Allah bir kuş gönderir yine o kuş vasıtasıyla o kula delillerini sunar..

                      25 yaşına gelmiş bir insanın inanması yetmiyor. diyelim ki ateist değil ama amellerinde eksiklikleri var. ya da başka dinlerden.. bu durumda bakılır. Öğrenme imkanı vardı da öğrenmedi sormadı mı yoksa öğrenme imkanı mı yoktu.. Eğer öğrenme imkanı yoktuysa o yine mazur sayılıyor.. Eğer öğrenme imkanı varsa..

                      bu durumda öğrenme imkanı olan bir insan diyelim ki namaz kılıyor oruç tutuyordu ama sormadı öğrenmedi. geleneksel bir şii doğma büyüme diyelim.. hep diyanete uydu oruçta. Alimlerle cuma kılıyordu sorma imkanı vardı.. sormadı.. ve akşam namazlarını hep diyanete göre açtı yani 7 dakika erken açmış oluyor bu durumda..

                      bu kısmı hadislerde okumadım bir Alimimizin sohbetinde dinledim. Alimimiz dedi ki: bu insana 15 yaşında oruç farz oldu diyelim. bu durumda her gün bilerek orucu bozmuş oluyor ve her güne bir kefaret düşüyor..bu durumda korkunç bilanço şöyle oluyor:

                      1 günün kefareti 61 gün.

                      30 gün (ramazan) çarpı 61= 1830

                      10 yıl çarpı 1830= 18300 gün toplam oruç borcu bulunuyor..

                      durum korkunç Bu durumda bir alim buldunuz mu kendinizi check up yaptırın.. bir tam günlül amellerinizi haftalık amelleri ve yıllık amelleri ekonomik durumu ayrı ayrı masaya yatırın ve sorun..


                      Yorum


                        #56
                        Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                        Genelde asya ülkeleri hep böyle budizm hinduizm santoizm,brahmanizm vs. dinleri mevcut, insan şeklinde putları ve belirli günlerde çeşitli hediyeler falan sunuyorlar tanrı ve tanrıçalarina. Hocam devir artık eskisi gibi değil ki iletişim,bilgi çağı. Istediğiniz bilgiye çok rahat ulaşabilirsiniz.çekik gözlüler de teknolojide dünya devi. Sadece akıl yetmiyor gerçeği bulmakta hisler de önemli. Değerli bilgiler için de teşekkürler abi.
                        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                        Hz.Peygamber (saa)

                        Yorum


                          #57
                          Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                          Ama brahmanistler bile aslında tanrı birdir diyor obur tanrı dedikleri tek tanrının tezahuru diyorlar...tasavvufun en kralı hindulardadır ve zaten tasavvufun kökenide hindistandır.

                          Yorum


                            #58
                            Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                            hocam, konu burada cetrefil bir hal aliyor gibi gorunse de almiyor aslinda. mesela bizler muslumanlar olarak, kendimize soruldugunda "haydi anlat bakalim nasil bir allah senin inandigin" diye, ne cevap veririz? kendisini varlik olarak tanimlayabilecegimiz bir Allah mi var? Allah var, emin oldugumuz ve inandigimiz bu, ama onu tanimlamaya kalkarsak bunu basaramayiz cunku Allah bizde algi olarak fiil ve sifatlarinin tezahuru biciminde beliriyor. tek bir tanri, insana da kainata da kural koyucu, terbiye edici tek bir yaratici oldugunu soyleyen, Allah adi ile kendisine ogretilmedigi icin O'nu Allah olarak bilmeyen ancak oyle bir varliga inananin tarif biciminden bizimkinin farki ne peki? hic! zihin, ilahi kodlanma sayesinde cisimlerin ilah olamayacagini tek basina anlayabilmeye yetilidir. dolayisiyla birsureligine cok yuce bir daga ilahlik ve rablik vermis olsa bir insan (bu bahsettigim insan kendisine islam ve vahiy asla ulastirilmamis kimselerdir) bir zaman sonra kendisine rablik ve ilahlik atfettigi o dagin rab ve ilah olmayacagina kani olacaktir. rab ve ilahin var olmadigina kani olacak demiyorum, rablik ve ilahlik atfettigi nesnenin onlar olmayacagina kani olacaktir, ama bilecektir ki bir rab bir ilah mutlaka var. var olduguna kesin inandigi o rabbe Allah adi verebilmesi tamamen ogretiye dayali birsey. bu semaidir. zihin O yaratici ve terbiye ediciyi kabullenir, allah adi ile tesmiye olundugunu bilmeyebilir kendisine bu anlamda bir bilgi iletilmedi ve kendisi de bu bilgiye ulasamadi ise. iste kelam burada der ki: bir varliga ait lafzin degismis olmasi, o varligin algidaki bicemini ve hakikatteki halini degistirmez.
                            iletisim teknolojisi gelisti evet, peki dusnun bir cinli, bir japon, bir koreli vs her ne olursa olsun. bu vatandas googleden bakindi ve islam diye birsey varmis, allah adi ile anilan bir varliga inaniyor ve kulluk ediyorlarmis. muhammed adli bir peygambere inaniyorlarmis, vs vs vs siralamis olalim. o kisi icin, ulasmis oldugu bu bilginin ikna edicilik derecesi ve kendisini baglayicilik derecesi nedir? yani okudugu ve ulastigi o bilgiye inanmasi icin sebebler olmali, bu sebebler yoksa inanmasi icin ne gibi bir sebeb var ortada? o esnada sunu dusunmus olacagini niye gozardi ediyoruz: ya ben bir din duydum ve okuyorum, ama kendi kulturumden toplumumdan edindigim bilgi asil sahih olani, bu okudugum ise beni yaniltmaya ugrasiyor... diyemez mi? dolayisiyla okunan bilginin, kuranin insana sundugu iki bicimi de ihtiva ediyor olmasi lazim: iman ve ikan. iman ayetleri vardir ve ikan ayetleri vardir. ikan (kani, ikna) ayetleri onceliklidir. once zihni ve vicdani, kendisine iletilen bilginin kesinlikle dogru oldugu konusunda ikna eder. ikna sonucunda iman ise kacinilmazdir. tipki bir suclunun sorgu esnasinda uzerine atilan suclari istedigi kadar reddetse bile, onune kacagi tum noktalari tikayan delilelrin konulmasi sonucunda zorunlu olarak itirafin gelmesi gibi dusunun bunu.

                            o halde mesele, insanin bilgiye ulasmasi veya bilginin insanlara iletilmesi degil. sorun, ikna ve kabul yontemi ile bunlari iletebilmek veya ulasilabilen bilgiyi bu formatlarda sunabilmektir.

                            hz peygamberin mucadelesinden yola cikalim: yasayagelen bir mekke toplumu var, Allah adindaki varlik toplumda bilinmekte, mesela efendimizin baba adi ABDULLAH, dede adi ABDULMUTTALIB. Allah, varlik olarak hic duyulmamis ve bilinmiyor degil yani. efednimiz de nubuvvet kendisine verildiginde toplumun karsisina cikti ve ey insanlar, Allahi rab edinin, ondan baskasina kulluk etmeyin, o birdir soylemlerini iletti, efendimiz topluma bunlari derken, hic soyle bir itirazla karsilastigini duyduk mu: ya su bizim muhammet varya, cikmis bugunlerde adini sanini duymadigimiz bir ilahtan, bir yaraticidan bahsediyor, adi da allahmis, gelin bir dinleyelim veya gelin topluca itiraz edelim. hayir bunu asla demediler. aksine sunu dediler: ey muhammed, biz zaten allaha inaniyoruz. hem de en sahih bicimde inaniyoruz, sen ise bizim inancimizi bozmaya ugrasiyorsun. asirlardir suregelen inancimiz yanlis da sen mi dogrusun! kabilinden itirazlar one suruyorlardi. gercekten de o gune kadar hep oyle inanagelmis olan musrik mekke toplumu, hangi sebeble hz efendimizin yeni formatta sundugu Allah'a rab olarak inansinlardi ki? inanmalari icin onlari ikna edici sebebler olmaliydi. oyle ya, asirlardir suregelen bir inanc gelenegi var ortada ve aniden birisi cikip siz yanlis yoldasiniz diyordu, topluma cephe aliyordu, onlari inanageldiklerinin aksine davet ediyordu. bu yuzden once ikna etmesi gerekiyordu efendimizin o toplumu, imandan once. ikna olabilmek icin tarafsiz bakmak lazim, tarafsiz olmak icin nort konumda olmak lazim, nort konumda olmak icin halihazirda icinde bulundugun tarafindan siyrilip, icine girecegin yeni tarafa da girmeden once ikisinin ortasinda durup salim akilla degerlendirmek lazim, iste bu yuzden, allahi kabulden once mevcut durumu redd vardir: once la ilahe dersin ve mevcut tarafindan redd yolu ile bir siyrilirsin, henuz ilallah demedigin icin sifir konumunda, yani nort durumda olursun. sana telkin edileni dusunur degerlendirirsin ve pesinden illallah der kabul ve teyite gecersin. tevhid davasi bu nedenle ikandan baslayip imanda biten surecten olusur, anlik bir mesele degil bu. vahiy surecine baktigimizda da ikan ayetleri iman ayetlerinden once gelmistir.

                            vesselam
                            ferheng@hotmail.com.tr

                            Yorum


                              #59
                              Allah Teala'nın Varlığı (imkan metodu)

                              hocam değerli açıklamalarınız için teşekkürler... ikna ayetleri ve iman ayetleri farkını da böylece ilk kez duymuş ve anlamış bulunuyorum.. Allah razı olsun...

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X