Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Satanizm ve Satanistler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Satanizm ve Satanistler

    Konu, günümüzde yasanan bazi olaylarin kökenini, bazi güc noktalarinin iliskileri ve cikis noktalarini, ateizmin bünyesinde ki etkileri ve daha bir cok carpici bilgiyi icerdigi icin, arastirmacilarin mutlaka, sindirerek okumalarini tavsiye ediyorum

    .....................................
    A- Satanizm’in Tanımı

    Tespit edebildiğimiz kadarıyla kaynaklarda Satanizm’in şu aşağıdaki tanımları yapılmıştır:
    “Satanizm; Şeytan’a, diğer bir ifadeyle Yahudi-Hıristiyan geleneği tarafından Tanrı’nın tam karşısında mutlak kötülük veya mutlak kötülüğün temsilcisi olarak tecessüm ettirilen şahsiyet veya prensibe ibadet etmek demektir. Aynı zamanda bu ibadet, Yahudi-Hıristiyan dinî tahakkümüne karşı bir başkaldırı hareketi olarak da tanımlanmaktadır”.120

    “Satanizm; Katolik Hıristiyanlığına karşı aşırı isyankar gruplar tarafından değişik zamanlarda uygulanmış olduğu söylenen, Şeytan’a tanrı diye tapınma faaliyetidir”.121

    “Satanizm; esasen Hıristiyanlığa karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan; Şeytan’a veya Hıristiyan Demonolojisi’nden 122
    diğer merkezi figürlere tapınmaktır”.123


    “Satanizm; Şeytanî tasarruf veya uygulama; Şeytan’a ibadet ve özellikle Hıristiyan âyininin alaylı bir tarzda kutlanışıdır”.124

    “Satanizm; Hıristiyan âyinlerinin alaylı ve gülünç taklidi şeklindeki yarı dinî törenler ve Şeytan’ın yeryüzündeki hakimiyet davasını yüceltmeye yönelik diğer fiillerin icrası ile Şeytan’a saygı gösterme kültünün icrasıdır”.125

    “Satanizm; netice itibariyle insanı özgürleştirmek; onun hayat, zevk ve mutlak özgürlük Arzu’sunu tatmin etmek amacıyla Kâdir ve iğdiş edici bir Tanrı’ya başkaldırma cesaretine sahip Melek olarak Lusifer’e tapınılmış olan, Hıristiyanlık içindeki bir sapkınlıktır”.126

    Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi Satanizm; Şeytan’a tanrı diye tapınma faaliyeti adı altında Yahudi-Hıristiyan geleneğine, YahudiHıristiyan dinî tahakkümüne ve özellikle de Hıristiyanlığa karşı başlatılan bir reaksiyonun adı olmuştur. Buna “Modern Protesto Hareketi” demek de mümkündür. Bu hareket, başta Hıristiyanlık olmak üzere, bütün dinlere ve dinlerin ortaya koymuş olduğu kutsal değerlere karşı bir başkaldırıyı temsil etmektedir. Dolayısıyla Satanizm; Şeytan’ın en önemli özelliği olan muhalefet ve başkaldırıyı esas alarak, dinin ve dînî olan her şeyin karşısında; fakat Tanrı’nın karşısında olanın, yani Şeytan’ın ve onun temsil ettiği şeyin yanında yer alma hareketidir.
    Satanizm’in tanımından sonra, Satanist grupların kısa bir tasnifini yapmak uygun olacaktır.




    120 The New Encyclopedia Britannica (TNEB), “Satanism”, X, 465.
    121 Pike, ERR, 339.
    122 Demonoloji; derece itibariyle tanrılardan daha aşağı konumda olan ve özellikle insanlarla ve
    onların işleriyle -iyilik veya kötülük amacıyla- uğraşan tabiatüstü varlıklarla ilgilenen bir din
    bilimi dalıdır. Bkz. Pike, ERR, 122.
    123 Hinnells, DR, 286.

    124 New Vebster’s Dictionary of English Language, U.S.A, 1985, s. 852.
    125 Griffin, “Satanism”, NCE, XII, 1094.
    126 J. Vernette, “Satanisme”, Catholicisme Hier Aujourd’hui Demain, ed. G. Mathon-G. H. Baudry, Paris,?, XIII, 845.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Satanizm ve Satanistler

    B- Satanistler
    Daha önce de ifade edildiği gibi Satanizm, başlangıcı itibariyle ortaçağ büyücülerine ve Hırısitiyanlık’tan uzaklaşan ayrılıkçı gruplara (heretiklere) kadar dayandırılmış bulunan 127
    ve 19. asrın sonlarında Amerika ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan ve günümüze kadar düzensiz olarak da olsa devam ettirilmiş olan bir inanç ve uygulamadır.
    Böyle bir uygulamayı benimsemiş bulunan Satanistler, çeşitli isimler altında ele alınıp incelenmişlerdir. Bunlar: Satanistler, Lusiferciler veya Paladistlerdir. 128
    Son zamanlarda, kendilerine Metadinistler adı verilen bir gruptan da söz edilmektedir

    1- Satanistler
    Satanistler, Satanizm’in veya Satanist isminin kendilerine tam anlamıyla tatbik edildiği bir gruptur. Bu grup; Şeytan’ın kötü bir varlık, Tanrı’ya karşı gelen bir isyânkar, O’nun huzurundan kovulmuş bir baş melek ve Tanrı’nın ve Hıristiyanlığın düşmanı olduğunu bile bile ona ibadet etmişlerdir.Şeytan’a tapan bu kimselerin ondan yardım dilemiş oldukları söylenmektedir. Çünkü onlar, Tanrı’nın insan ırkını yanlış yola saptırdığını iddia etmişlerdir. Dolayısıyla bu grup, Tanrı’nın düşmanı olan Şeytan’la bilinçli olarak ittifaka girmişler ve ona, gerçek Tanrı’ya karşı bir muhalefet anlamına gelen âyinlerle tapınmışlardır. Aslında bunun bir ümitsizlik tedbiri olduğu ve bu çılgın kültün bağlılarının dağınık birlikler veya toplumdan soyutlanmış şahıslardan, yalnız veya birkaç kahinin yardımı ve yol göstermesiyle hareket edenlerden ibaret oldukları ve şahsi bir amacı elde etmeye çalıştıkları söylenmiştir. Gerçekte bunların, yalnızlığa itilmiş münzeviler olup başka ve daha önemli gruplarla hiçbir ilişkilerinin bulunmadığı da ifade edilmiştir. 129
    Üzerinde durulması gereken diğer grup ise, Lusiferciler veya Paladistler gibi farklı isimler altında bilinen ikinci gruptur.

    127 Bkz. Brandon, DCR, 558.
    128 Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204.
    129 Bkz. Huysmans, J. K., J. Bois’in “Le Satanisme et la magic”, Paris, 1895, p. XVI’dan naklen
    Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Satanizm ve Satanistler

      a- Lusiferciler
      Lusiferciler’in, Adonay 130 veya Yahve’nin karşıtı ve düşmanı olan Lusifer’e tapındıkları söylenmektedir.131
      Latince “ışık-taşıyıcısı” veya “ışık-getirici” gibi manalara gelen Lusifer, sabah yıldızı olarak bilindiği sıralarda Venus gezegenine verilmiş olan bir isimdir. Genellikle Şeytan olarak kabul edilmiştir. Çünkü M.S. 3. asırda, İsa’nın Luka, 10/18’de geçen: “Şeytan’ı gökten şimşek düşer gibi düşerken gördüm” şeklindeki sözü, yanlışlıkla İşaya, 14/12’ye bir atıf olarak farzedilmiş olduğundan, Lusifer’in, Şeytan’ın Tanrı’nın huzurundan kovulmadan önceki ismi olduğu varsayılmıştır. 132
      Halbuki Vulgate, 133 İşaya, 14/12-14’de geçen şu ifadelerde bu sıfatı Babil Kralı Nabukadnezar’a atfeder: “Ey parlak yıldız, seherin oğlu, göklerden nasıl düştün! Sen ki, milletleri devirirdin,
      nasıl yere yıkıldın! Ve kendi yüreğinde derdin: Göklere çıkacağım, tahtımı Allah’ın yıldızları üzerine yükselteceğim ve şimalin sonlarında, cemaat dağında oturacağım: Bulutların yüksek yerleri üzerine çıkacağım, kendimi Yüce Allah gibi edeceğim...”.134
      Şu halde, St. Jerome 135 ve diğer Kilise Babaları, İşaya, 14/12-14’te geçen bu sıfatı Luka, 10/18 ile irtibatlandırarak, Lusifer ismini Şeytan karşılığında kullanmışlar ve burada yapılan yanlış yorum sebebiyle Şeytan, Lusifer’le özdeşleştirilmiştir. Lusifer aynı zamanda, Arianizm karşıtı Cagliari Piskoposu’nun (öl. 370 veya 371) da adı idi. 136
      Milton, “Yitik Cennet”te Lusifer’i, günahkar kibirli şeytanın ismi olarak kullanmıştır.137
      Ayrıca Lusifer, sabah yıldızı Phosphoros’un Latince adı ve Hıristiyan edebiyatında Şeytan’ın bir adı diye de tanımlanmıştır.138
      Lusifer’e tapınanlara göre o; Aydınlığın Tanrısı, iyi prensip; Adonay da Karanlığın Tanrısı, kötü prensipti. Bu ibadet düalistik bir felsefe üzerine kurulmuş olup Hıristiyanlığın karmakarışık bir çeşidi veya altüst edilmiş şekli olarak ifade edilmiştir. 139
      Modern Satanizm’in kurucusu olan Anton Szandor LaVey, “The Satanic Bible” isimli eserinin, “The Book of Lucifer (Lusifer’in Kitabı)” bölümünde Lusifer hakkında biraz bilgi verdikten sonra şu yorumu yapmıştır: “Eski Romalılar’ın tanrısı Lusifer; ışığın taşıyıcısı, havanın ruhu ve
      aydınlığın simgesi idi. Hıristiyan mitolojisinde o, varlığı tamamen belirsiz tanımlamalar ve sahte değerlerle devam ettirilen bir dinden beklenmekte olan kötü ile eşanlamlı hale getirilmiştir. Kaydı doğru koymanın zamanıdır. Sahte ahlâk öğretileri ve okkült (sır, gizem) yanlışlıkları dü-
      zeltilmelidir. Şeytan ibadeti konusundaki pek çok eğlence ve oyunun, olabildiğince eğlenmek için sahnelenmiş mutlak saçmalıklar olduğu kabul edilmelidir. Hakikatın insanları özgür yapacağı söylenmiştir. Hakikat, herhangi bir kimseyi tek başına asla özgür yapmaz. Zihinsel özgürlüğü sağlayacak olan sadece ‘şüphe’dir. Şüphenin hârikülade ögesi olmadan, kendisi vasıtasıyla hakikate geçilecek olan kapı aralığı binlerce Lusifer’in son derece yorucu sesinden etkilenmeyecek şekilde sımsıkı kapanacaktır.

      Kutsal Kitab’ın, kötü bir hükümdara ‘yalanların babası’ olarak işaret etmiş olduğu nasıl anlaşılabilir? Bu, karakter değiştirmenin fevkalade güzel bir örneğidir. Eğer bir kimse, Şeytan’ın yanlışı temsil ettiği şeklindeki bu teolojik suçlamaya inanacak olursa, o zaman -Tanrı’nın değil de o kimsenin tüm ruhani dinleri ihdas etmiş ve Kutsal Kitaplar’ın tamamını yazmış olduğu fikri rahatlıkla ortaya atılabilir. Bir şüphe bir başkası tarafından da benimsendiğinde balon, yanlış inanışlarla uzun süre doldurularak daha da genişler ve patlamakla tehdit eder hale gelir. Varsayı-
      ma dayalı hakikatlerden hali hazırda şüphe edenler için bu kitap (LaVey’in söz konusu kitabı) bir açıklayıcı mesabesindedir. O zaman Lusifer yeniden doğmuş olacaktır. Şimdi şüphe etmenin tam zamanıdır. Yanlışın balonu patlıyor ve onun sesi dünyanın gürlemesidir”. 140

      Bazıları da, Şeytan’a tapanları Satanistler; Demiurg’a 141 tapan maniheistleri 142 ve gnostikleri 143
      Lusiferciler şeklinde nitelendirmek suretiyle Satanistler’le Lusiferciler’i birbirinden ayırmışlardır. Bu tasnifi yapanlara göre Lusiferian “iman”, çarpıtılmış bir Hıristiyan ahlakıdır. Bu iman:
      Özgür, zevkine düşkün ve kendi kaderinin mutlak hâkimi insan-tanrıya imandır. Bu, bizzat kendiliğinden olan ve Şeytan’ın, ona inananların hizmetine sunacağı karanlık güçlerin iktidarına olan imandır.
      Lusifer’e iman ikrarının -Batı’nın Satanik dini büyücülüğe intisap eden adayın giriş âyinine atfen- şöyle belirlenmiştir:
      “Lusifer, Tanrım ve Efendim, seni Tanrım olarak, en yüce Varlık olarak tanıyorum. Yaşadığım sürece sana itaat ve hizmet etmeye söz veriyorum. Diğer bütün tanrılardan; İsa Mesih’ten, onun aziz ve azizelerinden ve vaftizden vazgeçiyorum”.
      Şu halde Lusiferci dinlerin âyini, genel olarak Katolik Âyini’nin çarpıtılmış şekli olup bu âyin; tersine çevrilmiş haç, siyah masa örtüleri ve mumlar, tersine okunan Latince formüller ve dualar, teke başı şeklinde veya teke kuklası biçimli ayna ve toplantının sonunda cinsel birleşmeden ibarettir. 144


      130 Eski Ahid’de Tanrı ismi olarak kullanılmıştır. On Emir’de, “Allah’ın ismini boş yere ağzına almayacaksın” denildiğinden (Çıkış, 20/1-17; Tesniye, 5/6-21), Yahudiler, Yahve yerine Adonay
      ismini söylerler. Bkz. Brandon, DCR, 29.
      131 Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204.
      132 HBD, 402; bkz. Pike, ERR, 236.
      133 Kitab-ı Mukaddes’in, Papa Damasus’un emriyle, St. Jerome tarafından 4. Yüzyılda yapılan Latince tercümesinin adıdır. Bkz. Brandon, DCR, 645.
      134 Davidson, age, s. 176.
      135 St. Jerome, Strido’da doğmuş olup takriben 342-420 yılları arasında yaşamıştır. Seçkin bir Hı-
      ristiyan bilim adamı olduğu kadar, İbranice’yi ve Yunanca’yı çok iyi bilmesi onun, Kitab-ı Mukaddes’in Latince tercümesini yapmasını sağladı. Vulgate, Batı Kilisesi’nin Vulgate adıyla bilinen resmi çevirisi haline geldi. Bkz. Brandon, DCR, 371.
      136 Brandon, DCR, 413; Davidson, age, s. 176.
      137 Davidson, age, s. 176.
      138 Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul, 1972, s. 250.
      139 Bois, age, p. XVI; Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204.
      140 LaVey, The Satanic Bible, s. 39.
      141 “Halk, iş vb.” anlamlara gelen Yunanca “demos”tan türetilmiş olan Demiurg; “halk için çalışan, zanaatkar” manasına gelmektedir. Eflatun (Plato) zamanından beri âlemin yaratıcısı için
      kullanılmış olan bir terim; Gnostisizme dayalı dinsel geleneklerde maddi âlemin ve insanın bedeninin yaratıcılığı fonksiyonunu üstlenen yaratıcı güce verilen isimdir. Gnostik akımlarda kendisine Saklas, Yaltabaoth ve Ptahil gibi isimler verilen Demiurg, yüce ışık tanrısından uzaklaş-
      ması ve karanlık âlemiyle ilişki kurması sebebiyle yüce tanrının gözünden düşerek ışık âleminden atılan düşmüş bir varlık olarak görülür. Bu özelliği yüzünden Demiurg’a “aptal”, “cahil”
      veya “kör” gibi lakaplar verilmiştir. Sâbiilik gibi gnostik geleneklerde kıyamet sonrası, düş-
      müş bir ışık ruhu olan Demiurg’un da günahlarından arındırılarak affolunacağına ve asıl mekanı olan ışık âlemine tekrar yükseleceğine inanılır. Öte yandan çeşitli Hıristiyan gnostik akımlar, Eski Ahid Tanrısı’nın acımasız ve despot karakterli yaratıcı tanrı (Demiurg) olduğunu kabul ederler. Bkz. Gündüz, age, s. 93.
      142 Maniheist; Mani dinine mensup kimse demektir. M.S. 3. yüzyılda Mani tarafından kurulmuş
      olan gnostik dinin adı da Maniheizm’dir. Maniheizm, ışıkla karanlık arasındaki mutlak bir dü-
      alizm esasına dayandırılmıştır. Dinin temel hedefi, insanın yaratılışı öncesi mitolojik dönemde
      karanlık güçlerin mütecaviz atakları sonucu ışık ve karanlık arasında meydana gelen savaşta,
      karanlığın eline tutsak düşen ve şu an canlı cansız her varlıkta az ya da çok mevcut olan ışık
      ruhlarını kurtarmak ve bir temizleme operasyonundan sonra onları kendi asıl vatanları olan ışık
      âlemine geri götürmektir. Geniş bilgi için bkz. Gündüz, age, s. 245-246.
      143 Gnostisizm; Tanrı, âlem, insan ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini kendine has kutsal
      esoterik (gizli) bilgi doktrini temeline dayalı olarak açıklamayı ilke edinen dinî felsefî geleneğin adıdır. Temel inanç esasları ve ibadet şekillerinde gnostisizmin hakim olduğu Sâbiilik, Maniheizm, Hermetisizm vb. gelenekler gnostik dinler olarak adlandırılmıştır. Ancak, gnostisizmin başlı başına bir din sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır. Ayrıca, gnostisizmin menşei konusunda da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Işık ve karanlık ya da iyilik ve kötülük arasındaki düalizm, maddi âlemin (ve bedenin) kötülüğü, demiurg düşüncesi, ruhun ilâhî âleme ait
      olup süfli yeryüzünde beden içerisinde hapisane hayatı sürdüğü, kurtuluş için dünyevî olan
      her şeyden uzaklaşmak ve bunun neticesinde gnosise (bilgi, hikmet, marifet) ulaşmak gerektiği gibi hususlar gnostisizmin temel öğretileri arasındadır. Bkz. Gündüz, age, s. 143.
      144 Vernette, “Satanisme”, CHAD, XIII, 846.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Satanizm ve Satanistler

        b- Paladistler
        Paladistler ismi ise; Paladium’dan, yani Pallas Athena’nın Troy’un (Truva) güvenliğini sağlayan heykelinden türetilmiştir. 145
        Pallas Athena’nın sihirli nitelikler taşıyan bu heykeline Palladion da denilmektedir.
        Palladion, daha sonraki dönemlerde ve özellikle Roma’nın kuruluş efsanelerinde de rol oynamıştır. Sonraki efsanelere göre Palladion; Troya şehrini koruyan, var olduğu sürece şehrin düşmesini, düşman eline geçmesini önleyen bir tabudur. 146

        Paladizm’in ne olduğunu veya Paladistler’in kim olduklarını daha iyi anlayabilmek için, Palas Athena hakkında biraz bilgi vermek uygun olacaktır. Hemen ifade etmek gerekir ki, burada söz konusu olan aslında Athena’dır. Palas, Athena’nın başına getirilmiş bir ön ektir. Athena ise, Atina Şehri’nin koruyucu tanrıçasıdır. Eski Yunan’ın savaş tanrıçası olarak da bilinir. Aynı zamanda o, Yunanlılar’ın hikmet ve entellektüel güç tanrıçasıdır. Şahıslaştırılmış hikmet olarak da kabul edilmiştir. Romalılar tarafından Minerva ile özdeşleştirilmiştir. Minerva da, Eski Romalılar’ın akıl ve hikmet tanrıçasıdır. Athena, Zeus ve Metis’in kızkardeşi olarak biliniyordu. Yunanlılar tarafından kabul edilmesi üzerine o, şehirlerin ve şehir hayatının, şehre ait sanat ve el sanatlarının, özellikle yün, ip vb. ni eğirme ve dokumanın koruyucusu olarak kabul edilmeye
        başlamıştır. Bu özelliklerinden dolayı o; mimarlar, heykeltraşlar, at, sığır ve zeytinlik sahiplerinin de tanrıçası sayılmıştır. Onun Atina’daki ma’bedi meşhur Partenon’du. Bir bâkire olarak kaldığı için ma’bede bu isim verilmişti (Yunanca Parthenos’tan). Aynı zamanda ona Yunanistan’ın başka yerlerinde de ibadet edilirdi. Athena daha sonra, savaşçı bir görünüm de kazandı ve zafer tanrıçası olarak ona Nike denilmeye başlandı. Athena Nike’in küçük güzel ma’bedinin hâlâ Akropolis’te 147 durduğu söylenmektedir. Belirtildiği gibi Athena, bakire bir tanrıça olup Akdeniz’in doğu sahilinde bulunan memleketlerdeki Afrodit, Aştarte, İştar gibi diğer pek çok tanrıça ile birlikte savaşla yakından irtibatlandırılmıştır. Mitolojiye göre onun doğumu, Zeus’un, bir balta ile ikiye ayrılan başından tamamen silahlı olarak fırlamasından şekillenmişti. 148

        Bir başka mitolojik anlatıma göre ilk karısı Metis’ten, kendisinden daha bilge bir çocuğu olacağını öğrenen büyük tanrı Zeus, karısı hamile kaldığında onu yutar. Ancak, dayanılmaz bir baş ağrısıyla yüz yüze kalır. Sonunda Hephaestus, ağrıyı önlemek için Zeus’un kafasını yarar ve içinden Athena çıkar. Daha sonra Athena, babası Zeus’un çok sevdiği birisi olur. Athena Trojan savaşında Yunanlılar’ın tarafını tutar ve Odysseus ve Herkül gibi kahramanlara yardım eder. Athena’nın savaş kadar sanatta da maharetli olduğuna inanılmıştır. 149

        Athena’nın başlıca lakabı olan glaukopis (baykuş yüzlü), başlangıç itibariyle onun bir totem hayvanından; hakikatte kendisi ile ilişkilendirilen baykuş’tan geldiği şeklindeki doğrulanmamış bir teoriye de sebebiyet vermiştir.
        Athena’ya verilen ve isminin başına getirilen “Pallas” sıfatının menşei konusunda kesin bir şey söylenememiş, farklı yorumlar yapılmıştır. 150

        Bu sıfatın, “Virago (Şirret kadın)” anlamına dahi gelebileceği ifade edilmiştir. 151
        Fakat bir başka anlatıma göre Paladium, Eski Yunan ve Roma’da Pallas’ın bir putudur. O, Titanlar’dan 152 veya devlerden biri ve Atinalılar’ın bir kahramanı gibi düşünülmüştür. Yunanlılar Pallas’ı Athena, Romalılar da Minerva ile özdeşleştirmişlerdir. Bu heykelin, Troy’un kurucusu Ilus tarafından yapılan bir duaya cevaben gökten inmiş olduğu farzedilmiştir. Heykel, Diomedes 153
        tarafından çalınıp da Troy’dan götürülünceye kadar Troy, Yunanlılar tarafından ele geçirilememiştir. Sonunda onun Roma’ya ulaştığı ve Vesta 154 mabedinde saklandığı kabul edilmiştir.155

        145 Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204.
        146 Erhat, age, s. 298.
        147 Şehrin en yüksek noktasında bulunan iç kale veya hisar, Akropol.
        148 Pike, ERR, 36; Brandon, DCR, 113; Gündüz, age, s. 47-48; Erhat, age, s. 81-82
        149 Gündüz, age, s. 47-48.
        150 Erhat, age, s. 299.
        151 Pike, ERR, 36; Brandon, DCR, 113.
        152 Yunan mitolojisinde Titan; muazzam kuvvet veya kabiliyeti olan kimse; Satürn gezegeninin
        en büyük uydusu gibi anlamlara gelmektedir.
        153 Diomedes; ülkesine gelen yabancıları atlarına yem olarak verdiği söylenen bir Trakya kralıdır.
        Tydeus’la Deipyle’nin oğlu olarak da bilinmektedir. Bkz. Erhat, age, s. 114.
        154 Vesta; Eski Roma’da kalp, evde kullanılan ateş (ocak) ve kutsal ateş tanrıçasıdır. Bir devlet
        tanrıçası olan Vesta’ya her evde tapınılırdı. Onun tapınağına sadece Vestaller, yani Vesta rahibeleri girebilirdi. Vestaller, bekâr olarak yaşarlardı ve onların iffetlerini bozan herhangi bir
        kimse diri diri gömülürdü. Vestaller’e Roma’da büyük saygı gösterilirdi. Bkz. Gündüz, age, s.
        384; Erhat, age, s. 373.
        155 Pike, ERR, 287-288.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Satanizm ve Satanistler

          Paladistler’in işte bu heykele, diğer bir adıyla Baphomet’e ya da acayip puta saygı gösterdikleri ifade edilmiştir. (Şeytan’ı temsil ettiği söylenen ve Satanik keçi suretinde gösterilen bu puta daha sonraki yıllarda Satanistler tarafından saygı gösterilmiş ve aynı zamanda Baphomet’in amuleti Şeytan’ın bir tılsımı olarak kabul edilmiştir. Baphomet hakkında ileriki bölümlerde ayrıca bilgi verilecektir). Aynı zamanda bu puta ibadet, 14. asırda Templier Şövalyeleri’ne (Knights Templar) 156 karşı yapılan suçlama konularından biriydi, yani Templier Şövalyeleri de buputa ibadet etmekle suçlanmışlardı. 157

          Söylendiğine göre Baphomet, bu Şövalyeler Teşkilatı’nın bastırılmasından sonra yaklaşık beş asır boyunca gizlice korunmuş ve sonunda, 1801’de Templier Şövalyeleri’nin son Büyük Üstadı, Jacques de Molay’ın kafatası ile birlikte İsaac Long adlı kişi tarafından, Paris’ten ABD’nin Charleston şehrine taşınmıştır. Bu bakiyelerin orada, Masonluğun bir önceki şekli olan bir topluluğun kutsal objeleri haline geldiği iddia edilmiştir. Bu topluluğun reisi Albert Pike idi. Pike’ın etkisi altında topluluk bütün medeni dünyada yayılmıştır. Pike’ın yaşadığı sırada hali hazırda iş başında olan, fakat onun tarafından bir dereceye kadar kontrol altında tutulan bu eğilimler, Pike’ın ölümüyle sınırlayıcı bağlardan kurtarılıp kendi hallerine bırakılmıştır. Pike’ın halefi olan Adriano Lemmi, bu topluluğun en yüksek derecedeki idare merkezini Charleston’dan Roma’ya taşımıştır. Büyü uygulaması bu topluluğun localarında gelişmiştir. Ayrıca büyü uygulamasına, İsa’dan ve onun dininden resmi yeminle uzaklaşma ile son bulan, sadece abuk subuk değil aynı zamanda iğrenç, gaddarca ve müstehcen âyinler, bu inanca kendini adamış kimselere Şeytan’ın şahıs şeklindeki hayaletinin gösterilmesi ve bu kimselerin, Şeytan’a, organize edilmiş bir şekilde ve belirli zamanlarda yapılan ibadetleri de ilave edilmiştir.

          Bu suçlamalardan bir kısmı, 1307 yılında Templier Şövalyeleri’ne isnad edilenler arasında vardı. Aynı derecede bu suçlamalar, büyü uygulamaları devam ettiği sürece büyü ile suçlanan kimselere karşı da yapılmaya devam etti. Büyücülere reva görülen uygulamalarla ilişkili olarak işkence hemen hemen daima yapılageldiği için, büyücülere işkence yapan kimseler kendi arzu ettikleri alanda itirafları umumiyetle elde edebilmişlerdir. Bu vasıtalarla onlar, mahkum etmek veya suçlamak istedikleri kimselere karşı kendilerinin delil olarak nitelendirdikleri malzemeyi büyük ölçüde temin etmeyi hep başarmışlar, yani onlara karşı ellerinin altında bol miktarda malzeme bulundurmuşlardır. Onların delil olarak gördüğü bu şeylere günümüzde aklı başında hiçbir insan tarafından itibar edilmediği ifade edilmektedir. 158
          Konuda yer yer kendilerinden söz edilmesi sebebiyle ve konunun biraz daha aydınlığa kavuşması için, bu noktada Templier Şövalyeleri hakkında daha teferruatlı bilgi vermek gerekecektir.
          Templier Şövalyeleri, Haçlılar tarafından 1099’da zaptedilen Kudüs’ü ve Hıristiyan hacılarını Müslüman Araplar’ın saldırılarına karşı korumak üzere 1118 veya 1119’da Fransız Şövalyeler tarafından oluşturulan bir Hıristiyan Şövalyelik teşkilatıdır. Dinî-askerî bir teşkilattır. İlk
          karargahlarını Süleyman Ma’bedi’ne yakın bir yerde, Kudüs’teki Kutsal
          Mezar Kilisesi’nin bitişiğinde kurmuşlardır. İsimlerini de Ma’bed’e olan bu fizikî yakınlıklarından almışlardır. Bunlar yaşayışlarını manastır 159 hayatı kaideleri üzere düzenlemişlerdi. Fakat faaliyetleri esas olarak askerî ve idarî idi. Kutsal Topraklar’da Latin Krallıklarını sürdürdüklerinden önem arzediyorlardı. Aynı zamanda Avrupa’da mal mülk sahibi olmuşlar; dahili işlerini sıkı bir gizlilik içerisinde sürdürdüklerinden, uluslararası bankerler gibi hareket etmişlerdi.

          Bu teşkilatın, Kudüs dışında -İngiltere dahil- Hıristiyan ülkelerin pek çoğunda ikinci derecede kurumları vardı. Mesela Londra’daki Ma’bed Kilisesi (Temple Church), onların idare merkeziydi. Teşkilatın silahları esasen Kilise’nin hizmetinde kullanılmaya tahsis edilmişti. Teşkilata
          kabul edilecek üyeler etkili bir üyeliğe kabul töreninden geçirilirlerdi.
          Teşkilat, şu dört rütbe halinde organize edilmişti: Şövalyeler (Silahşörler), Papaz veya Vaizler, Çavuşlar ve Zanaatkarlar (Esnaflar). Geniş ve güçlü bir hiyerarşinin başında bir Büyük Üstad bulunurdu. Bunlar devamlı savaşa hazır vaziyette yaşarlardı. Bir asır boyu kendilerini genellikle savaş alanında temayüz ettirmişlerdi.


          156 On ikinci asırda Kudüs’te kurulan Şövalyeler Birliği.
          157 Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204; ayrıca bkz. Hinnells, DR, 183-184; Mathews, ShailerSmith, Gerald Birney, A Dictionary of Religion and Ethics (DRE), U S A. 1921, s. 439.
          158 Hartland, “Satanism”, ERE, XI, 204; ayrıca bkz. Brandon, DCR, 605; Pike, ERR, 371; Hinnells, DR, 183-184; Mathews-Smith, DRE, 439
          159 Manastır; Hıristiyanlık ve Budizm gibi bazı dinî geleneklerde keşişlerin, sıkı bir disiplin içinde topluca yaşadıkları mekânın adıdır. Bkz. Gündüz, age, s. 244


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Satanizm ve Satanistler

            Nihayet, Filistin’deki son Hıristiyan kalesi durumunda olan Acre’ın 1291’de müslümanların eline geçmesi üzerine, hayatta kalan şövalyeler Kıbrıs’a gitmişlerdir. Böylece onların trajedileri de başlamıştır. Bunların Avrupa’da geniş çapta mal mülk sahibi olmaları, aynı zamanda onlara
            pek çok kimsenin düşmanlığını celbetmiştir. Bir anlamda servetleri sonlarını hazırlamıştır.

            Nitekim 1306’da Büyük Üstadları Jacques de Molay, Kral Philip IV tarafından Paris’e davet edilmiştir. Ayrıca, 1312’de Haçlılar’ın askeri önemini yitirmesi üzerine Fransa Kralı Philip IV, teşkilatın mal varlığını ve gücünü kıskandığından, Papa Klement V’i, onları sindirmeye ikna etmiştir. Büyük Üstad Jacques de Molay ve diğerleri, engizisyon 160 mahkemesinden önce -belki de haksız yere- İsa’yı inkar etmek, haç üstünde bulunan İsa resmine tükürmek, mukaddes şeylere hürmetsizlik (küfür), dinden dönmek, homoseksüellik, putperestlik, özellikle “Baphomet”in putuna ibadet ve türlü türlü ahlaksızlıklarla suçlanmışlar ve 1314’te Fransa’da idam edilmişlerdir. Üstelik bunlara, kendilerini savunmaya ve isnad edilen suçlamalara cevap vermelerine dahi izin verilmemiştir. Teşkilatın mülküne de Kral Philip tarafından önemli ölçüde el konulmuştur. Şüphesiz bu teşkilata mensup şövalyelerin inanç ve uygulamalarını saran anlaşılmazlık (gizem) ve onların göze batan dolambaçlı kiliseleri pek çok spekülasyona ve hepsinden önemlisi de, Templier Şövalyeleri’nin, çok sayıda modern Okkült 161 ve Masonik gruplar tarafından kendi ataları olarak iddia edilmelerine sebebiyet vermiştir. 162

            Burada dikkat edilmesi gereken husus; Paladistler’le Templier Şövalyeleri arasındaki ortak noktalardan birisinin, her iki grubun da aynı puta tapmaları veya puta tapıcılıkla itham edilmiş olmalarıdır. Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da; bazı Mason gruplarının TemplierŞövalyeleri’ni kendi ataları olarak kabul etmiş bulunmalarıdır. Günümüz araştırmacılarından Ilgaz Zorlu da, Masonluğun, Templier Şövalyeleri’nin en mütekamil uzantısı olduğunu belirtmiştir.163

            Bu nokta iyi kavrandığında Satanistler, Paladistler, Templier Şövalyeleri ve Masonluk
            arasındaki ilişki anlaşılmış olacaktır. Çünkü Satanistler, Paladistler ve Templier Şövalyeleri’ne isnad edilen suçlar arasında bir benzerlik görülmektedir. Ayrıca, bazı Masonik grupların Templier Şövalyeleri’ni kendi ataları olarak kabul etmeleri, Masonluğu veya bazı Masonlar’ı bu gruplarla bir şekilde irtibatlandırmaktadır. Bu husus, konunun ileriki bölümlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak ve Masonluğun Satanizm’le ne gibi bir ilişkisi olabilir? şeklindeki muhtemel bir soruya da cevap teşkil edecektir. Mesela, “Temple” kelimesinin bir anlamının da “Masonlar’ın âyinlerine mahsus kilise” olması bile bazı soruları ve şüpheleri akla getirmektedir. 164

            160 Engizisyon; Katolik Kilisesi tarafından dinden uzaklaşan akımları ve her türlü kilise dışı yada karşıtı düşünce, tavır ve davranışı yargılayıp cezalandırmak amacıyla kurulan mahkemenin
            adıdır. Ortaçağ’da oldukça etkili olan bu mahkemeler, uzun süre batı dünyasında yürürlükte
            kalmış ve aralarında düşünürler ve bilim adamlarının da bulunduğu pek çok kimse bu mahkemelerde Engizatörler tarafından yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. İşte bu mahkemelerde yargılananlar arasında büyücüler de vardı. Bkz. Gündüz, age, s. 115-116.
            161 Günümüz Satanizmi’nin daha iyi anlaşılabilmesi için, “Occult” ve “Occultizm” kavramları
            hakkında bilgi vermek gerekecektir. Bu kavramlardan Occult; kelime anlamı itibariyle “gizlemek” veya “gizlenmek” demek olup genelde tabiatüstü olarak farzedilen veya tabiatüstü ile
            ilişkisi bulunan, fakat büyük dinlerin, özellikle Hıristiyanlığın sahası içerisinde açıkça kabul
            edilmeyen herhangi bir şeye; cevher veya öz’e tatbik edilmiştir. Çoğukere bu tür konuların
            bilgisinin, sadece bir şeyin sırlarını öğreten az kişi tarafından bilinebileceği veya elde edilebileceğine işaret edilmiştir. “Okkültist” olarak bilinenler genellikle Batı Büyü Geleneği’nin veya Teosofik Topluluğun öğretilerinin öğrencileridir. Çoğunlukla “Okkült (esrarlı, bilinmez)”
            olarak kabul edilen konular Kehanet, Sihir, Fizik Güçler, Satanizm ve Büyü’dür. Bkz. Hinnells, DR, 240. Okkültizm ise; sihir, sır-dinleri, şifa kültleri, ölülerle haberleşme yoluyla fala
            bakma, ruhçuluk ve büyü gibi olağanüstü şeyin geniş alanını tanımlamak üzere, her zaman olmamakla beraber, kullanılan modern bir terimdir. Bkz. Brandon, DCR, 478.
            162 Bkz. Brandon, DCR, 605; Pike, ERR, 371; Hinnells, DR, 183-184; Mathews-Smith, DRE,
            439.
            163 Bkz. Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim –Türkiye Sabetaycılığı-, İstanbul, 1998, s. 99.
            164 Bazı benzerlikler için bkz. Cevizoğlu, Hulki, Masonlukla ilgili kitap, s. 9 vd.




            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Satanizm ve Satanistler

              3- Metadinistler
              Son zamanlarda Satanistler’e karşı oluşlarıyla tanınan ve “Metadinistler” diye nitelendirilen ve 1970’lerin ortasına doğru çoğunluğunu Amerika’da çalışan işçi âilelerinin çocuklarının oluşturduğu bir grubun varlığından da söz edilmeye başlanmıştır. Böyle bir grubun ülkemizdeki varlığı Aksiyon Dergisi’nde gündeme getirildi. Dolayısıyla bu başlık altında, Aksiyon Dergisi’nde söz konusu edilen bu gruptan bahsedilecektir. Ancak, Metadinistler hakkında bilgi vermeye geçmeden
              önce “Metadinist”in ne anlama geldiğini açıklamak gerekecektir.

              Sözünü ettiğimiz dergide belirtildiğine göre Metadinistler, Satanistler’e karşı teşekkül etmiş bir gruptur. İfade edildiğine göre bunların Satanistler gibi çılgın, vahşi halleri ve olayları yoktur. Türkiye’de üç-dört yıllık bir mazileri vardır. Allah’a inandıkları için kendilerini “Metadinist” olarak tanımladıkları söylenmektedir. Metadinist kelimesinin başında yer alan “Meta”, Metal müziğin kısaltılmışı olup inançlarını ifade etmek üzere “dinist” ekini aldıktan sonra, ikisini birleştirip “Metadinist” ismini meydana getirmişlerdir. Bunlar, Batı’daki dindar Metalciler’den de etkilenmişlerdir. Türkiye’deki Metadinistler’in Allah’a inanan, müslüman kimliğine sahip milliyetçi kişilerden meydana geldiği belirtilmektedir.
              Öte yandan, Metadinistler’in büyük çoğunluğunun müslümanlığın gerektirdiği buyruk ve ibadetleri yerine getirmedikleri; ancak, aralarında ibadetlerini yapanların da mevcut olduğu ve Türkiye’deki Metadinistler’in sadece metal müzik değil, kısmen Rock da dinledikleri kaydedilmiştir.
              “Metadinist”in ne anlama geldiğini açıklayan bu bilgilerden sonra, dergide adı geçen Levent Kaya isimli Metalci-Metadinist birisinin konu ile ilgili açıklamaları, “Metalcileri Toplum Dışlamamalı” başlığı altında şu şekilde verilmiştir:
              “Öncelikle toplum, kafasındaki Metalci tanımını değiştirmelidir. Bakış açılarını bilerek, görerek ayarlamalılar. Ben 18 yaşındayken Satanistler arasında bulunuyordum. Satanist değildim ama onların arasında olup biten her şeyden haberim oluyordu. Bu bana göre bir yol değildi. Onun
              için Metadinist düşünce, yani dindar Metalci görüş bana daha çekici geldi. Ben bugün orucumu tutuyorum, elimden geldiğince ibadet adına
              birşeyler yapmaya çalışıyorum
              . Ama istediğim müziği dinleyip, istediğim kıyafeti giyiyorum. Metalciyim. Şeytan’a tapmıyorum. Şeytani harekete karşıyım. Toplum tüm Metalcileri serkeş olarak görüp bir kalıba koymamalı. Bir de şunu söylemek istiyorum; Türkiye’de gerçek anlamda Satanist yok! Onlar, birşeyler kanıtlamak isteyen, çoğu gerçek anlamda Satanizm’in ne olduğunu bilmeyen gençler. Onlara acıyorum ve doğruyu seçmelerini tavsiye ediyorum. Dindar, Metalci olabilir. Bu ters bir şey değil”.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Satanizm ve Satanistler

                Metadinist, Metalci vs. gibi, konu ile ilgili olarak verilen bu bilgilerden sonra, yine Aksiyon’da, Haşim Söylemez tarafından, “Şeytancılara Karşı Metadinistler” başlığı altında şu bilgilere yer verilmiştir:
                Türkiye, Aslı ve Alp isimli iki gencin Ataköy’deki esrarengiz intiharı ile birlikte “Satanistler” yani “Şeytan’a tapanlar”la tanıştı. Şeytan’a tapanlar genelde 18-25 yaş grubu gençlerden oluşuyordu. Gelişmeler dikkatleri Satanistler üzerinde yoğunlaştırırken gözden kaçan bir nokta vardı, o da Satanistler’e karşı oluşan yeni bir grubun varlığı: Yani Metadinistler.
                Satanistleri ve Metadinistleri anlamak için Metal müziğin önderlerini ve gelişimlerini incelemek gerekiyor. Çünkü iki grubun da çıkış noktası “Metalik” müzik. Türkiye’de bu anlamda müzik yapanlar daha yeni yeni oluşmaya başladığından konuyu ancak Batı’daki gelişmelerden
                takip etmek mümkün.
                1970’lerin ortasına doğru Amerika’da çalışan işçi ailelerinin çocukları, akşamları biraraya geldiğinde alışılmışın dışında yeni sesi olan bir müzik çalıyor ve diğer gençler de onları dinliyordu. Bu müzik okyanusun öteki tarafında, kendine özgü gitar tarzıyla ortalığı sarsan Jimi Hendrix’in müziğinden de etkilenmişti. İşte mahalli bazdaki bu müzik her geçen gün gelişerek, bugün heavy, thrash, speed, black, doom, death, atmospheric gibi adlarla anılan türleriyle Metal müziğini oluşturdu.
                Müziğin gücü: Metalciler’den, “Şeytan” temasını kusursuz bir biçimde işleyenler Şeytan konularını çok tarafsız anlatırlar. Bugün de çalışmalarını sürdüren, 1970’lerin efsanesi İngiliz Venom topluluğu zamanında, birileri onların albümlerini tersinden çalarak Şeytani mesajlar bile aramıştı. Onlardan sonra “Satanizm” Metal müzik içinde iyiden iyiye kullanılmaya başlandı. Çünkü müzik güçlüydü ve dinleyicisi dünyanın en acımasız kitlesiydi. Kişiler düzene uygun yer altı faaliyetleri sürdüreceklerine, dürüstçe ortaya çıkıp kimliklerini ifade etsinler daha iyi olur görüşünü savunuyorlardı. Ortak amaç, yeni dünya düzenine boyun eğmemekti. İsveç’te “Deathlike Silence Productions” firması çevresinde toplanan gruplar âdeta yeni bir kilise oluşturmuşlardı. Hatta bu yeni oluşum, Şeytan Kilisesi’nin kara papazı Anton LaVey’i bile tanımayacak kadar fanatikti.


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Satanizm ve Satanistler

                  Bunun birkaç nedeni vardı. Onlara göre Şeytan imajı güçlüydü, renkliydi ve bu Şeytan; Tanrı’ya değil, yapılan her türlü pisliği din zırhı ardında meşrulaştırmaya çalışan düzene başkaldırıyordu. Özellikle Batı açısından bakarsak, İncil’e dayandırılmaya çalışılan yeni dünya düzeni iflas etmişti. Bu yüzden Şeytan’ın varlığını bile kabul etmeyen, yeni dünya düzenini savunanların düşmanlarını tanımlamak için kullandığı bir simge olduğuna inanan insanlar da Şeytan temasını işliyorlardı. Rotin Christ (Çürüyen Mesih) adlı grubun gitar-vokalisti Sakis, “Bence İsa Mesih kötü bir insan değildi” sözüne karşılık; “Hayır, İsa Mesih iyi bir insandı. Ama bizim Çürüyen Mesih, İsa’nın kendisi değil; insanların beyinlerinde oluşturdukları ve hatta saptırdıkları Mesih’tir” diyordu.Ancak
                  yine de Şeytan temasını işliyorlardı.
                  Non Serviam dergisinin 5. sayısında Yelda Kalyoncu ’nun da açıkladığı gibi, aslında dinsel anlamda başkaldırışın simgesinden çok düşünsel anlamda bir başkaldırışın simgesi olan bir Şeytan’dı bu.
                  Satanizm’in en önemli temsilcisi sayılan ve Şeytan imgesini en iyi şekilde kullanan Samuel grubudur. Kendilerine Samuel demelerinin de önemli bir sebebi var. Samuel, Hz. İbrahim’in soyundan ve Yahudi soyunun türediği kişidir. 165
                  Mason Cetic önderliğinde olan bu grup, tam anlamıyla Satanizm’i yaşıyor ve müziklerinde kullanıyor. Bunun dışında çok farklı konulardan söz eden ve çoğunluğu oluşturan, ama nedense insanlar için gözardı edilen Metal toplulukları var. Bunların içinde Şeytan olgusunu hiç umursamayan, hatta dindar sayılabilecek topluluklar da var. Mesela Chris Impelliteri albümlerinin kitapçığındaki teşekkür bölümüne, “Kutarıcım, önderim, efendim Mesih İsa’ya” ibaresini girmişler. Bunları Metal camiasında Şeytan kliğine karşı bir hareket biçiminde de değerlendirmek mümkün.
                  Ülke dışındaki bu Metal müzik akımları, Türkiye’yi de direkt olarak etkilemekte. Bununla birlikte Türkiye’de, Satanist Metalciler olduğu gibi dindar Metalciler, yani Metadinist gruplar da oluşmuş.

                  Türkiye’deki Metadinistler şu anda küçük gruplar halinde. Ancak taraftarı her geçen gün artmakta. Metal müzik alanında Batı’daki gelişmeler ve oluşumlar ülkemizde de büyük oranda etkili oluyor.
                  Aynı derginin onuncu sayfasında, daha önce Satanist iken pişmanolup Metadinistliği seçen H. M., kendisi ile yapılan mini ropörtajda,
                  “Metadinistlik, Satanistler İçin Kurtuluş” başlığı altında şu bilgileri vermektedir:
                  “– Satanizm’i biraz anlatır mısınız?
                  Çok iğrenç bir durum. Hiç şeytana tapılır mı? Şimdi olayı farkedince kendimden ve yaptıklarımdan nefret ediyorum, hâlâ midem bulanıyor.
                  Ataköy’de intihar eden Aslı ve Alp’i tanıyor musunuz?
                  Evet tanıyorum. Ancak onlar çok yeniydi. Böyle bir olaya biraz da kendilerini ispatlamak için kalkıştılar. Amaçları büyüklerin gözüne girmekti. Yoksa onlar gerçek anlamda Satanist değildi. İkisine de çok üzüldüm.
                  Satanizmden sonra Metadinistliğe nasıl geçiş yaptın?
                  Satanizm adı altında yaptıklarımız bende artık doruk noktasına gelmişti. Bu işten kurtulmak istiyordum. Bir gece gördüğüm bir rüya beni çok etkiledi ve kurtulmayı başardım. Aslında tüm arkadaşlar Satanist yaşamdan kurtulmak istiyor, ancak bir vesile olması lazım.
                  Metadinist olarak neler yapıyorsunuz?
                  Bizim grup genelde Satanizmi bilen veya kısmen yaşayan pişman olmuş insanlardan oluşuyor. Biraz da milliyetçilik var. Biz normal bir arkadaş grubu şeklinde bazen üç-beş kişi bir araya gelip konuşuyoruz, tartışıyoruz. Biz fikir olarak Satanizme karşıyız. Bizim düştüğümüz hatalara genç arkadaşların düşmesini istemiyoruz. Bu, toplumun bunalıma sürüklendiğinin göstergesidir.
                  Allah inancınız nasıl?
                  - Ben şimdi Allah’a inanıyorum. Zaten inanmasaydım Metadinist diye bir oluşumun içinde olmazdım.
                  Metadinistler nerede, ne kadarlar?
                  Metadinistleri sayı olarak vermek çok yanlış olur. Çünkü bu, rakamla ifade edilen bir durum değil. Ama tahminime göre yüzlerce kişi var. Baştan dediğim gibi bunlar bir fikir hareketi. Kurumlu, teşekküllü bir olay değil. Yoğun olarak toplandığımız yer ise Ortaköy’deki cafe’ler.
                  Metadinistlik, Satanistler için bir çıkış noktası. Çünkü Satanizmden dönen insanlar toplumda yalnız kalıyorlar.

                  - Sizi organize eden kimse var mı?
                  - Evet var. İsmini söylemek istemiyorum. O bizim büyüğümüz, âbimiz. Bizim fikir kaynağımız. Organize işlerini yapıyor”. 166


                  165 Burada Samuel hakkında biraz daha bilgi vermek gerekecektir. Samuel; Bir Eski Ahid Peygamberi’dir (m.ö. 11. yy). Peygamber-rahip Samuel, Saul’u (Tâlut) kral olarak takdis etmiş ve
                  bu olayla birlikte İsrailoğulları tarihinde hâkimler döneminden krallar dönemine girilmiştir.
                  Eski Ahid’in Samuel Kitabı (Samuel I ve Samuel II), Peygamber Samuel’in hayat hikayesini
                  anlattıktan sonra, Saul (Tâlut) dönemini (takr. m.ö. 1025-1010) ve Davud dönemini (takr. m.ö.
                  1010-970) konu edinir. Bkz. Gündüz, age, 331-332.

                  166 Söylemez, Haşim, “Şeytancılara Karşı Metadinistler”, Aksiyon, 10-16 Nisan 1999, s. 8-10;
                  ayrıca bkz. Yusuf, Selahattin, “Satanistlere Karşı Dindar Metalciler”, Yeni Şafak, 19 Nisan
                  1999.


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Satanizm ve Satanistler

                    SATANİZM’İN TARİHÇESİ


                    Satanizm’in tarihini ele alırken geçmişteki ve günümüzdeki durumunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Genellikle “Geleneksel” ve “Modern Satanizm” gibi iki temel başlık altında ele alınıp incelenen Satanizm’in tarihi ortaçağlara kadar götürülmekte ve ortaçağ büyü uygulaması ve büyücüleri ile irtibatlandırılmaktadır. Rönesans dönemi boyunca, diğer bir ifadeyle 14 ila 16. yüzyıllar arasında büyücüler, dinden dönenlerle birlikte, Şeytan’a tapınmakla suçlanmışlardır. O dönemde büyücülerin pek çoğu, muhtemelen işkence yoluyla baskı altında tutularak, Şeytan’a taptıklarını itiraf etmek zorunda bırakılmışlardır.


                    Diğer taraftan, halk arasında, büyücülerin Şeytan’a taptıklarına dair bir inanç ve bilginin hâlâ dolaştığı da söylenmektedir. Çoğunlukla, günümüz neo-paganizminde ve büyücülüğünde Şeytan’a inancın da, ibadetin de mevcut olmadığı ifade edilmektedir.


                    Satanizm’in; tarih boyunca, zannedilebileceği kadar çok da yaygın olmadığı söylenmektedir. Bununla beraber, ortaçağda Engizisyon Mahkemesi üyeleri ve önceki asırların büyücü avcıları, halkı, Şeytan’a tapanların her yerde bulunduğuna ve onların mutluluğu için ciddi bir tehlike
                    gibi göründüklerine inandırmaya çalışmışlardır. 15. yy’ın ortalarından 18. yy’ın başlarına kadar, büyü avcılarının zirvede olduğu yaklaşık 250 yıllık dönem boyunca bu tartışmalar devam edegelmiştir. Muhtemeldir ki bir kısım Şeytan’a tapınma hâdiseleri, Hıristiyan Kilisesi’nin otoritesine karşı başkaldıranlar arasında bir meydan okuma şeklinde, o dönemlerde gerçek olarak vuku bulmuştur.


                    Satanizm’in, teşkilatlı bir faaliyet olarak, 17. yy’dan çok daha önceleri mevcut olduğuna dair güvenilir bilgiye rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, 17.yy. gibi erken bir dönemde Katolik Kilisesi, papazlardan bir kısmını, Ekmek-Şarap Âyini’nin büyüsel gücünü kötü maksatlarla bozmakla itham etmiştir. Bütün bunların yanında, büyü ile ilgili bir metin kitabı olan ve ilk defa 17. yy’da, belki de daha önce basılan “Grimoirem of Honorious”ta, büyü yoluyla şeytanları çağırmak amacıyla âyinler düzenleme talimatları verilmiştir.

                    Öte yandan, 17. yy’da Satanik faaliyetler, papaz rütbesi ellerinden alınmış kimselerin veya ahlaksız papazların nezaret ettiği, Şeytan’a tapınma âyininin (black mass) büyüsel/seksüel
                    merasimlerine düşkünlük gösteren Hıristiyanlar tarafından yönetilmiştir. Bu tür âyinlerin en çirkini ve en çok konuşulanı, Louis XIV döneminde Fransa’da meydana gelmiştir. Bu âyin, kralın metresi Madam de Montespan tarafından yönetilmiş ve La Voisin adında bir okkültist 167 ve
                    Abbé Guiborg isimli, 67 yaşındaki ahlaksız bir papaz da âyine rehberlik etmişlerdir.

                    Her nedense 18. yy’da Satanik faaliyetlerin varlığına dair güvenilir hiçbir delile rastlanmamıştır. Bununla beraber, İngiltere’de, Sir FancisDashwood (1708-1781) tarafından kurulmuş bir topluluk olan HellfireKulüp, çoğunlukla Satanist olarak vasıflandırılmıştır. Fakat gerçekte bu topluluk; bir kulüpten ziyade, içkiye, “râhibeler” adı verilen kadınlarla seksüel ilişkilere ve edebe aykırı davranışlara düşkün gençler için düzenlenmiş bir organizasyon idi. Hellfire Kulüp veya kendi isimlendirmelerine göre “Medmenham Keşişleri”, 1750-1762 yılları arasında Dashwood’un, aynı zamanda “Medmenham Manastırı” adı da verilen evinde, yani Medmenham Manastırı’nda düzenli olarak biraraya gelmişlerdir. Bu üyelerin, Şeytan’a tapınma âyinlerini icra ettikleri söylenmiştir. Fakat onların yapmış olduğu bu faaliyetlerin gerçekten birer Satanik faaliyet olup olmadığı konusu pek de aydınlığa kavuşturulamamıştır. O dönemde benzer gruplar olarak “cadaloz kadın çocukları”ndan ve “mavi spor ceketliler”den söz edilmiştir.
                    Ondokuzuncu asırda Satanik grupların ve Satanik faaliyetlerin yeni den canlandırıldığı göze çarpmaktadır. İşte bu dönemin en meşhur Satanist’i olarak, Fransa’lı Abbé Boullan’dan bahsedilmektedir. Boullan, Karmel Kilisesi”nin bir dalının başı olmuş ve söylendiğine göre kara
                    büyü 168 ve çocuk kurbanını tatbik etmiştir. Karmel Kilisesi, Tillysur-Seulles’teki bir karton kutu fabrikasının ustabaşı olan, Eugene Vintras tarafından oluşturulmuştur. Vintras, 1839’da büyük melek Mikail’den; 169 bu büyük meleğin, Rûhu’l-Kuds’ün, 170Hz. Yusuf’un ve Bâkire Meryem’in vizyonlarının sonucu olan bir mektup aldığını söylemiştir. Ayrıca kendisine, İlyas Peygamber’in bedenine girmiş olduğu (enkarnasyon inancı!) ve onun yeni bir dinî teşkilat kuracağı ve Rûhu’l-Kuds’ün asrının gelişini ilan edeceği haberi verilmiştir. Yine ona, Fransa’nın gerçek kralının, Charles Naundorf adında birisi olduğu bildirilmiştir.

                    Vintras, bu haberleri duyurmak ve -papazlar da dahil- etrafında kendisini takip edecek bir grup oluşturmak üzere kırsal kesime gitmiştir.
                    Bir taraftan da, Evharistiya’da kan damlaları ile doldurulan boş kadeh kuruntularını da ihtiva eden âyinleri kutlamaya devam edildiği belirtilmiştir. Nitekim 1848’de Karmel Kilisesi, bilinen bir hareket olarak, Papa tarafından kınanmıştır. 1851’de ise Vintras, daha önceki bir taraftarı
                    tarafından, Şeytan’a tapınma âyinlerini çıplak olarak idare etmekle, homoseksüellikle ve altar’da dua ederken masturbasyon yapmakla suçlanmıştır. 1875’te ölen Vintras, ölümünden kısa süre önce, onun ölümü üzerine Karmel Kilisesi’nin hizipçi bir grubunu oluşturan Boullan’a dostça
                    davranmıştır. Boullan, bu grubu 18 yıl boyunca, dıştan dindarlık perdesi altında sürdürülen uygulamalarla fakat gizli gizli Satanist âyinlerini de idare ederek, ölümüne kadar yönetmiştir

                    167 Tabiatta bir takım gizli güçlerin varlığına inanan ve onları etki altına almaya çalışan veya etki
                    altına alma yollarını araştıran kimse demektir
                    168 Cin ve şeytanlar aracılığıyla yapılan büyü demektir.
                    169 Mikail (Michael); Kur’ân’da Cebrail ile birlikte adı geçen bir melek’tir (bkz. Bakara, 2/98).
                    Dört büyük melekten birisi olduğuna inanılmaktadır. Eski Ahid’e göre ise Mikail, seçilmiş
                    halk olan İsrailoğullarının yardımcısı olan melektir (bkz. Daniel, 10/13 vd.). Hıristiyanlık’ta
                    Mikail’in, düşmanlarına karşı Hıristiyanlar’ın yardımcısı ve Şeytan’a karşı onların koruyucusu
                    olduğu düşünülür. 29 Eylül’de kutlanan Michaelmas Günü, onun adına düzenlenen bir bayram günüdür. Bkz. Gündüz, age, s. 262.
                    170 Kur’ân’da Cebrail (a.s) için kullanılan bir isim olarak geçmektedir (bkz. Bakara, 2/87, 253;
                    Mâide, 5/110; Nahl, 16/102). Hıristiyanlık’ta ise; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde, teslis
                    inancının üçüncü unsuru olarak geçer. Ancak, Kur’ân’da geçen Ruhu’l-Kuds ile teslisin üçüncü unsuru olan Kutsal Ruh, birbirinden farklı telakki edilmektedir. Hıristiyanlık’taki bu Kutsal
                    Ruh anlayışının, Matta, 28/19’da: “ İmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve
                    Oğul ve Ruhu’l-Kuds ismiyle vaftiz eyleyin” şeklinde geçen ifadeye dayandırıldığı belirtilmektedir. Bkz. Gündüz, age, s. 367.


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Satanizm ve Satanistler

                      Boullan’ın, Adele Chevalier adındaki bir râhibeyi metres olarak aldığı yaş olan 29 yaşından itibaren Satanizm’in ve kötülüğün pençesine düşmüş olduğu tahmin edilmektedir. Chevalier ise, eski eşini terketmiş; nikahsız doğan iki çocuğunu üzerine almış ve Boullan’la birlikte
                      The Society for the Reparation of Souls (Ruhları Onarma Topluluğu)”u
                      kurmuştur. Bu arada Boullan’ın, alışık olunmayan yöntemlerle şeytanları çağırma konusunda ihtisas sahibi olduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda Satanist âyinlerin icrasına da devam etmiştir. Rivayete göre o, 8 Ocak 1860’da, Chevalier’e, çocuklarından birini kurban ettikleri bir Satanist âyinini (black mass) idare ettirmiştir.
                      Boullan, Vintras’la karşılaştığı sırada, Vaftizci Yahya’nın 171 bedenine girmiş olduğunu iddia etmiştir. Yine o, kendisine tâbi olanlara seksüel teknikleri öğretmiş ve Âdem ve Havva’nın sebebiyet vermiş olduğu Asli Günah’tan 172 , geceleyin erkeklerin rüyasına kadın şeklinde girip onlar la cinsi münasebette bulunan dişi şeytanla (incubi ve succubi) 173 cinsel temas yoluyla kurtulmanın mümkün olabileceğini söylemiştir. Aynı zamanda Boullan ve ona tâbi olanların, Büyük Antony dahil, ölülerin ruhlarıyla cinsi münasebette bulundukları şeklinde söylentiler yayılmıştır.
                      Boullan’ın grubu içerisine, “The Temple of Satan (Şeytan’ın Mabedi)” adındaki, gizli kusurları ortaya çıkaran bir kitabın yazarları olan Oswald Wirth ve Stanislasde Guaita isimli iki Rosicrucian
                      174 gizlice girmişlerdir.

                      Boullan ve de Guaita, güya büyüsel savaş ile meşgul olmuşlardır. Yine Boullan ve roman yazarı olarak bilinen arkadaşı J. K. Huysmans, şeytanlar tarafından saldırıya uğradıklarını iddia etmişlerdir. Boullan, 3 Ocak 1893’te bir kalp krizi sonucunda düşüp öldüğünde, Huysmans, bunun de Guaita tarafından tasarlanan bir kötü büyü sebebiyle olduğuna inanmış ve bu kanaatini bir dergide de yazmıştır. Bu iddia üzerine de Guaita, Huysmans’ı bir düelloya davet etmiş, fakat Huysmans bunu kabul etmemiş ve özür dilemek zorunda kalmıştır.

                      Huysmans, Paris’teki Satanik bir grubu incelemesi sonucunda, kendi müşahedelerine dayanarak yazdığını söylemiş olduğu romanı LaBas’a, 19. yy’ın sonlarında yürürlükte olan bir Satanist âyini olan BlackMass’ı da dahil etmiştir. O, La-Bas’ta, bu âyinde okunanların tersine doğru okunduğunu, üstünde İsa’nın resmi bulunan haç’ın ters çevrildiğini, Evharistiya’nın kirletildiğini ve âyinin bir seksüel sefahatla sona erdiğini ifade etmiştir. 175

                      Özellikle 19. yy. ve sonları için söylemek gerekirse, Satanistler’in veya Paladistler’in varlıklarının delili tamamen Paris’teki bir grup insanın eserlerinden ibarettir. Bunlardan ilkinin ve en eskisinin J. K. Huysmans’ın “La-Bas” (Paris, 1891) isimli romanı olduğu ileri sürülmüştür.
                      Satanizm’in ilk klasiği diye de nitelendirilen bu romanda Satanizm konu edinilmiştir. 176
                      Esasen Huysmans, önceleri materyalizmi savunmuşve daha sonra da onu terketmiş, edebi yönü de olan biraz ünlü birisidir.
                      Romanın önemli şahsiyetlerinden biri, bilinen bir Canon 177 Dogre; portresi o sırada Belçika’da yaşayan gerçek bir şahıstan yapılan dininden dönmüş bir papazdır. Bu kişi Satanistler’in lideri gibi hareket etmiş ve şüphesiz iğrenç ve Roma Katolik Âyini’nin edebe aykırı ve yakışıksız
                      taklidi olan Black Mass’ı icra etmiştir. Aslında Black Mass, çok eskilere dayanır. Ortaçağlardan beri inkârcılar ve büyücüler de genellikle Black Mass’dan dolayı suçlanmışlardır. Huysmans da, adı geçen romanda Black Mass’ı bütün teferruatıyla anlatmıştır.

                      171 Hıristiyan Geleneği’nde Hz. Yahya’ya (St. John the Baptist) verilen isimdir. Yaklaşık olarak
                      m.s. 28/29’larda vefat ettiği tahmin edilmektedir. Hz. İsa ile çağdaş olan bir Peygamber’dir.
                      Zekeriyya (a.s)’ın oğludur. Hz. Yahya, Yahudi toplumu içerisindeki yaygın din anlayışına kar-
                      şı çıkarak Kudüs dışında bir cemaat oluşturmuştu. İnciller’de belirtildiğine göre İsa da genç-
                      liğinde onun vaazlarını dinlemeye gidiyordu. Hatta bir defasında İsa, onun öğretilerine tâbi olduğunun bir göstergesi olarak, onun eliyle gusül almıştı. Belki de buna dayanarak, Hz. Yahya,
                      Hıristiyan geleneğinde Hz. İsa’yı vaftiz eden kişi olarak bilinmekte ve bundan dolayı kendisine “Vaftizci Yahya” denilmektedir. Bkz. Gündüz, age, s. 379, 392.
                      172 “İlk Günah” olarak da bilinmektedir. Hıristiyan teolojisine göre tüm insanlığın tutsak olduğu
                      günahkârlığın prototipi; insan’ın ilâhî âlemden düşüşüne sebep olan şey diye de nitelendirilmektedir. Hıristiyanlığın teorisyeni Pavlus’un; “Bir kişi (Âdem) vasıtasıyla günah dünyaya girdi” ve “Birisinin günahıyla birçokları öldü” (Romalılara, 5/12-21) sözlerinde tam ifadesini bulan aslî günah tasavvuruna göre Âdem’in cennette kendisine konan yasağı çiğnemesi ve bu sebeple cennetten çıkarılmasıyla insanlık günah ve ölüm çarkına tâbi olan bu yeryüzü ya-
                      şantısına mahkum olmuştur. Hıristiyanlar’ın inancına göre dünyaya gelen her kişi
                      Âdem’in bu günahını miras olarak taşımakta ve dolayısıyla günahkâr olarak doğmaktadır
                      (bkz. Gündüz, age, s. 43-44). Hıristiyanlar’a mahsus olan bu anlayış İslâm inancıyla bağ-
                      daşmamaktadır. Çünkü Kur’ân’ın değişik âyetlerinde konu ile ilgili olarak şöyle denilmektedir: “Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim
                      de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah
                      yükünü üslenmez...” (İsrâ, 17/15); “Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer
                      yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, bir şey (alıp) taşınmaz...” (Fâtır, 35/18; ayrıca bkz. En’âm, 6/164; Zümer, 39/7;
                      Necm, 53/38). Görüldüğü gibi böyle bir anlayışın hiçbir dinî temeli yoktur. Bu anlayış tamamen, Hıristiyanlığa sonradan girmiş bulunan Pavlus’un yorumlarına dayanmaktadır.
                      Kaldı ki Âdem (a.s.) cennette yasak meyveyi yediğinden dolayı oradan çıkarıldıktan sonra, Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle “Rabbinden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti.
                      Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır” (Bakara, 2/37). Bu âyetten de anlaşılıyor ki, Allah, Âdem’i işlemiş olduğu hatadan dolayı zaten bağışlamıştır. Bu durumda Allah, bizzat işleyenini bağışlamış olduğu bir hatadan dolayı başkalarını niçin sorumlu tutsun? Böyle bir şeyi düşünmek, Yüce Allah’ın şanına karşı bir saygısızlık sayılır.
                      173 “İncubi” ve “Succubi” kavramları sözlüklerde “İncubus” ve “Succubus” şeklinde de geç-
                      mektedir. Buna göre İncubus; uyuyan bir kadınla rüyasında cinsel ilişkiye girdiği farzedilen
                      erkek bir şeytandır. Succubus ise; uyuyan bir erkekle rüyasında cinsel ilişkiye girdiği farzedilen dişi bir şeytandır. Bkz. Longman Dictionary of Contemporary English (LDCE), ed. Paul
                      Procter, Great Britain, 1985, s. 567, 1112.
                      174 Bilgi için bkz. Pike, ERR, 330; Hinnells, DR, 276.
                      175 Geniş bilgi için bkz. Huysmans, J. K., La-Bas (Down There), trans. by Keene Wallace, New
                      York, 1972, s. 55 vd.
                      176 Pike, ERR, 339.
                      177 Canon; bir bölgedeki baş (büyük) kilise ile ilişkili özel görevleri olan bir Hırsitiyan Papazı’na
                      verilen isimdir. Bkz. LDCE, 148.


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Satanizm ve Satanistler

                        Huysmans’ın “La-Bas”ta anlattıkları ve J. Bois’in yukarıda zikredilen kitabına daha sonra yazdığı önsöz dışında, Satanistler’in ve ibadetlerinin daha elle tutulur ve gerçek delilleri şüphesiz daha sonraki dönemlerde ortaya konulmuştur. Her ne olursa olsun, Satanistler’le ilgili iddialar, bu
                        grubun Paladistlerle ilgili daha az korkunç ifşaatların arkaplanını oluşturduklarını öne sürmekten biraz daha fazlasını söylemektedir.


                        Bu açıklamalar esas olarak, 1854’te Marsilya’da doğan Gabriel Jogand isimli genç bir kişi, bir Provanslı (Fransa’nın Provans eyaletine mensup kimse) tarafından üstlenilmişti. Jogand, bir Cizvit kolejinde 178 eğitim görmüştü. Fakat, tarikattan hızlı bir şekilde ilişkisini keserek bir Bohem179 hayatı yaşadı ve Roma Katolik Kilisesi’ne ve onunla irtibatlı herkese ve her şeye sert, küfürvari saldırılara dayalı bir geçim sürdürmeye başladı. Dine karşı saldırıları ve şahıslar hakkındaki onur kırıcı yazıları ile, zaman zaman çeşitli Fransız mahkemeleri tarafından para ve hapis cezalarına çarptırıldı.

                        1881’de de Mason oldu. Fakat bir kavga sonucu aynı yıl içinde teşkilatı terketti. Tabii olarak teşkilatın sırları içerisinde daha fazla ilerleyemedi ve dolayısıyla teşkilatta önemli bir mevkiye de gelemedi. Hatırı sayılır bir müracaat kaynağı, hiç rahat durmayan ve biraz da kendini beğenmiş birisi olarak o, kendisini daima gündemde tutmak ve bu yolla para kazanmak için sürekli yeni bir şeyler tasarlıyordu. Nitekim Nisan 1885’te Jogand, âniden “ihtida” ettiğini itiraf etti. Ayrıca, eski fikirlerini ve eski arkadaşlarını da reddetti. Daha önceki görüş ve düşüncelerinden derin pişmanlık duyduğunu açıkladı. Neticede Jogand, St. Merri’de, bir papazın idaresindeki bir kilisede günah çıkarmayı bizzat kendisi teklif etti. Küçük bir şüphe ve gecikme döneminden sonra Kilise’ye kabul edildi ve Kilise ile barıştırıldı. İki yıl sonra Roma’ya gitti. Orada Papa Leo XIII. tarafından merasimle kabul edildi; Masonlar’a karşı çalışmaları tasvip gördü ve kutsandı.

                        Jogand, ihtidasından hemen sonra, “Révélations Complétes sur laFranc-Maçonnerie (Fran Masonluk Üzerine Tamamlanmış Açıklamalar, Paris, 1886)” başlıklı dört bölümlük bir eserin neşrine başladı. 1886’dan 1897’ye kadar, onun ve beraber çalıştığı kimselerin kaleminden bir kitap ve peşpeşe dergiler yayınlandı. Bu kitap ve dergilerden her biri, öncekilerden daha korkunç “açıklamalar” ihtiva ediyordu. Bu eserler kilise yetkilileri ve dinî basın tarafından geniş çapta reklamı yapılarak dağıtıldı ve Fransa, Almanya ve İtalya’da dindar halk tarafından yoğun bir ilgiyle satın alındı.

                        Jogand, ihtida öncesi yıllarında müstear isim olarak Leo Taxil’i benimsemiş ve bu imza altında yazılarını yazmaya devam etmişti. 180 Onun pek çok yardımcısı ve kiliseye ve kilise örgütüne ait destekçisi vardı. Kilise mensupları arasında önde gelenler Grenoble Piskoposu Fava ve Mauritius Adası’nın başkenti olan Port Louis Başpiskoposu Meurin idi.
                        Bunlar Masonluk karşıtı yazılarıyla tanınmışlardı. Meurin, 1892’de, “LaFranc-Maçonnerie, Synagogue de Satan (Fran-Masonluk, Şeytanın Sinagogu)” başlıklı bir kitap yayınladı. Bu kitapta Meurin, Paladizm’i Yahudi Kabbala’sı 181 ile irtibatlandırdı ve sayıların mistik değerini düşmanın şeytani amaçlarına delil olacak şekilde ele aldı, yorumladı.
                        Diğer bir yardımcı veya daha doğrusu müttefik, aslen bir Alman olan C. Hacks idi. Hacks da, Bataille müstear ismi altında yazdı. 182
                        Bir diğeri ise, Domeniko Margiotta idi. Margiotta, 1858’de İtalya’da, Palmi’de doğduğunu ve teşkilatta çok yüksek derecede bir Mason olduğunu iddia etti. Kendi ifadelerine göre o, “ihtida etmişti” ve daha önce bulunduğu derecenin de sağladığı bilgilerle; Masonluğa ait uygulama ve inançlarla ilgili çok önemli açıklamalar yapmayı başarabilmişti. Margiotta’nın baş-
                        lıca eseri 1894’te Paris’te basılmıştı. Eser, Adriano Lemmi hakkında yazılmıştı. Hatırlanacağı gibi Lemmi, ABD’deki Charleston’da bulunan ve Masonluğun bir önceki şekli olduğu söylenen bir topluluğun reisi olan Albert Pike’ın halefi idi. Ancak, topluluğun merkezini Charleston’dan
                        Roma’ya taşımıştı. Margiotta bu eserde, Adriano’nun, tüm dünya Masonları’nın en büyük reisi olacağını iddia etmişti. Hatta Margiotta’dan daha önce, yine bir başka Alman, aslen Berlin’den olup daha sonra Paris’e yerleşen PaulRosen, “L’Ennemie Sociale (Toplumsal Düşman, Brussels, 1890)” başlığı altında, Masonlar’ı hedef alan Fransızca bir kitap yayınlamıştı. Fakat,
                        Paul Rosen’e kendinden öncekiler tarafından sağlanan yardım kıymetli olmakla birlikte (ki bu yardımı yapanların ismi yukarıda tam olarak verilmemiştir), Leo Taxil, Rosen’in eserine hiçbir şekilde dayanmamıştır.

                        Maharet, cesaret ve alaycılığında kabiliyetli biri olan Taxil, yazar olarak bilindiği bu isim altında yazılarını hızla ve pervasızca yazmaya devam etti. Aynı isim altında yazmaktan usandığında veya yeni bir sansasyon meydana getirmek istediğinde, rahat bir şekilde başka isimler uyduruyordu. Bu müstear isimler, maceraları bazan gizemli bir şekilde, bazan da uzun uzadıya verilen gerçek şahısların gerçek isimleri olarak sunuldu.
                        Böyle birisi, Şili’de dört yıl boyunca göçmen olarak yerleşmiş olduğunu iddia eden A. M. Ricoux idi. Bu isim altında Taxil, kadın Masonlar’ın da bulunduğu şeklindeki kendi iddiasını savunmak üzere, yazı yazdı. Ricoux müstear ismi altında Taxil, 1891’de Charleston’da basılmış olduğu
                        söylenen, en yüksek konsillere ve büyük localara yönelik bir gizli talimatlar düsturu ele geçirdiğini söylemiştir. Bu gizli talimatlar düsturundan hareketle o, Evrensel Masonluğun en yüksek idare merkezinin; Napoli, Kalküta, Vaşington, ve Monte Video’daki ikinci derecedeki idare
                        merkezleri, Roma’daki Siyasi Faaliyet Reisliği, Charleston’daki Kutsal Gelenekleri Koruma Merkezi ve Masonluğun Yüce Piskoposluğu (o zamanları Albert Pike tarafından yürütülen bir görevdi) ile birlikte Berlin’i
                        merkez edindiğini öğrendiğini iddia etmişti.


                        178 Loyola’lı İgnatius tarafından 1534 senesinde, müslümanlar arasında misyonerlik yapmak maksadıyla kurulmuş olan bir tarikat. Bkz. Schimmel, Annemarie, Dinler Taihine Giriş, Ankara,
                        1955, s. 200.
                        179 Bohem; Toplum kurallarını dikkate almadan yaşayan sanatçı ruhlu kimse demektir.
                        180 Jogand, Leo Taxil müstear ismi altında, 1885-1897 yılları arasında, Amerika ve Avrupa’daki
                        Masonlar’ın Satanistik uygulamalar olarak görülen tatbikatlarını anlatan bir çok kitap yayınlamıştır. Bkz. Pike, ERR, 339.
                        181 Kabbala; Yahudi mistisizminin en önemli eseridir. En büyük kısmı 13. asırda İspanya ve Almanya’da derlenmiştir. Özellikle Zohar (Parlama) adlı kısmının, Tevrat’ın bir şerhi olduğu iddia edilmekle beraber, çok yönlü bir eserdir. Bkz. Schimmel, age, s. 210.
                        182 Hartland, “Satanizm”, ERE, XI, 204





                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Satanizm ve Satanistler

                          Satanizm hakkında hiç böyle derli toplu bilgiyi bir arada görmemiştim, doğrusu ilgili de çekmemişti. Ama gerçekten ilginçmiş ve bilinmesi mutlak gerekli.


                          Özetle anlaşılıyor ki, SATANİZM aslında yahudi ve hristiyanlığın şeytanla işbirliği yapanlarına karşı bir reaksiyonmuş. hal böyle olunca SATANİZM şeytanda biraz ayrılıyor. Satanizm demek oluyor ki insan fıtratının doğru din diye insana dayatılan zalimliklere bir isyanı. Artık bu isyan böyle tezahür ediyor.


                          Aklıma hemen Türkiyenin güneydoğusunda Irakta suriyede bulunan ve şeytanı kutsayan EZİDİLER geldi. Şimdi anlıyoruz ki bölgede islam adına uzun yıllar hükmeden emevi islamına karşı, onların zulümlerine karşı aynı mantıkla isyan eden insanların bir reaksiyonudur mutlaka.


                          Hiçte raslantı değil. EZİDİLER in bölgede ortaya çıkışları. Muaviyenin din anlayışına bir isyandır demek ki. Aslında EZİDİLERİ bu bağlamda yeniden incelemek gerekiyor.
                          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Satanizm ve Satanistler

                            hakli olabilirsiniz
                            incelense kimbilir neler cikar
                            benim ilgimi ceken bir baska olaysa zaman zaman sitemize katilan ateistlerin görüslerini ifade ederken kullandiklari argümanlarin da bu gruplardan bazilari ile benzerlikleri olmasi
                            konu cok uzun ama Allahin izniyle internetle alakali bu muamma sorunu cözdükten sonra devam edecegim
                            ben sahsen buradaki bilgilere hayran kaldim, ben de satanizm hakkinda bu kadar enteresan ve derli toplu bilgiye rastlamamistim, ilerleyen akista daha enteresan bilgiler de var


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Satanizm ve Satanistler

                              Bataille’in bu “açıklamalara” başlıca -fakat yalnız ona ait olmayankatkısı, seri halinde bölüm bölüm çıkan, “Le Diable au xix siécle (Ondokuzuncu Yüzyılda Şeytan, Paris, 1893-94)” başlıklı bir eserdi. Bataille bu eserde, Hindistan ve Kuzey ve Güney Amerika dahil, dünyanın değişik kesimlerindeki seyahat ve maceralarını anlatmış ve seyahatları sırasında güvenilir bir Bayan Diana Vaughan ile karşılaştığını söylemiştir. Vaughan’ın refakatinde o, Kentucky’deki Mammoth Mağarası’nı ziyaret etmiş ve Asmodeus183 ile bir toplantıda şahsen hazır bulunmuştur. Kısa bir süre sonra bu bayan, “Paladium régénéré et libré (Yeniden Diriltilmiş ve Özgür Paladium)”un, yani kendisi ile Paladist organizasyonun yüksek mevkideki yetkilileri arasında çıkan bir tartışmanın sonucu olarak tanıtılan bir mecmuanın editörü olarak, Masonluk karşıtı halkın arasına daha doğrudan sokulmuştu. Bununla birlikte, sadece üç sayı çıkarılabildi. Sözde, reforme edilmiş bir Paladizm’i savunmaya yönelik bu çaba, açıkçası sadece daha ileri bir gelişme yolunda atılmış bir adımdı. Bu durum, Paladist topluluğun gerçek objektif varlığına dünyayı inandırma teşebbüsü amacına ulaştığında, Bayan Diana Vaughan’ın Roma Katolik Kilisesi’ne ihtidası duyurulmuştu. Ondan sonra bir ay içinde, Temmuz 1895’te, Vaughan, “Mémoires d’une Ex-Paladiste (Bir Eks-Paladistin Hatıraları)” başlığı altında, kendi otobiyoğrafisinin yayınına başladı. Bu, son derece ilgi çekici idi ve aylarca süren seri yayın boyunca dindarlar için bir ilaç gibi geldi. Vaughan, otobiyoğrafisini anlatırken, kendisinin, Simyacı Henry Vaughan’ın ikiz kardeşi Thomas Vaughan’ın torunu olduğunu iddia etti.Oysa Thomas Vaughan, daima mistik hayat süren birisiydi. Hayatının bir döneminde kendini Simya’ya adamıştı. Fakat, daha sonra onu terkettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Diana Vaughan, ona Rosicrucianizm’i 184 isnad etti. Ancak, T. Vaughan bunu kesinlikle reddetti. Yine D. Vaughan, Başpiskopos Laud’un idam hükmünü tatbik edenin de bizzat T. Vaughan olduğunu ve onun, keten bir elbiseyi “öldürülen” Laud’un kanına batırdığını ve o elbiseyi Şeytan’a sunulan bir kurban yoluyla yaktığını; bunun üzerine Şeytan’ın T. Vaughan’a göründüğünü ve onunla bir antlaşmaya girdiğini anlattı. Yine bu otobiyoğrafide D. Vaughan, “atasını” daha sonra Amerika’ya gönderdi. T. Vaughan Amerika’da Venus-Astarte ile evlendi. Bu evliliği gerçekleştirmek üzere V. Astarte gökten aşağı gelmiş ve T.Vaughan’la birlikte on bir gün kalmıştı. V. Astarte yeniden göğe yükseldiğinde, beraberliklerinin bir meyvesi olarak T. Vaughan’ın yanında bir de çocuk bırakmıştı.

                              Diana Vaughan’ın bütün bu anlattıklarının tamamen saçma olduğu ifade edilmiştir. Çünkü karşı iddiaya göre, Thomas Vaughan’ın Amerika’da bulunduğuna dair güvenilir hiçbir kaynakta herhangi bir bilgiye rastalanmamıştır. Ayrıca, Diana’nın kendi doğumu ve önceki hayatı hakkında vermiş olduğu şu bilgiler de aynı özellikleri taşımaktadır: D. Vaughan, önce Paladizm’e girdiğini, orada dereceden dereceye yükseldiğini, sonunda Lusifer’in kadın rahibi (tapınakta dini töreni yöneten kadın) olarak tayin edildiğini ve Asmodeus tarafından, en azından önemli bir şahısla evlilikte birleşmesinin istendiğini açıklamıştır. D. Vaughan’ın bu yükselişi çok aşırı duygusal tarzda anlatılmıştır. Şüphesiz bu anlatım; Lusifer’le bizzat görüşmesini, müstakbel eşi Asmodeus ile sevgi parçaları alış-verişini, Lusifer’in orduları ile Adonay’ınkiler arasında geçen korkunç bir dövüşün tasvirini ihtiva eder. Anlattığına göre Diana’ya bu mücadeleye tanıklık etme ve sonra da savaş muhabiri tarzında onu anlatma ve Lusifer’in kollarında taşınarak, evrenin, Lusifer’in hâkim olduğu bir bölgesini ziyaret etme imtiyazı verilmiştir.


                              183 Son dönem yahudi geleneğinde bir kötü deha (üstün yetenek) dir. Bazan Şeytan’la özdeşleştirilmiştir. Yahudilerin kutsal metinlerinden Tobit, 3/17’de o, kötü bir Şeytan olarak geçmektedir. Yine Tobit’te o, Sara’nın yedi kocasını gerdek gecelerinde birbiri arkasından öldüren şehvet düşkünü birisidir. Onun, evliliğe ait mutsuzluk ve kıskançlığın ruhu olarak tanımlanması da buradan gelmektedir. Aynı zamanda o, Zerdüşt mitolojisinde özelliği olan birisidir. Muhtemelen o, eski İran’a ait öfke şeytanı Aeshma Daeva’dan türetilmiştir. Bkz. Pike, ERR, 33; Brandon, DCR, 107.

                              184 Rosicrocian: Doğaüstü felsefesini insanî ilişkilerine uygulama yolunda kurulan milletlerarası bir derneğin üyesi, demektir.

                              185 Hartland, “Satanizm”, ERE, XI, 205.


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X