Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

felsefik öyküler...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: felsefik öyküler...

    Hayat..

    Bir defasında Rus çarı at arabasıyla ülkesini dolaşıyormuş.
    Araba yoldaki kanal inşaatının önünde durmak zorunda kalmış.
    Yolunun üzerinde kanal kazan işçiler,Çar'ın arabasını görünce heyecanla irkilmişler.
    Çar arabadan inmiş ve kan ter içinde kalan bir işçiye sormuş:
    "Bu kadar yoruluyorsun,kan ter içinde kalıyorsun peki iyi para
    kazanabiliyor musun?"
    "Bana yetecek kadar kazanıyorum efendim diye yanıt vermiş işçi.
    "Yani ne kadar " diye tekrar sormuş Çar.
    İşçi başını öne eğmiş ve şöyle yanıt vermiş.
    "Borçlarımı ödeyebiliyorum,gelecek için faize yatırabiliyorum,kalanı ile de hergün sıcak tasda yemek yiyebiliyorum efendim. "
    Çar çok şaşırmış,
    Ülkede bu kadar az para kazanan,boğaz tokluğuna çalışan bir kanal işçisi nasıl olurda bu kadar az parayı,bu kadar çok yerde,bu kadar verimli kullanabilir diye merak etmiş.
    Dayanamadan tekrar sormuş:
    "Peki paranı nasıl yettirebiliyorsun da bu kadar faydalı işe fırsat
    bulabiliyorsun?"
    İşçi yanıt vermiş:
    "Babama bakıyorum.Bu eski borçlarımı ödediğim anlamına gelir.
    Oğlumun nafakasını çıkarıyorum.Bu ise gelecek için yatırım yaptığım anlamına gelir.Yani böylece paramı faize yatırmış oluyorum.
    Hergün bahçemde tek yetişen sebzeyi lahanayı yiyoruz.Olsun.Lahana da sıcak yemektir.Karnımız doyuyor sevgili Çarım" demiş.
    Çar fakir işçinin verdiği yanıttan çok etkilenmiş ve hemen onu bir kese altınla ödüllendirmiş.Saraya döndükten sonra ise akıllı işçinin sözlerini,bir bilmece olarak yaverlerine sorup onları sınamış


    Hayat sizin ona baktığınız yönde güzeldir.
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum


      Ynt: felsefik öyküler...

      İnanç,Güven,Ümit...


      Köy sakinleri yağmur duasına çıkarlar.Bütün köy ahalisi toplanır.İçlerinden birinin elinde şemsiye vardır.

      Bu İNANÇ'TIR.

      Babalar bebeklerini havaya hoplatır,çocuklar gülmekten bayılır.Yere düşeceklerini akıllarına bile getirmezler.Çünkü babaları onları tutacaktır.

      Bu GÜVEN'DİR.

      Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur.Ama yinede ertesine güne dair planlar yaparız.

      Bu ÜMİT'TİR.

      İnancınızı,Güveninizi ve Ümidinizi hiç kaybetmemeniz dileğiyle.
      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        Ynt: felsefik öyküler...



        Aptal kuş...


        Aptal bir kuş bir çayırlığa gider.O sırada orada,bir avcı tuzak kurmuş,tuzağın içine de birkaç tane buğday serperek bir kenarda yaprakların,otların arasına gizlenmiş bekliyordur.Kuş gelerek onun etrafında dolaşmaya başlar,adamın böyle yapraklara sarınması tuhafına gitmiştir.
        -Sen kimsin?Neden böyle yeşiller giyinmişsin,böyle tenha bir yerde bekliyorsun,vahşi hayvanlardan korkmuyor musun?diye sorar.
        Adam :
        -Ben bir zahidim.Dünyadan elimi,eteğimi çektim,böyle tenha bir yerde,otlarla yapraklara belenerek kanaat edip gidiyorum der.
        Kuş adama bir çok soru sorar, adam da ona cevaplar verir.Nihayet kuş o buğday tanelerini görür.
        -Bunlar kimindir diye sorar.
        Adam :
        -Bunlar bana kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir.

        Kuş :
        -Çok açım müsaade edersen bunlardan yiyip karnımı doyurayım.Benim zaruretim var,zaruri hallerde de leş yemek bile mubah olur.
        Adam :
        -Bu buğdayları bana,beni emin bildikleri için emanet ettiler,yetim malı helal olmaz.
        Kuş çok açtır.
        -Ey zahit kişi müsaade et de şu buğdaydan yiyeyim,karnımı doyurayım.

        -Zaruret hakkında kendine bir fetva uydurdun.Gerçekten öyle suçlu olursun,hatta zaruretin bile olsa çekinmen,haramdan sakınman daha iyidir.
        Kuşun artık dayanmaya takati kalmamıştır.Büyük bir iştahla buğdaylara hücum eder,onları yemeğe başlar.Başlar başlamasına lakin tuzağa da yakalanır.Kurtulmak için çırpınırken kendi kendine:

        -Sahtekarların,yalancıların efsunlarına kananın hali böyle olur,diyede söyleniyordur.
        Bunu duyan adam :
        -Hayır öyle değil,haksız yere yetim malını yiyen,gözlerini hırs bürümüşlerin layığı budur der.
        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
        Hz.Peygamber (saa)

        Yorum


          Ynt: felsefik öyküler...

          Filozof Hikayeleri


          Kral Dionysios,Aristippos'a sorar:
          -Nedendir acaba,her gün filozoflar hükümdarları ziyaret ederler de,hiçbir hükümdar kalkıp bir filozofu ziyarete gitmez?

          -Bunda şaşacak bir şey yok hükümdarım der,Hekimler yatağından kalkamayacak durumdaki hastalara giderler,çünkü o hastaların hekimlere gitmeleri mümkün değildir.



          Atina halkı,yöneticilerinden fena halde şikayetçiydi,ama onları nasıl göndereceklerini bir türlü bilemiyorlardı.Tartışmaların sonunda somut bir fikir çıkmıyordu.Bir gün Antisthenes kürsüye çıkar:

          -Atinalılar size bir teklifim var.Hemen bir kararname çıkarıp bütün eşeklerin at olduğunu ilan edin.Bundan sonra da eşeklere eşek demeyin,hep at deyin.
          Biri sorar:

          -Peki bunun bize ne faydası var?
          Antisthenes cevap verir:

          -Ne demek ne faydası var? Yeni yönetici konusunda anlaşamadığınıza göre,çözüm bulunana kadar eşekler tarafından yönetilmek utancından kurtulmuş oluruz.




          Kıbrıs Kralı Nikokreon'un sofrasında Sokrates hiç konuşmadan oturur dururmuş.Neden böyle sessizce oturduğunu soracak olmuşlar.Şöyle demiş filozof:


          -Burası benim söyleyeceklerimin yeri değil,burada söylenmesi gerekenleri de ben bilmiyorum,o yüzden susuyorum.


          Aisopos (Esop) evinde çalışırken,bir asil kapıyı vurmadan içeri girer ve kitaplarına eğilmiş filozofa,

          -Böyle yapayalnız nasıl oturabiliyorsun der.
          Aisopos başını kaldırır,

          -Ben yalnız falan değildim der,ama sen içeriye girdiğin andan itibaren ne kadar yalnız olduğumu anladım.



          Atina'da önemli bir tartışma yapılırken kürsüye Demostenes çıkar,ancak dinleyiciler sürekli kendi aralarında konuşmakta,filozofu dinlememektedir.Demostenes,

          -Bir hikâye anlatıp ineceğim" der ve anlatmaya başlar.Uzun zaman önceydi,bir delikanlı Atina'dan Megara'ya gitmek için bir eşek kiralamıştı.Eşeğini kiraya veren adamın da Megara'da işi vardı,beraber yola düştüler.Konuşa konuşa giderlerken öğle sıcağı bastırdı,biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için bir su başına çöktüler.Ama ortalıkta hiç gölgelik yoktu ve eşeğin sahibi yemeğini alıp eşeğinin gölgesine sığındı.Eşeği kiralayan genç buna içerledi,

          -Sen çekil gölgede ben oturacağım,dedi.Beriki itiraz etti:

          -Ben oturacağım,çünkü eşek benim.

          -Delikanlı ama ben eşeği kiraladım deyince,eşeğin sahibinden,

          -Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil,cevabını aldı ve aralarında kavga çıktı.

          Hikâyenin tam burasında Demostenes kürsüden iner yürümeye başlar.Dinleyiciler,

          -Sonunda ne oldu, sonunu anlat,diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye döner:

          -Sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz.Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz.Ne fikrimi söyleyeceğim ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu.

          Kürsüden iner, yürür gider.



          Xenocrates (Zenon) bir öğrencisiyle konuşuyor,o ne derse öğrencisi sürekli onaylıyormuş.Filozofun sabrı tükenmiş ve bağırmış:

          -Hiç olmazsa bir kere itiraz et,başka bir fikir söyle de iki kişi olduğumuzu anlayayım.
          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
          Hz.Peygamber (saa)

          Yorum


            Ynt: felsefik öyküler...

            Uysallığın Sınırı

            Bir yılan,kendi mekanı bellediği geniş bir alanda her gelen geçeni korkutup,ısırmaktaymış.Çocuk,kadın,yaşlı dinlemez,bölgesine giren herkese saldırırmış.Kendisini öldürmek için üstüne gelenlerden de her seferinde kurtulmayı başarırmış.

            Sonunda çevrede yaşayanlar,bir türlü kurtulamadıkları bu yılandan iyice bıkmış.Gidip yörenin en bilge kişisinin kapısını çalmışlar.Yılanın yaptıklarını sıralamışlar,acımasızlığından yakınmışlar.Bütün olanı biteni anlatmış ve söz vermişler ki eğer insanlara zarar vermeden o bölgede yaşamaya devam ederse,kendileri için sakıncası yoktur,yılanı öldürmeye kalkışmayacaklardır.

            Yaşlı bilge,kendisine başvuranların anlattıklarını dinledikten sonra yılanın mekanı olan bölgeye gitmiş ve beklemeye başlamış.Bir süre sonra yılan çalıların arasından çıkmış,bilgenin yanına sokulmuş.Bilge önce bir süre konuşmadan durmuş,yılanın kendisine güvenmesini beklemiş.Sonunda yılanın sakinleştiğini hissedince de ona güven verecek bir üslupla konuşmaya başlamış.

            Bu dünyada yaşamak için,beslenmek için bu kadar şiddet kullanmaya ihtiyacı olmadığını,insanlara herhangi bir zarar vermeden de yaşayabileceğini söylemiş.Şiddet kullanmanın kötü bir şey olduğunu,canlı öldürmenin en büyük kötülük olduğunu tekrar tekrar anlatmış.

            Bilge güzel güzel anlattıkça,yılan can kulağıyla dinlemeye başlamış.Bilgenin sözleri bitince,çok etkilenmiş olan yılan,kafasının değiştiğini söylemiş,bambaşka bir yılan olacağına söz verip tekrar çalıların arasında kaybolmuş.Ve sözünü de tutmuş.Bölgesinde sakin sakin geziyor,gelip geçen hiç kimseye saldırmıyormuş.

            Ama,bu kez yılanın sözünü tuttuğunu,iyice uysallaştığını gören insanların havası değişmeye başlamış.Kimi geçerken bir tekme savuruyor,kimi de her şeye rağmen yanına yaklaşmaktan çekinerek uzaktan taş atıyormuş.Hatta bir süre sonra çocuklar,çalıların arasında bağıra çağıra yılanı kovalamayı kendilerine oyun edinmiş.

            İnsanlardan devamlı kaçmaktan bezmiş,gövdesinin her yanı yediği tekmeler ve taşlardan yara bere içinde kalmış olan yılan,kendisine yapılanlar nedeniyle gururunun kırıldığını da düşünüyormuş.

            Sonunda bilge ile konuşmaya karar vermiş.Gitmiş,olanı biteni anlatmış:“Bana söylediğin her şeyi,verdiğim sözün gereğini yaptım. Suç işlemeyi,insanlara zarar vermeyi,öldürmeyi bıraktım,bambaşka bir yılan oldum.Gel gör ki artık benden korkmayan insanlar,beni sürekli dövüyor,hırpalıyor.Ne yapayım ben şimdi?”

            “Bunun cevabı çok basit” demiş bilge,“Ben sana ‘insanları ısırma,öldürme,gelen geçen herkese saldırma’ dedim.Ama ‘tıslama, dişlerini gösterme’ demedim
            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
            Hz.Peygamber (saa)

            Yorum


              Ynt: felsefik öyküler...

              İnsanın Değeri

              Mağrur bir hükümdar bir sufi bilginini yanına çağırtır ve sorar:

              -Ben iyi bir hükümdarım,ama halkım beni fazla sevmiyor,bunu sokaktan geçerken görüyorum.Halkımın gözünde değerimi artırmak için ne yapmalıyım?
              Sufi bilgin,kısaca "iyi davranışlar" diye cevap verir.Hükümdar bu cevaptan tatmin olmaz:
              -Ben birçok iyi davranışta bulunuyorum,ama bunları pek az kimse görüyor,pek az kimse anlıyor.
              -Bunun fazla önemi yok,der sufi bilgin,siz ne yaptığınızı biliyorsanız,başkaları da bilecektir.
              -Peki dış görünüşün hiç mi etkisi yoktur,diye sorar hükümdar.
              -Vardır.Ama birinci derecede bir etki değildir.

              Hükümdar bu cevaptan da hoşlanmaz çevresindekiler de tepkileriyle onu desteklerler.Hükümdarın öfkesi giderek artar:

              -Bana bak ihtiyar,bu söylediklerini bana göstereceksin.
              Sufi bilgin,hükümdarın eski giysiler giymesini ister,birlikte şehre inerler,pazar yerine gelirler.Sufi,hükümdara tezgâhında meyveler satan birini gösterir:
              -Gidin,ağır bir hastanız olduğunu ama paranız olmadığını söyleyin,hasta için parasız bir kilo çilek isteyin.

              Hükümdar gider,sufinin söylediğini yapar.Pazarcı karşısında duran hırpani giyimli adama bakar ve "defol" der,"nereden bileyim hastan olduğunu.Ama yüzüne bakınca anlıyorum ki sen bir hırsızdan başka bir şey değilsin.

              Hükümdar tam öfkeyle kimliğini açıklayacaktır ki,sufi onu kolundan tutup uzaklaştırır.Nehrin kıyısına doğru biraz yürürler.Tepelerdeki karlar çözülmüştür,nehir deli deli akıyordur.

              Kıyıya geldiklerinde sufi birden hükümdarı suya iter.Hükümdar şaşkınlıkla çırpınır,çevrede toplananlar ise yalnızca seyreder.Birden seyircilerin arasından,son derece fakir olduğu kılığından anlaşılan bir genç çıkar,suya atlar ve hükümdarı kurtarır.

              Yalnız kaldıklarında hükümdar sufiye sorar:

              -Söyle bakalım neydi bunlar.
              Sufi :
              -Gerçekten iyilik yapmak niyetinde olduğunuz yüzünüzden anlaşılmadığı için istediğiniz bir kilo çileği alamadınız.İyi davranışın,gerçekten iyi bir amacı olup olmadığını insanlar anlar.Suya düştüğünüzde bir sürü insan sizi seyretti ama suya atlayan en hırpani ve fakir kılıklı olandı.Bir şey kazanmayacağını biliyordu,çünkü siz de fakir kılığındaydınız,sadece iyi bir davranış gösterdi,başka bir beklentisi yoktu.Üstelik bunu yapan,çevrenin en fakir,en kötü giyimli kişisiydi.Sabah size anlatmak istediğim de buydu.
              Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
              Hz.Peygamber (saa)

              Yorum


                Ynt: felsefik öyküler...

                İskender ve Filozof

                Büyük İskender,İran hükümdarı Dara'yı yendikten sonra Hindistan üzerine yürümeye başlar.Hint hükümdarı, İskender'le savaşmak istemez,barış yapmak ister.

                Bunun için sınıra çok yaklaşmış olan İskender'e bir sürü hediye gönderir.En güzel cariyelerin,en değerli malların yanında bir de filozof vardır.İskender'in ilgisini tabii ki bu filozof çeker,hemen yanına getirilmesini emreder.Filozof gelir,kurallara uygun bir şekilde İskender'i selamlar.İskender’in karşısına oturtulur.

                İskender bir büyük kupa getirtir,ağzına kadar yağla doldurtur ve filozofa uzattır.Filozof kupayı alır,yağı bir gram taşırmadan içine bin tane iğne koyar ve kupayı tekrar İskender'e uzatır.

                İskender kupayı alır,adamına verir.Biraz sonra,eritilmiş iğneler bir küreye dönüştürülmüş olarak gelir.İskender küreyi filozofa uzatır.Filozof küreyi alır,izin ister ve gider.Geldiğinde elinde bir ayna vardır.Küreyi eritmiş, aynaya dönüştürmüştür. İskender'e verir.

                İskender emir verir,bir leğen su getirilir.İskender aynayı suyun içine koyup filozofa uzatır.Filozof aynayı alır,izin ister.Döndüğünde ayna bir maşrapaya dönüşmüştür.Su dolu leğenin içine koyup İskender'in önüne iter.

                İskender emreder,toprak getirilir.İskender maşrapanın içini bu toprakla doldurup filozofa uzatır.Filozof bu kez bir şey yapmaz.Ağlar ve içinde toprakla dolu maşrapa olan leğeni,aynı şekilde İskender'in önüne iter.

                İskender, "Anlat bakalım" der.

                Filozof anlatır:

                -Siz, ağzına kadar yağ dolu kupayı vererek şunu demek istediniz: İçim bilimle o kadar doludur,o kadar çok bilgi sahibiyim ki,başka bilgi almama hem ihtiyaç yoktur,hem gerek yoktur.

                -Neden iğneleri doldurdun?

                -Dedim ki,bilgilerle dolu olmanıza rağmen ben onların düzenini bozmadan size yeni bilgiler verebilirim.

                -Bu iğneleri küre olarak yolladığımda sen ondan ayna yaptın?

                -Siz dediniz ki: Çok insan öldürdüm,çok kan döktüm,içimde artık yeni bilgiye hiç yer kalmamıştır.Ben bu küreyi ayna yapıp size verdim,dedim ki: Bu parlak aynayla kendinize, kendi içinize bakınız,kalbinizdeki iyilikleri göreceksiniz.

                -Ben aynayı suyun altına koydum,sen ondan maşrapa yapıp yine aynı suya bıraktın?

                -Siz bana dediniz ki: Çok yaşadım,kısa zamanda çok şey gördüm,artık derine gidiyorum ve yeni bilgilere ihtiyaç duymayacağım.

                -Ben de size maşrapa göndererek hâlâ yeni bilgiler alabileceğinizi söyledim.

                -Toprağa neden ağladın?

                -Siz sordunuz: Ölüme çare bulabilir misin? Ben de ağladım, çaresiz olduğumu söyledim.
                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                Hz.Peygamber (saa)

                Yorum


                  Ynt: felsefik öyküler...



                  Konfiçyüs 'e göre 5 ağır suç...

                  Konfiçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul eder. Yedi gün izler.Yedinci gün yüksek memur Şao-Çeng'i idam ettirir ve cesedin üç gün açıkta kalmasını emreder.

                  Öğrencileri çok şaşırırlar, yanına giderler, sorarlar:
                  "Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı.Siz şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..."

                  Konfiçyus "Yaptığımın nedenlerini size açıklayayım" der ve anlatır:"Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:

                  Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözüpeklik;

                  İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık;

                  Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık;

                  Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek;

                  Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek...

                  Şao-Çeng'de bunların beşi de vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu, aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu, zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu.

                  Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar. Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim..."
                  Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                  Hz.Peygamber (saa)

                  Yorum


                    Ynt: felsefik öyküler...

                    Güzel cevaplar...


                    Mevlana, müridlerinden biriyle giderken, birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görür. Müridi: Güzel bir kardeşlik örneği der.Keşke insanlar da bunlardan ibret alsa. Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir. Aralarına bir kemik atıver de gör kardeşliklerini....


                    Mevlana, cami hazretlerine gelen bir adam: Şuna şöyle dedim, buna şu cevabı verdim diye gururlanınca, Mevlana hazretleri: O cevaplarla değil, diye gürlemiş,yarın Allah'a vereceğin cevaplarla meşgul ol.


                    Amerikalı iş adamı, Çinliyle alay ederek sormuş: Mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ölüleriniz ne zaman yiyecek? Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş: Sizin ölüleriniz koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman...


                    İnsanlara zulmeden birisi, bir İslam büyüğüne sormuş: İbadetlerden hangisi efdaldir. Şu cevabı almış: Senin için öğleye kadar uyumak efdaldir. Çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitmezsin...


                    Materyalist öğretmen öğrencisine: Söyle bakalım Allah nerede. Eğer bilirsen bir portakal vereceğim. Öğrenci: Siz bana O'nun olmadığı yeri gösterin, ben size bir bahçe dolusu portakal vereyim.


                    Mehmet Akif Ersoy'u ilk devre milletvekilliği sırasında ziyarete gelenler, bir takım idareciler hakkında kanaatini sormuşlar. Şu cevabı vermiş: Memleketten ümidinizi kesmek istemiyorsanız, büyük adamları yakından tanımayınız.
                    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                    Hz.Peygamber (saa)

                    Yorum


                      Ynt: felsefik öyküler...

                      hepsi cok güzel ama özellikle bunu begendim:


                      İnsanlara zulmeden birisi, bir İslam büyüğüne sormuş: İbadetlerden hangisi efdaldir. Şu cevabı almış: Senin için öğleye kadar uyumak efdaldir. Çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitmezsin...


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        Ynt: felsefik öyküler...

                        [quote author=gulistan_2 link=topic=13771.msg154749#msg154749 date=1338625185]
                        hepsi cok güzel ama özellikle bunu begendim:


                        İnsanlara zulmeden birisi, bir İslam büyüğüne sormuş: İbadetlerden hangisi efdaldir. Şu cevabı almış: Senin için öğleye kadar uyumak efdaldir. Çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitmezsin...

                        [/quote]

                        teşekkür ederim.
                        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                        Hz.Peygamber (saa)

                        Yorum


                          Ynt: felsefik öyküler...

                          İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.

                          Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.

                          Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

                          Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor.
                          Uzakta olsa da, bize dokunamasa da...

                          Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi.
                          Zaman artık onun zamanı değil ya... Teknoloji gelişti ya... Her şey değişti ya...

                          Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
                          Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde. Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.

                          Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizinde gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.

                          Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
                          Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
                          Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık...

                          Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık...

                          Büyüyorsunuz o zaman işte.

                          Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.

                          Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur
                          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                          Hz.Peygamber (saa)

                          Yorum


                            Ynt: felsefik öyküler...

                            Motivasyon...

                            Charles Schwab'in istediği kadar verim alamadığı bir fabrikası vardır. Bir gün ustabaşı ile konuşur

                            -Senin gibi becerikli birisi nasıl oluyor da fabrikadan istediği kadar verim alamaz?

                            -Bilmiyorum. Bütün işçileri çok çalıştırdım. Bir çoğunu işten atmakla tehdit ettim. Ama başarılı olamadım.

                            Schwab yakınında duran bir işçiye sorar:

                            -Bugün kaç kazan çelik erittiniz?

                            -Altı.

                            Schwab bir tebeşir parçası alarak yere büyük bir 6 yazar ve çekip gider. Gece işçileri geldiği zaman bu altı rakamının ne olduğunu sorarlar. Gündüz işçileri de:

                            -Patron bugün burada, bize kaç kazan çelik erittiğimizi sordu altı cevabını verdik, buraya altı yazdı ve gitti. Ertesi gün Schwap fabrikayı yine dolaşır. Altı rakamı silinmiş ve yerine yedi yazılmıştır. Gündüz işçileri gelince yediyi görürler. Demek gece çalışanlar kendilerinden daha iyi iş yaptıklarını zannediyorlardı? Kendilerini gece işçilerinden üstün göstermek için büyük bir gayretle çalışırlar ve yere 10 yazarlar. Çok geçmeden fabrikanın verimi o civardaki bütün fabrikaları geçer.

                            Nasıl mı?

                            Schawb bunu şöyle açıklar: "İş yaptırmak için rekabet hissini uyandırmak gerekir. Amaç herkesi mücadele etmeye sevketmek değildir. Onları birbirine üstün gelmeye teşvik etmektir.Üstün gelme hissi insanların ruhunu coşturur. Hayatta başarılı olan her insanın en sevdiği şey, başaracağı iştir. Çünkü bu başarıda kendisini ifade eder ve bu sayede değerini, üstünlüğünü gösterir. Işte bu yüzden, bir oturuşta bir kilo dondurma yemek, elli bardak su içme gibi manasız yarışmalar yapılıyor. Üstün gelmek, değerini göstermek, insanların en önemli isteğidir. O halde insanları kendi özelliklerini ortaya çıkarmaları için cesaretlendiriniz.
                            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                            Hz.Peygamber (saa)

                            Yorum


                              Ynt: felsefik öyküler...

                              Bir zamanlar büyük ve güçlü bir sultan varmış. Muktedir sultanın dört eşi varmış. Sultan en çok dördüncü eşini sever, ona özen gösterir, bir dediğini iki etmezmiş. Bu en çok sevdiği eşi günün her saatinde yanında, gözünün önündeymiş. Sultan ondan ayrılmayı aklının ucundan geçirmezmiş.

                              Yüreği ve merhameti geniş olan sultan, üçüncü eşini de severmiş. Ancak nedense bu eşinin günün birinde kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş. Öyle de olsa, ona sahip olduğu için gurur duyar, başkalarına tanıtmaktan özel bir zevk alırmış.

                              Her sözü ferman olan sultanın ikinci eşine olan sevgisi ve ilgisi de az değilmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima yanında olur, ona destek verirmiş.

                              Birinci ve ikinci eşinin kendilerine özgü özellikleri var; ama sultan en çok kendini üçüncü eşinin yanında huzurlu ve güvende hissedermiş.

                              Sarayın kraliçesi, hanım sultan olan kudretli hükümdarın birinci eşiymiş. Onu en çok seven, karşılık beklemeden sadakat gösteren, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen sultan, birinci eşiyle pek ilgilenmezmiş. Farkında olup olmadığı bile kuşkuluymuş. Oysa o da hep yanında dolaşır, gölgesi gibi bir an olsun sultanı yalnız bırakmazmış.

                              Her ölümlü (fani) gibi sultanın da bir gün vadesi dolmuş, artık dünyada yiyeceği lokma, alıp vereceği nefes kalmamış. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Kesin olarak öleceğini anlamış. Öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.

                              En çok sevdiği dördüncü eşine, ölüm yolculuğunda kendine eşlik edip etmeyeceğini sormuş. Aldığı cevap kalbine bıçak gibi saplanmış.

                              Herkesten çok sevdiği, üzerinde titrediği eşi kısa ve net olarak, “Hükümdarım, mümkün değil.” diye cevap vermiş.

                              Üzülmüş, sarsılmış ama yine de ümidini yitirmeden üçüncü eşine sormuş: “Hayatım boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?” Üçüncü eşi de, hiç tereddüt etmeden, “Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim.” diye cevaplamış.
                              Sultan adeta yıkılmış, ölüm acısı gibi bir acının ta kalbine saplandığını hissetmiş.

                              Çarnaçar ikinci eşine dönmüş ve, “Her zaman yanımda oldun, beni hiç yalnız bırakmadın, ne zaman yardım istesem elini uzattın, kendimi senin yanında hep güvende hissettim, ölüyorum. Tek başıma bu yolculuğa çıkmak istemiyorum, bana eşlik eder misin?” İkinci eşinden de şu cevabı almış: “İsterdim; ama bu konuda sana yardımcı olamam. Senin için yapabileceğim tek şey, sana mezara kadar eşlik etmektir. Senin için yas tutacağımdan da emin olabilirsin; ama elimden başka şey gelmez!”

                              İlk üç eşine karşı hayatı boyunca cömert davranan, sevgisini, ilgisini hiç eksik etmeyen sultanın durumunu, uğradığı derin hayal kırıklığını tahmin edebiliriz.

                              Aklına birinci eşi gelmiş; ama ona sormamış. Hem üç eşinden aldığı olumsuz cevaplardan hem de zaten ömrü boyunca ona gerektiği, hak ettiği ilgiyi göstermediğinden ona sormaya cesaret edememiş.

                              Ama birinci eşi her şeyin farkında, ilk üç eşten aldığı cevapları duymuş. Yatağının ucuna ilişmiş, büyük bir sevgi ve metanetle, “Sultanım, ben yanındayım, nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim.” demiş.

                              Sultan, çok şaşırmış, üzülmüş, içini derin bir pişmanlık duygusu kaplamış. Yakınarak ve utanarak: “Keşke bir şansım daha olsaydı, sana hakkını verirdim.” demiş.

                              Gerçek hayatta hepimiz dört eşi olan bir sultanız:
                              ....Dördüncü eşimiz bedenimizdir; güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.
                              ....Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür. Ölür ölmez başkalarının eline geçer.
                              ....İkinci eş ailemiz ve dostlarımızdır. Tüm sorunlarımızı onlarla paylaşırız, ölünce bizim için gözyaşı dökerler; ama bizimle ahirete gelmezler.
                              ....Birinci eşimiz ise ruhumuzdur. Kıssadaki sultan gibi gafillerden isek onu ömrümüz boyunca ihmal ederiz.
                              Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                              Hz.Peygamber (saa)

                              Yorum


                                Ynt: felsefik öyküler...

                                Dert ağacı...

                                Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı.Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı reddetmişti.

                                Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu. Evine ulaştığımızda beni, ailesiyle tanışmam için davet etti. Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu.

                                Kapı açıldığında; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti. Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve ona eve giderken gördüğüm olayı sordum.

                                "O, benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar evime, eşime ve çocuklarıma ait değil.

                                Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca asıyorum.Sabahları tekrar onları oradan alıyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz?

                                Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum."

                                Öfkeyle geçen her dakikanız, mutluluğunuzdan çalınmış 60 saniyedir.
                                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                                Hz.Peygamber (saa)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X