Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

felsefik öyküler...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: felsefik öyküler...

    tarihe damga vuran aşk yorumları....

    Oscar Wilde

    ''Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister...''

    SHAKESPEAR

    ''Aşk,gözle değil ruhla görür.''

    F.Nietzsche

    "Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığız."



    Mevlana

    ''Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.''

    ''Yüz kişinin içinde aşık,gökyüzünde yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. ''

    ''Aşk,davaya benzer,acı çekmek de şahide;şahidin yoksa davayı kazanamazsın. ''


    Konfüçyus

    ''İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar ne de söz dinler.''



    John Dryden

    ''Aşk aklın en soylu zaafıdır.''

    Goethe

    ''Aşk hükmetmez; terbiye eder.''


    TURGENYEV

    ''İlk aşk,devrimden farksızdır;hiç değişiklik olmadan sürüp giden hayat bir anda darmadağın oluverir.''


    TOLSTOY

    ''Gerçek aşk,daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir. ''

    .

    CERVANTES

    ''Aşk herkesi eşit kılar''


    Peyami SAFA

    ''Aşk,aleyhine binlerce şey söylenir ama insanoğlu yine de onsuz yapamaz. ''


    MONTAİGNE

    ''Aşk,utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır. ''


    JULES RENARD

    ''Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır."
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)

    Yorum


      Ynt: felsefik öyküler...

      SEDEF ÇİÇEĞİ

      Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: “Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?” diye sordu. Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp kısılmış sesiyle konuşmaya başladı. “Bu adam yetti gayri, elli yıldır bezdirdi hayattan....”

      Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı yaşanmış elli yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı...Kadın neler diyecekti? Herkes onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:

      “Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı, çok sevdiğim... O bilmez... Elli yıl önceydi... O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavru bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım, her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş derlerdi...Elli yıl oldu, bu adam bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar O gece takatim kesilmiş, uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla elli yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.”

      Hakim yaşlı adama dönerek; “Diyeceğin bir şey var mı, baba?” dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye ulaştı, o an kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu: “Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadimem’i de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona “Gece çiçek sularsan geçer” dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum sanki....” dedi adam. O yaştaki birinden beklenmeyecek ifadelerle....

      “Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama Fadimem’in boynu yine azabilirdi. Suçlandım... Sesimi çıkartamadım...”

      O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu....
      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        Ynt: felsefik öyküler...

        MUTLULUĞU BEKLERKEN...

        Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlenince bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız. Çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.

        Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değilse ne zaman?... Hayatımız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. Yazar Alfred D.Souza der ki;

        “Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı. Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez.

        Öyleyse;

        Okulu bitirene kadar,

        Çok para kazanana kadar,

        Çocuklarınız olana kadar,

        Çocuklarınız evden ayrılana kadar,

        İşe başlayana kadar,

        Evlenene kadar,

        Cuma gecesine kadar,

        Pazar sabahına kadar,

        Yeni bir araba ya da ev alana kadar,

        Borçları ödeyene kadar,

        ilkbahara kadar,

        sonbahara kadar,

        kışa kadar,

        maaş gününe kadar,

        şarkınız söylenene kadar,

        emekli olana kadar,

        ölene kadar.....

        Mutlu olmak adına, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur.

        “Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte arar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.” Konfiçyüs
        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
        Hz.Peygamber (saa)

        Yorum


          Ynt: felsefik öyküler...

          NE GÖRÜYORSUNUZ?

          Harp sırasında kocam New Mexiko’daki Mojave çölüne gönderilmişti. O, çölde tatbikata katılırken yanında olabilmek için bende çölün yolunu tuttum. Kendimi cehennemin kucağına atmıştım. Ortalık yanıyordu. Küçük bir kulübede oturuyordum ve yanında olmak için tehlikeye atılarak geldiğim kocamı unutmuş, can derdine düşmüştüm.

          Etrafımdaki Meksikalılar ve yerliler tek kelime ingilizce bilmediğinden kimseyle konuşamıyordum. Sıcak rüzgar, bir taraftan beynimi kavuruyor, diğer taraftan yediğim yemeği de, ağzımı burnumu da kumla dolduruyordu.

          Canıma yetmişti. Kağıda kaleme sarılıp babama bir mektup yazdım.

          “Gelin beni buradan alın” dedim. “Burada yaşamaktansa hapishanede yaşamayı tercih ederim.”

          Babamı beklerken cevabı geldi.

          Sadece iki satır yazmıştı; “İki adam hapishane penceresinden dışarıya baktı. Biri çamuru gördü, diğeri yıldızları.”

          Bu iki satırı okuyunca utancımdan kıpkırmızı kesildim. Ben hep çamuru görmüştüm. Halbuki yıldızlarda vardı.

          Derhal yerlilerle dost oldum. Kilimlerine, çanak ve çömleklerine olan hayranlığımı belirttim. Turistlere para ile vermeye yanaşmadıkları kıymetli eşyalarından bana hediyeler verdiler. Kaktüsleri, vukka ve erguvan ağaçlarını inceledim. Kır köpeklerini tanıdım. Çöl gurubunu seyrettim. Çöl, yüzlerce yıl önce deniz dibi olduğundan kumun içinde deniz hayvanlarının kabuklarını aradım.

          Ne değişmişti de, dün nefret ettiğim çöle bugün bağlanmıştım. Çöl mü değişmişti? Hayır.

          O yine kavuruyordu. Yerliler mi değişmişti? Hayır. Onlar yine ingilizce bilmiyorlardı.

          Sadece ben değişmiştim. Pencereden kafamı uzatmış ve yıldızları görmüştüm.

          Thelma Thompson
          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
          Hz.Peygamber (saa)

          Yorum


            Ynt: felsefik öyküler...

            ZORLUKTAN GELEN BAŞARI

            Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye kabuğunu açmış. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecekleri toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakındaki bir balık, bir kuyruk darbesiyle kum ve çamur fırtınası yaratmış. İstiridye de kumdan nefret edermiş; zira kum öylesine pürüzlüymüş, kabuğunun içine bir kum tanesi kaçsa son derece rahatsız olurmuş. İstiridye derhal kabuğunu kapatmış; sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip,iç derisi ile kabuğu arasına yerleşmiş.

            Aman Allah’ım, şu kum tanesi istiridyeyi ne de çok rahatsız ediyormuş. Ama, kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini derhal çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kaplamaya başlamış; ta ki, nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşuna kadar... İstiridye yıllar yılı minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeğe devam etmiş ve sonunda müthiş, güzel, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş.

            Bazen karşılaştığımız problemler bu kum taneciğine benzer, bizi rahatsız ederler ve niye bizi bu derece eziyet çektirip asabileştirdiklerine şaşarız; fakat azmin getirdiği cesaret ve kuvvetle, sorunlarımızın ve zayıflıklarımızın üstesinden geliriz. Daha alçakgönüllü, dualarımızda daha ısrarlı, çevremizdekilere daha yakın, aha akıllı ve sorunlarımıza karşı daha dayanıklı hale geliriz. Gizli bir gücün yardımı ile birden yaşamınızdaki pürüzlü kum tanecikleri, size kuvvet ve güç veren değerli incilere dönüşür ve bir çoğumuza ümit ve ilham kaynağı oluştururlar.
            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
            Hz.Peygamber (saa)

            Yorum


              Ynt: felsefik öyküler...

              ESKIDEN

              Çember çevrilir. Su musluktan içilir. Ağaçlara tırmanılırdı. Bebekler bezden, silahlar tahtadan, resimler kömür karasından yapılırdı. Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin isimleri konulur, saatli maarif okunurdu. Komşuda pişen bize. Bizde pişen komşuya düşerdi. Geceler ayaz, sokaklar karanlık, yıldızlar parlak olurdu. Turşu, salça, mantı evde yapılır, karpuz kuyuda soğutulurdu. Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır, güz yaprakları bahçemize düşerdi. Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır, kış gecelerinde masal anlatılırdı. Merdiven çıkılır, evler badanalı, sokaklar lambasız, mahalleler bekçili olurdu. Ajans radyodan dinlenir, çizgili roman okunur, defterlere kenar süsü yapılırdı. Hayat arkası yarın gibiydi. Kesintisizdi. Her gün yaşanacak bir şey vardı. Herkes kendi düşünü kurar, kendi hayatını oynardı. ŞİMDİ. Şimdi Herkes Yoğun, Yorgun Ve Tek başına...
              Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
              Hz.Peygamber (saa)

              Yorum


                Ynt: felsefik öyküler...


                Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikayetçi olan bir hasta gelmiş. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söylemiş. Doktor,

                * Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı? diye sormuş. Adam, * Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor! diye cevap vermiş. Doktor,

                * Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor! diyerek, yazıp eline vermiş.

                Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalmış. Reçetede, Her
                gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin yazıyormuş. Hasta adam;

                * Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık? diye sormuş. Doktor,

                * Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkan olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin, demiş.

                Evet, bulundukları noktada kendilerini vazgeçilmez gören; halbuki orada, problem çözmek yerine problemin bir parçası olduğunun farkına varmayan insanlar için de, doktorun reçetesi geçerli değil mi? Aslında, kendini bu hasta adam gibi gördüğü sürece, herkes için geçerli bir reçete...



                Alıntı
                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                Hz.Peygamber (saa)

                Yorum


                  Ynt: felsefik öyküler...




                  Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış.yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir şekilde büyümüş büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş.
                  Bir gün dayanamayıp sormuş kavak ağacına:
                  __''Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? ''.
                  __''on yılda'' demiş kavak ağacı.
                  __On yıldamı? ''diye gülmüş ve çiçeklerini salllamış kabak.''ben nerdeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak! ''
                  ''Doğru'' demiş ağaç doğru
                  günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarı başladığında kabak önce üşümeye sonrada yaprakalrını düşürmeye,soğuklar arttıkçada aşağı doğru inmeye başlamış.
                  __''Neler oluyor bana ağaç''
                  __''Ölüyorsun'' demiş ağaç.
                  __''Niçin? ''
                  __''Benim on yılda geldiğim yere,iki ayda gelmeye çalışıtığın için''.

                  AHMET ŞERİF İZGÖREN'in ''Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır'' adlı kitabından alıntıdır.
                  Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                  Hz.Peygamber (saa)

                  Yorum


                    Ynt: felsefik öyküler...

                    KONFÜÇYÜS YÖNETİM DERSİ

                    Konfüçyüs bir süre için şehrin yönetiminde görev alır ve yedi gün sadece şehirde olanları izler. Yedinci gün şehirdeki en yüksek memur ShaoCheng’i idam ettirir.
                    [justify]Bu davranış üzerine öğrencileri çok şaşırırlar, yanına giderler ve sorarlar:

                    - Shao-Cheng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şehrin yönetiminin de yetki aldıktan sonra ilk işiniz onu idam ettirmek oldu. Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı. Bunu neden yaptınız?

                    Konfüçyüs, öğrencilerine neden yaptığını anlattı;

                    - Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunlardan sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:

                    1. İyi eğitimli ve bilgili olmasını gizlice kendi fırsatları için kullanan.

                    2. Aşırıya kaçan bir hayat tarzı ile inatçılık

                    3. Doğruyu söylemese de insanları yanıltabilen

                    4. Sadece olumsuz olaylar ve her şeyin hep kötü yanları hakkında konuşan

                    5. Yanlış olduğunu bildiği şeyleri sanki doğruymuş gibi gösteren ve destekleyen

                    Shao-Cheng’de bunların hepsi vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, isyanlar yaratabiliyordu. Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu. Doğruyu ve yanlışı karıştırıyordu. Ben de şehir halkı için üzülmek yerine bu adamdan kurtulmayı tercih ettim.[/justify]
                    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                    Hz.Peygamber (saa)

                    Yorum


                      Ynt: felsefik öyküler...

                      VAZODAKİ ELMA HİKAYESİ

                      Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi;

                      - Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir.

                      Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu.

                      Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı:

                      - Elimi çıkaramıyorum!

                      Konfüçyüs;

                      - Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın.

                      Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfiçyus’a sordu:

                      - Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?

                      Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı.

                      Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki:

                      - Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.



                      Hayatın akışında bazen ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir. Sorunlara bakış açınızı değiştirdiğinizde farklı çözümler bulabilirsiniz.
                      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                      Hz.Peygamber (saa)

                      Yorum


                        Ynt: felsefik öyküler...

                        İKİ KEŞİŞ HİKAYESİ


                        İki keşiş nehir boyunca giderken, nehrin karşısına geçmek için yardım bekleyen bir kadına rastlamışlar. Kadın yüzme bilmiyormuş ve bu yüzden çok korkuyormuş.

                        Keşişlerden genç olanı kadına yardım edemeyeceklerini çünkü inançları gereği kadınlarla temas kurmalarının yasak olduğunu söylemiş. Fakat kesişlerden yaşlı olan, genç kadına yardım edeceğini söylemiş ve kadını sırtına alarak nehrin diğer yanına geçirmiş. Diğer keşiş bu durumdan hiç memnun olmamış. Ama kadın keşişe yardım ettiği için çok teşekkür etmiş, şükranını göstermek için tekrar tekrar önünde eğilmiş.

                        Keşişler yollarına devam etmişler. Yol boyu genç keşiş kendi kendine söyleniyormuş. Yaşlı keşiş dayanamayıp yaklaşık bir mil sonra sormuş:

                        - Neden hala söyleniyorsun, bir sıkıntın mı var?

                        Genç keşiş kızmış olarak cevap vermiş:

                        - Biz keşişiz; bir kadını sırtında taşıyıp karşıya geçirmek şöyle dursun, kadınlara bakmamız bile yasak. Nasıl böyle bir hareket yapabildin?

                        Diğer keşiş gülümseyerek cevap vermiş;

                        - Ben o genç kadını bir mil geride bıraktım. Sen neden hala taşıyorsun?



                        Hayatın akışında her şeyi kendinize dert ederseniz, bunlar size artık katlanamayacak yükler haline gelir. Geçmişte olan olaylar üzerine yoğunlaşmanın yükünüzü artırmaktan başka faydası olmaz. Yüzümüzü geçmişe dönmek yerine geleceğe bakmak gerekir.
                        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                        Hz.Peygamber (saa)

                        Yorum


                          Ynt: felsefik öyküler...

                          DEĞERİNİ BİLMEK

                          Mısır ülkesinde İslamiyet’ in ilk dönemlerine ünlü sufi bilge Dhu Nun yaşarmış. Dhu Nun ve diğer bilge sufiler hakkında genç cahil bir adam bilip bilmeden ileri geri konuşuyormuş. Dhu Nun adama küçük bir ders vermek için genç adamı yanına çağırmış. Parmağındaki yüzüğü çıkarıp adama vermiş ve demiş ki;

                          - Al bu yüzüğü pazara git ve 1 dirheme (gümüş sikke) sat!

                          Genç adam sufinin dediğini yapmış. Pazara gitmiş yüzüğü 1 akçeye satmaya çalışmış gel gör ki kimse yüzüğe 1 dirhem dahi vermemiş. Genç adam üzgün bir şeklide Dhu Nun’un yanına geri dönmüş ve pazarda olanları anlatmış.

                          Bunun üzerine Dhu Nun ona şöyle demiş:

                          - Şimdi bir de kuyumcuya git ve yüzüğün değerinin aslında ne kadar olduğunu sor!

                          Genç adam kuyumcuya gitmiş. Kuyumcu böyle değerli bir yüzüğü nerden buldun diye sormuş ve yüzüğe tam 10 dinar ( altın sikke) değer biçmiş. Genç adam şaşkınlık içinde Dhu Nun’un yanına geri dönmüş ve kuyumcuda olanları anlatmış.

                          Dhu Nun genç adama son olarak şu sözleri söylemiş:

                          - Senin sufiler hakkındaki bilgin pazardaki insanların bu yüzük hakkındaki bilgisi kadardır.

                          Hayatın akışında bilginiz olmadığı konularda dahi fikir yürütüp gerçek değerini bilmeden önyargılarla insanları yanlış değerlendirebilirsiniz ya da siz ne kadar bilgili de olsanız cehaletin hakim olduğu bir toplulukta size hak ettiğiniz değer verilmeyebilir.
                          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                          Hz.Peygamber (saa)

                          Yorum


                            Ynt: felsefik öyküler...

                            LAO TZU DAN ÖYKÜ


                            Taoizmin kurucusu, Çinli filozof, yaşlı filozof olarak da bilinen Lao Tzu dan bir öykü:
                            Efendim köyde yaşlı, çok fakir bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Çünkü dillere destan bir beyaz atı varmış. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. İhtiyar demiş ki:
                            - Bu at, sadece bir at değil bir dost benim için. İnsan dostunu satar mı?
                            Dermiş. Bir sabah bakmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
                            - Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın.
                            İhtiyar demiş ki:
                            - Karar vermek için acele etmeyin, sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek olan sadece bu, ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi. yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.
                            Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi kendine dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
                            - İhtiyar, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün oldu.
                            İhtiyar demiş ki:
                            - Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu, ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç, birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında fikir yürütebilirsiniz?
                            Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemiş açıktan ama içlerinden bu herif sahiden gerzek diye geçirmişler.
                            Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara demişler ki:
                            - Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın demişler.
                            İhtiyar cevap vermiş:
                            - Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu… Ötesi sizin verdiğiniz karar…
                            Ama acaba ne kadar doğru… Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir neler olacağı size asla bildirilmez…
                            Birkaç hafta sonra, düşmanlar çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler:
                            - Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…
                            İhtiyar:
                            - Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı biliyor.

                            Lao Tzu, etrafına anlattığında öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış:
                            “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz. Karar vermek bilgelik gerektirir, unutmayın…”
                            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                            Hz.Peygamber (saa)

                            Yorum

                            YUKARI ÇIK
                            Çalışıyor...
                            X