Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İRAN DİNLERİNDEN OLAN MECUSİLİK VE KURUCUSU ZERDÜŞT

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İRAN DİNLERİNDEN OLAN MECUSİLİK VE KURUCUSU ZERDÜŞT

    İRAN DİNLERİNDEN OLAN MECUSİLİK VE KURUCUSU ZERDÜŞT

    İran dinleri içerisinde tek tanrı inanışına yer vermesi açısından en dikkat çekici din Mecusilik (Zerdüştilik)’tir. Bu din adını kurucusundan alır.
    Dağılmakta olan bir yıldızın çarparak Zerdüşt’ü göğe çıkarmasına inanıldığından, kendisine yaşayan yıldız anlamına gelen Zarahustra ismi de verilir. Rivayete göre Zerdüşt, İran’ın doğu bölgesinde Arya denilen yerde yaşamıştır. Zerdüşt’ten önce bu bölgede yaşayan halk çok sayıdaki tanrıya tapıyorlardı, dağlara, göllere, nehirlere sığır veya koyun kurban ediyorlardı. Mabetleri yoktu, ama dua ve kurban sunmakla görevli rahipleri vardı. Hintlilerin Mitrasma’sına büyük saygı gösterirler, Haoma denilen tanrıların içtiğine inandıkları sarhoş edici kutsal bitki suyunu içerlerdi. Zerdüşt böyle bir ortamda MÖ.630 veya 570 yıllarında dünyaya geldi. Yaşıtlarından daha çabuk olgunlaştı.

    Yirmi yaşlarından sonra, Zerdüşt’te büyük bir ruhi değişiklik meydana geldi. Sık sık ıssız yerlere giderek tefekküre(düşünceye) dalmaya başladı. Otuz beş, kırk yaşları arasında bir bahar bayramında, Vahu-Manah isimli bir melek kendisine görünüp, ona ulu tanrı Ahura-Mazda’nın vahyini getirdiğini müjdeledi. Zerdüşt, Vahu-Manah ismini verdiği melekle karşılaşmasını şöyle anlatır:
    ‘’İyi ruh (Vahu-Manah ) beni tutarak, sen kimsin. Kime aitsin diye sordu. Onun birinci sorusuna ‘’ben Zerdüşt’üm, yalancıların hakiki düşmanıyım; fakat doğru insanların da güçlü bir destekçisi olmayı isterim.’’dedim. Zerdüşt peygamber olduğunu açıkladıktan sonra halkı kendisine düşman oldu. Bu düşmanlıktan kurtulabilmek için ülkesini terk ederek hicret etmek zorunda kaldı. Beraberindekilerle birlikte İran’ın doğusuna ilerlemeye başladı. Ve Kadi Viştaspa’nın ülkesine sığındı. Burada kendisine yalnız iltica hakkı verilmekle kalmadı aynı zamanda dinini yaymaya da izin verildi. Kısa zaman sonra faaliyetlerinden huzursuz olan rahip ve Şamanların, büyücülük yapıyor suçlamalarıyla karşı karşıya kalan Zerdüşt zindana atıldı. Buradan, hükümdarın sevdiği atını tedavi ederek kurtuldu. Rivayetlere göre Zerdüşt, Harezm şehrine geldikten sonra iki sene çeşitli vaazlar verdi ve inancını kökleştirdi. O sırada asilerden bazıları da onun dinine girmeye başladı. Bu asilerden en önemlisi kraliçe Hutasva’ydı. Zerdüşt’ün vaazlarından etkilenen kraliçe kocası Viştaspa’nın da bu dine girmesini sağladı. Böylece Zerdüşt otuz sene vaazlarına devam etti. Şöhreti ülkenin sınırlarını aştı. Komşu ülkelerde dini taraftar kazanmaya başladı. Bu süratli yayılmadan rahatsız olan komşu ülkelerin krallarından Turan ülkesi beyi Arcataspa, Zerdüşt’ün bulunduğu ülkeye yürüdü. Zerdüşt tutuklanarak77 yaşlarında öldürüldü.

    ZERDÜŞT’ÜN GETİRDİĞİ DİN NASIL BİR İNANÇTIR

    Zerdüşt eski İran’a tevhit inancı dediğimiz tek tanrı inancı getirmiştir. Bu tanrı hâkim rab, her şeyi bilen rab, anlamına gelen Ahura-Mazda’ydı. O âlemin tanrısı idi. Âlemse yalanın, kötülüğün, hakikat tarafından yenilmesiydi. Âlemdeki maddi ve manevi nizamı yaratan, tabiat kanunlarını koyan Ahura-Mazda’dır. Kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen’dir. Zerdüşt, Ahura-Mazda’yı şöyle anlatır:
    ‘’ Güneşi ve yıldızları kim yörüngesine oturttu. Ayı hemen kendine alıp, kaybediveren kimdir. Dünyayı onun aşağısında tutan kimdir. Gök kubbeyi düşürtmeyen kimdir. Suları ve bitkileri tutan kimdir. Rüzgârı ve bulutları koşmaya sevk eden kimdir. Uykuyu ve uyanıklığı yaratan kimdir. Sabah, öğle ve akşam vazifedeki mesuliyet şuurunu uyandıran kimdir.
    Ey hâkimi mutlak seni ezel ve ebed olarak ruhumla buldum.

    Ahura-Mazda önceleri manevi bir varlık kabul edilirken, sonraları Zerdüşt’ten önce olduğu gibi, ateşten bir varlık, bir nur, bir alev olduğu düşünülmeye başlandı. Ve böylece Mecusilik gelişti. Zerdüşt’e göre bir tarafta sağduyu, iyilik ve aydınlıktan oluşan bir âlem vardı. Öteki tarafta suç, kötülük ve karanlıktan oluşan bir âlem vardı. İnsanın bu iki âlemden birini seçmesi gerekir. Bu iki âlemden birini seçmesinin sonucunu öteki âlemde görecektir. Bu iki âlem görüşü sonraları yapıcı ve yıkıcı kuvvetler olarak kabul edilmeye, tanrıdan çıkan ikizler olarak görülmeye başlandı. Bazen de aydınlık ve karanlık olarak yan yana düşünüldü. Aydınlığın hâkimi tanrı Ahura-Mazda, karanlığın efendisi şeytan Ehrimen’di. Bu zıt kuvvetlerin savaşında son zafer tanrı Ahura-Mazda’nın olacaktı. Onun mutlak hâkimiyeti, güneş gibi aydınlık olacak. Bu sebeple Mecusiler ideal temizlik ve aydınlığın sembolü olarak ateş yakmaya başladılar. Kendilerine ateş yakan anlamına gelen Asravan veya Müslümanların taktığı isim olan ateşperest denildi. Mecusilerce kutsal sayılan bu ateş, tapınaklarda içeriye gün ışığı sızmayan hücrelerde yakılırdı. Bu hücrelerdeki kutsal ateşe insan eli değmez, nefesle kirletilemezdi. Maşa ve kürekle ateşi besleyen rahipler ellerine eldiven giyerler, ağızlarını Janisit rahipleri gibi bir bezle örterlerdi. Bu kutsal ateş ayinlerde temizlenen odunlarla beslenir, götürüldükleri yerlerde söndürülmezlerdi. Tahran yakınlarındaki Rahha bu dine merkez olurken Zerdüşt’ün öğretinden de uzaklaşılmaya başlanıldı. İran’ın eski tanrıları Mecusiliklin içine girdi. 226–650 senelerinde hüküm süren Sasaniler zamanında, çeşitli İran dinleri birbirleriyle mücadele halindeydi. Sonunda Mecusi geleneği, diğer dinlere üstünlük sağlayarak, Sasani imparatorluğunun devlet dini oldu.
    Birçok dini akımın etkisinde kalmış ve eski İran tanrılarını bünyesine almış olan bu din saf bir Zerdüştilik değildir. Sasani imparatorluğu Müslümanlar tarafından ortadan kaldırılmasına rağmen, Mecusilik tamamen ortadan kalkamadı. Bu dinin mensupları gittikçe azalmalarına rağmen varlıklarını sürdürdü. İran’ın tamamen Müslüman olmasıyla eski İran gelenekleri tamamen ortadan kalkamadı.

    ZERDÜŞT’ÜN AHİRET İNANCI

    Zerdüşt vaazlarında sık sık yakında meydana gelecek olan hesap gününden söz ederdi. Yalnız bu hesap günü tanrıya inanmayanlar içindi. Bu hesap gününde mümin ruh gök cennetine götürülür. Kâfir ruh ise dünya ile ahiret’i birleştiren ayrılık köprüsü altında bulunan cehenneme düşerdi. Köprünün ortası bir kılıcın ağzı gibiydi. Mümin geçerken burası 15 mızrak boyunca genişler ve inanlar ebedi ışık cennetine ulaşırdı. Kâfir ruh geçerken köprü dikine genişleyerek üzeri kıldan ince kılıçtan keskin bir hale gelir, imansız ruh cehennemin sonsuz derinliklerine düşerdi. Bizim cehennem dediğimiz yere Zerdüşt, yalan evi derdi. Kötülerin, kötü düşünlerin ve kötü varlıkların yeri burasıydı. Buradakilere yiyecek olarak çirkef ve pislik verilirdi. Burası karanlık, ıstırap ve gürültüyle dolu bir yerdi. Dindarların gidecekleri yer ise cenneti. Zerdüşt buraya övgü evi derdi. Buraya ilk giren tanrıydı. Zerdüşt burada ümmeti ile mükâfatlandırılacaktı. Sevabı ve günahı eşit olanlar ise cennet ve cehennem arasında bir yerde kıyamet gününü bekleyeceklerdi.

    MECUSİLİK’TE MEHDİ İNANCI

    Mecusiler insan ruhunun dünyadan ayrıldığında muhakeme edileceğine inanırlardı. Bunun dışında bütün ruhların muhakeme edileceği bir gün daha vardı. Zaman olgunlaşınca, dünyanın takdir edilen ömrü dolunca, Zerdüşt’ten sonra gelen üçüncü bin yılda, Mehdi Saoşyant gelecek ve bin yıllık bir çalışmadan sonra hâkimiyeti Ahura-Mazda’ya devredecektir. Bundan sonra ölenler eski vücutlarına tekrar kavuşacaklar ve büyük hesap günü için hesap meydanında toplanacaklardır. Orada herkesin yaptıkları kendine görünecek, haklılar, haksızlardan ayrılacak, tanrı yanında mukaddes ruh ve Mehdi Saoşyant olduğu halde ilahi mahkemesini kuracak, ilahi adalete göre iyiyi ve kötüyü ateşle birbiriden ayıracaktır. Cehenneme girenler üç gün boyunca eza ve cefa çekecekler, cennettekiler ise onları seyredecektir. Bundan sonra herkesi içine alan büyük bir ateş yanacak, bu ateş kâfilere erimiş bir maden gibi tesir ederken, inanmışlara ılık bir süt dokunmuş gibi tesir ederek, insanlardaki temiz olmayan bütün kalıntıları ve suçları yakarak temizleyecek; sonunda bütün insanlar Ahura-Mazda’nın cennetine gireceklerdir.

    GÜNÜMÜZDE MECUSİLİK VE PARSİLİK

    641 yılında Müslümanların İran’ı fethetmeleri sonucu 8. yüzyıldan itibaren Hindistan’a göç eden İranlılara Parsi, İran’da kalıp inançlarını devam ettirenlere Ceber denir. Hindistan’a yerleşen Parsiler bir Hindu sınıf teşkilatı gibi teşkilatlanmışlardır. Parsilerin büyük bir kısmı tüccar ve bankerdirler. Dolayısıyla Hindistan’a gelmelerinden bu yana ticaretle uğraşan bir topluluk olarak kendi inançlarını da büyük bir muhafazakârlıkla devam ettirmişlerdir.

    Gerçi daha sonradan Müslümanlar Hindistan’ı da fethetmişlerdir. Ancak Parsiler başka bir yere göç etmemişlerdir. Şimdiki Parsilik mezhebi ayine dayanan bir dindir, tanrı sembolü ateştir. Tapınaklarına Parsi olmayanlar giremezler.

    Günde beş defa ateşin temizliğini korumak için temizleme ayinleri yapılır. Bu ayinler rahiplerin nezaretinde yürütülür, ölülerini şehirden uzakta 4–5 metre yüksekliğinde silindir biçimindeki kulelerin teraslarına, çıplak halde sıra ile yatırırlar. Akbabaların ve diğer haşerelerin etleri yemesinden, güneşin ve tabiat şartlarının kemikleri kurutmasından sonra, bu kemikler kulelerin içinde depolanır. Böylece toprağım kirletilmesi önlenir. Hindistan’daki Parsi toplulukları bu dini geleneği devam ettirirler. Kapalı bir toplum olarak yaşadıkları için mukaddes kitapları Avesta hakkında 1754 yılına kadar bilgi toplanamamıştır.

    1754 yılında Fransız âlimi Duperron’un gayretleri ile Hindistan’dan Fransa’ya kaçırılan kutsal kitap Avesta’nın Fransız tercümesi 1771’de yapılmış ve bu suretle Mecusilik’in ana kitabı hakkında kesin bilgiler elde edilmiştir.

    Kaynak Dünya Dinleri ve İnanç Mezhepleri Tarihi
    Hasan Kanaatlı
    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
    Hz.Peygamber (saa)
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X