Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

felsefik öyküler...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: felsefik öyküler...

    Hediye kimin...

    Bir zamanlar Uzakdoğu'da büyük bir savaşçı yaşarmış. Artık yaşlanan bu Samurai, vaktini gençlere manevi dersler vererek geçirir, ilerlemiş yaşına rağmen, insanlar onu kimsenin mağlup edemediğine inanırmış..

    Bir gün, yaşlı Samurai'nin kasabasına, vicdansızlığıyla tanınan bir savaşçı gelmiş. Adam, rakibini kışkırtma teknikleriyle tanınıyormuş. Değişmez şekilde, kışkırttığı ve kızdırdığı rakibine ilk hareketi yaptırır, sonra da en küçük bir hatayı affetmeden rüzgâr hızıyla karşı hücuma geçerek mücadeleyi kazanırmış. Bu genç ve sabırsız savaşçı o güne kadar hiç kimseye yenilmemiş.

    Samurai'nin adını duyarak buraya gelmiş ve onu da yenerek şöhretini büyütmeyi amaçlıyormuş. Bütün öğrencilerinin böyle bir müsabakaya karşı çıkmalarına rağmen, yaşlı savaşçı onun kavga davetini kabul etmiş.

    Herkes, kasaba meydanında toplanmış. Genç savaşçı rakibine hakaretler yağdırmaya başlamış. Ona doğru taşlar atmış, yüzüne tükürmüş, akla gelebilecek her türlü aşağılamada bulunmuş. Yaşlı savaşçının atalarına bile dil uzatmış. Onu kızdırıp ilk hareketi yaptırmak için saatlerce uğraşmış. Fakat yaşlı adam hep sessiz ve hareketsiz kalmış.

    İkindiye gelindiğinde durum değişmemiş. Artık yorgun düşmüş, kibri kırılmış, aceleci savaşçı dayanamayıp müsabaka meydanını terk etmiş. Öğrencileri, hocalarının bu kadar hakarete karşı tek kelime etmemesiyle hayal kırıklığına uğramışlar. Dayanamayıp sormuşlar:

    "Böylesi bir aşağılamaya nasıl dayanabildiniz? Neden, kaybedebileceğinizi bilseniz de kılıcınızı kullanmadınız? Onun yerine, hepimizi utandırarak korkaklığı seçtiniz?"

    Yaşlı Samurai sükûnetle şöyle demiş:

    "Birisi size bir hediye getirse ve siz de kabul etmeseniz, hediye kime ait olur?"

    "Hediyeyi vermeye çalışana" diye cevap vermiş öğrencilerden birisi.

    "Aynı şey kıskançlık, öfke ve hakaretler için de geçerlidir" diyerek son noktayı koymuş bilge savaşçı. "Eğer kabul edilmezlerse, onları taşıyana ait olmaya devam ederler."
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum


      Ynt: felsefik öyküler...

      Avucunuzdaki Kelebek...

      "Bir genç kız,bir bilgeyi şaşırtmak ister.İki elinin arasına bir kelebek koyacak ve bilge adama, "avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölümü?' diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı derse avucunu bastırıp kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse tersini ispat etmiş olacaktır. Kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatır: 'Avucumun içinde bir kelebek var: Canlı mı, ölümü?'

      Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine bakar ve cevap verir: "Canlı da olması, ölü de olması senin ellerinde kızım"...

      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        Ynt: felsefik öyküler...

        Hayat dermiş ki
        Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır.O yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır

        Hayat dermiş ki
        Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir,aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir

        Hayat dermiş ki
        Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın.Bırak insanların karşı duruşunu,doğru bildiğine sarıl ısrarla

        Hayat dermiş ki
        Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et.O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın

        Hayat dermiş ki
        Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer,ilk suçlaman gereken kişi sensin.Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine,hatanı bulmaya çalış

        Hayat dermiş ki
        Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma.O yıkımı,ne yap et öğretmenin haline getir

        Hayat dermiş ki
        Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur.Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.

        Hayat dermiş ki
        İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma.Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku

        Hayat dermiş ki
        Hedeflerin konusunda kararlı ol.Engelleri düşünme.Ya bir yol bul,ya bir yol aç.

        Hayat dermiş ki
        İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver.Unutma ki,onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor miliyonlarca yıldan beri

        Hayat dermiş ki
        Kendini saygın bir birey haline getir.Aksi taktirde,boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını

        Hayat dermiş ki
        Başına bir şey geldiğinde,neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma,durduğun yere bak
        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
        Hz.Peygamber (saa)

        Yorum


          Ynt: felsefik öyküler...

          Önce bebektir; masum, sonra çocuk; dünyayla oyun oynayan, sonra genç; mutsuz, umutsuz, huzursuz, ışığı arayan, zorlukları fark ettiğinde ölmek isteyen -savaşmadan-, sonra yetişkin; sıradan yılların hızla aynı şekilde geçtiğini fark eden ve en son yaşlılık; hüzün,yalnızlık ve korkuyla beklenen son.

          İnsan bazen anlam veremediği bir sese doğru koşar. Yakından geliyormuş gibidir ama aslında uzaktan, derinlerden gelir. Sesin bulunduğu yerde kendisini beklediğini bilir ama bir türlü ulaşamaz ona.

          İnsan hep uzak diyarlara, görülmemiş yerlere ve yaşanmamış anlara ulaşmak ister. Bunlara kavuşunca ise her şey çok normalmiş gibi gelir. Sonra da başka hayaller ve düşler peşinde koşar ve bu böyle sürüp gider

          İnsan birçok şeyi bildiğini zannederek sevinir ama bu uzun sürmez çünkü aynı zamanda ne kadar az şey bildiğini de fark eder.

          İnsan bir şeylere merak duyar, bir hedef belirler kendine ve çabalar çünkü böyle yapmazsa 'hiç' olacağını düşünür. Kendisi hakkında böyle düşünülmesi de korkutur onu. ' Hiç olmamalıyım, buna asla izin vermemeliyim' der ama durup bir kez bile hiçlik üzerine düşünmez.

          Bazen dünyayı değiştirebilecek güce sahip gibi hisseder insan kendini ama bunun üzerinde fazla durmaz çünkü inanmaz kendine. Herkes gibi yaşamaya devam etmeyi tercih eder ve 'bana mı kalmış dünyayı değiştirmek' der.

          Kendisiyle sürekli hesaplaşan, bir türlü emin olamayan, bir başkasının eline bakmaktan dolayı ezik ve hassas olan ama yine inandığı yoldan vazgeçmeyen insanlar vardır. Maddi dünyanın getirilerinin en azıyla yetinerek yol alırlar. Saygı görmek, takdir edilmek gibi kaygılar taşımazlar. Kendi güçlerinin farkında olmadan ilerlerler. Sıradanın ötesinde olan bu ruhlar dünyanın gelişimine katkıda bulunurlar kendilerini feda ederek.
          İnsan kelebek kadar özgür, karınca kadar çabuk, arı gibi çalışkan olabilirse, her şeyden bir parça alıp bütünlüğe ulaşırken kendinden de bir şeyler katıp sahip çıkarsa bunlara, vazgeçmezse, korkmadan hiçbir şeyden en kötü durumlarda bile geriye kendisinin kalacağını bilir.

          İnsan sessizse, konuşkan değilse yazacak çok şeyi vardır çünkü düşünür ve biriktirdiği fikirler konuşmasını engeller. Çok konuşan ise düşünmez, biriktirdiği bir şeyler olmadığı konuşmaktan karşısındakileri dinleyemediği için de yazamaz.

          Denize baktığında sonsuzluğun içine dolduğunu duyumsarsın ve düşlere dalarsın. Üç çatallı zıpkını ve atıyla düşsel zamanı aşıp gelen denizlerin kralını görürsün uzaklardan gelmiş gibi ama sadece düşüncende beliren bir görüntüdür o.

          Aşk öyle bir yanılgıdır ki birlikte ölmeye bile götürebilir yaşayanları. El ele ölüme giden sevgililer nereden bilebilirler gittikleri yerde de beraber olacaklarını?

          Görülen zaten belirgindir ama bazen o bile insanı yanıltır çünkü olduğu gibi görülmemiş ya da açığa vurulmamıştır.

          Bir şey başlarsa biter, başlamazsa hep durduğu yerde asılı kalır, boşlukta. Bulunduğu durumdan memnundur, dışarıdan gelenlere karşı kendini korumaya alır ve iter onları 'Neysem öyle kalayım' der.

          Başkalarıyla konuştuğunda söylediklerine şaşarsın. ' O sözcükler benim mi, yoksa içimde benden başka bir ben mi var' dersin.Çatışırsın diğer beninle, hareketlerini, söylemek istediklerini engelleyip seni hapsettiğini düşünürsün. Öyle konuşmak, öyle davranmak istemediğin halde seni o duruma düşürendir o. Onunla bir uzlaşma yolu bulamazsan her fırsatta ayağına dolanır.

          Her akşam caddeler boşalır, hareketlilik yok olur meydanlarda. İnsanlar hızlı adımlarla ilerleyip sokakları terk ederler. Kenti kendi haline, yalnızlığına ve bir de köpeklere teslim ederler. Bu hiç değişmeden her gece tekrarlanır.

          Canlı, rengarenk kanatlara sahip kelebekler çiçekten çiçeğe uçup üzerlerine konduklarında ne de güzel görünürler. Üstelik bunun farkındadırlar, hallerinden memnundurlar ve yükseklere uçma isteği duymazlar. Hiçbir şeyi yaklaştırmazlar yanlarına. Çiçekler onları görünce gülümserler.

          Eski bir yapıya baktığında o dönemi canlandırmaya çalışır kişi kafasında; yapılışı, dönemin insanları. Ne gariptir ki kıyafetler, yapılar ve yaşanan çağ değişir, varsa zaman ilerler ama değişmez insanın hırsı, nefreti, entrikaları, kıskançlığı aynı kalır.

          Karanlıktan korkanlar güneşin doğuşunu beklerler sabırsızlıkla. Dolanır durur, uyuyamazlar. Akıllarından gündüz geçmeyen binlerce düşünce geçer. Hepsinden kurtulup zihinlerini boşaltmak isterler ama gece buna izin vermez sabaha dek.

          Bir girişimin sonucu umutla beklenir. olumsuzluk halinde gerçek tokat gibi yüzüne vurur. O an hissedilen yoğundur ve ya pes etmeye ya da daha da hırslanmaya götürür kişiyi. Pes eden vazgeçer her şeyden, hayata küser ve denemez bir daha. hırslanan ise her kaybedişten sonra güçlenir ve bir dahakini mutlaka başaracağını yineler.

          Gündüzün gürültüsü, kargaşası, kalabalığı, duyulan boş sözleri, saçmalıkları, anlamsızlıkları, boşuna eylemleri bunaltırken gecenin sessizliği, yalnızlığı, dinginliği, karanlığı, derinliği kendine getirir.

          Çok fazla sorgulamak ve düşünmek ruhu yorar, yıpratır ve huzurlu olmasını engeller. Ama düşünmeden ve sorular sormadan da ruh dinginliğe ulaşamaz.

          Mutluluk için gerekenlere sahip olan çoğu zaman bunun farkında olmaz ve hep başka şeylerin peşinde koşar.

          Bir dutun tadına ancak ağacına tırmanmaya çalışırken kayıp düştükten ve yeniden denedikten sonra, üzerindeki arıları kovalayıp dallarına oturup yapraklarının üzerinde gezinen karıncaları ve kulağakaçanları gözledikten sonra dutu koparıp ağzına attığında varabilirsin.

          Ağlamak kolaydır eğer hüzün ve umutsuzluk birbirini izliyorsa. Gözyaşları kaçınılmazdır ve sonrasında rahatlamayı ve yalnızlığı getirir.

          Umut etmek tükenmediği sürece olmaz diye bir şey yoktur. Hayal edilemeyecek, düşünülemeyecek sürprizlerle karşılaşabilir insan. Güzel olan da budur, bilememek yarını ama umut etmek.

          Sözcükler düşünceleri, yaşanılanları ve duyguları aktarma da yetersiz kalabilir. O zaman bir bakış, bir davranış sözcüklerin önüne geçebilir.

          Çocuklar el ele ip atlayan, hep gülen, seven ve sevilen, neşeyle oynayan, aç kalmayan, yarınlara ümitle bakan çocuklar, kendilerine verilen görevi değil kendi istediklerini yapabilen ve kukla olmaktan kurtulabilen çocuklar olsalardı eğer dünya daha farklı olurdu.

          Bazıları yetişkinken neşeli ve mutlu geçen çocukluk günlerini özler. Bazı çocuklar ise bitmeyecekmiş gibi gelen yaşlarından kurtulup yetişkin olmayı ve özgür olabilmeyi hayal eder.

          Karanlıkta parıldayan yıldızlar kimisine çok uzak görünürken kimine yanındaki kişiden daha yakın görünür. Uzakta olduğunu bilse de kendisini yanındaki gibi üzmeyeceğinden ve her baktığında orada olacağından kuşku duymaz. Oysa hiçbir şey aynı yerde sürekli kalmaz.

          Bazıları fırsat yaratır ya da kendisine sunulanları değerlendirir ve rotasını belirler. Bazıları ise dalmış olduğu alemde aradığının ne olduğunu bulmaya çalışırken ömrü biter.

          Zaman tüm zorlukların, acıların, yaşanmışlıkların üzerini örter ve bir daha da açmaz.

          Yaşamak kolay değildir. Solunan havanın, gözü doyuran doğanın, bedava olan asılı yıldızlarla gecenin, hırçın ve sakin halleriyle denizin, ay ışığının karşılığını verirken zorluklar ve güçlüklerle karşılaşılır. Boş vermeye çalışıldığında bile yürekte derin yaralar açar bakılan her şeyde neşeyle birlikte fark edilen hüzün ve acı. Yaşamak zor , peki ölüm? O kolay mı? Dünyayı dünyayla bırakıp gitmek bilinmeyen bir yere - belki olmayan- ve zamana. Çekip gitmek korkaklık mı? Peki yaradılışına uymayan durumlara maruz kalarak ve hep ikilikler arasında gidip gelerek kendini mahvetmek midir mücadele? İnsanın içine bu huzursuzluğu verip düşündüren nedir?

          Aşk aslında sevmek değil sevilmek isteğidir. Kişi başka birinin kendisini benimsemesini ve onaylamasını istediği zaman aşk ihtiyacı içine girer. kendini iyi hissetmesi veya hissetmemesini aşık olup olmamasına bağlar. Aşk güzeldir elbette ama bu durumdan çıkarılıp sadece aşk olduğunda. Fazla yükü kaldıramaz o, silkelenir ve üzerinden atar.
          Çevreden kulağa ulaşan sesler karmakarışıktır, iyisi de vardır kötüsü de. Dayanılamayacak bir gürültünün bile bir amacı vardır. Kötüleri bilmeden ve duymadan iyilere ulaşılamaz.

          Dünyada her şey parçalanmış, bölünmüştür, kendisi de küçücükken. Oysa her şey çok sade ve tektir; bir bütündür evren ve evrenlerle.
          ...
          biraz uzun ancak güzel bir yazı
          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
          Hz.Peygamber (saa)

          Yorum


            Ynt: felsefik öyküler...

            [quote author=garib_i neyneva link=topic=13771.msg155524#msg155524 date=1339363946]
            Hayat dermiş ki




            Hayat dermiş ki
            Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın.Bırak insanların karşı duruşunu,doğru bildiğine sarıl ısrarla

            Hayat dermiş ki
            Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et.O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın

            Hayat dermiş ki
            Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer,ilk suçlaman gereken kişi sensin.Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine,hatanı bulmaya çalış

            Hayat dermiş ki
            Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma.O yıkımı,ne yap et öğretmenin haline getir

            Hayat dermiş ki
            Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur.Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.

            Hayat dermiş ki
            İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma.Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku

            Hayat dermiş ki
            Hedeflerin konusunda kararlı ol.Engelleri düşünme.Ya bir yol bul,ya bir yol aç.

            Hayat dermiş ki
            İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver.Unutma ki,onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor miliyonlarca yıldan beri


            Hayat dermiş ki
            Başına bir şey geldiğinde,neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma,durduğun yere bak
            [/quote]

            bunlara özellikle katiliyorum
            tesekkür ederim paylastiklarinizin hemen hepsi cok güzel


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              Ynt: felsefik öyküler...

              İnsan sessizse, konuşkan değilse yazacak çok şeyi vardır çünkü düşünür ve biriktirdiği fikirler konuşmasını engeller. Çok konuşan ise düşünmez, biriktirdiği bir şeyler olmadığı konuşmaktan karşısındakileri dinleyemediği için de yazamaz.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                Ynt: felsefik öyküler...

                [quote author=gulistan_2 link=topic=13771.msg155547#msg155547 date=1339406631]
                bunlara özellikle katiliyorum
                tesekkür ederim paylastiklarinizin hemen hepsi cok güzel
                [/quote]

                ne demek
                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                Hz.Peygamber (saa)

                Yorum


                  Ynt: felsefik öyküler...

                  Çocuk Gibi Düşünmek...

                  O gün hava çok kötüydü,durmadan gök gürlüyor, bardaktan boşanır gibi yağmur yağıyordu.Küçük kız yine de her sabahki gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve her gün yürüyerek gittiği okuluna doğru yola koyulmuştu... Ancak gökyüzünde şimşekler birbiri ardına ve o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesi "yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın?" diye telaşlanır.. Arabasına atladığı gibi yolda kızını aramaya başlar.Derken bir bakar ki,küçük kızı az ilerde,minik minik adımlarla yürüyor, ama ne zaman şimşek çaksa durup gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordur.. Annesi önce bir anlam veremez ama, kızın niye böyle yaptığını çok merak eder,arabayla ona yaklaşıp sorar: "Yavrum hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten.Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun.." Küçük kız cevap verir:

                  "Gülümsüyorum...Çünkü Tanrı fotoğrafımı çekiyor..."
                  Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                  Hz.Peygamber (saa)

                  Yorum


                    Ynt: felsefik öyküler...

                    Kanuni ve Karınca

                    İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açılır.Uzun boylu,genç bir adam arka bahçeye doğru ilerler.Bu kişi,Avrupa’yı titreten,koca Akdeniz’i hakimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dan başkası değildir.Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları,kuşları,denizi seyrederdi.

                    O gün deniz,ağaçlar bir başka güzeldir,yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark eder.Hemen yanlarına yaklaşır ve eliyle tutup incelemeye başlar.Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlar.Karıncalar sarmıştır o güzelim dallarını.Aklına bir çözüm yolu gelir.Ağaçları ilaçlatacaktır.Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardır.Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anlar.Karıncalar da can taşıyordur,ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi.İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanuni,bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyulur.Hocasının odasına gider ama hocası odada yoktur.Hemen oracıkta bulduğu kağıt parçasına kafasına takılan soruyu edebi bir üslupla yazar ve hocasının rahlesi üzerine bırakır.

                    Birkaç saat sonra hocası odasına gelir ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kağıdı görür.Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi,talebesinin soruyu yazdığı kağıdın altına bir şeyler yazar ve kağıdı rahleye bırakır.

                    Kanuni bir ara tekrar hocasının odasına uğrar.Hocası yine yerinde yoktur ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu görür.Merakla kâğıdı eline alır ve okumaya başlar.Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirir.Kağıdın üst kısmında Kanuni’nin hocasına yazdığı sual vardır.Kanuni şöyle diyordur hocasına:
                    Meyve ağaçlarını sarınca karınca,
                    Günah var mı karıncayı kırınca?

                    Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplamıştır:

                    Yarın Hak’ın divanına varınca,
                    Süleyman’dan hakkın alır karınca
                    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                    Hz.Peygamber (saa)

                    Yorum


                      Ynt: felsefik öyküler...



                      Dünden hızlımısınız...

                      Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da.
                      Kafasında tek bir düşünce vardır.
                      En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek.
                      Yoksa aslana yem olacaktır.

                      Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da.
                      Kafasında tek bir düşünce vardır.
                      En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek.
                      Yoksa açlıktan ölecektir.

                      İster aslan olun,ister ceylan olun hiç önemi yok.Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini,hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin.

                      Yaşam adlı koşuyu ne kadar güzel anlatmış Afrika atasözü.Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir.

                      Çünkü eğer aslansanız ve en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız,ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz,
                      artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan sizden daha hızlıdır.
                      O halde düne göre hızınızı artırmanız gerekmektedir.

                      Yok eğer ceylansanız,
                      ve henüz aslana yem olmamışsanız,
                      Hızınızı düne göre mutlaka artırmalısınız.
                      Çünkü sıra size gelmiş demektir.

                      Hayat koşusunda devam edebilmenin tek koşulu var.
                      Dünden daha hızlı olabilmek.
                      Bakın bakalım şimdi kendinize.
                      Ondan, şundan, bundan değil, "DÜNDEN" hızlı mısınız?
                      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                      Hz.Peygamber (saa)

                      Yorum


                        Ynt: felsefik öyküler...

                        Söylemek Hep Kolay Olandır

                        Farkında mısınız kaplumbağa bile bir yol almak, istediği yere gidebilmek için ancak korunağından kabuğundan kafasını çıkarttığında ilerleyebilir. Aynı yerde kalmak kolay girersin kabuğuna ellerini kollarını başını çekersin içeriye artık güvendesindir fakat aynı yerdesindir ve kaskatı. Hâlbuki hayat ilerliyor.Belki de bu yüzden
                        herkes kâşif olamıyor, keşif edemiyor.
                        “İnsan, kıyıyı uzun bir süre göremeyeceğini kabul etmeden yeni toprakları keşfedemez.” Demiş
                        Andre Gide.
                        En güzel yolculuk kendine yapılan yolculuktur. En önemli
                        keşifte kendini keşfetmektir. Yeni bir hayata var mısınız?
                        Cesaretinizi toplayın, denemekten korkmayın.
                        Korkularınızın yerine, sevginizi koyun.
                        Hatırlayın; Yarın, geri kalan ömrünün ilk günüdür. Her gün yeni başlangıçtır.
                        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                        Hz.Peygamber (saa)

                        Yorum


                          Ynt: felsefik öyküler...

                          Hekim’e sordular:
                          -Edebi kimden öğrendin?
                          -Edebsizlerden, dedi.Beğenmediğim davranışlarını uygulamaktan kaçındım

                          Sözlüklerde; zarafet, güzel ahlak, nefis terbiyesi, mahlûka merhamet ve sevgi gibi anlamlara gelen edeb, sahibini utanılacak davranışlardan alıkoyma duygusudur.
                          Toplumlar erdemli insanların omuzlarında yükselir.İnsanı erdemli kılan özelliklerin başında ise edeb gelir. Nitekim şair bunu şöyle ifade eder:

                          Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep
                          Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb

                          Bu gün sokaklarda dolaşan hippi kılıklı gençlere edeb kaynaklarından beslenme imkanı verilseydi sanırım netice daha müspet olacaktı.
                          Edeb sahibi kişi alçak gönüllüdür; cömerttir; her türlü aşırılıktan uzaktır; merhametlidir; yalandan, hileden, gıybetten, kibir ve gururdan uzaktır; yaradılanı yaradandan ötürü hoş görendir.

                          Eline, beline, diline sahip ol” prensibi insanın kendine ait olmayan bir şeyi almaması, kimsenin namusuna helal getirmemesi ve uygunsuz sözler söylememesidir.

                          Zaten edeb kelimesi de e(eline), d(diline), b(beline) harflerinden oluşmaktadır ve insanın uyması gereken kuralları ortaya koymaktadır.
                          Diğer taraftan “Elini tek, dilini pek, bilini berk tut” sözü de edebin başka bir tarifidir.Bundan dolayı tarikatlarda edebin apayrı bir yeri vardır.Aslında müslümanın en önemli özelliği edebe riayettir.

                          Çünkü Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “Bizim ahlakımız hürmet, hizmet ve merhamet prensibini birleştiren aşk ahlakıdır.”

                          Edeb bir tâc imiş nur-ı Hüda’dan
                          Giy ol tacı emin ol her beladan

                          Bu yetmezse Mevlana’ya kulak verelim:
                          Ademoğlunun eğer edebten nasibi yoksa adem değildir,
                          Ademoğluyla hayvan arasındaki fark edebtir,
                          Gözünü aç da bak cümle Kelamullah’a,

                          Kur’an’ın bütün ayetlerinin manası edebten ibarettir.

                          Bu dahi yetmezse Yunus’u dinleyelim:
                          İlme ettim talep
                          İlla edeb illa edeb

                          Bu dahi yetmezse evimizdeki hüsnü hat levhasının okuyalım:
                          Edeb ya hu!

                          Hissederek düşüncelerimizi edebin verimliliğinde serdederek, nezaketi ve saygıyı öncelersek, gereksiz patinajları ötelersek, bağnazlığın ön yargılarımızla barındığını fark edersek daha güzel olmaz mı sizlerce...
                          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                          Hz.Peygamber (saa)

                          Yorum


                            Ynt: felsefik öyküler...

                            Karga ile Leylek

                            Bir gün,bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında.Hayli merak eder,bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini,nasıl olup da bir “yabancı”yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.Biri karga, biri leylek.

                            O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine,türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.Öyle ya,karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.Yaklaşır ve merakla inceler kuşları.Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.

                            O zaman anlar ki,birlikte kaçar,birlikte uçar,birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar.O zaman anlar ki, sahip oldukları değil,sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.Topal kuşlar birbirlerinin arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine.

                            En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil,ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.Aynı şekilde zengin,aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir uçar,söner.Ortak acı,ortak hüzün,ortak pürüzdür esas yakınlaştıran,yaklaştıran.

                            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                            Hz.Peygamber (saa)

                            Yorum


                              Ynt: felsefik öyküler...

                              Henüz geç değil…

                              Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan,kısacası yaşantısından sıkılan bir adam,cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gider.Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duyar.Bir çığırtkan,avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyordur:

                              - Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro.

                              Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak eder.Biletin nereden alındığını öğrenir.Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti alır.Başlamış merakla oyunu izlemeye.Oyun biter,herkes dağılır ve bizim meraklı öylece kalır,izlediği muhteşem oyun karşısında.O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz alır.Adamsa:

                              - Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz?Onunla bir şey konuşmam gerek der.

                              Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşur ve ne olursa olsun,ne iş olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtir.Müdür çok şanslı olduğunu,şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce onu denemesi gerektiğini ifade eder ve denemek üzere aylardır el değmemiş bir kütüphanenin temizliğini uygun bulur.

                              - İşte burayı temizle.Eğer beğenirsem seni işe alırım der ve gider.

                              Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede biter.Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmaz.Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri zanneder. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde kalır.Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcırdır.Müdür bu çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar verir.

                              - Tamam seni işe alıyorum.
                              - Fakat benim yatacak yerim yok.

                              - O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.

                              İstediği olan tiyatro tutkunu,huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.

                              - Adın neydi senin buraya yazalım,diye sorar.

                              Aldığı cevap ise:

                              - William! William Shakespeare olur.

                              Shakespeare tiyatro yaşantısına bu şekilde başlar.Tam kırk (40) yaşında.

                              Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                              Hz.Peygamber (saa)

                              Yorum


                                Ynt: felsefik öyküler...



                                Bağcının zekası...

                                Adamın biri sahibinden izin almadan bir bağa girer.Ağacın tepesine çıkar,ağacı silkelemeye başlar.
                                Tam o sırada bağın sahibi çıkagelir.
                                -Hey alçak adam.Benim bunca zahmetlerle yetiştirdiğim meyvelerini nasıl çalarsın.Senin bu yaptığına hırsızlık denir.Kuldan utanmaz,Allah'tan korkmaz seni,

                                diye bağırmaya başlar.
                                Adam gayet sakin:
                                -Asıl senin yaptığın ayıp yahu.Allah'ın bağından,Allah'ın kulu,Allah'ın cömertçe verdiği hurmayı yerse hiç suç olur mu? Böyle delisine bağırıp çağırıyor,Allah'ın ihsanını kullarından sakınıyorsun. Ayıp,ayıp.
                                Bağ sahibi,hizmetçisine seslenir:
                                -Aybek,çabuk bir iple sopa getir.
                                Hizmetçi ipi getirince,adamı ağaçtan indirip,ağacın birine bir güzel bağlar.Arkasına,ayaklarına vurarak onu adam akıllı dövmeye başlar.
                                Adam:
                                -Yahu Allah'tan kork.Bu suçsuz günahsız kulu nasıl döversin,bu yaptığın çok günah.
                                Bağ sahibi hem vurmaya devam eder,hem de şöyle der:
                                -Allah'ın bir kulu,Allah'ın başka bir kulunu yine Allah'ın sopasıyla güzelce dövüyor.Sopa da O'nun,sen de,ben de.Ben ancak O'nun sopasıyla,O'nun buyruğunu yerine getiriyorum.Bunun günah neresinde?
                                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                                Hz.Peygamber (saa)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X